« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

14 Ara

2009

HAŞİM KILIÇ

14 Aralık 2009

Ben Anayasa Mahkemesi’ne üye olabilir miyim?



‘Olamazsın!’



Neden?



‘Hukukçu değilsin!’



Tamam… Peki, Anayasa Mahkemesi Başkanı olabilir miyim?



‘Olamazsın!’



Neden?



‘Çünkü hukukçu değilsin!’



İyi, ama Haşim Kılıç da hukukçu değil. Malûm Eskişehir İktisadî ve Ticarî İlimler Akademisi mezunudur… Yani üniversite mezunu bile değil… Bilirsiniz, akademiler statü olarak yüksek okuldan üstte ve fakat üniversiteden alttadır… Hal böyleyken, O nasıl oldu? Ben, üniversite mezunu olduğum halde neden olamıyorum?



‘O farklı… O Danıştay üyesiydi… Turgut Özal tarafından, Danıştay’dan alınarak Anayasa Mahkemesi üyesi yapıldı, sonra da seçimle Başkan oldu.’



Hım demek öyle…



Bu diyalogu neden yazdığımı herhalde anlamışsınızdır, ama ben gene de belki anlamayanlar vardır diye arz etmeye çalışayım.



Anayasa Mahkemesi, dört gün süren görüşmeler sonunda DTP hakkında kapatma kararı verdi. Kararı, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç açıkladı... Karar oybirliği ile alınmış! Bu karar doğru muydu? Doğrudur! Çünkü hukukî ve yasal mevzuata uygundur! Peki, bu karar Türkiye için faydalı mı olmuştur? Bu tartışmalıdır… Bu kararın faydalı mı yoksa zararlı mı olduğunu zaman gösterecektir. Benim temas etmek istediğim husus, zaten bu değil.



Ben, başka bir hususa temas etmek istiyorum.



Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, kararları açıkladıktan sonra ‘yine ilginç’ bir konuşma yaptı. Konuşmasına, "Karar yazılana kadar Anayasa Mahkemesi'yle ilgili yapılacak eleştirileri şimdiden görüyor gibiyim" diyerek başladı… Kılıç, bir nevi eleştirileri peşinen cevaplama niteliği taşıyan konuşmasında şöyle dedi: "Demokrasi ve insan hakları alanında tam bir süreç başlamışken böyle bir sürecin sabote edildiği, verilecek kapatma kararının siyasî bir darbe olarak nitelendiği ve zamanlamasının da çok düşündürücü olduğu ifade edildi. Bu eleştirileri çok haksız ve acımasız olarak değerlendiriyoruz. Parti’ye ilişkin gündemi tespit ederken dışarıda sürmekte olan demokratikleşme süreciyle ilgili herhangi bir öngörümüz veya tasarrufumuz asla olmamıştır."


Kılıç, "Hukukun yükünü mahkemeler çeker. Siyasetin yükünü de siyasîlerin çekmesi lâzım. Kimse mahkemelerden siyasî bir görev şeklinde yardım beklememelidir" dedi... Böylece, devam eden açılım süreci ile kapatma davası arasında bağ kuran yorumlara cevap vermeye çalıştı.

Yukarda ‘yine ilginç’ bir konuşma yaptı dedim ya, bu doğru… Çünkü Haşim Kılıç bunu âdeta bir alışkanlık haline getirdi… Buna benzer bir konuşmayı AKP ile ilgili kararı açıklarken de yapmış… Kararı açıklamadan önce yaptığı konuşmada şunları söylemişti: “Bu davaların görülme süreciyle ilgili her türlü ahlâkî ve insanî değerler aşılarak, hakaretlere maruz kaldık. Arkadaşlarımın üzüntülerini bir kez daha bildiriyorum. Bu davaların görülme süreci, mahkemenin kendi plânı çerçevesinde yürümektedir. Biz dışarıdan gelen baskılar çerçevesinde programlama yapmadık, gerekin yaptık. Önümüze gelen davaların ekonomik, sosyal ve siyasî önemi nedeniyle, davanın bir an önce sonuçlanması gereğini göz ardı edemezdik. Biz de bu ülkede yaşıyoruz. Bu konudaki, bu davanın öneminin ne kadar önemli olduğunu görmemezlikten gelemezdik. Buna dikkat ettik. Görevlendirdiğimiz raportör arkadaşımız deneyimli, birikimliydi, bu nedenle çok kısa sürede raporunu yazdı. Arkadaşımız yalnız başına bu raporu yazmadı, iki arkadaşımız kendisine refakat etti. Üç arkadaşımız raporu yazıp, kurulun önüne getirdi. Raportörün neden tercih edildiği eleştirisine gelince, türban davasının arkadaşımız tarafından incelenmesi nedeniyle de, kolaylık sağlaması nedeniyle tercih edilmiştir. Sadece budur, herhangi bir sebep düşünmeyelim.”

“Siyasî parti kapatmalarla ilgili, tabii karar verirken, bir partinin kapatılmasıyla ilgili hiçbir arkadaşımız mutlu olduğunu söyleyemez. Karar vermede çok ciddi sıkıntı çekiyoruz. Arkadaşlarımız bu davada da dile getirmiştir. Ancak, çağdaş ve demokratik ülkelerle beraberlik sağlama adına, ne zamanki bir siyasî parti kapatma davası gündeme gelir, o zaman kararların değişmesi gerektiği konuşulur. Dava daha açılmadan, ilgili siyasî partilerin uzlaşma içinde kararlar alınmasını arzu ederdik. Ancak bu konular, dava açılmasıyla canlılık kazandı. Bir kez daha siyasî partilerimize seslenmek istiyoruz. Bu konuda rahatsızlık varsa, topluma ters gelen anayasa değişiklikleri varsa, bunların süratle gerçekleştirilmesini istiyoruz.”

“Toplumda çok ciddi bir gerginlik olduğunu görüyoruz. Kararın sonucuna bağlı olarak, tekrar tekrar ifade ediyoruz, hangi düşünce ve inançla olursa olsun, birlikte yaşama şartlarının oluşmasını, devamına ilişkin elimizden gelen gayreti gösterme gerekliliğine inanıyoruz. Bu gerginliği azaltma çabaları gösterileceğine inancımızı belirtiyoruz.”

“Siyasî aktörlerimize buradan seslenmek istiyoruz, topluma ters gelen kurallar ve anayasa değişiklikleri varsa bu konuda süratle uzlaşarak gerekli düzenlemelerin yapılması çağrısında bulunmak istiyoruz.”

Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın böyle değerlendirmeler yapma hakkı ve yetkisi var mıdır? Varsa bile, bunları, kararı açıklarken yapması doğru mudur? Ben hukukçu değilim, bu yüzden yapacağım değerlendirme doğru olmayabilir, fakat Haşim Kılıç’ın bu yaptığının hiç de doğru olmadığını sezinliyorum… Çünkü kendisi, sıradan bir vatandaş değildir. Hukukçu olmasa bile Anayasa Mahkemesi Başkanıdır… Böyle şey olur mu? Anayasa Mahkemesi Başkanı, heyetin verdiği kararı hem de Türkiye’nin huzurunda tartışır mı? Kararı doğru bulmuyorsa, yapacağı şey bellidir: Önce karar alınırken kararın aleyhine oy kullanır! Hatta kararın istemediği yönde çıkmaması için gayret eder. (Haşim Kılıç, bunları yapmış mıdır? Karar oybirliği ile alındığına göre, yapmamıştır!) Sonra da fikrinde hâlâ ısrar ediyorsa istifa eder! Bu sözlere ne lüzum var? Bu sözleri niçin sarf ediyor? Amacı nedir? Günah mı çıkarıyor? Çıkarıyorsa; niçin çıkarıyor, hangi günahı çıkarıyor?

Her şeye rağmen Haşim Kılıç’ın kötü bir amacının olduğunu sanmıyorum. Hukukçu olmadığı için bu hatayı yapıyor! Hukuk nosyonuna sahip olsaydı, asla böyle bir şey yapmazdı. Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararı açıklar; başka hiçbir söz söylemez, hiçbir değerlendirmede de bulunmazdı!



En yüksek Mahkeme’nin başında hukukçu olmayan biri bulunursa olacağı budur! Akademi mezunu bir iktisatçıdan Anayasa Mahkemesi Başkanı olur mu? Acaba, dünyada bunun başka bir örneği var mıdır? Allah’ım, ne garip bir ülke bu Türkiye!

M. Metin KAPLAN

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,67 M - Bugn : 10649

ulkucudunya@ulkucudunya.com