« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

24 Haz

2009

MEHMET BAKAR OLAYI

24 Haziran 2009

İstanbul İl Sağlık Müdür Vekili Uz. Dr. Mehmet Bakar, Başbakan ve Sağlık Bakanı’nın ortak kararı ile görevden alındı. “Ne var, bunda? Bu adamlar zaten her gün yüzlerce memuru görevlerinden almıyorlar mı?” diyebilirsiniz, ama bu çok farklı… Ve dahi çok önemli!
Bu görevden almanın altında-ardında çok mühim ve etkili kişilerle kurumlar var. Meselâ ABD var, AB var, Yunanistan var, Fener Rum Patriği var! “Abartma, M. Metin Kaplan” demeyin, lütfen yazdıklarımın tamamını okuyun kararınızı sonra verin. Olur mu?
Önce olay: İstanbul İl Sağlık Müdür Vekili Uz. Dr. Mehmet Bakar Başbakan ve Sağlık Bakanı’nın ortak kararı ile görevden alındı. Bunun üzerine Mehmet Bakar bir veda toplantısı düzenledi. Bu toplantıya yüzlerce doktor ve sağlık çalışanı katıldı. Mehmet Bakar Toplantı’ya katılanları ağlatan bir konuşma yaptı.
Mehmet Bakar, görev süresi boyunca yaptığı çalışmalara değinerek, poliklinikte tedavi edilen hasta sayısının 4 milyon 700 binden 26 milyona çıktığını, ameliyatların 6-7'ye katlandığını belirterek, ''İstanbul Sağlık Teşkilâtı dönüşüm programına yeterli destek vermedi diyenlere, diyecek olanlara, ancak teşekkür ediyorum'' diye konuştu.
Kendisini göreve getirenlerin, sadece İstanbul'un Sağlık Müdürlüğü otoritesi olarak göreve getirmediklerini savunan Bakar, sözlerini şöyle sürdürdü: ''İstanbul'daki tüm sağlığın üzerinde söz sahibi olarak göreve getirdiler ve bu desteği de düne kadar devam etti. Bunu asla inkâr etmiyorum. Bugüne kadar da çeşitli hususlarda olumsuzluklara karşı bizi destekleyen Sayın Başbakan'a da burada teşekkür ederim… Konuşmamı kimse yasaklayamaz, her zaman için doğruyu söyleyeceğim. Ben kurşun asker değilim ki... Neden fikrimi söylemeyeceğim, neden muhalefet etmeyeceğim? Birileri sadece tek başına verdikleri kararların mı doğru olmasını bekliyorlar?''
Kendisine üst görevler teklif edildiğini ancak kabul etmediğini belirten Bakar, şunları söyledi: “Hudut Sahiller Genel Müdürlüğü ile Müsteşar Yardımcılığı teklif edildi. O üst görevlerin bonusu da konuşmamamdı! Kimse irademe, davranışıma, konuşmama ipotek koyamaz, ben özgür bir insanım. Ben kurşun asker değilim ki! Niye muhalefet etmeyeceğim? Niye doğruyu söylemeyeceğim? 6.5 yıldır yöneticilik yaptım, bundan niye rahatsız oluyorsunuz?” Zaman zaman Bakan Akdağ’la ters düştüklerini ifade eden Bakar, “Yıllık 2 katrilyonun döndüğü bir teşkilâtı demir yumrukla yönettim, çıt çıkmadı” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü: “İl Sağlık Müdürlüğü 6,5 yıl boyunca çok temiz çalıştı. Hiç kimseyi bu alana sokmadık. Hiçbir başhekim arkadaşımı kimse rahatsız edemedi. Her işimde adaleti gözettim. En tepedeki kişi, beni özel kalemi vasıtasıyla aratarak Şile’deki bir kadın doğum uzmanını İstanbul’a aldırmamı istedi. Ama bunun karşılığında Zeynep Kamil Hastanesi’nden biri, her gün 70 kilometre yol gidecek ve beni sorumlu tutacaktı. Ama ben haksız atama yapmadım.”
Mehmet Bakar, görevden neden alındı?
Söylediklerine bakınca, Bakan’ın istediği bir tayini yapmadığı için alınmış gibi gözüküyor. Ama ben buna, katılmıyorum. Başka ve daha önemli bir sebep olmalı, bunun! Mehmet Bakar yalan söylüyor demek istemiyorum, sadece; eksik söylüyor ve gerçek sebebi gizliyor diyorum... Çünkü eğer söylediği sebep doğru olsaydı, o zaman “Hudut Sahiller Genel Müdürlüğü ile Müsteşar Yardımcılığı teklif edildi. O üst görevlerin bonusu da konuşmamamdı. Kimse irademe, davranışıma, konuşmama ipotek koyamaz, ben özgür bir insanım. Ben kurşun asker değilim ki! Niye muhalefet etmeyeceğim? Niye doğruyu söylemeyeceğim?” gibi cümleleri sarf etmezdi. Demek ki görevden alınmasında, bu konuşmasında ifade etmediği daha önemli ve başka bir sebep var.
Peki, bu sebep nedir?
İnternette küçük bir araştırma yaptım, Mehmet Bakar’ın görevden alınmasına sebep olabilecek birkaç ‘şey’ çıktı. Asıl sebep bunlar olabilir mi diye, bunlara bakalım:
Hürriyet Gazetesi’ndeki köşesinde Yalçın Bayer, ‘Sağlık'ta bir vekil portresi’ başlıklı bir yazı yazmış ve hem Mehmet Bakar’ı hem de yaptığı icraatları çok sert bir üslupla tenkit etmiş. Yazısının iki bölümünde şöyle diyor:
“Dr. Mehmet Bakar, ‘Millî Görüş' anlayışının dışındaki sağlık personelinin ‘kâbusu' sayılıyor. Bazı yasadışı uygulamalarına da ‘korku'dan ses çıkartılamıyor.”
“Mehmet Bakar görevini yerine getirirken dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ayrımı yapıyor, kişilerin yarar veya zararını hedef tutan davranışlarda bulunuyor, kılık kıyafet yönetmeliğine aykırı görev yapanları koruyup, kolluyor.”
Mehmet Bakar, Yalçın Bayer’in bu yazısından ötürü görevden alınmış olabilir mi? Olamaz! Çünkü bu yazı yazılalı dört yıl olmuş, alınacak olsaydı o zaman alınırdı. Üstelik Bakar’ı millî görüşçü olduğu için de başörtülülere arka çıktığı için de görevden almazlar, bunlar. Kaldı ki bildiğim kadarıyla Mehmet Bakar millî görüşçü de değil. Öyle ise başka bir sebep olmalı.
Cumhuriyet Gazetesi’nde Şule Köktürk, ‘İstanbul’da Sıkıyönetim mi var?’ başlıklı bir haber yapmış, haberde şöyle bir bölüm var:
“İstanbul İl Sağlık Müdür Vekili Dr. Mehmet Bakar'ın hastanelere gönderdiği yazı ‘Sıkıyönetim mi başladı?’ sorusunu gündeme getirdi. Hastane personelinin herhangi bir sivil toplum kuruluşunun herhangi bir etkinliğine katılımını ‘bilgi verme’ şartına bağlayan yazı 30 Mart 2009 tarih ve 597 sayılı... Bakar imzalı yazıda ‘Sivil toplum kuruluşları tarafından düzenlenen seminer, toplantı, kongre vb. etkinliklere müdürlüğümüzün bilgisi olmadan hiçbir hastane personelinin katılmaması hususunda gereğini rica ederim’ ifadeleri yer aldı.”
Mehmet Bakar, Cumhuriyet Gazetesi’nde çıkan bu haberden dolayı görevden alınmış olabilir mi? Olamaz! Çünkü bu haber doğru olsa bile ne Recep Tayyip, ne de Akdağ böyle bir talimattan rahatsız olmayacakları gibi memnun dahi olurlar. Kaldı ki söz konusu talimat İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü tarafından yalanlanmış ve dahi düzeltilmiş. Öyle ise Mehmet Bakar’ın görevden alınmasının başka bir sebebi olmalı.
www.sol.org.tr de ‘Tüberküloz mücadelesi veren Deliküçük’e uyarı geldi’ başlıklı bir haber var. 24. 08. 2007 tarihli haber şöyle:
“İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü, Tüberküloz Danışma ve Dayanışma Derneği Başkanı Dr. Mehmet Cenk Deliküçük hakkında, ‘Heybeliada Sanatoryumunu ve Sağlığımızı Geri İstiyoruz’ eylemi öncesi, ‘ww.heybeliadasanatoryumu.com’ web sayfasında düzenlediği imza kampanyası nedeniyle uyarı cezası verdi. Cezanın gerekçesi ise devlet memuruna uygun olmayan davranış...”
“Cenk Deliküçük’ün tüberküloz mücadelesi kapsamında TÜDADER Başkanı sıfatı ile Heybeliada Sanatoryumunun tekrar açılması istemiyle, 24 Martta açtığı imza kampanyası İl Sağlık Müdür Vekili Dr. Mehmet Bakar’a takıldı. Yaklaşık 2.5 yıldır kapalı olan Heybeliada Sanatoryumunun, hastasının az olduğu gerekçesiyle kapatıldığını söylemiş olan Bakar, Deliküçük hakkında soruşturma açtırdı. Deliküçük, Sağlık Müdürlüğüne verdiği savunmasında, imza kampanyasını devlet memuru sıfatıyla değil tüberküloz konusunda çalışan bir sivil toplum kuruluşunun başkanı olarak düzenlediğini belirtmesine karşın, soruşturma sonucunda Dr. Deliküçüke ‘devlet memuru vakarına uygun olmayan hareket ve davranış’ suçlaması ile uyarı cezası verildi. Dr. Cenk Deliküçük, bir sivil toplum örgütünün başkanına ceza verilmesini kınayarak, İdari Mahkemeye itiraz başvurusu yapacaklarını söyledi.”
Mehmet Bakar, Dr. Cenk Deliküçük’e ceza verdiği için görevden alınmış olabilir mi? Gerçi Recep Tayyip, solcuları ülkücülerden de milliyetçilerden de çok daha fazla sever ve kollar, ama gene de olamaz! Çünkü bu ‘uyarı cezası’ verileli 2 yıldan fazla olmuş, Mehmet Bakar bundan ötürü görevden alınacak olsaydı, o zaman alınırdı. Öyle ise başka bir sebep olmalı.
Peki, Mehmet Bakar görevden neden alındı?
“Boş ver, M. Metin Kaplan neden alındıysa alındı, bize ne?” demeyin, sakın böyle düşünmeyin. Bu görevden alınma meselesinin altında-ardında, bana kalırsa; çok önemli bir ülke meselesi var! Ben, işte bu yüzden sabrınızı da zorlayan bu yazıyı yazmak zorunda kaldım.
Bir iddia… Vakit Gazetesi’nde yayınlandı. Haberi, Kenan Kıran yazmış.
Ruhban Okulu'nun gözü 85 dönümlük arazide!
Fener Rum Patriği Bartholomeos'un, Heybeliada Ruhban Okulu'nun hemen yanında bulunan Heybeliada Sanatoryumu arazisi ve binalarına göz diktiği ortaya çıktı.
Fener Rum Patriği Bartholomeos'un, ABD Başkanı Barack Obama'nın Türkiye ziyaretinde Ruhban Okulu'nun açılmasını istemesinin ardından, yeniden harekete geçtiği ve Heybeliada Ruhban Okulu'nun hemen yanında bulunan Heybeliada Sanatoryumu arazisi ve binalarına göz diktiği ortaya çıktı.
Heybeliada Sanatoryumu; 1999 depreminde hasar gördüğü gerekçesiyle hastaları ve doktorlarıyla Süreyyapaşa Göğüs, Kalp ve Damar Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne nakledilmiş, Sanatoryuma ait tesis boşaltılmıştı. Heybeliada Ruhban Okulu'nun, Heybeliada Sanatoryumu'na ait 85 dönümlük araziyi, Ruhban okulunun açılmasının ardından yurtdışından gelecek öğrenci ve öğretim üyeleri için sosyal tesis yapmak amacıyla kullanmak istediği öğrenildi. Heybeliada Sanatoryumu'na ait arazi, Hazine tapusunda Şehzade Mehmet Vakfiyeli olarak geçiyor. Sanatoryuma ait arazi koruluk... Çam ağaçlarıyla kaplı alanda vatandaşlar piknik yapabiliyor, yaz döneminde de denize girilebiliyor.
Bu arada; İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin mülkiyetinde olan Beyoğlu Göz Hastanesi, Haseki Hastanesi, Zeynep Kamil Hastanesi ve Zührevi Hastalıklar Hastanesi'nin kira borçlarına karşılık, mülkiyeti Hazine'de olan, kullanımı Sağlık Bakanlığı'na tahsisli olan Heybeliada Sanatoryumu arazisi ve binalarının, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne devrinin istendiği iddia ediliyor. Heybeliada Ruhban Okulu, devrin gerçekleşmesinin ardından Heybeliada Sanatoryumu arazisi ve binalarını sosyal tesise çevirmek istiyor.
Türkiye'nin ilk sanatoryumu olan Heybeliada Sanatoryumu, yeterli hasta olmadığı gerekçesiyle kadro ve tıbbî donanımıyla birlikte başka bir hastaneye nakledilmişti. 1924 yılında kurulan sanatoryum, Süreyyapaşa Göğüs, Kalp ve Damar Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne taşındı. Sanatoryum, 1999'daki Marmara depreminde hasar gördü, iki bloğu 2001'de onarıldı. 660 yatak kapasiteli hastanede, 100'ü doktor ve hemşire olmak üzere 250 personel çalışıyordu. İstanbul Sağlık Müdür Vekili Uzman Dr. Mehmet Bakar, 2005 yılında yaptığı açıklamada, nakil işleminin Sağlık Bakanlığı'nın onayıyla gerçekleştiğini açıklamıştı. Sağlık Bakanlığı Basın Müşavirliği ve İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü, Heybeliada Sanatoryumu ve Sağlık Bakanlığı tarafından kullanılan dört hastanenin arazisinin kullanımına yönelik sorularımızı cevaplamaktan kaçındı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın Danışmanlığı ise, Heybeliada Sanatoryumu arazisi ve binalarının kendilerine ait olmadığını açıkladı.
Haber bu kadar değil, ama yer darlığı sebebiyle sadece baş kısmını verdim.
İşte bu! İstanbul İl Sağlık Müdür Vekili Uz. Dr. Mehmet Bakar işte bu yüzden görevden alındı!
Anladığım kadarıyla; Recep Tayyip, Recep Akdağ’dan Heybeliada Sanatoryumu’nun İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne devrini istemiş. Sağlık Bakanı Akdağ bu isteği emir telakki etmiş ve işlemin yapılmasını Mehmet Bakar’a emretmiş. Mehmet Bakar ise Recep Akdağ’ın bu işlemi neden istediğini bildiği için buna karşı çıkmış. O zaman da kendisine istifa etmesini yoksa görevden alınacağını söylemişler. Mehmet Bakar istifa etmemiş, bu yüzden görevden almışlar. Çünkü Recep Tayyip, ABD, AB, Yunanistan ve Fener Rum Patriği’ne hem Ruhban Okulu’nun açılması, hem de Heybeliada Sanatoryumu’nun Fener Rum Patrikliği’ne verileceği sözünü vermiş!
Uzun uzun araştırarak ulaştığım bu hükmün doğru mu yoksa yanlış mı olduğu elbette yakında gün yüzüne çıkar… Heybeliada Sanatoryumu, eğer İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne devredilirse emin olun İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından Fener Rum Patrikhanesi’ne de devredilecek ve Patrikhane Heybeliada’da büyük bir İlahiyat Fakültesi açacaktır. (Bu da ulaştığım hükmün doğru olduğunu gösterecektir. Aksi olur ve Sanatoryum İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne devredilmez ise bu, ulaştığım hükmün yanlış olduğunu ispatlayacaktır. Umarım yanlış çıkar.)
Bu, ne demektir?
Bu, Fener Rum Patrikhanesi’nin ekümenlik iddiasının Türkiye Cumhuriyeti adına Recep Tayyip ve Hükümeti tarafından kabul edilmesi demektir! Peki, Devlet bunu kabul eder mi? Orasını ben bilemem, üstelik bu, benim vazifem de değil. Devlet düşünsün taşınsın kararını versin!
Ben, Mehmet Bakar Olayı’nı böyle okuyorum… Mehmet Bakar veya Recep Tayyip yahut Recep Akdağ bunun doğru olmadığını söylerlerse bundan memnuniyet duyarım. Bu yönde, bir açıklamaları olursa da burada aynen yayınlarım.
Sonucu; hep beraber bekleyip, görelim!
M. Metin KAPLAN

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,66 M - Bugn : 6772

ulkucudunya@ulkucudunya.com