« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

11 Haz

2009

ZAMANI MI?

11 Haziran 2009

Atatürk "bayrak inkılabı" da yapmak istemiş
Cumhuriyet'in Osmanlı'dan kopmuş yepyeni bir devlet olduğu söylenir. Atatürk döneminde devletin isminden hukuk düzenine, yazısından ideolojisine kadar değiştirilmedik pek az şey kalmıştır. Ancak inkılap fırtınasında bir tek Osmanlı sembolüne dokunulmadı.
O da, İstiklal Marşı'nda çehresini çatmasından tarifsiz kederlere düştüğümüzü her gün haykırdığımız ay yıldızlı al bayrağımızdı.
Peki, neden dokunulmadı acaba al bayrağa? Hiç değiştirilmesi gündeme geldi mi? Geldiyse nasıl? Ve Atatürk ay yıldızlı bayrak yerine hangi bayrağı getirmeyi düşünmüştü?
Bu konular öteden beri konuşulur ama yazılı değil de, sözlü kaynaklara dayanırdı. Burada yazılı bir kaynağa dayanarak Atatürk'ün Türk bayrağını değiştirmeyi düşündüğünü fakat bir sebeple vazgeçtiğini göreceğiz.
Kaynak, Atatürk'ün yakınında bulunmuş ve Zübeyde Hanım'la yaptığı görüşmeler sayesinde aile kökenleri konusunda bizi kısmen aydınlatmış bulunan Enver Behnan Şapolyo'dur. Yazının künyesi: "Atatürk ve bayrak", Türk Kültürü, sayı: 97, Kasım 1970, s. 30-31.
Enver Behnan Şapolyo, Atatürk'ün yaveri Muzaffer Kılıç'la çok samimidir. Devrimlerin hızla sürdüğü günlerden birinde olmalı, Şapolyo sorar, Kılıç da cevaplar:
- Atatürk bayrağımızı değiştirmeyi düşünüyor mu? Sen bir şey duydun mu?
- Gök bayrağı kabul etmeyi düşünüyor!
- Gök bayrak mı?
- Evet! Atalarımızın kullandığı gök renkli bayrağı[n] yeni devletin bayrağı olmasını düşünüyor, fakat daha bir şey yok!
"Gök renkli bayrak", yani Göktürklerin Cumhurbaşkanlığı forsunda da yer alan mavi zeminli ve ortasında da bozkurt kafası bulunan bayraktır Atatürk'ün kafasındaki Cumhuriyet'in bayrağı...
Merakını yenemeyen Şapolyo, işin peşini bırakmaz. Atatürk'ün Türk bayrağı olarak, gök bayrağı düşünüp düşünmediğini, Cumhurbaşkanı Celal Bayar'a da sorar. Bayar, Muzaffer Kılıç'ın sözlerini doğrulayan bir cevap verir:
- Atatürk, Cumhuriyet'in resmî bayrağını gök bayrak olarak kabul etmeği düşünmüştü, fakat bu hususta hiçbir neşriyat yapılmadığından, bu bayrağı kabul etmediler.
Celal Bayar'ın sağlığında, üstelik de Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü gibi resmî destekli bir kurumun dergisinde çıkan bu yazı üzerinde düşünmeye değer.
Celal Bayar'ın sözlerine göre eğer gök bayrak üzerine yeterli yayın yapılsa ve muhtemelen belgeler tatminkâr bulunsaydı, bugün al bayrağımızın yerinde mavi zemin üzerine kurt kafası bulunan Göktürk bayrağını kullanıyor olacaktık.
Enver Behnan Bey sözlerini şöyle noktalıyor:
"Atatürk harsta [kültürde] milliyetçi, medeniyette Batılı idi. Demek oluyor ki, gök bayrak onun mefkûresinde [idealinde] yaşıyordu. Gök renkli bayrağı kabul etmeyi düşündü, fakat çok güzel olan al bayrağımızdan da vazgeçemedi. (...) Şimdi O'nun kabrini kaplayan semada gök bayrağı hayal ediyorum!"
Yukarıdaki satırları ben yazdım, ama sahibi ben değilim, Mustafa Armağan’dır… Bunları, Mustafa Armağan bir köşe yazısı olarak yazmış ve yayınlamıştır… Nerede yayınlandığının konumuzla alâkası yok. Geçiyorum.
Böyle bir şey gerçekten de var mı?
Var!
Bende Türk Kültürü Dergisi’nin hemen tüm ciltleri var, -bir eski dost hediye etmişti- baktım; Enver Behnan Şapolyo’nun bu yazısı var... Atatürk’ün ölüm yıldönümü münasebetiyle yazılmış.
Peki, Mustafa Armağan bu yazıyı şimdi hangi münasebetle yazmış?
O belli değil, yazıda belirtilmemiş çünkü.
Öyle ise Mustafa Armağan bu yazıyı niçin yazmış?
O da belli değil! Eğer ben Mustafa Armağan hakkında az da olsa bilgi sahibi olmasaydım, kötü bir amacı var derdim, ama bunu diyemiyorum. Dersem; haksızlık yapmış olmaktan korkuyorum.
Mustafa Armağan’ı tanırsınız, ama tanımayanlar için özet bir bilgi vereyim: Mustafa Armağan, Urfalı bir anne-babanın çocuğu olarak Cizre'de doğdu (24 Şubat 1961). İlk ve orta öğrenimini Bursa'da tamamladı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olduktan sonra çeşitli yayınevlerinde editör olarak çalıştı. 1995-1996 arasında İzlenim Dergisi’nin, 2000-2002 arasında da Da (Diyalog Avrasya) Dergisi’nin yayın yönetmenliklerini yürüttü. Halen serbest yazar olarak çalışmakta ve Mehtap TV’de tarihle ilgili bir program hazırlayıp, sunmaktadır.
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi (Risale Yayınları, 4 cilt, İstanbul 1988) ve Osmanlı Ansiklopedisi (Ağaç Yayıncılık, 7 cilt, İstanbul 1993) adlı çok ciltli çalışmaların yayın koordinatörlüklerinde bulundu. M. M. Şerif'in 4 ciltlik A History of Islamic Philosophy adlı edisyonunu, İslâm Düşüncesi Tarihi adıyla (İnsan Yayınları, İstanbul 1990-91) yayına hazırladı.
Türkiye Yazarlar Birliği tarafından 3 defa ödüle lâyık görüldü: Batı Düşüncesinde Dönüm Noktası (Fritjof Capra'dan, Tercüme dalında, 1989); Şehir, ey Şehir (Deneme dalında, 1997); Osmanlı: İnsanlığın Son Adası (Fikir dalında, 2003).
Gördüğünüz gibi Mustafa Armağan sıradan biri değil, elle tutulur ürünler vermiş bir fikir işçisi… Ama bu yazıyı acaba niçin yazmış?
Yok, yok… Sakın yanlış anlamayın, bir ülkücü olarak ben, Bozkurt’u da Gök Bayrağı da çok severim… Mensubu olmaktan her daim şeref duyduğum, Ülkü Ocakları’nın da sembolüdür, Bozkurt… Ancak Atatürk böyle bir şey yapsaydı, yani Bozkurt’lu bir gök bayrağı Türkiye Cumhuriyeti’ne bayrak olarak seçseydi, hiç memnun olmazdım hatta karşı çıkardım.
Çünkü son tarihî araştırmalar gösterdi ki Göktürk Devleti diye bir devlet tarihte hiç olmamış… Bu, sadece bir teori imiş, o da çöktü!
İkincisi, ay yıldızlı al bayrağımızı daha çok seviyorum!
Çünkü ay yıldızlı Türk Bayrağı… Bir. Kelime-i Tevhid’i temsil ediyor… Ay; Allah’ı, yıldız ise Hz. Muhammed’i sembolize ediyor… İkisi birlikte de Kelime-i Tevhid’i işaret ediyor… Yani Suudi Arabistan’ın bayrağında yazıyla anlattığını, benim milletim hilâl ve yıldızla daha estetik bir şekilde ifade etmiştir… İki. Ay yıldızlı al bayrak, Türkiye Cumhuriyeti’nin hiç olmazsa Osmanlı’nın devamı olduğunu ifade ediyor!
Ben ne Kelime-i Tevhid’den ne de Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı’nın devamı olduğu fikrinden vazgeçmem! Vazgeçemem! Çünkü ben hem Müslüman hem de Türk’üm!
“İyi de M. Metin Kaplan, Mustafa Armağan da böyle bir şey istiyor değil ki?”
O halde Mustafa Armağan, bu yazıyı niçin yazdı? Hem de tam Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün değerlerinin tartışıldığı bir zamanda?
Bölücüler; “Türkçe tek millî/resmî dil olmasın, Kürtçe de resmî dil sayılsın ve bu, Anayasa’ya yazılsın” derken…
“Kürtler de Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu unsuru sayılsın ve bu, Anayasa’ya yazılsın” derken…
Kendini Osmanlıcı sayan ve fakat aslında Büyük Ortadoğucu olanlar, “Başkent İstanbul olmalıdır” derken…
Mustafa Armağan da Türk Bayrağı bir dönem hem de bizzat Atatürk tarafından zaten tartışılmıştı; bugün Türk Bayrağı da, tartışmaya açılsın mı demek istiyor?
Biliyorsunuzdur, bir zamanlar İstiklâl Marşı da tartışmaya açılmıştı!
N. Fazıl Kısakürek, O ve Ben başlıklı kitabında bu konuyu şöyle anlatıyor: İstifamdan da bir yıl evvel, benden bir «Millî Marş» istenmişti. Akif in İstiklâl Marşı beğenilmiyor, bunun yerine bir Millî Marş isteniyordu. Hattâ (Ulus) Gazetesi bu maksatla bir de müsabaka açmıştı. Demişlerdi ki baş alâkalısına:
- Bunu, yazsa yazsa Necip Fazıl yazabilir; ama bir garip adamdır, yazmaz!
Ve bana teklif edilmişti. Ben de:
- Akif in ruhuna ve eserine hürmetim var... Fakat içinde hiçbir hâs isim geçmemek ve kendi anlayışıma göre yazmak şartıyla, milletimden aldığım heyecanı böyle bir marş içinde billûrlaştırmak isterim. Razı mısınız? Öyleyse durdurun müsabakayı!
- Pek güzel!..
Demişler ve müsabakayı durdurmuşlardı.
Bu vesileyle «Büyük Doğu Marşı» meydana gelmiştir.
«Doğsun Büyük Doğu benden doğarak...»
Ve yukarılarda:
“Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun;
Nur yolu izinden git, Kılavuzun!”
O zaman kimse bana:
- Bu kılavuz kimdir? Diye sormamıştı. Sorsalardı:
- Mücerret kılavuz... Millet öncüsü... Diyecektim ve yalan olmayacaktı.
Halbuki «kılavuz» bende, majüskülle yazılı müşahhas bir delâletti; ve isteyen, onu, istediğine yakıştırmakta serbestti.
Benim «Kılâvuz»um, zaman ve mekân boyunca tek rehber, Kâinatın Efendisi...
Fakat Devlet Reisinin hastalanması ve peşinden ölmesi, marşın kendisine gösterilmesine engel olmuş; ve böylece manzume, «Büyük Doğu Marşı» ismiyle bana kalmış, üstelik «Büyük Doğu» ismini doğurmuştu.
Evet, demek ki İstiklâl Marşı da tartışılmış…
Türkçe tartışılıyor…
Devleti kuran Millet tartışılıyor…
Başkent tartışılıyor…
Tam da bu esnada Mustafa Armağan, bayrak da tartışılmıştı diyor… Acaba Bayrak da tartışılmalıdır demeye mi getiriyor! Mustafa Armağan bu yazıyı hangi maksatla yazdığını açıklamalıdır!
Oh ne âlâ memleket! Her şey tartışılıyor… Devlet yıkılıyor! Millet bölünüyor! Biz Müslüman Türkler de melûl mahzûn seyrediyoruz!
M. Metin KAPLAN

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

13 May 2024

Yarın, Başyazı, 5 Ağustos 1965, Sayı 120. İdeolojinin önemi Türkiye’nin siyasi yapısında ideoloji gittikçe önemli bir unsur haline geliyor.

Halim Kaya

13 May 2024

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,69 M - Bugn : 33235

ulkucudunya@ulkucudunya.com