« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

25 Şub

2009

OLACAĞI BUYDU! HAYIRLI OLSUN!

25 Şubat 2009

“DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, TBMM’de Partisi’nin Grup Toplantısı’nda konuşurken, konuşmasının geri kalanını Kürtçe yapacağını söyledi ve Kürtçe konuşmaya başladı… Ahmet Türk, Kürtçe konuşmaya başlayınca, canlı yayında olan TRT-3 Meclis TV yayınını kesti… Yayına giren spiker, kanunen Meclis'te başka bir dil konuşulamayacağı için yayınlarına ara vermek durumunda kaldıklarını söyledi.” Bu olay dün (24 Şubat 2009) oldu.

Şimdi ne olacak? Ne olacağı belli!

Önce Siyasî Partiler; MHP, CHP ve hatta AKP ayağa kalkacaklar ve ‘Olmaz, olamaz’ diyerek feryadı koparacaklar. Oysa bunların hiç birinin hiçbir şey demeye hakları yoktur!

Neden? Çünkü bu durumun sorumlusu öncelikle bu Siyasî Partilerdir!

Özellikle AKP, TRT 6’da Kürtçe yayına imkân veren hukukî düzenlemeyi yaptığı için… MHP ve CHP ise sırf biraz daha fazla rey alabilir miyiz acaba diye düşünerek, bu hukukî düzenlemenin iptali için gerekli teşebbüsleri yapmadıkları için…

T. C. Anayasası; “MADDE 1. – Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir”, “MADDE 2. – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir”, “MADDE 3. – Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı “İstiklal Marşı”dır. Başkenti Ankara’dır” ve “MADDE 4. – Anayasanın 1’inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile 2’nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3’üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” demektedir.

Anayasa’da bu maddeler varken, TRT’de Kürtçe yayın konusu, iptali için Anayasa Mahkemesi’ne götürülmüş olsaydı; Anayasa Mahkemesi’nin on bir asıl ve dört yedek üyesinin her biri PKK’lı olsa dahi bu düzenleme mutlaka iptal edilirdi!

AKP’yi biz de Türkiye de Dünya da bilmekte ve tanımaktadır… AKP, kendisini nasıl tanımlarsa tanımlasın; siyasî ümmetçidir, yani cemiyet birimleri içinde milleti değil ümmeti esas almaktadır; millî devleti değil ümmete mensup milletlerin yok olmasıyla ümmetin bir bayrak altında, yani siyasî devlet birliği içinde toplanmasını tercih/kabul etmektedir ve Kürtleri Türk değil ayrı bir millet saymaktadır… O sebeple AKP’nin bu yaptığı hiç kimseyi şaşırtmamıştır… Hatta herkes yaptığını normal karşılamıştır… Normaldir de!

Herkes CHP’yi de bilmekte ve tanımaktadır: Özellikle benim akranlarımla bizden daha yaşlı olan kimseler ‘CHP’nin yaptığı “Halklara Özgürlük Mitingleri”ni’ henüz unutmamıştır… Bugünkü bu durum, o mitinglerle başlayan sürecin devamı mahiyetindedir… O sebeple CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne gitmemesini de anlamak ve kabul mümkündür!

Ancak eminim ki hiç kimse MHP’nin tavrını anlayamamaktadır! Siyasî ömrünü Türkiye’nin birliği, beraberliği ve bütünlüğü için mücadele etmekle geçiren MHP, neden sessiz kalmıştır? Anayasa Mahkemesi’ne niçin gitmemiştir? İşte bunu, hiç kimse özellikle de Ülkücüler anlayamamaktadır!

Bana hiç kimse; Anayasa Mahkemesi’ne sadece 150. Madde’de ifade edildiği gibi “Kanunların, kanun hükmündeki kararnamelerin, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün veya bunların belirli madde ve hükümlerinin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesinde doğrudan doğruya iptal davası açabilme hakkı, Cumhurbaşkanına, iktidar ve ana muhalefet partisi Meclis grupları ile Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az beşte biri tutarındaki üyelere aittir. İktidarda birden fazla siyasî partinin bulunması halinde, iktidar partilerinin dava açma hakkını en fazla üyeye sahip olan parti kullanır” diyerek, MHP’yi savunmaya kalkmasın.

Bunu ben de biliyorum… Ancak MHP istese idi konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götürebilirdi: Bir dilekçe yazar, altmış dokuz milletvekili bunu imzalar ve eksik kalan imzaları tamamlamak için parti farkı gözetmeksizin bütün milletvekillerini davet ederdi… Ben inanıyorum ki eksik imzalar bu suretle tamamlanırdı... Farz edelim ki tamamlanmadı, o zaman da çıkar imzaları tamamlamayan TBMM’yi millete şikâyet ederdi… Bunu bilen milletvekilleri o yüzden mutlaka imza atarlardı… İmzalamasalar da hem MHP görevini yapmış olurdu (Biz zaferle değil, seferle mükellefiz!) hem de kendini vatansever veya milliyetçi olarak takdim eden milletvekillerinin maskeleri düşmüş olurdu!

Lâfı fazla uzatmak istemiyorum… Kimse kimseyi kandırmaya kalkmasın, zaten hiç kimse de kanmıyor! Türkiye’de ‘gaflet, dalalet ve hıyanet’ el ele vermiş, kendi halkından ayrı, farklı ve yeni bir millet yaratmak için işbirliği yapmaktadır!

Hiç kimse “Kürtçe, kültür zenginliğimizdir… Bu zenginliği göstermek ve geliştirmek için televizyon yayınları yapıyoruz“ da demesin… Böyle palavralara karnımız tok! Bunlara da inanmıyoruz… Kürtlerin ve hatta Kürtçülerin buna ihtiyacı yok ki! Gali Kurdistan TV, Kurd 1, Kurdsat, Kurdistan TV, Mezopotamia, Newroz, Newroz TV, Roj TV ve Rojehelat gibi bir sürü televizyon kanalları var! Bunlar akşam sabah Kürtçe yayın yapıyorlar! Hem bu, niye devlet eli ve imkânıyla yapılıyor ki? Hem de bu söylediklerinde eğer samimi olsaydılar, bu yayınların TRT vasıtasıyla değil özel televizyonlar vasıtası ile yapılmasına müsaade ederlerdi… Bu, belki kabul edilebilirdi. Ama öyle yapmadılar, çünkü böyle bir televizyonun yaşayamayacağını, yaşayabilse bile seyredilmeyeceğini biliyorlar!

Ne ise… Konuyu daha fazla dağıtmayayım… Bu söylediklerimin Ahmet Türk’ün TBMM çatısı altında Kürtçe konuşmasıyla ne alâkası var? Bu suale Ahmet Türk şöyle cevap veriyor: “Başbakan Kürtçe konuşunca oluyor da ben konuşunca niye olmuyor?”, “DTP belediye başkanları Kürtçe konuşunca suç oluyor da Başbakan konuşunca niye olmuyor?” Gördünüz ve anladınız mı, ilgisini?

Ahmet Türk haksız mı yani?1 Ocak 2009 günü devlet, TRT-6 ile 24 saat Kürtçe yayına başlayacak, kimsenin gıkı çıkmadığı gibi Türkiye düşmanları bunu gerçekleştirenleri tebrik edecekler, yapanlar da bu tebrikleri gönül rahatlığı içinde kabul edecekler… Başbakan Recep Tayyip, aynı gün hiç bilmediği bir lehçe olan Kürtçe ile bu ülkenin Kürt vatandaşlarına “Hayırlı Olsun” diye seslenecek, liboşlar ise buna ‘Kürtçe açılımı’ diyerek alkış tutacaklar… Ancak Kürt Ahmet Türk, Partisi’nin Grup Toplantısı’nda anadilinde konuşacak ve siz buna itiraz edeceksiniz, karşı çıkacaksınız… Bunun geçerli bir mantığı olabilir mi? Ya hem TRT’de bu yayını yapmayacaksınız hem de Başbakan Recep Tayyip Kürtçe ile ‘hayırlı olsun’ demeyecek veya Kürt Ahmet Türk Kürtçe konuşunca buna itiraz etmeyeceksiniz. Karşı çıkmayacaksınız… İkisi bir arada olmaz, olamaz!

Siz bunu yaparsanız, Kürt Ahmet Türk de Kürtçe konuşur. Çünkü PKK-DTP çizgisi, Türkiye’nin Türk ve Kürt olmak üzere iki milletten/ulustan oluştuğu tezine dayanıyor... Kürtçe, PKK-DTP çizgisi için “Kürt ulus” bilincini oluşturmanın ve yaygınlaştırmanın en önemli aracı ve amacıdır… Bağımsız bir Kürt devleti kurmak üzere, silâhla ve “ulusal kurtuluş mücadelesi” anlayışıyla sahneye çıkmış olan PKK-DTP, konjonktürel şartlar sebebiyle, bu amaçtan vazgeçtiklerini açıklamış olabilirler… Ancak bunu, bir erteleme olarak görmek daha gerçekçidir... Başlangıçta istiklâl/bağımsızlık olan amacın, değişen şartlar sebebiyle federasyona ve/veya ‘demokratik cumhuriyet’e çekilmiş olması, nihaî hedefin değiştiği anlamına gelmez! Bu iş belediye kazanmakla, bireysel, kültürel hak talebiyle sınırlı değildir… Sorun, millî/ulusal nitelikli bir sorundur. Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milleti için millî bütünlük, PKK-DTP çizgisindeki Kürtçüler için “ulusal bağımsızlık” sorunudur. Folklorik sorun değildir. İster iktidarda ister muhalefette olsunlar, Türkiye’nin kuruluş felsefesi ve ilkeleriyle sorunlu olmayan siyasî partilerin işin bu yönünü unutmamaları gerekir.

Peki, hukukî durum nedir? TBMM’de Kürtçe konuşmaya engel olan bir kanunî düzenleme var mıdır?

Elbette vardır! Siyasî Partiler Kanunu’nun 78. 80, 81, 82 ve 83. Maddeleri Kürtçe konuşmaya engel olan hükümler ihtiva etmektedir:

Madde 78- Siyasi partiler: a) Türkiye Devleti’nin Cumhuriyet olan şeklini; Anayasanın başlangıç kısmında ve 2’nci maddesinde belirtilen esaslarını; Anayasanın 3’üncü maddesinde açıklanan Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, diline, bayrağına, milli marşına ve başkentine dair hükümlerini; egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunun ancak, Anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organları eliyle kullanılabileceği esasını; Türk Milletine ait olan egemenliğin kullanılmasının belli bir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamayacağı veya hiçbir kimse veya organın, kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamayacağı hükmünü, seçimler ve halkoylamalarının serbest, eşit, gizli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında yapılması esasını değiştirmek; Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, dil, ırk, renk, din ve mezhep ayrımı yaratmak veya sair herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzeni kurmak; Amacını güdemezler veya bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar, başkalarını bu yolda tahrik ve teşvik edemezler. b) Bölge, ırk, belli kişi, aile, zümre veya cemaat, din, mezhep veya tarikat esaslarına dayanamaz veya adlarını kullanamazlar. c) Sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini veya zümre egemenliğini veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamazlar ve bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar. d) Askerlik, güvenlik veya sivil savunma hizmetlerine hazırlayıcı nitelikte eğitim ve öğretim faaliyetlerinde bulunamazlar. e) Genel ahlak ve adaba aykırı, amaçlar güdemezler ve bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar. f) Anayasanın hiçbir hükmünü, Anayasada yer alan hak ve hürriyetleri yok etmeye yönelik bir faaliyette bulunma hakkını verir şekilde yorumlayamazlar.

Madde 80- Siyasî partiler, Türkiye Cumhuriyeti’nin dayandığı Devletin tekliği ilkesini değiştirmek amacını güdemezler ve bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar.

Madde 81- Siyasi partiler: a) Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde millî veya dinî kültür veya mezhep veya ırk veya dil farklılığına dayanan azınlıklar bulunduğunu ileri süremezler. b) Türk dilinden veya kültüründen başka dil ve kültürleri korumak, geliştirmek veya yaymak yoluyla Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde azınlıklar yaratarak millet bütünlüğünün bozulması amacını güdemezler ve bu yolda faaliyette bulunamazlar. c) Tüzük ve programlarının yazımı ve yayınlanmasında, kongrelerinde, açık veya kapalı salon toplantılarında, mitinglerinde, propagandalarında Türkçeden başka dil kullanamazlar; Türkçeden başka dillerde yazılmış pankartlar, levhalar, plâklar, ses ve görüntü bantları, broşür ve beyannameler kullanamaz ve dağıtamazlar; bu eylem ve işlemlerin başkaları tarafından da yapılmasına kayıtsız kalamazlar. Ancak, tüzük ve programlarının kanunla yasaklanmış diller dışındaki yabancı bir dile çevrilmesi mümkündür.

Madde 82- Siyasî partiler, bölünmez bir bütün olan ülkede, bölgecilik veya ırkçılık amacını güdemezler ve bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar.

Madde 83- Siyasî partiler, herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu prensibine aykırı amaç güdemez ve faaliyette bulunamazlar.

Pekâlâ, Türkiye’de böyle düzenlemelerin olması doğru mudur? Kendini ‘Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti’ olarak tarif eden bir devlette, böyle düzenlemelerin olması normal midir? Bu suallerin çok kısa bir cevabı vardır: Doğrudur ve normaldir! Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti üniter bir ulus devlettir! Kaldı ki bu Türk Milleti; Meclisinde devletin resmî dilinden başka bir dille konuşulmasına İmparatorluk döneminde dahi izin vermemiştir! Oysa imparatorluk; kendi topraklarında oturan çeşitli milletleri egemenliği altında toplayan devlet biçimidir.

Osmanlı Tarihi’nde bu konuda iki somut örnek var… Birincisi I. Meşrutiyet’in başında yaşanıyor. Bu dönemde, yeni seçim kanunu hazırlanırken Arap kökenli mebuslar, müzakere ve yazışma dilinin yalnızca Türkçe olmasından duydukları rahatsızlığı dile getirdiler. Kendilerinin Türkçe bilmediğini beyan ederek, Türkçenin yanı sıra Arapçanın da kullanılmasını istediler… Meclis Başkanı Ahmet Vefik Paşa’nın bunlara verdiği cevap çok net oldu: “Aklınız varsa dört yıla kadar Türkçe öğrenirsiniz.”

İkincisi, II. Meşrutiyet döneminde yaşandı: Şam Mebusu Abdülhamit Zöhravi, Türkçesi çok zayıf olduğu için Arapça konuşup konuşamayacağını öğrenmek istiyor. “Hayır” cevabını alan Zöhravi, Bağdat doğumlu olan Mahmut Şevket Paşa’yı kastederek, “Ben de Harbiye Nazırı Paşa hazretleri gibi küçük yaşımda İstanbul’a gelse idim Türkçem kuvvetli olurdu” diyor. Bu çıkışa Meclis Başkanı Ahmet Rıza Bey, şöyle cevap veriyor. “Meclis-i Mebusan’da yalnızca Türkçe konuşulur!”

Son sözüm şudur: Bu bir süreçtir olacağı buydu, bu da bundan sonra olacaklar da hayırlı olsun! Bu duruma sebep olan herkes ve her kurum ile kuruluş münasip bir yerine kına yaksın!

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

13 May 2024

Yarın, Başyazı, 5 Ağustos 1965, Sayı 120. İdeolojinin önemi Türkiye’nin siyasi yapısında ideoloji gittikçe önemli bir unsur haline geliyor.

Halim Kaya

13 May 2024

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,69 M - Bugn : 32361

ulkucudunya@ulkucudunya.com