« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

06 Ağu

2008

BİR KERE DAHA ERGENEKON İDDİANAMESİ

06 Ağustos 2008

Bazı yazılarımı okuyan bazı dostlarım galiba beni de “ulusalcı” yahut “Ergenekoncu” oldu sanıyorlar ki şiddetle eleştiriyorlar… Hepsine saygı duyuyorum, teşekkür ediyorum; demek yazdıklarım hiç olmazsa bazı dostlarım tarafından okunuyormuş… Ancak meramımı tam olarak ifade edememişim ki yanlış anlaşılmışım… Bunu, düzeltmeye çalışayım.

Açık ve net olarak söylüyorum, ben, “ulusalcı” yahut “Ergenekoncu” değilim… Beni tanıyan herkesin bildiği gibi, ben ÜLKÜCÜYÜM! Müslüman ve Dokuz Işıkçı Türk Milliyetçisiyim! Ve “olaylara” hissî/duygusal değil, ideolojik yaklaşırım… “Olayları” o andaki ruh halime veya konjonktüre göre değil, becerebildiğim kadar Türk Milliyetçiliği İdeolojisi açısından anlamaya ve anlatmaya çalışırım… Çalışıyorum.

Bunu biraz açmam lâzım, kısaca arz edeyim.

Bana göre Dünya’da, 11 Eylül saldırılarıyla iyice gün yüzüne çıkmış olan bir savaş yaşanıyor; “Ulus Devletler” ile “Küresel Sermaye” savaşı… Bunu, Mahir Kaynak da söylüyor… Ben bu savaşı, “Ulus Devletler”in kazanmasını istiyorum… Çünkü benim dünya görüşüm “ulus devleti” savunuyor.

Gene bana göre, Dünya’daki bu savaşın bir yansıması olarak, Türkiye’de de bir muharebe yaşanıyor; “Sabataycılar” ile “İttihatçılar” muharebesi… Bunu ise benden başka söyleyen yok… Ben bu muharebeyi, “İttihatçılar”ın kazanmasını istiyorum… Çünkü metodlarını tamamen tasvip etmesem ve amaçlarının tamamına katılmasam bile, “İttihatçıları” daha yerli ve millî buluyorum… “Ehven-i şer” görüyorum.

Bana, “darbe” mi, “demokrasi” mi diye sorulursa? Elbette ve her zaman “demokrasi” diye cevap veririm…

Demokrasi mi, Devlet mi diye sorulursa? Devlet! Çünkü Devlet, demokrasiyi yeniden ihdas edebilir.

Devlet mi, Millet mi? Millet! Çünkü Millet, Devlet’i yeniden kurabilir.

Millet mi, ümmet mi? Millet!

Millet mi, insanlık mı? Millet!

Millet mi, sınıf mı? Millet!

Millet mi, aile mi? Millet!

Millet mi, fert mi? Millet!

Hep Millet! Her zaman Millet! Her yerde Millet! Çünkü benim ideolojim, Millet’i esas alır.

Ne ise sözü daha fazla uzatmadan ve daha önceki yazılarımda belirttiğim yanlışları/hataları tekrarlamadan, İddianame’ye geleyim.

Bir defa, 86 sanıklı bir dava’da 2455 sahifelik iddianame (ve 441 klasör ek) olmaz, olmamalıdır… (Bunun, bırakın Türkiye’yi dünya da bile bir tek örneği yoktur) Olursa, bu davadan hiçbir sonuç çıkmaz! Çünkü Mahkeme, bu kadar detayın içinden sağlıklı bir karar çıkaramaz… İddianame açık, net ve sade olmalıdır! (Şu kişi, falan şahitlere, filan delillere göre bu suçu işlemiştir ve TCK’nın şu maddelerine göre cezalandırılmalıdır, gibi) Bu iddianame’de bunun olduğunu kim söyleyebilir? Allah aşkınıza, bana söyler misiniz bu iddianame’de meselâ Recep Tayyip’in, Mehmet Ağar’a verdiği iddia edilen rüşvetin ve Deniz Baykal’ın aldığı iddia edilen rüşvetin sözde belgelerinin ne işi var? Bu, bir yönü ama en vahimi…

Diğer tarafı ise şu, Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre İddianame’yi Savcının “huzurda” okuması lâzım… Peki, Savcı 2455 sahifelik İddianame’yi huzurda kaç günde okuyabilir? Her gün 100 sahife okuduğu kabul edilirse, kaç gün sürer? Bu durum adaleti geciktirmez mi? Geciken adalet, adaletsizlik değil midir? Okumaz, nasılsa taraflara verildi denilemez! Çünkü okunmazsa, Yargıtay usule riayet edilmediği için, bunu, bozma sebebi sayar! Çünkü “usul, esasa takaddüm eder!”

İkincisi, 86 sanıklı bir dava’da 20 gizli tanık olur mu? Bu, nerede görülmüştür? Zanlıların dörtte biri kadar ajan veya muhbir… Böyle bir gizli örgüt olabilir mi? Nasıl gizlilik, bu? Gizlilik yoksa, gizli örgüt olur mu? Böyle bir gizli örgüt iddiasını Mahkeme ciddiye alır mı?

Varsayalım aldı! Sanıklar, kimliğini bilmedikleri, yüzlerini görmedikleri gizli tanıklara karşı kendilerini nasıl savunacaklar? Sanıklarla gizli tanıklar arasında ya bir husumet varsa, o zaman ne olacak? Bu durumda, Anayasa’nın 36. maddesinde ifadesini bulmuş olan savunma hakkının kutsallığı nasıl sağlanacak?

Üçüncüsü, iddianame, Özden Örnek’in “darbe günlükleri” ek iddianame’ye kaldığına göre iki şeye dayanıyor; Ümraniye’de bulunan bombalarla Danıştay suikastına… Ancak bu iki temel delil de gerektiği kadar sağlam değil. Aksine çürük mü çürük!

Çünkü CMK’nun amir hükmüne rağmen bombalar imha edilmiştir… Yani deliller yok edilmiştir. Bu, büyük bir zaaf değil midir? Mahkeme, olmayan delillere dayanarak mı hüküm verecek? Bu, kabul edilebilir mi? Bu durumda, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile İnsan Haklarına Dair Avrupa Sözleşmesi’nde ifade edilmiş olan adil yargılanma hakkı ihlâl edilmiş olmayacak mı?

Danıştay suikastı ise Ankara’daki Mahkeme tarafından müstakil bir olay olarak kabul edilmiştir… Dava, şimdi Yargıtay aşamasındadır… Yargıtay iki şekilde karar verebilir… Hükmü ya onaylar veya yeniden görülmek üzere bozar… Onaylar ise iddianame çökmüş olmayacak mıdır? Biz, Yargıtay’ın bozma kararı verdiğini farz edelim… Yerel Mahkeme de iki şekilde karar verebilir; ya Yargıtay’ın bozma kararına uyar veya kararında ısrar eder… Bozma kararına uyarsa mesele yok, ama kararında ısrar eder ise konu, Yargıtay Genel Kuruluna gider… Yargıtay Genel Kurulu da iki şekilde karar verebilir; ya Yerel Mahkeme’yi haklı bulur ve kararı onaylar veya Yargıtay’ın bozma kararını destekler… Yargıtay’ın bozma kararına katılırsa mesele yok, ama ya Yerel Mahkeme’nin kararını doğru bulur ise ne olacak? İddianame tamamen çökmez mi? Allah aşkınıza, böyle çürük bir delile dayanarak, kumar oynar gibi bir ihtimal için iddianame düzenlenir mi?

Dördüncüsü, bütün sanıkları Dava’ya bakacak olan 13. Ağır Ceza Mahkemesi tutuklamış ve bu ciddi bir hukukî yanlış olmuştur! Sanıkları nöbetçi Mahkeme tutuklamalıydı… Çünkü sanıkları 13. Ağır Ceza Mahkemesi tutuklamakla “ihsası rey”de bulunmuş olmaktadır… Oysa “ihsası rey” “reddi hâkim gerekçesidir”… Sanık avukatları, sırf bu gerekçe ile reddi hâkim talebinde bulunurlar ise 13. Ağır Ceza Mahkemesi davaya bakmaktan çekilmek zorunda kalacaktır! Bu dahi çok büyük bir yanlış ve zaaf değil midir? Böyle bir yanlış nasıl yapılmıştır? Sayın Savcı, bunu, bilmiyor olabilir mi?

Beşinci ve sonuncusu, 1 milyonluk bir orduya, 2 yüz bine yaklaşan polis kuvvetine sahip olan bir Devlet’e karşı, hemen hemen hepsi de emekli kişilerden meydana gelen 86 kişi 37 el bombası ve bilmem kaç av tüfeği ve tabanca ile nasıl darbe yapabilirler? Bunlar darbe yaparken, polis ve asker armut mu toplayacaklar?

Ne ise fazla söze lüzum yok; bu dava, bir açıdan 1944’teki Turancılık Davası’na, bir başka açıdan da 1971’deki Madanoğlu Cuntası Davası’na benzemektedir!

ABD’nin isteği ile açılmış olması bakımından Turancılık Davası’na, ki Turancılık Davası SSCB’nin isteği ile açılmıştı… Gizli tanıkları ve TSK ile irtibatı ortaya konulamadığı için Madanoğlu Cuntası Davasına, ki Madanoğlu Cuntası Davası’nda da bir gizli tanık vardı –MİT ajanı Mahir Kaynak- ve Madanoğlu Cuntası’nın TSK ile irtibatı açığa çıkarılamamıştı…

Ve o her iki dava da; hem Turancılık Davası hem de Madanoğlu Cuntası Davası da sonunda beraatla sonuçlanmıştı… Elbette hükmü Mahkeme verecektir, ama bana kalırsa, bu Ergenekon Davası da beraatla sonuçlanacaktır!

Ne yapayım, ben böyle görüyorum? Kim nasıl görüyorsa, ona inansın ve onu yazsın!

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

13 May 2024

Yarın, Başyazı, 5 Ağustos 1965, Sayı 120. İdeolojinin önemi Türkiye’nin siyasi yapısında ideoloji gittikçe önemli bir unsur haline geliyor.

Halim Kaya

13 May 2024

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,85 M - Bugn : 23398

ulkucudunya@ulkucudunya.com