« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

02 Tem

2008

KÖPEK DAVASI

02 Temmuz 2008

Bilirsiniz, ben kendimden bahsetmeyi sevmem, zaten yapmak istesem de bunu beceremem, daha da önemlisi Ülkücü Dünya Görüşü başlıklı bir sitede bu hiç uygun olmaz. Ancak bu yazıyı yazmak zorundayım; televizyon ve gazetelerde çıkan haberlerden sonra, telefonum susmak bilmiyor. Arkadaşlarım, dostlarım ve ülküdaşlarım “bu ne iş?” diye sorup duruyorlar… Her birine ayrı ayrı anlatmaya çalışmaktansa, bir yazı yazıp, toptan cevap vermek durumunda kaldım. “Sürç-i lisan ettikse af ola!”

Allah nasip etti, -Allah herkese versin- bir buçuk yıl evvel borç harç bahçeli bir ev aldık… Bazı tadilatlar yaptırdıktan sonra, geçen Eylül’ün sonu gibi eve taşındık. Taşınmaz olaydık… Akşam üzeri eşyaları eve yıktık, hatunla birlikte yavaş yavaş yerleşmeye başladık… Önce çocukların yatak odalarını olabildiğince yerleştirdik, sonra yatak odamızı düzenlemeye başlamıştık ki, bahçe kapımız çalındı. Saat yirmi iki otuz ila yirmi üç arası bir vakit, “hayırdır inşallah!” diyerek kapıyı açtım.

Otuz beş yaşlarında bir bayan, önce “iyi akşamlar” dedi, ben de içimden yahu bu ne güzel bir komşuluk, herhalde bir ihtiyacınız var mı diye sormaya geldi dedim, sonra da “iyi akşamlar, buyurun” diye cevap verdim. Meğer ne kadar safmışım… “Ben yan komşunuzum… Seslerden rahatsız oluyoruz… Gürültü yapmayın, yoksa polis çağıracağım” dedi… Futbol spikerlerinin deyimiyle, “dakika bir, gol bir!”

Ne diyeceğimi şaşırdım ama hızla kendimi toparlayıp, “Biliyorsunuz, daha bu akşam taşındık, sabah da işe gitmek zorundayız… Bu gece yerleşip, uyumamız lâzım…” diyebildim… Ancak dinlemedi bile, “gürültü yapmaya devam ederseniz, polis çağıracağım” dedi ve geldiği gibi gitti. Arkasından baka kaldım, “polis çağırırsan çağır, ne olacak ki? Bu evi yerleştirmemiz lâzım. Üstelik saat daha yirmi dört bile olmadı” dahi diyemedim.

Eşime, “hatun, işimiz çok zor! Allah hayırlısını versin” deyip, olan biteni anlattım. Moralimiz bozuldu, “lânet olsun!” deyip, her şeyi olduğu gibi bırakıp, beş on dakika sonra yattık. “Ev alma, komşu al” diyen atalarımızı dinlemediğimiz için, ataların hışmına uğramıştık, yapacak bir şey yoktu!

Şunu da söylemeden geçersem içime dert olacak, günler haftalar geçti yirmi altı kişilik Site’den bir kişi bile hoş geldiniz demek için kapımızı çalmadı. Oysa bizim kültürümüz de böyle güzel bir âdet vardır, ama buna hiçbir komşumuz riayet etmedi. “Ev alma, komşu al” meselesi.

Bizim iki çocuğumuz vardır; biri dokuz yaşında Başak İdikut diğeri dört buçuk yaşında Ahmedyesevi… Bunlar, bir gün bahçeden çığlık çığlığa eve girdiler, annesiyle birlikte yüreğimiz ağzımıza gelerek, koştuk… “Ne var? Ne oldu” diyerek, meğer bahçede oynarken bir çekirge görmüşler ve ondan korkmuşlar. Aklımızın erdiği, dilimizin döndüğü kadar korkmamalarını öğütlediysek de boşunaydı. Çocuklar apartman dairelerinde büyüdükleri için haklı olarak, her türlü böcekten korkuyorlardı. Hiçbir böcek ve hayvan görmemişlerdi ki.

Bu mesele kafama takıldı, bir köy çocuğu olarak çocuklarımın olur olmaz böceklerden korkmaları zoruma gidiyordu. Ne yapabilirim diye düşünmeye başladım, bir arkadaşım çocuklara bir ev hayvanı almam durumunda sorunun çözülebileceğini söyledi. Olabilirdi. İki balık aldık ama mesele hal olmadı, çocuklar bir kere korkmuşlardı, artık bahçeye bile çıkmıyorlardı.

Aklıma, bir köpek almak geldi, hem nasılsa Site’de üç adet köpek de vardı; bir Pittbul, bir Alman Kurdu, bir Fino… Bu fikrimi eşime açtım, eşim köpeklerden pek hoşlanmaz, korkar çünkü… Bense aksine çok severim, her zaman bir köpeğim olmuştur, zaten… Eşim, pek gönüllü olmasa da “olabilir” deyince, düşüncemizi çocuklara da söyledik, çok sevindiler. Karar verilmiş oldu.

Önce arka bahçemizi demir parmaklıkla çevirdik, kapısına bir asma kilit taktık, sonra sıra iyi bir köpek bulmaya geldi… Lâfı çok uzatmayayım; Süleyman Kardaş ülküdaşımın tavassutuyla Gemlik’teki Askerî Köpek Üretim ve Eğitim Merkezi’nden Efe’den olma ve Asya’dan doğma, beş aylık Kangal Türk Çoban Köpeği Tom’a sahip olduk.

Tom çok uslu, terbiyeli ve sevimli bir köpek olarak, hayatımıza böylece dahil oldu. Çocuklarımızla oynuyor, hoplayıp zıplayarak bahçede gününü gün ediyordu… Ta ki bir gün malûm komşumuz mutfak penceresinden seslenerek, “Beyefendi, Site’de köpek beslemenin yasak olduğunu bilmiyor musunuz? Hemen bu köpeği buradan götürün! Onu burada istemiyorum” deyinceye kadar… “Hanımefendi, siz ne diyorsunuz? Diğer köpekleri görmüyor musunuz? Böyle bir yasak var ise diğerleri nasıl oluyor da buradalar?” dediysem de komşumuz “Nuh dedi, Peygamber demedi”. “Bu köpek buradan gidecek!” diye, âdeta çığlıklar attı. Huzurumuz da çok sürmeden bitti, gitti.

Bir gün gene aynını eşime yapmış, o da “Beni ilgilendirmez, eşiniz eşimle konuşsun” diyerek, başından savmış. Akşam kapı çaldı, açtım: Komşumuz, kapıdaydı. Buyur ettim, içeri girmedi. “dışarıda konuşalım” dedi, çıktım. Köpekten rahatsız olduklarını, bizi Mahkemeye vereceklerini söyledi. “Tamam o halde, Mahkeme’de görüşürüz” dedim, gitti. Başka ne diyebilirdim ki, kararlarını vermişlerdi.

Ertesi gün beni telefonla M. T. İsimli bir polis memuru aradı, görüşmek istediğini söyledi. “Hay hay görüşelim” dedim ve gittim. Muhtarlığın önünde arabamda konuştuk. O da komşumun rahatsız olduğunu köpeği göndermem gerektiğini söyledi. “Niçin?” dedim. “Köpek saldırganmış, komşunuz bayan korkusundan bahçeye çıkamıyormuş” dedi. “Köpeği ve bahçeyi gördünüz mü?” diye sordum. “Gördüm.” “Peki, dediği gibi bir tehlike var mı?” “Bence yok ama Mahkemeye giderse, davayı kazanır.” “Mahkemeye gitsin, şeriatın kestiği parmak acımaz, Mahkeme ne karar alırsa ben uyarım.” “Sen bilirsin!”

İki üç gün sonra bahçe ve Tom ile ilgilenirken, iki Zabıta Memuru bahçeye yaklaştılar, bakınmaya başladılar. “Hayrola?” dedim, “Komşunuz şikayet etti, köpeğin dışkılarını temizlemiyormuşsunuz” dediler. “Bakın, doğru mu?” diye sordum. Bakındılar, “Hayır, doğru değil” diyerek, zabıt bile tutmaya gerek görmeden, gittiler.

Bunların hiç birini, morali daha fazla bozulmasın diye eşime anlatmadım… Ancak bir gün gene kapımız çalındı, açtık. Site’nin hanım yöneticisi gelmişti, içeri buyur ettik… O da kısaca, Site Yönetimi’nin “köpek beslenemez” kararı bulunduğunu ve komşumuzun köpekten rahatsız olduğunu söyledi. Ben de “madem öyle diğer köpekler nasıl duruyorlar” dedim. “Onların komşuları şikayet etmiyorlar” dedi. “Mahkemeye gidiyorlar, gitsinler. Mahkeme karar versin… Ama yeni çıkan kanunlara göre, Mahkeme bekledikleri kararı vermeyecektir” dedim. Çok uzatmayayım, gitti. Meğer yanılmışım.

Çok geçmedi, baktım Mahkeme davetiyesi geldi. Olgun Ekin, eşim Ayşe Kaplan’dan davacı olmuştu. “Dakika iki, gol iki.” Evin beyinin davacı olması normaldi ama evin beyinden davacı olması gerekirdi, oysa onlar evin hanımından davacı olmayı daha uygun bulmuşlardı. Canları sağ olsun! Benden davacı olsalardı, kendimi ve Tom’u ben savunacaktım. Olmadı. Mecburen avukat tutmak durumunda kaldık. Sağ olsun, can dostum Güler Buğday’ın damadı, arkadaşım Özlem Buğday Yağmur’un eşi, dostum Özgür İnanç Yağmur davayı üstlendi. Doğrusunu söylemek gerekirse, bir avukat olarak elinden gelenin fazlasını da yaptı. Amma…

Netice olarak; Dava üç duruşma sürdü. Sayın Yargıç sırf Site Yönetimi’nin almış olduğu; “Site’de kedi, köpek ve tavuk beslenemez” kararına dayanarak, Tom’un Site’den tahliyesine karar verdi… Evde huzurumuz kaçtı; bir tarafta Başak İdikut, diğer tarafta Ahmedyesevi zırıl zırıl ağlamağa başladılar. Bu, günlerdir böyle sürüp gidiyor... Şimdi, gerekçeli kararın yazılmasını bekliyoruz. Yazılınca, Yargıtay’a müracaat edeceğiz.

İnanıyorum ki, Bursa 2. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin bu kararı Yargıtay’dan dönecektir!

Çünkü sayın Yargıç bütün ısrarlarımıza rağmen şahitlerimizi dinlemediği gibi, olay yerinde keşif yapmadı, konuyu bilir kişiye inceletmedi.



Oysa şahitleri dinlemeliydi… (HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU, İKİNCİ KISIM: ŞAHADET Madde 238 - Delil davanın halline tesir edebilecek münazaalı hususları ispat için ikame olunur… Maruf ve meşhur olan veya ikrar olunan hususlar münazaalı sayılmaz… Madde 239 - Delil ikamesiyle mükellef olan veya meşhur ve maruf bir vakaya istinat eden tarafın iddiası hilafını ispat için hasmı delil ikame edebilir. Fakat mücerret bu talebiyle beyyinenin kendisine müteveccih olduğunu kabul etmiş addolunamaz).



Ve bilir kişi tayin edilip, bu bilirkişinin vereceği bilgi ve rapora uyulmalıydı... (H.U.M. K. ÜÇÜNCÜ KISIM: EHLİVUKUF Madde 275 - (Değişik madde: 16/07/1981 - 2494/18 md.) Mahkeme, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişi dinlenemez… Madde 276 - Ehlivukuf, iki taraf ittifak edemedikleri halde tahkikat hakimi tarafından intihap olunur.)



Ben, hukukçu değilim ama bu “tevsi tahkikat” talebimizin reddedilmesi; yani şahitlerimizin dinlenmemesi, olay yerinde keşif yapılmaması ve bilirkişi tayin edilmemesi Yargıtay’ca bozma sebebi sayılacaktır... Bunu, ailecek ümit ediyoruz.



Sayın Yargıç, nedendir bilinmez bu hukukî prosedürü uygulayacağı yerde, Türk Milleti adına verdiği kararını sırf Site Yönetim Kurulu kararına dayanarak oluşturdu.



Halbuki, sayın Yargıç’ın kararına dayanak yaptığı Site Yönetim kararı, yok hükmündedir… Çünkü Site Yönetimlerini düzenleyen Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 27. maddesi site yönetimlerinin kanunlara yakırı karar alamayacağını açık ve net bir ifade ile belirtmiştir. Ve Site Yönetimi’nin “kedi, köpek ve tavuk beslenemez” kararı Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesine (Md. 2 Bütün hayvanlar saygı gösterilme hakkına sahiptir. Md. 9. 1. Hayvanların kendilerine özgü yasal statüleri ve hakları hukuk tarafından tanınmak zorundadır) de Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesine (Md. 1. 1. Ev hayvanı, insan tarafından özellikle evde, özel zevk ve refakat amacıyla muhafaza edilen veya edilmesi tasarlanan her türlü hayvanı ifade eder) de Hayvan Hakları Koruma Kanunu’na (Md. 4. a) Bütün hayvanlar eşit doğar ve bu Kanun hükümleri çerçevesinde yaşama hakkına sahiptir. b) Evcil hayvanlar, türüne özgü hayat şartları içinde yaşama özgürlüğüne sahiptir) da aykırıdır!



Üstelik, köpeğimiz Tom hiçbir şart altında tahliye edilemez! Edilmemelidir!

Çünkü bu karar, hukukî dayanaktan yoksundur; T.M.K Md. 737 genel olarak “komşu hakları”ndan bahsetmekle birlikte, “tahliye” gibi bir cezaî müeyyide ihtiva etmemektedir.

Ayrıca bu, hukuken mümkün de değildir. Çünkü Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 5. maddesine ( Md. 5- 1. Bir insanın desteğine ihtiyaç duyan her hayvan uygun beslenme ve bakımı görme hakkına sahiptir. 2. Hiçbir koşul atında terk edilemez veya adil olmayan bir şekilde öldürülemezler), Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’nin 3. maddesine ( Md. 3- Hayvanların refahı için temel kurallar: 1. Hiç kimse bir ev hayvanının, gereksiz acı, sıkıntı veya ızdırap çekmesine sebep olamaz. 2. Hiç kimse bir ev hayvanını terk edemez.) ve Hayvanları Koruma Kanunu’nun 1. maddesine (Md. 1. Bu Kanunun amacı; hayvanların rahat yaşamlarını ve hayvanlara iyi ve uygun muamele edilmesini temin etmek, hayvanların acı, ıstırap ve eziyet çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmalarını, her türlü mağduriyetlerinin önlenmesini sağlamaktır) aykırıdır.

Ben, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğuna… Türkiye’de her şeye rağmen hukukun ve kanunların geçerli ve hakim olduğuna inanmak istiyorum… Aksi halde bunu, çocuklarım Başak İdikut ve Ahmedyesevi’ye anlatamam! Bunu sağlamak, kusura bakmasınlar ama Yargıtay’ın görevidir… Yargıtay, bu konuda bana yardımcı olmazsa, hiç istemediğim halde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitmek zorunda kalacağım!

“İşi” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi mutlaka çözer! Ama Başak İdikut ile Ahmedyesevi Kaplan Türkiye’deki hukuka ne oldu? Türkiye’de, Hâkimler yok muydu diye sorarlarsa, ben ne cevap veririm hiç bilemiyorum… Bilen varsa söylesin!

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

13 May 2024

Yarın, Başyazı, 5 Ağustos 1965, Sayı 120. İdeolojinin önemi Türkiye’nin siyasi yapısında ideoloji gittikçe önemli bir unsur haline geliyor.

Halim Kaya

13 May 2024

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,86 M - Bugn : 28328

ulkucudunya@ulkucudunya.com