« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

14 Haz

2006

İHÂNET

14 Haziran 2006

Nedir, ihânet?

Gerçekten de ihânet nedir? Veya başka bir söyleyişle, ihânetin tarifi nedir?

Yok yok, hayır bu konuda hiç kimseyle bir tartışmaya girmek niyetinde değilim… Önemli ve büyük birkaç Türkçe Sözlük’te ihânetin anlamına baktım, sadece, yazıma bunları arz ederek başlamak istiyorum.

İhanet: 1. Haksızlık. 2. Hayınlık, kötülük. (En Yeni Büyük Türkçe Sözlük, Ferit Devellioğlu-Neval Kılıkçını Rafet Zaimler Kitabevi) Sözlükte, kelime ^ (şapka) işaretsiz yazılmış.

İhanet: 1. Hıyanet, hainlik. 2. Sevgide aldatma, sadakatsizlik.(Bu anlamın konumuzla alâkası yok) 3. Gerektiğinde yardımda bulunmama, bir kimsenin güvenini yok etme. İhanet etmek 1) hainlik, kötülük etmek; 2) (karı, koca için) aldatmak. (Bu anlam da bizi ilgilendirmez) İhanete uğramak aldatılmak, sadakatsizlik görmek: “Nerede sadakat beklersek orada ihanete uğrarız.” A. Ş. Hisar. (Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu) Kelime, burada da ^ (şapka) işaretsiz yazılmış.

İhânet: 1.Haînlik etme, arkadan vurma: “Halbuki bu ihâneti yapan …… kalenin ikinci fâtihidir.” (A. H. Tanpınar) 2. Göstermesi gereken bağlılığı göstermeyip vefâsızlık etme: “Bunu hâtıralarına ihânet saydığım için yapamadım.” 3. Anlamı konuyla ilgisiz. 4. Anlamı konuyla alâkasız. (Misalli Büyük Türkçe Sözlük, İlhan Ayverdi, Kubbealtı Neşriyâtı)

İhânet: 1. Hâinlik etme, kötülük, sadakatsizlik, vefâsızlık.

Ne isyan, ne ihânet düne-bugüne…

Kubbelerden huzur, minarelerden sabır

Duyarak yaşadılar böyle kaç asır

Onların alnı açık, yüzleri aktır… (Y. B. Bâkiler)

Artık cümbüşte yoksam geceleri

Sanmayın tarafımdan ihânet var. (C. S. Tarancı)

2. Anlamının konuyla ilgisi yok, bu yüzden almadım.

3. Bir kimsenin güvenini boşa çıkarma, gerektiği zaman yardım etmeme; haksızlık etme.

* İhânet etmek: 1. Güveni kötüye kullanmak, aldatmak.

2. Kötülük etmek, hâinlik etmek, vefâsızlık etmek. “Maziye ihânet edenler, âtiye de ihânet etmiş olurlar.” (A. N. Asya)

* İhânete uğramak: Aldatılmak. (Örnekleriyle Türkçe Sözlük, Millî Eğitim Bakanlığı)

İhânetin ne olup olmadığı, herkesin anlayacağı şekilde, her halde açık seçik olarak ortaya çıktı… Türkçe’nin zamanımızdaki en önemli ve büyük toplam on cilt eden Sözlük’lerinin tariflerini vermiş oldum, çünkü. Ama bu konuda söyleyeceklerim, ne yazık ki henüz bitmedi.

Ne yazık ki diyorum, zira, öyle anlaşılıyor ki sitede adıma ayrılmış yer dolacak ve fakat ben hâlâ yazının asıl mevzuuna giriş bile yapamamış olacağım. O sebeple biraz daha uzatayım da bari, esas konuyu ileriki yazımda arz etmiş olayım. Olur mu? Buna izin verir misiniz? Olur elbette! Benim ki de lâf mı yani? Müsaade etmezseniz, karşı çıktığınızı nasıl belli edeceksiniz ki? Neyse…

Ben aslında Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunuyum… Ama daha önce de Muhasebe ve Vergi Uzmanlığı okudum. Fakat bunu bitirmeden, tam da 3. sınıftan 4. sınıfa geçmek üzere iken okulumu bırakmak durumunda kaldım… Bunları niye mi söylüyorum? Şimdi, oraya geliyorum… Ben, üniversite öğrencisi olduğum halde, Sözlük’ün önemini hiç bilmezdim… Şimdi ise belki inanmayacaksınız, inanamayacaksınız fakat artık gördüğüm her Türkçe Sözlük’ü ne yapıp edip hemen satın alıyorum… Ve en kısa zamanda, herhangi bir kitabı okur gibi, mutlaka ve muhakkak okuyorum. Hatta bunların içinde ikinci defa okuduklarım bile var.

Yok yok, hayır! Bunları, övünmek için filân söylüyor değilim… Böyle düşünen varsa, yanılır! Aksine, ne kadar cahil ve kâbiliyetsiz bir ülkücü olduğumu itiraf etmek için söylüyorum… Lâkin aynı zamanda her şeye rağmen altı kitabı yayınlanmış bir ülkücüyüm, ben. Bunu da biliyorum… O zaman, ne demeye bunları söylüyorum? Oraya geldim, şimdi cevaplayacağım, bu suali… Ben cahil ve kâbiliyetsiz bir ülkücü olduğum halde altı kitabım yayınlandı… Bu, kim ne derse desin, Türkiye şartlarında bir başarıdır… Ve bunun, Allah’ın bunu bana kısmet etmesinin dışında, sadece iki sebebi var; birincisi çok okumak, ikincisi de sözlük okumak!

Gele gele geldik, konunun can alıcı noktasına; peki Sözlük’ün önemini hiç bilmeyen bir adam, her gördüğü Türkçe Sözlük’ü satın alıp okuyan biri hâline nasıl geldi?

Kardeşim, dostum, cürmüm ve başkanım Efendi Barutçu ile birlikte, 1977 yılında Eskişehir Kapalı Cezaevi Siyasî Koğuşu’nda yatarken, bir gazetede -muhtemelen Hergün de- Nejat Muallimoğlu’nun son kitabı “Bir Türk Vatana Döndü”nün reklâmını gördük… O zamanlar çok okuyorduk, şimdi kendi adıma ben o kadar çok okuyamıyorum… Hemen ödemeli olarak istedik… Nejat Muallimoğlu, rahmetli hiç unutmam her halde verdiğimiz adresten cezaevinde olduğumuzu anlayınca, kibarlık yapıp yanına bir de bedelsiz olarak -yanlış hatırlamıyorsam- “Politikada Nükte” isimli kitabını göndermişti.

İşte ben, Nejat Muallimoğlu’nun bu “Bir Türk Vatana Döndü” başlıklı kitabını okuyunca, bir dil için Sözlük’ün ne kadar önemli olduğunu öğrendim. Hemen bir sözlük temin ettim, -Hayat Mecmuası’nın Türkçe Sözlük’ünü- ve bundan her gün bir kâğıda yazdığım yirmi beş kelimeyi –koğuş arkadaşlarım/ülküdaşlarımın garip bakışları altında- kitap okumaktan arta kalan boş vakitlerimde meselâ volta atarken ezberlemeye başladım... Ve o günden beri Sözlük alır, Sözlük okurum… -Ama öyle kâbiliyetsiz bir adamım ki, henüz idealimdeki kitabı yazabilecek kadar Türkçe öğrenemedim.- Çünkü Nejat Muallimoğlu o kitabında, başka bir çok şeyin yanı sıra Amerika Birleşik Devletleri’nde Sözlük’ün ilk öğretimden başlayıp, üniversite bitinceye kadar tahsilin bütün kademelerinde ders olarak okutulduğunu yazıyordu.

Ne yapalım, yani? Bunun, neresi enteresan diyebilirsiniz… Buna da saygı duyarım… Ama siz de biraz daha sabırlı olursanız… Bana bunun neresi enteresan geldi, biliyor musunuz? Nerden bileceksiniz, tabii ki bilemezsiniz. Lütfen bekleyin, arz edeyim… Adamlar, İngilizce Sözlük’ü tahsil hayatları boyunca okutarak, yetmiş iki buçuk milletten arta kalan, “ıskarta” insanlardan neredeyse yeni bir millet meydana getirmek üzereler… Amerikan Milleti’ni… İşte bu bana çok enteresan ve öğretici geldi… Oysa biz; en az bin yıllık kardeşlerimize, kardeş halkımıza; en az Azerîler kadar, Türkmenler kadar, Özbekler kadar, Kırgızlar kadar, Kazaklar kadar Türk olan Kürtlere kendi öz dilleri olan Türkçe’yi öğretmediğimiz veya öğretemediğimiz için Türkiye Cumhuriyeti Devleti yıkılmak, vatanımız Türkiye parçalanmak tehlikesini hem de çok ciddi olarak yaşıyor!

Pes doğrusu, pes! Çıldırmamak elde değil… Bu kadar cehâlet olmaz, olamaz… Bu kadar cehâlet için özel olarak eğitim ve öğretim görmek gerekir… O zaman da buna cehâlet değil, ihânet denir!

Bakın şu Allah’ın işine, nereden nereye geldik? Aslında ben, güya bu yazıda Alperen Ocakları mensubu genç kardeşimizin “Ne yani Muhsin Yazıcıoğlu ve biz Alperen Ocakları mensupları ihânet mi ettik? Biz hâin miyiz?” sorularına cevap verecektim… Neyse, başka yazıya inşallah.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,81 M - Bugn : 10878

ulkucudunya@ulkucudunya.com