« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

22 Haz

2007

GECİKMİŞ YAZI

22 Haziran 2007

Bu yazıyı birkaç yıl önce yazmak istemiş, fakat nedense yazamamıştım… Kısmet bugüne imiş, şimdi yazıyorum… Neden mi bahsedeceğim, basit canım; kuş gribi ile kene’den tabii ki! Biliyorsunuz nereden(!) tebeleş olduysalar birkaç yıldır, Türkiye’nin başında bir belâ olarak “demeklosun kılıcı” gibi sallanıp duruyor, bu iki afet… Arada bir, bir biri bir diğeri hortlayıp uyanıyor ve birkaç can alıp, tekrar uyku(!) durumuna geçiyorlar!

Ben köy çocuğuyum, köyde doğdum… Ailem çiftçiydi… İlk okula köyde başladım… Ancak ilk okulu, orta okulu ve lise’yi Bafra’da okudum, fakat, gene de yaz tatillerini hep kendi büyük baş hayvanlarımıza çobanlık yaparak, köyde geçirdim… Çünkü ailem yaz aylarında çiftçiliğe devam ediyordu…

Ben köylüyüm, yani, bu yüzden köy hayvanlarını ve bunların hastalıklarını bir hayli bilirim… Köylerde, bilirsiniz herkesin çok sayıda tavuğu olur. Herkes bu tavukların hem etlerini hem de yumurtalarını yer… Köylü, kurban bayramları hariç pek kırmızı et yemez, protein ihtiyacını hep tavuk eti ve yumurta yiyerek karşılar. Hatta tavuk eti bile lüks bir yiyecektir. Çoğu köylüler bunları bile, tüketmez… Tavukları ve yumurtalarını pazarda satarak, başka bazı ihtiyaçlarını karşılamak yoluna giderler.

Şimdi öyle olmasa bile, Allah’a çok şükür, benim ailemin ekonomik durumu, o zamanlar çoğu köylülerimizinkinden daha iyiydi… Konunun anlaşılması için, şu kadarını söylesem yeter herhalde: Benim ailem, daha 1950 yılında bir traktörle patosa (harman makinesi) sahipti. O sebeple biz, yumurta ve tavuk etini doya doya olmasa bile, bolca yerdik.
Çocukluğumda bazen, sık sık tavuk kesilirdi de tavuk etine doyardık, hatta tavuk eti yemekten gına gelirdi… Çocukluk bu ya, merak eder bunun sebebini sorardık; büyüklerimiz “salgın varmış” derlerdi… Aile büyüklerimizin kısaca salgın dedikleri, tavuk vebası’ydı… Tavuk vebası salgınında tavuklar önce; fark edilecek kadar yavaşlarlardı, sonra tüylerini kabartıp öylece pineklerlerdi, en son aşamada ise, burunlarından sümük gibi bir şeyler akardı.

Bir tavuk, tüylerini kabartıp pineklemeye başladığında, büyüklerimiz hastalandığını anlarlar… Bunların burunlarının akması beklenmeden, keserler afiyetle yerdik… Burunları akmaya başlayan tavukları ise gene kesip, pişirdikten sonra köpeklere verirlerdi… Tavuk vebası salgını, biz çocuklarla köpekler için ziyafet olurdu…Hiçbir tavuk telef edilmezdi, yani.

Dediğim gibi, liseyi bitirinceye kadar çobanlık yaptım, ben… Hep hayvanlarla ilgilendim, haşır neşir oldum… Şehirde, Bafra’da bile köpeğim oldu, benim… Hatta Bursa’da da kocaman bir kangal köpeğim vardı, bilenler bilir adı Sör’dü… Sonra yaşlandı ve öldü… Şimdi yeni bir tane daha alacağım… Çocuklarımın da hayvanları tanımalarını istiyorum… Adamın biri, şimdi adını hatırlayamadığım adamın biri, “hayvanları tanıdıkça, insanlardan korkuyorum” demiş, ben de onlardanım işte…

Neyse, konuyu fazla dağıttım, mümkün olduğunca hızlı olarak toparlamaya çalışayım.

O zamanlar şimdiki gibi haşere koruyucu tasmalar yoktu… Varsa bile, biz varlığından haberdar değildik… Haberimiz olsa dahi, alacak maddî gücümüz olmadığı gibi bunları nereden, nasıl tedarik edebileceğimizi bilmezdik… O yüzden, benim bilip tanıdığım köpeklerde, ineklerde ve mandalarda her zaman kene -biz onu, sakırga yahut sakurga olarak bilirdik- olmuştur.

Kene, kırmızıya yakın kahverengi yahut kiremit kırmızısı renkli, olsa olsa kibrit başı kadar bir parazittir… Hayvanların, yumuşak ve nisbeten az tüylü bölgelerine meselâ kulak içlerine yapışır ve buradan kanını emer… Doygunluğa ulaştığında, iri bir üzüm tanesi büyüklüğüne ulaşır. Rengi ise beyaza yakın bir gri olur… Kan emdiği yerin çevresinde 2 veya en çok 3 yavru yapmayı da asla ihmal etmez.

Hayvan, kene’den müthiş rahatsız olur, ancak öyle yerlerine yapışmıştır ki ne yapsa kene’den kurtulamaz… Ben, keneleri gördüğüm zaman elimle koparır, yere atar ve ezerdim… Kene patlar, emdiği kanlar etrafa dağılırdı. Kene öldü sanırdım, meğer ölmezmiş… Sonra tekrar toparlanır ve imkân bulduğunda, muzırlığına devam edermiş… Bunu bana, bir defasında çobanlık ustam, rahmetli dedem ‘Arnavut Yaşar’ söylemişti… Bunun üzerine, bulduğum keneleri öldürebilmek için, yakmaya başlamıştım… Kene öyle lânet bir parazittir ki, bir rivayete göre 18 (on sekiz) yıl hiç kan emmeden yaşayabilirmiş.

Yahu, bu adam bunları niye yazıyor? Galiba, gene yazacak konu bulamadı, demeyin… Az sabredin şimdi, esas meseleye geliyorum.

Zamanımızda, ara ara uyanarak(!) insanlarımızın ölümlerine sebep olan ‘kuş gribi’ emin olun, yukarıda bahsettiğim ‘tavuk vebası’dan başka bir şey değil… Peki, bu ‘tavuk vebası’na ne oldu ki, bundan kırk yıl önce insanlara hiçbir zarar vermezken, şimdi artık vebalı tavuğun etini veya yumurtasını yiyen insanların en az % 30’nu öldürür hale geldi, gelebildi? Gene ellerimle kopararak öldürdüğüm kenelere (sakırga) ne oldu ki, o zaman bana hiçbir zarar vermezlerken, şimdi ara ara uyanarak(!) insanlarımızın, hatta kenenin ısırdığı insana çıplak elle temas eden insanlarımızın ölümlerine sebep olur hale geldiler?

Bilen birisi yahut birileri, benim bu suallerime mantıklı bir cevap versin! Yoksa kendi sorularımı kendim cevaplandıracağım!

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,33 M - Bugn : 57441

ulkucudunya@ulkucudunya.com