« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

19 May

2007

BAŞLIKSIZ YAZI

19 Mayıs 2007

Bu yazıyı, niçin yazdığımı doğrusu tam olarak ben de bilmiyorum; moralim bozuk olduğu için mi, yoksa, siz okuyuculara moral olsun(!) diye mi yazdığımdan emin değilim… Orasına, bizahmet siz karar verin, artık.

Bugün (17 Mayıs 2007), saat 15,00’e kadar Bursa Memleket Hastanesi’ndeydim… Çok yakın bir arkadaşımın, insan iyisi, ‘adam gibi adam’ eşini kaybettik… Ben bir şey yapmadım/yapamadım, sadece arkadaşımın yanında bulundum, o kadar… Siz arkadaşımı da merhum eşini de belki tanımazsınız… Benimki de lâf mı yani, nereden tanıyacaksınız ki? İkisi de sosyal demokrat (bence sosyalist ama kendilerini böyle tarif ettiklerine göre, buna saygı duymam gerekir), ikisi de 12 Eylül’ün 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile mağdur ettiği kişilerdendir… 12 Eylül, lise öğretmenliklerine son verince, karı koca mecburen iş hayatına atılmışlardı… Eşofman, forma ve şort gibi spor malzemesi imalâtı yapıyorlardı… İnegöl Çarşısı İşhanı’nda komşu olacaktık… Ben, arkadaşlarımla ortak olarak, Burçak Kitap-Kırtasiye’yi açmaya hazırlanıyordum. Açılışını merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş yapacaktı. İşhanı’nda bulunan diğer komşularımızı olduğu gibi, Kitlespor’un sahiplerini de açılışımıza davet etmek için, dükkanlarına gitmiştim. Eski solcu olduklarını biliyordum, ama Güler Hoca ve eşi rahmetli Mehmet Ağabey ile resmen ilk defa bu vesileyle tanışmıştık.

Davetiyeyi verip hemen çıkmak niyetindeydim, fakat bana çay söylediler. Mecburen oturdum. Güler Hoca, her zamanki açık sözlülüğüyle, dobra dobra; “Bizim solcu olduğumuzu biliyor musun?” diye sordu. Bildiğimi söyledim. “Türkeş için ne düşündüğümüzü biliyor musun?” dedi. “Tahmin ediyorum”, dedim. “Öyle ise gelmeyeceğimizi de bilmen lâzım” dedi. “Fark etmez, biz komşu olacağız” diye cevapladım… Konuşmalar, tam olarak bu cümlelerle olmadıysa da, bu minval üzere gelişmişti.

Açılışımıza, tahmin edeceğiniz gibi gelmediler, ancak kocaman bir çelenk göndermeyi de ihmal etmediler… Açılıştan sonra, gönderdikleri çiçek için teşekküre gittiğim de ikinci kez görüşmüş olduk… Güler Hoca ve merhum Mehmet Ağabeyle böylece arkadaş olduk… Daha doğrusu, daha çok Güler Hoca ile arkadaşlığımız böylece başlamış oldu… Mehmet Ağabey pek konuşkan bir insan değildi, çünkü… Bu yüzden, hakkımda ne düşündüğünü de pek bilmezdim, ama beni yürekten sevdiğini hissederdim… Bunu, kendisinden aldığım elektrikten, anlardım.

Mehmet Ağabey çok iyi bir insandı… “Haza beyefendi!” derler ya, işte, bu söz sanki o’nun için özel olarak söylenmiş gibiydi… Hiç kimse için kötü bir şey söylemez, hatta düşünmezdi… Hiç kimseyi kırmaz, buna, bilhassa dikkat ederdi… Ahlâklı ve dürüst bir insandı… Eğer hata ise, tek hatası çok sigara içmesiydi… Günde, herhalde 1-2 paket sigara tüketirdi… Hoş, Güler Hocam da Mehmet Ağabeyden geri kalmaz ya, o ayrı bahis.

Mehmet Ağabey daha çok fabrikada bulunurdu, o yüzden daha çok Güler Hocamla konuşur, görüşürdük… Ya o Burçak’a gelirdi, ya ben Kitlespor’a giderdim… Çay ve sigara içer, geçmiş ve gelecekle ilgili sohbetler yapardık… O sosyal demokrat, ben ise ülkücüyüm… Hiç birimiz diğerine ideolojik bir taviz vermedik, ama birbirimize de fikir ve düşüncelerimize de hep saygılı olduk… Bu çerçevede bir ilişkiyi, 1987 yılının başından beri sürdürdük… Bazen ben eşimle birlikte evlerine giderdim, bazen de onlar birlikte bizim evimize gelirlerdi. Kızım, Başak İdikut da oğlum Ahmedyesevi de Mehmet Dedelerini çok sevelerdi. –Bilirsiniz, çocuklar insan sarrafıdırlar; iyi ile kötüyü hemen anlarlar… Ona göre tutum ve tavır geliştirirler- Başak’a, Mehmet Dedesinin öldüğünü söyleyince, telefonda aniden ses kesildi. Ne olduğunu sordum, nice sonra “Mehmet Dedeye bir Fatiha ve üç İhlâs okudum, ondan konuşamadım”, dedi. Allah kabul etsin! Akil baliğ olmamış, sekiz yaşında bir masumun bu dualarını umarım, Allah da kabul eder… Eminim ki, üç buçuk yaşındaki oğlum Ahmedyesevi de bilebilseydi, Mehmet Dedesine o da dua ederdi… Ama ne yazık ki, henüz okumayı tam olarak bilmiyor.

Güler ve Mehmet Buğday ile tam yirmi yıldır, arkadaşlık yapıyoruz… Bu kadar süre, dümdüz gitmez… İnişleri çıkışları olur… Nitekim Güler Hoca ile zaman zaman tartıştık da… Ama Mehmet Ağabey ile bir kere bile, ters düşmedik… O hep, bir hakem veya hâkim gibi aramızda dimdik durdu… Zaman oldu beni haklı gördü, vakit oldu Güler Hocamı haklı buldu. Ama hep adaletli oldu! Objektif davrandı!

Mehmet Ağabey dindar mıydı, bilmiyorum… Onu, Allah bilir… O beni ilgilendirmez, o Allah ile o’nun arasındadır… Ben, bunu bilmek dahi istemiyorum… Çünkü şahidim ki Mehmet Ağabey, kendisini İslâmcı takdim eden insanların belki yüzde sekseninden daha ahlâklı ve faziletliydi… İçi ve dışı bir ve tertemiz bir insandı… Hile hurda, fitne fücûr bilmezdi… Kimsenin arkasından konuşmazdı… Yalan söylemezdi… Mala mülke, mevki ve makama değer vermezdi… Güler yüzlü ve hoşgörülüydü… Çalışkan ve güvenilirdi… Yoksulluğa ve yolsuzluğa karşıydı… Haksızlıktan ve adaletsizlikten nefret ederdi… İnsanlarla insanlığın iyiliğini, refahını ve mutluluğunu isterdi… Bunlar, bana yeter de artar, bile!

Söylenecek daha çok şey var ama, lâfı uzatmayayım.

Mehmet Ağabey bundan üç ay kadar önce hayatında ilk defa hastalandı… Doktorlara gitti… Sonunda, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde ameliyat edildi… Ameliyathaneden çıktığı anda, ben de oradaydım… Doktor, bize, operasyonun başarılı geçtiğini anlattı… “Bağırsaktan iki buçuk santimlik bir kitle aldıklarını” söyledi… “Bunun ne olduğunu, yapılacak olan patolojik araştırma gösterecek”, dedi… Mehmet Ağabey iki gün çok iyiydi… Yürüyordu, konuşuyordu, yiyor-içiyordu… Ne olduysa, üçüncü gün oldu, birden fenalaştı… Yoğun bakıma alındı… Akciğerlerinde enfeksiyon geliştiği söylendi… Enfeksiyon tedavisi yapıldı, ama bir sonuç alınamadı… Akciğerlerinde kanser olduğunu bu sebeple de, enfeksiyonu tedavi edemediklerini ‘iddia’ ettiler… Ancak ciğerlerde bu konuda bir bulguya da rastlayamadılar… Mehmet Ağabey, yoğun bakımdan, bir daha çıkamadı… Yanlış hatırlamıyorsam kırk beş gün, reanimasyon ünitesinde kalmıştı… Sonra da Güler Hocam, Tıp Fakültesi’ne olan güvenini kaybettiği için olacak kendisini alıp, Memleket Hastanesi yoğun bakımına kaldırdı… 17 Mayıs günü sabahı Mehmet Ağabeyi kaybettik… Allah, verdiği canı geri aldı… Allah rahmet eylesin!

Güler Hocam, merhum Mehmet Ağabeyin hastalığı esnasında, eşinin yanından biran bile ayrılmadı… Mehmet ağabeye, inanılmaz derecede sevgi, şefkat ve ilgi gösterdi… Öyle ki, eşim Ayşe hanım “Vallahi, Güler Hocaya bravo” dedi… “Ben, doktor olduğum halde, sen hastalansan sana bu kadar alâka gösterebilir miydim, bilmiyorum” diyerek, bu gerçeği kendi dilince itiraf etti… Güler Hoca, bir eş olarak, Mehmet Ağabey için yapılabileceklerin en iyisini, hem de fazlasıyla yaptı… Lâkin ecel işte… Allah, her erkeğe böyle bir eş nasip etsin! Hepimize, eşlerine böyle bir hizmet imkânı versin!

Mehmet Ağabeyin hastane sürecini kısa geçtim, zira Güler Hocam C. Savcılığına müracaat etti…Dava açtı… Otopsi yapıldı… Konu, yargı’ya intikal etti… Yargıya intikal eden konularda yazmak yasaktır, bu bir… İkincisi, Güler Hocam bu mevzuu kendi yazmak istediği için, kimsenin bu konuda yazmasını istemiyor… Saygı duyuyorum; yaşadıklarını, hissettiklerini, tanık olduklarını en iyi kendisi ifade edebilir, çünkü.

Fakat şu kadarını söyleyebilirim ki, Güler Hocam Mehmet Ağabeyin Tıp Fakültesi Hastanesi’nde kaptığı ‘hastane enfeksiyonu’ndan öldüğüne inanıyor… Ben Tıp tahsili yapmadım lâkin, ben de kendisine katılıyorum… Ancak son kararı, Adlî Tıp’ın verdiği rapor doğrultusunda, Mahkeme verecek! Yargı, inşaallah gerçeği bulacak ve varsa sorumlularını cezalandıracaktır.

Ölüm, Peygamber Efendimizin de buyurduğu gibi, dehşet bir olaydır… Hele böyle şaibeli olursa, kabullenilmesi çok daha zordur… Allah, Güler Hocama, kızı Özlem’e ve torunları Deniz ile Eylül’e sabrı cemîl ihsan etsin! Mehmet Ağabey’e de rahmet!

Mehmet Ağabey! Çok keyifsizim, cenaze merasimine katılacak güç ve kuvveti kendimde bulabilecek miyim, bilmiyorum… Törenine katılmazsam/ katılamazsam, beni gene hoş görür müsün? Bağışlar mısın? Mehmet Ağabey, hoşça kal!

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,34 M - Bugn : 65316

ulkucudunya@ulkucudunya.com