« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

16 Mar

2021

BİR KERE DAHA “KANAL İSTANBUL”

16 Mart 2021

Şubat’ın 23’ünde AKP’nin 7. İstanbul İl Kongresi yapıldı. Kongre’de Genel Başkan olarak Recep Tayyip Erdoğan da bir konuşma yaptı. Bu konuşmada:

‘‘Hakkını verir, bedelini öderseniz bu şehir sizi bağrına da basar, zirveye de yükseltir. İstanbul bir başka sevgilidir. İstanbul'u küstürürseniz vay halinize…’’ ve

‘‘Millete küsülmez, milletle inatlaşılmaz, millete husûmet beslenmez, millete rağmen iş yapılmaz. Bu temel hakîkatleri kabul etmeden siyâset yapmaya kalkanın sonu hüsran olur’’ gibi çok doğru ve demokrasiye inanan herkesin söyleyeceği cümleler de sarf etti…

‘‘Beğenmiyorlar ya, engellemeye çalışıyorlar ya… Kanal İstanbul projemizin etüt kapsamında yer alan tüm teknik çalışmalar tamamlandı, diğer adımlar için de gerekli çalışmaları başlatıyoruz. Onlara rağmen Kanal İstanbul'u yapacağız. İnadına yapacağız!” gibi evvelki iki paragraftaki söyledikleriyle taban tabana zıt sözler de söyledi.

Allah aşkınıza, bu, ne yaman bir çelişki? Hem ‘‘Millete küsülmez, milletle inatlaşılmaz, millete husûmet beslenmez, millete rağmen iş yapılmaz. Bu temel hakîkatleri kabul etmeden siyâset yapmaya kalkanın sonu hüsran olur’’ ve “İstanbul'u küstürürseniz vay halinize…’’ diyeceksiniz, hem de “Onlara rağmen Kanal İstanbul'u yapacağız. İnadına yapacağız!” diyeceksiniz... Allah Allah, bu nasıl bir mantık? Ben anlayamadım, anlayan varsa -lütfen- bana da îzah etsin…

Bunun bir tek îzahı olabilir; Erdoğan’ın son cümleleri, irticalen söylemiş olmasıdır… Bunu, bâzen yapıyor, çünkü. Ve o vakit, söylemesi gerekeni değil de gerçek düşüncesini ağzından kaçırıveriyor… Bu defa da böyle bir şey yapmış olabilir… Ne ise bizi ilgilendirmez, üstelik asıl konumuz da değil, bu. Ama şunu söylemeden geçemeyeceğim; R. T. Erdoğan eğer bu son cümleleri irticalen değil de prompterde akan yazılı metinden okumuşsa, konuşma metinlerini yazan kişiyi derhal kovmalıdır! Yoksa kendisinin de dediği gibi “sonu hüsran olacaktır.”

Bu girizgâhtan sonra, gelelim, asıl konumuza: Kamuoyunun neredeyse unutmuş olduğu “Kanal İstanbul” meselesi R. T. Erdoğan tarafından birden hem de biraz da yakışıksız bir üslûpla niçin gündeme getirildi, şimdi?

“Rant meselesi, canım… AKP’liler rantı severler… AKP’li müteahhitlere bir sürü iş çıkar, buradan” demeyin, bu doğru olmakla birlikte tek sebep bu değil. Daha mühim başka bir sebep olmalı ve mutlaka vardır.

Biliyorsunuz ABD’de Başkan değişti; “Erdoğan’ın kankası” olan Trump gitti, yerine “Türkiye düşmanı” Biden Başkan seçildi… Bu değişiklik, ‘Saray’ ile “Beyaz Saray” arasındaki ilişki biçimini de tamamen değiştirdi; ABD-Türkiye ilişkileri, artık “kankalar arası” ilişkiler şeklinde değil, “kurumlar arası” ilişkiler şeklinde olacak. “Beyaz Saray”, bunu, açıkça deklare etti, zaten. Çünkü ABD’nin başında artık bir “iş adamı” değil, “devlet tecrübesi” (7 dönem Senatör, 2 dönem Başkan Yrd.) olan bir “devlet adamı” var… İşte bu, “Devletlerarası da olsa her tür ilişkiyi” iç siyâset malzemesi olarak kullanmayı ve bu yolla seçmeni manipüle etmeyi tercih eden ‘Saray’ı hiç memnun etmedi.

Suriye ile savaş halinde, Yunanistan ile neredeyse savaşmak üzere, Fransa, AB ve Mısır ile “bir dargın, bir barışık” ve de Rusya, Libya ve İran ile ‘muğlak’ ilişkiler içinde olan Erdoğan, bir de ABD ile olan “bu ilişki şeklini” kabul edemezdi... Hem de ABD ile Türkiye arasında “S-400’ler” ve “İran’a uygulanan ekonomik yaptırımları delmek” gibi ABD’nin çok çok ciddiye aldığı problemler varken, hiç edemezdi… ‘Saray’, “Beyaz Saray”ın gönlünü alacak hamleyi yaptı: “Kanal İstanbul!”

Ne alâka? Şimdilik şu kadar söyleyeyim. ABD, “Montrö Boğazlar Sözleşmesi”nden eskiden beri rahatsız, değişmesini istiyor… Bunu, yıllardan beri her fırsatta tekrarlıyor… Aslında ABD açısından bakınca, haksız değiller… ABD, küresel bir güç… Ve “Karadeniz’e istediği gibi girmek ve istediği kadar kalmak istiyor!” Halbuki ABD Deniz Kuvvetleri, dünyadaki her denize girebiliyor, ama bir tek Karadeniz’e giremiyor. Girerse de bir sürü formalite var: “Ön bildirim şartı var, kalış süresi şartı var, tonaj şartı var, en önemlisi de bütün formaliteleri yerine getirse bile denizaltılarla uçak gemilerini sokamıyor.” Bu durumda ABD’nin yerinde hangi devlet olsa “Montrö Boğazlar sözleşmesi”nden rahatsız olur… Bunun farkında olan AKP Genel Başkanı Erdoğan, yeni “Beyaz Saray” ile “şeker renk” olan ilişkileri yoluna sokmak için ABD’ye, ABD’nin çok istediği bir ‘şey’i yâni “Montrö’yü baypas edecek ve devre dışı bırakacak olan “Kanal İstanbul”u teklif etti.

Bilirsiniz, kısaca ifâde etmek gerekirse üç adet “dünya hâkimiyeti stratejisi” var: “Karalara hâkim olan Dünya’ya hâkim olur”, “Denizlere hâkim olan Dünya’ya hâkim olur” ve “Uzaya hâkim olan Dünya’ya hâkim olur.” Dünya’ya hâkim olmak için; eskiden SSCB ve günümüzde “Rusya kara ve uzay stratejilerini”, “ABD ise deniz ve uzay stratejilerini” uygulamaktadır… Ancak bu, Rusya deniz hâkimiyeti ve de ABD kara hâkimiyeti stratejilerini hiç uygulamazlar, tamamen terk etmişlerdir anlamına da gelmez… Nitekim Rusya/SSCB Suriye’nin Tartus Limanı’nda 1971’den beri bir askerî deniz üssüne, ABD ise Adana İncirlik’te 1951 yılından beri bir askerî hava üssüne sâhiptir.

Uzun lâfın kısası, ABD, “denizlere hâkim olan Dünya’ya hâkim olur stratejisi” çerçevesinde dünyanın tüm ‘denizleri’ ile ‘suyollarına’ rahatça girip çıktığı ve hatta bâzılarına tamamen hâkim olduğu halde “Çanakkale ve İstanbul Boğazları ile Karadeniz”e “Montrö Boğazlar Sözleşmesi”nden dolayı hâkim olamadı. Olamıyor. Peki, ‘Montrö’ buna nasıl engel oluyor? Arz edeyim:



Yine bilirsiniz “Montrö Boğazlar Sözleşmesi”, I. Dünya Savaşı’ndan sonra imzalanan “Lozan Boğazlar Sözleşmesi”nin yerine geçmek üzere, 20 Temmuz 1936 tarihinde, Montreux’de imzalanmıştır. Bu Sözleşme, bugün de uygulanmaktadır ve “Türk Boğazları” ve dolayısıyla Türkiye’nin “egemenlik hakları” için en önemli bir belgedir.

Maddeler halinde özetlersek; Montrö Boğazlar Sözleşmesi şu temel ilkeleri getirmiştir:1. Türkiye’nin güvenliğini sağlamıştır. 2. Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin güvenliğini temin etmiştir. 3. “Türk Boğazları”ndan sınırlı geçiş serbestisini getirmiştir. 4. Karadeniz-Akdeniz dengesinin korunmasını sağlamıştır.

Böylece; (1) Türkiye’nin, Boğazlar üzerinde hakkı olan mutlak hâkimiyeti kuruldu. (2) Savaş Gemisi dışında kalan bütün gemilere, Türk Boğazlarından geçiş serbestisi tanındı. (3) Türkiye savaşan ülke ise ya da kendisini yakın bir savaş tehdidi altında görüyorsa; ticârî gemilerin geçişini engelleyemese de, geçişlere bâzı kısıtlamalar getirebilmek hakkına sâhip kılındı. (4) Savaş gemileri ile ilgili geçişi sınırlayıcı hükümlerle sâdece Türkiye’nin değil; Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin de lehine hükümler getirildi. (5) “Boğazlar Komisyonu” kaldırılarak, ‘Komisyon’un Çanakkale ve İstanbul Boğazları ile ilgili bütün yetkileri Türk Devleti’ne devredildi.

Şunu da söylememek olmaz, bu ‘Sözleşme’nin 18. maddesi Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin kaygılarını gidermeye yöneliktir. Ve Sözleşme’de, Akdeniz-Karadeniz geçişlerinde, daha çok savaş gemilerine yönelik sınırlandırmalar bulunmaktadır ki Karadeniz’de bulunabilecek toplam tonaj; Karadeniz’de kıyısı olmayan ülkeler için 30 bin ton ile sınırlandırıldı (Uçak Gemisi bulunduramayacakları anlamına da gelir) ve bu gemilerin Karadeniz’de 21 günden fazla kalamayacakları hükme bağlandı… Yâni “Montrö Boğazlar Sözleşmesi”, gemilerin Türk Boğazlarından geçiş ve ulaşımı ile Türkiye’nin ve Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin güvenliğini koruyacak şekilde düzenlenmiş bir antlaşmadır.

Netice olarak, imzalanan “Montrö Boğazlar Sözleşmesi” ABD’nin, Çanakkale ve İstanbul Boğazları ile Karadeniz’e hâkim olma amacını tamamen engellemiştir. ABD, elbette bunu kabullenemezdi. Kabullenmedi de… Nitekim ABD’nin Montrö Sözleşmesi’nin Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlerin savaş gemilerine getirdiği kısıtlamalardan rahatsız olduğu, 1982 tarihli Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin getirdiği “transit geçiş rejimi”nin serbestliğini burada da kullanmayı ve Karadeniz’de uçak gemileri ile nükleer denizaltıları da dâhil olmak üzere, hiçbir sınırlamaya tâbi olmadan, devamlı olarak konuşlanmayı istediği konuyla ilgilenenlerce bilmektedir.



Öyle ise bu durumda, cevaplandırılması lâzım gelen sualler şunlardır: Türkiye, “Kanal İstanbul”u inşâ edebilir mi? “Kanal İstanbul”, “Montrö boğazlar Sözleşmesi”ni nasıl etkiler? Yâhut “Kanal İstanbul”, “Montrö Boğazlar Sözleşmesi”ni tartışmaya açabilir mi? En önemlisi de “Kanal İstanbul”un inşâ edilmesi, “Çanakkale ve İstanbul Boğazları”nın hâkimiyetinin Türkiye Cumhuriyeti’ne geçmesini sağlayan “Montrö Boğazlar Sözleşmesi”ni yürürlükten kaldırabilir mi?

AKP Genel Başkanı Erdoğan, CNN Türk özel yayınında ‘‘Montrö'yü hiç kafaya takmayın. Montrö sâdece Boğaz'ı bağlar. Kanal İstanbul, Montrö kapsamında değildir. (Savaş gemileri Boğaz'dan geçmeye devam edecek mi?) Ona da o zaman çözüm buluruz. Gerekirse savaş gemileri de geçebilir’’ diyerek, inşâ edilmesi istenilen yapay suyolunun Montrö’yü hiçbir şekilde etkilemeyeceğini iddia etti.

Peki, “Kanal İstanbul” gerçekten “Montrö Boğazlar Sözleşmesi”ni etkilemez mi? Ve Türkiye, “Montrö Sözleşmesi” yürürlükteyken böyle bir ‘suyolu’ inşâ edebilir mi? “Süveyş Kanalı” ile “Panama Kanalı” inşâ edilebildiklerine göre, ilk bakışta “Kanal İstanbul” da inşâ edilebilir gibi görünüyor… Acaba öyle mi? Değil! Neden? Çünkü Akdeniz ile Kızıl Deniz arasındaki geçişleri sağlayan “Süveyş Kanalı” ve Atlas Okyanusu ile Büyük Okyanus arasındaki geçişleri sağlayan “Panama Kanalı” hiçbir devletin “hak kaybına” sebep olmamış, bilakis bütün Dünya’nın menfaatine olmuştur.

Halbuki “Kanal İstanbul”un inşâ edilmesi başta Rusya olmak üzere Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin “hak kaybına” uğramalarına sebep ve dolayısıyla da “menfaatlerine aykırı” olmaktadır. Neden? Çünkü ‘Montrö’nün, Karadeniz’e kıyısı olan devletler ile Türkiye’nin güvenliğini ve Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlerin menfaatlerini koruyan ‘üçlü bir dengesi’ var… “Kanal İstanbul” inşâ edildiği takdirde, bu denge, “Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlerin lehine” ve de “Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin aleyhine” olarak bozulmuş olacaktır… “Kanal İstanbul”un inşâ edilmesi, bu yüzden “Montrö Boğazlar Sözleşmesi”ni ‘fiilen’ ortadan kaldıracaktır!

Peki, ‘Montrö’ yürürlükten kalkarsa ne olur? “Türk Boğazları”nda, “1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi”ndeki “uluslararası boğazlardan geçiş rejimi” uygulanmaya başlanır… Bu da ‘Boğazlar’ın sâhibi olan Türkiye’de, ‘Boğazlar’la ilgili hiçbir yetki bırakmaz. Türkiye savaş gemileri dâhil gemilerin ‘Boğazlar”dan geçişini seyretmekten başka hiçbir şey yapamaz. Türkiye’nin ne savaş ne barış zamanında, ‘Boğazlar’dan geçişle ilgili hiçbir yetkisi kalmaz!

Yâni ‘Montrö’ yürürlükten kalkar ise Karadeniz’e, Karadeniz’e kıyısı olmayan devletler nükleer denizaltıları ile uçak gemileri dâhil istediği kadar savaş gemisi sokabilir ve bu savaş gemileri Karadeniz’de istedikleri kadar kalabilirler. Boğazlara sâhip devlet olarak Türkiye, buna, hiçbir şekilde müdâhale edemez… Kısacası, Rusya Karadeniz üzerindeki kontrolünü kaybetmiş ve ABD Karadeniz’i -bir bakıma- sâhiplenmiş olur… Rusya bu duruma râzı olur mu? Olmaz!



Neden? Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk, Macaristan, Çekoslovakya, Doğu Almanya ve Polonya’yı, NATO üzerinden ABD’ye kaptırmış ve Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan ile Tacikistan’ın istiklâlerini tanımak mecburiyetinde kalmış olan Rusya, bir de bu duruma râzı olamaz! Neden? Bu duruma râzı olur ise Rusya, sâdece Karadeniz’in kontrolünü kaybetmiş olmayacağını, kezâ Kafkasya Bölgesi ile Hazar Petrolleri Havzası üzerindeki kontrollerini de kaybedebileceğini ve hatta kendi Ülke güvenliğinin ciddi olarak riske girmiş olacağını bilir de ondan!

Peki, bu durumda Rusya ne yapar? Ne yapmaz ki?

“Kanal İstanbul”un inşâ edilmesine engel olmak için önce elindeki bütün imkânları kullanarak Türkiye’yi iktisâdî ve siyâsî olarak sıkıştırır… “Kanal İstanbul”un inşâ edilmesine bu yolla mânî olamaz ise bu defa; PKK, YPG, DHKP-C vb. bütün Türkiye düşmanı terör örgütlerini desteklemek suretiyle Türkiye’de karışıklıklar çıkarttırır… “Kanal İstanbul”a bu yolla da engel olamaz ise o zaman Suriye’de görevli Türk Güvenlik Kuvvetleri’ne saldırılar düzenler, düzenlettirir… Böylece Allah korusun bir Türkiye-Rusya Savaşı çıkartır! Yine de olmazsa da hâlihazırda vekiller (terör örgütleri) eliyle yürütülen 3. Dünya Savaşı’nı, “resmen ve fiilen” başlatabilir!

“Saçmalama M. Metin Kaplan, sırf ABD Deniz Kuvvetleri Karadeniz’e istediği gibi girebiliyor ve istediği kadar kalabiliyor diye, Rusya savaş mı çıkarır? Çıkarmaz a, çıkarsa ne olur? NATO ve ABD, Türkiye’yi destekler ve sonunda Rusya yok olur.”

Siz, böyle düşünebilirsiniz… Yanlıştır, ama saygı duyarım… Ancak emin olun, NATO, Türkiye için parmağını bile oynatmaz! NATO, -olmaz a- diyelim ki ABD’nin iteklemesiyle Türkiye’ye yardım etmek istedi, yine de yardım edemez… Çünkü NATO, oy birliği ile karar alabilen bir teşkilât… Ve ABD hâriç, bütün NATO üyeleri petrol ihtiyaçlarının yüzde ellisini Rusya’dan temin ediyorlar, bu durumda, bu devletlerin hangisi Türkiye’yi desteklemek için Rusya ile ilişkisini bozma riskini göze alır? Hiçbiri! Kaldı ki NATO, bu “petrol meselesini” aşmayı bir şekilde başarabilse dahi, Türkiye’ye yine de destek olamaz, çünkü Yunanistan’ın vetosunu aşamaz… O yüzden NATO, Türkiye’ye yardım kararı alamaz! Türkiye, Rusya ile tek başına savaşmaya mecbur kalır!

Ne ise söyleyin Allah aşkınıza; her şey bir yana, sırf bir “inat uğruna” ve bir “inat için” bu kadar riski göze almaya, Türkiye’yi bu kadar tehlikeye atmaya değer mi?

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,01 M - Bugn : 34913

ulkucudunya@ulkucudunya.com