« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

30 Eki

2007

ZAMAN Gazetesi’nde NURİYE AKMAN’IN ÇATLI’LARLA MÜLAKATI (12-13/ 10/ 2002)

30 Ekim 2007

Meral Çatlı: Mercedes’i kimin takip ettiğini Sedat Bucak açıklasın

6 yıl önce Susurluk’ta meydana gelen kazada ölen eşi Abdullah Çatlı’nın içinde bulunduğu Mercedes’i birilerinin takip ettiğini ileri süren Meral Çatlı, bunların MİT mi, yoksa Emniyet mensubu mu? olduğunu Sedat Bucak’ın açıklaması gerektiğini söyledi. Nuriye Akman’a konuşan Meral Çatlı, Bucak’la bu konuyu görüşmek istediğini; ancak “Rahatsızım.” cevabı aldığını kaydetti.

Abdullah Çatlı’nın kızı Gökçen ise, babasının misyonunu kendisinin üstlendiğini ifade etti. Gökçen Çatlı, “Çevremde büyüğüm olarak gördüğüm insanlar, babamın bana bıraktığı mirası, kesinlikle başkasına devretmemem gerektiğine inanıyor. Bunu kendim de istiyorum.” şeklinde konuştu. Çatlı ailesi, Akman’a; kimlerden maddî destek aldıklarını, Abdullah Çatlı’nın hangi kurumlar arasındaki çatışmaya kurban gittiğini ve Çatlı’nın çekirdek kadrosunun bugün ne yaptığına dâir birçok bilinmeyeni de anlattı.

Susurluk kazasının anıları artık ufkumuzdan yavaş yavaş siliniyor. 3 Kasım seçimleri, kazanın 6’ncı yıldönümüne denk geldiği için Susurluk bu yıl daha da az konuşulacak. Seçim hengamesi, hatırlamamız gereken asıl gerçekleri boğacak. Kazanın ortaya çıkardığı ilişkiler ağından toplumun kalbine saplanan yüzlerce soru oku yine havada kalacak. Bu sohbette sorulara konu olan olaylar sadece birer araçtı. Ben dikkatimi, olayların gerisindeki üç mağdur kadın, Meral, Gökçen ve Selcen Çatlı’yı hissetmeye yönelttim. Bilebildikleri ve şartların izin verdiği kadar, hiçbir sorumu cevapsız bırakmadılar. Onları sadece Abdullah Çatlı’nın “esas oğlan” olduğu bir filmin figüranları olarak görmediğimi anladılar. “Geride kalanlar” filminin başrol oyuncularıydı onlar. Gel–gitlerini, açmazlarını cömertçe yansıttılar. Kuşkuyu kendilerine haram kılarken, hayatın getirdiği sürpriz aydınlanmaları ima ettiler. Geçmiş onlara “misyon” dayatırken, geleceğin “kaybetmeyin beni” sesini duymazlıktan gelemediklerini gösterdiler. Entrika alışkanlığı ile sükunet ihtiyacının ruhlarını mekan tutan çatışmasını benimle paylaştılar.

Çatlı’nın cenaze töreninde görmek isteyip de göremedikleriniz oldu mu?

Meral: Sedat Bucak ile ölüme giden yolda beraberdiler. Ama Sedat Bey, Abdullah Bey’in mezarı başında yoktu. Daha sonra telefonda konuştum; ama önceden ailecek görüşmüş olduğumuz için çocuklarımı ziyaret etmesini isterdim. Şu anda da görüşmüyoruz.

Gökçen: Bir siyasi insan gibi davranamıyor bazen. Ben derin siyasetin, insanın duygularını gaddarca ezdiğine inanıyorum. Sedat Bey istemiştir mutlaka bizi görmeyi. Karşısına engeller çıktığı için gelememiştir.

Meral: Gelip gelmemesi çok önemli değil. Benim şüphelerim vardı, o son dakikaları anlatmalıydı bize.

Gökçen: Biraz da çekindiler. Çünkü annem “Meral Hanım sen bunu diyeceksin, biz bunu yapacağız” gibi lafları kaldıramaz.

Meral: Ben 5 yıldır kimseden emir almadım. Kimsenin “böyle olması gerekir Meral Hanım” diye yol göstermesine dayanamam. O yüzden yollarını ayırdılar.

Gökçen: Sedat Bucak babamın çok parası olmadığını bilirdi. Maddi sıkıntı çekebileceğimizi tahmin edebilirdi. Maddi olarak mağdur durumda olduğumuzu iletmiştim ona. Fakat kimseye kırgınlığım kalmadı. Şimdi babamın mazisini sırtlayaraktan yarına koşuyorum.


Babandır, seversin; ama neden onun mazisini sırtlanıyorsun ki? Belki onaylayamayacağın şeyler de vardır o yaşamda...

Meral: Onaylayamayacağı şeylerden Gökçen’in haberi olmaz zaten. Gökçen babasının misyonunu kabulleniyor. Babam Çatlı kitabında, bir evlat olarak babasını eleştirdi.

BABAM BU CAMİADA TEKTİ

Ben fazla eleştiri görmedim kitapta.

Gökçen: Babamı suçladığım dönem, sadece cezaevinden çıktığı altı aydı. Vefatından sonra ideolojisine büyük saygı duydum. Çevremde babamı kıyaslayabileceğim çok insan vardı. Evet dedim benim babam gerçekten bu camiada tekmiş. Eğer babamın samimi bir arkadaşının ailesinin başına bizim başımıza gelenler gelseydi, babam eminim onlarla ilgilenirdi. Vefat eden arkadaşlarının ailesine hep sahip çıktı çünkü.

Ama babanın hayatını bütün detayları ile bilmen mümkün değil.

Gökçen: Mutlaka tabii.

Öyleyse misyon yüklenmek senin için bir zorunluluk mu?

Gökçen: Eğer devleti sahip çıksaydı, o dönemlerde yirmi yaşında olan genç bir kız ve annesi halka belki bu kadar çok seslenmek istemezdi.

Devlet nedir?

Gökçen: Bana göre sadece stratejidir. Dönem dönem strateji değiştikçe başındaki adamlar da değişiyor.

Dolayısıyla devletin kutsallığı sanal bir şey, öyle değil mi?

Gökçen: Belki dönemlik stratejilere saygımız oluyor. Belki 1990–94 arasındakine olmamıştır. Ama şuramda anlamsız bir devlet sevgisi var.

Kim ne yapıyorsa, devlet adına yapıyorum diye satıyor bize. “Benim babam da, başkasının babası da, öbürünün kocası da böyle” diyebiliyor musunuz?

Gökçen: Zor, karışık ve felsefi konular bunlar. Bugünkü 27 yaşındaki ruh halimle, 20 yaşındaki beslediğim duygular aynı değil. Belki de sanal dediğiniz devletin özlemiyle bu kadar çok sevdim devletimi.

Sen babanın devletini sevdin.

Gökçen: Evet, babamın ideolojisine çok saygı duydum. Dileğim şu ki, ben de inşallah bunlara bir şey katabilirim. Babam gibi insanların dört dörtlük olduklarına ben de inanmıyorum. Fakat bu insanlarla da Asala’nın çökertilmesine gidildi.

Bak, “Gladio’nun Türk Tetikçisi Reis” kitabında deniyor ki: Bu Asala meselesi bir masaldır. Çünkü yurtdışındaki mahkemelerde Ermeni davası ile ilgili bir eylemin kaydı yok.

Gökçen: Çok dar bir bakış açısı. Bu uluslararası bir mesele. O kayıtlar olsaydı Apo davasından daha büyük bir davaya dönüşürdü. Çünkü Fransız mahkemesi ya Türkiye’yi cezalandıracaktı ya da Asala’yı ödüllendirecekti. Elbette öyle bir şey çıkması mümkün değil. Asala’ya karşı savaşmak için silahları nereden temin edecekti babam? O zaman arkasındaki Türkiye devleti ortaya çıkacaktı. Fransa Ermenilere destek veriyordu. O zaman iki ülkenin savaşı olacaktı.

Kamyon şoförü ile ilgili bir bilginiz var mı?

Meral: Yok. Devlet, gerçekten devletliğini yapmış olsa, devletin başındaki büyüğümüz, Susurluk Davası’nı yeniden açar. Kim yargılanmış? Abdullah Çatlı’yı ne ilan ederlerse etsinler umurumda değil. Benim için önemli olan, kocam kazaya mı kurban gitti, öldürüldü mü?

Sanki “öldürüldüğünü” öğrenirseniz “kahramanlığının” altını çizebileceğiniz için rahatlayacaksınız. Öldürülmesi hep beklediğiniz bir şeydi çünkü.

Meral: Beklediğimiz bir şeydi de kimse açıklama yapmadı. Abdullah Çatlı devlet için kendini hibe etmiştir. Özel bir hayatı kalmamıştır, yaşatılmamıştır. Birileri gidip Abdullah Çatlı’nın kulağına fısıldıyor 18–19 yaşında. “Sen bunları yapacaksın yavrum” deniyor. Büyük bir görev veriliyor. Bugün, Çatlı öldürüldü mü? sorusuna geliyoruz.

Gökçen: Bana gelen bilgiler, kaza olmadığı yönünde. Kamyon şoförünün yanında bir kişi daha vardı, o hiç gündeme gelmedi. Anında kayboldu adam.

Meral: Uğur Dündar’ın programında, Arena’da gösterilen, kaza olduğu esnada çekilmiş bir resim vardı. Bu resimleri kim çekiyor? Arkadaki korumalar birbirlerini kaybetmişler.

Belki de özellikle kaybettiler...

Meral: Günlerce de konuşsak cevap bulamayız. Kaza olduğu anda, Sedat Bey önde, eşim ve hanımefendi arkada idi. Eşimin kapısı açılmış, yaşıyor imiş. Korumaların anlattıklarına inanmak mecburiyetindeyim. Ve anında çekilen bu resim, şüphelerime haklılık kazandırıyor. Arkadan bir araba takip ediyormuş.

Takip MİT adına mı, Emniyet adına mı yapılıyor?

Meral: Sedat Bey cevap verecek bunlara. Ben kendisiyle görüşmek istedim, “Rahatsızım.” dedi o zaman. Ama şu an gayet sıhhatli ve yine milletvekili seçilecek.

Gonca Us’un ailesi ile görüşüyor musunuz?

Meral: Hayır. Abdullah Bey’in imam nikahlı eşi diye bahsedildi. Abdullah Bey imam nikahlı eşini alıp, o kadar kişinin içinde gezdirmez.

O da teşkilattan biri miydi yani?

Meral: Demek ki Gonca Hanım da kullanılıyormuş. “Eşiniz mi kullanıyordu?” diyorsanız, gerekiyor ki yapmış derim. İlişki ne boyutta olursa olsun asla bir komplekse girmedim. Gonca Hanım’ın kendisiyle de telefonda görüştüm. Bana “Kocanızla bizim vazifelerimiz var.” dedi. Fakat kendisi hayatını onayladığım bir hanım değildi. Abdullah Bey erkektir nihayetinde. Kadın kısmı biraz böyle şeylere gözünü kapamalı. Demek ki benim kocam gerekli görmüş yapmış.

Babam Çatlı’da sık sık ağabeylerden söz ediyorsunuz. “Ya beni yanlış yönlendirdilerse?” gibi bir soru işaretiniz hiç olmadı mı?

Gökçen: Şu an güvendiğim, abi diye baktığım iki kişi var. Onların sözünü bile muhakeme ediyorum. İlişkilerimiz abi kardeş gibi. Dönem dönem öğrencileri oluyorum, sohbet ediyoruz. Çoğu konuda yüzde yüz onlar haklı diyorum. Ama, onları yargıladığım konular da oluyor.

Meral: Abdullah Bey’i yargılıyorum ben. Vazife vazifedir; ama gerektiği kadar babalık görevini yerine getirmedi. Gökçen, babasının vefatında 19 yaşını bitirmişti. Gökçen ile 4,5 yıl beraber kalabildiler.

Sizi Fransa’ya bir aile görüntüsü vererek, kendi güvenliğini sağlamak için mi götürdü?

Meral: Değil, asla.

Ama ateşin ortasında ne işiniz vardı sizin, iki küçük çocukla birlikte?

Gökçen: O annem ile babam arasında olan bir dava. Annem yurtdışına çıkmak zorunda kaldı. Annem Nevşehir’e göre biraz çağdaş bir kadındır.

Meral: Avrupa’da yaşadıklarım, Türkiye’de yaşadıklarımdan hafif geldi. 80’de Abdullah yurtdışına çıktı, 82’de ben.

BU KADERİ BEN İSTEMEDİM

Neydi sizi Nevşehir’de bu kadar dehşet içinde bırakan?

Gökçen: Annem kendi ailesinin değil babamın ailesinin yanında kalıyordu. Anadolu mantığını bilirsiniz, gelin işte.

Avrupa’da kaç ev, kaç pasaport, kaç ülke değiştiriyorsunuz? Böyle bir hayatla kıyaslanacak nesi olur Nevşehir’in? Kaynana baskısı hafif kalmaz mı?

Meral: O zaman 5 yaşında olan Gökçen’in öldürülme olayı vardı. Benim ile Abdullah’ın yaşayacağı zorluklar her gün patates yemek, her gün oradan oraya gitmek, evlat olayı ortaya gelince hiç kalıyor. Her şeye veda edersiniz yani.

Gökçen: Anaokuluna gidiyordum ben, hemen geri alındım.

İhbar falan mı geldi?

Meral: Evet, Fransa’ya gitme sebeplerinden bir tanesi bu. Öbür sebepler çok özele giriyor.

Ama bir ateşten kaçırıp, öbür ateşin içine attınız kızlarınızı.

Meral: Evet; ama bu kaderi ben istemedim. Ne hayallerle evleniliyor. Kalkıp Fransa’larda, orada burada bu olayları yaşamak gibi bir zorunluluğu olmamalı insanın. Ama “bu senin kaderin” denildi bana.

Gökçen: Bence o kaderi babam seçti.

Peki bu kaçma, kovalamacalar, sahte isimler sizi paranoyak yaptı mı?

Meral: Her şeyi mantıklı düşünen, gözlemci bir insanım. O zaman gençlik enerjisi vardı. Oradan oraya kaçmak şey gibi geliyordu. Abdullah Bey ile beraber olmak, çocukları da beni de rahatlatıyordu herhalde. Çok sakin bir hayatı kaldıramam mesela. Çünkü entrikaya alışmışsın, öyle yetişmişsin.

Şu anda entrikalarla boğuşuyorsunuz o zaman.

Meral: Yaşamın getirdiği şekilde.

Gökçen: Belli bir sorumluluk var, taşımak zorundasın. Çevremde büyüğüm olarak gördüğüm insanlar, babamın bana bıraktığı mirası, kesinlikle başkasına devretmemem gerektiğine inanıyorlar.

Ama büyük bir haksızlık bu sana yaptıkları.

Gökçen: Ne yazık ki evet. Ama bunu kendim de istiyorum.

Babanın misyonu diye diye inandırmışlar seni.

Meral: Babasının bıraktığı Çatlı soyadını devam ettirmek adına Gökçen mücadele ediyor.

Meral Hanım, yeterince çekmediniz mi? Neden yeni bir belirsizliğe kızınızın girmesine izin veriyorsunuz?

Meral: Babasının hayatını bire bir yaşamak istemiyor Gökçen; ama ister istemez bu kitabı yazmak mecburiyetinde kaldı. İçindeki volkanı dışarı attı.

Gökçen: Kimse beni sürüklemedi yaz diye, ben kendim karar aldım.

Bunu “abiler” yapabilir, neden sen üstleniyorsun ki?

Meral: Abiler bizim yaşadığımız olayı yaşamadılar ki. Abiler, o fareli evlerde mi kaldı, bizim yediğimiz kuru ekmeği mi yediler? Hayır.

Gökçen: Misyonu yüklenmek içimden geliyor. Bir şeyler yapmak istiyorum.

Yanıltılacağını, bir taraflara çekiştirileceğini, kendini oynanacak bir malzeme haline getireceğini görmüyor musun? Öyle bir tehlike yok mu yani?

Gökçen: Var tabii, haklısınız.

Meral: Gökçen’i bu konuda ikaz etmeye çalışıyorum. Fakat yaşı itibarıyla çok enerji dolu bir kız. Bu kitabı yazdı, şimdi ikinci kitaba başladı. Gökçen babasından ve benden hesap sorabilir. Pekala ben kimden sorayım? Kaderim diyor, arkasına sığınıyorsunuz. Ama bu kadar da kader olmaz ki!

Ama Meral Hanım, hesap soramadığınız kaderi, kızınızı kullanarak sorguluyorsunuz şimdi.

Meral: Asla. Benim ağzım laf yapmıyor mu? Hesap sormam mı birilerini görebilsem? Yakalarına yapışacağım da hepsi perde arkasında. Gökçen, Abdullah Bey’in oynanan kaderiyle hesaplaşıyor.

Ama neden, “Evladım bak, babanın enerjisini kullandılar, küçücükken kulağına bir şeyler fısıldandı, birileri babanı bir tarafa çekiştirdi, birileri öteki tarafa. Seni de aynı şekilde yapacaklar” demiyorsunuz?

Meral: Beş yıldır lütfen bir bakın dışarı. Bugün Meclis’te milletvekilliği yapan bazı insanlar Abdullah Bey’in ismini kullanarak o koltuğa oturmuşlardır. Neden iyi şeyler o insanlara layık da, kötü şeyler Gökçen’e müstahak? Gökçen’in içinde, ne kadar da kırgın olsa, bu devlete hizmet etme isteği var. Bunun önüne geçemezsiniz.

Ama devlet zannederek kime hizmet edeceğinizden hiçbir zaman emin olamayacaksınız.

Gökçen: İnşallah, babamın o dönemde yaptığı bir iki hatayı ben yapmam. Babamla yaşanan devir kapandı. Benim şu an damarlarımda bir şeyler yapmak isteği var. Babamın arkasından düzenlenen onca karalama kampanyalarına karşılık, ben hala milli bir insanım. Belki birtakım şeylere emek verdiğim için, dizginleyemediğim bir aşk, bir öfke var içimde.

Ama unutma, zaman diye de bir öğretmen var Gökçen...…

Gökçen: Bana öyle geliyor ki, benim doğrularımın da iki üç aylık müddeti olacak. İnşallah yanılmam ve kendime ihanet etmem. Belki babamın coşkularını içimde yaşatıyorum. Boyumdan büyük işlere kalkışıyorum. Belki bir gün cıs olacağım. Ama alıştım artık. Bu belki bir bağımlılık. Sigara gibi. Yapamadığım müddetçe kendimi kötü hissediyorum.

KIZIM 2 YILDIR İŞ ARIYOR

Babanın çevresi bu misyonu sana aşılamaya devam edecek, kendini psikolojik baskı altında hissetmen için ellerinden geleni yapacaklar.

Gökçen: Siz de haklısınız.

Meral: Ben onaylamıyorum Gökçen’in bu misyonu üstlenmesini. İlla ki başarılı olmak istiyorsa, başka konularda da faydalı olabilir devlete. Bu kız Saint Benoit mezunu. Yurtdışında eğitim görmüş, şu an hatırlı bir üniversitede masterını yapıyor. Biz iki yıldır Gökçen’e iş bulamıyoruz. Abdullah Çatlı, ismi büyük, kendi yapayalnız bir insandı. Bizim çevremiz çok kalabalık; fakat bu evin içinde, ben kızımlayım. İki yıldır Gökçen’e bağıra bağıra diyorum ki, enerjini sarf edecek bir görev yapman lazım; ama iki yıldır bu çocuğum işsiz.

Gökçen: Anneme göre! Benim işim öğrencilik. Sosyal antropoloji çok güzel bir bölüm.

Meral: Bakın biz maddi manevi beş yıldır çok mücadele verdik. Abdullah Çatlı, mültimilyarder değildi. Sadece gördüğünüz bu ev var.

Ne oldu şirketler?

Meral: Hiçbir şey. Elime gelen doküman iflas.

Babanızın ortakları vardı?

Gökçen: Onlar da mağdur oldular.

Meral: Haluk Kırcı şu an cezaevinde. Ahmet Baydar vardı, şu an ne yaptığını bilmiyorum. İki buçuk milyar ile kaldım ben.

Çatlı’nın kızı Gökçen: Abdullah Çatlı, MİT ile Emniyet arasındaki çatışmaya kurban gitti

Abdullah Çatlı’nın kızı Gökçen Çatlı, Susurluk’ta Mercedes’e kamyon çarpmasaydı babasının, 200 metre ileride bulunan birileri tarafından taranacağını iddia etti. Gökçen Çatlı, kazadan sonra bir kişinin kendisine gelip şu açıklamayı yaptığını söyledi: “Eğer orada bir şey olmasaydı, zaten 200 metre ileride başka bir araba onları bekliyordu ve tarayacaklardı.”

Gökçen Çatlı, babasının önce MİT için çalıştığını, sonra da Emniyet’e geçtiğini söyledi. Bunun da iki birim arasında çatışmaya yol açtığını söyleyen Gökçen Çatlı’ya Meral Çatlı da destek verdi: “MİT ile Emniyet arasında çıkan çatışma sonucunda, Abdullah Bey’i diskalifiye etme kararı birileri tarafından verildi.”

Gökçen Çatlı, ayrıca Reis’in çekirdek kadrosunun hâlâ durduğunu; ancak birçok şeyin de parçalandığını söyledi. Gökçen, “Halen şevkle, Abdullah Çatlı’nın bıraktığı yerden devam edeceklerini söylüyorlar. Ben yorum yapmayım artık. Çünkü çok ince bir konu bu.” dedi. Çatlı ailesi, MHP’ye de kırgın. Gökçen Çatlı, ülkücülüğün bittiğini ifade ederken, Meral Hanım, seçimlerde oyunu devlete iyi şeyler yapacak birilerine vereceğini, bunun CHP de olabileceğini söyledi.

Aylık geliriniz nedir?

Meral: Aylık gelirim yok benim.

Bu evin bir sürü masrafı var. Çocuklar özel okullarda okudu, okuyorlar. Sonuçta bir geliriniz vardır yani.

Meral: Selcen’i bir abisi okuttu. Gökçen paralı okulda değildi. Fakat kapıdan dışarı çık, para tabii. Babadan kalma evim ve iki arabam vardı. Onları sattım, şimdiye kadar onlarla döndürdüm. Selcen’i evlendirdim. Gökçen ile ben, gerçekten mücadele veriyoruz. Ama dışarıdan baktığınızda Meral Hanım çok şık. Florya’da böyle bir evde oturuyor, BMW 740 bir arabası var. Arabayı satamadım ki.

Hiç inandırıcı değil. Arabanın benzin parası bile ne kadar tutar?

Meral: Abdullah Çatlı’nın adına değil, Mehmet Özbay adınaydı, defalarca mahkemeye gittim, olmadı. Abdullah Çatlı’ya yaşattıklarının bin mislini ailesine yaşattılar.

Gökçen: Ben annemle aynı düşünmüyorum. Annemin herhalde açıklamayı unuttuğu bazı şeyler var. Kardeşim, 4 yıldır özel üniversitede.

Meral: Parasını bir abi ödüyor.

Kim o abi?

Meral: Bir işadamı, devlette görev almış bir insan değil.

Abdullah Bey’in arkadaşı mıydı?

Meral: 80 öncesinden gelen arkadaşıydı.

Gökçen: Onun haricinde aydan aya gelen bir meblağ var. Bu altı aydır böyle.

Nereden geliyor?

Meral: Söyleyemem. Yine bir işadamı bizim suyumuzu, elektriğimizi karşılayacak kadar yardım ediyor. Kabul ediyorum; çünkü mecburiyetim var yani.

Gökçen: Biz bu evi satıp rahat yaşayabiliriz. Fakat satmamızı istemiyorlar. Dönem dönem sıkıntılar yaşıyoruz; ama maddi açıdan çok kötü olmadık.

Meral: 5 yılın yarısında ben onla bunla döndürdüm evi. Sonra Gökçen kitap yazdı, evi döndürmeye başladı.

Gökçen: Bu kitabın getirdiği komik bir rakam. Annem gururundan öyle diyor.

Meral: Ama döndürdü yani bir süre. Kalkıp hakkını mı yiyeyim senin?

Gökçen: Şimdi anne, derdini paylaşan insanlara kalkıp böyle bir şey söylemen, kanaatimce hoş değil. Beş buçuk yıldır hâlâ bu evdeysem, hâlâ arabam varsa, tatilimize de gidiyorsak, her şeyimizi de yapıyorsak, dostların sen istemediğin zaman da dostluklarını veriyorlarsa, “Biz çok mağduruz” cümlesi doğru değil.

Meral: Gökçen, kalkıp gerçekleri saklamak mı lazım kızım?

Gökçen: Annem hep “Mağdur olduk” diyor. Bence mağdur olmadık. Sayın Özal’ın ailesine bıraktığı mirastan daha iyi durumdayız. Maddi olarak değil tabii ki; ama manevi olarak kendimi güçlü hissediyorum.

Meral: Gökçen’ciğim manevi olarak çok kuvvetliyiz; ama ortada gerçekler var.

Gökçen: Ama senin gördüğün gerçekle benimki çelişiyor. Bu ev bize büyük. Annem daha küçük bir eve geçmek istiyor. Çünkü beni de evlendirecek.

Evi kim sattırmıyor?

Meral: Gökçen’in abileri. Yenge satma ne yapacaksın, diyorlar, ben de iyi satmayayım, diyorum.

GERÇEK ÖZBAY’I BEN DE ARIYORUM

Gökçen’in abileri sizin neyiniz olur?

Meral: Hiçbir şeyim.

Gökçen: Bak işte böyle olunca çelişiyor. Senin de görüştüğün insanlar onlar.

Meral: Evet; fakat benim abilerim değil.

Bu abiler, teşkilatın adamları mı?

Gökçen: 80’den önce gelen insanlar, bazıları işadamı.

Gerçek Mehmet Özbay nerede?

Gökçen: Avrupa’da bir yerde; ama nerede? Tedirginlik içinde adam. Bizi direkt arayamaz, telefonlar dinleniyor.

Meral: Mehmet Özbay Türkiye’ye gelemiyor; çünkü pasaportunu Abdullah Çatlı’ya verdiği için yargılanacak. Arabayı elimden çıkartamadığım için, Özbay’ı ben de arıyorum. Gelsin ki arabayı satayım.

Sözlünle evlilik planın var mı?

Gökçen: Şu an düşünmüyorum. Çok seviyeli bir ilişkimiz var, kısıtlı görüşüyorum. Kafamdaki düşünceleri ikinci kişiyle paylaşmak istemiyorum. Paylaşınca sorular geliyor. Kafanızdaki ideolojiler biraz sivri ise, karşı taraf dur, diyor. Ben ona zemin hazırlamak istemiyorum. Daha yolun başındayım. Her şeyin üstünü kapatmak istemiyorum.

Selcen’in Gökçen gibi misyon ateşi yok galiba?

Meral: Var; fakat Selcen’i geri planda tuttum. Gökçen’i de istemedim ön plana çıkarmak; fakat onu engelleyemedim.

Şu anda izleniyor musunuz?

Gökçen: Dönem dönem telefonlarımız dinleniyor.

Korumalarınız var mı?

Gökçen: Benim bir ara vardı. Devlet tarafından verilmişti. Bir yıl sonra geri çekildi.

Kendinizi tehlikede hissediyor musunuz?

Meral: Hayır.

Gökçen: Yine de dikkatli olmakta yarar var. Bir şey olacaksa şimdiye kadar olurdu. Biz konuştuk çünkü, susmadık.

Meral: Ama devletin sırlarını açığa vurmadık. Ortada dönen olaylara hafifçe netlik getirdik, isimleri düzelttik.

Babanın sana söylediği “Kimseye güven olmaz” sözü, seni nasıl bir insan yaptı?

Gökçen: İki ay öncesine kadar, hep başımda bir abi olsun derdim. Farkına varmadan, kendi kendimde bir abi büyütmüşüm. İster dünyada tek başıma kalayım, ister çevremde bin kişi olsun, kendime güvenmeyi, kendimin doktoru olmayı öğrendim. O kastettiğim iki kişi de sadece bilgi açısından referans alabildiğim kişiler. Yoksa ben, kendi kendimin abisiyim.

İki ayda ne oldu ki?..

Gökçen: İki ayda ben büyüdüm. Bir abinin arkasında gelişemeyecektim. Kendi doğrularım, etki altında kalarak ezik bir kişilik oluşturacaktı. Onlara da söyledim bunu. Beş yıl önce, her şeyi bilmek istiyordum. Bugün o kompleksi aştım.

Meral: İki kızımı da çok güzel yetiştirdiğimi sanıyorum. Sadece vicdanen rahatsız olduğum, onlara yeterince çocukluklarını yaşatmamış olmamız. Temennim kendi yuvalarında yavruları ile hiç ayrılmazlar.

Selcen: Ben olayların içinde doğduğum için, alışkınım. Sonradan karşıma çıkan olaylar beni şaşırtmadı. Tabii ablam bana her zaman bir anne, bir baba, bir arkadaş oldu. Kendime güvenim olduğu için okul ile evliliği birlikte yaptım. Eşim de ataerkil bir aileden geliyor. Âdetlerine, örflerine bağlı.

Meral: Modernize olmuş Türk aileleri gibi değil. İdeolojilerimiz, ideallerimiz aynı.

Selcen, Bedrettin Dalan okullarından birine gidiyordu, Dalan biliyor muydu Çatlı’yı?

Gökçen: Kayıtlara bakılırsa soyadı var. Babam vefat ettikten sonra, burslu okudu zaten.

Dalan okuttu yani...

Meral: Tabii.

Haluk Kırcı’yı ziyaret ediyor musunuz?

Meral: Hayır. Cezaevi ortamını görmek istemiyorum.

Gökçen: Zihniyet olarak bana uzak. Tanıdıklarımdan duyduğum kadarıyla aşırı derecede para sevgisi var ki babamın sağlığında da bunu biliyordum ben.

Onu yedi TİP’li öğrencinin öldürülmesi olayından dolayı suçlamıyor musunuz?

Gökçen: Suçluyorum tabii. 17 yaşındaki bir çocuğun cahilce yaptığı, belki de bir kahramanlık gösterisiydi kendince.

Bu kadar basit mi? Baban neresinde bu olayın?

Gökçen: Olay tamamen olup bittikten sonra babamın karıştığını biliyorum. Ve babam bölgeden sorumlu olduğu için, belki kurtarmak içindi; ama babam bunun pişmanlığını ömür boyunca yaşadı. Bir sırrı biliyorsun. Bir sırrı bilip açıklamadığınız zaman, suçlu sayılırsınız çünkü.

Meral: Abdullah Bey yurtdışına çıktığında Kırcı çıkamadı, yakalandı. Abdullah Bey o zaman yurtdışından dedi ki: “Ben nasıl olsa yurtdışındayım, benim üstüme at.”

Niye böyle bir fedakarlık yapıyor!? Haluk Kırcı kim ki baban bu yedi kişinin cinayetini üstüne alıyor?

Meral: Ama o zaman idam vardı.

Yoksa böyle bir vahşeti onaylıyor musunuz?

Gökçen: Cinayeti tabii ki onaylamıyorum.

Meral: Ben, “Niye böyle bir şeyi üstlendin?” dediğimde, Abdullah Bey, “E ne yapayım, çocuğu asacaklardı.” dedi.

Asılmaya değer bir suç değil miydi yani?

Gökçen: Diyorum ya bazı tasvip etmediğim noktalar var bu işte.

Reis’in teşkilatı devam ediyor mu?

Gökçen: Çekirdek kadro duruyor; ama birçok şey parçalandı. Bana gönderdikleri bir önsöz var. Halen şevkle, Abdullah Çatlı’nın bıraktığı yerden devam edeceklerini söylüyorlar. Ben yorum yapmayayım artık. Çünkü çok ince bir konu bu. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık.

Ülkücüler içinde size gelip fikir soranlar olmuyor mu?

Meral: Gerektiği zaman, yenge bu nasıldı, ne yapalım.. gibi şeyler oluyor. Fakat ben elimden geldiği kadar insanlarla görüşmüyorum.

Töreye göre Reis’in karısı tekrar evlenebilir mi?

Meral: Reis’in karısı misyona göre evlenemez. Reis’in karısının hayatı, o öldüğü zaman, ölmüştür. Ben de yaşadıklarım itibarıyla misyonumun ne olduğunu biliyorum. Abdullah Çatlı’nın karısı hata yapamaz.

Çatlı’nın karısının şefkat ihtiyacı olmaz mı? Taş mıdır yani?

Meral: Öyledir. Öyle olmak zorundadır.

Gökçen: Annem soyadı gereği imkansız evlenemez. Ben kesinlikle karşıyım.

Selcen: Normal bir bayan, normal bir yaşam yaşamış olsaydı belki en doğal hakkı bir kadının. Ama bizim hayatımızda normal değil. Biz adetlerimize bağlıyız.

Korkut Eken’in yeniden yargılanmasının sizin için anlamı nedir?

Gökçen: Hesaplaşma bence devam ediyor. Korkut Eken, devletin bir kolunu temsil ediyordu. O kolu kesmek isteyen başka bir sistem geldi. Şu an, babamların içinde bulunduğu sistem, bence yeni sistemle hesaplaşmaya çalışıyor ve ahde vefa ödenmeye çalışılıyor.

Korkut Eken ile babanız aynı taraftaydı galiba?

Meral: Korkut Bey, Abdullah Bey ile çalıştıklarını söyledi.

Mehmet Eymür bütün bu skalada nerede duruyor?

Meral: Şu an Amerika’da Mehmet Eymür.

Ama canım, Abdullah Çatlı da bir dönem dışarıda kaldı.

Meral: Görevli gitti Abdullah Bey. Eymür’e emri kim verdi, “Topraklarından git ve Türkiye hakkında ileri geri konuş” diye?

Gökçen: Babamla araları iyi değildi. Bence dengeleri çatışıyordu. Çok net bilmek de istemiyorum. Çünkü, Eymür için beslediğim kötü duyguların daha artmasını istemiyorum.

Babanızın ölümünden sorumlu tuttuklarınız arasında o da var mı?

Gökçen: Benim nazarımda var. MİT raporunda adı geçenlerin ölüm emri verilir çünkü. O raporu yayınlatmaya çalışaraktan bir rolü olmuştur en azından.

Meral: Aydınlık gazetesinde, birer hafta ara ile Abdullah Bey’in evinin adresi, işyeri, arabasının plakasına varana kadar deşifre edilmiştir.

BABAM EMNİYET’E YAKINDI

Öyle anlaşılıyor ki MİT ve Emniyet yeraltı dünyasını paylaştılar. Olaylar bu çelişkiden kaynaklandı.

Gökçen: Evet. Babam önce MİT’teydi, daha sonra Emniyet’e geçti. Çatışmanın kopma noktası da zaten orası. Türkiye’ye geldiğinde, 90’da MİT ile çatışması vardı. Eymür ile çatışması tâ 80 öncesine dayandığı için, daha sonra tam ne oldu bilemeyeceğim. Ama babamın vefatından önce, Emniyet’e daha yakın olduğunu biliyorum.

Meral: MİT ile Emniyet arasında çıkan çatışma sonucunda, Abdullah Bey’i diskalifiye etme kararı birileri tarafından verildi.

O birileri yaşıyor mu şu an?

Meral: Abdullah Bey’in ölümünden sonra duymadım yani, sansasyon yapacak bir isim öldürüldü, diye. Demek ki yaşıyor.

Sözün özü devletin bir kanadı Çatlı’yı sevdi, bir kanadı dövdü.

Gökçen: Evet.

Mehmet Ağar’la görüşüyor musunuz?

Meral: Hayır. Eşimle görüşüyor idiyse onun hatırına bana bir şeyler iletebilirlerdi. O yakınlığı görmeyince benim ona, görüşme teklifim çirkin olurdu.

Gökçen: Ağar, Ali, Veli, hepsi bire bir gelip konuşsalardı bizimle, adamlık sıfatını korumuş olurlardı. Şu an Ağar ve Bucak geçmişte kalmış birileri. Kırılmaya bile değer bulmuyorum onları. “Ağar da bu devlet için bir şeyler yaptı.” deniyor. Acaba neler yaptı?

Hüseyin Kocadağ ailesi ile görüşüyor musunuz?

Meral: Hayır. Önceden de görüşmüyorduk.

Gökçen: Aynı kafada değiliz. Onların mücadele ettiklerini göremiyorum. Susmayı tercih ettiler.

Meral: Ben onların aynı arabada olmalarını, arkada bu kadar korumanın olmasını sadece gezmek değildir, başka bir olay vardır, diye yorumladım.

Eyleme mi gidiyorlardı peki?

Meral: Sedat Bey cevaplayacak bunu. Eşim zaten çıkarken, Ankara’ya gidiyorum, diye gitti.

Gökçen: “Ve bu son gidişim. Bundan sonra rahat olacağız.” dedi.

Meral: Artık, son görev olarak mı gitti, kendisi mi bir şeylere karar verdi bilemiyorum.

Gökçen: Babamla son telefon konuşmamızda “Kendine çok dikkat et. Arabayı sen kullanma.” dedim. Çünkü iki hafta önce rüyamda babamın bir kazada öldüğünü görmüş, bunu da babama söylemiştim. O da çıkarken tereddütlüydü ve ilk etapta gitmesini iki saat erteledi. Babam daha önce anneme, arabasının içindeyken tarandığını söylemiş. Zaten son aylarda hep tedirgin yaşıyordu. Kazadan sonra da –ki biz bu bilgimizi, düşüncemizi kimseyle paylaşmadığımız halde– bir bey gelip aynen bunları söyledi: “Eğer, orada bir şey olmasaydı, zaten iki yüz metre ileride başka bir araba onları bekliyordu ve tarayacaklardı.”

Sizler bugün MHP’li misiniz?

Meral: Ben gönülden MHP’liyim; ama beş yıldır iki kızımla bu evde yalnızım. MHP camiasındakiler hangi gün kapımı çaldılar? Hiç mi bir problemim olmadı? Şefkat Çetin bile şimdi aramıyor bizi. Eşimle beraber büyümüş insandı.

Gökçen: Siyaset insanı değiştiriyor. Galiba bu paranoyak bir durum.

Dolayısıyla MHP bu seçimde sizden bir oy alamayacak.

Meral: Gözü kapalı bir şeye gitmem ben. Bu devlete iyi şeyler yapacak birilerine vereceğim. Bu MHP de olabilir, CHP de olabilir.

Ülkücülükle MHP arasına bir çizgi çekiyor musunuz?

Gökçen: Ülkücülük bitti, tamamıyla gömüldü. Şu an enkazın üstünde insanlar bir şey yapmaya çalışıyor ve İbrahim Çiftçi gibiler listeye giremiyor. Strateji değişti de, bu kaçıncı değişme?

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,42 M - Bugn : 31931

ulkucudunya@ulkucudunya.com