« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

22 Ara

2014

Mustafa Kurdaş: Huzur İslam'danın yerini artık 'Huzur ihalede aldı

Hüseyin KELEŞ 01 Ocak 1970

Milli Gazete Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Kurdaş, AK Parti döneminde İslami değerlerden hızla uzaklaşıldığını söyledi. Kurdaş, “Büyük bir erozyon yaşanıyor. 'Huzur İslam'danın yerini 'Huzur ihalede aldı” diyor. AK Parti'nin kuruluş sürecine de dikkat çeken Kurdaş, lobilerin öneminden söz ediyor.

Milli Gazete, Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın gazetesi olarak bilinen, Milli Görüş camiasının en önemli yayın organı. Son dönemde AK Parti’ye yönelik özellikle ‘İsrail’ konulu manşetleriyle dikkat çekiyor. Biz de BUGÜN PAZAR olarak hem medya camiasında olup bitenleri hem yolsuzluk iddialarını hem de siyasetteki gelişmeleri Milli Gazete Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Kurdaş’la konuştuk.

YOLSUZLUKLAR BİLİNİYORDU

Son dönemde İslami değerlerden uzaklaşıldığını ifade eden Kurdaş, “Huzur İslam'danın yerini artık 'Huzur ihalede', ‘Huzur iktidarda’ 'Huzur maddede' aldı” diyor.

LOBİ GERÇEĞİ

Kurdaş, AK Parti'nin kuruluş sürecine dikkat çekeren "O süreçte sık sık yenilikçi hareket döneminde ABD ziyaretleri, New York ziyaretleri ve çekilmiş fotoğraflar var. Cevap ortada. Sonuçta “Tel Aviv AK Parti'yi kurdu” denmez. Ama lobi hakikati vardır." ifadelerini kullandı.

YOLSUZLUK SÜRECİ

17 Aralık sürecinden önce de AK Parti içinde yolsuzlukların konuşulduğuna dikkat çeken Kurdaş, “Bizim AK Parti içindeki bazı yolsuzluk meselelerini bilmek ve görmek için o tapeleri dinlemeye hiç ihtiyacımız yoktu. Zaten bunlar konuşuluyor ve biliniyordu. Balgat'ta çeşitli komisyon bürolarından bahsediliyordu” değerlendirmesini yapıyor. AK Parti’nin İsrail politikasını da samimi bulmayan Kurdaş, “One Minute dendi ama İsrail’e dur denmedi” diyor.

MEDYADA AYRIŞMA VAR

Medyada bir kutuplaşmanın olduğu açık. Milli Gazete bu kutuplaşmanın neresinde?

Milli Gazete medyadaki kutuplaşmaların herhangi bir yerinde değildir. 41 yıldır süren yolculuğuna aynen devam etmektedir. Biz 16 Aralık'ta hangi hassasiyetlerle hareket ediyorsak, 17 Aralık'tan sonra da aynı hassasiyetlerle hareket ediyoruz.

Bizim için ‘Adalet’ neyse odur. Milli Gazete, hiçbir iktidar döneminde yanlış gördüğü bir şeyi mezara gömmemiştir. Bu millet ve bu ümmet adına neyi yanlış gördüyse, onu söylemekten geri durmamıştır.

EN BÜYÜK DÜŞMANLIĞI KENDİ MEDYASI YAPIYOR

Hükümete en büyük eleştiriniz İsrail politikaları üzerine mi?

Bize, manşetlerimizden dolayı, 'İktidara düşmanlık içine giriyorsunuz' şeklinde yorumlar yapılıyor. Bana göre bu iktidara en büyük düşmanlığı yapan her yanlışını iri puntolarla alkışlayan gazetelerdir. İktidarın kendi medyası, bu iktidarın en büyük zaafıdır. Bu medya, tamamıyla iktidarın yanlışlarını alkışlamak ve hiçbir uyarıcı görev üstlenmemek üzere bir rol biçmiş kendisine. Bu medya bu iktidarın zayıf karnıdır. Allah nezdinde gerçek dostluk 'Burada yanlış yapıyorsun' deyip uyarmaktır. Milli Gazete bunu yapıyor. Biz iktidarı manşetlerimize, sütunlarımıza taşırken, yapılan ve yapılmayana bakıyoruz. Asla şahsiyetlerine ve özeline girmeyiz, asparagas ve yalan haber yapmayız, tehditkar bir tavır içerisinde olmayız.

İKTİDARA AYNA TUTUYORUZ

Son çarpıcı manşetiniz Papa'ya yazılan davet mektubuydu. Biraz anlatır mısınız?

Böyle bir mektubu haber yapmamak, manşete çekmemek, hem haberciliğe ihanet olurdu, hem de gazetemizin şerefli 41 yıllık mazisine. Ayrıca, Papa'ya yazılan bu davet mektubunu görmemek bu iktidarın daha sonra yapacağı daha büyük bir hataya kapı açmaktır. Biz uyarmak durumundayız. Hem inancımız açısından uyarmak zorundayız hem de bu ülkenin yarınları açısındayız.

Ama biz bu uyarıları yapınca bize 'Düşmanlık yapıyorsunuz, kindarlık yapıyorsunuz, kıskanıyorsunuz' diyorlar. Ben de onlara 'El insaf' diyorum. Milli Gazete'nin bu tavrı iktidara ayna tutmaktır. Bugün iktidarın içerisinde hakikatleri gösterebilecek kimse yok.

MEKTUP PAPA’NIN iSTEĞiYLE YAZILDI

O manşeti atarken tereddüt ettiniz mi hiç?

Hayır. Çünkü Milli Görüş Hareketi, Saadet Partisi olarak Erbakan Hocamızın talimatıyla, isteğiyle, daha önceki Papa'nın Türkiye'ye davet ediliş sürecinde Çağlayan'da bir buçuk milyonluk miting yapmıştır.

O mitingde Erbakan hocamızın da verdiği mesajlar ortadayken, Milli Gazete'nin belgeyi yayınlamaması söz konusu olamazdı. Yayınlamasaydık hem şahsımız hem de Milli Gazete olarak vebal atında kalırdık. İslam Birliği için tek adım atmıyorsunuz, ümmetin bütün meselelerini Avrupa ile ABD'yle halletme derdine düşüyorsunuz. Ama Ortodoks ve Katolik dünyasının barışması için vesileler oluşturuyorsunuz. Belli ki bu davet mektubu bizzat Papa'nın isteği ve ricası üzerine yazılmış bir mektuptur.

DAVOS SÜRECİNDE MANİPÜLASYON YAPILDI

AK Parti'nin sık sık İsrail'e eleştirileri oluyor. Siz de partinin İsrail'le ilgili çelişkilerini manşetlerinize taşıyorsunuz. AK Parti'nin İsrail politikasını samimi buluyor musunuz?

Biz zaten bunları hiç saklamadık. Gördüğümüz neyse gazetemize yansıttık. Mesela Davos sürecinde ciddi anlamda manipülasyonlar olduğunu gördük. Sonuçta One Minute hadisesinden altı ay önce Simon Peres Türkiye'ye davet edilerek TBMM'de konuşma yaptırılmıştı. Bakanlar ve milletvekilleri ayakta alkışladı.

Sonrasında da bu hadise cereyan etti. Sonrasında ise Mavi Marmara olayı yaşandı. Mavi Marmara'da hâlâ bir özür sorunu vardır. Türkiye'den ve şehitlerimizden özür dilenmemiştir. Algı operasyonuyla özür dilenmiş gibi yapılmıştır. Öbür taraftan İsrail'le olan ticaret hacmi rekorlar kırarak artıyor. Bunları gözden kaçıramayız. Söylenen sözler var ama bir de yapılan işler var. Biz söze bakamayız. Bugün belki birileri iktidarın lafına doyabilir.

ANKARA’NIN iSRAiL’LE iLiŞKiLERi MASKELiDiR

Mavi Marmara hadisesinde İsrail 2 ay öncesinde gemiyi tehdit etmeye başlayacak. Siz o süreçte Somali'ye bir savaş gemisi göndereceksiniz. Ne için gidecek o savaş gemileri? Oradaki korsanlar dünya ticaretine mani olmasın diye. Ama bizim insani yardım gemimize uluslararası sularda saldırı yapılacak, bir tane feribot veremeyeceğiz. Üstelik tehdit edildiği halde. Bunları tabii konuşmamız gerekiyor. Evet, Ankara'nın İsrail'le ilişkileri baştan aşağı maskelidir. Türkiye kamuoyundan saklanan hakikatler vardır.

Yapılanlarla söylenenler farklı diyorsunuz?

Tabii çok farklı. Birbiriyle tamamen çelişkili. Zannediyorum artık İsrail ile Batı, Ankara'nın sert mesajlarını çok da umursamıyor. Çünkü sonuçta bu mesajlar veriliyor ama ilişki düzeyi daha da artarak devam ediyor. Biz sadece çok çok kızmakla, sadece kınamakla kaldıkça ve Batı da bu süreçten hep karlı çıktıkça neden rahatsız olsunlar ki. Onlar alacaklarına bakıyor ve istediklerini alıyor. Bizse kızıyoruz ama istediklerini veriyoruz.

ERBAKAN'A 'ERGENEKONCU' DEDİLER

Kamuoyunda şöyle bir görüş var: Milli Görüş Erdoğan'ı ne kadar eleştirirse eleştirsin sandıkta gider yine Erdoğan'a oy verir. Bu kanaat doğru mu?

Sonuçta baktığınız zaman Türkiye'de çok ciddi bir algı operasyonu yapılıyor. Onlarca gazete aynı manşeti günlerce atıyor. Onlarca televizyon aynı konuları işliyor. İster istemez kamuoyunda böyle bir algı kendiliğinden oluşuyor.

Bunlar yapılırken öbür taraftan o televizyon ve gazeteler sütunlarını ve ekranlarını Saadet Partisi sözcülerine kapatıyor. Hatta 10 yıl boyunca Erbakan hocamıza da ambargo konmuştur.

Başka televizyonlara yani mesela Kanal B'ye ya da Halk TV'ye çıktığı için AK Parti içinden Erbakan hocamızı bile Ergenekoncu diye tanımlayanlar oldu. Bu yüzden böyle algı kontrolü oluşturuluyor.

Bu da ister istemez bizim tabanımızı da etkiliyor. Bu anlamda sorduğunuz sorudaki algı yanlış bir algı.

SAVUNULAN DEĞERLER BIRAKILDI

Erbakan'ın en büyük kırgınlığı Tayyip Erdoğan ve diğer isimlerin partiden ayrılışı mıydı?

Erbakan hocamızın kırgınlık bir tarafa üzüntüsü vardı. Düşünün; yıllarca darbelere, süreçlere, karalama kampanyalarına rağmen büyük bir kararlılıkla bir hedefe doğru gidiyorsunuz. Bu İslam Birliği hedefi. Sonuçta 1994'te Milli Görüş Hareketi olarak Türkiye'de yerel yönetimlerde iktidara geliyorsunuz. Daha sonra Türkiye'de iktidara geliyorsunuz.

GÖMLEK SÖZÜ ÜZDÜ

Bugün bile hâlâ konuşulan emekliye, memura yapılan ücret artışlarına, denk bütçeye ve faiz ekonomisine karşı havuz sisteminin kurulmasına ve D8 sisteminin kurulmasına kadar çok derin iz bırakacak performans ortaya koyacaksınız. Kimse bunu 'tesadüfler' silsilesi olarak niteleyemez. Sonra siz diyeceksiniz ki 'Biz gömleğimizi çıkardık'. Tabii Erbakan Hoca da bundan üzüntü duyuyor. Yıllarca savunduğunuz bazı değerleri bırakıyorsunuz, ABD'nin stratejik ortağı haline geliyorsunuz.

AK PARTİ KURULURKEN HOCA'YA İFTİRA ATTILAR

Erdoğan ve arkadaşları tarafından Erbakan'ın politikaları sert dille eleştirilmişti değil mi?

AK Parti kurulurken 'ortak akıl' söylemiyle Erbakan'ın politikalarını eleştiriyorlardı. Sözüm ona Erbakan hocamız gençlerin ve herkesin önünü kapatıyormuş. Sadece Erbakan'ın dediği oluyormuş. Onlar da bu yüzden ayrılıyorlarmış. AK Parti kurulurken 'parti içi demokrasi' dediler. Çok değil 1 Mart Tezkeresi sürecinde ağır eleştiriler gelmeye başlayınca, tüzüğe genel merkezi ve genel başkanı eleştirmek madde olarak konuldu. Bugün ortak akıl diye bir şey var mı? Hocaya ne eleştiri yaptıysa aynılarını fazlasıyla yapıyorlar. Üstelik Erbakan'a edilen sözler iftiraydı.

LİDERLİK ARZUSU

O dönem Erdoğan’ın Erbakan'ın yerine partinin başına geçme arzusu var mıydı?

Böyle bir arzu olmasaydı bu parti kurulur muydu? Üstelik de ‘gömlek çıkarma’, koca bir maziyi yok sayma pahasına.

Geçemediği için mi AK Parti kuruldu?

Kontaklara bakmak lazım. O dönemdeki süreçlere bakmak lazım. O dönemde muhtar olamayacak denilen kişi, önü açılarak geliyor. Milli Görüş Hareketi tasfiye edilmek kaydı şartıyla gelişiyor bu süreç. Erbakan hocasız bir proje olarak gördük AK Parti'nin kuruluş sürecini.

AK PARTİ, ERBAKAN'IN TASFİYESİ AMACIYLA KURULDU

AK Parti'nin kuruluş sürecinde dış destek var mıydı?

Tabii ki. Talat Halman'ın 30 Nisan 1997'deki yazısına bakılırsa, yine Güneri Civaoğlu'nun 1998 tarihli köşe yazılarına bakılırsa, ABD'de Alan Makovski’nin, Brezinski'nin makalelerine bakılırsa ne dediğimi herkes anlar. Hiçbir şey tesadüfler silsilesiyle oluşmaz. ABD başkanlarından Rossvelt'in meşhur bir sözü vardı: 'Siyasette bir şey zuhur ediyorsa, bilin ki o şey önceden planlanmıştır' Ama bu hakikatler hâlâ medya baskılarıyla, algı operasyonlarıyla örtülmeye çalışılıyor.

ERBAKAN’A İHANET UNUTULUYOR

AK Parti'nin kurulması ya da Erdoğan'ın bu kadar önünün açılması, Erbakan'ın tasfiyesi için mi yapıldı?

Milli Görüş Hareketi’nin tasfiyesi, toptan yani. Başta Erbakan hocamız olmak üzere. Milli Görüş Hareketi'nin önünün tamamen kesilmesi için yapıldı. Genellikle şöyle bir söylem var: 'Bizim yolumuz Erbakan hocamızın yoludur.' Özellikle hocamızın vuslatından sonra dile getirilmeye başlandı. Ama bu da sadece bir söylemden ibarettir. Bugün ihanetten, hainlikten söz ediliyor. Ama Erbakan hocaya da gerçek ihaneti herkes unutuyor. En zor zamanında, siz 'Gömleği çıkardım' diyorsunuz. Ben buna ihanet demeyeyim, başkaları tanımlasın.

iSLAMi DEĞERLERDEN UZAKLAŞILIYOR

AK Parti döneminde İslamilikten uzaklaşma var mı?

Hedefler değişti, ‘Müslüman’ın gündemi değişti. Tavırlarla, hassasiyetlerle oynanıyor. Kur’an’i terimler, İslami kavramlar Milli Eğitim’de yasak. Tesettürün manası çalındı, şekli bile bozuldu. Televizyon ekranlarındaki dizilerin aileyi ve değerleri tahrip gücü daha da artırıldı. 'Huzur İslam'da'nın yerini artık 'Huzur iktidarda', 'Huzur ihalede', 'Huzur maddede' aldı. Tabii ki İslami değerlerden uzaklaşma var. Büyük bir erozyon yaşanıyor. İslami değerler bugün yerle bir oldu. Evet, İmam Hatipler açılıyor. Muhafazakarım diyen insanlar çoğalıyor. Ama insanların düşünce yapısı Kur'an ve sünnet ışığından farklı bir yerde. Biz bazı şeylere alıştırılıyoruz.

PARTİYİ ALGI ÇALIŞMASIYLA BÖLDÜLER

Yazarlarınızdan Ekrem Şama bir yazı yazmıştı geçtiğimiz aylarda. Yazısında eski Sultanbeyli Belediye Başkanı Ali Nabi Koçak'ın Tayyip Erdoğan'la yaşadığı şu diyaloğu aktarıyordu: "1993 kongresinden önceydi. Evet, bir gün döndü bana dedi ki Tayyip Bey: ‘Erbakan Hoca seni dinliyor, söyle de Hoca bu işi yapamıyor bana bıraksın' Belediye başkanları toplantısında arkadaşların yanında!" Bu hadiseden haberiniz var mı?

Hayır, çünkü bizler Ankara’da olan kişileriz. Yazarımız Ekrem Şama da bu hatırasını köşesinde yazmış. Ama genel anlamda şunu ifade etmek gerekir ki, o dönemde yani 2002'ye doğru Türkiye'de büyük bir algı operasyonu yapıldı. Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve arkadaşlarına 'yenilikçi' denildi. Erbakan hocamızın etrafında kenetlenenlere de 'gelenekçi' denildi. Bu küçük bir kavram oyunu bile o süreçteki algı operasyonunun derinliğini ortaya kor. Çünkü gelenekçinin kamuoyundaki algısı miadı dolmuş ve yarını ifade etmiştir. Esasında büyük bir davanın izinden ayrılıp, bu “iz”de her ne varsa onun tersini savunur hale gelen insanlar Milli Görüş’ün kendisiymiş gibi gösterildi. Ve kopuş süreçleri hızlandırılmıştır.

AK PARTİ'NİN KURULUŞUNDA LOBİ GERÇEĞİ VAR

AK Parti'nin kuruluşunda ABD'nin desteği olduğunu söylediniz. İsrail'in rolü var mıydı?

Lobileri konuştuk. Sonuçta New York demek İsrail demektir. O süreçte sık sık yenilikçi hareket döneminde ABD ziyaretleri, New York ziyaretleri ve çekilmiş fotoğraflar var. Cevap ortada. Sonuçta “Tel Aviv AK Parti'yi kurdu” denmez. Ama lobi hakikati vardır.

ONE MINUTE DEDi, iSRAiL’E DUR DEMEDi

Erdoğan'ın One Munite tepkisi samimi miydi?

Söylenmiş sözler önemli sözler. Ama mesele o söylenmiş sözlerin arkasında durmak ve gereğini yapmaktır. One Minute denilmiştir de İsrail'e 'dur' denilmiş midir? Hayır, denilmemiştir. Türkiye ile İsrail arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkiler en üst düzeyde devam etmektedir. İsrail Mecid-i Aksa'da ciddi bir proje yürütüyor. Ama Türkiye buna sadece kınama mesajları veriyor. Artık kınamanın ötesine geçilmeliydi. Türkiye gerçekten 'One Minute'ı söyleyebilmiş olsaydı İsrail askerleri Mescid-i Aksa’da mimberimizi çiğneyemezdi.

KURTULMUŞ’U KONUŞMAYIZ

Numan Kurtulmuş'un Saadet Partisi ve HAS Parti liderliği döneminde Erdoğan'a çok ciddi eleştirileri olmuştu. Kurtulmuş'un AK Parti'ye geçişini nasıl karşıladınız?

Erbakan hocamız bu meseleyle ilgili konular açıldığında 'Bizim yapacak işlerimiz var' diyordu. Biz de bu konuyla ilgili konuşmamayı tercih ediyoruz. Sadece Milli Gazete olarak Numan Bey'in AK Parti'ye katılmasını tek bir cümleyle yorumladık: “Saadet kapısından makam kapısına”. Hiçbir şekilde yorum yapmadık. Fakat biz konuşmasak da, insanların geçmişteki konuşmaları peşlerini bırakmayabiliyor.

BAĞIŞ'IN ÇİĞLİĞİNİ SİNDİRDİLER

Ama öyle bir pozisyon var ki, Egemen Bağış'ın o sözleri bile tartışılamıyor. Milli Gazete'nin yayınladığı tek tape Egemen Bağış ile Metehan Demir'in konuşmasının olduğu tapedir. Kur'an'la, Bakara Suresi'yle çok çiğce yapılmış bir alaylama vardı. İnanan insanların da bu olaydan haberi olması gerekiyordu ki bir tavır gelişsin, AK Parti kendisini bu tip insanlardan arındırsın. Ama maalesef konjoktürel bir tercih olsa gerek, AK Parti üst yönetimi bunu içine sindirdi. Bu kabul edilebilir bir şey değildir. Egemen Bağış'ın Kur'an-ı Kerim'le alayı, AK Parti'nin üzerinden silinmeyecek kara bir lekedir. Bu kara leke ebediyen kalacaktır. Hürriyet Gazetesi bile Metehan Demir'in işine son veriyor. Ama her ne hikmetse Egemen Bağış Beyefendi kollarını sallayarak AK Parti içinde dolaşabiliyor. İnsanların yüzüne bakabiliyor.

YOLSUZLUKLARI BİLMEK İÇİN TAPELERE İHTİYAÇ YOKTU

Yolsuzluk operasyonlarından sonraki süreci ve özellikle tapelerdeki diyalogları nasıl karşıladınız?

Yürütülen süreçte iki tür yanlış vardı. Birincisi bu tapelerin yayınlanma sürecinin dosya biriktirme tarzı ve şantaj kokması yanlıştır. Öbür taraftan da iktidarın tavrında da yanlışlık vardı. Mesela yolsuzluk meseleleri ortaya çıktı, komisyonlar kuruldu. Ama sümenaltı edildiği de bir hakikattir. Yolsuzluk meselesi, rüşvet, iltimas gibi meseleler bu iktidarın içerisinde de çokça konuşulan meselelerdir. İşin gerçeği şudur ki, bizim AK Parti içindeki bazı yolsuzluk meselelerini bilmek ve görmek için o tapeleri dinlemeye hiç ihtiyacımız yoktu. Zaten bunlar konuşuluyor ve biliniyordu. Balgat'ta çeşitli komisyon bürolarından bahsediliyordu.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

13 May 2024

Yarın, Başyazı, 5 Ağustos 1965, Sayı 120. İdeolojinin önemi Türkiye’nin siyasi yapısında ideoloji gittikçe önemli bir unsur haline geliyor.

Halim Kaya

13 May 2024

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,84 M - Bugn : 8568

ulkucudunya@ulkucudunya.com