« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

07 Tem

2014

Türkiye bölünür mü, büyür mü?

Sedat Laçiner 01 Ocak 1970

Bölgemizde siyasi haritalar sık sık değişiyor: Önce komşumuz Sovyetler Birliği dağıldı, onu Yugoslavya ve Azerbaycan izledi. Yugoslavya’dan ayrılan Sırbistan’dan Kosova koptu. Abhazya’nın fiili ayrılığıyla şoke olan Gürcistan’ı 2000’li yıllarda bu kez de Rusya’nın desteğiyle Osetya’nın koparılması felaketi bekliyordu. Bu yıl ise Rusya, Karadeniz’den komşumuz Ukrayna’dan Kırım’ı koparıp aldı. Ukrayna’nın doğu illerinde ayrılık tehlikesi ve iç savaş halen devam ediyor...

Ortadoğu ise Balkanlardan ve Karadeniz’den daha fena: Suriye ve Irak fiilen bölündü. Suriye’de Esad güçleri ülkenin sınırlı bir bölgesinde hakim... Kürtler, El Nusra, IŞİD ve diğer gruplar kendi egemenlik sahalarını ilan ettiler. Suriye’den en az 4 devletin çıkacağı söyleniyor.

Irak’ta ise Bağdat yönetimi ülkenin tamamının hükümeti olmaktan çıkıyor ve sadece Şiilerin temsilcisi konumuna düşüyor. Diğer taraftan IŞİD tüm Sünniler için fiili bir devlet kuruyor. Halifelik de ilan eden IŞİD Irak’taki bölünmeyi tüm bölgeye yaymaya çalışıyor. Irak’ta üçüncü parça ise Kürtler. İsrail şimdiden bağımsız bir Kürt devletine destek veriyor. İran ve Türkiye de sessiz sedasız Barzani’ye bağımsız olması halinde buna karşı çıkmayacağının işaretlerini gönderiyor. Kısacası Irak’ta en az 3 ayrı devletin kurulması zaman meselesi gibi duruyor.

Ortadoğu’da parçalanma salgınının bir süre daha devam edeceği anlaşılıyor... Bu nedenle bugünlerde bölge üzerine yorum yapanlar hangi ülkenin kaça ve nasıl bölünebileceği üzerine çeşitli tahminlerde bulunuyorlar. Geçtiğimiz Eylül’de Robin Wright, New York Times’daki makalesinde bölgedeki 5 ülkenin 14 bağımsız devlete dönüşebileceğini yazmıştı.

Irak ve Suriye’nin ardından bölünmeye en yakın ülkeler olarak Libya, Pakistan ve Yemen sayılıyor. Ancak Ürdün, Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkeler de olası bölünecekler arasında.

TÜRKİYE DE BÖLÜNÜR MÜ?

Türkiye söz konusu olduğundaysa ilk akla gelen Kürtlerin bağımsız olması... Yeryüzündeki en büyük Kürt nüfusa sahip ülke olan Türkiye’den bağımsız bir Kürdistan’ın çıkması dış dünyadaki kimseye garip gelmiyor. Özellikle Irak ve Suriye’de fiili olarak kendi kendilerini idare eden Kürtler arasında yükselen milliyetçi ayrılıkçılığın Türkiye’de sonuç vermemesi uzak bir olasılık gibi görülüyor.

Dış tahminler bir yana, içeride PKK’nın hızla terör örgütü sıfatından kurtulup, ‘meşru müzakereci’ye dönüşünü hep birlikte izliyoruz… Süreç çatışmaları durduruyor, belki de öteliyor, ancak bir gerçek var ki bunu hiç kimse reddedemez, o da Kürt milliyetçiliğinin Türkiye Kürtleri arasında hızla kök salıyor olmasıdır. PKK, biraz da çözüm süreçleri yoluyla Kürtlerin ve Kürtçülüğün tek temsilcisi mertebesine yükseliyor ve onun, şiddeti de içine alan ayrılıkçı milliyetçiliği yeni nesillerde her geçen gün güçleniyor.

Milliyetçilik diş macunu gibidir, bir kez dışarıya çıktıktan sonra tüpün içine yeniden sokamazsınız. Bu nedenle Türkiye, şu anki eğilimler devam ettiği sürece, bundan sonraki yıllarda güçlü bir Kürt milliyetçiliği ile yaşamayı öğrenmek zorunda kalacaktır...

Tahminim o ki PKK-KCK sanıkları hızla salıverilecek, hatta Öcalan dahi uzun sayılmayacak bir sürede dışarı çıkarılacaktır. Zaten kamuoyu böyle bir gelişmeye bir süredir psikolojik olarak hazırlanıyordu...

BÖLÜNEREK BÜYÜME Mİ?

Kimileri için kâbus gibi gelen bu anlattıklarımız, devlet mahfillerinde dahi etkisini hissettiren bazı çevrelerde üzülecek değil, tam tersine sevinilmesi gereken bir gelişme… Bu yaklaşıma göre, Türkiye’nin büyük devlet olması Osmanlı’yı yeniden kurmasından geçiyor. Osmanlı’nın kuruluşu ise Cumhuriyet’in hatalarını düzeltmekten, eski millet anlayışını yeniden ihya etmekten geçiyor.

Buna göre, Osmanlı’nın yeniden dirilmesi ancak federasyon veya konfederasyon sistemi altında pek çok halkın birleşmesi ile mümkün olabilir. Aslında yeni sayılmayacak bu bakış açısı bir ara Özal döneminde de dile getirilmişti ve Türkiye ile Irak ve Suriye arasında üçlü konfederasyon kurulabileceğinden bahsedilmişti.

Türkiye-Irak-Suriye coğrafyasında konfederasyon veya federasyon hayali Osmanlıcılarda hâlâ canlı, ancak bunun ilk aşaması olarak bir Türk-Kürt federasyonunun çok yararlı olabileceğini düşünenlerin sayısı artıyor. Buna göre Kürtler önce kendi aralarında birleşecekler, sonra ise Türkiye ile federasyon, konfederasyon veya AB modelinde olduğu gibi fonksiyonel bazda birleşik bir siyasi yapı oluşturacaklar. Buna, ‘bölünerek büyüme’ de deniyor.

Bu görüşü savunan bazılarına göre Türkiye, Kürtlerle artık terör ve çatışmayı göze alamaz. Böyle bir çatışma her iki tarafın da sonunu getireceğinden, ayrılık dahi terörden daha makbul sayılıyor.

Kendi içinde belli bir tutarlılığı var gibi görünse de Kürtlerin daha çok dini dayanışma ve Ümmet bilinci ile hareket edeceği ve rasyonel davranıp Türkiye ile faydadan yana tavır sergileyecekleri varsayımına dayanan bu yaklaşımın fazla iyimser olduğunu söylememiz gerekir. Bağımsız ve egemen olan hiçbir yapının bir sonraki tercihi kolay kolay kolay tahmin edilemez. Başka bir deyişle, egemen hale gelen bir yapı Türkiye gibi, İsrail’i, İran’ı veya bambaşka bir seçeneği seçebilir veya tamamen bağımsız kalmayı tercih edebilir.

1 Haziran 2014 tarihli Habertürk gazetesindeki yazısında bu konuya değinen Fatih Altaylı, tabloyu şöyle özetliyordu:

“Öyle görünüyor ki, Türkiye önümüzdeki süreçte "üniter yapısını bir kenara bırakacak" ve "federatif" bir yapıya doğru gidecek. Allah ömür verirse önümüzdeki 10 yıl içinde göreceğimiz şudur: Türkiye en az iki, belki de daha fazla parçaya bölünecek. Bunun sinyalleri her yerden gelmeye başladı… Belli ki, Türkiye artık bu yolda. Bölünecek. Büyük ihtimalle stratejik derinliğimizin bu yeni rotasında bölünerek büyüme gibi bir planlama yapılmış. Kürdistan Irak'tan kopacak, Türkiye'de Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgeleri de içine alarak federatif bir yapıda Türkiye'nin geri kalanıyla birlikte olacak.”

Altaylı, Ankara’da her geçen gün daha etkili olan görüşü kısaca özetlemiş. Fakat dediğim gibi, bu hususta iyimser değilim. Bu bölgenin Orta Avrupa veya Britanya adaları olmadığını, uzlaşma kültürünün son derece zayıf olduğunu da düşünür isek bölünme, sonra yeniden birleşme gibi süreçler son derece kanlı olur ve tüm bunlar kâğıt üzerinde durduğu gibi durmaz...

Kürt Sorunu dendiğinde PKK’yı ve Öcalan’ı tek muhatap sayan bu yaklaşıma göre Türkiye içinde PKK ne isteniyorsa bunlar karşılanmalı ve ülkenin geri kalanı Kürt Sorunu nedeniyle riske atılmamalıdır. Bu bağlamda PKK ve sivil görünümlü uzantıları salam taktiği diyebileceğimiz yöntemlerle Türkiye içerisinde ‘self-determinasyon’ denilen kendi kendini yönetme hakkına kavuşacaktır. Bu kavram ise hatırlanacağı üzere demokratikleşmeden çok sömürge halklarının bağımsızlığına giden yoldaki en önemli kavramdır.

Başka bir deyişle PKK’nın meseleye bakışı Türkiye’nin sömürgeciliğinden kurtulma şeklindedir. Hal böyle olunca sürecin demokratik bir Türkiye’den ziyade bölünmüş bir Türkiye’ye evrilmek istendiği görülmektedir.

Bu noktada en önemli sorun PKK’nın ideolojisi ve yöntemleridir. Neredeyse tüm bölgenin iç savaşa sürüklendiği bir ortamda PKK’nın Stalinist yöntemleri, yaklaşımı ve kendisi dışında iktidar tanımayan tavrı bir Kürt iç savaşına da yol açabilir. Aynı şekilde PKK’ya terkedilmiş bir sözde Kürt özgürleşmesi Saddam Hüseyin veya Esad tarzı idarelere de neden olabilir.

Ayrıca bölgedeki dinamikler sadece Türkler ve Kürtlerden ibaret değildir. Mezhepçilik yangını tüm bölgeyi sarıyor ve bunun Türkiye’nin iç dengelerinden Türk-Kürt ilişkilerine dek önemli etkileri olacaktır.

Türkiye içerisinde bağımsızlığı andırır tarzda otonom bir Kürt bölgesinin bir diğer sıkıntısı ise en olumsuz haliyle Ortadoğu’nun Anadolu’nun içlerine doğru sarkmasıdır. Oysa olması gereken Ortadoğu’nun Türkiye’nin içlerine yürümesi değil, en olumlu haliyle Türkiye başarı hikâyesinin önüne çıkanı ıslah ederek Ortadoğu’nun içlerinde ilerlemesidir. Bu ise Irak’ta Türkiye benzeri bir siyasi yapının oluşmasıyla mümkün olabilir. Örneğin Kuzey Irak’ta Kürt, Türkmen ve Araplardan oluşan demokratik, çoğulcu ve serbest pazar ekonomisine dayalı bir devlet Türkiye ile işbirliği halinde Irak’ın içlerine doğru nüfuz edebilir...

NE YAPMALI?

Kanaatimce Türkiye, bölgesinde ve dünyada yeniden güçlü bir devlet olmak istiyorsa öncelikle evinin içini toparlamak zorundadır. Bunun için gerçek anlamda demokratik bir hukuk devleti haline gelmek gerekiyor. Öyle bir devlet ki Türk veya Kürt herkes o devlette yaşamak istesin. Bu ise Kürde daha fazla etnik haklar vererek değil, tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına daha çok hak, özgürlük, adalet ve refah sağlayarak mümkün olabilir.

İkinci olarak Türkiye, Ortadoğu ile ilgilenirken kendisini aynı zamanda Ortadoğu’dan korumasını da bilmek zorundadır. Yoksa bölge Türkiye’yi kendisine çeker ve bir süre sonra da kendi sorunları içinde yutar. Cehaletin, kan davalarının, iktisadi geriliğin ve çatışmaların bu kadar yoğun olduğu bir bölgede sorunların tarafı haline gelen bir Türkiye hiçbir formülde güçlenemez.

Kürt Sorunu’nun silahsız halli için PKK ile görüşülmesine gelirsek, önemli olan bunun hangi koşullarda gerçekleştiğidir. Eğer kendi elinizle güçlü bir merkezkaç kuvvet oluşturursanız, eğer Kürt milliyetçiliğinin yaygınlaşmasına ve güçlenmesine bir şeyleri devam ettirebilmek adına onay vermişseniz, böyle bir zemin üzerinde hiçbir formül sağlıklı şekilde işlemez. Demokratikleşme demek etnik ayrılıkçılığı beslemek demek değildir.

Türkiye, federasyon, konfederasyon gibi fantezilerden ziyade halkları görünmez ama güçlü bağlarla bağlayan yumuşak güç unsurlarına yönelmelidir. Bunlar ise ticaret, yatırım, turizm, eğitim, kültür vs. faaliyetleridir. Bölgede henüz sürdürülebilir siyasi işbirlikleri için yeterince güçlü bir zemin mevcut değildir. Türkiye gönül bağları inşa ederek siyasi işbirliklerinin ve belki de bölgesel bir entegrasyonun zeminini inşa edebilir.

Son olarak, silahlı çatışmaların açık alanı haline gelen bir bölgede sahada olmayan hiçbir devlet masada kazanamaz. Bu nedenle Türkiye de sahada olmak zorundadır.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,05 M - Bugn : 7799

ulkucudunya@ulkucudunya.com