« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

21 Oca

2013

AHMET HAMDİ TANPINAR’IN EDEBİYAT TARİHİ ARAŞTIRMACILIĞI ÜZERİNE

Hüseyin DOĞRAMACIOĞLU 01 Ocak 1970

ÖZET
Tanpınar, edebî incelemelerinde farklı metotları
kullanarak yepyeni bir edebiyat tarihçiliği geliştirmiştir.
Özellikle XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi’ni
okuduğumuzda, bir sanat eserindeki sıcak ve estetik
havayı buluruz. Bu özelliği ile Tanpınar, edebiyatımıza ilk
kez bilimsel değeri yanında sanat ve estetik değeri üstün
bir edebiyat tarihi kazandırmıştır. O, olaylara bir tenkitçi
gözüyle değil bir sanatçı gözüyle bakmıştır. Tanpınar,
hem bir şair hem de bir sanatkârdır. O, bazen uzun
tahlillerden sonra kısa, fakat bütün bir manzarayı
aydınlatan cümleler kurmuştur. Tanpınar’da renkli ve
pırıltılı bir deyiş vardır. O, her şeyden evvel bir estettir ve
bu nedenle tahlillerinde ve etütlerinde pitoreske önem
vermiştir.
??Yrd. Doç. Dr. Kilis Yedi Aralık Üniversitesi Yeni Türk Edebiyatı
ABD, hdogramacioglu@mynet.com
GİRİŞ
Tanpınar, Türk edebiyatı ve kültürüne damgasını vurmuG ve
edebiyat tenkitçiliğine yeni bir bakıG ve ufuk kazandırmıG bir
araGtırmacıdır. O her Geyden önce bir estettir. Onda estetik kaygı,
edebî düGüncelerden daha ağır basar. Bu yönüyle edebî hadiseleri
naklederken kelime seçimine ve özlü söyleyiGe büyük hassasiyet
gösterir. Tanpınar?ın kullandığı estetik-pırıltılı deyiG tarzı ve cümle
yapısı onun aynı zamanda bir stilist olduğunun da kanıtıdır. Bu
çalıGmada özellikle XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi?nde kullanılan
tenkit tarzından hareketle Tanpınar?ın edebiyat tarihi araGtırmacılığı
irdelenecektir.
1. Tanpınar’ın Araştırmalarında Takip Ettiği Usûller
Tanpınar, edebiyat tarihi araGtırmalarında genellikle estetik
kuramdan yararlanmıGtır. Estetik kuram, özellikle 20. yüzyılda sanat
ve edebiyat tenkidi ile uğraGanların ilgisini çekmiG ve böylece sanat
eserleri estetik değerlere göre incelenmeye baGlanmıGtır:
“Sanat yapıtlarının tanımlanması, yorumlanması ve
değerlendirilmesi gibi görevleri bulunan sanat eleştirisi, yapıtların
önceden
benimsenmiş
estetik
değer
ölçülerine
göre
değerlendirilmesini içerdiğinden estetik kuramın bir uygulama alanı
olarak görülebilir.” (Bozkurt 2000: 24)
Estetik kuram, sadece sanat eserlerinin değil, edebî eserlerin
yorumlanması çalıGmalarında da sıklıkla kullanılmıGtır. Bu metoda
bağlı olanlar eserleri hem bilimsel olarak hem de sanat ölçütlerine
göre değerlendirirler. Ayrıca edebî eserlerde hoşluk vermenin yanında
hakikat değeri arayarak inceleme yaparlar:
“Sanatın bilimsel olarak incelenmesinin değerine gelince,
kuşkusuz sanatın dinlenme ve eğlence sağlayan, çevremizi süsleyen,
hayatımıza hoşluk veren yönlerinin varlığı söz konusudur. (…)
Fenomenal hayatımıza edimsel gerçeklik ve hakikat değeri atfetmeyi
alışkanlık haline getirmişizdir, buna karşılık sanatın böyle bir hakikati
olmadığını söyleriz” (Hegel 1994: 8).
Hegel?in ifade ettiği sanat eserinin gerçek hayattan farklı
olduğu ancak içinde yaGanılan hayattan beslenerek oluGtuğu fikri,
günümüzde hâlâ geçerliliğini koruyan ve Tanpınar?ın da benimsediği
bir düGünce olarak kabul edilmektedir. Tanpınar, edebiyat tarihini
oluGtururken, dönemlere damgasını vuran eserleri sanat kaygısıyla
incelemiG, ancak bu aGamada bilimsellikten uzaklaGmamıGtır. Böylece
Tanpınar, edebî eserleri tenkit ederken incelemelerine esas hareket
noktası olarak estetik kuramı benimsemiG olmaktadır. Bu kuramı
benimsedikten sonra artık estetik yaklaGımdan vazgeçmemiGtir:
“Onun hocalığında da, ilmî çalışmalarında da sanatkârlığı
önce geliyordu ve pek çok sanatkârdan daha fazla kendini ifade
etmenin, bunun için de estetikten fedakârlıkta bulunmamanın yolunu
arıyordu” (Okay 2000b: 177).
Böylece Tanpınar estet bir üslupçu olarak anılmıGtır. Batıda
üslûp, “Stilistik” adı verilen bağımsız bir bilim dalı haline gelmiGtir.
Bizde henüz bu bilim yeterince oluGmamıGtır. Tanpınar ve Kaplan,
edebî araGtırmalarında Batılı stilistikçilerin metotlarından istifade
ederek dikkate değer çalıGmalar yapmıGlardır.1 Ancak kendi ifadesiyle
belirtecek olursak Tanpınar, metotta seyyal kalmış (Tanpınar 2001:
IX) ve birçok metodu bazen bir arada kullanmıGtır.
Tanpınar?daki estetik düGüncenin kaynağını hocalık
yıllarında aramak gerekir: “Güzel Sanatlar Akademisi?ndeki hocalığı
da Ahmet Hamdi?ye plastik sanatların estetiği ve meseleleriyle çok
yakından meşgul olma imkânını hazırlar” (Akün 1963: 9). Güzel
Sanatlar Akademisi, Tanpınar için sanatına etki eden bir kaynak
olmuGtur.
Tanpınar, edebî eserleri incelerken eserin yazıldığı ortama
değinir. Ancak O, bu noktada fazla durmaz ve metni estetik ölçülere
göre incelemeye baGlar. Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Tanpınar?ın estetik
görüGe bağlı olduğunu da Gu sözleriyle izah eder:
“...Paul Valery?yi tanıdıktan sonra benimsediği ve hayatı
boyunca bağlı kaldığı estetik görüşün, onun çok çalışmasına rağmen
az eser vermesinde âmil olduğu muhakkaktır” (Kaplan 1982: 12-13).
Daha sonra sözü XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi?ne getiren
Kaplan, Göyle devam eder:
“Vazıh ve sağlam düşüncenin hâkim olması lazım gelen
deneme ve tenkitlerinde Tanpınar kendisini sık sık şiir duygusuna
kaptırır. İlmî bir görüş ve metotla kaleme aldığı XIX. Asır Türk
1 Bu konuda bkz. Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Türk Edebiyatı Üzerinde
Araştırmalar I, Dergah Yay., Gstanbul 1976; Türk Edebiyatı Üzerinde
Araştırmalar II, Dergah Yay., Gstanbul 1986.
Edebiyatı Tarihi?nde bile yer yer objektif düşüncenin yerini sübjektif
bir davranışın ifadesi olan imajların aldığını görürüz. (…) Tanpınar,
objektif düşünceyi ortaya koyan alelade nesirden hoşlanmazdı”
(Kaplan 1982: 13-14).
Tanpınar?ın edebiyat araGtırmalarında imajları kullanması ve
Giirselliğe önem vermesi onun estet olarak nitelendirilmesinde etken
olmuGtur. Edebiyat araGtırmalarında estetizmden yararlanan Tanpınar
bu tavrını Giir eleGtirilerinde de sürdürür. Tanpınar?a göre eski
Giirimizin estetik bir yönü vardır. O, eski Giire bu yönüyle bakar: “Eski
şiirde aşk bir estetik biçimde görünür yahut da sayd-ı dil denilen
gönül avı hâdiseli olurdu” (Tanpınar 2001: 8). Tanpınar, edebiyat
tarihi yazmadan önce batılı müsteGrikler ile yakından görüGmüGtür.
Böylece meselelere farklı tepelerden bakmayı baGarmıGtır:
“…Aydınlanmak istediği muhtelif meselelerde bazı
mütehassıslar, bilhassa Şarkiyat mütehassısları ile devamlı surette
görüşmüştü. (…) Avrupalı bir araştırmacı, eserin batı dillerinden
birine çevrilmesi arzusuna tercüman olmaktadır” (Akün 1963: 15).
Doğulu ve batılı görüGleri harmanlayarak yepyeni bir
edebiyat tarihçiliği baGlatan Tanpınar, XIX. Asır Türk Edebiyatı
Tarihi?nin önsözünde, incelemelerinde kullandığı metotlar hakkında
bilgiler vermektedir. Ayrıca, önsöze baGlarken tarihî hadiselere de
atıfta bulunmaktadır:
“XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi?nin bu ikinci baskısının
okuyucuları, kitapta esas şemanın bazı yerlerde çok aşıldığını, tarihî
hâdiselere ve içtimaî değişikliklere lüzumundan fazla yer ayrıldığını
ve muharrirlerce esas addedilen bazı meseleler üzerinde fazla ısrar
edildiğini göreceklerdir. (…) bir devrin edebiyatının tarihi yapılırken
onu doğuran hâdiselere hakları olan yeri vermek, daha evvel onlarla
hesaplaşmak bizce zaruri göründü” (Tanpınar 2001: IX).
Edebî araGtırmalarda eseri tümüyle inkâr edip beğenmemek,
ya da ölçüsüzce göklere çıkarmak hakiki tenkit ruhunun eksikliğinden
ileri gelir. Tanpınar?dan önce ölçüsüz tenkitlere çok fazla tesadüf
edilirdi. Bununla birlikte bilimsel inceleme yapanlar da yok değildi.
Bunlar arasında Fuat Köprülü ve Ali Nihat Tarlan sayılabilir.
Tanpınar, kendisinden önce edebiyat tarihi yazan bu Gahsiyetlerden de
konuya bakıG açısı ve yöntem olarak ayrılmıGtır. Kendisinden önce
Fuat Köprülü, edebî eserleri incelerken sosyal, politik ve tarihî Gartları
göz önünde bulundurmuGtu. Bu nedenle devrin Gartlarını incelerken
metnin kendisi üzerinde fazla durmamıGtı. Ali Nihat Tarlan ise,
Köprülü?nün aksine, edebî eserleri kendi içerisinde değerlendirmek
gerektiğini savunuyordu. Tanpınar ise bunlardan farklı olarak hem
edebî eser hem de devir merkezli araGtırmaları baGlatmıGtır.
Tanpınar, edebî araGtırmalarını siyasî ve sosyal çalkantıların
olduğu XIX. Asırda yoğunlaGtırmıGtı. XIX. Asırda toplumsal
çalkantılardan edebî eserler Giddetle etkilenmiGtir. Bu bakımdan XIX.
Asır Türk edebiyatı, çeGitli fikir ve tesirlerin iç içe geçtiği zengin ve o
derece karmaGık bir dönem olarak tanımlanır:
“İşte bu yüzden Tanpınar, XIX. Asır Türk Edebiyatı
Tarihi?nde bu son derece karmaşık dönemi derinliğine ele alabilmek
için, Köprülü ile Tarlan'ın metotlarını uzlaştırmaya, daha doğrusu
telif etmeye çalışır” (Kerman 2003: 72).
Bu bakımdan onun eseri yeni bir anlayıGın ürünüdür.
Tanpınar, XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi?nde bu dönemi derinliğine
ele alabilmek için, Köprülü ile Tarlan?ın metotlarını sentezleyerek
yepyeni bir estetik tekniğe ulaGmıGtır. Tanpınar, bu yeni tekniği Göyle
özetler:
“Edebiyat vakıalarını zaman çerçevesi içinde olduğu gibi
sıralamak, birbiriyle olan münasebetlerini ve dışardan gelen tesirleri
tayin etmek, büyük zevk ve fikir cereyanlarını ayırmak, hülasa her
türlü vesikanın hakkını vererek bir devrin edebî çehresini tespit
etmek” (Tanpınar 2001: IX).
Tanpınar, edebî eserlerin doğuGuna sebep olan hâdiselere yer
verdiğini bu sözleriyle anlatır. Böylece o, tarihî tenkit metoduna bağlı
görünür. Bilindiği üzere tarihî tenkit metodu 19. yy.da meydana
gelmiG ve edebî eseri; yazarın hayatı, yetiGme Gartları, duygu ve
düGüncelerinden hareket ederek incelemeyi amaçlayan bir metottur.
Batıda ortaya çıkan tarihî tenkid metodu “biyografik (yazarın hayatını
esas alma), fizyolojik (yazarın beden yapısına önem verme) tenkid gibi
türlerin doğmasına yol açtı” (Ercilasun 1998: 13). Tanpınar?dan sonra
Mehmet Kaplan ise onun açtığı yoldan ilerleyerek tarihî tenkid
metodunun kaynaklık ettiği biyografik ve fizyolojik tenkide
baGvurmuG ve bunu Tevfik Fikret incelemesinde2 uygulamıGtır. Tarihî
tenkid metodunun mantığında yer alan tarih ve sosyolojinin
usullerinden yararlanmak prensibi, Yeni Türk edebiyatı
araGtırmacılığında takip edilmesi gereken bir yoldur:
“Edebiyat tarihi ve edebiyat sosyolojisi alanında yapılan
çalışmalarda tarih ve sosyolojinin de usullerinden istifade etmek ve
bilinmeyen bir konunun ayrıntılarını araştırırken meseleyi birçok
yönden tetkik etmek şarttır” (Çıkla 2009: 203).
2 Bkz. Mehmet Kaplan, Tevfik Fikret, Devir-Şahsiyet-Eser, Dergâh
Yayınları, Gstanbul 1993
Edebiyat araGtırmalarında tarih, sosyoloji ve psikolojiden de
faydalanan Tanpınar, tenkitlerine baGlamadan evvel insanın psikolojik
yönünü ortaya koyan iç düzenden bahseder:
“Ondokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi her şeyden evvel
Türk insanında başlayan bir buhranın ve yeni ufuklar ve değerler
etrafında yavaş yavaş kurulan bir iç düzenin tarihidir” (Tanpınar
2001: IX).
O, bu cümleleriyle tarihî tenkit metoduna yaklaGır. Ancak
Tanpınar, belli bir metoda bağlı kalmamıG ve günün Gartlarına göre
muasır sayılan batılı bilim adamı ve düGünürlerinden aldığı fikirleri
harmanlayarak yepyeni bir stilistik yaklaGımla eserlerini
oluGturmuGtur. Mehmet Kaplan, Tanpınar?ın birden fazla metodu
kullanmasını hâdiselere bir başka tepeden bakma (Kaplan 1982: 16)
Geklinde somutlaGtırarak açıklamıGtır. Farklı üslûp ve metotlar
kullanması hakkında Tanpınar?ın Gu cümleleri dikkat çekicidir:
“Okuyucularımız, bu içtimaî ve tarihî karakteri ararken
metotta çok seyyal kaldığımızı da göreceklerdir. Filhakika
Brunetiere?in „nevilerin gelişmesi? ana fikrine dayanan metoduyla
devir veya asır bölümlerini esas alan oldukça klâsikleşmiş edebiyat
tarihi metodunu, Almanlardan Petersen ve Wechssler?in,
Fransızlardan eserlerini yakından tanıdığımız Albert Thibaudet?nin
nesiller görüşüne ve Taine?in bilhassa zaman ve muhit fikirlerine sık
sık başvurduk” (Tanpınar 2001: IX).
Bu cümlelerden hareketle Tanpınar?ın batılı stilistlere yakın,
ancak onlardan bir yönüyle farklı olduğu söylenebilir. Zaten yazara
göre önemli olan devir-Gahsiyet-eser denklemini çözümlemektir. Bu
çözümleme sırasında Tanpınar, metodun asıl amaç olmadığını, sadece
bir araç olduğunu ve bir nazariyeyi ispat etmeyi amaçlamadığını Göyle
belirtir:
“Ondokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi?nin behemehal
bir metot veya nazariyenin ispatı için değil, cemiyetimiz için o kadar
mühim olan bir devrin edebiyat tarihini ve bu tarihi meydana getiren
fertleri ve eserleri mümkün olduğu kadar sarih ve doğru şekilde
verebilmek için yazılmış olmasıdır. (...) kaldı ki bütün bu nazariyeler
ancak bir giriş kapısı olabilirler” (Tanpınar 2001: X).
Tanpınar, edebiyat tarihi yazan bir tenkitçi olmasına rağmen
tarihî bilgileri veya edebî eserin doğduğu sosyal ortamı bazen
önemsemez. Eserden hareketle tahlillere giriGir. Bu durumda ona göre
asıl önemli olan edebî eserin kendisidir. Bu tavrı benimseyen Rene
Wellek?in görüGlerini incelemelerine esas alır. “Rene Wellek?in
benimsediği bir görüş olan new-criticism yani yeni tenkitçilik
Amerika?da 1930- 1950 yılları arasında hüküm sürmüştür” (Ercilasun
1998: 28). Bu görüGe göre edebî eser, kendi içerisinde bir bütündür ve
tenkitte hareket noktası eserin kendisidir. Rene Wellek?in bu
düGüncesini benimseyen Tanpınar, edebî eseri Gahsiyetten ayrı
düGünmek gerektiğini söylerken new-criticism?e yaklaGmıG olur.
“Bahsettiğimiz içtimaî karakter ne kadar kuvvetli olursa olsun bir
edebî eser her şeyden evvel kendisidir ve getirdiği duygu, görüş ve
düşünüş yüküdür” (Tanpınar 2001: X). Bu sözlerle yazar, tahlillerinde
devir-Gahsiyet-eser üçlüsünü benimsememiG görünür. Ama Tanpınar,
“metotta seyyal kaldığını” baGından beri belirttiğinden belli bir metot
üzerinde ısrar etmemesi tabiidir:
“Tanpınar?ın edebiyat tarihi tek metoda bağlı kalmadan
yazılmış yeni bir terkip anlayışının mahsulüdür. Sınırlandırılmamış
bir metot anlayışı, metodu eserin ve çalışmanın tabii akışı içinde
kendisi belirleyecektir” (Okay 2000a: 43).
Böylece metot, incelenen metne göre kendiliğinden
değiGecektir. Tanpınar, bir edebiyat araGtırmacısı olarak incelediği
metne göre metodu da kendisi belirlemiGtir. Bu nedenle metot
seçiminde metnin içeriğini birinci derecede amil olarak kabul
etmektedir. Bütün bunlara ilaveten Prof. Dr. Mehmet Kaplan II.
baskıya yazdığı önsözde Tanpınar?ın edebî incelemelerindeki
üslûbuna değinir ve Tanpınar?ın sanatkârane üslûp kullandığını
belirtir:
“Denilebilir ki Tanpınar?dan önce Türk edebiyatı bu kadar
derin, ince, çok çeşitli görüşleri ele alan terkipçi bir anlayışla ele
alınmamıştır.(...) bu kitabı okuyan herkes daha ilk sahifeden itibaren
hisseder ki burada bahis konusu olan basit malumat yığını değil
vakıa, fikir ve metinlerin derin manası ve değeridir.(...) Tanpınar,
çağrışımları zengin, kesif ve sanatkârane üslûp kullanmaktan
hoşlanan bir yazardır” (Kaplan 2001: XIV).
Tanpınar, edebî eserleri tarihî hadiseleri sıraladıktan sonra
değerlendirmiGtir: “Tanpınar, tarihî çerçeveyi tespit ettikten sonra,
edebî eseri, kendi içinde bir bütün olarak ele alma yoluna gitmiştir”
(Kerman 2003: 71). Tanpınar?a göre her edebî eser devrinin sosyal,
siyasî ve tarihî hadiselerinin etkisinde kalır. Bununla birlikte her edebî
eser kendi içerisinde bir bütün olarak tahlil edilmelidir. gu halde
edebî eseri sadece dıGtan incelemek ya da sadece bağımsız bir bütün
olarak ele almak Tanpınar?a göre hatalı bir yaklaGım olmaktadır.
XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi incelendiğinde Tanpınar?ın -
eskilerin tabiriyle- nevi şahsına münhasır bir edebiyat araGtırmacısı
olduğu görülür. Öyle ki yazarın kullandığı her bir ifade kendi
içerisinde birçok anlamlar barındıran bir özlü söz gibidir. O, birkaç
sayfada açıklanabilecek bir düGünceyi bazen tek bir cümlede
anlatmayı baGarmıGtır. Tanpınar?ın bu tarzının oluGmasında Yahya Ke-
mal'in büyük payı vardır. XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi?nin giriG
kısmında edebiyatımız hakkında verdiği hükümlerinde de onun tesiri
görülür. Fakat bu tesir Tanpınar'ın üslubunda erimiG ve kendine mal
olmuGtur. Bu nedenle Tanpınar?ın XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi,
alıGılmıGın dıGında kaleme alındığı için üzerinde çok düGünülmüG ve
hakkında birçok yorumlar yapılıp yazılar kaleme alınmıGtır: “Bizde ilk
defa bir edebiyat tarihi bu kadar düşündürücü olmuştur” (Ülken
1968: 5-7). Tanpınar?ın düşündürücü olarak tanımlanan edebiyat
tarihçiliği onun sanatkârane deyiG tarzından kaynaklanmaktadır.
2. Bütün Bir Manzarayı Aydınlatan Özlü Söyleyiş
Tanpınar, edebî incelemelerinde sayfalar dolusu sözlerle
ancak anlatılabilecek bir durumu veya teGhisi bir cümle ile verir.
Bütün bir manzarayı bir anda aydınlatan Giddetli ıGık gibi olan bu
sözler Tanpınar?a has bir söyleyiG tarzıdır. Bu söyleyiG tarzı onun
sanatçı ruhunun yansımaları olarak değerlendirilebilir.
“Kitabın en çekici taraflarından biri de, uzun tahlillerden
sonra, bazen bu tahlillerin arasında, kısa fakat bir anda bütün bir
manzarayı aydınlatan şimşek gibi bir cümle ile bir şahsiyetin özünü
vermesi, bütün bir portreyi çizmesidir” (Eralp 1949).
Örnek verecek olursak Tanpınar, R. M. Ekrem?den
bahsederken: “Onun şiiri Hamid?le Fikret arasında içi boş bir
muterizeye benzer” (Tanpınar 2001: 478) demektedir. Muterize
sözcüğü, lügatte cümle arasında açıklama için kullanılan parantez
anlamına gelmektedir.3
Ekrem?i böylesine özlü bir söyleyiGle
anlatabilmek ancak Tanpınar gibi bir sanatkâra has bir kabiliyet olarak
görülebilir. Yine Ekrem?den bahsederken “Kader, onun ilhamından
şiirin tam sesini koparabilmek için bu talihsiz babayı boş yere üst üste
dener” (Tanpınar 2001: 482) ifadesini kullanır.
Bununla birlikte Tanpınar?ın verdiği hükümleri ve yorumları
anlamak için XIX. Asır?ı dikkatle okumak gerekir. Tanpınar,
Hamid?den bahsederken onu tek bir cümleyle özetler: “Hülasa onun
sanatı muayyen bir devirden sonra daima bir cezir ve med halinde ilk
zamanların hamlesini tekrarlar” (Tanpınar 2001: 515). Örnek
cümlelerde görüldüğü gibi Tanpınar, tek cümleyle birçok anlamı
verebilen bir tenkitçidir.
3 Bkz. gemseddin Sami, Kamus-ı Türkî, Çağrı Yayınları, Gstanbul 2001, s.
1369
Tanpınar?ın meselelere bakıGı orijinal ve estetiktir. O, bazen
tahkiyeli anlatıma baGvurarak bütün meseleleri bir anda aydınlatır.
Son PiGmanlık?tan bahsederken bu anlatım tekniğini uygular: “Bu yeni
romana, tasvir, tahlil hepsi yüzleri arkaya, eski hikâyeye çevrilmiş
olarak, ona baka baka yürüyerek girerler” (Tanpınar 2001: 405)
Tanpınar?ın benzetmelerinde de aynı özlü söyleyiG dikkat çeker.
Yazar, eski Giirde yüz yıllar boyunca devam etmiG olan nazireciliği bir
tür geriye gidiGe benzeterek Gu kısa ama özlü ifade ile bu durumu
gözler önüne serer: “Eski şiir bu tarafıyla zaman içinde tersine bir
koşuya benzer” (Tanpınar 2001: 19). Ona göre bu koGu yüz yıllar
boyu devam etmiG ve bu nedenle eski Giir ilerleme kaydedememiGtir.
Tanpınar?ın bu tavrıyla alakalı olarak yukarıda verilen cümlesinde
eski Giiri beğenmediğini ifade ederken Giir geleneğini yorucu bir spor
olan koGuya benzetmektedir. Üstelik bu spor tersine yapılmaktadır.
Tanpınar, edebî hadiseleri tenkit ederken kullandığı ifadelerle
okuyucunun gözleri önünde vakalar bir anda canlanır:
“Hakikatte ise şiirimiz 16. asırdan itibaren (...) etrafında
teşekkül ettiği beyit estetiğinden çıkamadığı, diğer taraftan insan
değişmediği, kâinat görüşü aynı kaldığı için hamlesi hep aynı
duvarlara çarparak durmuştur” (Tanpınar 2001: 22).
Yukarıdaki cümlede görüldüğü gibi Tanpınar etkili, somut,
vaka nakline dayalı ve bütün bir manzarayı bir anda veren eleGtiriler
yapmaktadır. Bütün bu sıraladıklarıyla Tanpınar, olumsuz
tenkitlerinde görselleGtirme yapmaktadır. Eski edebiyatımız üzerine
verdiği hükümlerden birinde edebiyatımızı Gekillendiren gark canlı bir
insan hüviyetine bürünür: “Şark, çizilmiş hadleri durmadan zorlar
fakat ötesine geçemezdi” (Tanpınar 2001: 30). Bu ve buna benzer
cümlelerinde Tanpınar, edebiyat araGtırmacısı olarak anlatımına
canlılık katmaktadır.
3. Tanpınar’da Pırıltılı ve Müşahhas Deyiş
Tanpınar, edebî incelemelerinde pırıltılı ve müGahhas deyiGi
tercih eder. O, edebî eser incelemelerinde bazı kelimeleri
somutlaGtırarak ve pırıltılı bir deyiGle kullanır. Hayal, musiki, çınar,
ıGık ve rüya sözcüklerine XIX. Asır?da sıklıkla yer verir. “Tanpınar,
rüyaları seven, onlara inanan, onlarda hakikatler arayan bir Gairdir”
(Kurt 2001: 39). Özellikle “Bursa?da Zaman” Giirinde rastladığımız
“rüya”, “çınar” veya “güneG” kelimeleri, onun nesrinde vermek
istediği düGünceyi somutlaGtırarak ve pırıltılı bir deyiGle
aktarmaktadır:
“...bizde edebiyatımızın daha sıkı şekilde şehre kapalı
kalması yüzünden çınar en muhteşem ağaç addedilir. Hükümdara
benzetilmese bile şeyhe, mürşide benzetilir. Ortaçağ hayallerinde
hükümdar daima güneştir. Onun gibi kendi menzilinde ağır ağır
yürür. Rastladığını aydınlatır” (Tanpınar 2001: 6).
Tanpınar, kelimelerle âdeta bir tablo çizer gibi
konuGmaktadır. Yazar, bu tabloda güneG sistemine benzeyen bir
yapılanma tasavvur eder. Böylece izafî bilgileri müGahhas ifadelerle
vererek daha çabuk anlaGılmasını sağlar. Ayrıca kelimelere görsel bir
yapı da kazandırır. Tanpınar?ın edebiyat araGtırmalarında sıklıkla
kullandığı müGahhas sözcükler tesadüfen seçilmiG sözler değildir.
Bunlardan biri olan “ağaç” motifi ve bu motif etrafında Gekillenen
“çınar” Tanpınar?a göre bir kültürün sembolüdür:
“Yahya Kemal dilinde mektep olarak alınan çınar,
Tanpınar?da bir “kültür”dür. (…) Yerine göre üslubuna azamet veren,
yerine göre âhiret, yerine göre ise mimarlığımızın ayrılmaz bir
yongası olarak giren ağaç, cidden Tanpınar?da ölmez bir motif
havasını muhafaza etmiştir. Tek bir cümle ile “ağacın ölümü”,
Tanpınar için bir mimarlık eserinin kaybı gibi bir şeydir” (Caferoğlu
1963: 94).
Tanpınar?ın edebiyat araGtırmalarında kullandığı pırıltılı
sözler eGine az tesadüf edilen türdendir:
“O, tekrar tekrar yolunan ve her düşen yaprağı kısa bir an
için kendi renkli hayalini gözümüzde parlatıp sönen bir gül gibi tek
kafiyesinin etrafında dağılan bir dünya, daha doğrusu bu kısa bir
vizyon anlarının kendisidir” (Tanpınar 2001: 16).
Eski Giirin her mısrasını yanıp sönen ıGıklara ve gül
yapraklarına benzeten Tanpınar, edebî tenkitlerine renkli ve pırıltılı bir
arka fon verir.
4. Edebî Tahlillerinde Terminoloji Meselesi
Bir Edebiyat tarihçisi ve araGtırmacısı olan Tanpınar, XIX.
Asır?da Osmanlıca ile birlikte Fransızca terimleri Türkçe grameri
içerisinde adeta eriterek kullanır. Onun bu tavrını Osmanlıca ve
Fransızca sözcüklerin müzikalitesine olan hayranlığında arayabiliriz.
Tanpınar?ın XIX. Yüzyıl Edebiyatımız hakkındaki bir cümlelik kısa
ve genel değerlendirmesi bu konuda ilgi çekicidir:
“...bayağılıktan öteye geçemeyen bir realizm ve yerlilik
zevki, daha ziyade değerlerin zayıflamasından gelen bir sensualite
teşhiri, söyleyecek hiçbir şeyi olmayan insanların vakit geçirmek için
konuşmasını andıran yarenlik edası, ilk göze çarpan şeylerdir”
(Tanpınar 2001: 77).
Tanpınar edebî araGtırmalarında hem batı dillerinden alınan
sözcükleri hem de Osmanlıca terkipleri bir arada kullanmıGtır. O,
bazen de Fransızca sözcükleri TürkçeleGtirmeden olduğu gibi kullanır:
“İşte yeni Türk edebiyatında oluş halinde tabiat bu
satırlarla başlar. Çok acemice bir başlayış. Hiçbir “impression”
tazeliğini muhafaza etmiyor” (Tanpınar 2001: 437).
Yazar, Ekrem?den bahsederken yine tırnak içinde Fransızca
kelime kullanır:
“Bu gecikmiş ve kendisinden şüphe eden romantizmle
edebiyatımızda “intimiste” şiir başlar, hakiki ihtirası bulamayan şair,
etrafındaki küçük şeyleri bulur” (Tanpınar 2001: 483).
Tanpınar, Arapça veya Farsçadan kelime kullanacağı zaman
arkaik kelimeleri tercih eder:
“Yazar, bu ağır şark dilleri kelime yığınıyla yetinmemiş,
ayrıca üslubunu ağırlaştıran ve kulak tırmalayan bir sürü unutulmaya
yüz tutmuş, arkaik kelimeleri de canlandırmaya çalışmıştır. Bir nevi
“idiotizm” karakterini taşıyan bu kelimeler, büyük bir ihtimalle, konu
ve tem zaruretleri dolayısıyla kullanılmıştır (Caferoğlu 1963: 91).
Tanpınar, edebî araGtırmalarında kendisinden önce
gidilmemiG bir yolda ilerlediğinden böyle bir tercih zaruretinde kalmıG
olabilir:
“Müellifin verdiği hükümlerde ve bilgilerde yanıldığı
noktalar olabilir. Fakat unutmamalıdır ki Tanpınar beş yüz sayfaya
yaklaşan eserini, henüz her tarafı aydınlatılmış olmaktan çok uzak bir
devir üzerine yazmış bulunuyor” (Eralp 1949).
Tanpınar, edebiyat araGtırmalarında daha önce üzerinde
yeterince durulmamıG sahalarda dolaGtığı için üslubu ve kullandığı dil
terminolojisi diğer edebiyat araGtırmacılarından farklıdır. Bu nedenle
dili kullanırken üzerinde çok çalıGmıGtır: Tanpınar:
“denemelerinde, hatta makalelerinde ve edebiyat tarihinde
bile şiirlerine verdiği kadar emek sarf etmekte, her kelimeyi zihnindeki
bir hesaba göre seçmekte ve yerine koymaktadır” (Okay 2002: 105 ).
O, bu seçme ve yerine koyma çalıGmaları ile edebî
araGtırmalarında kendine has bir dil kullanmıG ve kesin hükümler
vermiGtir.
5. Edebî Araştırmalarında Kesin Hükümler Vermesi
Tanpınar, edebiyat tarihi araGtırmalarında kesin hükümler
vermiG; bu hükümlerini anlaGılır, özlü cümlelerle ve kesinlik bildiren
“-dir” ekini sıklıkla kullanarak ifade etmiGtir. Bu tür cümlelere XIX.
Asır?da rastlamaktayız. Eserinde bir devrin portresini çizen yazar tek
tek edebî eser ve dönem tenkidine baGlamadan evvel genel bir
değerlendirme yapmaktadır. Değerlendirmenin ardından söylediklerini
tek bir cümlede özetlemektedir. Bu tavır Tanpınar?ın tercih ettiği bir
yaklaGım tarzıdır. Bu tür cümlelerden birisi Göyledir: “Bir kelime ile
ifade edilecek olursa o zamana kadar eski şiirimizi idare eden mutlak,
hemen her sahada yıkılmıştır” (Tanpınar 2001: 79). Bu cümlede
görüldüğü gibi kesinlik anlamı taGıyan cümleler Tanpınar?ın
üslûbunun belirgin özelliklerindendir. Bu mutlakıyetçi yaklaGım onun
en karakteristik özelliği sayılabilir. Bir edebiyat tarihçisi olarak
bilimselliği ve kesin hükümler vermeyi tercih ettiği için yazarın bu
tavrını yadırgamamak gerekir. Tanpınar?ın özellikle “-dir” kesinlik
anlamı veren belirtme ekini sık kullanmasını onun bilimsel cümle
kurma gayretine bağlayabiliriz:
“Vâsıf, bulduklarını devam ettiremeyen adamdır. Zaten
parça parça bulur (…) O, kültürün yükünü aralamış değil üzerinden
atmış adamdır. Bunun için yenidir” (Tanpınar 2001: 79-84).
Tanpınar, bulgu niteliğinde kesin hükümler verirken
cümleleri ve paragraflarıyla yeni ufuklar açar:
“Kimi zaman, bulgu niteliğinde ve gözlerinizi dört açtıran
görüşler karşısındasınız. Tek bir cümle ya da birkaç paragraf,
önümüzde yepyeni ufuklar açar” (Dizdaroğlu 1962: 347)
Bu kesin hükümler okuyucuların konu ile ilgili tereddütlerini
izale etmeye yönelik olarak kullanılmıGtır. Kesin hükümler ile ilgili
olarak ginasi hakkında söylediği “Şinasi?yi garpta muayyen bir
muharririn tesirine doğrudan doğruya bağlamak imkânsızdır”
(Tanpınar 2001: 204) cümlesinde yine –dır ekiyle kesinlik bildiren
yargı kullanmıGtır. Yine Namık Kemal?den bahsederken “Cezmi?deki
cirit oyununun şark vilayetlerinde hâlâ devam eden bu eski ananeden
geldiği muhakkaktır” (Tanpınar 2001: 343) ifadesinde de kesinlik
anlamı vardır. Tanpınar kesin hükümler vermeye devam eder: “Namık
Kemal?de bir tiyatro muharririnden istenen bütün meziyetleri aramak
beyhudedir” (Tanpınar 2001: 378). Ziya PaGa?dan bahsederken :
“Ziya Paşa (…) bir zümrenin ve bir menfaatin reddettiği adamdır”
(Tanpınar 2001: 310). Yazarın kullandığı kesinlik ifadeleri onun
meselelere tam anlamıyla vakıf olduğunu göstermektedir. Tanpınar,
verdiği hükümlerde yanılmadığını vurgulamak için bu yönteme
baGvurmuG olabilir. Tanpınar?ın bu yaklaGımı “radikal tenkit” olarak
algılanmıGtır: “XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi'nin umumi havasında
hâkim olan radikal tenkit ruhunu, böyle bir tenkide alışkın olmayanlar
yadırgayabilir” (Ülken 1968: 5–7). Bu yönüyle Tanpınar, radikal
tenkitler yaparak incelediği devir veya Gahıslar hakkında kesin
hükümler vermiGtir.
6. Edebiyat Tarihçiliğinde Bir İlk: Perspektif Bakış
Tanpınar, hadiseleri resim çizer gibi anlatmaktadır. Önce
devrin edebî ve siyasî çerçevesini çizer. Ardından sunacağı edebî
metinleri, tarihî ve sosyal konumlarını belirleyerek bu çerçevenin
içerisine yerleGtirir. Daha sonra resmi süsleme sırası gelir. Tanpınar,
bu sırada sanatkâr kimliğine bürünür ve bilimsel yaklaGım ile estetik
ifadeyi birleGtirip tablodaki son fırça darbelerini tamamlar. Kısaca
özetlediğimiz Tanpınar?ın perspektif bakıG tarzı edebiyat tarihçiliğinde
bir ilktir.
Edebî eser incelemesine Tanpınar?ın getirdiği bu köklü
değiGim, Türk edebî tenkit anlayıGında yeni ufuklar açmıGtır. Tanpınar,
tenkit yaparken bile tıpkı Giirde olduğu gibi ressam duyarlığı ile
hadiselere yaklaGmıGtır. AraGtırmalarında ve tahlillerinde perspektife
önem vermiG sonra da meselelere farklı noktalardan bakmıGtır.
Dizdaroğlu, Tanpınar?ın resme ve rüyaya ilgi gösterdiğini ifade ederek
onun perspektif bakıGına dikkat çeker:
“Tanpınar resimcidir, perspektife - bu sözcüğü çok severdi -
önem verir. Bir çağın genel tablosunu çizerken, ya da bir sanatçıyı
değer ölçüsüne vururken, tam bir ressam gibi davranır” (Dizdaroğlu
1962: 348).
Perspektiften hoGlanan Tanpınar, sanatkârane bir üslûp
kullanır. Bu durumda edebiyat tarihçisi olan Tanpınar?ın yerini sanatçı
ve ressam karakterli Tanpınar alır. Perspektif yaklaGımın iki özelliği
vardır: ifadede güzellik ve kiGisellik. Bu iki sıfat Tanpınar?ın iki
ayırıcı niteliğidir:
“Bu bakımlardan İsmail Habip Sevük ve Mithat Cemal
Kuntay?ı hatıra getirir. Deyiş ve ifade güzelliği onlarda baş kaygıdır;
öyle ki kimi zaman bilimsel gerçekleri gölgeleyecek, olguları
değiştirecek duruma girer” (Kerman 2003: 73).
Tanpınar?da gerçekleri gölgelemek düGüncesi yoktur. Yazar,
edebiyat tarihi ile sanatın estetiğini en güzel biçimde birleGtirmiGtir.
XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi?ni okuduğumuzda bir edebî eserden
ziyade renkli bir tabloyla karGılaGırız. Bu yaklaGım tarzı, edebiyat
tarihinin sevdirilerek okutulması düGüncesinden kaynaklanmaktadır.
Türk edebiyatının dönemlerini estetik ve perspektif bakıGla
incelemenin ilk basamağını Tanpınar oluGturur.
Tanpınar, minyatür, kartpostal ve resim sözcükleri üzerinde
dönüp durmuG ve böylece edebiyat tarihinde döndükçe derinleGen
perspektif bir bakıG modeli oluGturmuGtur.
7. Edebî İncelemede Bilimsel Bir Metot: Text-Contex
ilişkisi ve Tanpınar
Edebî incelemelerde text denilen metnin tek baGına
incelenmesi bazen meseleleri tam anlamıyla aydınlatmaya
yetmemektedir. Bu durumda context (bağlam) denilen çevre
faktörünün araGtırılması gerekmektedir. Sosyal çevre ve metin
merkezli inceleme Gekli de diyebileceğimiz text-contex iliGkisinin
temeli Türk edebiyatında Tanpınar tarafından atılmıGtır. Bu yöntem,
günümüzde Avrupalı araGtırmacıların en fazla rağbet ettikleri bir
metottur. Bu metodun tanımı Avrupa?da “Edebî eseri hem tarihî hem
de edebî çerçevesi ile incelemek” (Newman and Tallack 1998) olarak
yapılmaktadır.4
Ancak Tanpınar sadece tarihî bilgiyi ve edebî
çerçeveyi vermekle kalmaz; bunun yanında Gahsiyet üzerinde de
durur. Tanpınar, edebî incelemelerinde bu metodu kullanmıG;
kendisinden sonra da “Devir-gahsiyet-Eser” üç sacayağı üzerine
oturtulan araGtırma ve tahlil metodu Mehmet Kaplan tarafından
sistematize edilmiGtir:
“Fakat şunu önemle belirtmek isterim ki, Tanpınar'dan
sonra Prof. Dr. Mehmet Kaplan, hayallerle, yaşanılan hayat ve
medeniyet sistemi arasında derin bir münasebet bulmuş ve Türk
edebiyatında bu vakıayı ele alan araştırmaları yayınlamıştır”
(Kerman 2003: 74).
Mehmet Kaplan bu yönüyle Tanpınar?a yaklaGmıGtır.
Tanpınar?ın izinden yürüyen Mehmet Kaplan, Tanpınar?ın edebiyat
tarihçiliği hakkında bazı tespitlerde bulunmaktadır. Ona göre
Tanpınar?ın yazıları her okunuGta insana yeni bir Geyler öğretir:
“Ben Tanpınar?a her dönüşümde yeni bir şeyler öğrendim.
Yazarın eseri ile hayatı, devri ve beslendiği kaynaklar arasında elbette
münasebetler vardır, fakat bence su, toprak, güneş ve gübre gülü nasıl
izah etmezse, biyografi, devir ve kaynaklar da orijinal bir sanatçının
eserini izah etmez. Eser, yazılırken ortaya çıkar. (...) Tanpınar, şuurlu
olarak bu inanca sahipti” (Kaplan 1982: 6).
Tanpınar?dan önce bizdeki edebiyat araGtırmaları, genellikle
4 Bu konuda yapılan çalıGmada text-context iliGkisinin tanımı The Newcastle
Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Newman ve Nottingham Üniversitesi Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Tallack tarafından yazılan ortak makalede Göyle yapılmaktadır: “The
relationship goes beyond merely understanding the historical context in which a book
is set, and involves a close reading of both historical fact and literary convention”
makalenin devamı için bkz: http://www.americansc.org.uk/Online/context.htm (Siteye
eriGim tarihi: 13.09.2009)
tarihî bilgileri doğrudan vermek Geklinde yazılmıGtır; bu yüzden, çoğu
anlatımda kuruluğa düGmekten kurtulamamıGtır. Ayrıca ilave etmek
gerekirse “Hocamız Ahmet Hamdi Tanpınar henüz aşılamamıştır ve
değerini uzun süre koruyacak temel kaynaklarımızdan biridir”
(Kerman 2003: 78). Onun edebiyat tarihçiliğine getirdiği bilimsel
inceleme metodu orijinalliğini hâlâ korumaktadır. Glk kez Tanpınar,
farklı yöntemleri birleGtirerek edebiyatımıza bilimsel değeri yanında
sanat değeri de olan bir edebiyat tarihi kazandırmıGtır. Tanpınar, XIX.
Asır?da devirleri, yazarları, eserlerinden hareketle anlattıktan sonra
bunlara dıGarıdan bakmıG, çeGitli tesirler üzerinde durmuG ve
mukayeseler yaparak edebî devrelere her cepheden bakmak istemiGtir.
8. Edebî Çerçeveyi Sahneleştiren Adam: Tanpınar
Tanpınar, incelemelerini kaleme alırken devrin siyasî ve
edebî atmosferini sahneleGtirme yoluna gitmiGtir. Bu sahnenin
içindekilerde sadece edebî Gahsiyetler değil bizatihi Tanpınar?ın
kendisi de vardır. O, bahsettiklerinden sanki onlarla konuGmuG,
onların zamanında yaGamıG, kendileriyle çekiGmiG ve Gimdi bu
çekiGmeleri hatırlıyormuG gibi bahsetmiGtir. Bu tavır esere bir diyalog
çeGnisi katmıGtır: “Sahnede daima iki adam görüyorsunuz. Biri geçen
asırda yaşamış bir şair veya romancı, öteki Hamdi Tanpınar?ın
kendisi” (Ülken 1968: 5-7). Tanpınar, Ziya PaGa?dan bahsederken
gözümüzde bir sahne canlandırır:
“Zafername?de düpedüz, düşmanıyla alay eden, onu yıkmak
için her vesileden yararlanan, ıslığın kâfi gelmediği yerde tekmeleyen
ve ısıran, gülerek „Bakın şuna!? diye teşhir eden, hatta hırsını
yenemeyince jurnalden bile çekinmeyen bir kavga adamı vardır”
(Tanpınar 2001: 325).
Böylece o, edebiyat tarihimizi sahneleGtiren adam olarak
edebiyat tarihimize damgasını vurmuGtur. Tanpınar?a kadar edebiyat
araGtırmalarımızda
edebî
çerçeveyi
bilimsel
yaklaGımla
sahneleGtirebilen kimse ortaya çıkmamıGtır. Onun zamanına kadar eski
methiye veya hicviyelerin abartılı tenkitleri eleGtiri dünyamızı
kuGatmıGtı. Glk ciddi tenkidi bu yönüyle Tanpınar -bazen sahneleGtirme
yöntemini kullanarak- edebiyatımıza getirmiGtir.
9. Tahlillerinde İğneleyici Üslûp Kullanması
Tanpınar, edebî tahlillerinde ve araGtırmalarında sık sık
kiGilerle alay eder. Namık Kemal?den bahsederken: “Namık Kemal,
belki de başka bir şey yapmadığı için kendisini tekrar edebiyata verir”
(Tanpınar 2001: 366) Tanpınar?a göre Namık Kemal, hiçbir Gey
yapmamıG sadece edebiyat yapmıGtır. Onun Celaleddin HarzemGah?ın
vakası üzerindeki yorumu ise dikkate değerdir: “Zaten piyesteki bütün
iyi ve kötü kahramanlar için tek bir mükâfat vardır: Celâl?in dizleri
dibinde ölmek!” (Tanpınar 2001: 394). Yazar, Celâl?in vakasının bazı
bölümlerinde saçmalık olduğunu istihza ederek tenkit eder. Bir baGka
tenkidinde “Fakat Namık Kemal?in zaafı sadece bu hissilik ve zevk
kararsızlığı değildir” (Tanpınar 2001: 375) diyerek onu eleGtirir.
Tanpınar?ın iğneleyici üslûbundan Ekrem de nasibini alır:
“Filhakika daima sakat ve hakiki şekilden mahrum olan bu
manzumeleri insanda derinden kaynaşan hiçbir hayal diriltmez ve
hiçbir musiki onları canlandıramaz. Kader onun ilhamından şiirin
tam sesini koparabilmek için bu talihsiz babayı boş yere üst üste
dener” (Tanpınar 2001: 482)
Cümlesiyle Ekrem?in çocuklarını kaybetmesinin onun Giirine
hiçbir Gey kazandırmadığını vurgular. Tanpınar, Hamid hakkında
“Hamid?in tiyatro dehasıyla doğmadığı aGikârdır. Bunu ustası Namık
Kemal de daha baGtan fark etmiGtir” (Tanpınar 2001: 591) cümlesini
sarf eder. En iğneleyici eleGtiriyi Ahmet Mithat Efendi?ye yapar. Onun
kültür ve bilgi seviyesini “0” kabul edilen deniz seviyesine benzetir.
Böyle olmasına rağmen o, halka bir Geyler öğretme gayesiyle yazılar
kaleme almıGtır:
“Ahmet Mithat Efendi?nin eseri 1870 senelerinin okuyucu
kitlesinin seviyesinden başlar. Bu biraz da kendi seviyesi, yani aşağı
yukarı deniz sathının seviyesidir” (Tanpınar 2001: 455)
Tanpınar, bu cümlesiyle Mithat Efendi?yi üstü kapalı
iğneler. ginasi?nin eserlerinin karıGıklığını bir benzetmeyle
somutlaGtırarak eleGtirir: “Eserlerine gelince; ilk bakışta, daha ziyade
bir deniz kazasından sonra şurada burada toplanan enkazı andıran
dağınık şeylerdir” (Tanpınar 2001: 188) Tanpınar, eleGtirilerine hem
görsellik katmıG hem de iğneleyici bir üslûp kullanmıGtır.
Sonuç
Ahmet Hamdi Tanpınar, araGtırmalarında farklı metotlar
kullanmıG ve bu metot anlayıGını XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi?nin
Önsöz?ünde belirtmiGtir. Tanpınar, kendi ifadesiyle metotta seyyal
kaldığını ayrıca vurgulamıGtır. O, incelediği metne göre değiGen bir
metot anlayıGıyla edebî incelemeler ve tahliller yapmıG böylelikle
edebiyat tarihine yepyeni bir usûl getirmiGtir. Mehmet Kaplan?a göre o
sanatkârane bir üslûp kullanmıG ve estetik görüşe bağlanmıGtır.
Tanpınar, ilmî bir görüGle ele aldığı XIX. Asır Türk Edebiyatı
Tarihi?nde bile Giirsel bir ifade biçimini tercih etmiG böylece bilimsel
değeri yanında sanat değeri de taGıyan bir edebiyat tarihi yazmıGtır.
Tanpınar, incelediği devir veya Gahsiyetler etrafında
fikirlerini sıralarken olaylara bir tenkitçi gözüyle değil de bir sanatçı
gözüyle bakmıGtır. O, hem bir Gair hem de bir tenkitçidir. Bununla
birlikte bazen uzun tahlillerden sonra kısa, fakat bütün bir manzarayı
aydınlatan cümleler kurmuGtur. Özellikle XIX. Asır Türk
Edebiyatı?nda bu tür cümlelere sıklıkla rastlamak mümkündür. Bu
tahlillerinde bütün bir manzarayı dikkatlere sunarken estetik kaygıyı
daima ön planda tutmuGtur.
Tanpınar, edebî tenkitlerinde perspektife önem vermiGtir.
Böylece meselelere farklı tepelerden bakarak incelediği devri tüm
yönleriyle aydınlatmıGtır.
Tanpınar?da renkli ve pırıltılı bir deyiG vardır. O, her Geyden
evvel bir estettir ve bu nedenle edebî araGtırmalarında pitoreske önem
vermiGtir. DeyiG özelliği ve kiGisellik, Tanpınar?ın tahlillerinde iki
önemli niteliktir. Tanpınar, kendinden önceki edebî araGtırma
metotlarından farklı bir teknik kullanmıGtır. O, eski tahlil metotlarını
değiGtirmiG ve edebiyat tarihçiliğine nesnel bakıGı getirmiGtir; ancak
Tanpınar, nesnel yaklaGımlarına estetizm katarak yepyeni bir edebiyat
tarihçiliği geliGtirmiGtir. Bugün batılı edebiyat araGtırmacılarının
ekseriya tercih ettikleri text-context iliGkisinin prototipini Tanpınar?da
görmekteyiz.
Sonuç olarak Tanpınar, tenkit anlayıGı ve sanatkârane
üslûbuyla uzun süre adından söz ettirecek bir edebiyat tarihçisidir.
KAYNAKÇA
AKÜN, Ömer Faruk (1963). “Ahmet Hamdi Tanpınar”, İstanbul
Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi C. XII?den
ayrı basım, s 1-32
BOZKURT, Nejat (2000). Sanat ve Estetik Kuramları, Bursa: Asa
Kitabevi Yay.
CAFEROĞLU, A. (1963). “Filolog Gözü ile Tanpınar?ın „BeG
gehir?indeki Kelime Üslubu”, İstanbul Üniversitesi,
Edebiyat Fakültesi Dergisi, C.XII?den ayrı basım, s. 87–96
ÇIKLA, Selçuk (2009). “Yeni Türk Edebiyatı AraGtırmalarında Usul”,
Turkish Studies, Volume 4/1-I, Sayı 14, KıG 2009, s. 189 –
244.
DGZDAROĞLU, Hikmet (1962). “Ahmet Hamdi Tanpınar” Türk
Dili, Sayı 126, Mart 1962, s. 345–348.
ERALP, H.Vehbi (1949). “Ahmet Hamdi Tanpınar?ın XIX. Asır Türk
Edebiyatı Tarihi”, Yeni Sabah, 22 Haziran.
ERCGLASUN, Bilge (1998). Servet-i Fünûn’da Edebî Tenkid,
Gstanbul: MEB Yayınları.
HEGEL, George Wilhelm Friedrich (1994). Estetik, Güzel Sanat
Üzerine Dersler Cilt 1 (Çev. Taylan Altuğ, Hakkı Hünler),
Gstanbul: Payel Kitabevi.
KAPLAN, Mehmet (1976). Türk Edebiyatı Üzerinde Araştırmalar
I, Gstanbul: Dergâh Yayınları.
KAPLAN, Mehmet (1982). Tanpınar’ın Şiir Dünyası, Gstanbul:
Dergâh Yayınları.
KAPLAN, Mehmet (2001). XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, II.
Baskıya Önsöz, Gstanbul: Çağlayan Basımevi.
KERMAN, Zeynep (2003). “Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Edebiyat
Tarihi Hakkında Bazı GörüGler”, Doğumunun 100. Yılında
Ahmet Hamdi Tanpınar, Gstanbul: Kitabevi Yayınları.
KURT, Mustafa (2001).“Tan/pınar giirler?in Gzinde” Hece, Sayı 50,
gubat 2001, s. 31 – 41.
NEWMAN, Professor Judie and DOUGLAS Professor Tallack
(1998), “Text and Context” American Studies Today
Online, http://www.americansc.org.uk/Online/context.htm
(Siteye eriGim tarihi: 13.09.2009)
OKAY, Orhan (2000a). Ahmet Hamdi Tanpınar, Gstanbul: gûle
Yayınları.
OKAY, Orhan (2000b). “Tanpınar?ın Hikâyeleri Üzerine Notlar”
Hece, Sayı 46–47, Ekim-Kasım 2000, s. 176 – 181.
OKAY, Orhan (2002). “Kaderin EGiğinde Tanpınar”, Hece, A. H.
Tanpınar Özel Sayısı, (ilk baskı), Ocak: 2002, Sayı 61, s.
99–113.
Şemseddin Sami (2001). Kâmûs-ı Türkî, Gstanbul: Çağrı Yayınları.
TANPINAR, Ahmet Hamdi (2001). XIX. Asır Türk Edebiyatı
Tarihi, Gstanbul: Çağlayan Basımevi.
ÜLKEN, Hilmi Ziya (1968), “DüGünür Bir gairin Edebiyat Tarihi”,
Yeni İnsan, Sayı 66, Haziran 1968, s. 5–7

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,21 M - Bugn : 2884

ulkucudunya@ulkucudunya.com