« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

21 Oca

2013

BİR SANATKÂRIN BİLİM ADAMI OLARAK PORTRESİ: AHMET HAMDİ TANPINAR

Yunus BALCI 01 Ocak 1970

ÖZET
Modern Türk Edebiyatı ve etrafındaki problemler
düşünüldüğünde şüphesiz ilk akla gelen isimlerden birisi
Ahmet Hamdi Tanpınar’dır. Öncelikle bir şair, romancı,
hikâyeci olarak sanatkâr kimliğiyle karşımıza çıkan Tan-
pınar’ın en az bu sanat adamlığı kadar ön planda olan ta-
rafı bir bilim adamı oluşudur. Tanpınar’ın inkâr edilme-
yen bir tarafı da bu iki yönünün aynı nispette derinlikli
bir dünya görüşü, hayal gücü ve bilgi birikimi zenginli-
ğiyle dolu olmasıdır. Fakat her iki alan birlikte düşünül-
düğünde Tanpınar öncelikle bir sanatkârdır. Bilim eseri
sayılan ürünlerinde de bu tarafı hep önde olmuştur. Her
iki tipteki eserlerinde ortak bir takım kaynaklar bulun-
maktadır ki bunların başında Bergson ve Bachelard gel-
mektedir. Diğer taraftan gerek XIX. Asır Türk Edebiyatı
Tarihi’nde ve gerek Yahya Kemal monografisinde gerekse
makalelerinde bu isimler haricinde sanat, edebiyat, fel-
sefe, sosyoloji, psikoloji, tarih, mitoloji gibi alanlara kadar
giden oldukça zengin bir alt yapı vardır.
Anahtar Sözcükler: Ahmet Hamdi Tanpınar, bi-
limsel eserler, kaynaklar
* Doç. Dr., Pamukkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebi-
yatı Bölümü, yunusbalci@gmail.com
1. Bir İnsan Olarak Ahmet Hamdi Tanpınar
Ahmet Hamdi Tanpınar, Ömer Faruk Akün’ün verdiği bil-
gilere göre 23 Haziran 1901’de İstanbul Şehzadebaşı’nda dünyaya
gelir.1 Babası, Abdülhamit ve İkinci Meşrutiyet dönemlerinde
imparatorluğun çeşitli yerlerinde kadılık yapmış olan Batumlu
Hüseyin Fikri Efendi, annesi ise Trabzonlu Kansızzadeler ailesin-
den Nesime Bahriye Hanım’dır. Tanpınar, bu ailenin üç çocuğun-
dan en küçüğüdür.
Tanpınar, babasının memur olması dolayısıyla sık sık şehir
değiştirmelerine bağlı olarak okul değiştirmek zorunda kalır. İs-
tanbul’da Ravza-i Maarif’te başladığı okul hayatı Sinop, Siirt orta-
okullarında Vefa, Kerkük ve Antalya liselerinde devam eder. Bu
sık yer değiştirmeler esnasında Musul’da annesi tifüse yakalana-
1 Ömer Faruk Akün, “Ahmet Hamdi Tanpınar” , Türk Dili ve Edebiyatı Der-
gisi, C.XII, Aralık 1962, s. 2.
rak vefat eder. On dört, on beş yaşlarında iken annesini kaybetmiş
olması Tanpınar üzerinde derin izler bırakır.2
Tanpınar 1919 yılında girdiği İstanbul Darülfünun Edebi-
yat bölümünden 1923’te mezun olur. Akabinde Erzurum’dan baş-
layarak Konya ve Ankara liselerinde edebiyat öğretmenliği yapar.
1930–32 arasında Gazi Terbiye Enstitüsü’nde de çalışır. 1933’te
Ahmet Haşim’in vefatından sonra Güzel Sanatlar Akademisi’nde
sanat tarihi hocalığına getirilir. 1934’te bunlara estetik ve mitoloji
dersleri de eklenir. Bu arada Amerikan Koleji’nde Türk edebiyatı
dersleri okutur.3
1939 yılında Tanzimat’ın yüzüncü yıl dönümünde İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yeni Türk Edebiyatı kürsüsü pro-
fesörlüğüne getirilir. 1942 ara seçimlerinde Maraş’tan milletvekili
seçilir. 1946’da Milli Eğitim Bakanlığı müfettişliğine getirilir.
1948’de tekrar Güzel Sanatlar Akademisi estetik hocalığına tayin
edilir. Bir yıl sonra da yeniden Edebiyat Fakültesindeki Yeni Türk
Edebiyatı profesörlüğüne getirilir ve vefatına kadar bu görevi de-
vam eder. 1953 yılında Avrupa’ya gitme fırsatı bulur. Fransa’nın
yanı sıra Belçika, Hollanda, İngiltere, İspanya ve İtalya’yı gezer.
İkinci defa ise 1959’da Paris başta olmak üzere İngiltere, İsviçre ve
Portekiz’i dolaşır. Bütün bu Avrupa seyahatleri, kitaplardan tanı-
dığı Batı’yı, Batılı yazar ve şairleri yakından tanıma imkânı verir.
Tanpınar, 24 Ocak 1962’de geçirdiği bir kalp rahatsızlığı
sonucu vefat eder. Rumeli Hisarı’nda çok sevdiği dostu ve hocası
Yahya Kemal’in yanına defnedilir.
2. Bir Sanatkâr Olarak Ahmet Hamdi Tanpınar
“Meyve bahçelerinde dolaşırken yavaş yavaş bir hülya
adamı oldum”4 diyen Tanpınar, şairliğinin sustuğu yerde hikâyeci
ve romancı, onun sustuğu yerde bir deneme yazarı veya makale
yazarı olarak karşımıza çıkar.
2 a.g.e., s. 3.
3 a.g.e., s. 5-7.
4 Ahmet Hamdi Tanpınar, “Antalyalı Genç Kıza Mektup”, Mehmet Kaplan,
Tanpınar’ın Şiir Dünyası içinde, İstanbul 1982, s. 255.
Tanpınar, okuma zevkini daha küçük yaşlarda edinmeye
başlamıştır. 1914–16 yıllarında Kerkük’te iken basılı tarih kitapla-
rını, Kısas-ı Enbiya’yı, Cezmi’yi, Monte Kristo’yu, Servet-i Fünun
sayılarını ve kitap serilerini okur. Kalabalık bir aile ortamında bu-
lunmasına rağmen okuduklarını etkisinde kalarak yavaş yavaş bir
hülya adamı olur.
Bunda kendi yazılarından anladığımız kadarıyla bulun-
duğu coğrafyaların ve tabiat parçalarının da etkisi büyük olur. Bu
dış dünyaya karşı temaşacı tavrın daha çocukluk yaşlarında başla-
dığını Antalyalı Genç Kıza Mektup’undan anlamaktayız: “Ergani
Madeni’nde üç yaşımda iken bir gün kendime rastladım. Çok karlı
bir gündü. Ben sıcak ve buğulu bir camdan karla örtülü bir bayıra
bakıyordum. Sonra birdenbire kar tekrar yağmaya başladı. Bir çe-
şit çok lezzetli hayranlık içinde kalmıştım. Bu anı her karlı günde
hatırlar ve yağışı beklerim.”5 diye yazan Tanpınar’ın varlığa karşı
empatik tavrının Sinop’ta ve Siirt’te de devam ettiğini aynı mek-
tuptan öğrenmekteyiz. Sinop’ta denizi, Siirt’te yıldızlı geceleri
okuduklarıyla hamurlayan Tanpınar, geniş bir iç dünyanın, zengin
bir hayal âleminin temellerini kurar. Bunun üzerine delikanlılık
çağlarının başlarında annesini kaybetmiş olmasının üzüntüsünü
ve derin etkisini de eklemek gerekmektedir. Ölüm ve ızdırap dü-
şünceleri de bu yıllarda içine yer etmeye başlar. Bir anlamda sev-
diği ve hayran olduğu Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’in kaderle-
rine ortak olmuş olur.6
Bu ferdi hayat hikâyesinin sosyal ortam tarafından da bes-
lendiği dikkate alınırsa, Tanpınar’ın, oldukça sıkıntılı bir çocukluk
ve gençlik devresi geçirdiği ortaya çıkar. Birinci Dünya Savaşı ön-
cesi ve sonrasının İstanbul manzaraları içinde ilk şiirlerini Ahmet
Haşim etkisinde yazar. İlk büyük edebî etkileri ise Edebiyat Fa-
kültesi’nden hocası Yahya Kemal’in derslerinden ve sohbetlerin-
den alır. Dönemin önemli yazar ve şairlerini bir araya getiren
Dergâh dergisi etrafındaki edebiyat ve kültür faaliyeti içinde bu-
lunur, şiirlerini burada yayımlar. Bunun haricinde Milli Mecmua,
5 A.g.e., s. 255.
6 Yahya Kemal ve Ahmet Haşim de çocukluk ve gençlik yıllarında annelerini
kaybetmişler ve bunun üzüntüsünü derinden duymuşlardır. Pek çok şiirle-
rinin dokusunda bir anne motifi sürekli vardır.
Hayat, Görüş, Varlık, Oluş, Ülkü, Aile dergilerinde ve Tan, Cum-
huriyet gazetelerinde şiir ve nesirleri çıkmaya devam eder.
Batılı edebiyatçılardan ise en çok Fransız sembolist şairleri;
Anatole France, E.T. Hoffmann’ı7, Dostoyevski’yi, E.A.Poe’yu
beğenerek okur. Şiirinde Ahmet Haşim’i, Yahya Kemal’i,
Baudelaire’i, Mallarme’yi, Valery’yi, hikaye ve romanda ise
Dostoyevski’yi, Edgar Allen Poe’yu, Nerval’i, Marcel Proust’u be-
ğenir ve etkilerinde kalır.8
Basılan ilk kitabı Abdullah Efendi’nin Rüyaları’dır(1943).
Bu hikâye kitabını 1944’te Mahur Beste romanının tefrikası takip
eder. 1946’da Beş Şehir adlı şehir monografisi basılır. Bunun ar-
dından 1949’da Huzur romanı ve Ondokuzuncu Asır Türk Ede-
biyatı Tarihi gelir. 1950’de Sahnenin Dışındakiler romanı, 1955’te
Yaz Yağmuru hikâye kitabı, 1961’de Saatleri Ayarlama Enstitüsü
romanı ve Şiirler’i, 1962’de Yahya Kemal monografisi, 1969’da
Edebiyat Üzerine Makaleler’i, 1970’te Yaşadığım Gibi adı altında
sanat ve edebiyatla ilgili denemeleri, 1975’te Mahur Beste romanı
yayımlanır.9 Hikâyeleri 1983’te daha öncekilerde yer almayan iki
hikâyesinin de eklenmesiyle Hikayeler adı altında yeniden ya-
yımlanır. Aydaki Kadın adını taşıyan yarım kalmış romanı ise
Güler Güven tarafından 1987’te kitap hâlinde bastırılır.
Hikâye, roman, deneme, makale, edebiyat tarihi gibi nesir
sahasında pek çok eser vermiş olmakla birlikte şairliği de güçlü-
dür. Fakat şiirleri, diğer eserlerinden azdır. Çünkü şiiri müstesna
bir sanat olarak kabul etmiş ve ona üstün bir değer vermiştir. On-
daki bu şiirde mükemmeliyet arayışı hocası Yahya Kemal’den ge-
lir. Şiirde kendisine üstat seçtikleri arasında Yahya Kemal’in yanı
7 Tanpınar, Hoffmann’dan ve Anatole France’dan çeviriler de yapmıştır. Bak.
Ömer Faruk Akün, a.g.e., s. 19.
8 Tanpınar’ın okuma faaliyetlerinin bu yazar ve şairlerle sınırlı olmadığını da
belirtmek gerekir. Edebiyat alanında olduğu kadar felsefe ve psikoloji, tarih
sahalarında da önemli eserlere vakıf olmuş, bunların çeşitli şekillerdeki et-
kilerini yazılarına taşımıştır. Şu çalışma Tanpınar’ın derin birikiminin Batılı
tarafını göstermesi bakımından önemlidir: Birol Emil, “Tanpınar’ın Eserle-
rinde Adları Geçen Garplı Sanat ve Fikir Adamları”, Türk Dili ve Edebiyatı
Dergisi, C.XII, Aralık 1962, s. 97-120.)
9 Ömer Faruk Akün, a.g.e., s. 18-32.
sıra Ahmet Haşim, Batı edebiyatından da Paul Valery, Charles
Baudelaire, Stephan Mallarme yer alır.10 “Antalyalı Genç Kıza
Mektup”ta bilhassa Valery’nin kendi şiiri üzerindeki etkisini
açıkça dile getirir. Yine bu mektupta şiir ve nesrindeki zaman ko-
nusunda Bergson’un ve rüya meselesinde de psikanalistlerin etki-
lerinden bahseder.
“Şiir söylemekten ziyade bir susma işidir. Sustuğum şey-
leri roman ve hikâyelerimde anlatırım”11 diyen Tanpınar, romanla-
rında ve hikâyelerinde ferdin iç dünyasıyla beraber hayata ve ha-
yatın içindeki insana yönelir. Nitekim “Şiirde dolayısıyla kendi-
min, hikâye ve romanlarımda kendimle beraber mümkün olduğu
kadar hayatın ve insanların –benden başkalarının- peşindeyim.
Yahut başkalarına ait zamanın peşinde. Abdullah Efendi’nin Rü-
yaları’nda, Huzur’da sanatımın –eğer üzerinde durulacak böyle
bir şey varsa- iki kolumun birleştiği yerler vardır.” demektedir.12
Onun hikâye ve romanlarında insan ve problemlerinin
yanı sıra tarih, musiki, rüya, zaman, resim fert hayatının vazgeçil-
mez unsurları olarak yer alır. Sayısız musiki, resim, heykel, mimari
unsurları ile bunlara ve zamana, rüyaya ait imajlar; edebiyatta, sa-
natta, felsefe ve sosyolojide, psikolojide doğmuş olan yeni akımlar
onun eserlerinin dokusunu yapar. İçinde bulunduğu çevre de
kendisine malzeme olarak seçtiği insan çeşitliliği için zengin bir
kaynak teşkil eder.
Tanpınar’ın edebiyat ve fikir meselelerinde ele aldığı
problemlerden biri Doğu-Batı meselesidir. Eski ile yeninin çatış-
ması ve buna getirilecek çözüm eserlerinin önemli bir tarafını içine
alır. Tanpınar, “Cesaret edebilseydim, Tanzimat’tan beri bir nevi
Oedipus kompleksi, yani bilmeyerek babasını öldürmüş olmanın
kompleksi içinde yaşıyoruz, derdim. Muhakkak olan bir taraf
varsa, eskinin hemen yanı başımızda, bazen bir mazlum, bazen
kaybedilmiş bir cennet, ruh bütünlüğümüzü sağlayan bir hazine
10 Ahmet Hamdi Tanpınar, “Antalyalı Genç Kıza Mektup”, Mehmet Kaplan,
Tanpınar’ın Şiir Dünyası içinde, s. 257; Turan Alptekin, duygu bakımın-
dan Tanpınar’ın Haşim’e düşünce ve kültür bakımından ise Yahya Kemal’e
yakın olduğunu söyler. Bak. Turan Alptekin, Ahmet Hamdi Tanpınar-Bir
Kültür Bir İnsan-, İstanbul 2001, s. 81.
11 Ahmet Hamdi Tanpınar, “Antalyalı Genç Kıza Mektup”, a.g.e., 259.
12 A.g.e., s. 259-260.
gibi durması, en ufak sarsıntıda serap parıltılarıyla önümüzde
açılması, bizi kendine çağırması, bunu yapamadığımız zamanlarda
da hayatımızdan bizi şüphe ettirmesidir. Tereddüt ve vicdan
azabı…”13
sözleriyle içinde bulunduğu toplumun mazi karşısın-
daki tavrını dile getirmektedir.
Tanpınar, romanlarında batılılaşmanın hayatımızda oluş-
turduğu parçalanmalar ve yozlaşmalar üzerinde durur. Onun ro-
manlarında insanımız “yekpare” bir hayattan uzaklaşmış olmanın
kıvranışları içindedir. Bu kıvranışların ve yozlaşmaların en belir-
gin olarak görüldüğü yer ise İstanbul’dur. Fakat Tanpınar, bir çö-
küşün esteti olmadığı gibi, romanlarında İstanbul’u da bir çöküşün
simgesi olarak düşünmez. Ona göre İstanbul, tarihimizin, kültü-
rümüzün, maddi ve manevi değerlerimizin izlerini barındıran,
bunları muhafaza etmek için direnen bir şehirdir. O, bağrında Be-
yoğlu’nun kokmuş, köksüz hayatıyla beraber Fatih, Süleymaniye
gibi semtlerimizin uhrevi havasını da barındırır. Tabiatıyla bura-
larda yaşayan Tanpınar kahramanları da iki arada sıkışmış ve
yüzden huzursuz olan insanlardır. Hep bir firar kapısı ararlar ve
unutmak, huzura kavuşmak, parçalanmayı bütünlüğe dönüştür-
mek için geçmişe, hatıralar; bunları çağrıştıran kitaplara, mekân-
lara, saatlere, ilaçlara sığınırlar. Ama hiçbir şey sızılarını dindir-
meye yemez. Behçet Bey, Cemal, Mümtaz, Hayri İrdal onun bö-
lünmüş huzursuz kahramanlarının başlıcalarıdır.
Tanpınar, “önümüzde çözülmemiş bir yumak gibi duran
hayatımız”ı Doğu-Batı ve dün-bugün biçiminde sentezleme yo-
luna giderek hem sosyal anlamda, hem de ferdi anlamda evrensel-
liği yakalamak ister. Fuzulî’yi, Nef’î gerçekten sevip okuyan bir
neslin, Batı şiirine daha kolay geçebileceğini, Dede Efendi ile bes-
lenmiş bir ruhun Bach’ı onun kardeşi sayacağını söyler.
Onun temel meselelerinden biri de zaman olmuştur. Za-
man konusunda sık sık bahsettiği ân, öznenin oluşa ve oluşun
başlangıcına katıldığı bir zaman birimidir.14 Bununla beraber on-
daki bir geçmiş zaman özlemi değildir. Eski günleri, yitirilmiş
cennetleri aramamaktadır; aradığı, yaşadığı ânın zaman yüklü ol-
13 Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşadığım Gibi, İstanbul 1996, s. 38-39.
14 Oğuz Demiralp, Kutup Noktası, İstanbul 1993, s. 20.
masıdır15; “yekpare, geniş bir anın parçalanmaz akışını”
yakalamaktır.
Onun eserlerinde dikkat çeken bir diğer unsur ise rüyadır.
Bunda kaynağının Valery olduğunu belirten Tanpınar, bu mesele-
nin kendisini Freud’a ve diğer psikanalistlere götürdüğünü söyler.
Tanpınar, hikâye ve romanlarında rüya unsuruna yer ver-
miş, psikolojik çözümlemelerinde rüya, hayal ve hatıralardan fay-
dalanmıştır. Bunlar vasıtasıyla roman ve hikâyelerindeki kişileri
yaşadıkları zamanın dışına taşırken, diğer yandan masalsı bir at-
mosfer yaratır. Tahir Alangu, Tanpınar hikâyesindeki bu özelliğe
şöyle dikkat çeker: “Onun kişileri, bizim gerçeklerimizin anlattığı
günlük yaşamayı sürdürmezler. Bütün eşya ve manzaraların, ha-
yatın ardında, kendi hasta muhayyilelerinin yarattıklarını görür-
ler. Psikanaliz seanslarındaki boşalma sayıklamalarının notlarında
görülen, mantık bağlantılarından uzak, bazen sürrealist ressamla-
rın tablolarında seyrettiğimiz suçluluk saplantılarının geniş bir
tasvirini, bunların gözlerinden seyrederiz.”16
Onun romanı ve hikâyesi tenkit fikrini, tarih detayını, şuu-
raltı ve psikolojik muhtevayı içine alan sosyal bir tetkik gibidir.
Tanpınar, kendisini ve çevresini, yaşanılan ve hatırlanan şeyleri;
tarih, kültür ve medeniyet şartlarını didik didik eden, geçmişi sü-
rekli yorumlayarak bugüne mal etmeye çalışan, devam zincirinin
bir halkası olduğunu unutmayan ve medeniyet değişikliğini bütün
boyutlarıyla kavramış bir yazardır. Onda musiki bir çeşit estetiktir.
Şiirlerini, roman ve hikâyelerini ve hatta denemelerini birbirine
bağlayan budur.17
15 Sabahattin Eyüboğlu, Sanat Üzerine Denemeler ve Eleştiriler, İstanbul
1974, s. 284.
16 Tahir Alangu, Cumhuriyetten Sonra Hikaye ve Roman, C.3, İstanbul 1965,
s. 585.
17 Mustafa Miyasoğlu, Roman Düşüncesi ve Türk Romanı, İstanbul 1998, s.
32.
3. Bir Edebiyat Araştırmacısı Olarak Ahmet Hamdi
Tanpınar
Tanpınar’ın bir bilim adamı olarak kaynaklarını bir makale
çerçevesinde bütünüyle ortaya koyabilmenin zorluğunu öncelikle
belirtmekte fayda vardır. Birol Emil’in Tanpınar’ın Eserlerinde Ad-
ları Geçen Garblı Sanat ve Fikir Adamları” yazısı bu konuda ne de-
mek istediğimizi ortaya koyar:
“Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şahsiyetindeki terkibe yalnız
sanatçılar değil, aynı zamanda ilim ve fikir adamları da girer. O
her neviden sanat eseri kadar, kültür dünyasının ilim, felsefe ve fi-
kir hareketlerini de yakından takip etmiştir. Hatta riyazi bir kesin-
liğe varmak için ilave edelim, eserlerinde zikrettiği ilim ve fikir
adamlarının adet olarak nisbeti, bütün Garb edebiyatçılarının
nisbetine hemen hemen eşittir.”18 Bu yazıda, Tanpınar’ın eserle-
rinde geçen Fransız, İngiliz, Alman, Rus, Klasik Yunan, İtalyan,
Amerikan edebiyatçıları, ressam ve heykeltıraşlar, müzisyenler,
bilim ve fikir adamları, dinî-mitolojik isimler tespit edilmiştir. Bu
çerçeve Tanpınar’ın sahip olduğu geniş ve derin kültür birikimini
bize vermektedir. Dolayısıyla edebiyatçılardan, ressam ve heykel-
tıraşlara, müzisyenlere, filozoflara, ilim ve fikir adamlarına, mito-
lojiye kadar uzanan bir alt yapı sadece sanat eserlerinin değil, bi-
limsel eserlerinin de hareket noktalarını verir. Dolayısıyla Tanpı-
nar’ın bilimsel çalışmalarında bir nevi kültür okuması yaptığını
söylemek yanlış olmayacaktır.
Bu filozof, bilim ve fikir adamları ardasında en çok bahsi
geçenlerin, başta Bergson olmak üzere, Bachelard, Freud, Jung, Ni-
etzsche, Bremond, Descartes, Durkheim, Hegel, Heidegger, Gibb,
Jaures, Kierkegaard, Massignon, Pingaud, Schopenhauer, Sorel,
Vandale, Thibaudet ve en çok sözü edilen mitoloji kahramanları-
nın Apollon ve Dionisos19 olduğunu belirtirsek, nasıl bir zengin
kaynaklar kümesiyle yüz yüze kaldığımızı anlatmış oluruz. An-
cak, bu zenginliğe rağmen, Tanpınar’ın sanat eserlerinde olduğu
kadar, bilimsel çalışmalarında da iki şahsiyetten gelen fikirlerin
18 Birol Emil, “Tanpınar’ın Eserlerinde Adları Geçen Garplı Sanat ve Fikir
Adamları”, a.g.m., s. 98.
19 a.g.m., s. 113-119.
önemli bir yeri vardır. Bunlardan birisi Bergson, diğeri ise
Bachelard’dır.
Tanpınar’ın gerek sanat eserlerinde ve gerek bilimsel eser-
lerinde temel prensip edindiği fikir, devamlılık meselesine doğru-
dan bağlıdır. Bu bazen zamana, bazen tarihe ve bazen de imgeye,
hayal gücüne bağlı bir devamlılık meselesidir. Tabiatıyla bu konu-
daki temel kaynağı Henry Bergson’dur. Bu devamlılık fikrini ne
derece önemsediğini roman ve hikâyelerinin yanı sıra makale ve
denemelerinden, edebiyat tarihinden ve Yahya Kemal biyografi-
sinden de anlamak mümkündür. Daha doğrusu bu fikrin Tanpı-
nar’da bir bilim adamı ve sanatkârın var oluş biçimi olarak temel-
lendiğini söylemek gerekir. Bergson, Tanpınar’da bir nevi sanat-
kârlık ve bilim adamlığını birbirine bağlayan, aynı zeminde bir
araya getiren önemli bir isimdir. Bunu ne derece önemsediğini,
Kültür ve Sanat Yollarında Gösterdiğimiz Devamsızlık yazısından da
anlamak mümkündür. Tanpınar burada Tanzimat’tan beri, sa-
natta, edebiyatta, kurumlarda yapılan bazı modern girişimlerin
eksik kalmasına esef eder: “bütün bu tereddütler, ilgalar, yeniden
başlamalar, elindeki işin ortasında vazgeçmeler, sonra vazgeçile-
nin arkasından duyulan üzüntü ve pişmanlıklar kültür ve sanat
meselelerine hayattaki yerini bir türlü verememekten, onların lü-
zumunu ve istiklalini kabul etmemiş olmaktan ileri geliyor.”20
Bergson, Batı kültür dünyasında, insanın kendisine saygı-
sını tazelemiş ve Darvinci düşüncenin ihmal ettiği ruhî taraflara
yeniden değer kazandırmıştır. Madde ve Hafıza adlı eseriyle ma-
teryalist anlayışın yetersizliğini ve zihnin varlığını, bedene ait de-
ğişimlerden bağımsız düşünmenin gerekliliğini ileri sürmüştür.
Yaratıcı Tekâmül adlı eseri de metafiziğe büyük bir katkı olarak
kabul edilir.21
Temel felsefesi sezgiye dayanan Bergson’un en dikkat çe-
ken ve Yahya Kemal yoluyla Tanpınar’ı da etkileyen fikirlerinin
başında zaman konusu gelir. Zamanda, bir bölünme olmadığını
savunan Bergson, “an”lardan hiçbirinin diğer bir “an”a nazaran
20 Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşadığım Gibi, (Hazırlayan: Birol Emil), İstanbul
2000, s. 33.
21 Frederick Mayers, Yirminci Asırda Felsefe, (Vahap Mutal), İstanbul 1992, s.
104-105.
imtiyazlı, olamayacağını belirtir.22 Aslında matematik zaman, ger-
çekte bir mekân biriminden başka bir şey değildir; hayatın özü ise
süreye dayanır. Gerçek süre, varlıklar üzerinde iz bırakan bir za-
mandır. Bergson’a göre, her şey zamanın içindedir; içten içe deği-
şir ve somut bir realite aynıyla asla tekrar etmez.23 Süre yegâne
gerçektir. Eski filozofların cevher dediği şey ne ise Bergson felsefe-
sinde süre de aynı değerdedir.24 Kâinat, kendi tarihi boyunca dur-
maksızın yeni hayat şekilleri kazanarak değişmektedir. Bu deği-
şimi idare eden saf süre hem bizim varlığımızın ve hem de ilişkide
bulunduğumuz eşyanın özüdür. Biz, bu saf süre içerisinde hem
kendimizin, hem de bizimle birlikte eşyanın geçirdiği değişimi se-
zeriz.25
Sanatta sezginin, hayatın menfaat perdesinden sıyrılıp ol-
duğu gibi görünmesiyle ortaya çıkacağını belirten Bergson’un26 za-
man, madde, hayal, hafıza, şuur ve hatta komik olanın mekaniği
görüşlerinden etkilenen Tanpınar’ın bütün bunları gerek sanat
eserlerine ve gerek bilimsel eserlerine taşıdığını görmek mümkün-
dür. Onun çok bilinen “değişerek devam etmek, devam ederek
değişmek” düşüncesinin kaynağı da buradan gelir.
Onun edebiyat tarihi bu zamanda devam fikrinin kuvvetli
bir arayışıdır. Zaten Tanzimat edebiyatının bir medeniyet kriziyle
başladığını belirtmesi temelini sekteye uğramış bu devam fikrin-
den alır. Bu eserinde tarihi olaylara çok kuvvetli vurgular bulun-
makla birlikte asıl merkezi bir tekâmüle dönüşen veya yarım kalan
olgular alır. Eserin bir edebiyat tarihi olarak değil de bir fikir eseri
olarak okunması durumunda değişerek bir devam mantığı kaza-
nan modernleşme olgusunun şahsiyetlerin biyografileri veya dev-
rin olayları karşısında hâkim bir izlek olduğu görülür.
Eserin önsözünde eserin edebiyat biliminin bir ürünü ola-
rak ele alındığında Brunetiere’in türlerin gelişmesi, Thibaudet’nin
nesiller ve Taine’in zaman ve çevre ile ilgili metotlarına atıflar bu-
22 Henri Bergson, Yaratıcı Tekamül (Çeviren: Prof. Dr. Şekip Tunç),Ankara
1986, s. 424.
23 a.g.e. , s. 68.
24 Nurettin Topçu, Bergson, İstanbul 1998, s. 31.
25 a.g.e., s. 35.
26 Nurettin Topçu, s. 34.
lunmakla birlikte, bütün bunların birleştiği ortak zemin devam fik-
ridir. Bireysel ve sosyal bilinci modern anlamda kuran, hafızada
yer etmeye başlayan değişimin izleri, ister konu değişim olgusu
olsun, ister bir yazar olarak birey olsun, eser boyunca takip edilir.
Halk edebiyatı ve Divan edebiyatı bağlamında artık zayıflayarak
devam edenin, siyasal, sosyal anlamdaki yeniliklerle de artık yavaş
yavaş oluşmaya başlayan yeninin ve özellikle de her ikisinin bir
aradalığının oluşturduğu dualite fikrinin temelinde hep Tanpı-
nar’da bir temel fikir olarak kabul edebileceğimiz Bergson’dan
gelen devam fikri vardır.
Tanpınar’ın sanat eserlerinde olduğu kadar bilimsel eserle-
rinde de en çok bağlı kaldığı isimlerden bir diğeri Gaston
Bachelard’dır.
Bachelard, Bergson’u devam ettirmiş ve onun felsefesine
yeni açılımlar getirmiştir. Zaman, mekân, süre, ân, rüya konusun-
daki görüşlerinin yanı sıra, hava, su, toprak ve ateş üzerine dik-
kate değer incelemelerine Tanpınar, sık sık atıfta bulunmuştur.
Bütün bu konulardaki görüşlerine Tanpınar’ın hemen bütün eser-
lerinde çeşitli boyutlarda atıflar görmek mümkündür.
1884–1962 yılları arasında yaşamış olan Fransız filozofu ve
hayal gücü fenomenoloğu Gaston Bachelard, Essai sur la
Connaissance Approchee adlı doktora teziyle yeni bir epistemolo-
jiyi başlatmış olur.27
Bachelard eserlerinin çoğunu bilim felsefesine ayırmıştır;
fakat epistemoloji merakı onu imajinasyonla ilgilenmeye itmiştir.
Bachelard’ın özellikle maddenin imajinasyon üzerindeki etkisi ko-
nusundaki eserleri, Fransız edebiyat eleştirisinde olduğu kadar
batı edebiyatında da yeni bir dönemin başlangıcı olarak kabul edi-
lir. İmajlar üzerine çalışmaları edebiyat eleştirisine yeni bir bakış
kazandırır; kaynaklara dayalı eleştiriye karşı tematik eleştiriyi ge-
liştirmiş olur.28
Bu eleştiri anlayışında Bachelard, metodunun
merkezine toprak, hava, su ve ateşi koyar.29
27 Makaryk, İrena R., “Bachelard”, Encyclopedia of Contemporary Literary
Theory: Approaches, Scholars, Terms. , Toronto 2000, s. 239.
28a.g.y.
29 a.g.e., s. 240.
Bachelard’ın bugüne kadar Tanpınar’ın fikri kaynakları
arasında pek adı geçmeyen önemli bir eseri The Dialectic of
Duration(Sürenin Diyalektiği)’dir. Belki de Tanpınar’daki zaman
meselesi bütünüyle Bergson’a bağlandığı için dikkate alınmamış-
tır; ancak Bachelard, bu konuda Bergson’u devam ettirmiş olmakla
birlikte, sanat eserine uygulamaları bakımından Tanpınar’a daha
yakın durmaktadır. Bilhassa Zamansal Olguların Psikolojisi, Süre
ve Fiziksel Kozalite, Süre ve Zihinsel Kozalite, Zamansal Birleş-
tirme, Zamanın Üst üste Bindirilmesi, Sürenin Metaforları,
Ritimanaliz30 gibi alt başlıklara bakıldığında Tanpınar’ın gerek
edebiyat tarihinde ve gerek Yahya Kemal monografisinde sebepli-
lik ilkesine bağlanan bazı başlıklarının da Bachelard fenomenoloji-
sinden bu anlamda önemli izler taşıdığı anlaşılır.
Diğer taraftan Tanpınar, rüya konusunda psikanalistlerden
de etkilenmiş olmakla birlikte, onun üzerinde yine Bachelard’ın
The Poetics of Reverie (Düşlerin Poetikası)’sinin payı inkâr edi-
lemez. Çocukluk, Dil ve Kozmos alt başlığını taşıyan bu eserde
Bachelard, Düşçünün31 Düşü, Anima ve Animus, Çocukluk Düş-
leri, Düşçünün “Cogito”su ile Düş ve Kozmos üzerinde durur.32
Tanpınar’ın sanat eserlerinde olduğu kadar bilimsel eserlerinde
bahsini ettiği anima ve animus meselesi Tanpınar’da sadece bir
Jung etkisi değildir. Jung’a göre anima mantıksız davranışlara se-
bep olur, animus ise insanı kızdırıcı konuları, makul olmayan fi-
kirleri ortaya atar. Bunların her ikisi de düşlerde sık sık ortaya çı-
kan figürlerdir. Genel olarak bilinç dışını kişileştirirler, ona acayip,
hoş olmayan, sinirlendirici özellik verirler.33 Oysaki Bachelard’a
göre rüyalarımız gerçekten derinleştiğinde bizimle beraber rüyala-
rımızı dolduran varlık animamızdır. Yani rüyaların poetikası, bir
anlamda animanın poetikasıdır.34
30 Gaston Bachelard, The Dialectic of Duration, (Fransızca'dan İngilizce'ye
Çeviren: Mary mcAllester Jones), Manchester 2000.
31 Tanpınar’ın literatüründe “hülya adamı”.
32 Gaston Bachelard, The Poetics of Reverie-Childhood, Language and the
Cosmos, (Fransızca'dan İngilizce'ye Çeviren: Daniel Russell), Boston 1971.
33 Carl Gustav Jung, Psikoloji ve Din, (Çeviren: Ender Gürol), İstanbul 1965,
s. 33.
34 Bachelard, Gaston, The Poetics of Reverie-Childhood, Language and the
Cosmos, a.g.e., s. 62.
Tanpınar’ın gerek sanat eserlerinde ve gerek bilimsel eser-
lerinde derin bir felsefi doku bulunduğu muhakkaktır. Bunun bir
kolunu Bergson ve Bachelard kurduğu kadar, bir diğer tarafında
belki de zıt bir açıdan var oluşçular ve özellikle Nietzsche bulun-
maktadır. Bergson’un devam ve Bachelard’ın fenomenolojik
imajinasyon fikrine yer yer Nietzsche’den gelen trajik düşünce ve
bilhassa sanatın iki ucunu ifade eden diyonizyen ve apollonier ça-
tışma, devam ve kırılmalar mantığı denilebilecek bir anlayış ekle-
nir. Tanpınar’ın bilimsel eserleriyle sanat eserlerini bir birine ya-
kınlaştıran taraf, işte bu temeli kendi sanat eserlerinde uyguladığı
gibi, bilimsel eserlerinde de bunların izlerini araması olmuştur.
Edebiyat tarihinin bir tarafında değişerek devam etmenin izlerini
sürerken diğer bir taraftan da modern mantığın doğulu bir zihni-
yet üzerinde uyandırdığı çatışma ve çelişkilerin bir nevi sosyal
veya kültürel bir trajik durum ortaya çıkardığı gerçeğini vurgular.
Tanzimat dönemindeki bu sosyal ve kültürel trajiğin toplum ve bi-
reyler üzerindeki etkisi, ister genel problemler ele alınsın, ister ya-
zarlar söz konusu edilsin, karşımıza çıkar. Dolayısıyla Bergson
arayışının, sürekli olarak karşımıza bir Nietzsche çıkardığı söyle-
nebilir. Daha 11–12 yaşlarında iken Schopenhauer ve Nietzsche
okuduğunu belirten Tanpınar’ın35 karamsarlığını, yer yer açığa çı-
kan nihilizmini ve bunların bir yansıması olarak trajik ironisini de
bu şekilde anlamak mümkündür. Edebiyat tarihinde sıklıkla vur-
guladığı dualite, Cevdet Paşa’da, Şinasi’de, Namık Kemal’de, Ziya
Paşa’da, Abdülhak Hamid’de şahsiyetin merkezine yerleşmiş, aynı
zamanda eseri de yapan bir temel fikir olarak ele alınır.
“Son zamanlarda Augustin’i, Novalis’i, Pascal’ı, daha ye-
nileri, edebiyatla fikrin sınırında olanları, mesela Heine’yi, Rilke’yi
okurdu. Bununla da yetinmez, edebiyat tarihine daha yukardan
bakabilmek için felsefe ve sosyoloji görüşüne merak ederdi. Bu
yeni merakları son kitabında da toplanmış gibidir. Hamdi’nin bu
gayreti bizde çok eksik bir şeyi kendini tenkidi bulmak için yapıl-
mış büyük bir çabadan geliyordu, bunun için çok değerliydi.”36
35 Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Baş Başa, (Hazırlayan: İnci Enginün,
Zeynep Kerman), İstanbul 2008, s. 24.
36 Hilmi Ziya Ülken, “Düşünür Bir Şairin Edebiyat Tarihi”, “Bir Gül Bu
Karanlıklarda” Tanpınar Üzerine Yazılar, (Hazırlayan: Abdullah Uçman,
Handan İnci), İstanbul 2008, s. 164.
Bu temellendirmeden sonra meseleye bir de bilimsel çalış-
maları açısından bakmak mümkündür. Şüphesiz ki bu konuda ilk
bahsi edilmesi gereken çalışması edebiyat tarihidir.
Batıda edebiyat tarihi denilebilecek eserlerin tarihini XV.-
XVI. yüzyıla kadar götürebilmek mümkündür, ancak modern
edebiyat tarihinin başlangıcı sayılan eserler XVIII. yüzyılda yazıl-
maya başlanır. Türk edebiyatında ise Tanpınar öncesinde Türk
edebiyatı tarihi alanında bazı tecrübeler yapılmıştır. Abdülhalim
Memduh’un 1889’daki ilk tecrübesinden sonra II. Meşrutiyet yılla-
rında bu alanda bir hayli bir yoğunluk görülmüş; en dikkate değer
olanı Fuat Köprülü ve Şahabettin Süleyman’ın birlikte kaleme al-
dıkları Yeni Osmanlı Tarih-i Edebiyatı olmuştur. İlk akademik ve
bilimsel edebiyat tarihini ise 1921 ve 1926’da baskıları yapılan
Türk Edebiyatı Tarihi ile yine Fuat Köprülü vermiştir.37
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bu alandaki çalışmaları, bilim-
sel anlamdaki ilk eserleri de diyebileceğimiz Tevfik Fikret ve Na-
mık Kemal üzerine yazdığı küçük çaplı antolojilerle başlar.. Bu ilk
çalışmalarından itibaren Tanpınar’da bir özellik olacak olan bazı
temel durumların kendisini hissettirdiğini görürüz. Mesela 1937
yılında yayımlanan Tevfik Fikret’le ilgili küçük antolojisinde38 Fik-
ret’ten seçmiş olduğu şiirlerden önce bir giriş mahiyetinde Fik-
ret’in şairliği hakkında yorumları, mukayeseleri içeren yazısı, az
da olsa daha sonraki eserleri için de az buçuk bir fikir verir. Bu
kısa yazıda Fikret’i devri ile beraber ele alma gayreti, daha bu ilk
eserden itibaren kendisini belli eden sanatkârane tavrı, bilimsel
eserlerinin temel özelliklerinden olacaktır.
“Daha evvel söyleyeyim ki Fikret benim için bir şairden zi-
yade bir kahramandır. Sanatı eski bulunabilir. İhmal edilebilir,
okunur, okunmaz, fakat talihin kendisine nasip ettiği büyük rolü
unutulamaz. Fikret, bir devrin manevi tarihinde kedi karakterinin
mührünü basabilmek için en müsait şartları bulmuştur. Eserini
vermeğe başladığı zaman edebiyatımız adeta bomboştu. Eski tarz
bir iki canlanma tecrübesine rağmen can çekişiyordu. Kendisinden
37 Nuri Sağlam, “Medeniyet Tarihimizin En Girift Labirenti: Türk Edebiyatı
Tarihi”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, C.4, nr.7, 2006, s. 10-14.
38 Orhan Okay, Ahmet Hamdi Tanpınar, İstanbul 2000, s. 25.
evvel yeniliği başaran neslin en kuvvetli şahsiyeti olan Namık
Kemal ölmüş, yeri boş kalmış, Hamid’le Recaizade Ekrem asıl
eserlerini vermişler, yapacaklarını yapmışlardı. Kendisi ile işe
başlayan diğer Servet-i Fünun şairlerine gelince onlar, yeni bir ese-
rin geniş bir tabaka tarafından derhal anlaşılması ve
benimsenilmesi için elzem olan ruh kudretinden ve büyük cazibe-
den mahrumdular.”39
“Fikret, Coppee’ye olan hayranlığını saklamadı.(…) bu be-
ğenmede müessir olan sadece bir mizaç yakınlığı değildir. Fikret
Coppee’nin şiirini aynı zamanda bir aksülamel olarak beğeni-
yor…”40
“Bu manzumelerde Fikret’in yaptığı şey, konuşma lisanına
yakın ve hayatın her şekline, her manzarasına kolaylıkla intibak
eder bir şiir lisanı bulmak olmuştur. Bunun için sade mümkün
mertebe açık bir lisan kullanmakla kalmamış, aruz mısraın öteden
beri devam eden vahdetini bozarak manzumeyi mısralardan vü-
cuda gelmiş bir kül halinden, alelade cümlelerden yapılmış bir
yazı, Halit Ziya Bey’in dediği gibi, bir nevi (nesri manzum) haline
getirmiştir.41
Dikkat edildiğinde bu küçük çaptaki biyografi girişiminde
Tanpınar’ın ele aldığı şahsiyeti, devri, eseri ve kaynakları etrafında
ele alma gayreti içinde olduğu görülür; değişmeyecek olan bir di-
ğer taraf ise Tanpınar’ın sanatkâr kişiliğinin her zaman öne çıkara-
cağı bakış açısı olacaktır.
1939 sonrası, Tanpınar’ın bilimsel açıdan bir disiplin ve
metot kazanma sürecinin hızlandığı devre olur. İstanbul Üniver-
sitesi Edebiyat Fakültesi’nde yeni kurulan Yeni Türk Edebiyatı
kürsüsünün başına getirilmiş olması, bu kürsüyü teşkil ve Tanzi-
mat sonrası Türk edebiyatı tarihini yazmakla görevlendirilmiş ol-
ması42, Tanpınar’ın kendisini bilim sahasında önemli eserler ver-
meye mecbur hissetmesine yol açar. “Fuat Köprülü’nün sosyal ve
tarihi temele dayanan edebiyat tarihini benimsemekle beraber,
39
Ahmet Hamdi Tanpınar, Tevfik Fikret –Hayatı, Şahsiyeti, Şiir ve
Eserlerinden Parçalar-, Semih Lütfi Kitabevi, İstanbul 1944, s. 3.
40 a.g.e., s. 6.
41 a.g.e., s. 7.
42 Ömer Faruk Akün, a.g.m., s. 12.
edebi türlerin gelişmesini ön plana alan bir yol arar. Bunun için
Lanson, Brunetiere, Thibaudet gibi Fransız edebiyat tarihçilerini ve
tenkitçilerini yeniden okur. Bu arada edebi şahsiyetlerin psikoloji-
sini ve edebi eserin bu açıdan derinliğini verebilmek için
Freud’dan Jung’a ve Bachelard’a kadar psikolog ve psikanalistleri
gözden geçirir. Bunlar yazacağı edebiyat tarihinin Batı kaynaklı
metodunun esaslarını teşkil edecekti(r).”43 Bir röportajında şöyle
demektedir: “Benim için sanatta, ilimde her şeyden evvel dikkat
esastır. Daha büyülü kelime bilmem. Yahya Kemal, Fuat Köprülü
hocamızdı. Yahya Kemal’den tarih zevkini ve muharriri tekmil
okuma disiplinini aldım. O zaman çok genç olan Prof. Köp-
rülü’den de çok şey öğrendim. Fransız münekkidi Albert
Thibaudet üzerimde çok büyük tesir yaptı.(…) hiçbir ciddi metot
kitabı veya tenkit eseri yoktur ki ona dayanmasın yahut cevap
vermesin (…) Thibadet’nin geniş tedaileri ve ‘nesiller nazariyesi’
bana çok uygun gelmiştir.44
Tanpınar’ın
dönemin
tarihi
problemleri üzerinde de derin okumalar ve araştırmalar yaptığını
görmekteyiz. Cevdet Paşa’nın tarihini inceden inceye okuyan
Tanpınar’ın Mükrimin Halil ile Türk tarihi ve kültürü üzerine tar-
tışma ve sohbetlerde bulunduğunu, bu bapta sık sık İbnülemin
Mahmut Kemal’i ziyaret ettiğini öğrenmekteyiz.45
Nitekim bu derin araştırmaların neticesinde 1949’da ortaya
çıkan edebiyat tarihi46, devrin edebiyat ortamı tarafından takdirle
karşılanır. “Tanzimat’tan sonraki Türk edebiyatını, kendinden ev-
vel yazılanlarda görülmedik bir şekilde yepyeni bir görüş ve zevk,
değişik bir plan ve malzeme ile işleyen ve aynı zamanda bu sa-
hada yazılan ilk akademik eser olmak vasfını taşıyan bu kitabın
meziyetleri, hakkında birçok takdir yazısının yazılmasına vesile
ol(ur).”47 Kitabın 1956’da yapılan ikinci baskısı birincisinden daha
fazla alaka görür. “… eski Türk edebiyatına dair orijinal görüşle-
rini tespit eden geniş bir giriş kısmı, bu yeni baskının getirdiği ka-
zançların en mühimi ol(ur)…Bu girişi yazmak için, belki esas kita-
43 Orhan Okay, a.g.e., s. 25-26.
44Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşadığım Gibi, a.g.e., s. 332.
45 Ömer Faruk Akün, a.g.m., s. 12-13.
46Ahmet Hamdi Tanpınar, 19 uncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi, 8. Baskı,
İstanbul 1985.
47 Ömer Faruk Akün, a.g.m., s. 14.
bın telifi için okuduğundan daha fazla eser karıştır(ır), aydınlan-
mak istediği muhtelif meselelerde bazı mütehassıslar, bilhassa
Şarkiyat mütehassısları ile devamlı surette görüş(ür).48
Tanpınar öncesinde Türk edebiyatında edebiyat tarihi me-
selelerine genellikle ya Fuat Köprülü’nün yaptığı gibi sosyal, poli-
tik ve tarihi şartlar açısından ya da Ali Nihad Tarlan’ın yaptığı gibi
metin merkezinden bakılmakta idi. “Tanpınar’a göre, bir edebi
eser, şüphesiz devrinin tarihi, siyasi ve sosyal olaylarının tesiri al-
tında kalır. Thibaudet’nin dediği gibi, “her eser devriyle bir ko-
nuşmadır”. Köprülü de bu fikirdedir. Fakat bu görüş şahsiyeti in-
kâr demektir. Diğer taraftan edebi eser, ferdî bir mahsuldür. Bu
fert bir toplum içinde yaşadığına göre, ondan etkilenecektir. Şu
halde edebi eseri sadece dıştan incelemek, dış şartlarla izaha ça-
lışmak, bize yalnızca devri ve nesillerin ortak özelliklerini verir.”49
Bundan dolayı Tanpınar’ın edebiyat tarihinde, tarihi çerçeveyi
tespitle yetinmediğini, aynı zamanda edebi eseri de kendi içinde
bir bütün olarak ele aldığını görürüz. Bunların yanı sıra sanatkâr-
lığının, psikolojiye, sosyolojiye, felsefeye, mitolojiye, resme, mü-
ziğe merakının kuvvetli izleri de eserine yansır.50
Biyografik
özellikteki bilgi ve belge yığınından ziyade eserin şahsiyet ve de-
virle ilişkisi, şahsiyetin devrin siyasi, edebi, kültürel hayatı içeri-
sindeki yeri ve eserin edebi ve estetik değeri, Tanpınar’ın her sa-
tırda kendisini hissettiren sanatkârane bakışıyla ele alınır.51
Garplılaşma Hareketine Umumi Bir Bakış girişinden sonra
Birinci Bölüm’de XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Türk Edebiyatı başlığı
altında Divan ve Halk edebiyatları, eserin ana kısmı sayılan İkinci
Bölüm’de ise Tanzimat Seneleri, Yeniliğin Üç Büyük Muharriri
(Ahmed Cevdet Paşa, Münif Paşa, İbrahim Şinasi Efendi), Şi-
nasi’den Sonra Yeni Osmanlılar Cemiyeti, Şinasi’den Sonra
Nev’ilerin Gelişmesi, Şinasi’nin Yanı Başında Ziya Paşa, Şinasi’den
sonra Namık Kemal, Namık Kemal’in Yanı Başında Ahmet Midhat
48 Ömer Faruk Akün, a.g.m., s. 14-15.
49Zeynep Kerman, “Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Edebiyat Tarihi Hakkında Bazı
Görüşler”, Doğumunun 100. Yılında Ahmet Hamdi Tanpınar, (Hazırla-
yan: Sema Uğurcan), Kitabevi Yayınevi, İstanbul 2003, s. 72.
50 Zeynep Kerman, a.g.e., s. 72.
51Abdullah Uçman, “Değişen Değerler Karşısında Ahmet Hamdi Tanpınar”,
Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, C.4, nr.7, 2006, s. 505.
Efendi, Namık Kemal’den Sonra Recaizade Mahmud Ekrem Bey,
Namık Kemal’den Sonra Abdülhak Hamid ve son olarak Eski ile
Yeninin Arasında Muallim Naci Efendi başlıkları yer alır. Başlık-
lara dikkat edildiğinde eserin Şinasi ve Namık Kemal merkezli ele
alındığı görülür. Bunları çevreleyen sosyal gruplar, olgular ve
türler, değişimin taşıyıcıları ve yansıma yerleri şeklinde tasarlanır.
Tanpınar’ın bu eserinde dipnot olarak verdiği kaynaklar
arasında Fransızca olanların önemli bir yeri vardır. Özellikle tarih
ve medeniyet gibi genel konulardan bahsederken batılı oryanta-
listlerin doğu kültürü, tarihi; İslamiyet ve Türklükle ilgili eserle-
rine sık sık atıflarda bulunur. Demombynes ve Platonov’dan, Von
Grunebaum’a, Massignon’a, Gilles de la Tourette’ye, Babinger’e;
Pingaud’ya, Ebersoit’ya kadar ve daha da çoğaltılabilecek pek çok
isim bu çerçevede eserin alt yapısını oluşturur. Diğer taraftan yerli
kaynakları da aynı ölçüde büyük bir titizlikle taradığını; eski ta-
rihlerden kendi zamanının bilimsel çerçevedeki eserlerine kadar
başvurduğu kaynaklarla Tanpınar’ın edebiyat tarihini oluşturur-
ken bir kültür tarihi mantığı çerçevesinde bunu ele aldığını görü-
rüz.
Tanpınar’ın Yahya Kemal monografisi52, son noktayı koya-
madığı bir eseridir. Farklı olarak burada Tanpınar, Yahya Kemal’i
yenileşme devri Türk kültür ve edebiyatı içinde ele almakla kal-
maz, ölümüne kadar görülen bütün edebi, fikri ve kültürel geliş-
meleri farklı bir bakış açısıyla inceler.53
Aslında dikkat edildiğinde Yahya Kemal merkezli muhta-
sar bir yirminci yüzyıl Türk edebiyatı tarihi sayılabileceğini söy-
lemek mümkündür. Çünkü Yahya Kemal’e gelinceye kadar
Abdülhak Hamid’den, Tevfik Fikret’ten, Cenap Şahabeddin’den,
Halid Ziya’dan Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati edebiyatlarından bah-
seden, devamında Yahya Kemal’i çevresiyle birlikte ele alan, milli
edebiyattan, Türkçülük, Turancılık cereyanlarından, Ömer
Seyfeddin’den, Ziya Gökalp’ten, Mehmet Akif’ten söz eden son kı-
sımda Yahya Kemal’in eserine yönelen Tanpınar’ın bu çalışması
52Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal, 2. Baskı, İstanbul 1982.
53 Abdullah Uçman, “Değişen Değerler Karşısında Ahmet Hamdi Tanpınar”,
Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, C.4, nr.7, 2006, s. 504.
başlıklar takip edildiğinde, vakaları esas alan bir edebiyat tarihi
olarak görülebilir. Ancak, içerik dikkate alındığında XIX. Asır
Türk Edebiyatı Tarihi’nde uyguladığı ırk, çevre ve zaman metotla-
rının yanı sıra tematik merkezli, imge okuma merkezli, arketip
merkezli, stilistik merkezli, fenomenolojik merkezli bir yaklaşım
da sergilediği görülür. Dolayısıyla tarihselci mantıkla yapısalcı
uygulamaların birlikte kullanıldığı bu monografisinin çok yönlü
bir çalışma olduğunu söylemek mümkündür. Dikkat edildiğinde
çalışmanın yapısının şahsiyet-devir-eser üçlemesine uygun bir
manzara gösterdiği fark edilir. Ancak bu başlıklar klasik bir tes-
pitten öte, sanatkârane bir yaklaşımın, derin sosyolojik, psikolojik
ve felsefi bakışın izlerini taşır.
Bu eserin görünür tarafının dışında alt yapısını besleyen
birkaç görüş vardır ki bunların başında Bergson’a bağlı devam
fikri gelir. Aslında klasik şahsiyet-devir-eser, doğru sıralamayla
devir-şahsiyet-eser mantığının da bu yaklaşımla kurulduğu görü-
lür. Bir özellik olarak ortaya çıkanın aldığı şekiller ve bunun Yahya
Kemal’deki olgunluğu ve ardından da eserindeki izleri açısından
bakıldığında durum daha net anlaşılmış olur. Yahya Kemal’in ese-
rini okumadaki bakış açısı ise daha ziyade Bachelard’ın
fenomenolojik yaklaşımına, Nietzsche’nin Apollon-Dionisos zıt-
laşmasına, Freud ve Jung, Baudouin psikanalizmine ve yer yer
mitolojik öge temelli bir kültür okumasına dayanır. Özellikle
Oedipal ve Narsistik vurgularda Freud’un, arketipal çözümleme-
lerde Jung’un etkisinden bahsetmek mümkündür. Şu alıntı bu ba-
kımından dikkate değerdir:
“Bütün bunları söylemekten maksadımız, Yahya Kemal’i
behemehal bir Oedipe kompleksinin, dolayısıyla patalojik psikolo-
jinin çerçevesine sokmak değildir. bu ikisinin ayrı ayrı şeyler ol-
duğu bir tarafa bırakılsın, gerek bachelard’ın fenomenolojik psika-
nalizi, gerek klâsik psikanaliz metotlarının sanat eserlerine tatbiki
olan Prof. Baudouin’in çalışmaları, sanatkarda muayyen psikolojik
başlangıçları meydana çıkarmaktan başka bir şey yapmazlar. Kaldı
ki bir ölüm, hele çocukluk yaşlarında bir anne ölümü daima üze-
rinde durulacak bir vakıadır. Madem ki bu vakıayı işaret ettik, si-
yah melekle bu karşılaşmanın on bir yaş gibi büyük regresyonlara
imkan vermeyecek bir çağda olduğunu da söyleyelim.54 Veya he-
men devamında gelen “Yahya Kemal’in, edonizmi de, arkasındaki
rind archetype’i ve Cemşid benzemesi ile yine bizi bu ölümün ha-
zırladığı zemine götürür. bu tarzda anne merkezleşmelerinde
daima sonunda her türlü otoriteyi reddeden bir baba ile karşı-
laşma, onun yerine geçme keyfiyeti az çok görülür.”55
Çeşitli gazete ve dergilerden derleyerek Zeynep Kerman’ın
bir araya getirdiği Edebiyat Üzerine Makaleler’ine56 ve yine Yaşa-
dığım Gibi ve Mücevherlerin Sırrı’nda yer alan bu tarzdaki bi-
limsel yazılarına bakıldığında ise edebiyat tarihindeki ve Yahya
Kemal kitabındaki tavrı yine karşımıza çıkar. Türler, devirler ve
şahsiyetler üzerindeki değişik yoğunluktaki bu yazılarında şiir,
roman, eleştiri, tiyatro türlerine dair görüşler; Yunus Emre’den
kendi çağdaşı yazar ve araştırmacılara, batılı yazar ve şairlere;
edebiyat akımlarına kadar geniş bir yelpazede edebiyatın ve sana-
tın çeşitli konu ve problemlerini ele alıp işler.
Bütün bilimsel eserlerinde olduğu gibi bu yazılarında da
heykel, müzik, resim, mimari, mitoloji, tarih, felsefe, sosyoloji, psi-
koloji temelli çok yönlü bir kültür okuması kendisini gösterir.
Şüphesiz ki bütün bunların arka planında daha çocuk de-
nebilecek yaşlarda başlayan okuma sürecinin, başta Yahya Kemal
olmak üzere hocalarının, içinde bulunduğu edebiyat, sanat, kültür
ortamlarının, bizzat kendi zengin iç dünyasının, güzel sanatlara
düşkünlüğünün, estetik ve mitoloji hocalığının, bütün bu alanlarla
ilgili yakın arkadaş çevresinin, Fransızca bilgisinin katkısı çoktur.
Mesela Yahya Kemal’den ve Dergâh döneminden bahsederken
söyledikleri bu alt yapı hakkında bize az da olsa bir fikir vermek-
tedir: “Her cins sanatkâr gibi mücerret fikirden pek hoşlanmayan,
realite üzerinde kendi sezişiyle düşünmeyi tercih eden Yahya Ke-
mal bir gün Şekip Bey’e “Şekip, biz hepimiz artık Bergson’cuyuz”
demişti. Bu, biraz da yarı şaka olarak söylenmiş bir sözdü. Fakat
bir hakikati ifade ediyordu. Bergson bize sadece felsefesini nakle-
den hocalarla gelmiyordu. Her büyük feylesofun etrafında yetişen
54 Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal, a.g.e., s. 188.
55 a.g.y.
56Ahmet Hamdi Tanpınar, Edebiyat Üzerine Makaleler, 3. Baskı, İstanbul
1992.
muharrirlerin edebiyatımıza yaptıkları tesirle de edebiyatımıza
girmişti. Bununla beraber Durkheim ve Bergson yalnız başına de-
ğildiler. T. Ribot’nun, Spencer’in, William James ve Stuart Mill’in
Kant ve Schopenhauer’ın isimleri adeta yaşadığımız havada bir-
birleriyle çatışıyordu.”57
veya “Cesaret edebilseydim, Tanzi-
mat’tan beri bir nevi Oedipus kompleksi, yani bilmeyerek babasını
öldürmüş adamın kompleksi içinde yaşıyoruz, derdim.”58 ya da
“Bergson’un zaman telakkisinden, Freud’un insan hayatına getir-
diği hususi aydınlıklardan sonra şiir ve roman elbette eski şeklinde
devam edemez…”59 yahut da “Freud ile Bergson’un beraberce
paylaştıkları bir dünyanın çocuğuyuz. Onlar bize sırrı insan kafa-
sında, insan hayatında aramayı öğrettiler.60 gibi bir iki alıntı Tanpı-
nar’ın ne derece dolu bir alt yapıya sahip olduğunu hemen göste-
rir.
Velhasıl söylenebilecek son söz, Tanpınar’ın, ister söz ko-
nusu olan edebiyat tarihi olsun, ister Yahya Kemal monografisi ol-
sun ve ister makaleleri olsun, bilimsel eserlerinde tıpkı sanat eser-
lerinde olduğu gibi bizzat kendisinin ön planda olduğudur. Her
cümlesinde bizzat Tanpınar’ın kendisi; doğudan batıya, edebiyat,
resim, müzik, resimden felsefeye, sosyolojiye, psikolojiye uzanan
zengin birikimi vardır.
KAYNAKLAR
AKÜN, Ömer Faruk, “Ahmet Hamdi Tanpınar” , Türk Dili ve
Edebiyatı Dergisi, C.XII, Aralık 1962.
ALANGU, Tahir, Cumhuriyetten Sonra Hikaye ve Roman, C.3,
İstanbul 1965.
57 Ahmet Hamdi Tanpınar, Mücevherlerin Sırrı-Derlenmiş Yazılar, Anket ve
Röportajlar-, (Hazırlayanlar: İlyas Dirin, Turgay Anar, Şaban Özdemir), 3.
Baskı, İstanbul 2004, s. 134-135.
58 Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşadığım Gibi, a.g.e., s. 38.
59 a.g.e., s. 296.
60 Ahmet Hamdi Tanpınar, Edebiyat Üzerine Makaleler, a.g.e., s. 8.
ALPTEKİN, Turan, Ahmet Hamdi Tanpınar-Bir Kültür Bir İnsan-
, İstanbul 2001.
BACHELARD, Gaston, The Dialectic of Duration, (Fransızca'dan
İngilizce'ye Çeviren: Mary mcAllester Jones), Manchester
2000.
BACHELARD, Gaston, The Poetics of Reverie-Childhood,
Language and the Cosmos, (Fransızca'dan İngilizce'ye
Çeviren: Daniel Russell), Boston 1971.
BERGSON, Henri, Yaratıcı Tekamül (Çeviren: Prof. Dr. Şekip
Tunç),Ankara 1986.
DEMİRALP, Oğuz, Kutup Noktası, İstanbul 1993.
EMİL, Birol, “Tanpınar’ın Eserlerinde Adları Geçen Garplı Sanat
ve Fikir Adamları”, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi,
C.XII, Aralık 1962.
EYÜBOĞLU, Sabahattin Sanat Üzerine Denemeler ve Eleştiriler,
İstanbul 1974.
JUNG, Carl Gustav, Psikoloji ve Din, (Çeviren: Ender Gürol), İs-
tanbul 1965.
KAPLAN, Mehmet, Tanpınar’ın Şiir Dünyası içinde, İstanbul
1982.
KERMAN, Zeynep, “Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Edebiyat Tarihi
Hakkında Bazı Görüşler”, Doğumunun 100. Yılında
Ahmet Hamdi Tanpınar, (Hazırlayan: Sema Uğurcan),
İstanbul 2003.
MAKARYK, İrena R., “Bachelard”,
Encyclopedia of
Contemporary Literary Theory: Approaches, Scholars,
Terms. , Toronto 2000.
MAYERS, Frederick, Yirminci Asırda Felsefe, (Vahap Mutal), İs-
tanbul 1992.
MİYASOĞLU, Mustafa, Roman Düşüncesi ve Türk Romanı, İs-
tanbul 1998.
OKAY, Orhan, Ahmet Hamdi Tanpınar, İstanbul 2000.
SAĞLAM, Nuri, “Medeniyet Tarihimizin En Girift Labirenti: Türk
Edebiyatı Tarihi”, Türkiye Araştırmaları Literatür Der-
gisi, C.4, nr.7, 2006.
TANPINAR, Ahmet Hamdi, 19 uncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi,
8. Baskı, İstanbul 1985.
TANPINAR, Ahmet Hamdi, Edebiyat Üzerine Makaleler, 3.
Baskı, İstanbul 1992.
TANPINAR, Ahmet Hamdi, Günlüklerin Işığında Tanpınar’la
Baş Başa, (Hazırlayan: İnci Enginün, Zeynep Kerman),
İstanbul 2008.
TANPINAR, Ahmet Hamdi, Mücevherlerin Sırrı-Derlenmiş Yazı-
lar, Anket ve Röportajlar-, (Hazırlayanlar: İlyas Dirin,
Turgay Anar, Şaban Özdemir), 3. Baskı, İstanbul 2004.
TANPINAR, Ahmet Hamdi, Tevfik Fikret –Hayatı, Şahsiyeti, Şiir
ve Eserlerinden Parçalar-, Semih Lütfi Kitabevi, İstanbul
1944.
TANPINAR, Ahmet Hamdi, Yahya Kemal, 2. Baskı, İstanbul 1982.
TANPINAR, Ahmet Hamdi, Yaşadığım Gibi, İstanbul 1996.
TOPÇU, Nurettin Bergson, İstanbul 1998.
UÇMAN, Abdullah, “Değişen Değerler Karşısında Ahmet Hamdi
Tanpınar”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, C.4,
nr.7, 2006.
ÜLKEN, Hilmi Ziya, “Düşünür Bir Şairin Edebiyat Tarihi”, “Bir
Gül Bu Karanlıklarda” Tanpınar Üzerine Yazılar, (Ha-
zırlayan: Abdullah Uçman, Handan İnci), İstanbul 2008.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,20 M - Bugn : 23609

ulkucudunya@ulkucudunya.com