« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

23 Oca

2012

Atatürk'ün Hatay Politikası (1936-1938)

Doç. Dr. Yusuf Sarınay 01 Ocak 1970

GİRİŞ

Osmanlı Devleti döneminde belirli bir idari bütünlük veya coğrafi bölge olarak tanımlanmayan, Fransız işgali döneminde “İskenderun sancağı” (kısaca Sancak) olarak adlandırılan ve 1936 yılında Atatürk tarafından Hatay adı verilen bölgenin Anavatan’a ilhakı Türkiye’nin diplomasi tarihi açısından üstün bir başarı ve örnek bir olay teşkil etmektedir. Bu çalışmada Sancak veya Hatay isimleri aynı anlamda kullanılmıştır.
İskenderun Sancağı I. Dünya Savaşı’ndan sonra Fransa’nın Ortadoğu’daki nüfuz bölgesine dahil edilmiş Milli Mücadele sırasında Türkiye ile Fransa arasında 20 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Ankara İtilafnamesi ile Türkiye’nin güney sınırları tesbit edilirken, bu bölge Türk toprakları dışında bırakılmıştı. Sancak bölgesi Misakı Milli sınırları içinde olmasına rağmen Milli Mücadele’nin henüz kesin bir sonuca ulaşmadığı bir sırada, Fransa ile savaşı sona erdiren bir anlaşma yapılırken bölgenin Anavatandan ayarı kalmasını kabul etmek mecburiyeti hasıl olmuştu. Ancak Atatürk’ün liderliğinde yürütülen askeri ve siyasi mücadele sonunda bağımsızlığına kavuşan Türkiye, II. Dünya Savaşı öncesi uluslararası siyasal konjonktürü ustaca değerlendirerek bu milli meseleyi tekrar gündeme getirmiştir.

Genelde Türkiye’nin olduğa gibi, Hatay’a yönelik politika da bizzat Atatürk tarafından fakat diğer ilgili kişi ve kuruluşlarla birlikte tesbit edilip, önce Hatay’a bağımsızlık verilerek Suriye’den koparılması, daha sonra Anavatana ihlak edilmesi şeklinde cereyan eden iki aşamalı bir strateji izlenmiştir. Bu temel strateji çerçevesinde Hatay meselesini kan dökmeden en son aşamasına ulaştıran Atatürk aramızdan ayrılmış, başta ismet İnönü olmak üzere Türk devlet adamları da belirlenen strateji gereği mutlu sonucu elde etmişlerdir.

Bu çalışmada 1936’ya kadar Hatay’ın durumu genel olarak ele alındıktan sonra, Hatay meselesinde uluslararası konjonktür ışığında yürütülen diplomatik mücadeleye paralel olarak Türkiye içinde ve Hatay’da yapılan faaliyetler ağırlıklı olarak Türk arşiv belgelerine dayanılarak ortaya konulmaya çalışılacaktır.**

I.1936’YA KADAR HATAY’IN DURUMU VE STATÜSÜ

İskenderun Sancağı bir toprak parçası olmaktan önce bir kavşak, Anadolu’yu Suriye’ye bağlayan ve Belen boğazından Güneydoğu Torosları aşan büyük yolun zorunlu olarak geçtiği yer ve Akdeniz ile Çöl arasında İskenderun limanı bağlantısı ile yapılan büyük doğu ticaretinin mal yükleme merkeziydi1. Bu sebeple gerek ticaret yolları gerekse Doğu Akdeniz’in güvenliği açısından jeostratejik öneme sahip zengin bir bölge olmasından dolayı 18.yy. başlarından itibaren Fransa’nın göz diktiği bir yer olmuş; bölgeye eğitim, sağlık, din ve demiryolu alanlarında yatırım yaparak nüfuzunu yerleştirmeye çalışmıştır 2.

İngiltere ve Fransa I.Dünya Savaşı içinde gizli olarak imzaladıkları Sykes-Picot Anlaşması ile Ortadoğu bölgesini paylaşmışlardı. Bu anlaşmaya göre Suriye, Lübnan ve Çukurova dolayısı ile Sancak bölgesi Fransa’nın nüfus bölgesine dahil edilmiştir 3. I.Dünya Savaşı sonunda 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi imzalandığı sırada, Sancak bölgesi Türk küvetlerinin kontrolünde bulunuyordu. Ancak Mütarekenin 7. ve 16. maddelerini ileri süren itilaf devletleri bölgede Yıldırım Orduları Komutanı olarak bulunan Mustafa Kemal Paşa’nın direnmesine rağmen 4 9 Kasım 1918’den itibaren başta İskenderun Limanı olmak üzere Hatay, Urfa, Antep, Maraş ve Çukurova bölgesini işgal etmişlerdir5 . işgallere paralel olarak gizli anlaşma gereği bölge Fransa’ya bırakılmış, Fransa da bölgedeki hakimiyetini sağlamlaştırmak amacıyla 27 Kasım 1918’de merkezi Beyrut’ta bulunan Fransız Yüksek Komiseri General Gouraud tarafından yayınlanan bir kararname ile “İskenderun Sancağı”nı kurmuştur. Bu kararname ile yönetim şekli ve kuralları Beyrut’taki Yüksek Komiserlik tarafından belirlenecek olan Sancak; idari merkezi İskenderun olmak üzere Antakya, Harim (Reyhaniye) ve Belen kazalarını da içine alan bölgede kurulmuştur 6.

Böylece Fransa tarafından tamamen işgal edilen bölge Milletler Cemiyeti yasasının 22. maddesi ile öngörülen ve 28 Haziran 1919’da kurulan “Mandat” sistemine dayanılarak 25 Nisan 1920 tarihinde Müttefik Devletler Yüksek Konseyi San Remo toplantısında Suriye ve onun bir parçası sayılan Lübnan’ı “A” türü Mandat yönetimi olarak Fransa’ya bırakmıştır7 . Fransa Mandater devlet olarak 1 Eylül 1920’de Halep, Şam, Lübnan ve Alevi bölgesi olmak üzere dört yönetim birimi oluşturmuştur. Bu yeni düzenlemede İskenderun Sancağı idari özerkliği korumakla birlikte Halep yönetimine bağlanmıştır 8. Fransa’ya terk edilen Suriye Mandası 1923 yılında Milletler Cemiyeti tarafından tasdik edilerek yürürlüğe girecektir 9.

Milli Mücadele döneminde Suriye ve Hatay bölgesindeki Türk ve Arap milli direnişçileri ile işbirliğine yönelen Mustafa Kemal Paşa, Fransa’yı geçici barış yapmaya zorlamıştı10. Sakarya savaşından sonra da bölge Misakı Milli sınırları içinde mütaala edilmesine rağmen11 Fransa ile silahlı mücadelenin durdurulması pahasına bu devlet ile 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Itilafnamesi’nin 8. maddesi ile güney sınırları çizilirken, Sancak bölgesinin milli sınırlar dışında kalması zaruri ve Türkiye’nin menfaatleri bakımından lüzumlu görüşmüştür12 . Itilafname aynı zamanda Fransız kamu oyu tarafından da lüzumlu görülmüş ve sevinçle karşılanmıştır 12aAnlaşma ile Sancak bölgesi Suriye tarafında bırakılırken, TBMM Hükümeti bölgedeki Türklerin menfaatlerini koruyacak ve bölgeye özerklik verilmesi için gerekli zemini hazırlayacak özel hükümler koydurmayı ihmal etmemişti. Nitekim Itilafnamenin 7. maddesine göre; bölgede özel bir yönetim kurulması Türk halkının kendi kültürlerini geliştirmeleri ve Türkçenin resmi dil olması öngörülmüştür. Bu maddeye Fransızlar tam olarak riayet etmemelerine rağmen, Türklerin benliklerini koruyup Türkiye ile bağlarını güçlendirmelerinde ve ileride Hatay’ın Anavatan’a tekrar kavuşmasında önemli bir faktör olmuştur13 . Ayrıca bu madde ile Türkler için öngörülen “Usulü Idare-i Mahsusa” gelecekte Türkiye’nin elinde önemli bir dayanak noktası teşkil edecektir.

Lozan Barış Antlaşması’nın 3. maddesi ile Ankara Itilafnamesi’nin geçerli olduğu kabul edilmiştir13a 30 Mayıs 1926’da Fransa ile imzalanan Dostluk ve îyi Komşuluk Sözleşmesi ile Sancak için öngörülen özel yönetim teyit edilmiş, Türkiye Suriye sınırı da kesin olarak 3 Şubat 1930’da Fransa ile imzalanan Protakolle belirlenmiştir 14 .

Fransa Mandeter devlet olarak 1923 yılından itibaren Sancak için kabul ettiği özel yönetimi korumuştur. 1924 yılında 12 üyeli bir Sancak Meclisi kurulmuş, 1925 yılında Arapça ve Fransızca’nın yanında Türce de resmi dil olarak kabul edilmiştir15 . Fakat aynı yıl daha önce Halep Valiliğine bağlı olan Sancak, doğrudan Suriye hükümetine bağlanmıştır. Sonuçta Suriye’nin bölgede nüfuz ve otoritesi giderek artmıştır16 . Diğer taraftan Fransız yönetimi Türklerin bölgedeki salt çoğunluğunu bozmak için bir takım önlemler almıştır. Öncelikle Sancak güneye doğru genişletilerek Türk nüfus Arap nüfus içinde biraz daha eritilmiş17 , başta Ermeniler olmak üzere bölgeye yabancı unsurlar yerleştirilmiş, Anadolu’dan kaçan anti Kemalistler de Sancak’a kabul edilmiştir18 . Sosyal yapıda meydana gelen bu değişiklikler bölgedeki dengeleri bozmuş cemaatler arası siyasi çatışmaları hızlandırmıştır. Fransız mandater makamları bu çatışmaları el altından kışkırtarak bölgede kendi konumunu güçlendirme yoluna gitmiştir 19 .

a. 1936’ya Kadar Türkiye’nin Hatay Konusuna Yaklaşımı

Başta Atatürk olmak üzere Türk yetkilileri Hatay’ın durumu ile daha Mondros Mütarekesinden itibaren yakından ilgilenmelerine rağmen, Türkiye’nin hayati çıkarları sebebiyle, sorunun çözümünü sağlayamamışlardır. Bu devrede bölge Türkleri de sürekli olarak Türk devlet adamlarının dikkatini Hatay’a yöneltici çabalar içinde olmuşlardır.

Nitekim Mustafa Kemal Paşa, daha Yıldırım Orduları Grup Kumandanlığı sırasında bölgenin işgaline karşı çıkmış, Tayfur Sökmen’in 31 Mayıs 1920’de bölgenin Misak-ı Millî sınırları içinde olup olmadığı ve nasıl hareket etmeleri gerektiğini soran telgrafına verdiği cevapta, Sancak bölgesinin Misak-ı Milli sınırları içinde olduğunu ve Maraş’taki H.Kolordu ile temas ederek faaliyetlere devam edilmesini istemiştir20 . Bu sıralarda Türkler “Antakya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni” kurmuşlar ve Maraş’taki II. Kolordu ile temas halinde Fransızlara karşı mücadelelerini sürdürmüşlerdir21 . Ankara İtilafnamesinden sonra, 2 Kasım 1921’de Tayfur Sökmen’i kabul eden M. Kemal Paşa, “Memleketimizin içinde didiştiği davaları biliyorsunuz, dünya bizimle muhasama halinde... Böyle bir zamanda Avrupanın büyük devletlerinden birisi olan Fransızlarla bir anlaşma yaptık, işgal ettikleri Adana, Mersin, Osmaniye, Kilis, Anteb’i tahliye edecek ve bize harp malzemesi de verecekler. En mühimi Mersin limanını bize iade edecekler. Bu arada İskenderun sancağı ve havalisinin de tahliyesi üzerinde büyük gayret sarfettikse de şimdilik bir şey yapamadık . Ancak orası için hususi bir idare tatbik edeceklerini taahhüt altına alabildik, inşallah ileride sizleri de kurtaracağız. Şimdi memleketinize giderek çalışırsınız” demiştir22 . Fransız işgali döneminde çeşitli baskılara uğrayan ve mevcut yönetimden memnun olmayan bir kısım Sancak’lı Türkler, başta Adana ve Mersin olmak üzere Türkiye’ye göç etmişlerdir. Bunlar arasında Adana’ya yerleşenler 1923 yılında “İskenderun ve Havalisi Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti”ni kurarak resmi çevrelerden de yardım görerek faaliyetlerine devam etmişlerdir. 1929 yılında aynı cemiyet İstanbul da da kurulmuştur. Bu dönemde TBMM yetkilileri ile sürekli görüşen Sancak Türkleri kendilerinin Anavatan’ın bir parçası olarak kalmak istediklerini, bu amaçla haklarının savunulmasını istemişlerdir. Özellikle Ankara İtilafnamesi ve Lozan görüşmeleri sırasında bu taleplerini yoğunlaştırmışlardır23 . Bu arada Lozan görüşmeleri sırasında 15 Mart 1923 tarihinde Adana’ya gelen Mustafa Kemal Paşa, kendisini karşılayan Sancaklılara “Kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde esir kalamaz. Günü gelecek siz de kurtulacaksınız” diyerek Hatay konusuna bakış açısını net bir şekilde ortaya koymuştur 24. Atatürk’ün Hatay davasına sahip çıkan Adana nutkundan sonra faaliyetlerini hızlandıran Sancak Türkleri, önce Lozan’daki Türk heyetine, daha sonra da Türkiye Cumhuriyeti yetkililerine İskenderun Sancağı’nın da Türkiye’ye ilhakını temin etmek suretiyle, Fransız mezaliminden kurtarılmaları yolunda resmi müracatlar yapmışlardır 25 .

Bu sırada 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşmasına göre, Hatay ahalisine verilen tabiyet seçme hakkının 1926’da son bulmasına paralel olarak bir çok Türk Türkiye’ye göç etmeye hazırlanmıştı. Ancak ileride Hatay davasına sahip çıkma kararlılığında olan Türkiye, bir taraftan Halep Konsolosluğu vasıtasıyla “terk-i tabiiyet” işlerinde fiili güçlükler çıkarmış, diğer taraftan bölgenin terkedilmemesi gerektiği yolunda propaganda yaparak göçü büyük oranda engellemiştir26. Ayrıca Ankara Itilafnamesi’nin uygulanması konusunda Fransa nezdinde girişimler de yapan Türkiye, bizzat Atatürk’ün ilgi ve müdahalesiyle 1933 yılından itibaren 175 çocuğu Hatay’dan getirerek burslu olarak okutmuş ve tekrar bölgeye dönmelerini sağlamıştır27 . Bu dönemde Hatay Türklerinin Adana, İstanbul ve bizzat İskenderun Sancağında teşkilatlı bir şekilde çalışmaları teşvik edilmiş, 1935 seçimlerinde Tayfur Sökmen Antalya bağımsız milletvekili seçilerek Hatay davasına sahip çıkılmaya çalışılmıştır28 .

Yukarıdaki gelişmelerden de anlaşılacağı gibi başta Atatürk olmak üzere, Türk devlet adamları 1918-1936 döneminde, önce Milli Mücadele şartları, daha sonra karşılaşılan iç ve dış sorunların halledilmesi gibi son derece hayati konularla uğraşmak zorunda kaldıklarından geleceğe yönelik bazı faaliyetler yürütmekle beraber, Hatay sorununu ön palana çıkarmamışlardır. Hatta Fransa ile mevcut problemlere yenisini eklememek için, Fransa’nın Sancak’taki bazı uygulamalarına çok sert tepki göstermemiş, Suriye ve Lübnan’a gönderdiği Başkonsoloslarına görevlerinin çerçevesinde olmasına rağmen Sancak’ı ziyaret etmemeleri için talimat dahi vermiştir 29. Atatürk sorunu ön plana çıkarmak için iç ve dış sorunların halledilmesini ve Avrupa’da siyasal konjonktürün elverişli duruma gelmesini beklemiştir.

II. HATAY MESELESİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE TARAFLARIN POLİTİKALARI

1930’lu yıllarda, başta Lozan’dan arta kalan problemler olmak üzere iç ve dış sorunlarını büyük oranda halleden Türkiye 1932 yılında Milletler Cemiyetine girerek aktif bir şekilde uluslararası işbirliğine katılmaya başlamıştır, ilişkilerinde devletler hukukuna bağlılığı, antirevizyonist bir politika takip etmesi ve 1930’lu yıllarda ortaya çıkan İtalyan ve Alman tehlikesinin yarattığı konjonktür içinde Türkiye ile Batılı ülkeler arasında ilişkiler giderek gelişmiştir. Özellikle Almanya’da 1933’te Hitler’in iktidara gelmesiyle Fransa, Türkiye’yi kendisine yakın tutmak istemiştir. Bu çerçevede Fransa Balkan Paktı’nı desteklemiş, 1935 yılında İtalya’nın Habeşistan’a saldırması üzerine Türkiye, İngiltere ve Fransa ile birlikte Milletler Cemiyeti’nin yaptırımlarına katılmıştır. Bu olumlu konjonktür içinde İngiltere ve Fransa’nın desteğini alan Türkiye, uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde Boğazlarda kesin hakimiyetini sağlayan Montreux Boğazlar Sözleşmesini ilgili devletlere kabul ettirmiştir 30 .

Nitekim Avrupa’da siyasi konjonktürün elverişli duruma geldiğini gören Atatürk, Fransa’nın Suriye’ye bağımsızlık vermeye hazırlandığı bir dönemde Hatay sorununu iç ve dış kamuoyunda planlı bir şekilde gündeme getirmeye başlamıştır. Atatürk Sancak sorununu kesin bir çözüme bağlamak zamanının geldiğine daha Paris’te Fransa Suriye görüşmeleri yapılırken karar vermiş, ancak Montreux Boğazlar Konferansı’nın sonuçlanmasını beklemeyi uygun görmüştü. Nitekim 20 Temmuz 1936’da Montreux Sözleşmesinin imza günü Türkiye’ye dönen Afet inan Hanım’a “şimdi Antakya, İskenderun, yani Sancak meselemiz var” demiştir 31 .

Bu sırada Fransa’da “Halk Cephesi” olarak girdikleri seçimleri kazanan sol partiler Leon Blum liderliğinde bir hükümet korumuşlardır. Yeni Fransız hükümeti Avrupa buhranlarının aldığı istikamet karşısında Suriye ve Lübnan ile ilişkilerini yeniden düzenlemek ihtiyacı hissetmişti. Bu amaçla 9 Eylül 1936’da Paris’te, Fransa ile Suriye arasında bir anlaşma yapılmıştır. 25 yıllık süre için yapılan bu anlaşmaya göre, Suriye 3 yıl sonra bağımsızlığına kavuşacaktı. Suriye’ye bağımsızlık veren ve Suriye ile Fransa arasında ittifak kuran 1936 anlaşmasında İskenderun Sancağı hakkında açık hiçbir hüküm bulunmuyordu. Yani Fransa Suriye’den çekilirken anlaşmanın 3. maddesi ile, Sancak üzerindeki hak ve yükümlülüklerini de yeni Suriye hükümetine devrediyordu 32. Bunun anlamı Sancak bölgesinin ileride Suriye’ye kalması ve bölge Türklerininde Suriye içinde azınlık durumuna düşmesi demekti. Zaten Fransa ile anlaşmayı yapan Suriye heyetinin Şam’a dönüşte İstanbul’da verdikleri demeçte, Sancak bölgesi Türklerinden azınlık olarak söz etmeleri Türk kamuoyunda tepkiyle karşılanmıştır. Türk basınında, Suriye’ye verilen bağımsızlık hakkı memnuniyetle dile getirilirken, Sancak bölgesinin Anadolu kadar eski bir Türk yurdu olduğu, bu sebeple Sancak Türklerinin bir azınlık olarak Suriye’ye bırakılmayacağı vurgulanıyordu33 .

Bu gelişmeler üzerine harekete geçen Türkiye, Hatay davasına resmen el atmış ve sorun 1936 Sonbaharından itibaren Türkiye’nin ön önemli davası haline gelmiştir.

a. Türkiye’nin Politikası ve Fransa’nın Tavrı

Fransa’nın Suriye’ye bağımsızlık vererek İskenderun Sancağı üzerindeki yükümlülüklerini yeni Suriye hükümetine devretmesi üzerine harekete geçen Türkiye, Hatay sorununa toprak isteyerek değil, Batının kendilerini tanıdığı yoldan, yani kendisi için toprak isteyerek değil, Suriye’ye tanındığı gibi, Sancak bölgesi için de bağımsızlık isteyerek işe başlamıştır34 . Fransa’nın Avrupa konjonktürü içinde sıkışık durumda olduğunu bilerek, sorunu O’nunla halletme yoluna gitmiştir. Ayrıca Suriye’ye cephe almaktan özenle kaçınmış, Suriye’nin bağımsızlığını hararetle desteklemiştir. Diğer taraftan Hatay meselesini organize bir şekilde Türk kamuoyuna malederek milli bir dava haline getirmiştir.

Konuya böyle bir strateji ile yaklaşan Türkiye, Fransa’nın Suriye ile yaptığı anlaşma hakkında bilgi verdiği Milletler Cemiyeti Konseyi’nin 26 Eylül 1936 tarihli toplantısında, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Araş, yaptığı konuşmada Sancak sorununun çözümü konusunda Fransa’ya ikili görüşme teklif etmiştir. Ancak Fransız temsilci buna verdiği cevapta, mandater devlet olarak Fransa’nın Suriye üzerindeki bütün hak ve yükümlülüklerini yeni Suriye hükümetine devrettiği, bu sebeple Fransa ile Türkiye arasında bu konuda yapılacak görüşmelere Suriye hükümetinin de katılması gerektiğini bildirmiştir35.

Türk ve Fransız temsilcileri tarafından Milletler Cemiyetinde yapılan bu konuşmalardan sonra, Türk hükümeti bir nota ile Sancak bölgesi ile ilgili isteklerini resmen Fransa’ya bildirmiştir. Paris Büyükelçisi Suat Davaz tarafından Fransa Dışişleri Bakanı Delbas’a verilen notada, Fransa’nın Suriye ve Lübnan’a tanımaya karar verdiği bağımsızlığın, halkının çoğunluğu Türk olan Sancak’a da tanınması isteniliyor, bunun 1921 ve 1926 Türk-Fransız Antlaşmalarının tabii bir sonucu olduğu belirtiliyordu36 .

Fransa bu notaya henüz cevap vermeden Atatürk 1 Kasım 1936’da TBMM’nin açılışında yaptığı konuşmada;

“Bu sırada, milletimizi gece gündüz meşgul eden başlıca büyük bir mesele, hakiki sahibi öz Türk olan İskenderun; Antakya ve havalisinin mukadderatıdır. Bunun üzerinde ciddiyet ve katiyetle durmaya mecburuz.

Daima kendisi ile dostluğa çok ehemmiyet verdiğimiz Fransa ile aramızda tek ve büyük mesele budur. Bu işin hakikatini bilenler ve hakkı sevenler, alakamızın şiddetini ve samimiyetini iyi anlarlar ve tabii görürler” diyerek Türkiye’nin Sancak meselesine verdiği önemi ve kararlılığını ortaya koymuştur 37 .

Fransa 10 Kasım 1936 tarihinde verdiği cevabi notada, İskenderun Sancağı’na bağımsızlık vermenin Suriye’yi parçalamak demek olacağını ve mandeter devlet olarak buna yetkisi bulunmadığını bildirmiştir 38 .

Bundan sonra Türkiye ile Fransa arasında karşılıklı notalardan da bir sonuç alınamamıştır39 , Fakat Suriyelilerle anlaşırken Türkiye’nin Sancak konusunda böyle bir tepkisini beklemeyen Fransa, zor durumda kalmıştır. Zira, Avrupa’da gerginleşen durum karşısında Türkiye’yi karşısına almaktan ve Suriye’nin bütünlüğü konusunda onları tedirgin etmekten çekinen Fransa, İskenderun limanını da kaybetmek istemiyordu. Bu sebeple Fransa sorunu Milletler Cemiyeti’ne götürerek Türkiye ile uzlaşma yollarını orada aramayı tercih etmiştir. Bunun üzerine Türkiye, Sancak sorununu Fransa ile çözme amacında olmasına rağmen, bu sırada bölgede cereyan eden olayları da dikkate alarak Fransa’nın teklifini kabul etmiştir. Nitekim Türkiye, Milletler Cemiyeti’ne 8 Aralık 1936 tarihinde müracaat ederek, Sancak konusundaki Türk-Fransız ihtilafının ve hürriyet ve canları tehdit altında bulunan Sancak halkının emniyeti hakkında alınacak tedbirlerin 14 Aralık’ta olağanüstü bir toplantıda görüşülmesini talep etmiştir 40 .

Tam bu sırada 10 Aralık 1936 tarihinde Atatürk Ankara Palas’ta Fransız Büyükelçisi M.Ponsot ile görüşmüştür. Atatürk bu görüşmede;

“...Ben Sancak meselesinin, her iki tarafın vaziyetini kurtaracak bir şekilde hallini istiyorum, ilhak talep etmiyorum. Sancak Türkiye ve Fransa’nın müşterek kontrolünde olur. Hatta ordusu da bulunmasın. Jandarma ve polis teşkilatı kafi gelebilir. Bu mesele dostluğumuzu koruyacak ve kuvvetlendirecek şekilde halledilmelidir. Ümid ederim ki Cenevre’de Fransız murahhasları (ne istiyorsunuz, sizin böyle bir hakkınız olduğunu biz tanımıyoruz) gibi sözler söylemezler. Zira bu iyi neticeler veremez ve işin bu takdirde, ne olacağını da bilemem.” diyerek Türkiyenin kararlılığını göstermiş ve Büyükelçi’den bizzat Paris’e giderek hükümetini aydınlatmasını istemiştir41.

Bu gelişmelerden sonra bir taraftan Türkiye ile Fransa arasında diplomatik görüşmeler devam ederken, diğer taraftan soruna Milletler Cemiyeti çerçevesinde çözüm aranmaya başlanmıştır. Çözüm arayışlarına paralel olarak Sancak’ta olaylar çıkmış, Türk kamuoyu büyük bir hassasiyetle olaylara tepki göstermeye başlamıştır.

b. Hatay’da Meydana Gelen Olaylar ve Türkiye’nin Tepkisi

Fransa mandeter devlet sıfatıyla Suriye, Lübnan ve Sancak’ın kontrolünü ele geçirdikten sonra, çeşitli unsurlar arasındaki çekişmeleri kendi menfaatleri için kullanma yoluna giderek hakimiyetini sağlamlaştırmaya çalışmıştır. Bu çerçevede Suriye’de Arap milliyetçiliğini savunan Vatani Partisi’ni Türkler aleyhine teşvik etmişlerdir. Vatani Partisi Sancak bölgesi dahil bütün Suriye’nin tamamen Araplar’dan oluştuğunu, Arap olmayanların bu ülkede hiçbir haklarının bulunmadığını savunmaktadır. Vatani Partisi mandater yönetimin de yönlendirmesi ile Türklere karşı yoğun bir kampanya başlatmıştır. Bu kampanyada Suriye’nin kuzeyi ve Sancak’ta yaşayan Türklerin Türkçe konuşmak hakkını tanımadıklarını, İskenderun Sancağı’nın 1921 Antlaşması ile tanınan statüsünü de ilga edeceklerini bu bölgenin de Suriye’nin ayrılmaz bir parçası olduğunu savunmaya ve Türklere baskı yapmaya başlamıştır42 . Fakat Vatani Partisi tarafından savunulan “Vahdet-i Arabiye” Cereyanının giderek Fransızlara karşı bir bağımsızlık hareketine dönüşmesi üzerine Fransız yönetimi, bir taraftan bunları frenlemeye çalışırken, diğer taraftan da İskenderun Sancağındaki Türkleri Vatani Partisine karşı desteklemeye başlamışlardır. 1936 yılının başlarından itibaren Antakya’da Yenigün Gazetesi’nin çıkmasına destek vermişler, Sancak Türklerinin, Türkiye’nin milli bayramlarını dahi kutlamalarına izin vermeye başlamışlardır43 . Hatta Vatani Partisi’ne karşı Türk unsurunu kullanma yoluna giden Manda yönetimi, İskenderun sancağı’nın Ankara İtilafnamesi ile belirlenen özerk yönetiminin Fransız mandası altında aynen devam etmesi ve Suriye birliğine dahil edilmemesi için hazırladıkları mazbataları Sancak havalisinde bazı köylerin ileri gelenlerine imzalatmışlardır 44 .

Ancak çok geçmeden Sancak’taki Türk varlığının Türkiye’ye karşı gösterdiği derin bağlılık mandater yöneticileri telaşa düşürmüş, Türkler üzerinde de baskıları artırmaya başlamışlardır. Bu sıralarda bir taraftan Fransa nezdinde diplomatik atağa geçen Türkiye, diğer taraftan Türkiye ve Hatay’da bir takım hazırlıklara başlamıştır. Bizzat Atatürk konu ile yakından ilgilenmeye başlamış, 1 Kasım 1936 tarihinde Mecliste yaptığı konuşmanın ertesi günü, Tayfur Sökmen ile yaptığı görüşmede, bugünden itibaren davaya resmen el koyduğunu ve Antakya-İskenderun havalisine “Hatay” adını verdiğini söyleyerek teşkilatlanma konusunda talimat vermiştir45. Atatürk’ün talimatı çerçevesinde hem İstanbul’da bulunan “İskenderun-Antakya ve Havalisi Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti”nin hemde Antakya’daki şubesinin ismi “Hatay Egemenlik Cemiyeti” olarak değiştirilerek Mersin, Dörtyol, Hassa ve Kilis’te şubeleri açılmıştır. Atatürk’ün emri ile İçişleri Bakanı Şükrü Kaya Cemiyetin genel başkanı, Emniyet Genel Müdürü Şükrü Sökmensüer genel sekreter olmuştur. Ayrıca Hatay bölgesi ile ilişkilerin rahatlıkla kurulabilmesi için Dörtyol şubesi faaliyet merkezi olarak tesbit edilmiş, cemiyetin fahri genel başkanı olarak Tayfur Sökmen de Türkiye ile Hatay arasındaki ilişkileri düzenlemekle görevlendirilmiştir 46 .

Hatay meselesinin Türk kamuoyuna malolmaya başladığı böyle bir ortamda, diplomatik girişimlere paralel olarak, Hatay Türkleri ile de ilişkiler yoğunlaşır. Bu ilişki ve görüşmelerde Hatay’lı Türk liderlere Türkiye’den işaret almadıkça hiçbir teşebbüse geçmemeleri tenbih edilir47 . Bu sırada Türkiye’nin Hatay konusunda resmi talebi bağımsızlık olmasına rağmen, gerek Hatay Türklerinin, gerekse TBMM’ndeki bazı milletvekillerinin doğrudan doğruya Hatay’ın Türkiye’ye ilhak edilmesinden yana oldukları anlaşılmaktadır. Nitekim 21 Mart 1936 tarihinde içişleri Bakanlığı’na Hatay’dan gönderilen gizli bir raporda; buradaki Türklerin kalplerinde dolaşan tek emelin “Türkiye’ye ilhak” olduğu belirtilmekte, ancak Türkiye’nin bu konudaki amaç ve kararı bilinmediği için organize bir hareketin ortaya çıkmadığı kaydedilmekte ve Türkiye’den bir işaret almaları halinde ilhak için harekete geçecekleri vurgulanmaktadır48. Diğer taraftan Yenigün gazetesi’nin 24 Mart 1936 günkü nüshasında, Antakya’da Ulucami civarındaki iki sokakta elektrik direklerine 5 Türk bayrağı asıldığı kaydedilmektedir49. Bundan sonra Türkiye’nin Hatay konusunda kararlılığını sezen Hatay Türkleri 30 Ekim 1936 tarihinde Atatürk’e ve Başbakan İnönü’ye Antakya-İskenderun ve Havalisi Halkı idare Heyeti adına yaptıkları müracaatta; Hataylıların sonsuz şükranları sunulurken “Hataylıları Anavatan’a ilhaktan başka her hangi bir şekli idare ne tatmin eder, ne de milli varlığımızı korur.” diyerek gerçek amaçlarını ortaya koymaktadırlar 50. TBMM’nde 27 Kasım 1936 tarihinde Dışişleri Bakanı Tevfik Rüşdü Araş’in Hatay konusunda verdiği izahattan sonra yapılan müzakerelerde Rasih Kaplan (Antalya), Bere Türker (Afyonkarahisar), Aka Gündüz (Ankara), İbrahim Mete (Seyhan) ve Yusuf Kemal Tengirşenk (Sinop) gibi bazı milletvekilleri İskenderun ve havalisinin binlerce yıllık bir Türk yurdu olduğunu esas çözümün Anavatan’a ilhak olacağını konuşma aralarında açıkça ifade etmektedirler 51 .

Türkiye’nin ilgisinin Hatay üzerinde tamamen yoğunlaştığı bir sırada Fransa - Suriye bağımsızlık anlaşması gereği 14 Kasım 1936’da başlayan Hatay’da yapılan seçimlere Türkiye’den verilen talimatla Türkler büyük oranda katılmamışlardır52. Bunun üzerine Fransız yönetimi Türk halkını zorla sandık başına götürmek amacıyla baskılar uygulamaya başlamıştır. Jandarmalar mahalle ve köylerde dayak ve cebir ile halkı sandık başına getirmeye çalışmış, silah araması bahanesi ile bir çok ev basılmıştır. Türk lider ve vatanperverlerden bir çoğu hapsedilmiş, Antakya’da çıkmakta olan Yenigün Gazetesi kapatılmıştır. Bazı Türk ileri gelenleri de smır dışı edilmiş, bir kısmı da kaçmak zorunda kalmıştır. Ayrıca oy kullanmayanların üç yıl hapis cezasına çarptırılacağı ilan edilmiştir53 .

İskenderun Sancağı’nı Suriye’nin bir parçası olarak telakki edenlerin amacına hizmet eden bu seçimleri ve yapılan baskıları protesto etmek isteyen Türkler seçimler sonunda 2 Aralık 1936 tarihinde Antakya’da bir gösteri düzenlemişlerdir. Gösteri kafileleri seçimlere katılarak milletvekili seçilen Adalı Mehmet ve Kuseyri Mustafa’nın evlerinin önünden geçerken ateş açılmış ve iki kişi yaralanmıştır. Ertesi gün, halk tekrar Kuseyri Mustafa’nın evinin önünde toplanarak protestoya devam etmişlerdir. Bunun üzerine Fransız askerleri halka ateş açmış iki kişi ölmüş 16 kişi de yaralanmıştır. Sonuçta Antakya’da sıkıyönetim ilan edilerek halk sert ve kötü muameleye tabii tutulmuş. 35 Türk hapse atılmıştır. Bu olaylar devam ederken Türkiye’deki inkılâpları takip ederek şapka giyen Türklere de Suriye Vatani Partisi mensupları baskı ve şiddet uygulamaya başlamışlardır55 .

Hatay’da meydana gelen olaylar Türk kamuoyunda tepki ile karşılanırken, Beyrut Büyükelçisi Feridun Cemal Erkin, Aralık 1936’da olayları yerinde incelemek üzere görevlendirilir. Erkin, yaptığı incelemeler sırasında görüştüğü Fransız delegesi Durrieux’nun Sancak olaylarının Dörtyol’dan yönlendirildiğini, hareketin başında da Tayfur Sökmen’in bulunduğunu söylediği belirtmektedir56 . Sancak’ta başta Türkler olmak üzere diğer cemaat temsilcileri ile de görüşen Erkin, hazırladığı raporu Ankara’ya göndermiştir. Erkin, bu sırada Hatay’da Türklerin kendisine gösterdiği coşkulu tezahüratı, Onların Türkiye’yi özleyişleri olarak yorumlamaktadır. 57 Feridun Cemal Erkin’e göre raporun Ankara’da okunmasından sonra, Atatürk “... Böz şimdiye kadar Sancak’ta genişletilmiş özerkliğe doğru gidiyorduk. Bundan sonra Feridun’un belirtiği gibi özerkliğe değil, düpedüz ilhaka gideceğiz” demiştir 58 .

Atatürk bu raporun okunmasından sonra 1937 Ocak ayının ilk haftasında bir askeri harekat başlangıcı olarak yorumlanabilcek şekilde Konya’ya ve oradan da Ulukışla’ya kadar bir seyahat yaparak, Ankara’ya dönmüş ve Hatay meselesinin görüşüldüğü Bakanlar kurulu toplantısına başkanlık etmişti59r . Atatürk toplantıdan sonra Hasan Rıza Soyak ile yaptığı konuşmada; “...Bir askeri harekatın başlangıcı gibi yorumlanabilecek şekilde tertip ettiğim bu seyahati, Hatay’daki Türk çoğunluğunun haklarını korumak konusunda ne derece hassas ve azimli olduğumuzu” göstermek için yaptığını belirttikten sonra, memleketi hiçbir zaman savaşa sürüklemek istemediğini, fakat Hatay meselesinin kendisi için vazgeçilmez bir dava olduğunu, gerekirse bunu kendi başına halletmek için Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliğinden istifa edip, Hatay’a giderek savaşabileceğini vurgulamıştır60 . Gerçekte bu sırada dünya konjonktürünü çok iyi değerlendiren Atatürk, bir İskenderun Sancağı için Fransa’nın savaşı göze alamayacağına inanıyordu60-a. Diğer taraftan bu sırada 6 Ocak 1936’da Atatürk’ün seyahatine refakat etmekte olan Yunus Nadi, Atatürk tarafından ilham, hatta dikte edildiği belli olan yazısında;

Fransa’nın Türkiye’yi anlamamakta ısrar ettiğini “halbuki Türkiye İskenderun, Antakya ve havalisini yalnız 24 veya 48 saatte milli kuvvetleriyle işgal edebilir, aynı kuvvetlerle bütün Suriye’nin işgali nihayet çok mahdut bir zaman meselesidir” dedikten sonra, Türkiye’nin Fransa ile bir savaşı istemediğini fakat mecbur olduğu zaman icap ederse bütün dünyaya karşı koyabileceğini, Hatay meselesinden dolayı Türkiye Cumhuriyeti haysiyet ve izzetinefisini müdafaa etmek zoru ile hareketlerin en ileri derecesine gitmek mecburiyet ve kararındadır, “eğer bu mecburiyet bizi Fransa ile savaş haline koyarsa buna şimdiden sadece teessüf ederiz”. Fransa Türkiye ile dostluğunu “müstemleke memurlarının manasız mütalâları ile kaybetmekte devam ederse, bu takdirde mesuliyet artık bizden Fransa’ya intikal etmiş olacaktır”. Şeklinde sert ve tehditkar ifadeler kullanmıştır 60-b “ .

Gerek Atatürk’ün manevrası, gerekse, Yunus Nadi’nin yazısı Batı kamuoyunda Türkiye’nin Hatay’a askeri bir hareket yapabileceği selinde yorumlanmış, Türk-Fransız ilişkileri bir hayli gerginleşmiştir. Fakat Türkiye’nin bu sert ve kararlı tavrı ingiltere’nin devreye girmesine ve Fransa’nın Türkiye’nin görüşüne yaklaşmasına yol açmıştır 61 .

III. MİLLETLER CEMİYETİ ÇERÇEVESİNDE 1937 ANLAŞMALARI VE HATAY’IN STATÜ VE ANAYASASI’NIN KABULÜ

a- Milletler Cemiyeti Çerçevesinde Varılan Uzlaşma

Fransa’nın Hatay meselesini Milletler Cemiyeti’ne götürme çabalarını Türkiye’nin de kabul etmesi üzerine, Milletler Cemiyeti Konseyi 14-16 Aralık 1936 tarihleri arasında meseleyi görüşmüştür. Milletler Cemiyeti Konseyi uyuşmazlığın çözümü amacıyla İsveçli temsilci Sandler’i raportör tayin etmiştir. Sandier hazırladığı raporunda, Sancak bölgesine üç kişilik bir gözlemci heyet gönderilmesini, tarafların raportörle temas halinde görüşmelere devam etmesini, konunun Milletler Cemiyeti’nin Ocak ayı toplantısında tekrar ele alınmasını tavsiye etmiştir 62. Bu program Cemiyet Konseyi tarafından tasdik edilmesi üzerine Hollanda, İsveç ve İsviçreli üç kişilik bir gözlemci heyet oluşturularak 31 Aralık 1936’da Hatay’da göreve başlamıştır. Gözlemci heyet çalışmalarını sürdürürken, alınan karar gereği Türk-Fransız görüşmeleri de Paris’te devam etmiştir. Bu görüşmelerde Türkiye; Hatay’ın tamamen bağımsız bir devlet olmasını, Suriye ve Lübnan ile beraber bir konfederasyon teşkil etmesini, bu konfederasyonun dış ilişkiler, gümrük ve para birliği konularında yetkili olmasını teklif etmiş ve Fransa tarafından kabul edilmemiştir63 . Ancak, gerek Türkiye’nin Fransa ile Akdeniz’de bir yardımlaşma anlaşması yapabileceğini ima etmesi, gerekse, Atatürk’ün güney gezisi Fransa’yı kısmen yumuşatmıştır. Nitekim Fransa, 18 Ocak 1937’de yaptığı teklifte Türk görüşüne biraz daha yaklaşarak, Suriye bağımsızlığına kavuşunca, Hatay’ın da (entite distincte) “ayrı bir varlık” olmasını kabul etmişse de bağımsızlık sayılamayacağı için bu teklif Türkiye tarafından kabul edilmemiştir64 .

Bundan sonra 1937 Ocak ayı boyunca meseleye Milletler Cemiyeti çerçevesinde çözüm arayışları devam etmiştir. Bu görüşmelerde Dışişleri Bakanı Tevfik Araş başkanlığında bir heyet müzakereci olarak gönderilmiştir65 . Ocak ayındaki görüşmelerde İngiliz Dışişleri Bakanı Anthony Eden, tarafları uzlaştırmak için yoğun bir çaba göstermiştir 66. 26 Ocak 1937’ye kadar devam eden bu görüşmelerde Fransa tavrını değiştirmiş ve sonuçta bir prensip anlaşmasına varılabilmiştir. Üzerinde anlaşmaya varılan hususlar 27 Ocak’ta “Sandier Raporu” şeklinde Milletler Cemiyeti Konseyi tarafından oy birliği ile kabul edilmiştir 67 .

Bu prensip anlaşmasına göre, Sancak içişlerinde bağımsız, fakat dışişlerinde bazı şartlarda Suriye’ye bağımlı “ayrı bir varlık” olacaktı. Resmi dil Türkçe olacak, ordusu bulunmayacaktı. Sancak için bir anayasa ve statü hazırlanacak, bunlar Milletler Cemiyeti Konseyi’nin kararı ile yürürlüğe girecek ve uygulamasını Fransız vatandaşı bir delege temin edecekti. Sancak’ın toprak bütünlüğü Türkiye ile Fransa arasında yapılacak bir anlaşma ile teminat altına alınacaktı.

Üzerinde anlaşmaya varılan bu esaslar, Sancak’ın tam bağımsızlığa kavuşturulmasını isteyen Türkiye ile bunun Milletler Cemiyeti’nin Suriye için kabul ettiği Manda yasasına aykırı düşeceğini savunan Fransa arasında bir uzlaşı idi. Türkiye’ye göre, bu geçici bir çözüm olup, Suriye’nin bağımsızlığına kavuşmasına paralel olarak Sancak’ın da tam bağımsızlığa kavuşmasını sağlayabilecekti. Bu esaslar aynı zamanda Manda yasasına aykırı düşmediği için Milletler Cemiyeti Konseyince de onaylanmıştır 68 .

Atatürk Milletler Cemiyetinde kararın onaylanması üzerine Başbakan îsmet İnönü’ye çektiği telgrafta, Türkiye’nin bağlı olduğu dostlukları bozmadan milli meselenin hallini Milletler Cemiyeti’nde bir sonuca vardırmak hususunda gösterilen gayretten dolayı hükümeti kutlamıştır69. TBMM’de Atatürk ve İnönü hükümetine Hatay konusunda elde edilen başarıdan dolayı teşekkür etme kararı almıştır70 . Diğer taraftan kararın Milletler Cemiyeti Konseyi’nde onaylanması üzerine Türkiye ve Hatay’da mitingler yapılması için 28 Ocak 1937’de içişleri Bakanlığı tarafından bütün vilayetlere ve müfettişliklere talimat gönderilmiştir. Bu talimatta, 31 Ocak 1937’de yurdun her tarafında Hatay için başarı mitingleri yapılması istenmekte, mitinglerin CHP, Halkevleri ve belediyeler tarafından tertip edilerek resmi bir mahiyet verilmemesi istenmektedir. Mitinglere memurlar ve öğrencilerin katılmasının sağlanması, söylenecek nutuklarda, Hatay’ın Türk olduğu, oradaki Türklerin hak ve hayatlarının istiklal içinde gelişmesinin tabii ve medeni bir hak olduğu, bu hakkın Milletler Cemiyeti tarafından verilmesinin bizi memnun ettiği, Fransa ile dost geçinmek istediğimiz, Suriye’nin bağımsızlığı ile Arapların saadetini istediğimiz açıkça beyan edilmeli ve Çerkezler ile Ermenilerden dostane bahsedilmelidir. Mitinglerde Suriye’deki aleyhteki gösterilere cevap verilmemesi, miting sonunda Atatürk’e, İnönü’ye Dışişleri Bakanına, CHP’ne, Hatay Egemenlik Cemiyetine teşekkür telgrafları çekilmesi de istenilmektedir 71 .

Aynı günde Hatay’da da miting yapılması için Dörtyol ve Kilis Kaymakamlıkları vasıtası ile Hatay’a talimat verilmiştir. Bu talimatta, Araplar ile bir çatışma olmayacağına kanaat getirildikten ve Fransız temsilcisinin izni alındıktan sonra miting yapılması istenilmektedir. Ayrıca diğer unsurların da (Çerkez, Arap, Ermeni vb.) Türklerle birlikte mitinge katılmalarının teşvik edilmesi, Arapların Suriye’deki gösterilerine cevap verilmemesi, mitinglerin sadece Sancak dahilinde yapılarak Fransa ve Türkiye’ye teşekkür edilmesi, Milletler Cemiyeti lehinde tezahürat yapılarak teşekkür telgrafları çekilmesi gerektiği belirtilmektedir72 . Verilen talimatlara paralel olarak bütün Türkiye ve Hatay’da mitingler planlı ve kontrollü bir şekilde yapılmıştır73.

Görüldüğü gibi Hatay davasının birinci safhasının Milletler Cemiyeti çerçevesinde başarıyla halledilmesi Türk kamuoyunda büyük sevinç yaratmıştır. Devlet mitingler yoluyla Türk kamuoyunu kontrollü bir şekilde yönlendirerek olayı bütün halka maletmiştir.

b. Statü ve Anayasa’nın Kabulü ve 1937 Türk-Fransız Antlaşması

Sandier Raporu çerçevesinde Milletler Cemiyeti Konseyi 20 Şubat 1937’de tekrar toplanarak Sancak Statü ve Anayasası’nı hazırlamak üzere beş kişilik bir uzmanlar komitesi kurulmasını kararlaştırmıştır. 25 Şubat’ta kurulan bu komite daha Önce Sancak’a gönderilmiş bulunan gözlemci heyet ile birlikte çalışmalarına başlamıştır74 . Uzmanlar komitesi Sandier Raporu’nun esasları çerçevesinde 15 Mayıs 1937’de Sancak’ın Statü, Anayasa ve sınırlarını kapsayan bir rapor hazırlamıştır. Bu rapor 29 Mayıs 1937’de Milletler Cemiyeti Konseyi’nde kabul edilerek Sancak’ın “ayrı bir varlık” olduğu hukuken kabul edilmiştir. Uzmanlar komitesi bu çalışmaları yaparken Türkiye ile Fransa arasında da görüşmeler devam etmiş, sonuçta iki ülke arasında aynı gün Sancak’ın toprak bütünlüğünü ve Türkiye-Suriye sınırlarını teminat altına alan bir antlaşma imzalanmıştır 75 .

Milletler Cemiyeti Konseyi’nde kabul edilen Sancak’ın sınırları Sattü ve Anayasası”na göre, sınırlar, o günkü yönetim çevresine göre tanımlanmıştır. Türk heyetinin Suriye içinde bulunan ve Türklerin yoğun olarak yaşadığı Bayır, Bucak ve Hazine nahiyelerinin de Hatay’a katılması için çaba göstermesine rağmen, bu bölgeler dışarıda bırakılmıştır 76. Statü, Sandier Raporunu ayrıntılı bir şekilde ele almaktaydı. Ancak Türkçe’nin yanında Arapça da resmi dil olarak kabul edilmişti. Anayasa’ya göre, yasama gücü çeşitli topluluklara göre hazırlanacak iki dereceli bir seçim yolu ile 40 milletvekilinden oluşacak bir meclis tarafından kullanılacaktı. Seçim sonucu ne olursa olsun, en az 8 Türk, 6 Alevi, 2 Arap, 2 Ermeni ve 1 Ortodoks milletvekili seçilecekti. Meclis bir Cumhurbaşkanı seçecek, O’da başbakanı atayacaktı. Kurulacak hükümet 5 üyeden oluşacak, yargı bağımsız olacaktı. Statü ve Anayasa’nın 29 Kasım 1937 günü yürürlüğe girmesi öngörülmüştür 77 .

Devletler hukukunda benzerine rastlanmayan bir kurum olarak ortaya çıkan Sancak Devleti teorik olarak böylece kurulurken yüzölçümü 4.805 km ve son Fransız istatistiklerine göre, 219.000 olan nüfusun %39.7’si Türk, %28’i Alevi, %11’i Ermeni, %10’u Arap, %9’u Rum Ortodoks, %3’ü diğer unsurlardan meydana gelmekteydi78 . Daha önce de belirtildiği gibi, 1920’den itibaren bölgenin demoğragik dengesi Fransız yönetimi tarafından Türkler aleyhine bozulmuştu. Bununla beraber Türklerin oranı göreceli bir çoğunluk teşkil etmektedir.

Statüde açıkça belirtilmemiş olmasına rağmen, Fransa’nın Suriye’deki mandater yönetime son verip bağımsızlık tanıması durumunda Sancağın da tam bağımsızlığa kavuşması gerekecekti. Fakat Milletler Cemiyeti Konseyi’nde kabul edilen Statü ve Anayasa ile Türk - Fransız Anlaşması Sancak meselesini tamamen halledememiştir. Çünkü Sancak’ın Statü ve Anayasası’nın yürürlüğe girmesi seçimlerin yapılmasına bağlıydı. Türkiye Hatay’da yeni rejimin derhal uygulanmasını istediği halde, Suriye’daki Arapların protesto ve isyan hareketleri, Sancak’taki Fransız idaresinin diğer unsurları Türklere karşı kışkırtan davranışları ve Fransa’nın Türkiye’ye karşı takındığı olumsuz tavırları 1937 yılı boyunca bir takım güçlüklerin ortaya çımasına sebep olmuş, Türk-Fransız ilişkileri tekrar gerginleşmiştir.

Bu olumsuz gelişmelere rağmen, 1937 tarihli Türk-Fransız Anlaşması ile Sancak meselesinde önemli bir aşama kaydedilmiştir.

c. 1937 Anlaşmalarına Suriye’nin Tepkisi

Suriye’de iktidarda bulunan Vatani Partisi, ülkenin bağımsızlığa kavuşması için Fransa’ya karşı yürüttüğü mücadele ile kamuoyunun sempatisini kazanmıştır. Ancak iktidara geldikten sonra, hem kendi mevkilerinin hem de Suriye-Fransa Bağımsızlık Anlaşması’nın yürürlüğe girişinin tehlikeye düşebileceği endişesiyle politikalarını değiştirmişler, kamuoylarını Hatay davasına ve Türk düşmanlığına yöneltmişlerdir. Daha Hatay meselesinin Paris ve Cenevre’de görüşülmeye başladığı sıralarda Türkiye aleyhinde propagandalara girişmişlerdir. Bu propagandalarda; Türkye’nin şapkayı kabul etmiş dinsiz bir ülke olduğu, Halep, Trablusşam ve Cezire bölgelerini de almak için propaganda yaptığı, ilk tehlikenin de Hatay’dan geldiğini yaymaktaydılar. Hatay’ın Milletler Cemiyeti çerçevesinde sınırları, Statü ve Anayasa’nın, şekillenmeye başlamasına paralel olarak “Sancak Müdafaası” adı altında muhtelif merkezlerde milis kuvvetleri oluşturmaya başlamışlardır. Ayrıca Kuzey Suriye’de Halep, Cezire ve Kürtdağı civarında Türkçülük cereyanına öncülük ettikleri bahanesi ile birkaç kişiyi, Trablusşam civarında da Türkmen aşiretlerinden şapka giyenleri tutuklanmışlardır79 . Kuzey Suriye üzerinde kurdukları bu baskılara paralel olarak önemli bir ticaret merkezi olan İskenderun Limanı’nı kaybetmemek için bütün dikkatlerini Hatay üzerine yoğunlaştırmışlar ve Türkler üzerinde baskıyı artırmışlardır. Daha “Sandier Raporu”nun Milletler Cemiyeti’nde kabul edilişi’nin ertesi günü, Suriye’de gösteriler başlamış, şapka giyen Türkler saldırıya uğramış Türkiye’nin Şam ve Halep Konsoloslukları muhafaza altına alınmıştır80.

Daha sonra 29 Mayıs 1937’de Hatay’ın Statü ve Anayasası’nın Milletler Cemiyeti Konseyi’nde kabul edilmesi üzerine, Suriye Meclisi 3 Haziran 1937 tarihinde bir bildiri yayınlayarak Sancak’ı Suriye topraklarının bir parçası saydığını, yapılan anlaşma ve belirlenen statüyü tanımadığını açıklamıştır81 . Diğer taraftan, Suriye’de yayınlanan Elkabas Gazetesinde 10 Haziran 1937’de yayınlanan “İskenderun’da Araplığı Nasıl Muhafaza Ederiz” başlıklı yazıda; Sancak devlet başkanının Arap olması için çalışmak, Sancak’ta Arapça eğitime ağırlık vermek, Sancak’ta Araplığı yayacak cemiyet ve klüpler açmak gibi tedbirler alınması istenilmektedir 82. Ayrıca Hatay’ın Statü ve Anayasası’nın 29 Kasım 1937’de yürürlüğe gireceği sırada da Suriye Meclisi ve basını, Suriye bayrağının Hatay’dan indirilmesini protesto ederek, Milletler Cemiyeti, Türkiye ve Fransa şiddetle tenkit edilmiş, Hatay’ın Suriye’nin ayrılmaz bir parçası olduğu tekrar vurgulanmıştır 83 .

Bu olaylar ve tepkiler karşısında Fransız yöneticileri, Fransız-Suriye, anlaşması gereği terk etmeleri gereken mandater idareyi uzatmak için Suriyelilerin faaliyetlerini müsahama ile karşılamışlar, teşvik ve tahrik etmişlerdir84 . Hatta Fransa, öteden beri takip ettiği, unsurlar arası ayrılığı ve düşmanlığı daha fazla körükleyerek durumunu sağlamlaştırma yoluna gitmiştir.

d. Fransa’nın Çıkardığı Güçlükler ve Türkiye’nin Tepkisi

Fransa, Milletler Cemiyeti çerçevesinde yapılan görüşmelerde Sancak bölgesi için önce “ayrı bir varlık” gibi bir deyim kullanarak Türkiye’nin görüşüne yaklaşmış, sonuçta da teorik olarak Hatay’ın bağımsız bir devlet olmasını kabul etmişse de, 1925’lerde İngilizlerin Musul sorununu çözmek için kullandıkları modeli kullanarak Türkiye’ye yönelik bölücü hareketleri kışkırtma yoluna gitmiştir 85. Özellikle Türkiye açısından Hatay’ın ön plana çıktığı 1937 yılında Dersim’de meydana gelen ayaklanmayı teşvik etmiştir 86 .

Fransa’nın bu politikasına karşı 7 Nisan 1937 Mısır ile Dostluk Anlaşması imzalayan Türkiye, 8 Temmuz 1937’de Afganistan, Irak ve Iran ile Sadabat Paktı’nı kurarak bölgeden yönelebilecek bölücü hareketleri önleme yoluna gitmiştir87. Bu Pakt’ın kuruluşu genellikle İtalya’ya karşı bir blok oluşturma şeklinde yorumlanıyorsa da, Pakt bölücü akımların bastırılmasında önemli rol oynamıştır. Nitekim, Pakt’ın imzalandığı gün Avrupa’da bölücü grup ve dernekler Pakt’ın kendilerine karşı olduğunu söyleyerek protesto hareketlerine girişmişlerdir 88 .

Diğer taraftan Fransa, Sancak meselesinin Milletler Cemiyeti’ne intikalinden sonra, Hatay’da her vasıtaya başvurarak Alevileri Türkler aleyhinde bir cephe halinde teşkilatlandırmaya ve tahriklere başlamıştır89 . Türk ve Alevilerin bu tahriklere kapılmaması üzerine, yerli muhafız askerleri ile birleşen Suriye’li Vatani Milisleri Alevilere saldırmış iki taraftan ölen ve yaralananlar olmuştur90 . İleride değinileceği gibi Fransız yönetimi seçimler döneminde de Aleviler üzerindeki baskılara devam edeceklerdir.

Ayrıca Hatay’da Ermenilere silah dağıtan Fransız memurları91 . Antakya Halkevini basmışlar, hükümet konağında bir Türk gencini öldürmüşlerdir92.

Bu arada Sancak Statüsünün 32., Anayasa’nın 6. ve 15. maddelerine göre 15 Nisan 1938 gününe kadar başlaması gereken meclis seçimlerini düzenlemek üzere 1937 yazında Milletler Cemiyeti Konseyince Hatay’a gönderilen seçim komisyonu Türkiye’ye danışmadan Fransız mandater makamları ile işbirliği içinde bir seçim yönetmeliği hazırlamıştır. Hatay’daki Türkler aleyhinde hükümler bulunan bu yönetmeliğe karşı çıkan Türkiye; 15 Aralık 1937 tarihinde Milletler Cemiyeti’ne baş vurarak seçim yönetmeliğinin düzeltilmesini istemiştir 93. Ayrıca Milletler Cemiyeti Konseyi, Hatay’daki yeni rejimin 29 Kasım 1937’de uygulamasına karar vermiş olmasına rağmen, Fransız yönetimi yeni rejimi resmen ilan etmemiştir 94. Bu sırada ağırlıklı olarak Hatay meselesi üzerine yoğunlaşan Atatürk, daha 1 Kasım 1937’de TBMM’ni açış konuşmasında “Yeni Hatay rejiminin mer’iyete girmesine kısa bir zaman kaldı” Diyerek sabırsızlığını belirtmiştir. Nitekim Fransa’nın yeni rejimi ilan etmemesi üzerine 1 Aralık 1937’de verdiği demeçte durumu protesto etmiştir95. Fransız hükümetinin bu tavrı Türk-Fransız ilişkilerini yeniden gerginleştirmiştir. Bunun üzerine Türkiye; 3 ve 24 Aralık 1937 tarihlerinde Fransa’ya verdiği notalarla durumu protesto etmiş ve 1930 tarihli Türk-Fransız Dostluk Anlaşması’nı feshettiğini bildirmiştir 95a Bu gergin ortamda 14 Aralık 1937’de Atatürk’ün başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu Güney sınırlarında alınacak askeri tedbirlerle ilgili bir kararnameyi kabul ederek hazırlıklara başlamıştır 96 .

Tam bu gelişmeler ortasında Suriye Başbakanı Cemil Mardam, Ankara’ya gelmiş ve 21 Aralık 1937’de Atatürk tarafından kabul edilmiştir. Bu görüşmede Atatürk, Suriyelilerle olan dostluğundan bahsetmiş, tüm İslam alemi gibi Suriyelilerin de bağımsız olması gerektiğini, ancak Fransa’nın buna niyetli olmadığını belirterek,

“...Fransızlar buna mani olurlarsa Fransızlara da söyleyecek sözlerimiz vardır. Onu da tekeffül ediyorum. Suriyelilerin ordusu yoktur. Fakat bizim ordumuz kafi. Söz veriyorum, icap ederse girerim ve sonra yine çıkarım. Temenni ederim ki buna mecbur olmayalım. Katiyyen bırakmam.”demiştir.

Hatay konusunda ise; “Bu mesele benim için bir namus meselesidir. Biz orayı muharebe ile kaybetmedik. Bize verin demiyorum, ihtiyacımız yoktur.. Bu meseleyi halledeceğiz. Bu namus meselesidir. Bunun için en büyük tehlikeyi bile göze aldım” diyerek kesin bir şekilde kararlılığını ortaya koymuştur97.

Bu sıralarda Avrupa’da gelişen olayların yarattığı uluslararası konjonktürü iyi tartan Atatürk, artık doğu arenasında rahat bir diplomasi sergilemeye başlamıştır.

e. Türkiye’nin Hatay ile İlişkileri ve Yürütülen Faaliyetler

Türkiye, diplomatik yoldan Hatay konusunda aldığı mesafeye paralel olarak, Sancak Türkleri ile de ilişkilerini geliştirmiş, Hatay’ın içişlerine yönelik bir takım faaliyetler yürütmüştür. Bu faaliyetlerle Türkler teşkilatlandırılmış, diğer unsurlar da Türkler lehine kazanılma yoluna gidilerek, seçimlerde gerekli çoğunluk elde edilmeye çalışılmıştır.

Daha öncede bahsedildiği gibi, 1936 yılından itibaren bütün faaliyetler Türkiye ve Hatay’da kurulan “Hatay Egemenlik Cemiyeti” vasıtasıyla yürütülmüştür. Hatay’dan alman bilgi ve raporlar Dörtyol’da Egemenlik Cemiyeti Fahri Başkanı Tayfur Sökmen ve Emniyet Genel Müdürlüğü temsilcisi vasıtasıyla Ankara’ya bildiriliyordu 98 . Ankara’da CHP Genel Merkezi’nde faaliyetlerini yürüten Hatay Egemenlik Cemiyeti’nde (Soyak’a göre “Hatay.

Tekilat Merkezi) 99 durum değerlendirmesi yapıldıktan sonra, Ankara’nın emir ve talimatları yine aynı yolla Hatay’a gönderiliyordu100.

Ayrıca Ağustos 1937 tarihinde Antakya Konsolosluğunu açan Türkiye, resmen Hatay’da Halk Partisi ve Halkevleri de kurmaya başlamıştır. Aslında Hatay Halk Partisi fiilen 1934 yılında, halkın yanlış yollara sev-kedilerek istismar edilmesine meydan vermemek ve Türk tezleri etrafında toplanmalarını sağlamak amacıyla kurulmuştur101 . Gayri resmi olara faaliyetlerini yürüten ve “Hatay Egemenlik Cemiyeti” veya “Sancak Halkı idare Heyeti” gibi isimlerle faaliyet yürüten Hatay Halk Partisi kurucuları, Milletler Cemiyeti Komisyonlarının Hatay’da çalışmalara başladığı zaman, Fransız mandater memurlarının Hatay’da Türklerin resmi bir temsilcisi veya kuruluşunun olmadığını ileri sürmeleri üzerine Partiyi resmen tescil ettirmişlerdir102. Böylece resmi kuruluşu da tamamlanan Parti’nin Hatay sınırları içindeki adı Halk Partisi, Hatay sınırları dışındaki adı ise “Hatay Erkinlik Cemiyeti” olarak anılmaktadır103 . Partinin başkanlığını Abdürgani Türkmen; Genel Sekreterliğini de Vedii Münir Karabay yürütmüştür. Bundan sonra Hatay Türklerinin Cemaat Reisi sıfatıyla Halk Partisi Başkanı, mandater makam ve Milletler Cemiyeti Komisyon üyeleri nezdinde temsil etmiştir. Parti bütün resmi görüşmelerde Türkiye Cumhuriyeti Konsolosluğu ile birlikte hareket ederek Ankara’nın talimatları çerçevesinde kalmaya özen göstermiştir. 1938 yılı başlarında Halk Partisi’nde bazı değişiklikler yapılarak, Abdurrahman Melek, Rasim Yurtman, Abdullah Mürsel, Vedii Münir Karabay ve Vedii Bilgin’den oluşan bir “Heyet-i Faale” ihdas edilmiş, bu heyet müstakbel “Hatay Kabinesi” Parti teşkilatı da Hatay Devleti’nin iskeleti olarak düşünülmüştür103a.

Antakya’da kurulan Halk Partisi ve Halkevleri zamanla diğer kazalarda da şubeler açarak halkı kazanma yolunda çok faydalı çalışmalar yapmıştır104. Öncelikle Fransız Mandaterliği altında gerek kişisel, gerek mandater memurların bir takım oyunları ile Türkler arasında ortaya çıkan bölünme ve iç çekişmeler ortadan kaldırılmış, Türklerin birlikte hareket etmeleri sağlanmıştır105.

Milletler Cemiyeti Konseyi’nin 27 Ocak 1937’de Hatay’ın “ayrı bir varlık” olduğunu onaylaması üzerine Hatay Egemenlik Cemiyeti yayınladığı beyannamede, Türklerin kendi aralarındaki problemleri bir tarafa bırakarak işbirliği içinde çalışmaları, Çerkezleri Türklerden ayrı görmedikleri, Alevilerin tarihi menşei itibariyle Türk oldukları, benzerlerinin sadece Türkiye’de ve Türkler arasında bulunduğu vurgulanmakta ve Arapların Türklerle birlikte olmaları gerektiği, Türk dostluğunun Suriye’nin istiklali için de zaruri olduğu, Türklerin Ermenilerle iyi geçinmek niyetinde oldukları gibi hususlar vurgulanarak bütün unsurları Hatay’ın bağımsızlığı amacıyla birlikte hareket etmeye davet eden birleştirici ifadeler kullanılmaktadır106.

Diğer taraftan Parti ve Halkevleri, Fransız memurlarının Hatay’da yaşayan unsurları birbirlerine düşürerek hakimiyetlerini devam ettirme politikası çerçevesinde başta Alevi kesim olmak üzere diğer unsurları Türkler aleyhine kışkırtmasına karşı bir takım çalışmalar yapmışlardır. Özellikle Fransızların Alevilere “Siz ne Türk, ne Arap ve ne de Müslümansınız, sizler ehli salip bakayası olduğunuzdan Türkler ve Araplar sizlere fena muamele yapmaktadırlar...” propagandası ile tahrik etmelerine karşı107 Türk Tarih Tezinin popüler olduğu bu dönemde Aleviler’e “Eti Türk’ü” ismi verilerek kazanılmaya çalışılmıştır108 . Alevilerin “Eti Türk’ü” olduğu ve Türklerden ayrı düşünülmeyeceği yolunda yapılan çalışmalar sonucu, Alevi kesim Türklerle işbirliği yapmaya ve seçimlerde bir çok bölgede Türk listelerine yazılmaya başlamışlardır. Bunun üzerine Türklerle birlikte hareket eden Aleviler üzerinde şiddet ve baskılar artmıştır. Bu baskılara Halk Partisi yetkilileri karşı çıkarak Alevilerin bir kısmını daha yanlarına almayı başarmışlardır. Hatta İskenderun’da birçok Alevi yapılan tehdit ve baskılara karşı 1938 Mayıs’ının ilk haftasında Halkevi’ne başvurarak himaye talep etmişler109 ; 11 Mayıs 1938’de Milletler Cemiyeti Konseyi ve bizzat Atatürk’e de başvurarak baskıların kaldırılmasını istemişlerdir110 Ayrıca 1937’de kabul edilen Sancak Statü ve Anayasası’nda Müslümanlar diye bir cemaat bulunmamasına rağmen, Mandater makamlar Türkleri bölmek amacı ile Ağustos 1937’de bir Müslüman partisi kurdurmaya çalışmışlar 111. Seçimlerde de halkı Müslüman Sünni olarak yazdırma girişiminde bulunmuşlardır. Parti ve Halkevleri gerekli çalışmaları yaparak bu tür bölünme girişimlerini önlemiş, bir kısım Arapların da Türk listelerine yazılmasını sağlamıştır112.

Hatay’ın içinde yürütülen bu tür faaliyetlere paralel olarak Türkiye’de de birtakım çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalarda iç ve dış kamuoyunu Hatay konusunda aydınlatmaya öncelik verilmiştir. Bu amaçla daha önce değinildiği gibi bütün yurtta” “Milli Hatay Mitingleri” yapılmış, 10 Şubat 1937 tarihinde bütün gazetelere tebligat gönderilerek, gazetelerin özel bir sütun açarak milli dava olan Hatay konusunda kamuoyunu aydınlatmaları milli dava elde edilinceye kadar gazetelerin parti ve hükümetle işbirliğine devam etmeleri istenilmiştir113 . Hatay davasının iç kamuoyuna kontrollü bir şekilde mal edilmesi amacı ile yapılan faaliyetlerin yanı sıra dış kamuoyuna yönelik olarak Türkiye’de ilk dış radyo yayını 8 Ocak 1937 tarihinde Hatay meselesi üzerine yapılmaya başlanmıştır. Ayrıca “Hatay’da Türklere yapılan Mezalim” bir propaganda broşürü haline getirilerek özellikle Ortadoğu ülkelerine dağıtılma yoluna gidilmiştir. Bu amaçla İçişleri Bakanı Şükrü Kaya imzası ile 18 Mart 1937 tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğüne yazılan şifreli yazıda, basımı için Mısır’a gönderilen broşürün İstanbul’da da Türkçe ve Arapça bastırılarak çeşitli vesilelerle Mısır, Irak, Filistin, Hicaz ve Suriye’ye gönderilmesi istenilmektedir 114 .

Türkiye propaganda amaçlı çalışmalara paralel olarak, Milletler Cemiyeti Konseyi’nin Sancak Statü ve Anayasası’nı hazırlamaya başladığı günlerde, gelecekte Hatay’da uygulanacak kanunları Ankara’da hazırlamaya başlamıştır. Ankara’da CHP Genel Merkezinde bakanlıkların temsilcilerinden oluşan bir komisyon, adli, idari, mali, iktisadi, sına-i, kültürel ve bayındırlık kanunlarının Türk karakterine ve medeni esaslara uygun olarak yapılması için 20 Şubat 1937’de faaliyete geçmiştir115 . Ayrıca Türkiye gerek seçimlerde çoğunluğu sağlamak, gerekse kurulacak Hatay devletinde görevlendirmek amacıyla başta memurlar olmak üzere Türkiye’de yaşayan Hatay doğumluları 1938 yılı başından itibaren Hatay’a göndermiştir. Bu amaçla hazırlanan talimatta;

a. Bu memur ve serbest meslek sahiplerinin Ocak 1938’e kadar Hatay’a gitmeleri ve ailelerini de beraber götürmeleri,

b. Hatay’a giden her memurun ilk işinin Hatay Erkinlik Cemiyeti faal heyetini ziyaret olduğu, vakit geçirmeksizin Hatay vatandaşlığına geçmek üzere müracaat etmeleri,

c. Hatay’a giden her memurun ana vazifesinin Hatay’daki Türkleri bir tek cephe halinde hareket edecek şekilde telkin ve tenvir olduğu, ayrıca Hatay’da yapılacak ilk işin önümüzdeki seçimleri kazanmak olduğunun idraki içinde bulunmaları gerektiği,

d. Hatay’a gidecek her memur ve serbest meslek sahibinin Hatay Halk Partisi programı ve direktifi altında çalışan bir üye olacağı,

e. Bütün Hataylıları Türk cephesinde toplamaya çalışacakları, özellikle Aleviler arasında Eti Türklüğünü yayarak onları milli cephede birleştirmenin en büyük vazife olacağı,

f. Hatay’a giden memurların iki yıl orada kalacakları, Başkonsolos’un izni olmadan Türkiye’ye dönemeyecekleri, memuriyet terfilerinin düzenli yapılacağı ve maaşlarının devamlı ödeneceği hususları vurgulanmaktadır116.

Bu talimat çerçevesinde Türkiye’den ne kadar Hatay doğumlu memur ve serbest meslek sahibinin Hatay’a gönderildiği bilinmemekle beraber, 7 Nisan 1938 tarihinde çıkarılan bir Bakanlar Kurulu Kararnamesinde “Muvazene-i Umumiye ve Hususiye’den maaş alan ilişik listede adları yazılı 252 Hatay’lı memur ve müstahdemin 2 seneye kadar izinli sayılmaları” onaylanmıştır 117. Paris’te çıkan Ermeni Gazetesi Haraç 25 Ocak 1938’de “Türk tehlikesi” başlıklı yazısında, Türkiye’nin çeşitli hile ye manevralarla Sancak’a 7000-8000 kişi sokmayı temin edeceği, bir ay zarfında gelenlerin 3000’i bulduğu, Hatay’a girecek kişilerin aileleri ile birlikte 35.000’e ulaşacağı şeklinde oldukça abartılı rakamları vermektedir 118.

Türkiye’nin uluslararası konjonktürü iyi değerlendirerek Hatay meselesine el atması ve bu konudaki kararlılığını bölgedeki faaliyetleri ile de ortaya koyması Hatay sınırları dışında kalan Türklerin de Türkiye’yi bir kurtarıcı olarak görmelerine yol açmıştır. Nitekim 8 Haziran 1937’de Trablusşam halkından iki kişi Türkiye’nin Beyrut Başkonsolosluğunu ziyaret ederek bin kadar imzalı bir dilekçe vermişlerdir. Bu dilekçede, Trablusşam halkının Hatay zaferinden dolayı sevinçleri ifade edilmekte ve kendi memleketlerinin de “o inayeti muteremeden hissemend buyrulmaklığını Cenab-ı Kadir’den her an ve zamanda niyaz ve temenni eyleriz.” Denilmektedir119 . Bu müracaattan yaklaşık bir yıl sonra Şam ve civarı ileri gelenlerinden kırk kadar mücahit adına geldiklerini beyan eden iki kişi İskenderun Konsolosu Fethi Denli’ye müracaat etmişlerdir. Bu kişiler para ve silah ihtiyaçlarının karşılanması halinde 5000-6000 kişiyi ayağa kaldırabilecekelerini ve hareket başlayınca da giderek büyüyeceğini beyan etmişlerdir 120. Ayrıca 8 Temmuz 1938 tarihinde Bayır, Bucak Nahiyelerinden Türk köylüler Antakya Konsolosluğuna müracaat ederek, Suriye hükümetinin baskılarını son derece artırdığını, şapka giymeyi, Latin harfleri ile gazete ve kitap okumayı, Türkiye’yi istemediklerine dair Arapça mazbataları kendilerine zorla imza ettirdiklerini, herşeyi göze alarak göç etmek istediklerini bildirmişlerdir121 Türkiye bu tür müracaatlara karşılık yatıştırıcı ifadeler kullanarak Suriye ve Fransa’nın kendi aleyhinde propaganda malzemesi olarak kullanabileceği davranışlardan kaçınmıştır. Bununla beraber Yunus Nadi, 5 Haziran 1938 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi’nde yazdığı bir makalede Hatay’ın Bayır, Bucak ve Hazine Nahiyelerini de ihtiva ettiğini, bu Nahiyelerin unutulmadığını vurgulamaktadır122.

Türkiye, Hatay için yürüttüğü diplomatik faaliyetlere paralel olarak, ülke içinde ve Hatay’da yaptığı.çalışmalar ile Hatay’da Türklerin seçimleri kazanarak ileride Türkiye’ye ilhak edilmesinin zeminini hazırlamıştır, ayrıca Türkiye’nin Hatay davasına sahip çıkarak bu konuda karalı bir politika izlemesi Hatay sınırları dışında da itibarını bir hayli yükseltmiştir. Fakat gerek Hatay’ı gerekse Anavatanı uluslararası konjonktürde zor durumda bırakabilecek herhangi bir davranış içine girmemiştir.
________________________________________

** Belgelerden faydalanmamız konusunda her türlü yardımı esirgemeyen Başbakanlık-Cumhuriyet Arşivi çalışanlarına teşekkürü bir borç bilirim.
1 Stefanos Yerasimos, Milliyetler ve Sınırlar.Balkanlar,Kafkasya ve Orta-Doğu, Çev:Şirin Tekeli, İstanbul, 1994, s.175
2 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C.V.4.B. Ankara, 1983.S.39.
3 Yuluğ Tekin Kurat, Osmanlı İmparatorluğunun Paylaşılması, 2.B. Ankara, 1986, s.19-20: Fahir Armaoğlu, 2O.yy. Siyasi Tarihi (1914-1980),4. B. Ankara, 1987, s.126 Ömer Kürkçüoğlu, Türk İngiliz İlişkileri, (1919-1926), Ankara 1978, s.42.
4 3 Kasım 1918’den itibaren Osmanlı Hükümeti ile Mustafa Kemal Paşa Arasında Mondros Mütarekesinin Özü, hükümleri ve uygulaması konusunda tartışmalar başlar, Telgrafla yapılan bu tartışmalarda Güneydeki Türk Birliklerinin teslimini ve İskenderun’un İşgalini engellemek için silah kullanılmasını teklif eden Mustafa Kemal Paşa’ya karşı çıkılır ve 7 Kasım’da Yıldırım Orduları Lağvedilerek İstanbul’a çağırılır. Bilgi için bkz. Ergün Aybars, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, İzmir, 1984,s.111: Türk İstiklal Harbi Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, I. Ankara, 1992,s72-81: Selahattin Tansel Mondros’dan Mudanya’ya Kadar, C.1,İstanbul, 1991, s.37-40
5 Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, s.81-100.
6 Yerasimos,a.g.e.s.185; Abdurrahman Melek, Hatay Nasıl Kurtuldu 2., B.Ankara 1986.S.11
7 İsmail Soysal, “Hatay Sorunu ve Türk Fransız Siyasal ilişkileri”, (1936-1939),
Beleten, CXLIX., sayı:193, (Nisan 1985),s.80. Türkiye Dış Politikasında 50.yıl Montreux ve Savaş Öncesi Yılları, (1935-1939), Ankara 1974,s.158; Ahmet Faik Türkmen, Hatay Manda Tarihi, Silahlı Mücadele Devresi CIV. İstanbul 1939,s.95O. San Remo Konferansında Fransız Mandaterliğine bırakılan bölgelerde incelemelerde bulunmak üzere King-Crone adı verilen bir komisyonda kurulmuştu. Komisyon yaptığı inceleme sonunda bölgenin Fransa Mandaterliğine bırakılması durumunda savaş çıkabileceği yolunda uyanlarda bulunmuştu. Geniş bilgi için bkz. Hamdi Selçuk, Bütün Yönleriyle Hatay’ın O Günleri, 2.B.İstanbul 1972.s.47-48; Ahmet Şükrü Esmer, Siyasi Tarih, İstanbul, 1944,s.536; Tayfur Sökmen, Hatay’ın Kurtuluşu İçin Harcanan Çabalar, Ankara 1992,s.21.
8 Soysal, a.g.m.,s.81: Yerasimos, a,g,e,s. 184-185
9 Montreux ve Savaş Öncesi, s. 158
10 T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, C.1 Ankara 1985,s. 1-3; Salahi R.Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, 1 Ankara 1973, s. 189-195.
11 Misakı-ı Milli Metni için bkz. İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, C.1.1920-1945, Ankara, 1983,s.15-16. İlerde de üzerinde durulacağı gibi Mustafa Kemal Paşa bölgenin Misak-ı Milli sınırları içinde olduğunu belirtmiştir, bkz. Dipnot no:20, Ayrıca Misak-ı Millinin ilanı, daha sonra TBMM’nin konuya yaklaşımı, bağlılığı ve yapılan tartışmalar hakkında geniş bilgi için bkz. Nejat Kaymaz, ‘TBMM’inde Misak-ı Milliye Bağlılık andı İçilmesi Konusu” Tarih ve Toplum, C.3-4, sayı: 19,s.47-51, Makale aynı dergide C.3-4, Sayı. 20-22-23’te seri olarak yayınlanmıştır.
12 Itilafnamenin hazırlanması sırasında yapılan müzakere için bkz. Yusuf Kemal Tengirşenk, Vatan Hizmetinde, Ankara, 1981, s.232-239. Anlaşma metni için bkz. Soysal, a.g.e. s.50-52. Anlaşmanın Zarureti konusunda Mustafa Kemal Paşa’nın Tayfur Sökmen’e söyledikleri için bkz. Dipnot No: 22
12 -a Yahya Akyüz, Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu, 1919-1922, Ankara, 1975, s. 148-150
13 Mehmet Tekin, Harf inkilabı Türk Ocaklarının Çalışmaları ve Hatay’da Yeni Yazı, Antakya, 1988,s. 119.
13 -a Lozan Antlaşmasının 3. Maddesi için bkz. Soysal, a.g.e, s.87
14 Antlaşma metinleri için bkz. Atatürk’ün Milli Dış Politikası (1923-1938). CM.Ankara, 1981,s.408-413; Soysal, a,g,e,s.385-390
15 Melek, a.g.e. s. 11.
16 Melek, a,g.e,s.11; Soysal, a,g,m,s.81.
17 Yerasimos, a,g,e,s.185
18 Rene Massiğli, La Turquie Devant La Guerre, Paris, 1964,s.43.
19 Melek a,g,e, s. 11-12
20 Sömen, a,g,e, s.34-35.
21 Geniş bilgi için bkz. Sökmen, a,g,e, s.38-56; Türkmen, a,g.e,.s.980-1030
22 Sökmen, a,g,e,s.63.
23 Geniş bilgi için bkz. Sökmen, a,g,e,s.59-61,68-69.
24 Mehmet önder, Atatürk’le Adım Adım Türkiye, Ankara 1984,s.9.
25 Lozan’daki Türk heyetine yazılan mektup için bkz. Sökmen, a.g.e.s.70-71; Ayrıca bölgeden yapılan diğer müracaat için bkz. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, (BCA), (030.10.222.500.1), 402.1,Ek:1.
26 BCA, 030.10.116.807.15.97/36; Melek,a,g,e,s.10.
27 Sökmen, a.g.e, s.88-90
28 Atatürk, Tayfur Sökrnen’e.. Sancak davasında daha yakından çalışabilmesi için bağımsız milletvekili seçildiğini belirtir. Sökmen, a.g.e, s.92. Ayrıca yakınları Atatürk’e, Niçin Adana ve Antep değil de Antalya” diye sordukları zaman “günü gelince (L) harfi yerin (K) harfini koyacağız. Böylece Antalya, Antakya olacak” demiştir. Tahsin Ünal, Türk Siyasi Tarihi (1700-1958),4. B.Ankara, 1977,s.576.
29 Feridun Cemal Erkin, Dışişlerinde 34 Yıl Anılar-Yorumlar, C.I.Ankara, 1980,s.86.
30 Geniş bilgi için bkz. Montreux Boğazlar Konferansı Tutanaklar, Belgeler, Çev.Seha L.Meray Osman Olcay, Ankara, 1976.
31 Afet İnan, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Devrimi, Ankara, 1977.S.135.
32 Menmet Gönlübol ve Diğerleri, Olaylarla Türk Dış Politikası (1919-1973), C.l, 5.B.Ankara, 1982,s.134; Fahir Armaoğlu, 20.yüzyıl Siyasi Tarihi 1914-1980,4.B.Ankara, 1987.S.348.
33 Fatih Rıfkı Atay “Suriye ve Sancak” Ulus, 25.9.1936; Kemal Ünal “Suriye’deki Türkler Ekalliyet Değildir” Ulus, 24.9.1936
34 Hasan Koni, “Hatay Sorununa Yeni Bir Bakış” Atatürk Yolu, Yıl:2,sayı:4 (Kasım 1989),s.537
35 Konuşmalar için bkz. Montreux ve Savaş Öncesi Yılları.s. 159.
36 Türkiye’nin 9 Ekim 1936 Tarihli rotası için bkz. Cumhuriyet, 22.11.1936; Montrux ve Savaş Öncesi Yılları, s.159-162.
37 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri (Top:Nimet Arsan), C.I.3.B., Ankara, 1981.S.392.
38 Cumhuriyet, 22.11.1936; Montreux ve Savaş Öncesi Yılları,s.162-165.
39 Notalar için bkz.Cumhuriyet, 22.11.1936.;2.12.1936;5.12.1936.
40 Metin için bkz. Atatürk’ün Milli Dış Politikası, s.334-335.
41 Görüşme için bkz. Bilal N.Şimşir, “Atatürk’ün Yabancı Devlet Adamlarıyla Görüşmeleri” Belleten, C.XLV/1,sayı:177 (Ocak 1981 ),s. 199-202.
42 BCA CHP Genel Sekreterliği Evrakı, B.3.Sıra no:753, Konu No:687., 16.6.1936 tarihli Dahiliye Vekili’nin yazısı. (CHP Evraklarında belge numarası bulunmadığı için, belgenin tarihleri de verilmiştir.)
43 Y.a.g. Belge
44 Manda yönetimine hitaben yazılan bu mazbatalarda son gelişmeler üzerine Sancak’a daha önce anlaşmalarla tanınan statünün devam ettirilmesini ahalinin temsil hakkı bulunan biz ihtiyar heyeti, ayan ve eşraf Fransa devletinden talep ve istirham eyleriz denilmektedir. BCA;CHP Evrakı,B.3.Sıra no:753, Konu no:687,11.4.1936 tarihli Dahiliye Vekilinin yazısı.
45 Sökmen, a.g.e.s.95, Atatürk’ün bölgeye Hatay adını vermesine paralel olarak Türk aydınları, Dil ve tarih tezlerinin de etkisi ile yörenin Hitit Türklerinden itibaren Anavatan’ın parçası olduğunu, Türk Antakya’nın tarihinin 3600 yıl öncesine dayandığını, Hatay isminin de ta Orta Asya’dan geldiğini ortaya koymaya çalışan yazılar yazmışlardır. Bu konudaki değerlendirme için bkz. Mete Tuncay “Hatay sorunu ve TBMM”, Türk Parlamentoculuğunun ilk Yüzyılı (1876-1976), Ankara, Tarihsiz.s.251-253.
46 Sökmen,a.g.e,s.95-96.
47 Melek, a.g.«,s.27.
48 BCA CHP Evrakı, B.3.Sıra No:753, konu no: 687.21.3.1936 tarihli Dahiliye Vekili’nin yazısı ve eki.
49 BCA CHP Evrakı, B.3.Sıra No:753, konu no: 687.11.4.1936 tarihli Dahiliye Vekili’nin yazısı.
50 BCA CHP Evrakı,B.3.sıra no:753 konu no:687,30.10.1936 tarihli müracaat bkz. Ek:2
51 Konuşmalar için bkz. TBMM Zabıt Ceridesi, devre V.Cilt 13,1936,s.73-78.
52 Tayfur Sökmen, bu seçimlere Türklerin katılmamasının daha isabetli olacağı konusunda, İsmet Paşa’yı ikna ettiğini söylemektedir. Sökmen, a.g.e,s.93-94; Bu seçimlere Türklerin katılma oranı %2,5’dir. Erkin, a.g.e.s.92.
53 BCA CHP Evrakı, B.3.sıra No:753, konu no:687, Hatay’da Türklere Yapılan Mezalim, başlıklı yayına hazırlanmış 43 sayfalık broşürün orijinali, s. 1-6,(Broşüre ileride tekrar temas edilecektir).
54 Hatay’da Türklere Yapılan Mezalim,s.8-19vd.
55 Şapka Giyen Türkler’e, “Sancak Suriye’nin parçasıdır. Burada kalacak Türkleri hatıra gelmeyecek işkencelerle öldüreceğiz” diye baskı yapmışlardır. Hatay’da Türklere Yapılan Mezalim,s.21.
56 Erkin, a.g.e,s.94-95, Sökmen, Fransızlar milletvekili olarak Dörtyolda çalışmamı hükümet nezdinde protesto edince Atatürk’ün “mebus bizim değil, müstakildir” dediği zaman bağımsız milletvekili seçilmemin manasını anladım demektedir. Sökmen, a.g.e,s.98.

57 Erkin, a.g.e, s.97
58 Erkin,a.g.e,s.91.
59 Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar, CM İstanbul, 1973,s.606-607.
60 Soyak, a.g.e.,s.606-607.
60 -a Bekir Tünay, “Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, CM., Sayı: 5 (Mart 1986), 5. 460.
60 -b Yunus Nadi, “Fransız Dostluğuna Hala Kıymet Veriyoruz” Cumhuriyet,6.1.1937.
61 Soyak,a.g.e,s.607-611.
62 Montreux ve Savaş Öncesi Yılları, s.167-168; Olaylarla Türk Dış Politikası,s.135.
63 BCA, (030.10.222.501.4.)402.24.Ek:3.
64 Soysal, a.g.e.s. 87
66 BCA (030.18.01.71.1).2.57.95.Bkz. Ek:4.
65 Başbakan İsmet İnönü, TBMM’nde yaptığı konuşmada İngiliz Dışişleri Bakanı’na Hatay Davasında tarafları uzlaştırmak için gösterdiği çabadan dolayı teşekkür etmektedir. TBMM Zabıt Ceridesi, C.13,devre V,1937,s.161, Ayrıca aynı yıl, Türk filosu Malta’yı ziyaret etmiş, ismet Paşa taç giyme töreni için İngiltere’ye gitmiş ve Türk İngiliz ilişkileri hızla gelişmiştir. Koni,a.g.m,s.537.
67 Sandier Raporu olarak sunulan esasların metni için bkz. BCA,(030,10,222,501,4,)402,24.
68 Soysal a.g.m,s.88.
69 Atatürk’ün telgrafına, Başbakan İnönü’de cevabi bir telgraf çekmiştir. Telgraflar için bkz. BCA. (030.10.222.501.5.) 402.25.Bkz.Ek:5
70 TBMM Zabıt Ceridesi,C.13.s.16O.
71 BCA,CHP Evrakı, B.3.sıra no:753.,konu no:687.Dahiliye Vekili’nin 28.1.1937 tarihli talimatı.Bkz.Ek-6.
72 BCA,CHP Evrakı, B.3.sıra no:753,konu,687.Dahiliye Vekilinin 28.1.1937 tarihinde “HAYAT” şifresi ile Dörtyol ve Kilis Kaymakamlıklarına gönderdiği talimat.
73 31 Ocak’ta “Bugün Bütün Türkiye Hatay Zaferini kutlayacak” şeklinde başlık atan Cumhuriyet Gazetesi, 1 Şubat’ta “Bütün yurd Hatay zaferini kutladı” başlığını kullanmakta ve mitinglerden görüntüler yayınlamaktadır. Cumhuriyet. 31 Ocak. 1 Şubat 1937.
74 Soysal,a.g.m,s.88.
75 Antlaşma metni için bkz. Düstur. 3.tertip.C.18, s.548, soysal, a.g.e.s.567-568.
76 Türkiye’yi temsil eden Numan Menemenoğlu, konuyu 11 Mart 1937 tarihinde gündeme getirmiş, daha sonra konu üzerinde tartışmalar devam etmiştir. Cumhuriyet, 11 Mart 1937, Soyak,a.g.e,s.630.
77 Sancak’ın Sınırları, Statü ve Anayasası’nın metinleri için bkz. Soysal a.g.e, s.544-564.
78 Bu yüzdelere göre Türk nüfus 85.242 olarak verilmektedir. Edward Weisband “The Sanjak of Alexandretta 1920-1939: A Case Study” Near Eastern Round Table 1967-68 (Ed:R.Bayly Winder) 1969.S.177.
79 BCA, (030,10,222,501.14.)402.34.
80 Cumhuriyet, 28-29 Ocak 1937.
81 Sökmen, a.g.e, s.10-11.
82 BCA.CHP Evrakı,B.3.sıra no:687.Bkz.Ek:7
83 BCA. (030.10.222.501.23.)402.43.Bkz.Ek:8.
84 BCA. ((030.10.222.501.14.)402.34.
85 Koni, a.g.m,s.537.
86 Geniş bilgi için Bkz.Suat Akgül, Yakın Tarihimizde Dersim isyanları ve Gerçekler, İstanbul, 1992,s.101-106. 87
87 Paktın 7.maddesinde, “... Taraflardan herbiri diğer tarafların müessesatını devirmek, hudut ve diğer mahallelerinin nizam ve emniyetini bozmak veya hükümet rejimini ihlal etmek maksadıyla silahlı çete, cemiyet veyahut,teşekküllerin teessüne veya fiiliyata geçmelerine, kendi hudutları dahilinde mani olmayı taahhüt ederler.” denilmektedir. Metin için Bkz. Atatürk’ün Milli Dış Politikası, s.732-735, Soysal, a.g.e.s.584-587. 83 Koni, a.g.m,s.537.
89 BCA.030.10.223.508.34.402.386.Bkz.Ek-9.
90 9-10 Ağustos 1937 tarihinde Antakya’da meydana gelen bu olaylarda Türk basınında 15 kişinin yaralandığı belirtilmektedir. Cumhuriyet, 11 Ağustos 1937, Ancak bu olaylarda 25 kişinin öldüğü ve 60 kişinin yaralandığı bilinmektedir Bkz. Adil Dağıstan, Türk-Fransız ilişkileri (1918-1939) (H.Ü.Atatürk İlkeleri ve ink. Tarihi Ens.Yayınlanmamış Doktora Tezi) Ankara 1992.S.147.
91 Dağıtılan silahların 4000 adet olduğu belirtilmektedir. Cumhuriyet 1 Mart 1937.
92 Cumhuriyet, 4 Ağustos 1937.
93 Montreux ve Savaş Öncesi Yılları,s. 176-177.
94 Şimşir, a.g.m, s.169. 30 Kasım 1937 tarihli Cumhuriyet Gazetesi “Hatay İstiklali Suikasta Uğradı” başlığıyla verdiği haberde meydanlarda toplanan Türklerin zaptiyelerin saldırılarına uğradığını 12 kişinin yaralandığını kaydetmektedir.
95 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C.III,s.102, Cumhuriyet, 2 Aralık 1937.
95 -a Soysal, a.g.m,s.92-93.
96 BCA,(030.18.01.81.102.2.).2./7834 Bkz. Ek:10.
97 Görüşmenin metni için Bkz. Şimşir, a.g.m,s.202-207
98 Melek, a.g.m, s.39, Dörtyol’dan Ankara’ya gönderilen yazılarda genellikle Tayfur Sökmen ve Emniyet Müdürü Ziya Oral’ın İmzaları bulunmaktadır.
99 Soyak, CHP’inde Hatay İşleri ile görevli “Hatay Teşkilat Merkezi” vardı. Sekreterliğini Emniyet Genel Müdürü Şükrü Şökmensüer yürütüyordu, demektedir. Soyak a.g.e,s.601. Bu dönemdeki Parti-devlet ilişkileri dikkate alınırsa Hatay Egemenlik Cemiyeti’nin devletin resmi bir kurumu gibi faaliyetlerini yürüttüğü açıkça görülebilir.
100 Melek, a.g.e,s.39.
101 Hatay’da Halk Partisi’nin ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmemektedir. Yerasimos’a göre, Antakya’da Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir şubesini kurma girişimi 1934 ilkbaharında başlamıştır. Yerasimos, a.g.e,s.191
102 Hatay Halk Partisi Tüzüğü için Bkz. BCA CHP Evrakı, B.3.sıra no:753 konu no:687, Tüzük’te resmi tescil tarihi bulunmamaktadır. Ancak, Cumhuriyet Gazetesi’nin 4 Ağustos 1937 tarihli nüshasında “Hatay’da Halk Partisi Resmen Tanındı” başlıklı bir haber bulunmaktadır.
103 İleride tekrar değineceğimiz. Hatay’a Gitmekte Olan ve Hatay’da bulunan Türkiye’den Gitmiş Memurların Çalışma Talimatı”, Ankara 1937,s.4’de, “Hatay’da Hatay işlerini tedvir mesuliyetini tevcih ettiğimiz tek bir parti vardır. Bu partinin Hatay sınırları içindeki adı (Halk Mümessileri Partisi)’dir. Hatay sının dışındaki adı da (Hatay Erkinlik Cemiyetedir. Bu cemiyet Ankara merkezinin direktifi altında vazife görür.” denilerek isim konusuna açıklık getirilmektedir. Yani Hatay, Halk Partisi ile Hatay Erkinlik Cemiyeti aynı Cemiyetlerdir. Bu Cemiyet Ankara’daki Hatay, Egemenlik Cemiyeti’ne bir anlamda doğrudan Devlete bağlı olarak çalışmaktadır. Adı geçen talimat, kitapçık olarak basılmasına rağmen, BCA CHP Evrakı, B.3.sıra no:753, Konu no:687’de bulunabilmiştir. Bkz.Ek:11
103 -aMelek, a.g.e,s.39
104 BCA,030.10.222.501.16.402.36.Bkz.Ek:12.
105 Egemenlik Kurumu Yüksek katına yazılan 29 Mart 1937 tarihli raporda, Antakya Türk ileri gelenleri ile toplantı yapılarak, Ankara’nın emirlerinin tebliğ edildiği, iç çekişmeleri ve kişisel kırgınlıkları bir tarafa bırakmaları gerektiğinin vurgulandığı belirtilmektedir. BCA CHP Evrakı, B.3.sıra no:753 konu no:687. 29 Mart 1937 tarihli Ömer Türkmenili’nin raporu.
106 BCA CHP Evrakı, B.3.sıra no:753, konu no:687, Bkz.Ek:13
107 BCA CHP Evrakı, B.3. sıra no:753,konu no:687, Dahiliye Vekili’nin 21.3.1936 tarihli yazısı ekindeki rapor.
108 Alevilerin aslı konusunu tarihçi Necip Asımla görüşen Tayfur Sökmen sonucu Atatürk’e arz ettiğini O’nun da “Aleviler Arap değildir. Eti Türkleridir” dediğini belirtmektedir. Sökmen, a.g.e.s.97-98.
109 BCA, (030.10.223.504.10)-402.144,BCA,(030.10.223.505.10),402.206.
110 Cumhuriyet, 12; 15 Mayıs 1938.
111 Cumhuriyet, 4 Ağustos 1937.
112 BCA, (030.10.223.504.43.)402.177, BCA, (030.10.223.505.42.)402.240,Bkz.Ek:14.
113 BCA, CHP Evrakı, B.3.Sıra no:753,konu no:687, CHP Genel Sekreterliği’nin 10 Şubat 1937 tarihli tebligatı.
114 BCA, CHP Evrakı, B.3.sıra no:753, konu no:687, broşür 43 sayfadır, önyazı ve kapağı için Bkz.Ek:15.
115 BCA, CHP Evrakı, B.3.sıra no:753, konu no:687, 17 Şubat 1937 tarihli yazı, Bkz.Ek:16.
116 Hatay’a Gitmekte Olan ve Hatay’da Bulunan Türkiye’den Gitmiş Memurların Çalışma Talimatı, Ankara, 1937,7sayfa.Bkz. Ek:11.
117 BCA, (030.18.01.82.26.13.)2/8472.Bkz. Ek : 17.
118 BCA,(030.10.223.502.18) 402.65
119 BCA,(030.10.222.501.15)402.35 Bkz.Ek:18
120 BCA,(030.10.224.510.4).402.447.
121 BCA,(030.10.224.511.1) 402.473.Bkz.Ek:19.
122 Yunus Nadi “Sancak Nedir? Hatay Nedir?” Cumhuriyet, 5 Haziran 1938.

Atatürk'ün Hatay Politikası II (1938 - 1939)

Makelenin I. bölümünde (Atatürk’ün Hatay Politikası I. 1936-1937, Sayı:34) uluslararası konjöktörü çok iyi tartan Türkiye’nin iç ve dış kamuoyunda yürüttüğü koordineli ve kararlı politika sonucu Hatay’ın Suriye’den koparılarak “ayrı bir varlık” olarak tescil ettirmesi ele alınmıştır. Makalenin bu bölümünde ise, Hatay’da seçimlerin yapılarak, bağımsız Hatay Devleti’nin kurulması ve Türkiye’ye ilhak edilmesi gene Türk arşivlerine dayanılarak ortaya konulmaya çalışılacaktır.


IV.SEÇİMLERİN YAPILMASI VE HATAY DEVLETİ’NİN KURULUŞU


a. Avrupa’daki Gelişmeler ve Hatay’da Seçimlerin Başlaması

1938 Yılı başında itibaren Avrupa’da uluslararası ilişkiler giderek gerginleşmeye, özellikle Almanya ve İtalya’nın barışı tehdit eden tutumları belirginleşmeye başlamıştır. Berlin-Roma mihverinin Avrupa’da ağırlığını gittikçe hissetirmesi, antirevizyonist devletlerin Türkiye’ye olan ihtiyacını da artırmıştır. Bu gergin durum karşısında Fransa, Ortadoğu’nun en güçlü devleti olan Türkiye ile ilişkilerini düzeltmek ihtiyacını duymuştur. Dolayısı ile Avrupa’da savaş tehlikesinin yaklaşması Sancak konusunda yapılan görüşmelerde Fransa’yı Türk haklarını teslime mecbur bırakmıştır.123 Türk Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Araş ile Fransız meslektaşı arasında 30 Ocak 1938’de Paris’te yapılan görüşme Avrupa’daki gelişmelerin yarattığı hava içinde geçmiş, Araş; feshedilen anlaşma yerine, yeni bir Türk-Fransız Anlaşması yapabileceklerini ima etmiştir. Diğer taraftan Türkiye’nin itirazını dikkate alan Milletler Cemiyeti Konseyi de 31 Ocak 1938’de seçim yönetmeliğinde gerekli düzenlemelerin yapılmasına karar vermiş ve Seçim Komitesi 7 Mart 1938’de gerekli düzenlemeleri tamamlamıştır.124

Bu olumlu hava içinde Hatay’da 1938 Nisan’ında başlaması gereken seçimler 3 Mayıs 1938 tarihinde Milletler Cemiyeti Secim Komisyonu’nun gözetimi altında başlamıştır.125 Anayasa’ya göre iki dereceli olarak yapılacak olan sancak seçimlerinde 20 yaşını doldurmuş her Hatay’lı erkek, gene Anayasa’da belirtilen cemaatlerden birine serbestçe yazılacaktı. Ancak Hatay’daki Fransız makamları bu defa Türkler aleyhinde tavır takınıp seçim sonuçlarını etkilemeye çalışmışlardır. Daha seçimler başlamadan harekete geçen Fransız mandater memurları Suriye’deki Taşnak ve Hınçak Ermenilerini birleştirerek birçok Ermeni ve Arap’ı Hatay’a sokarak Türkler aleyhinde propagandalara başlamışlardır.126 Özellikle seçimlerde Türklerden yana tavır koyan Alevileri baskı ve terör olayları ile sindirmişlerdir. Hatay dışından getirilen Arap ve Ermeniler Sancak vatandaşı olarak kaydedilmiş, bazı Türkler seçim komisyonunun çıkardığı güçlükler sonucu seçmen olarak kaydedilmemiştir.127 Antakya’da Fransız istihbarat dairesi tarafından Suriye Vatani Partisi mensuplarına 25 tabanca verilmiş, bazı Türk köyleri basılmıştır. Fransız memurları Türk taraftarlarına şiddet uygulanması, seçimlerde Türklerin asla başarılı olamayacakları, Fransız ordusunun bölgeyi terketmeyeceği yolunda propagandalar yaparak Türkleri psikolojik baskı altına almışlardır.128 Özellikle Vatanilerin baskı ve şiddet uygulamalarına göz yummuşlar, hatta teşvik etmişlerdir.129 Baskıların yanısıra, Anayasa’da bulunmamasına rağmen, seçim komisyonları bir kısım Türk köylülerini Sünni-müslüman olarak kaydederek Türklerin seçmen sayısı az gösterilmeye çalışılmıştır.130 Fransız memurlarının yanısıra tarafsız davranması gereken Milletler Cemiyeti Seçim Komisyonu’nunda Türkler aleyhine bazı uygulamalara girişmesi üzerine Türk-Fransız ilişkileri tekrar gerginleşmiştir.

Hatay’da yapılan birinci derece seçimlerde meydana gelen olaylara Türkiye’nin tepkisi bir hayli sert olmuştur. Atatürk 20 Mayıs 1938’de Mersin’de, 24 Mayıs 1938’de Adana’da toplanan askeri birliklere saatlerce süren resmi geçit töreni yaptırarak Fransa’ya göz dağı vermek istemiştir.131 Bu sırada Türkiye’nin sınıra yığdığı 30.000 kişilik kuvvetini, Fransızların meseleyi sürüncemede bırakan politikası karşısında 1937 Türk-Fransız Antlaşması gereği Hatay’a sokmaya çalıştığını görmekteyiz. Nitekim Başbakan Celal Bayar, 31 Mayıs 1938’de verdiği direktifte, sınırdaki askeri birliklerin takviye edilerek Hatay sınırı üzerinde harakete hazır hale getirilmesini istemiştir.132

Bir taraftan Türkiye’nin sert ve kararlı davranışı, diğer taraftan Almanya’nın Avusturya’yı işgali ve Çekoslovakya’yı parçalaması sonucu Avrupa’da giderek tehlikeli bir vaziyet alan konjöktürü dikkate alan Fransa, yeniden tavır değiştirmek zorunda kalmıştır.133 Sonuçta Fransa seçimleri 6 gün durdurmuş ve Hatay’daki temsilcisi Garreau’yu azlederek yerine Binbaşı Collet’i seçimler süresince temsilci olarak görevlendirilmiştir.134 6 Haziran 1938’de de Abdurrahman Melek’i Hatay Valiliğine atamıştır.135 Abdurrahman Melek’in Fransızların teklifini kabul etmesi, başta Tayfur Sökmen olmak üzere Hatay Türklerinin ileri gelenleri tarafından şiddetle eleştirilmiştir. Ancak Hatay’daki Başkonsolosluğun Abdurrahman Melek vazifeyi benim emrimle kabul etti demesinden sonra Türkler durumu kabullenmişlerdir.136

Hatay yönetiminde yapılan değişikliklere paralel olarak 9 Haziran 1938’de seçimler tekrar başlatılmasına rağmen, sonuçlar Türkler aleyhine gelişmeye devam etmiştir. Seçimlerin tatil edildiği dönemde dahi, Arap tethişçiler köy köy dolaşarak Türk listelerine yazılanların veya yazılmak isteyenlerin katledileceği ve evlerinin yağma edileceği şeklinde propagandaya devam etmişler, Hoybun Cemiyeti de Suriye Vatanilerinin yardımı ile Türkler aleyhinde bildiri dağıtmıştır.137 Seçimlerde, gelişmeleri günü gününe takip eden Türkiye, Hatay’da Türklerden 22 Milletvekili çıkarmayı hedeflemiş ve bunu Fransa’ya da kabul ettirmiştir.138 Halbuki 15 Haziran 1938 tarihi itibariyle Türk seçmenlerin sayısı, diğer unsurların toplamından aşağı idi.139 Bu farkın hariçten getirilerek Hatay nüfsuna kaydedilen Ermeni ve Araplar ile Türk listelerine kaydolması engellenen Alevi ve bir kısım Türklerden kaynaklandığı anlaşılıyordu.140 Bu durum karşısında Türkiye, seçimlerin ertelenerek durumun Türkler lehine düzeltilmesi için harekete geçmiştir. Türkiye bu amaca ulaşmak için Milletler Cemiyeti Seçim Komisyonu’nun Hatay’ı terketmesi ve sorunu Türkiye ile Fransa’nın birlikte çözmesini istemektedir.141 Bu fikri Fransa’nın da kabul etmesi üzerine, Türk ve Fransız Hükümetleri Milletler Cemiyeti Seçim Komisyonu’nun çalışmalarını durdurmasını birlikte istemişler ve komisyon 29 Haziran 1938’de Hatay’dan ayrılmıştır.142 Artık Hatay sorunu Türkiye ile Fransa arasında ikili görüşmelerle çözülme yoluna gidilecektir.

b. Türkiye ile Fransa Arasında İmzalanan Askeri ve Dostluk Antlaşması

Yukarıda da belirtildiği gibi, Fransa Avrupa’da giderek tehlikeli bir hale gelen konjonktürü de dikkate alarak Hatay konusunda uyuşmazlığa son vermek amacıyla Türkiye ile ikili görüşmelere razı olmuştu.

Fransa’nın politikasında meydana gelen bu yumuşamaya paralel olarak; Türk ve Fransız hükümetlerince Sancak’ın toprak bütünlüğünü garanti altına alan 29 Mayıs 1937 Antlaşması’nın 2. ve 3. maddesine dayanarak iki ülke askeri heyetleri 17 Haziran 1938’de Antakya’da görüşmelere başlamışlardır. Bu görüşmelerde Orgenaral Asım Gündüz başkanlığında bir askeri heyet görevlendirilmiş,143 bir gün sonra bu heyete Dışişleri Bakanlığı’ndan Elçi Cevat Açıkalın dahil edilmiştir.144 Fransa’yı ise Yakındoğu Ordusu Komutanı General Huntziger temsil etmiştir.

17 Haziran 1938 tarihinde askeri heyetler arasında başlayan görüşmelerde Fransa, Hatay’a girecek Türk müdahale kuvvetinin sembolik bir kuvvet olmasını, sadece İskenderun mıntıkasında konuşlandırılmasını ve bir taburdan ibaret olmasını istemiştir.145 Halbuki Türkiye; topçu birliği dahil olmak üzere bölgedeki Fransız kuvvetlerinin miktarı kadar takviyeli bir alayı Hatay’a sokmak istemekteydi. Fransız askeri temsilcisi Türk teklifine karşı çıkmış, Özellikle Türkiye’nin Hatay’a topçu birlikleri sokmasına itiraz etmiş, sonuçta görüşmeler uzamıştır.146 Günlerce süren müzakerelerden sonra 3 Temmuz 1938 tarihinde Türk-Fransız Askeri Antlaşması imzalanabilmiştir.147

Bu antlaşma ve 32 maddelik ek protokole göre, Sancak’ın toprak bütünlüğü, siyasi statüsü ile sükun ve asayiş 6000 kişilik bir kuvvet tarafından sağlanacaktı. Bu kuvvetlerin 1000’i Sancak’tan geri kalan kısmı yarı yarıya (2500-2500 olmak üzere ) Türk ve Fransız kuvvetlerinden oluşacaktı. Hatay’ın iç ve dış güvenliğinin sağlanması için Türk ve Fransız kuvvetleri işbirliği yapacaklardı. Ayrıca Antlaşmada Türk Kuvvetlerinin Hatay’a gireceği günün birlikte tesbit edileceği, kuvvetlerin geçeceği ve konuşlandırılacağı yerlerle ilgili teknik ayrıntılar da bulunuyordu.

Fransızların önceki oyalama politikasına sinirlenen ve bu sebeple daha müzakereler sırasında Hatay’a girecek birliklerin hazırlanmasının hükümete telkin eden Atatürk; Anlaşma haberini alır almaz, Fransa ile acele temas edilmesini ve Türk kuvvetlerinin ertesi günü Hatay’a girmesini emretmiştir.148 Sonuçta Türk öncü birlikleri 4 Temmuz’da esas birlikler de 5 Temmuz 1938 ‘de Kurmay Albay Şükrü Kanatlı komutasında Payas ve Hassa üzerinden Hatay topraklarına girmiştir.

Türk ordusunun Hatay’a girişi, Hatay Türkleri tarafından büyük törenler ve sevinç gözyaşlarıyla karşılanmış bozulan moralleri düzelmiştir.149 Hatta Türk ordusu, Türk olmayan unsurlar tarafından da tezahüratla karşılanmıştır.150 Hatay meselesinin çözümünde önemli bir dönüm noktası teşkil den bu olayı Başbakan Celal Bayar’da, Genelkurmay Başkanı’na gönderdiği kutlama telgrafında siyasi hayatımızda önemli bir merhale olarak görmektedir.151

Diğer taraftan 1938 Mayısının ortalarında Cenevre, Paris ve daha sonra Ankara’da devam eden Türk-Fransız görüşmeleri de askeri müzakerelere paralel olarak devam etmiş, olumlu bir hava içinde geçmiştir.152 Bu görüşmeler sonunda da Türk Dışişleri Bakanı ile Fransa’nın Ankara Büyükelçisi Ponsot arasında 4 Temmuz 1938’de Ankara’da Türk-Fransız Dostluk Anlaşması imzalanmıştır.153 Anlaşmanın imzalandığı gün taraflar arasında ortak bir demeç ile optanlara dair bir de protokol imzalanmıştır.154

Türkiye’nin feshettiği 1930 tarihli Dostluk Anlaşması’nın yerine geçmek üzere imzalanan bu Anlaşma ve ortak demece göre, taraflar işlerinden birine yönelik siyasî ve iktisadî hiçbir anlaşma ve kombinozona girmeyecekler, taraflardan biri saldırıya uğrarsa, diğer taraf saldırgana yardımda bulunmayacaktı. Ayrıca taraflar Hatay’ın toprak bütünlüğünü garanti altına alan 1937 Anlaşması’ndan dolayı kendilerine düşen yükümlülüklerin yerine getirilmesini gerektirecek bir durum karşısında birbirlerine gerekli kolaylıkları göstermek için istişarede bulunacaklardı. Diğer taraftan ortak demeçte, 29 Mayıs 1937 tarihinde kabul edilen İskenderun Sancağı Statüsü ve Anayasası’nın yürürlüğe girmesi ve Hatay’da Türklerin üstünlüğü Fransa tarafından kabul edilmiş, ancak meselenin Türkiye için toprak sorunu olmadığı teyid edilmiştir. Fransa bu son hükümle Türk kuvvetlerinin Hatay ‘a girmesini kabul etmekle beraber Türkiye’nin Hatay’ı kendisine ilhak etmesini önlemeyi amaçlamıştır. Fakat, gerek Hatay’la ilgili, gerekse, 1939 Türk-İngiliz -Fransız ittifak görüşmeleri ve gelişen olaylar sebebiyle, bu anlaşma taraflarca onaylanamadığı için yürürlüğe girmemiş, Türkiye açısından da bağlayıcı olmamıştır.

c. Seçimlerin Tamamlanması ve Hatay Devleti’nin Kuruluşu

Türk-Fransız Askeri ve Siyasî Anlaşmalarının imzalanmasından sonra, iki hükümet, Hatay’da seçimlerin Türk-Fransız otoritelerinin ortak denetiminde tamamlanması ve işbirliğine devam edilmesi konularında anlaşmışlardır. Bunun üzerine Türkiye, seçim işlerini Fransız Yüksek komiseri’nin Hatay’daki temsilcisi Albay Collet ile birlikte yürütmek üzere Cevat Açıkalın’ı fevkalade murahhas olarak Hatay’a tayin etmiştir.155 Cevat Açıkalın Hatay’a giderek 15 Temmuz 1938’de Fransız temsilci ile resmi temaslara başlamıştır. Bu temaslarda seçimlerin düzenli bir şekilde yürütülebilmesi ve daha önce Türkler aleyhinde yapılan bazı uygulamaların ortadan kaldırılması için bir takım kararlar alınmış ve uyulamaya geçilmiştir. Bu kararlara göre, seçimleri yürütmek üzere Türk temsilci Cevat Açıkalın., Fransız temsilci Collet, Hatay Valisi Abdurrahman Melek ve Türk Cemaati mümessili sıfatı ile (Hatay Halk Partisi Başkanı) Abdülgazi Türkmen’den oluşan bir seçim komisyonu (İntihab-ı Ali komisyonu) kurulmuştur. Bu komisyon’a diğer cemaatlerden de birer temsilci alınmıştır. Seçimlerde görevli özel mahkeme de 2 Türk, 1 Fransız hakim görevlendirilmiş, daha önce oluşturulan müracaat komiteleri ihtiyaç kalmadığı gerekçesi ile lağvedilmiş, yeni seçim büroları açılmıştır.156 Ayrıca seçmen yazımızda daha önce yapılan haksızlıkları ortadan kaldırmak amacıyla, baskı ve şiddet uygulanan yerlerdeki seçmen yazımlarını yenilemek, hileli kayıtları tetkik etmek ve Hatay doğumlu olmadığı halde kaçak getirilerek kayıt edilen Ermeni ve Arapları kayıtlardan düşmek konusunda da karar alınmıştır. Böylece Türkiye için Hatay davasının esası demek olan seçmen kayıt işlerindeki dengesizlik ve haksızlıkları telafi edilme yoluna gidilmiştir. Bu arada Türkiye Ermeni Patriği Mesrop Maroyan, İçişleri Bakanlığı ve CHP Genel Sekreterliğine 2 Temmuz 1938 tarihinde müracaat ederek Hatay’daki Ermenilerden Türkler aleyhine çalışanları ikaz etmek amacıyla iki tane Rahib’i Hatay’a göndermek için izin istemiştir.157

Yeni oluşturulan Seçim Komisyonu bir bildiri yayınlayarak 22 Temmuz 1938 tarihinde Milletler Cemiyeti Seçim Komisyo’nun bıraktığı yerden seçimlere devam edileceğini açıklamıştır. Böylece 22 Temmuz’da başlayan seçim işlerinde Anayasa gereği 20 yaşını doldurmuş Hatay’lı erkekler birinci derece seçmen olarak istedikleri cemaat listelerine kendilerini yazdırmaya başlamışlardır. Özellikle Hatay Halk Partisi ve Vali Abdurrahman Melek’in verdiği rakamlar ve bilgiler ışığında; Reyhaniye bölgesinde kayıtların tekrar yapılması, baskı ve şiddet sonucu kendilerini Türk listelerinden başka bir listeye yazdırdıklarını beyan edenlerin (Türk Alevi Arap vb) Türk listelerine yazılmaları, henüz kaydedilmemiş olanların kaydedilmesi ve Suriye’den getirilerek kayıtları yapılan Ermeni ve Arapların listelerden silinmesi hususlarında harekete geçirilerek listelerde Türkler lehine denge sağlanmıştır.158

1 Ağustos 1938 günü tamamlanan birinci derecede seçmen yazımına göre, Türk cemaatine 35.847, Alevi 11.319, Ermeni 5504, Arap 1845, Rum Ortodoks 2098 ve diğer cemaatlere 359 kişi kayıt yaptırmıştır. Seçimlerin bu devresinde Türk listelerine 15.080 kişi daha yazılmış, kayıt işleri herhangi bir olay meydana gelmeden tamamlanmıştır.159 Bunlardan her 100 seçmen bir ikinci derece seçmen sayıldığından 358 Türk, 113 Alevi, 55 Ermeni, 18 Arap, 20 Rum-Ortodoks ikinci derecede seçmen olarak kabul edilmiştir. Bu sonuçlara göre, toplam 40 milletvekilinden her cemaate düşen sayı da 22 Türk, 9 Alevi, 5 Ermeni, 2 Arap, 2 Ortodoks-Rum olarak tesbit edilmiştir.160

Bu işlemlerin tamamlanmasından sonra, 20 Ağustos 1938 tarihinde Antakya, İskenderun ve Kırıkhan kazalarında ikinci derece seçmenler tarafından milletvekillerinin seçileceği ilan edilmiştir. Bu sebeple Türk Milletvekillerinin kimlerden oluşacağı konusunda çalışmalara başlanmıştır. Öncelikle Hatay davasına büyük hizmetler yapmış olan Tayfur Sökmen’i kurulacak yeni devlette etkili bir görev vererek Hatay’a göndermek isteyen Türkiye, Milletvekili seçtirmek istemektedir. Bu amaçla emir verilen Cevat Açıkalın, Tayfur Sökmen’i Reyhaniye’ de Ata namı ile seçmen olarak kaydettirdiğini, ancak O’nun Sancak vatandaşı olmadığını, gizli bir kayda dayanarak milletvekili adayı yapmanın zor olacağını belirtmektedir. Fakat Anayasa’nın 24. maddesine göre Başbakan veya Bakanların Milletvekili olma şartı bulunmadığını, bu sebeple Tayfur Sökmen’e Meclis Başkanı olmamak şartıyla, Başbakanlık ve Bakanlık verilebileceğini, bunu Fransız temsilciye de kabul ettirmenin daha kolay olacağını belirtmekte ve Milletvekili listesinin bir an önce gizli olarak gönderilmesini istemektedir.161 Bu arada Ağustos başlarından itibaren Türkiye’de Hatay’da milletvekili seçilecek ve hükümette görev alacak kişilerle ilgili çalışmalara başlamıştır.162 Bu konuda görevlendirilen Emniyet Genel Müdürü Şükrü Sökmensüer, Cevat Açıkalın, Tayfur Sökmen, Fethi Denli, Abdurrahman Melek, Dörtyol’da bir toplantı yapmışlardır. Toplantıda Şükrü Sökmensüer, Hatay Devlet Başkanlığı için Atatürk’ün Tayfur Sökmen’i teklif ettiğini belirtmiş, Abdurrahman Melek ile Tayfur Sökmen arasındaki gerginlik giderilmiş, Hatay’da Milletvekili seçilecek ve hükümette görev alacak kişiler konusunda görüş alışverişi yapılmıştır.163 Toplantıdan sonra Ankara’ya dönen Şükrü Sökmensüer, hazırladığı raporu İçişleri Bakanlığına sunmuş, İçişleri Bakanlığı da onay için 10 Ağustos 1938 tarihinde Başbakanlığa arzetmiştir.

Başbakanlığa onay için sunulan bu raporda , Hatay Devlet Başkanlığı için ilk adayın Tayfur Sökmen olduğu, şayet herhangi bir sebeple O’nun seçilememesi durumunda kardeşi Abdullah veya İnayet Mürsel’in bu göreve getirilmesi teklif edilmektedir. Meclis Başkanlığı’na Abdülgani Türkmen’in, Başbakanlığa Abdurrahman Melek’in, Bakanlıklara’da Ahmet Faik Türkmen, Cemil Yurtman, Abdullah Fevzi, Cemal Baki ve Kemal Alper’in getirilmesi önerilmektedir. Hatay Meclisi’nde çoğunluğu sağlayabilmek için Devlet ve Bakanlık görevlerine getirilecek Türklerin Milletvekili olmaması gerektiği, şayet diğer unsurlardan bakanlık görevi verilecek birisi olursa, onun aynı zamanda Milletvekili olmasının faydalı olacağı belirtilmektedir. Rapor’da Milletvekili adaylıkları için de iki liste hazırlanmıştır. Bu listelerden ilk 22’si tercihen milletvekili olması istenilenler, ikinci 22 kişi de yedek listedir. Milletvekili listesinin hazırlanmasında adayların Türk olmaları ve Ankara’ya bağlı bulunmalarının esas alındığı vurgulanmaktadır. Diğer taraftan manda döneminde birtakım bocalamalar geçirdikten sonra Türkiye’nin Hatay’la yakından ilgilendiğini gören ve milli davaya sıkı sıkıya bağlanan bazı kişilerin de, ister Hatay’da , ister halen Türkiye’de olsun milletvekili olması gerektiği belirtilmekte ve bunlara Suphi Bereket, Adalı Hacı Mehmet, Kuseyri ailesinden Naci vb. kişiler örnek gösterilmektedir. Ayrıca Arap, Ermeni ve Ortodoks Milletvekillerinin de Türk tezine yakın olan kişilerden seçilmesi için gayret gösterileceğine işaret edilmekte ve listenin 15 Ağustos’a kadar Cevat Açıkalın’a bildirilmesi istenilmektedir.164 Sonuçta Başbakan tarafından onaylanan liste Cevat Açıkalın’a bildirilmiş, O’da listeleri Hatay Halk Partisi’nde yapılan bir toplatıda açıklamıştır. Abdurrahman Melek hatıralarında milletvekili adayları arasında kendisini Dörtyol toplantısında bildirdiği isimlerden ancak 7-8 kişinin kaldığı, eski muhaliflerden ve Hatay’da oturmayanlardan da bazı kişilerin listeye girmiş olduğunu, Partide eskiden beri çalışan arkadaşların bu sonucu hayretle karşıladıklarını, ancak hiçbirinin karşı çıkmadığını belirtmekte ve azınlık Milletvekili adaylarını da kendisinin aynı zamanda mandater yönetimi de memnun etmiş kişilerden seçtiğini kaydetmektedir.165

Milletvekili listelerinin hazırlanmasından sonra 21 Ağustos’ta listeler ilan edilmiş, 24 Ağustos’ta da milletvekili seçimleri yapılmıştır. Bu seçimlerde Türk adayların toplam sayısı 22 olduğu için seçim yapılmaksızın hepsi seçilmiş sayılmıştır. Seçim sonuçlarına göre, Antakya’da 14 Türk, 7 Alevi, 2 Arap, 2 Ermeni, 1 Ortodoks-Rum, Kırıkhan’da 5 Türk, 2 Ermeni olmak üzere 40 Milletvekili seçilmiştir.166 Bu sonuçlara göre, Türkiye’nin kararlı ve planlı bir şekilde olaya yaklaşması neticesinde arzu edilen sonuç alınmış, Hatay Meclisi’nde Türkler salt çoğunluğu elde etmişlerdir.

Hatay’da seçimlerin tamamlanmasından sonra, meclisin açılması ve devletin kuruluşu için hazırlıklar hızla tamamlanmıştır. Bu arada Cevat Açıkalın’ın daveti üzerine 25 Ağustos 1938’de Tayfur Sökmen Hatay’a gelmiş, Halk Partisi ve halk tarafından törenlerle karşılanmış, Fransız temsilci Collet ile de samimi bir havada görüşme yapmıştır.167 Tayfur Sökmen ‘in ittifakla devlet başkanlığına seçilmesi için gerekli çalışmalar yapılmış, Meclis Başkanı ve yardımcılarının kimlerden olacağı, encümenlerin Türklerin çoğunluk olacak şekilde teşkili , meclisin açılışında söylenecek nutuklar, fark gözetilmeksizin milletvekillerine ödenecek maaşlar dahi önceden tespit edilme yoluna gidilmiştir.168 Ayrıca daha meclis toplanmadan kurulacak hükümetin tamamen Türk Bakanlardan oluşmasına, açılış konuşmasını da Meclis Başkanı seçilecek olan Abdülgani Türkmen’in yapmasına karar verilmiştir.169

Bütün hazırlıklar tamamlandıktan sonra, nihayet 2 Eylül 1938’de Hatay Meclisi açılmıştır. Sancak Statüsüne göre resmi dil Türkçe ve Arapça olduğu halde bütün milletvekilleri Türkçe yemin etmişlerdir. Halk Partisi Başkanı Abdülgani Türkmen Meclis Başkanlığı’na , Tayfur Sökmen de Abdurahman Melek’i hükümeti kurmakla görevlendirmiştir.170 Abdurrahman Melek tarafından oluşturulan Bakanlar Kurulu, daha önceden tesbit edildiği gibi, Adliye Bakanı Cemil Yurtman, Maliye ve Gümrük Bakanı Cemal Baki, Maarif ve Sıhhiye Bakanı Faik Türkmen, Nafia ve Ziraat Bakanı Kemal Alpar’dan teşkil edilmişti. Bakanlarının tamamı Türklerden meydana gelen hükümetin programında Hatay Halk Partisi’nin programınının hemen hemen aynısı idi. 6 Eylül 1938’de toplanan Hatay Meclisi hükümete güven oyu vermiş, aynı gün Milletler Cemiyeti tarafından hazırlanan Anayasa onaylanmış, devletin resmi adı “Hatay Devleti” olarak değiştirilmiş, milli marş olarak Türk İstiklal Marşı ve yeni bayrak kanunu kabul edilmiştir.171 Meclis 7 Eylül 1938 tarihinde tekrar toplanarak, hükümete geçici kanun çıkarma yetkisi vermiş ve hükümet icraatlarına başlamıştır.172 Türkiye Cumhuriyeti de yeni kurulan Hatay Devleti’nin acil ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için hemen 50.000 TL. ödenek göndermiştir. 173

Türkiye, gerek Milletler Cemiyeti çerçevesinde Fransa ile yürüttüğü diplomatik mücadele ve imzaladığı anlaşmalar, gerekse devletin şekillenmesinde Hatay’da izlediği Politika ve yaptığı çalışmalar ile Hatay’ın Anavatan’a ilhakı yolunda önemli bir mesafe katetmiştir. Hatay davasını kendisi için bir onur ve namus meselesi olarak telakki ederek başından itibaren bizzat yönlendiren ve Türkiye’ye ilhak yolunda artık dönüşü olmayan bir safhaya vardıran Atatürk 10 Kasım 1938 tarihinde ebediyete intikal etmiştir.

V. HATAY’IN TÜRKİYE’YE İLHAKI

2 Eylül 1938 tarihinde kurulan Hatay Devleti, gerçekte her yönüyle yapay ve geçici bir niteliğe sahipti. Bu haliyle bir yıla yakın varlığını sürdüren Hatay Devleti, 23 Haziran 1939 tarihinde hukuken ortadan kalkmış, Türkiye’nin bir vilayeti haline gelmiştir. Bu süre zarfında, bir taraftan Hatay Türklerinin biran önce Türkiye’ye bağlanma arzuları doğrultusunda yapılan siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik ve adli düzenlemelerle Türkiye ile bütünleşmesinin eşiğine gelen Hatay, diğer taraftan Avrupa konjoktürünün hızla değişmesine paralel olarak Fransa ile imzalanan anlaşma ile hukuken Türkiye’ye ilhak olacaktır.

a. Türkiye-Hatay İlişkileri ve Yapılan Düzenlemeler

Hatay Devleti’nin yöneticileri kendilerini Anavatan’ın bir parçası olarak terakki ettikleri için Türkiye’de yürürlükte olan kanunları, Hatay Meclisi’nden bölüm bölüm geçirerek uygulamaya başlamışlardır. Kanunların hazırlanması ve uygulanması ile devlete işlerlik kazandırılmasında Türkiye ile sıkı bir işbirliği yapmışlardır.

Özellikle Hatay Devleti’nin Suriye ve Fransa’nın etkisinden kurtaracak idari, adli, ekonomik ve diğer konularda yeni düzenlemelere hız verilmiştir. Bu çerçevede, Hatay Devleti adına vergi alınmaya başlanmıştır.174 20 Ekim 1938 tarihinde Suriye’nin Hatay sınırlarını kapatması üzerine İskenderun gümrüğüne el konularak Hatay Devleti adına vergi alınmaya başlanmıştır.175 Ortaya çıkan bu krizde Türkiye Hatay Devleti’ni desteklediğini resmen ilan ederek, Türkiye sınırını açmış ve gümrük vergilerini kaldırmıştır.176 Bundan sonra 13 Kasım 1938 tarihinden itibaren İskenderun limanına girecek yabancı ülke gemilerine Hatay Bayrağı çekme mecburiyeti getirilmiştir.177 Hatay’da 29 Ekim 1938’de Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen’in katılması ile Cumhuriyet Bayramı törenleri düzenlenmiş, Suriye’nin çıkardığı güçlükler sebebi ile bir müddet Hatay’ın posta işleri Türkiye’den yürütülmüş, daha sonra Türkiye’de Hatay adına pullar bastırılarak Hatay’a gönderilmiştir. Önce devlet memurları maaşı Türk parası ile ödenmeye başlanmış, daha sonra Suriye parası yerine Türk parası resmen ikame edilerek Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın İskenderun’da bir şubesi açılmıştır. Ayrıca Hatay vatandaşlarının Türkiye Konsolosluklarından pasaport alarak seyahat etmeleri de sağlanmıştır. Diğer taraftan asayişi temin edecek emniyet teşkilatı ve eğitim sahasında da gerekli düzenlemeler hızla gerçekleştirilmiştir.178

Hatay’da yapılan bu faaliyetle Türkiye ile koordineli bir şekilde yürütülmüştür. Nitekim Hatay ile Türkiye arasındaki yakınlık ve bağlılığı daha ziyade geliştirerek Anavatan’a ilhakına zemin hazırlamak amacıyla Türkiye ‘de de çalışmalar yapılmaktaydı. Olayların hızla gelişmesi üzerine koordinasyonun sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi amacıyla; Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Numan Menemencioğlu başkanlığında bir Hatay İstişari Heyeti ve bir de Hatay bürosu tesis edilerek çalışmalar hızlandırılmıştır.179 Sonuçta Hatay İstişari Heyeti tarafından tespit edilen esasların yürürlüğe girmesi hususunda Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu tarafından bir kararname çıkarılmıştır.180 Bu çervevede, Türkiye’de yürürlükte olan kanunların Hatay Devleti kanunu olarak kabul edilmesi ile gerekli hukuki düzenlemeler tamamlanmıştır.181 Yapılan hukuki düzenlemelere paralel olarak devlet kadrolarında da gerekli değişiklikler yapılarak, Hatay Devleti büyük oranda Suriye ve Fransa’nın etkisinden kurtarılmıştır.

Türkiye-Hatay Devleti ile işbirliği halinde yukarıda bahsedilen düzenlemeleri yaparken, hiçbir zaman Hatay’ın Anavatan’a ilhakından resmen sözetmemiştir. Ancak 1939 Mart’ında Tayfur Sökmen’in Antalya’dan Melek’in de Gaziantep’ten milletvekili seçilerek TBMM’ne girmeleri, Hatay’ın Türkiye’ye ilhak edilmek üzere olduğu kanaatini kuvvetlendirmiştir.182

Diğer taraftan Hatay davasının kazanılmasında büyük bir role sahip olan Hatay Halk Partisi, devletin kurulmasından sonra faaliyetlerini durdurmuştur. Türkiye’ye ilhak yolunda Hatay halkını sosyal ve kültürel yönden de kazanmak amacı ile Hatay’da CHP ve Halkevleri teşkilatlarının etüdlerini yaparak, tekrar kurmak ve faaliyetlerini hızlandırmak için Tekirdağ milletvekili Rahmi Apak 11 Şubat 1939 tarihinde görevlendirilmiştir.183 Hatay’a giden Rahmi Apak, CHP Genel Sekreterliğine 20 Şubat 1939 tarihinde yazdığı raporda; Fransızların Suriye’de bir Alevi, bir Ermeni ve hatta bir Kürt bağımsız camiası yaratmak konusundaki temayülleri dikkate alınarak kurulacak Parti ve Halkevlerinin Hatay’daki Türklerin dışındaki unsurları da kazanmak için çalışmalarının faydalı olacağı bildirmektedir.184 Nitekim Mart 1939 tarihinde Antakya merkezinde bir teşebbüs komitesi kuran Rahmi Apak; başta İskenderun, Kırıkhan ve Reyhaniye olmak üzere kazalarda parti ve Halkevlerini kurarak, köy ve mahalle ocaklarının teşkil edilmesine başlamıştır. Teşkilatlanma esnasında halka en küçük bir mali yükün getirilmemesi için Ankara’dan para isteyen Apak’a masraflar için 5.000 TL. gönderilmiştir.185 Rahmi Apak, gönderilen para ile Hatay Devleti yetkilileri ve Türkiye Fevkalade Murahhası Cevat Açıkalın ile işbirliği halinde Parti ve Halkevlerinin teşkilatlanmalarını tamamlar. Ayrıca Hatay davası uğrunda şehit düşenlerin aileleri ile Türk İnkılâplarını Hatay’da yayan kişilere maddi yardımda bulunur. Diğer taraftan halkı aydınlatmak amacı ile Hatay’da yayınlanmakta olan Türkçe Yenigün, Hatay, Karagöz ile Arapça Ahdi Cedid ve Enba-i Hatay gazetelerinin bütün masrafları karşılanır.186

Hatay’da açılan Halkevlerinde faal bir şekilde çalışarak Alevilik, Kürtçülük ve Ermenilik propagandasına karşı halkı kazanabilecek yetişmiş elemanın Hatay’da yeterli sayıda bulunmaması sebebiyle, Ankara’ya müracaat eden Rahmi Apak; Türkiye’deki Halkevlerinde dil, temsil, sosyal yardım ve köycülük kolllarında yetişmiş idealist 25 kadar kadın ve erkek öğretmenin Hatay’da görevlendirilmesini de istemektedir.187 İstenilen öğretmenlerin Hatay’a gönderilmesi ile güçlenen Halkevleri özellikle Alevileri kazanmak amacıyla faaliyetlerini yoğunlaştırmıştır.

Hatay içinde yürüttüğü faaliyetlerin yanısıra Suriye hakkında bir fikir elde etmek amacıyla Şam ve Beyrut bölgelerine bir seyahat yapan Rahmi Apak, Ankara’ya gönderdiği raporunda; Türkiye’nin Hatay’daki yüksek başarısından sonra Lazkiye, Trablusşam ve Şam’da Türkiye ve Türklüğün nüfuzunun çok yükselmiş olduğunu vurgulamaktadır. Fransa’nın bu nüfuzu Ankara’nın dikkatini çekmeden kırmaya çalıştığını, bu amaçla Suriye’deki Fransızca matbuatta Türklüğe hakaret edici ve küçük düşürücü yayınlar yapıldığını belirtmektedir. Arap dünyası içinde Fransızlar tarafından Türklük aleyhinde yapılan propagandalara karşı koymak amacıyla Antakya Başkonsolosu Fethi Denli tarafından Hatay Ajansı adı altında bir propaganda mekanizması kurulduğunu, bu ajansın desteklenerek güçlendirilmesinin faydalı olacağını belirtmektedir. Ayrıca Hatay Ajansı’nın sahibi M. Balkır (Münir Eşref) tarafından propaganda amacıyla yayınlanmış olan Arapça “Hayat Eddevletül Müstakile” adlı eserden 300 kadar satın alınarak Lazkiye ve Trablusşam’da dağıtılmasını da teklif etmektedir. 188CHP Genel Sekreterliği tarafından, Cevat Açıkalın vasıtasıyla Rahmi Apak’a gönderilen talimatta adıgeçen kitaptan satın alınarak dağıtılması ve Hatay Ajansı’nın desteklenmesinin uygun olacağı bildirilmiştir.189

Rahmi Apak; Ankara’ya gönderdiği 10 Mart 1939 tarihli bir diğer raporunda ise; Fransa’nın biri Cezire’de diğeri de Lazkiye’de olmak üzere Suriye’den ayrı iki bağımsız (Hıristiyan ve Alevi) topluluk yaratmak için çalıştığını, Türk sınırı yakınındaki bu olayları içinden takip edebilmek için Lazkiye ve Cezire’de Milli Emniyetin (şayet yoksa) esaslı faaliyete geçmesini bu iki bölgede birer konsolosluk tesis edilmesinin de çok faydalı olacağını belirtmektedir. Ayrıca İskenderun ve Antakya’da bulunan iki konsolosluğun Hatay’ın Anavatan’a ilhakı hususundaki düşüncelerimize uygun düşmediğini de vurgulayan Apak, açıkça belirtmemekle beraber bu Konsoloslukların Lazkiye ve Cezire’ye kaydırılmasından yana olduğu anlaşılmaktadır.190

Türkiye henüz Fransa ile Hatay’ın ilhakı hususunda bir anlaşmaya varmadan, Avrupa’daki gelişmeler çerçevesinde Fransa’nın buna razı olmak zorunda kalacağı kanaatiyle bütün hazırlıklarını tamamlamıştır. Bu hazırlıkların çarpıcı örneklerinden biri de daha 10 Nisan 1939 tarihinde Başbakan’ın emri üzerine, Hatay’ın Anavatan’a katılması durumunda buradan TBMM’ne seçilecek milletvekillerinin tesbit çalışmalarına başlanmasıdır. Rahmi Apak. Başbakan Refik Saydam ve CHP Genel Sekreterliğine yazdığı raporlarda; Hatay’ın nüfus itibarıyla 7 milletvekili çıkarabileceğini belirterek 7 asil, 7 yedek aday önermektedir. Ayrıca, Hatay’ın Anavatan’a katıldığı takdirde hem burayı iyi bilen hem de komşu Suriye ‘deki faaliyetleri iyi kavramış olan Antakya Başkonsolosu Fethi Denli’nin Hatay Valisi yapılması, Milli Mücadele hareketi’nin bir devamı olan Hatay davasında çalışmış olanların birer “İstiklal Madalyası” ile taltif edilmesinin de çok faydalı olacağını vurgulamaktadır.

Bağımsız Hatay Devleti’nin kurulmasından itibaren Türkiye ile koordineli bir şekilde yürütülen faaliyetler ve yapılan düzenlemelerle Hatay, adeta Türkiye’nin bir parçası haline gelmiş, sadece bu durumu resmen Fransa’ya kabul ettirmek kalmıştı.

b. 1939 Türk-Fransız Antlaşması ve Hatay’ın Türkiye’ye İlhakı

Bağımsız Hatay Devleti’nin kurulması. Türkiye açısından Hatay meselesini büyük ölçüde bir çözüme bağlamıştı. Fransa’nın Suriye’ye bağımsızlık vaad eden 1936 tarihli Anlaşmanın uygulanmasını askıya alması sebebiyle, Hatay’ın geleceğinin Suriye’ye bağlı tutulması için de bir sebep kalmamıştı. Bu sonuca Fransa’nın razı olmasının zeminini de Avrupa’daki gelişmeler hazırlayacaktır.

Nitekim, Avrupa’daki gelişmeler çerçevesinde Fransa, Türkiye ile Doğu Akdeniz’de ve Balkanlar’da bir dayanışma aramıştı. Daha 4 Temmuz 1938 Anlaşmasının yapılması esnasında bunu hissettirmiş, Eylül 1938’de de Türkiye’ye resmen anlaşma teklif etmiştir.192 Ancak Fransa’nın Avrupa’da giderek sıkıştığını gören Türkiye, Hatay meselesini istediği gibi halletmeden Fransa’ya karşı yükümlülük altına girmeyi düşünmemiş, Hatay meselesinin halledilmesini ön şart olarak ileri sürmüştür.193

Bu arada 4 Kasım 1938 tarihinden itibaren Hatay Devleti’nin sınırlarını tespit etmek amacıyla kurulan Milletler Cemiyeti Sınır Komisyonu çalışmalara başlamıştır.194 Bu çalışmalar devam ederken Hatay konusunda insiyatifı Türkiye’nin ele aldığını gören Suriye, Hatay’ın Türkiye ile Suriye arasında paylaşılması için girişimde bulunmuştur. Nitekim Suriye Devleti adına Atatürk’ün cenaze törenine katılan Emir Adil Aslan bu düşüncesini Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu’na açmıştır. Saraçoğlu ona verdiği cevapta; Suriye’nin Hatay sınırları dışında kalan üç Türk Nahiyesi’ni (Bayır, Bucak ve Hazine Nahiyelerini) Türkiye’ye bırakması karşılığında, Hatay sınırlarında Suriye lehinde bazı değişikler yapılabileceğini bildirmiştir. Ancak bu teklifi Suriye’nin kabul etmemesi üzerine herhangi bir uzlaşma sağlanamamıştır.195

Hatay konusunda Türkiye’ye karşı giderek sıkışan Fransa son bir manevra ile Hatay’ın Türkiye’ye ilhakını önlemek amacıyla Batılı ülkeleri yanına almaya çalışmıştır. Bu amaçla yaptığı propaganda da; Türkiye’nin Hatay’dan başka Suriye’nin önemli petrol bölgelerinden Cezire’yi de ele geçirmek amacında olduğunu, Türkiye’nin bu girişimi Almanya’nın arzusu üzerine yaptığını ileri sürmüştür. Batılı Petrol Şirketlerinin iş yaptığı bir bölgeye Türkiye’nin göz dikmesi doğal olarak Batılıları Türkiye’ye karşı getirebilirdi.196 Fransa’nın bu propagandasına karşı, Türk Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu, “Türkiye’nin Hatay’dan başka Suriye’nin hiçbir yerinde gözü yoktur” diyerek bu iddiaları yalanlamıştır.197

Fransa 1939 yılı başından itibaren Suriye’de manda rejiminin daha süreceğini göz önünde tutarak Hatay’ın ona bağlı ve mahkum tutulmaması gerçeğini anlamaya başlamıştır. Nitekim 1939 yılında Fransa’nın Ankara Büyükelçisi olan Massigli Paris’e yolladığı raporlarda; Türk yöneticilerinden Hatay konusunda esneklik beklenemeyeceğini, Atatürk’ün başlattığı bu davada İnönü’nün gerilemesinin söz konusu olmadığını belirterek karşılığını almak şartıyla Hatay’ın Türkiye’ye ilhakına Suriye’nin karşı çıkacağını bu sebeple sadece sınır düzeltmeleri yapılabileceğini bildirmiştir.198 Daha sonra biraz daha esneklik gösteren Fransa Hükümeti Türk-Fransız ittifakının önemini daha iyi anlayarak Akdeniz Bölgesi’nde Fransa ile bir ittifak karşılığında Hatay’ın bir bölümünün Türkiye’ye bırakılmasını kabul etmiş, bu çerçevede Saraçoğlu ile görüşmelere başlanması için Massigli’ye talimat vermiştir. Fakat yapılan görüşmelerde Saraçoğlu Hatay’dan Suriye’ye toprak verilmesine karşı çıkarak sorunun biran önce kesin olarak çözülmesini istemiştir.199

Türkiye ile Fransa arasında bu görüşmeler devam ederken, 15 Mart 1939’da Almanya’nın Çekoslovakya’yı, İtalya’nın da 7 Nisan 1939’da Arnavutluğu işgal etmesi ile Avrupa konjoktürü hızla değişmiş, II. Dünya Savaşı’nın eşiğine gelinmiştir. Bu şartlar altında Fransa Türkiye’nin Hatay konusundaki isteklerini kabul etmek zorunda kalacaktır. Nitekim İtalya’nın Arnavutluğu işgali ile başlayan Türk-İngiliz ittifak görüşmelerine Fransa’da katılmak istemiş, fakat Türkiye, Hatay meselesi halledilmedikçe Fransa’nın katılmasına razı olmamış, sadece gelişmeler konusunda Fransa’ya bilgi verilmiştir. Türk-İngiliz görüşmeleri sonunda 1939 Türk-İngiliz-Fransız ittifakına temel teşkil edecek olan ortak demeç 12 Mayıs 1939’da açıklanmıştır.200 Ortak demeç ile ilan edilen Türk-İngiliz ittifakının üçlü olmasını isteyen Fransa, Türkiye’nin Hatay konusundaki isteklerini kabul etmek zorunda kalmıştır. Bunun üzerine 23 Haziran 1939 tarihinde Türkiye ile Fransa arasında, Paris’te Türk-İngiliz ortak demecinin aynısı201, aynı gün Ankara’da da Hatay’ın Türkiye’ye bırakılmasına ilişkin anlaşma imzalanmıştır.202

Bu anlaşma ile, Milletler Cemiyeti sınır komisyonunun 19 Mayıs 1939 tarihinde belirlediği Hatay Devleti sınırları Türkiye-Suriye sınırı olarak kabul edilmiştir. Ayrıca Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı gösterecek, içişlerine karışmayacaktı. Fransız askerleri de bir ay içinde Hatay’ı terkedecek, Hatay Devleti vatandaşları, ülke değişikliği sebebiyle uyrukluk seçme hakkına sahip olacaktı.

Anlaşmanın imzalandığı gün Hatay Devleti Meclisi de Türkiye’ye ilhak kararı alarak Hatay Devleti’ne son vermiş ve yönetim Türkiye Fevkalade Komiseri Cevat Açıkalın’a devredilmiştir.203 Fransız askerlerinin Hatay’ı terk etmelerine paralel olarak daha önce İçişleri Bakanlığı’nın teklifi üzerine başlayan komisyon çalışmaları204 sonucunda 7 Temmuz 1939 tarihinde çıkarılan “Hatay Vilayeti Kurulmasına Dair Kanun” ile merkezi Antakya olmak üzere Hatay Vilayeti kurulmuştur.205 18 Temmuz 1939 tarihinde Hatay’ın ilk valisi olarak Hatay Egemenlik Cemiyeti Genel Sekreteri ve Emniyet Genel Müdürü olan Şükrü Sökmensüer görevine başlamıştır. Daha sonra Türk-Fransız Anlaşması ve Ek Protokolleri gereği Hatay’daki Fransız hak ve malları Türkiye tarafından satın alınmıştır.206 Hatay davasında mücadele ederek şehit düşenlerin ailelerine maaş bağlanarak onure edilmişlerdir.207

Hatay konusunda yapılan anlaşmaya göre, Hatay halkından isteyenlerin altı ay içinde Suriye ve Lübnan vatandaşı olabilme hakkı verilmiştir. Türk yetkililerin Hatay’da kalacakların bütün Türk vatandaşlarının faydalandığı her türlü haklardan istifade edeceklerini açıklamalarına rağmen, Beylan, İskenderun, Kırıkhan ve Antakya ‘da birçok Ermeni, Suriye ve Lübnan ‘a göçetmiştir. Ermeni göçünde, Türklerin kendilerine kötü muamele edecekleri yolundaki propagandalar, Taşnak mensuplarının baskıları ve askerlik gibi bir takım yükümlülüklerden kaçınmaları rol oynamıştır.208 Bu sırada Hatay’ı terkeden Ermeni sayısı konusunda Türk kaynaklarında kesin bir rakam verilmemektedir. Weisband, ise 14.000 Ermeni’nin göçettiğini belirtmektedir.209 Vatandaşlık seçme hakkı kullanarak Suriye ve Lübnan’a yapılan göçlerden sonra Hatay Vilayeti’nin nüfusunun yaklaşık 210.000 kişi civarında kaldığı tahmin edilmektedir.

Böylece Hatay meselesi., dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün Başbakan Refik Saydam’a gönderdiği kutlama telgrafında vurguladığı gibi; “Milletlerarası sulh ve emniyet teminatını, milli şeref ve menfaatle birleştirmek gibi sağlam bir siyaset sayesinde”210 gerek Hatay Türkleri, gerekse Türkiye’nin istediği şekilde sonuçlandırılmıştır.

c. Hatay’ın Türkiye’ye Katılmasına Suriye’nin Tepkisi

Hatay’ın Türkiye’ye ilhakına ilk ve en önemli tepki haliyle Suriye’den gelmiştir. Türk-Fransız Anlaşması’ndan hemen sonra Suriye Partileri olan Kitle-i Vataniye, Şehbender, Usbetül Amelül Kavmi ve El Şebibetül Amelül Kavmi ve El Şebibetül Vataniye Partileri gerek yayınladıkları beyannamelerle gerekse, yayın organlarında verdikleri demeç ve Milletler Cemiyeti’ne çektikleri telgraflarla Hatay’ın Türkiye’ye katılmasını protesto etmişlerdir. 211 Suriye Meclis’i de Anlaşmayı red ve protesto ederek, Meclis Başkanı vasıtasıyla Fransa ve Milletler Cemiyeti Konseyi’ne birer telgraf göndermiş yapılan anlaşmanın onaylanmasını talep etmiştir.212

Bu arada Hatay’ın Türkiye’ye ilhakı üzerine özellikle Ermeniler de, Hatay’da kalan Arapları Türkler aleyhine kışkırtmaya çalışmışlar ve Fransa’yı da protesto etmişlerdir.213 İtalyan Hükümetide 10 Temmuz 1939 tarihinde Fransa’ya verdiği notada 1920 San Remo Konferansı Devletlerinden biri olarak, kendisinin görüş ve onayı alınmadan yapılan bu anlaşmanın Manda ‘nın amacına ters düştüğünü ileri sürerek protesto etmiştir. Fransa bu notaya verdiği cevapta, Anlaşmanın, 1921 Ankara Anlaşması’nın kaçınılmaz bir sonucu olduğunu belirterek, Hatay’ın Türkiye’ye geri verilmesinin Türkiye-Suriye ilişkilerinin iyileşmesine yarayacağını bildirmiştir.214

Suriye, anlaşmaya gösterdiği ilk tepkiden sonra, bağımsızlığım kazandığı 1944 yılında Şam’daki yabancı misyona gönderdiği bir genelge-nota da; Suriye Hükümeti’nin, Fransa’nın Suriye adına yaptığı uluslararası ve ikili anlaşmalara saygılı olduğunu bildirmiş, dolaylı olarak 1939 Anlaşması’nı da tanımıştır.215 Suriye’nin politika değişikliği üzerine, Türkiye, 1946 yılında Suriye’yi tanıyarak Şam’da bir Büyükelçilik açmıştır.216

Ancak Suriye, 1950’den itibaren Hatay konusunu tekrar gündeme getirmeye başlamıştır. Bundan sonra Suriye yönetimi Hatay’ı daha çok iç politika malzemesi yaparak “Hatay’ın Suriye’den zorla alındığı” yolunda propagandalara başlamış, Hatay’ı Suriye içinde gösteren haritalar yayınlamış ve Türkiye-Suriye sınırını tanıma anlamına gelebilecek tüm davranışlardan kaçınmıştır.217 Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Projesi’ne başlamasına paralel olarak su meselesini de bahane eden Suriye, PKK terör örgütüne barınma, eğitim ve silah sağlama açısından yoğun bir şekilde destek vermeye ve başta Yunanistan olmak üzere Türkiye’ye düşmanlık besleyen ülkelerle işbirliğine yönelmiştir.

SONUÇ

Hatay, Misak-ı Milli sınırları içinde kabul edilmesine rağmen, Milli Mücadele döneminin olağanüstü şartları içinde Fransa ile savaşın durdurulması pahasına imzalanan Ankara İtilafnamesi ile milli sınırlar dışında bırakılmak zorunda kalınmıştır. Ancak, TBMM Hükümeti, Hatay Türkleri’nin menfaatlerini koruyacak ve bölgeye özerklik verilmesi için gerekli zemini hazırlayacak özel hüküm koydurmayı ihmal etmemiştir. Bu hüküm, bölgedeki Türklerin benliklerini koruyup Türkiye ile bağlarını güçlendirmelerinde ve ileride Hatay’ın Anavatan’a tekrar kavuşmasında, Türkiye’nin elinde önemli bir dayanak noktası teşkil etmiştir.

Türkiye, bağımsızlığına kavuştuktan sonra, Hatay meselesini ön plana çıkarmak için iç ve dış sorunların halledilmesini ve Avrupa’da siyasal konjoktürün elverişli bir duruma gelmesini beklemiştir. Nitekim, Avrupa’da siyasi konjoktürün elverişli duruma geldiğini gören Türkiye, Fransa’nın Suriye’ye bağımsızlık vermeye hazırlandığı bir sırada, Hatay konusunu iç ve dış kamuoyunda planlı bir şekilde gündeme getirmiştir. Artık Hatay, iç ve dış kamuoyunda yürütülen propaganda ile 1936 Sonbaharından itibaren Türkiye’nin en önemli davası haline gelmiştir.

Türkiye, Montreux’de kazandığı uluslararası hukuk yoluyla hak arama ve elde etme tecrübesini Hatay konusunda da çok iyi değerlendirmiş, önce Hatay’a bağımsızlık verilip Suriye’den koparılması, daha sonra Anavatana ilhak edilmesi şeklinde cereyan eden iki aşamalı bir strateji izlemiştir. Nitekim, Hatay sorununa toprak isteyerek değil, Suriye’ye tanınacağı gibi Hatay bölgesi için de bağımsızlık isteyerek işe başlamıştır. Milletler Cemiyeti çerçevesinde varılan uzlaşma sonucu imzalanan 1937 Anlaşması ile Hatay’ın “ayrı bir varlık” olduğu kabul edilmiş, Türkiye, Sancak’ın toprak bütünlüğünün teminat altına alınmasında bir anlamda garantör devlet sıfatı elde etmiştir. Bu sebeple 1937 Anlaşmaları, Hatay meselesinin çözümünde önemli bir aşama olmuştur.

Milletler Cemiyeti çerçevesinde imzalanan Anlaşma ile Statü ve Anayasa’nın uygulanmasında Fransa’nın çıkardığı güçlüklere rağmen, Hatay davasını bizzat yönlendiren Atatürk; Türkiye’nin barışçı ve hukuka saygılı görünümünü bozmadan aşama aşama yürütmeye özen göstermiştir. Türkiye’yi işgalcilikle suçlayacak herhangi bir argüman vermemeye büyük gayret sarfetmiştir. Suriye’nin bağımsızlığını haraketle destekleyerek aynı hakkın Hatay’a verilmesi gerektiğini ısrarla savunmuş, Milletler Cemiyeti’nde ve Fransa ile yürütülen müzakerelerde hukuka saygılı bir tavır sergilemiştir. Ancak, Atatürk, diplomasinin tıkandığı noktalarda askeri kuvvete başvurabileceğini Fransa’ya hissettirmiş ve Fransa’nın çıkardığı engeller böylece adım adım aşılmıştır. Türkiye’nin kararlı tavrı ve Avrupa konjonktüründeki hızlı değişmeler, Fransa’yı Türk haklarını teslime mecbur bırakmıştır. Sonuçta Milletler Cemiyeti’ni devreden çıkaran Türkiye, Fransa’yı ikili müzakerelere zorlayarak 1938 Anlaşması’nı imzalamıştır. Bu anlaşma ile ordusunu Hatay’a sokan Türkiye, bir anlamda davanın esası demek olan seçimlerin istediği şekilde sonuçlanmasını sağlamıştır. Bu bakımdan Türk Ordusunun 1938 tarihinde Hatay’a girişi nihai çözüme ulaşılmasında temel bir faktör olmuştur.

Türkiye, diplomatik yoldan Hatay konusunda aldığı mesafeye paralel olarak gerek Türkiye’de gerekse Hatay’da yürüttüğü faaliyetler ile davayı içten kazanma yoluna gitmiştir. Bu faaliyetlerde; Türkiye ile koordineli bir şekilde sancak Türkleri teşkilatlandırılmış, Türkiye’den gönderilen memur ve diğer Hatay doğumlular ile Türkler güçlendirilmiş, seçimlerde yapılan organizasyonla Fransa ve Suriye’nin oyunları bozularak diğer unsurların da bir kısmı kazanılarak seçimlerde gerekli çoğunluk elde edilmiştir. Böylece Hatay meselesinin başından itibaren savunulan, “Hatay’ın büyük çoğunluğu Türktür” tezi hukuken tescil edilmiştir. Sonuçta her yönüyle Türklerin hakim olduğu bağımsız Hatay Devleti’nin kurulmasıyla, aslında Türkiye açısından sorun büyük oranda çözülmüştür. Çünkü böyle bir devlet nasıl olsa Türkiye ile sıkı işbirliği içinde geleceğini kararlaştıracak, bu karar da Anavatan’a bağlanmak olacaktı. Nitekim Hatay Devleti’nin kurulmasından sonra yapılan düzenlemelerle Fransa ve Suriye’nin etkisinden kurtarılan Hatay, Türkiye ile bütünleşmenin eşiğine getirilmiştir. Avrupa konjonktüründeki hızlı değişmelere paralel olarak da Fransa, bu sonucu kabul etmek zorunda kalmıştır.

Türkiye’nin Hatay davasına sahip çıkarak kararlı bir politika izlemesi, Hatay sınırları dışında da nüfuzunu ve itibarını bir hayli yükseltmiştir. Fakat, gerek Hatay’ı gerekse Anavatan’ı uluslararası konjonktürde zor durumda bırakabilecek herhangi bir davranış içine girilmemiştir.

Başta Atatürk olmak üzere Türk devlet adamları II. Dünya Savaşı’nın eşiğinde, Ortadoğu ve Balkanlar’daki güç dengesinde Türkiye’nin taşıdığı ağırlığı, yani jeopolitik konumunu çok iyi değerlendirmesini bilmiş, karşılık vermeden ve herhangi bir savaşa yol açmadan Hatay’ı elde etmeyi başarmışlardır.

Bu sonucun elde edilmesini de sağlayan, hiç şüphesiz başından itibaren Hatay davasını şahsi meselesi olarak niteleyerek sahip çıkan ve Türkiye’nin politikasını uluslararası konjonktürü iyi tartarak belirleyen, kan dökmeden en son aşamasına vardıran Atatürk olmuştur.


--------------------------------------------------------------------------------

NOT: Makalede konu başlıkları, dipnotlar ve Ek numaraları I. makalenin devamı niteliğinde verilmiştir.
123 Fahir Armanoğlu, a.g.e., s. 350.
124 İsmail Soysal, a.g.m., s. 94.
125 BCA,(030.10.223.504.6) 402.140. Hasan Rıza Soyak, a.g.e., s. 64.
126 BCA, (030.10.223.505.31) 402.229.
127 BCA, (030.10.223.508.34) 402.386.
128 BCA, (030.10.223.503,17.) 402.88.
129 BCA, (030.10.223.504.52) 402.187.
130 BCA, (030.10.223.504.43) 402.177,BCA, (030.10.223.505.42.) 402.240.Bkz.Ek:14. Soyak, a.g.e., s. 644.
131 Cumhuriyet, 21,25 Mayıs 1938 , Soyak, a.g.e., s. 645-646.
132 BCA, (030.10.223.507.11) 402.31 l.Bkz. Ek: 20.
133 Armaoğlu, a.g.e., s. 277-278.
134 Tayfur Sökmen, a.g.e., s. 277-278.
135 Abdurrahman Melek, a.g.e., 49.
136 BCA (030.10.223.508.1) 402.353.BCA (030.10.224.510.17).402.462 Ayrıca Abdurrahman Melek’in özgeçmişi hakkında Bkz.BCA (030.10.223.507.24).402.326.
137BCA.(030.10.223.507.17).402.318. 138BCA,(030.10.223.505.7).402.203.
139 Aradaki farkın 5090 olduğu belirtilmektedir. BCA (030.10.223.508.12) 402.364. Bu arada seçmen yazımı devam etmiş. Seçimler durdurulduğu zaman aradaki fark 3770’e düşmüştür. BCA (030.10.224.510.17)402.462.
140 BCA (030.10.224.510.17)402.462.
141 Türkiye bu amaçla daha Mayıs ortalarında zemin yoklamaya başlamıştır. 14 Mayıs’ta Hatay’da Fransız temsilcisi ile görüşen Antakya Başkonsolusu Celal Karasapan Ankara’ya gönderdiği raporunda, Fransız temsilcisinin, seçim komisyonuna müdahalede bulunamayacağını., ancak gerekirse seçimleri durdurup Türk ve Fransız hükümetlerinin direkt temasa geçerek bir komisyon teşkil edip, seçime devam edilebileceğini söylediğini kaydetmektedir. Başkonsolos yaptığı yorumda “...bu suretle Fransızların buradaki delegeleri ağzından baklayı çıkarmış bulunuyor” diyerek Fransa’nın bu fikre yatkın olduğunu değerlendirmektedir. BCA (0.30.10.223.504.46) 402.180. Ayrıca Yunus Nadi,”Hatay meselesinde muhatabımız Fransa’dır, dost olarak veya hasım halinde” diyerek Türkiye’nin politikasını ortaya koymaktadır. Cumhuriyet 20 Haziran 1938, Türkiye, ikili görüşmelerle Hatay konusuna çözüm bulunması fikrini Haziran’ın ilk haftasında Paris’te yapılan müzakerelerle Fransa’ya da kabul ettirmiştir. Cumhuriyet, 8 Haziran 1938.
142 Soysal, a.g.m., s. 95.
143 Askeri heyet üyeleri için Bkz. BCA (030.18.01.83.51.1 l)2/8971,Bkz.Ek:21.
144 BCA (O3O.18.O1-83-52-11).2/8991.
145 BCA (030.10.223.508.18) 402.370.
146 Görüşmeler ve üzerinde mutabakata varılan hususlar için Bkz. BCA (030.10.223.508.48).402.401, BCA (030.10.24.505.4.)402.417.
147 Anltlaşma metni için Bkz. BCA (030.10.224.510.9.) 402.453.
148 Soy ak, a.g.e., s. 640.
149 BCA (030.10.224.510.18) 402.463.BCA (030.10.224.510.21) 402.466. Cumhuriyet Gazetesi “Türk ordusu Hatay’a girdi” 5 Temmuz 1938, “Hatay’ın matemli kızı kara elbisesini yırtarak dün ayyıldıza kavuştu” 6-8 Temmuz 1938, başlıklarıyla olayı duyururken karşılama töreni ile ilgili fotoğraflara geniş yer vermektedir.
150 BCA (030.10.224.510.20)402.465.
151 BCA (030.10.224.510.14) 402.458 Ek22, Türk hükümeti 29 Temmuz 1938 tarihinde kabul ettiği bir kararname ile Hatay’a yapılan bu harekatı, sefer mahiyetinde “mühim ve hususi ehemmiyeti haiz harekatlardan sayarak, görevli subay ve erlere tayin bedeli ödenmesini kararlaştırmıştır. BCA (030.18.01.84.71.16)2/9376.
152 Görüşmelerde anlaşmaya varılan hususlar için Bkz., BCA (030.10.223.505.7) 402.203.
153 Anlaşmanın metni için Bkz . Atatürk’ün Milli Dış Politikası, C.II.s.626-627.
154 Ortak demeç için Bkz., a.g.e., s. 628-629 Hatay’da yaşayan Suriye, Lübnan ve Türk menşeli şahısların vatandaşlık seçme hakkı ile ilgili olarak imzalanan optanlara dair protokol için Bkz. BCA (030.10.224.510.10) 402. 454. Atatürk’ün dış Politikası. C.II.s.630-631.
155 BCA (030.10.224.511.8).402.480.Melek.a.g.e., s. 58.
156 BCA (030.10.224.511.9) 402.481.
157 BCA CHP Evrakı, B.3 sıra no: 753 konu no: 687.Bkz.Ek.24.
158 BCA (030.10.224.51U2.)402.484.
159 BCA (030.10.224.512.28) 402.531.Bkz.Ek:25.
160 Y.a.g.belge, Ayrıca ikinci derecede seçmen ve milletvekillerinin kazalara göre dağılımı için bkz. BCA (030.10.224.512.32) 402,537. Bkz.Ek:26.
161 BCA (030.10.224.512.29) 402.532.
162 BCA (030.10.224.512.38) 402.538.
163 Melek, a.g.e., s. 61-62; Sökmen; a.g.e., s. 106-107.
164 BCA (030.10.224.512.40)402.526.Bkz.Ek:27
165 Melek, a.g.e., s. 62.
166 Soysal, a.g.m., s. 97, Melek, a.g.e., s. 61-65.
167 BCA (030.10.224.513.3)402.542, BCA (030.10.224.513.5)402.544.
168 BCA (030.10.224.513,1) 402.542, Bkz.Ek:28, BCA (030.10.224.513.6.) 402.544.
169 BCA (030.10.224.513.10.) 402.548, BCA (030.10.224.513.12) 402.550.
170 BCA (030.10 224.513.13) 402.550; Sökmen, a.g.e., s. 108.
171 BCA (030.10.224.513.16) 402.553, Mehmet Tekin, Tarihte Hatay ve Hatay Devleti, Antakya, 1986, s. 76-77. Kabul edilen bayrak Türk bayrağı gibi al zemin üzerine beyaz ay yıldızlı idi. Türkiye Cumhuriyeti Bayrağı’ndan farkı sadece yıldızın ortası dolu olmayıp beyaz çizgi halinde bulunuyordu. Soyak, a.g.e.. s. 652.
172 BCA (030.10.224.513.20) 402.556.
173 BCA (030.10.224.513.25) 402.561.
174 BCA (030.10.224.513.32) 402.565.
175 BCA (030.10.224.513.53).402.483; Melek, a.g.e, s. 72-75.
176 BCA (030.18.1.2.85.95.8.) 2/9853; BCA, (030.10.224.514.3) 402.588; Sökmen, a.g.e., s. 114-115.
177 BCA, (030.10.224.514.6) 402.592.
178 Geniş bilgi için bkz. BCA (030.18.1.2.85.100.14).2/9963.402.37; BCA, (030.18.1.2.85.110.4) 2/10150; Melek, a.g.e., s. 78-79.
179 BCA (030.10.224.514.20) 402.605 Bkz.Ek:29.
180 BCA (030.18.01.86.15.10.) 2/10436 Bkz.Ek:30.
181 Melek a.g.e., s. 77-78.
182 Melek, TBMM’nde yemin ettikten sonra Hatay’a döndüğü zaman gazeticilere “Türkiye’de başta Cumhurreisi oldukları halde bütün Türk milletinin Hatay hakkında gösterdikleri alaka o derece büyüktür ki Türkiye ve Hatay tek bir kalp olarak çarpmaktadır.” şeklinde verdiği beyanatın gerek Hatay’da gerek dışarıda ilhak karan arefesinde olunduğu şeklinde yorumlandığını belirtmektedir. Melek, a.g.e., s. 81.
183 BCA, CHP Evrakı, B3 sıra No: 753, konu No: 687. Cevat Açıkalın’a yazılan 11 Şubat 1939 tarihli yazı.
184 Apak, Hatay’da 20-25 bin Ermeni ve 15-20 bin Arap olmak üzere 50 bin kadar Türk ideolojisi dışında sayılabilecek bir kitle olduğunu belirtmektedir. BCA, CHP Evrakı, B.3 Sıra No:753, Konu No: 687. Rahmi Apak’ın CHP Genel Sekreterliğine yazdığı 20 Şubat 1939 tarihli yazı.
185 BCA, CHP Evrakı, B.3 Sıra No:753 Konu No: 687.27 Mart 1939 tarihinde Rahmi Apak tarafından CHP Genel Sekreterliğine, 18 Mart 1939 tarihinde ise CHP Genel Sekreterliğinin 5.000 TL. gönderildiğini bildiren yazısı.
186 BCA.CHP Evrakı B.3 Sıra No: 753 Konu No: 687 Rahmi Apak’ın 15 mart 1939 tarihli CHP Genel Sekreterliğine yazısı.
187 BCA,CHP Evrakı, B.Ş.Sıra No: 753, Konu No: 687 Bkz.Ek: 31, 32.
188 Rapor ekinde verilen kitabın kısa tercümesinde; Eser’in bugünkü Hatay Devletini tanıtan, bu bölgenin Suriye’den ziyade Türkiye’nin bir parçası olduğunu istismarcı Fransızların yönlendirilmesi ile Suriyelilerin düştüğü hatalı yolu ortaya koyan faydalı bir kitap olduğu belirtilmektedir. Rapor ekinde ayrıca Suriye ve Beyrut’ta yayınlanan Fransızca Gazetelerin Türklük aleyhine yayınlarından örnekler verilmektedir. Bkz. BCA CHP, B.3, Sıra No:753, Konu No: 687. Rahmi Apak’ın 4 mart 1939 tarihli CHP Genel Sekreterliğine gönderdiği rapor, Ek: 33.
189 BCA CHP Evrakı, B.3 Sıra No: 753, Konu: 687, CHP Genel Sekreterliğinin 18 Mart 1939 tarihli yazısı.
190 BCA CHP Evrakı, B.3. SıraNo:753, Konu: 687, Bkz.Ek:34.
191 BCA CHP Evrakı, B.3.Sıra No:753, Konu:687, Rahmi Apak’ın 10 Nisan 1939 tarihli Başbakan Refik Saydam ile CHP Genel Sekreterliğine yazdığı iki ayrı yazı. Ayrıca teklif ettiği Milletvekilleri için Bkz., Ek: 35.
192 İsmail Soysal, “1939 Türk-İngiliz-Fransız İttifakı”, Belleten, C.XLVI, Sayı: 182, (Nisan 1982) s. 371; Montreux ve Savaş Öncesi Yılları, s. 188.
193 Montreux ve Savaş Öncesi Yılları, s. 189.
194 BCA, (030.10.224.514.1).402.586, Melek, a.g.e., s. 83.
195 Soysal, a.g.m., s. 99.
196 Koni, a.g.m., s. 539.
197 Soysal, a.g.m., s. 99.
198 Geniş bilgi için bkz., Soysal, a.g.m., s. 100.
199 Soysal, a.g.m., s. 100-101.
200 Metin için Bkz. Ayın Tarihi, (Mayıs 1939) No: 66, s. 215-216.
201 Ayın Tarihi, (Haziran 1939) No: 67, s. 89-90.
202 Antlaşmanın ve Ek Protokollerin Metni için bkz. Düstur III. Tertip, C.20, s. 1530-1539, Sosyal, a.g.e., s. 573-581.
203 Melek, a.g.e., s. 84; Sökmen, a.g.e., s. 117.
204 BCA (030.10.225.515.18) 402.623.
205 Resmi Gazete, 11 Temmuz 1939, Kanun No: 3711.
206 BCA, (030.18.01.91.59.18), 2/13758; Tuncay, a.g.m., s. 267.
207 BCA, CHP Evrakı, B.3. Sıra No: 753, Konu No: 687 Bkz. Ek: 36.
208 BCA, (030.10.225.515.25), 402.632; BCA CHP Evrakı, B.3. Sıra No: 753, Konu No: 687. Rahmi Apak’ın 13 Temmuz 1939 tarihli CHP Genel Sekreterliği’ne gönderdiği rapor.
209 Weisband, a.g.m., s. 208.
210 BCA, (030.10.225.515.19) 402 .624.
211 BCA, (030.10.225.515.22) 402.627, Bkz.Ek:37.
212 Y. a.g. Belge.
213 BCA (030.10.225.515.25) 402.632.
214 Soysal, a.g.m., s. 104.
215 Soysal, a.g.m., s. 104.
216 Abdülahat Aksin, Atatürk’ün Dış Politika İlkeleri ve Diplomasi, C. 2, İstanbul 1966, s.91.
217 Harita için Bkz. Ek:38.
----------------------
* Devlet Arşivleri Genel Müdürü -
- ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 35, Cilt: XII, Temmuz 1996

Yusuf Yılmaz ARAÇ

13 May 2024

Yarın, Başyazı, 5 Ağustos 1965, Sayı 120. İdeolojinin önemi Türkiye’nin siyasi yapısında ideoloji gittikçe önemli bir unsur haline geliyor.

Halim Kaya

13 May 2024

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,86 M - Bugn : 31516

ulkucudunya@ulkucudunya.com