« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

23 Oca

2012

Mustafa Suphi

01 Ocak 1970

Bolşevizm'in Yaşadığımız Topraklardaki Kurucusu, Proletarya Enternasyonalizminin Ateşli Bir Savaşçısı, Propagandisti, Ajitatörü ve Örgütçüsü Mustafa Suphi

Emperyalizmin dünya çapında tüm işçi-emekçi yığınların üstüne adeta kara bir kabus gibi çöktüğü bir anda, Ekim Devrimi bu burjuva karanlığı yırtıp, özellikle Avrupa\'da ve tüm sömürge ve yarı sömürge ülkelerde bir devrimci dalgalanma, kurtuluş isteği ve umudu yarattı. Embriyon halinde varolan ve doğum sancıları çeken komünist örgütlenmeleri canlandırdı ve onlara bolşevik bir bilinç ve ruh kattı. Türkiye komünist hareketinin doğuşu da bu fırtınalı ve hareketli yıllarda doğrudan Ekim Devrimi\'nin bağrında oluştu.

Bolşevizmi teorik özümseyişi ve aynı zamanda propagandist, ajitatör, örgütçü özellikleriyle Türkiye komünist hareketinin ilk öncülerinden ve en etkili önderi olan Mustafa Suphi, Ekim Devrimi sırasında Rusya\'da bulunuyordu. Ekim Devrimi\'nin coşkusuna ve Sovyet iktidarının kurulmasına aktif olarak katıldı. Bolşevizm\'in ilke ve ideallerini sahiplenip kararlı bir şekilde savunmakla yetinmedi, bu ilkelerin rehber edinilmesi için bunları, politik eylem ve savaşım hedeflerini farklı dillere çevirdi. Dünya komünist ve işçi hareketinin bilgi ve denetimine sundu. Bu ilke ve amaçlara yaşamının sonuna kadar sadık kaldığı gibi, bunları yaşamda varetmek üzere bu doğrultuda politik ve örgütlü bir savaşım yürüttü. Diğer komünistlerle birlikte Türkiye ve Müslüman kökenli esirlerden ilk komünist örgütlenmeleri oluşturmaya başladı. 1918 yılında Moskova\'da Türk Sol Sosyalistleri Birinci Kongresi\'nin toplanmasına öncülük etti. Daha sonra Samara, Kazan, Seratuf, Rezan, Esterhan şehirlerinde Türkiyeli komünist örgütleri kurulmasında faal rol oynadı. Bu örgütler tarafından Komünist Enternasyonal\'in kuruluş kongresine delege olarak seçildi. Hazırlık çalışmaları Lenin\'in öncülüğü ve direktifleriyle yürütülen, 1919 Mart\'ında Moskova\'da yapılan Komünist Enternasyonal\'in Birinci ve Kuruluş Kongresine Türkiye komünistlerini temsilen katıldı ve bir konuşma yaptı.Böylece ilk Türkiye kökenli komünist örgütlenme Ekim Devrimi\'nin ve Komünist Enternasyonal\'in bağrında, M. Suphi\'nin öncülüğü ile başlatılmış oluyordu. Burjuvaziyle savaşta Üçüncü Enternasyonal\'in faal bir organı ve seksiyonu olarak, İstanbul, Anadolu ve Rusya\'daki Türkiye kökenli çeşitli komünist çevreleri tek bir komünist partisinde birleştirecek Türkiye Komünist Partisi\'nin en etkili, yetenekli ve aktif kadrolarından biri ve onun başkanı olarak kavgada yerini aldı. Bu nedenle de, yoldaşlarıyla birlikte bir komünist gibi öldü. Karadeniz\'in soğuk ve karanlık sularında, 28-29 Ocak 1921 tarihinde TKP\'nin önde gelen kadrolarından Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı sınıf düşmanlarının emri ve yönetiminde ve onların uşakları eliyle, vucüdları süngüyle parçalanarak öldürüldüler.

Mustafa Suphi\'nin Bolşevizm\'le tanışması, bolşevik teori ve pratiği içselleştirmesi, propagandist-ajitatör ve örgütçü yetenek ve kapasitesinin açığa çıkması, bunların geliştirilmesi ve proletarya enternasyonalizminin etkin ve kararlı bir önderi, savaşçısı olarak ileri çıkması ve de trajik sonu, çok yönlü politik gelişmeler ve bu gelişmeler karşısında takınılan politik tutumlar sonucunda şekillenmiştir. Dolayısıyla asıl devrimci bir politik bilinç ve refleks gelişimine, özellikle, Rusya\'da bolşeviklerle ilişki kurmaya başlaması ve onlarla örgütlü bir politik mücadele içerisinde yürümesi döneminde kavuşmuştur. Ama yaşamının önceki döneminin etkileri de söz konusudur.

Mustafa Suphi 1883 yılında Trabzon vilayetine bağlı Giresun\'da doğdu. Babasının memuriyeti dolayısıyla bulunduğu yerlere göre, ilkokulu Kudüs ve Şam\'da, orta okulu Erzurum\'da okudu; İstanbul\'da da Hukuk Fakültesi\'ni bitirdi. Paris\'te Siyasi İlimler Okuluna gitmiş, üniversiteyi bitirme tezi olarak ?Türkiye\'de tarım kredi kooperatiflerinin durumu ve geleceği? üstüne bir çalışma hazırlamıştı.

Paris o sırada muhalif Türkiyeli sürgünlerin merkezi idi. Üyeleri Jön-Türk diye adlandırılan, sıkı ve gizli örgütlenen, ama burjuva çerçevede bile olsa bağımsız bir ideolojik hat ve programdan yoksun burjuva-ulusçu İttihat ve Terakki Partisi\'nin Merkez Komitesi uzun bir süre bu şehirde yerleşmişti. Suphi, Jön-Türkler\'in dar çerçeve içinde kalan görüşleriyle yetinmiyordu. İlgisini gitgide sosyalist öğretiye yöneltti. Paris\'te, sosyalist literatürü yakından tanıma olanağı buldu. Sol akımlara ilgi duyduğu gibi, emperyalizmin, sömürgeciliğin ve savaşın düşmanı devrimci Jean Jaures ile sık sık görüşüyordu. Sonradan Komintern\'in Birinci Kurultayı\'nda Suphi bunu belirtmekteydi: ?Jaures\'n dostları onun başlattığı kavgayı hiçbir zaman bırakmadılar. Ve şimdi burada, Rusya\'da Türk devrim ocağını örgütlediler.? Fransa\'da bulunduğu sırada Suphi ?Tanin? gazetesinde çalışmaktaydı. Muhabir olarak gönderdiği haberler ve makaleleri genel olarak işçi sınıfı ve sendikal hareket üstünedir.

Fransa\'da iken, 1908 yılında Türkiye\'de burjuvazinin temsilcisi olan Jön Türkler/İttihatçılar sağlam bir örgütlenmenin varlığı sonucunda iktidarı ele geçirdiler. Ama ideolojik temelli bir programdan yoksunluğun varlığı dolayısıyla, egemenliği padişahla bölüşmek durumunda kaldılar. 1908\'de padişahlık anayasalı oldu. Adına meşrutiyet dendi. Daha sonra burjuvazi, hareket içinde gelişen işçi-köylü hareketini bastırmaya yöneldi. İstanbul, İzmir, Selanik işçilerinin grevlerini, gösterilerini orduyla silahla ezdiler. Bu dönemlerde Suphi Paris\'ten İstanbul\'a döndü. Gazeteci ve öğretmen olarak hayatını kazanmaya başladı. Bu döneme kadar Mustafa Suphi gönlünde sosyalistçe özlemler taşımışsa bile; İkinci Meşrutiyet Türkiyesi\'nde İttihat ve Terakki baskı dönemine karşı girişilen genel özgürlük savaşının bir parçası olarak hareket etmekten daha ileri bir konumda değildir. İttihatçıların hazırlanmakta olduğu yeni emperyalist savaşa ve onların emperyalistlerin kuyruğunda halkı korkunç bir uçuruma sürükleyen politikalarına karşı M. Suphi\'nin muhalif bir konumda olması, 1913 yaz başında başbakan Mahmut Şevket Paşa\'nın da öldürülmesiyle, bu olaydan hemen yararlanmasını bilen İttihatçılar hükümetinin M. Suphi\'yi asayişi bozma, devlete hıyanet suçundan yargılayıp 18 yıl ağır hapis cezasıyla tutuklamasına gerekçe oluşturdu. Bahricedit vapuruyla Sinop kalesine sürülen muhalifler kafilesinde M. Suphi de yer aldı. Bir ara İstanbul\'a geri gönderilen Suphi, yeniden Sinop\'a sürülmüş, fakat bu ikinci sürülüşünden beş ay sonra, birtakım arkadaşlarıyla birlikte küçük bir tekneye binerek 1914 yılının başında Rusya\'ya kaçtı. Siyasi mülteci sıfatıyla Çarlık Rusyası\'na sığındı. Birinci Emperyalist savaşta Türkiye Almanya\'nın yanında Rusya\'ya saldırınca, M. Suphi hemen tutuklandı. Faluga iline sürüldü. Burada, Türkiyeli çeşitli sol devrimcilerle ve bolşeviklerle temas etmiş, bolşeviklerin ona görev vermesiyle, doğu cephesinde esir düşerek Rusya içlerine gönderilen Türkiyeli askerler arasında faaliyet göstermiştir. Bir ara, Almanların ilerlemesi üzerine o da Ural\'a sürüldü. Ural\'daki büyük fabirkalarda işçi olarak çalıştırıldı. Bu fabrikalarda çalışan Tatar işçilerinin yardımıyla Ural\'daki bolşeviklerle bağ kurup, onlardan Marksist kitaplar alıp, okudu. Bolşevik Partisi\'nin savaş, barış, devrim, köylü sorunlarını nasıl ele aldığını, teorisinin, taktiğinin, çalışma yol ve yöntemlerinin ne olduğunu öğrendi. Rusya\'da işçi hareketini, devrim hareketini, Rus proletaryasının savaş yöntemlerini inceliyor. Bolşevik fikirleri benimseyerek bolşeviklerle faaliyet yürütmeye başlıyor. Bolşevikleşmesi de bu dönemde başlıyor. Mücadelenin keskinliği içerisinde Bolşevizm\'in değerleri Mustafa Suphi\'nin politik bilinç ve kişiliğinde ete kemiğe bürünüyor. Çar jandarmasının sürekli gözetimi altında, ağır gizlilik koşullarında, 1915 yılında Mustafa Suphi Rus Sosyal Demokrat Partisi (Bolşevik) kanadına üye yazılıyor. Ural\'daki harp esirleri arasında yoğun bir örgütlü politik eylem yürütmeye başlıyor. Bu harp esirlerine Türkiye\'deki halk düşmanı rejimi nasıl alaşağı etmek gerektiğini anlatıyor. Türkiyeli tutsaklar ve işçiler arasında partinin seçkin bir ajitatörü ve propagandisti oluyor. Yoldaşlarıyla birlikte, Ural\'da çalışan Türkiyeli harp esirlerinden devrimci bir kitle meydana getirdi. Bu devrimci savaşçılar daha sonra TKP\'nin savaşkan bir kanadını oluşturdular.

Ekim Devrimi Türkiyeli savaş tutsaklarının, dolayısıyla da M. Suphi\'nin de durumunu kökünden değiştirdi. Enternasyonalist seçkin nitelikleri bu dönemde daha bir açığa çıktı. Bolşevik teori ve pratiği ışığında politik deneyim, birikim ve eğilimleri netleşmekteydi.Çizdiği rota belirginleşti: çürümüş sultanlık rejimine karşı savaşacak ve Rusya\'da devrimi koruyacak bir devrimciler örgütü yaratmak. Böylesi bir örgütün yaratılabilmesi için bütün komünistleri birleştiren bir Türkçe komünist gazete yayınlanması gerekiyordu. 1918\'in Şubatında bu amaçlarını gerçekleştirmek için Moskova\'ya geldi. İslam komiserliğine bağlı bir Türk Şubesi kurarak Türkçe gazete yayınlanması doğrultusunda girişimlere başlıyor. Stalin ile bu konuda görüşmeler yapıyor. Ve orada Tatar-Başkırt devrimcileriyle birlikte Yeni Dünya gazetesini çıkarmaya başladı. Türkçe olarak ilk kez bir komünist gazetesi bu yolla Moskova\'da oluşturuldu. Bu gazete, Sovyet Rusya\'da bulunan enternasyonalist Türkiyeli göçmen ve savaş tutsaklarının oluşturduğu komünist grubun organı idi. Grubun yüreği ve örgütleyicisi M. Suphi idi. Suphi bu dönemde daha çok Rusyalı ve Rusya\'daki harp esiri Türkiye kökenliler arasında faaliyet yürüttü. Mustafa Suphi\'nin önderliğinde kurulan bu gazete, Türkiye Komünist Partisi\'nin kurulmasında önemli bir araç olarak kullanıldı. Yeni Dünya, harp esirlerini uyarmak, bilinçlendirmek misyonunda önemli bir işleve sahip oldu. Esirlikten dönenler bu gazeteyi Anadolu\'da yaydılar. Yeni Dünya\'nın sürekli ve düzenli dağıtımını sağlamak için İstanbul ve Karadeniz\'in kıyı kentlerinde ?posta yerleri? kurdular.

Yeni Dünya\'nın yöneticisi olarak Mustafa Suphi 1918 Haziran\'ında Kazan\'da, Türk Savaş Tutsakları Sosyalist Örgtüleri Temsilciler Kurultayı\'nı topladı. Bu kurultayda ?Rus Devrimci proletaryasıyla omuz omuza, saptanmış amaca gitmek? kararı alındı. Kararda ?bütün yoldaşlarımız ellerindeki her türlü araçla Sovyet iktidarını desteklemekle yükümlüdür? deniliyordu. 25 Temmuz 1918\'de Moskova\'da Türk Sol Sosyalist Birinici Kongresi\'nin toplanmasına yardım etmiş, Samara, Kazan ve başka bölgelerdeki Türkiye komünist örgütlerinin kurulmasına katkıda bulunmuştur. Bu konferansta birkaç sosyalist grup birleşti, sonradan da bu örgüt TKP\'de kaynaştı. M. Suphi bu birleşik sosyalist örgütün başkanlığına oybirliğiyle seçildi. Kasım\'da Moskova\'da düzenlenen Müslüman Komünistler Birinci Kongresi\'ne gitmiş ve burada Stalin\'in başında bulunduğu Milliyetler Halk Komiserliği\'ne bağlı olarak kurulan Doğu Halkları Merkezi bürosunun Türkiye Seksiyonu başkanı olmuştur. Burada başarılı ve canlı bir eylem yürüttü. Marksist teoriyi derin kavrayan, uluslararası hukuk alanında geniş bir bilgisi olan, Doğu ve Batı felsefesini bilen, Fransızca, Almanca ve Rusçayı serbestçe kullanan M. Suphi, kısa bir sürede ve zor şartlar altında Doğu dillerinde basın yayın işlerini yoluna koydu. Birçok bildiriyi kendi eliyle kaleme aldı. Gazetelere, dergilere yazılar yazdı. Önemli pekçok politik dergiyi, Marksist-Leninist klasiklerden bazılarını, Komünistler Birliği\'nin Komünist Manifestosu\'nu, Lenin\'in ?Rusya ve Doğu\'nun Bütün Müslüman Emekçileri?ne çağrısını Türkçe\'ye o çevirdi ve bu işleri örgütledi.

Bu çalışmalar aynı zamanda TKP\'nin kuruluşunda ilk ideolojik hazırlıkları oluşturuyor, parti program ve tüzüğünün hazırlanmasında böylece ilk adımlar atılmış oluyordu. 1919 Mart ayında Doğu Halkları Komünist Örgütleri Merkez Bürosu\'nun hesap raporunda Suphi bir yıl içinde çeşitl dillerde 6 milyon sayıda gazete, broşür, çağrı ve bildiri dağıtıp basıldığını yazıyor. Bu raporda şunları belirtiyor: ?Doğu, dünya emperyalizmi için derin geniş bir cephe gerisi ve besin kaynağıdır. Doğu ayaklanır ve sosyalist batıya elini verirse, emperyalizm kuşatılır, o zaman dünya sosyalizminin utku çanları çalar. İşte bundan ötürü Merkez Bürosu Doğu Halklarının uyarma ve uyarılması işini kendisine başlıca görev bilir. İşte ben bu inançla ?yaşasın ezilen Doğu halklarının Rusya ve Avrupa sosyalist işçileriyle devrimci birliği\' belgisini haykırıyorum.?

Bundan sonra, 1918 Aralığı\'nda Petrograt\'ta yapılan Uluslararası Devrimciler toplantısına ve 1919 Martı\'nda yine Moskova\'da toplanan Üçüncü Enternasyonal\'in ilk kongresine Türkiye delegesi olarak katılmıştır. Komintern\'in Birnici Kongresi\'nde bir konuşma yapan M. Suphi, konuşmasında şu sözlere yer verdi: ?Burada, Moskova\'da, tüm dünyanın geleceğini değiştirecek büyük Üçüncü Enternasyonal\'in merkezinde, proletarya, mazlum Türk köylüsü ve emekçi sınıf adına, kapitalizmin, Batı\'nın hırçın uygarlığının yırtıcı pençesinde can çekişen, birçok benzerleri gibi emperyalizmin zulmünde inleyen bu mazlum halk adına, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik adına konuşmak ne mutluluk...Yoldaşlar, Rusya\'da bulunan Türk emekçi ve köylü temsilcileri, Ekim Devrimi sonrasında sermayeye karşı çıkmaya ve herşeyden önce yöneticilerin başvurdukları barbarlıkları sona erdirmeğe karar verdiler...Şuna içtenlikle inanıyorum ki Doğu\'daki devrim Batı\'daki devrime yakından bağlıdır. Rus devrimi saflarında çalışan biz, Türk devrimcileri, eminiz ki Doğu devrimi yalnız Doğu\'nun Avrupa emperyalizminden kurtuluşu için değil, Rus devriminin savunusu için de gereklidir... Yoldaşlar, bilindiği gibi, eğer Fransız-İngiliz kapitalizminin başı Avrupa\'da ise midesi Asya\'nın geniş alanlarında bulunuyor. Ve biz, Türk sosyalistleri için acil görev Doğu\'da kapitalizmin köklerini söküp atmaktır... Bu nedenle Üçüncü Enternasyonal\'in bundan sonraki görevi Doğu halkları arasında devrim ocakları kurmak olmalıdır... Güçlü genç Rus Kızılordusu saflarında savaşçı-devrimci Türk örgütünün hücreleri kurulmakta ve güçlenmektedir. Bugün Rusya\'nın birçok cephesinde Sovyet iktidarının savunusu için savaşan binlerce Türk kızıl muhafız faal görev almıştır.?(Türkiye\'de Sol Akımlar, Mete Tunçay, s. 199, Bilgi Yayınevi)

M. Suphi\'nin politik yönelimi o dönemden sonra başlıca üç temel alanda odaklaştı. Birinci olarak Türkiye proletaryasının öncü, savaşkan kolunu örgütlemek; ikincisi beyaz orduların ve emperyalistlerin saldırılarıyla karşı karşıya kalan Sovyet Rusya\'yı, Ekim Devrimi\'ni savunmak; üçüncü olarak da emperyalist işgalden Türkiye\'yi kurtararak, Şuralar Cumhuriyeti\'ni Anadolu topraklarında varetmek.

İdil-Ural bölgesinde bir süre faaliyet yürüttükten sonra, 1919 yazında Komintern\'in Güney Bürosu\'na gönderildi. Daha çok Kırım\'da çalışıyordu. Anadolu\'dan Kırım\'a gelmiş Türkler arasında ve yerli halk arasında ajitasyon yürütüyor, Bolşevizm\'in ilke ve amaçlarının propagadasını yapıyor, komünist örgütlülükler kuruyordu. Sovyetleri savunmak için gönüllü birlikler örgütlüyordu. Burada da ?Yeni Dünya?yı çıkarmaya devam etmiş, ayrıca Kırım Haberleri adıyla başka bir gazete kurulmuş, anayasa ve program çevirileri de broşürler halinde yayınlanmıştır. Ayrıca Kırım\'da kaçak Türk kayıkçılarıyla Anadolu\'ya bu yayınlar ve propagandacı, işçi ve askerler gönderilmeye başlanmıştır. Bir yandan Ekim Devrimi\'ni boğmaya yeltenen karşı devrimle savaştan bir an olsun geri durmazken bir yandan da bulunduğu Kırım\'da, şu ya da bu nedenle Kırım\'a gelen Türkiyeli işçi-emekçilerin arasında yoğun bir ajitasyon faaliyeti sürdürüyordu. Bir bolşevik olan Gavril Andeviç anılarında Mustafa Suphiyle ilgili şunları anlatıyor: ?Biz onunla sık sık köylere gidiyorduk. İnsanlar M. Suphi\'yi ilgiyle dinliyorlardı. Sorular soruyorlar ve her zaman ondan açık ve akıllıca yanıtlar alıyorlardı. M. Suphi nerede konuşsa, büyük bir canlılık, neşe, onaylama, haykırışlar, coşkun alkışlar kopuyor, duyuluyordu. M. Suphi Türkiye\'den glen herkesle görüşmek, onlarla uzun uzun konuşmak için her olanaktan yararlanıyordu. Onlarla konuşurken kendini adeta yurdunda, halkının yanında görüyordu. Hala bellleğimdedir. Bir kez Yalta\'ya gittik. Limana bir Türk gemisi demirledi. Türk denizcilerinin geldiğini telefonla bildirdiler. Geç kalmamak için çok ivediliyorduk. Suphi sık sık saatine bakıyor, heyecanı gittikçe artıyordu. Limana vardık. Gemi İstanbul\'dan gelmiş. M. Suphi, her denizciyle ayrı ayrı konuşuyor, yurdundaki durumla ilgili sorular soruyor onlara Sovyet Rusya\'daki durumla ilgili bilgiler veriyor, yeni çıkan ?Yeni Dünya\' gazetesini ve daha başka yayınları onlara dağıtıyordu. O, Rusya işçi ve köylülerinin Parti\'nin yönetiminde yeni bir yaşamı, kapitalistlerin ve pomeşçiklerin(toprak beylerinin) bulunmadığı bir düzeni kurmak için nasıl savaştıklarını, çalıştıklarını büyük bir içtenlikle anlatıyordu?. Sovyet gazetesi ?Ulusların Yaşamı?, 25 Mayıs 1919 günlü sayısında aynı olayı şöyle anlatıyor: ?İstanbul\'dan Yalta\'ya gelen 100 denizci, Bolşeviklerin temsilcisi olarak Suphi\'nin söylevini büyük coşkuyla dinlediler. Denizciler, Türk halkı arasında Bolşevizmin büyük bir yaygınlık kazandığını belirttiler?. Ve Gavril Andeviç devam ediyor: ?Kıyıda kordon boyu gezinti yaparken, şu anda neyi, kimi düşünüyorsun diye sordum. M. Suphi cevapladı: Denize baktıkça, dalgaların sesini duydukça kendimi ülkemde, halkımın içinde sayıyorum. Sovyet Rusya\'ya karşı girişilen karşı-devrimi bir an önce ezip yurduma dönmeyi arzuluyorum. Bizi orada savaş bekliyor.?

M. Suphi, asıl olarak işgal altındaki Anadolu partizan-çete hareketini güçlendirmek amacına yöneliyordu, bu doğrultuda örgütler kuruyordu. Rusya\'da bulunan birçok Türkiyeli komünist, Türkiye\'ye dönme aşamasında, Suphi\'den her türlü yardımı alıyordu. Suphi ve yoldaşları Türkiye\'ye gidecek olanları yayınlarla donatıyor, İstanbul\'a ve Anadolu içlerine gitmelerini sağlıyor, bütün bu işleri örgütlüyorlardı. Bu komünist örgütlerden birkaç çarpıcı örneği ele almak komünistlerin o dönemki etkinliklerine ışık tutması açısından önemlidir. Bu örgütlerden Haliç grubunun başında olan ?Baba Mehmet?, onunla birlikte Rusya\'dan dönen 5-6 kişilik boşevikler grubu Suphi\'ye bağlıydı. Bu grup daha çok Anadolu\'ya silah, fabrikalardan tezgah, işçi kaçırma işleriyle uğraşıyordu. ?Yeni Dünya? gazetesini dağıtıyor, işgalci askerler arasında onların dillerinde yazılmış bildirilerle ajitasyon çalışması yürütüyorlardı. Bunun dışında örgütlendirilen başka örgütlerden birisi de 1920 başlarında Kütahya\'da kurulan bir gönüllü halk alayıydı. Çerkez Ethem\'e bağlı bir kol olan Yeşil Ordu\'nun bir parçasıydı. Bu alayın yöneticileri ve erleri Kızıl Ordu\'da gördükleri savaş yöntemleri, savaş disiplinini, halk ordusu ilkelerini uyguluyorlardı. Başında ise daha sonra TKP Merkez Komite üyesi olacak, Mustafa Suphi ile birlikte öldürülecek Topçu İsmail Hakkı vardı.

M.Suphi daha Kırım\'da iken, mücadeleyi bilfiil Anadolu topraklarında yürütmek istiyor, hazırlıklar yapıyordu. Türkiye\'de yeni toplumun kurulabileceğine inancı tamdı. 1920 Temmuz\'da ?Yeni Dünya?ya şunları yazıyordu: ?Bugün Avrupa ve İstanbul\'un satılık ajanlarıyla eşit olmayan bir savaşta kanlarını akıtan işçi-köylü ve asker yoldaşlarımız, bu kardeşi kardeşe kırdırtan savaştan sonra egemenliğin yine eski kan içicilerin, melun paşaların ve ağaların eline geçmesinden memnun olacaklar mı? Yine haksız, hukuksuz kalmayı isteyecekler mi? Kuşkusuz hayır. Yeni egemenlik aşağıdan, hayatın içlerinden, dövüşen emekçi halkın katılmasıyla kurulmalıdır. Böyle bir egemenlik ancak kararlı bir savaşımla yaratılabililr. Ancak böyle bir halk egemenliği zalimlere karşı savaşta başarı kazanabilir. Biz Türk işçi-köylü ve askerlerinin gerek böyle bir savaşıma gerek örgütlenme yeteneklerinden kuşku duymuyor ve bunun için diyoruz ki, Yaşasın Türk işçi -köylü ve askerlerin erki!?

Farklı bir ifadesinde ise: ?Bugünkü durumda emperyalizmle sosyalizm düzgün iki cephe halinde karşı karşıya durduğuna göre, Doğu devrimcilerinin Batı\'dan tam bir yardım ve güç olmadıkça iş görmeleri olanaksızdır. Onun için Doğu\'nun devrimci komünist örgütleri daire örgütlerini ilerlettikce Üçüncü Enternasyonal\'in de Doğu için çalışma ve yardımlarını geliştirmesi uluslararası sosyal devrim adına kutsal bir görevdir. Dünya çapında devrim hareketinde Batı proletaryasından bağımsız olarak Doğu\'da iş görmek bir yanılgı ise, Doğu\'yu Batı\'dan ayırmak ve birini diğeri adına feda etmek de büyük ve tarihsel bir yanlış olur? diyordu. Suphi\'nin, büyük ve tarihsel yanlış olur dediği şey, belirli bir dönem sonra Komintern\'in politikası haline geldi. Hedefini ?her türlü yönetim biçiminin tamamen ortadan kaldırılması yolunda ilk aşama olan uluslararası Sovyet Cumhuriyetini yaratmak üzere ve uluslararası burjuvaziyi alaşağı etmek için? yığınların silahlı ayaklanması olarak belirleyen Komintern, burjuvaziyle bir denge ve bir barış aygıtına dönüştü. Kendi yöneticileri tarafından da kapatıldı.

Mustafa Suphi ve yoldaşlarının mücadeleye bizzat Anadolu topraklarından önderlik etmek isteği gittikçe artıyordu. Fakat yollar beyaz orduların, Gürcü, Azerbaycan burjuva ulusçuların orduları ve çeteleri tarufından kesilmişti. En kolayı Türkiye\'ye Afganistan ve İran yoluyla geçmekti. Bu amaçla Suphi Türkistan\'a gitti. Burada Türkistan Cephesi Polit Bürosu\'nda çalışarak Orta Asya\'da Sovyet egemenliğinin sağlamlaşması için yardım etti. Taşkent\'deki komünist örgütünü esaslı bir şekilde yeniden örgütlendirdi. Bu arada, kavga arkadaşlarıyla birlkte, bir Türk Kızıl Ordusu da meydana getirdi. Aynı zamanda Taşkent\'te ?Yeni Dünya? gazetesini yayınlamaya koyuldu. Mitinglerde konuştu. 1920 yılı Nisanı\'nda ayaklanan Bakü işçileri Azarbeycan\'da Sovyet egemenliğini ilan ettiğinde, Suphi ve çevresi 27 Mayıs\'ta Bakü\'ye taşındı. Mustafa Suphi Bakü\'ye gelince, daha önce burada oluşmuş bulunan Türkiye Komünist Fırkası\'nı dağıtarak eski İttihatçılardan temizlemiş ve yeniden örgütlendirmiştir. Bununla birlikte birleşik bir Türkiye Komünist Partisi kurma görevini önüne koyup, bu görevlere yoğunlaştı. Bu amaçla ?Yeni Dünya? gazetesini Bakü\'de yayınlamaya başladı, İstanbul ve Anadolu komünistleri arasındaki bağı pekiştirdi.

Bu sırada burjuvazi halk arasında hızla dolaşan ?komünizm hayaleti?ne engel olmak, en fazla işçi sınıfını şaşırtmak, bir yandan da kendisinin ?Sovyet dostu? olduğu duygusunu uyandırmak amacıyla kaba bir manevrayla, birtakım burjuva politikacılarından oluşan sahte bir ?Komünist Partisi? kurdu. Fakat uydurma delegeler Komintern\'in Kongresi\'ne gönderilmelerine rağmen Kongre\'ye kabul edilmediler. ?Proletarya davasından elinizi çekin? belgisini yayınlayarak sahte ?Komünist Partisi?nin gerçek sınıfsal niteliğini ve içyüzünü açığa çıkardı. Kuruluş faaliyeti hazırlıklarıyla ilgili kısa sürede ve doğrulukla çözülmesi gereken yığınla sorun vardı. Komünistleri Türkiye sol sosyalistleriyle karşılıklı ilişkilerinin açığa kavuşturlması, devrimcilerin Kuvayi-Milliye hareketiyle ve Kemalistlerle olan ilişkilerinin belirlenmesi, partinin pratik görevlerinin belirtilmesi, Türkçe komünist literatürünün yayınlanması çalışmasının genişletilmesi vb. zorunluydu. Sıkı bir planlama ve yoğunlaşmaya kısa denilebilecek bir sürede hazırlık çalışmasını kendi payına düşen kadarıyla başarıyla sonuçlandırdı.Komünist Partisi\'nin kuruluşu için hazırlık görevleri belirlendi ve iş bölümü yapıldı. Bunlar altı alandaydı. (Örgütlenme, propaganda, istihbarat, harbiye, yazışma ve mali) Mustafa Suphi\'nin raporu bu tabloyu açıklamaktadır: ?Örgütlenme- Türkiye Komünist Fırkası Bakü\'den başka, İstanbul, Zonguldak, Trabzon, Rize, Nahcivan, Kuzey Kafkasa ve Anadolu\'nun Karadeniz kıyılarında şubeler açmış ve buralara partili yoldaşlar göndermiştir.

Tebligat: Çeşitli yollardan geniş propaganda çalışmaları yapılmıştır. Yeni Dünya (4000\'i aşan bir tirajla!) bugüne kadar 11 nüsha çıkmış, her nüshadan 2000 adet Türkiye\'ye; 1000 adet Azerbaycan\'a, 350 adet Rusya ve İran\'a, 350 adet Türkistan\'a gönderilmiştir. Şimdi her nüshadan ihtiyat olarak 400-500 adet depoda mevcut bulunmaktadır. Ahbar ve Komünas adında iki duvar gazetesi çıkarılmıştır. Kurulan bir Telif ve Tercüme Komisyonu vasıtasıyla, on iki kitap çevrilmiş, beş kitabın da üstünde çalışılmaya başlanmıştır. 17 Haziran\'da bir ?siyasi fırka mektebi\' açılmış ve Eyül başında kırk gence dpiloma verilmiştir. Temmuzdan itibaren beyannameler yayımlanmaya ve Türkiye içlerine gönderilmeye başlanmıştır.

İstihbarat: T.K.F., doğu ülkeriyle temaslarını, evvelce Türkistan\'da kurulan ?Beynelmilel Şark Tebligat Şurası\' aracılığıyla yürütmüş; Türkiye\'den ise, gönderdiği otuz dört ajanla haber almıştır....?

Suphi\'nin ve Türkiye dışındaki komünistlerin yoğun çalışmaları sürerken Türkiye\'de de, başta Ekim Devrimi\'nin etkisi, bununla beraber Rusya ve Avrupa\'dan dönen komünist ve devrimci düşüncelerle ve eylemlerle tanışan devrimci işçilerin varlığı sonucu, komünist örgütlülükler gelişmeye başlamıştı. Bu dağınık komünist örgütlülüklerin tek bir merkezde toplanması, örgütlendirilmesi gerekiyordu. Bu birleşme temelde İstanbul, Anadolu ve Mustafa Suphi\'nin önderliğinde yurtdışında politik göçmenlerden oluşan üç örgütün ortaklaşmalarıyla gerçekleşmiştir. Bu üç koldan gelen komünist örgütleri birleştiren kongreyi Ankara\'da yapmak istediler. TBMM hükümetinden izin istendi. İzin verilmedi. Bunun üzerine Kongre\'nin yurtdışında yapılması yoluna gidildi. Azarbeycan Sovyet Cumhuriyeti Kongre\'nin Bakü\'de toplanmasını büyük bir konukseverlikle kabul etti. Bakü\'ye delegeler ve konuklar gelmeye başladı. Birçokları kendine tüccar süsü vererek, kimileri sınırı gizlice geçerek geldiler. TKP\'nin Birinci Kongresi 10 Eylül 1920\'de Bakü\'de açıldı. Çetin gizlilik durumu içinde çalışan İstanbul örgütü, ağır baskı altında bulunan Ankara ve Anadolu örgütleri Kongre\'ye oldukça düzenli geldi. Kongre öncesi çalışmalarında belirli başarılar elde ettiler. Seçilen delegelerin çoğu Kongre\'ye ulaştı. Kongreye 15 örgütten 75 delege geldi. Kongrede kesin oy hakkı olan delegelerin sayısı 32, istişari oy hakkına sahip olanların sayısı ise 43\'tü. 51 delege İstanbul, Zonguldak, Ereğli, Trabzon, Samsun, Rize, Erzurum, Eskişehir, Konya\'dan yurtdışı örgütlerinden ise 24 delege katılmıştı. (İzmir ve Adana işgal ve baskılar yüzünden kongreye ulaşamadı.) Bütün olarak konuklarla birlikte 125 komünist Kongrede hazır bulunmuştu. Kongre açılış konuşmasını yapan Mustafa Suphi\'nin konuşmasından belirli alıntılar :

?Türkiye İştirakiyun teşkilatının birinci kongresini açmakla kenimizi bahtiyar addediyoruz. Arkadaşlar, bir zamanlar bir hayal halinde telakki olunan komünizm, bugün, Rusya\'da meydana getirdiği hayat ile, kurduğu yeni şekl-i hükümetle, Kızıl ordusuyla amele, rençper ahali içerisinde kuvvetlendirdiği teşkilatıyla şarkın ve bütün dünyanın mazlum millet ve sınıflarına pek büyük ümit veriyor....Hiç kimsenin ümit etmedıği halde Rusya proletaryası evvela bir inkılap ordusu vücuda getirdi ki cihanı hayran bıraktı .İşte bu inkılap şimdi demir ellerini şarka uzatıyor. Bir Türk komünistleri bu hareketin kıymetini bilmeli, tarihin kaydedeceği bu fırsatı iyi takdir etmeliyiz. Biz de kendi memleketimizde Avrupa emperyalizminin ve harici ve dahili düşmanlarının haddini bildirmeliyiz.... Türkiye komünist kongresi Rusya\'dan uzanan bu demir elleri tutabilecek kuvvetler yetiştirecek ve fırkamız yalnız Türkiye\'de değil, bütün şarkta inkılabın alemdarı olacaktır. Onun için, Yaşasın Türkiye Komünist Fırkası. Yaşasın bütün komünist Fırkalarını har-i aguşunda (bağrında -MAYA) toplayan Üçüncü Enternasyonal. Yaşasın şarkta birinci inkılap ocağı kuran Azerbaycan Şura Cumhuriyeti?

Kongrenin amacı, yalnız komünist teşkiatlarını tek yapı, tek çatı altında, tek partide birleştirmek değildi. Bundan başka partinin programını, tüzüğünü hazırlaması, strateji ve taktiğini çizmesi, milli kurtuluş savaşının genel planını, ana yolunu göstermesi gerekti.

Kongre şunları belirtti: ?Bütün insanlığın komünizm uğruna ulaşması, sosyal devrimlerin kesin başarılar kazanması, yeryüzünde komünist kuvvetlerin bir amaca doğru yürümesi için bütün dünyada bütün komünist kuvvetlerin bir merkeze bağlanmaları gerekir.... Rusya yapmış olduğu komünist devrimiyle, tarihiyle, Kızılordusuyla, pek tabii olarak, yeryüzünde komünist hareketinin, kuvvetlerin merkezi, göbeği olmuştur. Moskova\'da kurulan 3. Enternasyonaline gelince, yeryüzünde devrimci kuvvetlerin yöneticilik rolünü, merkez genel kurmaylığı rolünü en iyi görebilir. Bu sebeple, Türk Komünistleri, 3. enternasyonalin 2. Kongresince alınan kararların, yaşantıya, olaylara, hayatın isteklerine ve Türkiye\'de sosyal hareketin ana ilkelerine, ülkülerine uygun olduğunu belirtirler...

Kongre, Türkiye\'ye dalan emperyalist kuvvetlere karşı yürütyen silahlı savaşı, emekçilerin, bütün halkını en canlı davası, bir ölüm-kalım davası olarak ele aldı. Bu savaşı emperyalizme, sömürgecilik sistemine karşı topyekün yürütülen bir Halk Harbien çevirmek kararını verdi. Böylece T.K.P. memleket çapında milli bir parti olarak politik alana çıktı.... Anadolu\'da yürütülen milli kurtuluş hareketi emperyalizme karşı bir savaştır. Bu savaşa bütün yeryüzü proleterlerinin dayanışma göstereceklerine inanıyoruz...?

M. Suphi program hakkındaki raporunda, bu konuyla ilgili olarak şöyle demektedir: ?TKP Türk işçi köylülerini İttihatçıların, ?hain sosyalistlerin\' etkisinden kurtarmaya çalışacağı gibi, Türkiye\'de yaşayan Yunan, Ermeni, Kürt milletlerinin ezilmeş sınıfları da, ?Daşnak\' veya ?Bedirhan\' teşkilatlarından ayırarak, aynı çıkar ve amaçlar adına onları tek bir sınıf halinde birleştirip hem dahili tufeylilere hem de harici kuvvetlere karş savaşıma yöneltmekle yükümlüdür.?

Bolşevizm\'in gerçek temellerinden beslenen sağlam bir ideolojik ve politik hatta sahip TKP\'nin o dönem onayladığı parti programı Bolşevizm\'in sürdürücüsü iddiasında olan akımlar için, bugünkü açı farkı düşünüldüğünde ayrı bir inceleme konusu olmalıdır. Onaylanan Parti programından bazı vurgular: ?.. Türkiye\'nin emperyalizm tarafından tekrar esir edilmesinin önüne geçebilecek yagane müessir kal\'ayı teşkil eden komunist fırkası,... ve böylece ayni zamanda amele ve köylünün, bir sovyet idaresi şeklinde kendi diktatorluklarını tehakkuk ettrimek için icap eden şeraiti hazırlar. Ancak böyle bir diktatorluk halkçı burjuva inkilabi vazifelerini ifa ve bu inkılabın müktesebatını tanzmi edebilir....T.K.P. aşağıdan kütlelerin mükavemetini teşkilatlandırır; proletaryanın ve köylülüğün lafta değil fakat bilfiil inkılapçı diktatorluğu lehinde mücadele etemk üzere amele ve köylü kütlelelirini toplar, birleştirir ve yetiştirir.? Aynı zamanda Kongre ?Türkiye İşçilerine? başlıklı özel bir çağrı yayınladı. Çağrıda emperyalistlerin saldırısına karşı Tek Cephenin kurulması gerektiği, TKP\'nin bu cepheye girmeye hazır olduğu açıklandı. Bunun yanında, emekçilere, halka hemen ve en azından sağlanması gereken istekler ileri sürüldü. Bunlardan bazıları; Sendikalara tam bağımsızlık, serbestlik ve dokunulmazlık sağlanması. Eksiksiz toplantı, grev, yürüyüş, basın ve kişi dokunulmazlığı hürriyeti; jandarma yerine, halk tarafından seçilen Milis teşkilatının konulması; Parasız genel öğretim; topraksız ve az topraklı köylülere bedava toprak ve tarım aletleri dağıtılması; padişahlığın yıkılması, cumhuriyetin kurulması. Paşalıkların kaldırılması. Valilerin, kaymakamların halk tarafından seçilmesi; 1 Mayıs gününün resmen işçi bayramı olarak tanınması...Bu genel isteklerin yanında işçiler için hemen ileri sürülen özel istekler sırılanmıştı; 8 saatlik iş günü; eksiksiz serbest grev; işçilere oturulur evler sağlamak; 14 yaşından küçük çocukların çalıştırılmaması; gebe ve işçi kadınlara doğumdan önce ve sonra 2\'şer ay, gündelikleri işlemek şartıyla izin verilmesi; gündelikler kesilmeksizin hafta tatili...

T.K.P.\'nin Birinci Kongresi Parti programını onayladı, stratejik doğrultuyu saptadı, taktiği çizdi. Türkiye\'deki komünist grupları tek bir Komünist Partisi\'nde birleştiren kararı aldı. MK ve Denetleme Komisyonu seçildi. Partinin genel başkanlığına Mustafa Suphi ve Genel Sekreterliğine Ethem Nejat seçildi. Merkez Komitesi\'nin sekreterliği belirlendi. Basın-yayın Bürosu ve Dış Büro kuruldu. Böylece Kongre, TKP\'yi düzenli bir örgüt olarak ortaya çıkardı. TKP sadece düzenli bir örgüt olarak ortaya çıkmakla kalmadı, Komünist Enternasyonal\'e bağlı partiler arasında Komünist Enternasyonal\'in ilke ve amaçlarını, program ve çizgisini, kısacası bolşevizmi en iyi temsil eden birkaç partiden biri olarak kuruldu. Partinin yönetici savaş organı-Merkez Komitesi bütün yetkileriyle çalışmaya koyuldu. M. Suphi ve yoldaşları, hem Üçüncü Enternasyonal ilke ve amaçları hem de onun seksiyonu olarak kurulan ve kongrede kararlaştırdıkları TKP parti program, strateji ve taktiklerini hayata geçirmek üzere merkezi karargahı Türkiye\'ye taşımaya giriştiler. Savaşı bilfiil Anadolu topraklarından yürütmenin hazırlıklarına başladılar. M. Kemal ile bir süre yazıştılar. Kemal, Suphi\'ye kendisinin ve arkadaşlarının tek amaçlarının ulusal bağımsızlığı sağlamak olduğu, TKP\'nin de aynı amaçla çalışmasını sevinçle karşıladıklarını, fakat ülkede büyük çoğunluğun köylülerden oluştuğunu, TBMM yönetiminin tıpkı Sovyet örgütlenmesine benzediğini, toplumsal devrimin zorunu aşamalarının TBMM\'nce yönetildiğini, Suphi çevresinin de ülkedeki birlik ve direnişi bozmamak için TBMM başkanlığıyla ilişki kurmaları gerektiğini bildirmiştir. Komünist Partisinin TBMM\'ne bir delegasyon göndermesini ve yeni hükümetle sürekli bir bağ kurularak ona ?gerçek ve maddi yardımda bulunmasını? öneriyordu. M. Suphi ve diğer TKP yöneticilerini Ankara hükümetiyle ilişki kurmaya iten ise; Komintern ve bir Komintern partisi olan TKP ve onun yöneticilerinin Anadolu\'nun işgaliyle, gelişen Kuva-i Milliye hareketinin anti-emperyalist bir kurtuluş hareketi olduğu ve M. Kemal\'in de bu anti-emperyalist harekete önderlik ettiği yanılsamasıdır. Dolayasıyla da Komintern ve TKP\'nin bu harekete destek vermesidir. Oysa bu destek, Komintern ve TKP\'nin dayanak noktalarından olan Komintern 2. Kongresinde belirlenen ve TKP Kuruluş Kongresinde yinelenen ?emperyalizm ve proleter devrimler çağında, burjuva karakterli hiçbir hareketin, burjuva demokratik içerikli köklü reformları gerçekleştime gücü gösteremeyeceği? ve burjuva reformcu hareket ve ulusal devrimci hareket arasındaki farka dikkat çekilip, ikisinin birbirinden ayrıştırılması ve ulusal devrimci harekete desteğini de ?ancak devrmici bir ruhla eğitilip örgütlenmeye engel olmadıkları ölçüde desteklenmelidir? belgesine rağmen verilmiştir. Bu gözden kaçan ve yanlış uygulanan politik tutumun bedelini, başlıca amaç Bolşevizmi Anadolu topraklarında yaymak olarak belirleyen, ama bir yandan da Kuvayi Milliye hareketine destek amacıyla Kemal ile anlaşarak ve onun verdiği söze güvenerek Türkiye\'ye gelen TKP yöneticileri ve Mustafa Suphi hayatıyla ödedi.

Bu dönem burjuvazinin dolayısıyla da onun temsilcisi olan Ankara hükümetinin sola karşı genel ve yoğunluklu bir şekilde saldırılara hız verdiği bir dönemdi. Burjuvazi elde etmiş olduğu üstünlüğü yitirmek istemiyor, ele geçirdiği hegemonyayı her yola başvurarak sürdürme yolundan ayrılmıyordu. Birinci emperyalist paylaşım savaşında bir taraf olarak Almanya\'nın yanında yer almış, bu savaşta yenik düşmüş istediği payı alamamıştı. Bir yanda Osmanlı İmparatorluğu\'nun kurumlarını devralıp kendi sınıfsal çıkar ve ihtiyaçları temelinde inşaya koyulurken, bir yandan da savaştan yenilgiyle çıkmış bir devletin topraklarını emperyalistlerle pazarlık ve işbirliği içerisinde olabildiğince yeniden kazanma; bir de işçi-emekçi yığınlar üzerindeki sömürüyü artırma üzerinden bir sermaye birikimi sağlamak ve milli Türk burjuvazisini güçlendirmek girişimi içerisindeydi. Aynı döneme denk gelen bir başka gelişme de emperyalistler arası paylaşımın yol ve yöntemlerini belirleyecek olan emperyalist kamp arasındaki Londra Konferası hazırlıklarıydı. Ve komünistler ve komünistlerin birleşmiş örgütlü gücü TKP ise, burjuvaziye karşı o dönemin en güçlü ve örgütlü alternatifiydi. Burjuvazi bu durumdan endişe duymaktaydı.Hem iktidarını sağlamlaştırıp güvence altına almak, hem emperyalistlerle anlaşıp işbirliği yapmak, hem de emperyalistlerin Türkiye hakkında duydukları en büyük korku ve endişe kaynağı olan Bolşevikliği kabul etmeleri olasılığına karşı onlara güven verip, bunu daha da sağlamlaştırmak için toplumsal muhalefetin en örgütlü gücü olan sola karşı ve özelde komünist örgütlere karşı saldırıya geçti. Bunun için en elverişli zaman gelip çatmıştı: 1921\'in Ocak ayı.

Yığınlara güvenmeyen burjuvazi bu yüzden ilk olarak, ?düşman işgalinden yurdu kurtarmak için düzenli ordunun kurulması? bahanesiyle Osmanlı artığı eski orduyu yeniden diriltme yolunu tuttu. Bir taşla iki kuş vurmuş olacaktı. Bir yandan eski orduyu diriltirken, bir yandan da denetimi dışında olan, komünistlerin etkin ve örgütlü olduğu kimi silahlı halk birlikleri, komünistlere yakın kendi içinde düzenli küçük silahlı gruplar ve komünistlerden bağımsız yerel silahlı gruplar, halk direnişleri ve çete hareketlerini tasfiye etmiş, denetimi altına almış olacaktı.

İlk önce komünstlere yakınlığıyla bilinen ve komünistlerle (THİF) faaliyet yürüten Çerkez Ethem\'in silahlı kuvvetleri Kuvayi Seyyare\'ye ve arkasından Yeşil Ordu\'ya saldırıldı. Burjuvazinin egemenliğine karşı ayaklansalar da yenik düştüler. 22 Ocak 1921 tarihinde Çerkez Ethem yakın adamlarını topladı. Böyle bir zamanda kardeş kavgasını uygun görmediğini açıklayarak onları davranışlarında serbest bıraktı. Aynı günlerde Türkiye Halk İştirakiyyun Fırkası (THİF) yöneticileri sürekli gözaltına alınıp, tutuklanıp, sonra da İstiklal Mahkemelerinde yargılanıp cezalandırıldılar. Hapis ve kürek cezası ile kendilerine gözdağı verildi.

Ankara'yla da görüşmeler sonucunda Mustafa Suphi aralarında TKP Merkez Komitesi üyeleri Hilmioğlu Hakkı, Ethem Nejat, Nazmi ve İsmail Çitoğlu\'nun bulunduğu en yakın ondört savaş arkadaşıyla Bakü\'den Türkiye\'ye dönüş hazırlığına giriştiler. 28 Aralık\'da Kars\'a varmalarının ardından, kimi tutuklamalarla karşılaşıp, daha sonra da Ankara\'ya ulaşmak amacıyla Erzurum\'a gittiler. Burada kimi kışkırtmalar sonucu saldırıya uğrayıp Erzurum\'a sokulmayınca, Sovyet konsolosu Vali ile görüşerek, Suphi ve yoldaşlarının bir motorla Batum üzerinden Bakü\'ye dönmeleri, izlenecek hat olarak da Trabzon belirlenmiştir. Önlerine dikilen nice engeli aşarak Trabzon\'a varan M. Suphi ve yoldaşlarına sınıf düşmanı burada pusu kurmuştu. Trabzon\'da da planlı alehte gösteriler yapılması karşısında Sovyet konsolosu vali ile görüşerek, Suphi ve yoldaşlarının Bakü\'ye dönmek üzere bir motorla Batum\'a gönderilmelerini sağlamak istedi. Bunun üzerine kayıkçılar kahyası Yahya\'nın önceden hazırladığı bir motorla Suphi ve 14 yoldaşı yola çıkarıldılar. Ardından başka bir motor denize açıldı. Sürmene yakınlarında Suphilerin bulunduğu motora yetişti. Düşmandan düşmanlık beklemediklerinden, M. Suphi ve 14 yoldaşı sınıf düşmanları olan burjuvazi tarafından ve onların uşakları eliyle bedenleri süngüyle parçalanarak, 28 Ocak gecesi Karadeniz\'de katledildiler. Sadece düşmandan düşmanlık beklenmesi gerektiğini unutmakla değil, düşmanın sözlerine ve çağrılarına inanarak ve güvenerek bir bakıma kendilerinin bastığı bir tuzağa düşmüşlerdir. Hem de eylem kılavuzu olan programlarında ?TKP ...aynı çıkar ve amaçlar adına onları tek bir sınıf halinde birleştirip hem dahili tufeylilere hem de harici kuvvetlere karşı savaşıma yöneltmekle yükümlüdür? ifadesini belirtmelerine rağmen. TKP kuruluşundan çok kısa bir süre sonra önde gelen yönetici kadrolarından onbeşini kaybetmiş oldu.

Komünist Enternasyonal'in ilk beş yılına damga vuran çizgiyi yansıtan ve Türkiye devrimci hareketi tarihindeki ilk komünist partisi olan TKP ve ilk TKP programı, daha sonra Bolşevizme sadık kalma iddiasında olan takipçileri tarafından sahiplenilemedi. Unutuldu; unutturuldu. Kuvayi Milliye\'nin desteklenmesinden de gereken ders çıkarılamadı. Bu durum, dün olduğu gibi bugün de gerçekliğini koruyor.

TKP'nin ilk programında varolan Komintern\'in ilk dört kongresindeki çizginin takpiçiliğini, dünya devrminden sorumlu olarak bu topraklarda varetme, düşmandan her zaman düşmanlık beklenmesi gerektiğini bir an olsun unutmadan, komünist bir dünya kurma mücadelesi güvencesinin düzen dışı özgür örgütlenme olduğunun bilinciyle ve bugünün vazgeçilmez öncelikli görevinin leninist örgüt omurgası yaratma hedefiyle, M. Suphi ve yoldaşları gibi Bolşevizm\'e sadık kalarak ve kavgada onların gerisine düşmeden; onları aşma bilinç ve iradesiyle, Bolşevizm\'in mücadele gelenek ve değerlerlerini sahiplenerek ve gerektiğinde bir bolşevik gibi ölme irade ve iddiasını taşıyarak, onların açtığı yoldan ilerlemek ve proletarya enternasyonalizminin kızıl bayrağını yaşadığımız topraklara dikmek onbeşlerin anısına bağlı kalmanın tek somut kanıtı olacaktır.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

13 May 2024

Yarın, Başyazı, 5 Ağustos 1965, Sayı 120. İdeolojinin önemi Türkiye’nin siyasi yapısında ideoloji gittikçe önemli bir unsur haline geliyor.

Halim Kaya

13 May 2024

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,87 M - Bugn : 35944

ulkucudunya@ulkucudunya.com