« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

24 Eki

2011

Ziya Gökalp'in Eğitim Felsefesi ve Yüksek Eğitim Hakkındaki Görüşleri

AHADİ ADANALI 01 Ocak 1970

Son zamanlarda ülkemizde Yükseköğretim Kurulu Kanunu reformu hararetli
bir şekilde tanışımaktadır. Reformun gerekliliğini savunanlar, YÖK'ün üni-
versitelerinde bilimsel gelişmeler önünde bir engel teşkil ettiğini, siyasi hatta
askeri müdahaleler için bir araç haline geldiğini savunmaktadır. Diğer yandan
YÖK kanununda köklü bir reforına gerek duymayanlar, üniversitelerdeki
bilimsel vasadığı hukuki değil sosyokültürel ve ekonomik etkenlere dayan-
dırmaktadır. Kabul edilen bir şey var ki, o da yüksek eğitim sistemimizin
halihazırdaki durumunun pek iç açıcı olmadığıdır. Süregelen bu tartışmadan
bir an geri çekilip aynı soruna, Türk düşünce tarihinin önde gelen isimlerin-
den biri olan Ziya Gökalp'in eğitim hakkındaki görüşleri açısından bakmak,
yaklaşık yüzyıla yakın bir süre içinde yüksek öğretimimizde hangi sorunların
çözüme kavuştuğunu ve hangilerinin kalıcı olduğunu belirlemek açısından
yararlı olacaktır. Bu yazıda ilk olarak Ziya Gökalp'in eğitim felsefesini ele
alacağız, dalıa sonra onun yüksek eğitim hakkındaki görüşlerini inceleyeceğiz.
Bu incelememizde birinci elden kaynaklara, Gökalp'in kendi yazılarına önce-
lik vereceğiz. Bir öğrenci, yazar ve eğitirnci olarak Gökalp'in kişisel tecrübele-
ri göz önüne alındığında, onun eğitim hakkındaki görüşleri daha iyi anlaşıla-
cağı için konuya geçmeden önce kısaca hayatından bahsetmek uygun olacak-
tır.
/. Hi!)!3tl
Gökalp 1876 yılında Diyarbakır'da doğdu. İlkokuldan sonra, Askeri Rüşdiye
(1886-1870) ve Mülkiye İdadi (1891-1894) mekteplerine devam etti. Bu ara-
da, amcası Hasip Efendi'den Arapça, Farsça ve İslam felsefesi tedris etti ve
hocası Rum doktor Yorgi'den Yunan felsefesi ve doğa bilimleri öğrendi. O
sıralarda Diyarbakır'da sürgünde olan Abdullah Cevdet ile tanıştı. Her ikisi
sık sık bir araya gelip pek çok konuyu tartıştılar ve bu tartışmalar sayesinde
Gökalp Avrupa'da dönemin moda entelektüel akımlanyla, özellikle de mater-
yalist felsefe ve bazı sosyoloji ekolleriyle tanıştı. 1986 yılında İstanbul'a gitti
ve Mülkiye Baytar Mektebine kaydoldu; fakat bu okuldaki resmi eğitimi, İtti-
hat ve Terakki Cemiyeti'yle bağlantılı siyasi faaliyetleri sebebiyle bir yıl içinde
sona erdi ve akabinde bir yıl hapis cezası aldı. Cezasının bitiminde, memleketi
Diyarbakır'a sürgüne gönderildi. 1909'da İstanbul'u ziyaret etti ve İstanbul
Üniversitesi'nde psikoloji ve sosyoloji alanında kendisine yapılan hocalık
teklifini maaşın düşük olması sebebiyle geri çevirdi. Aynı yıl, İstanbul'dan
Diyarbakır'a ilkokul müfettişi olarak atandı.!
1909 yılında İttihat ve Terakki Cemiyetinin toplantısına Diyarbakır dele-
gesi olarak katılmak üzere Selanik'e gitti ve orada Cemiyetin ortaokulunda
felsefe ve sosyoloji öğretmeni olarak görev aldı.2 Balkan savaşlarının akabin-
de, 1912'de İstanbul'a yerleşti ve 1915'de İstanbul Üniversitesi'nde (Darülfü-
nun) açılan sosyoloji kürsüsüne ilk sosyoloji hocası olarak atandı.3 Bu görevi
1919'da Askeri Mahkeme tarafından, Anadolu'daki Ermeni-karşıtlığına ka-
tılma suçlamasıyla Malta'ya sürgüne gönderilmesiyle sona erdi. Sürgün yılla-
rında, "tek-kişilik bir üniversite" gibi, aralarında eski bakanlar ve meclis üye-
leri bulunan pek çok arkadaşına dersler verdi. 1921'de Diyarbakır'a geri dö-
ot
Gökalp1e ilgili bazı kaynaklara dikkatimi çeken Sayın Doç. Dr. Recai Doğan'a teşekkürlerimi iletirim.
ı Ziya Gökalp'in hayatı, eserleri ve görüşleri hakkında pek çok çalışma yayınlanmıştır. Bu çalışmalar ve
özellikle hayatı ile ilgili YaZıLıneserler için bkz. Zi)u Giiealp Bilii)Uf!ftıfpsl, haz. İsmet Binark ve Nejat
Sefercioğlu (Ankara: Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü,
1971) s. 65.71. Ayrıca bkz. Hikmet Tanyu,
Zi)u Giiealp Krrnkjisi (Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınlan, 1981); Taha Parla, The Saial aıri PdiıW:ıl
7batgJt if Zi)u Giiealp 1887.1924 (Leiden: E. J. Brill, 1985); Uriel He)d, The F~
if Turkish
Natiını1ism(London: The Harvill Press Ltd., 1950).
2
He)d, F~,
s. 32.
3
Parla, TheSaial amPdiıW:ıl1"bal[jn, s. 14.

nüp ortaokulda ve Öğretmen Okulunda sosyoloji ve psikoloji dersleri ver-
meye başladı.4 Ölümünden bir müddet önce, Meclis Eğitim Komisyonu'nda
görevaldı ve eğitim sistemi, müfredat ve ders kitaplan hakkında radikal re-
formlar teklif etti. 25 Ekim 1924'de İstanbul'da vefat etti. Eğitimle ilgilima-
kaleleri başta MuaIlim (1916-1917) olmak üzere pek çok dergi, mecmua ve
gazetede yayınlandı.5 Herhangi bir üniversiteden akademik bir derecesi 01-
mamakla birlikte, eğitime olan ilgisi hayau boyunca devam eden Gökalp sis-
tematik bir eğitim teorisini dile getiren ilk Türk olarak kabul edilir.6
ii. Gökalp ve Eğilim Felsefesi
Gökalp'in eğitim felsefesi onun kültür ve medeniyet arasında yaptığı ayınmı
yansıtan iki önemli yön içermektedir: Terbiye ve taliın.7 Ona göre terbiye
toplumun, üyeleri üzerinde gerçekleştirdiği bir sosyalleştirme sürecidir. Bu
sosyalleştirme sayesinde birey toplumun diline, edebiyatına, ahlakına, esteti-
ğine ve manUğına aşina hale gelir. Bu açıdan terbiyenin amacı "milli bireyler"
yetiştirmektir.8
Diğer yandan taliın bireyin kozmik çevresine intibakıdır. Bu
intibak kişinin doğal bilimlere kendini aşina kılması sonucu gerçekleşir. Talim
sayesinde birey, maddi güçleri kullanabilir hale gelir.9 Bu ayınrna ek olarak,
Gökalp bilginin nesilden nesile aktannunda iki yaklaşınun olduğunu belirtir;
bu yaklaşımlardan biri yaygın diğeri örgün eğitimdir. İlki doğal, kendiliğinden
ve dinamiktir; diğeri ise, planlı, sistematik ve durağandır. Yaygın eğitim top-
lumda mevcut ve yaşayan bilgileri sunar Diğer yandan, örgün eğitim, daha
önceki nesillerin birikmiş zihinsel ürünlerini aktanr; temelde kitaplarda yazılı
olanlan öğretir. Okul ve toplum her iki bilgiyi sunma yöntemini içermekle
birlikte, terbiye eğitimle ilgili,taliın ise öğretimle ilgiliyöne öncelik verir.
Talim ve terbiye iki farklı hüküm alanına dayanmaktadır. Terbiye kayna-
ğını toplumdan alan değer yargılanna dayanır ve değer yargılannın toplamına
kültür denir. Değer yargılan görecelidir, milletten millete değişebilir. Terbiye
4
a.g.e., s. 16.
5
Gökalp'in
eğitirnle ilgili makaleleri günümüz diline kısmen sadeleştirilerek
Rıza Kan:laş tarafından
basınştır.
Bkz. Ziya Gökalp, Makalder V, yay. haz. Rıza Kan:laş (Ankara: Kültür bakanlığı Yayınlan,
1981) ve Ziya Gökalp, Terbiy;nin Scryıl 'LE Kiiltiini Temikri I, yay. haz. Rıza Kan:laş (İstanbul: MiIIi E.
[,>1timBakanlığı Yayınlan, 1997). Gökalp'in
eğitimle ilgili makalelerinin
bir kısrru diğer makalelerle
birlikte Niyazi Berkes tarafından İngilizce 'ye tercüme edilmiş ve basılıruştır. Bkz. N. Berkes, Turkish
Natünılism ani W6tem Ciıilizatim: Selatırl Esstr}5 m Zi,)ı:z Giiuılp (New York: Columbia University
Press, 1959).
6
Andreas M. Kazamias, Educatim ani The Qiest /ur MaIemity in Turkey (Qıicago: The University of
Oıicago Press, 1966), s. 108.
7
Gökalp, Terbiy;nin Scryıl 'LE KiiLtiinJ Temileri, s. 28.
8
a.g.e., s. 50.
9
a.g.e., s. 172.173.

ile karşılaşunldığında talim, olgulara dayalı hükümlerden oluşur. Bu yargılar
bireyler ve toplwnlar açısından değişmez. Gökalp terbiyenin milli veya kültü-
rel, ta1imin ise uluslararası veya evrensel olması gerektiğine inanmaktadır.ıo
Gökalp'e göre Bau medeniyetinde son dönemde gerçekleşen önemli ge-
lişmelerin temelinde iş bölümü yatar. Bu iş bölümünün neticesinde değişik
bilim dallan ve uzmanlık alanlan ortaya çıkmış, bu sayede bilimlerde üst dü-
zey bir ilerleme kaydedilmiştir.ll
Bau medeniyetiyle kıyaslandığında, Doğu
medeniyeti bu iş bölümünü aynı düzeyde gerçekleştirememiştir. Doğu ve
Bau arasındaki en temel fark da bu noktadadır. Bu yüzden Gökalp, Osmanlı
İmparatorluğu'nu
Batı emperyalizmi karşısında savunmanın tek yolunun,
bilim, sanayi ve teknolojide Baulılara erişmek ve onlarla tamamen eşit düzeye
ulaşmak olduğuna inanmaktadır.12
Gökalp daha önce gerçekleştirilen eğitim reformlannın, mesela Tanzi-
mat Islahatının, başans1Zlığını kültür ve medeniyet ve buna bağlı olarak talim
ve terbiye arasındaki ayınının farkına vanlmamasına bağlar. Tanzimatçılar
Doğunun ve Batının talim ve terbiyesini birbirine kanştırdılar. Neticede iki
çeşit okul ortaya çıktı: geleneksel dini eğitim veren medreseler ve Avrupa
tarzı eğitim veren mektepler. Gökalp'e göre, bu ikili durumun tek istisnası
Avrupa tarzı eğitimi takip eden askeri okullardır (Harbiye ve Tıbbiye).
Gökalp bu okullarda Avrupalı meslektaşlannın dengi olan mükemmel uz-
manların yetiştiğini düşünmektedir.l3
Gökalp askeri okulların milli (veya kül-
türel) olan terbiye ile uluslararası (veya medeniyete dayalı) talim arasındaki
ayınrnı desteklediğini düşünmektedir. Aynca ona göre bu ayının, Batının
bilim ve tekniğinin alınıp Türk eğitimine başanyla uyarlanabileceğinin açık bir
delilidir. Gökalp bu okullan eğitimde yapılacak reforma model olarak gös-
termektedir. O şöyle sormaktadır:
Yeniçerinin savaş tekniği ile hekimbaşılarm tıp tekniği bu okullara girmiş ol-
saydı, bugünkü şanlı kumandanlanmız ile şöhretli hekimlerimize sahip ola-
bilecek miydik?14
Bununla birlikte bu okullar eğitimde yapılması gereken reformun sadece
bir kısmını teşkil eder gözükmektedir, çünkü bu okullar öncelikli olarak tali-
me dayalıdır. Başarılannın sebebi Baudan alınan bilgi ve tekniktir. O halde
10
a.g.e., s. 27-28, 48.
II
Ziya Göka1p, Türkçiiliiğjin Esasları, yay. haz. Mehmet Kaplan (istanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayın-
lan, 1999), s. 62; Ziya Göka1p, The Pri:rCiP/RS if Turkish, çev. Robert Devereııx (Leiden: E. J. Brill,
1968), s. 45.
12
Göka1p, Türkçiilüğün Esasları, s. 64.
II
a.g.e., s. 65.
14
Göka1p, TerbipTin Sayı! oze Kültürel TeJ'I'l'ikri, s. 248.

neden Gökalp bu okullan eğitimde reform için model olarak öne göstermek-
tedir? Gökalp bu konuya değinmemekle birlikte, sanınm onun genel yaklaşı-
mı dikkate alındığında, sonı iki açıdan cevaplanabilir: İlk olarak bu okullar
kendi sahalannda (askerlik ve tıp) yetkin uzmanlar yetiştirmektedir. Bu alan-
larda başanhdır ve bu başanlan örnek alınmalıdır. İkinci olarak, bu okullar
sadece doktor ve askeri personeli eğitmekte, aynı zamanda Osmanlı İmpara-
torluğunun sosyal ve siyasi sonınlanyla ilgilenen, çözümler arayan devlet
adamlan yetiştinnektedir. Bu okullar eğitimde yapılması gereken reformun
sadece talimle ilgiliyönünü temsil etseler bile, onlann başansı "milli bireyler"
yetiştirmede de model olarak alınabilir. Askeri okullar ve tıp akademileri yap-
tıklan işte başanh olsalar bile, bu başan sadece bilim ve teknolojinin Batıdan
alınabileceği ve Türk eğitim sistemine uyarlanabileceğinin bir göstergesidir.
Bu sebeple Gökalp'in bu okullan eğitim reformu için bir model olarak gös-
termesi, eğer onun talim ve terbiye arasındaki ayınrnı dikkate alınacaksa, ek-
sik kalmaktadır.
III. Gökalp 'in Bilgi Sosyolojisi
Gökalp'in eğitim hakkındaki görüşleri açısından bizi ilgilendiren diğer bir
konu doğal bilimlerin Türk eğitim sistemi içinde meşrulaştırılmasıdır. Müs-
lümanlann mantığı, felsefeyi, fizik bilimlerini ve matematiği Bizanslılardan
aldıklannı belirten Gökalp, onlann dil biliminde ve estetik alanlarda yine
Bizanslılann metotlannı kullandıklannı ileri sürer. Benzer şekilde metafizik,
ahlak ve politik bilimin kökleri Aristo'ya kadar uzanmaktadır. Orta Çağlar
boyunca Doğuda ve Batıda skolastik düşünce hakimdi; fakat daha sonralan,
Batı skolastik düşünceyi terk etti ve her alanda büyük atılımlar gerçekleştirdi,
yeni bilim dallan oluşturdu. Gökalp takip edilmesi gereken yolu şöyle belirt-
mektedir:
Aristo'nun istid.lalmantığııu bırakarak, Descartes ve Bacon'un istikra man-
tığııu ve bu mantıktan doğan metodolojiyi almanın dinimize ve milli kültü-
ıümüze ne zaran olabilir? Eski astronomi yerine yeni astronomiyi, eski fizi-
ğe karşı yeni fiziği, eski kimyaya karşı yeni kimyayı almakla ne kaybederiz?
Zoolojiye, botaniğe jeolojiye dair eski kitaplanmızda ne kadar bilgi bulabil-
mek imkanı var? Doğuda bulunamayan biyolojiyi, psikolojiyi, sosyolojiyi
Baudan almağa mecbur değil miyiz? Evvelce eski ilimlerimizin hepsini Bi-
zans'tan almıştık. şimdi Rumlann ilimlerini Avrupa ilimleriyle değiştirsek,
din ve kültür bakımından ne kaybederiz?IS
Tabi tüm bu sorular hitabet amaçlıdır ve Gökalp doğal bilimlerin Batı-
dan alınmasında İslam dini ve Türk kültürü açısından hiçbir mahzur görme-
15
a.g.e., s. 47-48.

mektedir. Gökalp'a göre doğal bilimler akıl üzerine kurulu olup, müspet,
tecrübeye dayalı ve değer yargılanndan bağımsızdır; dolayısıyla herhangi bir
değişikliğe uğrau1madan alıruna1ıdır.
.
Doğal bilimler hakkındaki bu görüşe iki açıdan itiraz edilebilir. ılk ola-
rak, günümüzde gerek felsefeciler gerekse bilim adamları 19. yüzyılın katı
pozitivist anlayışına ihtiyatla yaklaşmaktadırlar. 20. yüzyılda sadece doğal
bilimler değil, matematik ve mantığın bile üzerine dayandığı temel aksiyomla-
rm rasyonel olup olmadığı sorgulanır hale geldi. Pozitivizme yöneltilen bu
eleştiriler, çoğu bilim adamını teorilerine karşı göreceli veya pragmatik bir
tutum takınmaya sevk etti. Mutlak bilgi felsefecilerin nihai hedefi olmaktan
çıktı ve 'kesinliğın' yerini 'yüksek düzeyde muhtemel bilgi' aldı. Gökalp'İn
bilgi anlayışı bu gözden geçirilmiş epistemoloji ve ona yol açan gelişmeler
karşısında güncel değerini yitirmiş görünmektedir. Ayrıca doğal bilimlerin
kültürel arka plandan ne kadar bağımsız kalabileceği de sorgulanabilir. Bilim-
sel buluşlar değer yargılanna hiçbir atıfta bulunmadan sunulabilse de, bu
doğal bilimlerin onları ortaya çıkaran sosyal, kültürel ve psikolojik etkenler-
den tamamen bağımsız hale getirilebileceği anlamına gelmez. Bu sebeple,
temelde bilim ve kültür (veya değerler) bir iç içelik arz eder.
Gökalp'İn bilgi anlayışına yöneltilebilecek ilki ile bağlantılı ikinci itiraz,
doğal bilimlerin kültür ve din üzerindeki etkileridir. Doğal bilimlerin gözlem
ve tecrübeye, kültür ve dinin ise sosyal ve bireysel şuura dayandığını düşün-
mesi sebebiyle Gökalp, arada organik bir bağın olmadığını ileri sÜ1mektedir.
Bu aYlflffilbir an doğru olarak kabul etsek bile, bilimin dini olumsuz yönde
etkilemeyeceğini düşünmek yanlış olur. Dinin ve bilimin bazı konularda farklı
bakış açılarına sahip olması, ikisi arasında bir gerilime sebebiyet vermiştir.
Maddeci bilim anlayışı İslamiyet içİn olduğu kadar Hıristiyanlık açısından da
ciddi bir sorun oluşturur. Bazı bilimsel görüşlerin, mesela evrim teorisinin,
dini açıdan ne tür zorluklara yol açtığı iyi bilinmektedir.
Sosyal bilimlere gelince, Gökalp bu bilimler hakkında doğal bilimlerde
olduğu gibi bir genellemeye gitrnemektedir. Ona göre sosyal bilimler, hem
tecrübeye hem de değer yargılarına dayanmaktadır. Bu bilimlerin hem milli
hem de evrensel yönleri vardır ve bu sebeple Batıdan neyin alınıp neyin bıra-
kılması gerektiği hususu hassasiyetle ele alıruna1ıdır. Gökalp milli ve evrensel
yönlerinin olması sebebiyle bu bilimlerin toptan alınmasına veya toptan red-
dedilmesİne karşı çıkmaktadır. Avrupa medeniyetinin gelenekleri ancak güm-
rük kontrolünden geçtikten sonra kültürümüze dahil olabilir,l6
16
a.g.e., s. 44.

Gökalp bu kontrol mekanizmasına ekonomi alanından bir örnek getirir.
Uluslann Seneıi'ni (The Wealth if Nations) yazdığı dönemde Adam Smith, ikti-
sadın evrensel ilkelerini bulduğuna inanıyordu. Aslında, o sadece kendi dö-
neminde İngiltere'nin milli ekonomisini anlatmıştı. İngiltere teknik açıdan
yüksek bir düzeye ulaştığı için, Smith teorisini serbest piyasa ekonomisi üze-
rine inşa etti. Fakat Amerika Birleşik Devletleri'nde Henıy Carey ve Alman-
ya'da Friedrich List serbest piyasa ekonomisinin kendi ülkeleri için uygulana-
bilir olmadığını gösterdiler. Onlar ekonomi teorilerini korumacı bir sistem
üzerine oluşturdular. Daha sonra Almanya kendi milli sanayiini kurduktan
sonra, serbest piyasa ekonomisine geçmeye çalıştı. Bu gözlemler ışığında
Gökalp şu hususu belirtmektedir:
O halde biz, milli sanayide ileri gitmiş milletlerin iktisat usullerini okullan-
mızda öğretimini yaptıkça yahut hayaumızda tatbik ettikçe, iktisatça yok
olmaya doğru gidişimize hiç şaşmamalıyız.Bizim bu halimiz herhangi bir
hastalıkta faydası sabit olan bir ilacı bütün hastalıklar için çare diye kullan-
maya benzer. Her derdin çaresini bilen tabipler birçok fertleri öldürdükteri
gibi, beşeri iktisat alimleri de birçok milletlerin yoksulluğuna sebep olmuş-
lardır. Bu milletlerden birisi de Türkiye olduğuna hiç şüphe yoktur.J7
Sosyal bilimler için söz konusu olan bu husus beşeri bilimler için de geçerli-
dir; yani onlar da kültürel ve uluslararası (evrense~ öğelere sahiptir. Mesela
felsefenin biri nesnel diğeri öznel iki yönü vardır. Felsefe bilime zıt olamaz,
aynı zamanda bilimsel olgulan da çürütemez. Felsefe doğal bilimlerle uyum
halinde olduğu sürece nesnel ve pozitif olacaktır. Felsefenin bu yönü ulusla-
rarasıdır. Bilimin dışında kalan alanlarda ise felsefe hürdür ve bu alanlarda
ruhlara ümit ve mutluluk verir. Bu da felsefenin öznel yönünü oluşturur.
"Buna göre felsefe, ilim gibi, milletlerarası olmağa mecbur değildir, milli de
olabilir. Bundan dolayıdır ki her milletin, kendisine göre bir felsefesi vardır.
Yine bundan dolayıdır ki ahlakta, estetikı:e,ekonomide olduğu gibi, felsefe-
de de türkçülük olabilir."ı8
Gökalp'in kültür ve medeniyet ayınmı pek çok açıdan eleştiriye uğranuş-
tır. Bazı çağdaş yazarlar Gökalp'in bu ayınmının temelinde sömürgeeilik kar-
şısında duyulan tepkinin yattığını düşünmektedir. Gerçekten de kültür ve
medeniyet arasındaki aynmın, sömürgecilik alunda gelişen milliyetçilik akım-
larının tipik bir özelliği olduğu görülmektedir. Mesela benzer bir ayınma Hint
milliyetçiliğinde de rastlanır.l9 Bununla birlikte Gökalp için bu açıklamanın
geçerli olduğunu söyleyebilmek zordur. İlk olarak Gökalp Batı sömürgecili-
17
a.g.e., s. 175.
18
Göka1p, TWkçülüğiinEsaslan, s. 185-86; Göka1p, Theprin:iples ifTwkish,
s. 127.
19
Bkz. Ahmet Bekmen "Türk Milliyetçiliği: Var Kalmanın Teyakkıız Hali," Mcx1em TWki)e'de Si)usi
DÜ{Ür1E MilJi)etçiJik içinde, c. 4. yay. haz. Tanı! Bora (İstanbul: iletişim Yayınlan, 2002), s. 326.

ğini sık sık eleştirse de, o kültür ve medeniyet arasındaki ayınmın araçsal değil
bilimsel olduğuna inanmaktadır. Ayrıca bu ayınma Alman düşüncesinde de
rastlarur. Son olarak Gökalp bu konuda batılı yazarlardan E. Durkheim ve M.
Mauss'tan esinlenmiştir.20
Uriel Heyd Gökalp'in kültür ve medeniyet ayınmından hareketle doğal
ve sosyal bilimler arasındaki yaptığı kategorik ayınmı eleştinnektedir. Heyei'e
göre, Gökalp sosyal bilimleri doğal bilimlere bağlayan güçlü bağların farkına
varamadı. ona göre, "genelde, doğa bilimleri ile toplum bilimleri ve özelde
de Batının manevi kültürü ile Gökalp'in uygarlık adını verdiği nesnel başanla-
rını bağlayan güçlü bağları ancak Gökalp gibi Avrupa'da hiç bulurunamış ve
Avrupa kültürü üzerindeki bilgisi çok sınırlı bir kimse görmemezlikten gele-
bilirdi."21 Heyd bu görüşünü Gökalp'in hayatından bir örnek ile destekler.
Gökalp'in öğrencisi Enver Behnan şapolyo Avrupa'ya tarih öğrenimi gör-
mek üzere gitmek istediğinde Gökalp buna şiddetle karşı çıkar:
Onun görüşüne göre, (tamamen batılı kaynaklardan aldığı kendi alanı
'sosyoloji' de dahil olmak üzere) Avrupa'da beşeri bilimleri çalışmak bir hata
olacaktı. Çünkü, (batılı hocalar) [Türk öğrenciyi] kendi milli kültürüne yaban-
cı görüşlerin bir yorumcusu haline dönüştürecektir. Genç Türk doğal bilimle-
ri ve teknik konulan batılı hocalarla çalışmalı ve modem bilimsel yöntemi
onlardan öğrenmeli; tıpkı Gökalp'in kendisinin Avrupa literatüründen öğ-
rendiği gibi.22
Asıl mesele sosyal bilimlerin Avrupa'da çalışıp çalışılamayacağından zi-
yade, bu bilimlerin evrensel diyebileceğimiz bir yönteminin olup olmadığıdır.
Gökalp'in yukarıda Batı medeniyetinden almayı tavsiye ettiği Descartes ve
Bacon'ın tümdengeliınci yöntemleri amaca hizmet edemeyecek kadar genel
ve SOylıttur. Böyle genel bir yöntem olmasa da, her bir alan için kabul gör-
müş ve evrensel olarak tatbik edilen bir yöntem söz konusu mudur? Mesela,
farklı felsefi ekollerin ortak referans kaynağı olan bir yöntemden bahsedilebi-
!ir mi? Felsefe açısından bu imkansız gözükmektedir; Bu yöntem Platon ve
Hegel için diyalektik, Bergson için sezgi, Russell ve Moore için analiz,
Heidegger ve Gadamer için hermenötiktir. Sanırım benzer durum Gökalp'in
favori bilimi sosyoloji için de geçerlidir. Bu sebeple tek bir disiplin için bile
birden fazla yöntemden bahsetmek daha uygundur. Farklı yöntemleri bir
kenara bıraksak bile, Gökalp'in öğrencisine tavsiyesi diğer bir problemi için-
de barındmnaktadır ki o da yöntemin içerikten nasıl ayrılacağı sorunudur.
20
Hihni Ziya Ülken, TWki}We ÇzgJa, DÜ{Ür1:E Tarihi (İstanbul: Ülken Yayınlan, 1988), s. 323, dipnot ••..
21
He}{!, TheFaniaıün, s. 8ı.
22
a.g.e., s. 8ı.
Pek çok düşünüre göre, yöntemi içeriğinden soyutlayıp genel anlamda uygu-
layabilmek oldukça zor hatta imkansızdır.
ıV. Gökalp ve Yüksek Eğilim
Ziya Gökalp'in eğitim felsefesi ile ilgili görüşlerini belirttikten sonra, onun
yüksek eğitim hakkındaki düşüncelerine geçebiliriz. Kendinden önceki re-
formcular gibi, Gökalp eğitimde reformun üstten başlaması gerektiğine i-
nanmaktaydı. "Milli maarif üniversiteden başlayarak, öğretmen okullanna ve
sultanilere (lise) ve onlardan da ilkokullara inecektir."23 Bu üstten aşağıya
reform hareketi eğitimle ilgili uzun vadeli planlardan olduğu kadar acil ihti-
yaçlardan da kaynaklanmaktaydı ve dönemin genel eğitim anlayışını yansıt-
maktaydı. Osmanlı İmparatorluğu ordu ve sivil bürokrasi için iyi yetişmiş
askerler, doktorlar, mühendisler ve yöneticilere şiddetle ihtiyaç duyuyordu.
Yetişen nesilleri daha iyi eğitebilmek için, öğretmenlere gerek vardı; doğal
olarak üniversite ve öğretmen yetiştiren okullar bu amaca hizmet edecek
yegane yerlerdi. Başlangıçta medrese mezunlan mektepler için yeterli niteliğe
sahip öğretmenler olarak düşünülse de, aşamalı bir şekilde öğretmen okulla-
nndan mezun olan öğretmenler medrese mezunlannın yerini aldı.24Gökalp'e
göre, üniversite en önemli eğitim kurumudur. Mükemmel bir üniversite ol-
maksızın, orta dereceli okullarda ve ilkokuıda ilerleme söz konusu olamaz.
Gökalp bilgiyi ikiye ayırmaktadır: Yarattcı bilgi ve yaraulmış bilgi.
Gökalp'e göre yarattcı bilgi "ilmin hakikatleri araştırnken kullandığı faal usul-
lerdir."25 Diğer yandan, yaratılmış bilgi, yaratıcı bilgi yoluyla keşfedilen bilgi-
nin tamamını oluşturmaktadır. Yaraulmış bilgiyi diğer milletlerden almanın
ve özümsemenin zor olması ve bilimsel konulardaki bağımsızlığı sınırlaması
sebebiyle, öğrenciler yaratıcı bilgi kapasitelerini geliştirmek üzere eğitilmeli-
dirIer. Gökalp yarattcı bilgiye ezber karşısında büyük bir değer vermektedir.
Gökalp yaratıcı bilginin Türk okullarında olmadığını düşünmekte ve ders
kitaplarmı ezberlerneye yapılan aşın vurgu sebebiyle dönemindeki eğitim
sistemini şiddetle eleştirmektedir. Gökalp kendi gramer öğretmeni tarafından
kötü bir öğrenci olarak görülmüştü, çünkü o, Ahmet Cevdet Paşa'nın Kauıid-i
Qmıni»e'sini ezberleyememiş ve bundan dolayı dersten düşük not almıştı.26
Gökalp'e göre yaratıcı bilgi, anlamaya öncelik verir. Aynca Gökalp bilimsel
yarattcılığın doğuştan olmadığını ve eğitim yoluyla kazanılabileceğini kabul
23
Göka!p, Terbiy!nin SCE)U1-reKültürel TemJ/eri, s. 189.
24
"Maarif" , E rrYiqJ«Jia ifIslam Yeni Eclisyon.
25
Göka!p, Terbiy!ninSCE)U1-reKültürel TemJ/eri, 5.181.
26
a.g.e., s. 162.
etmektedir. Üniversite yaratıcı bilginin olduğu (veya olması gerektiği) yerdir.
Doğal olarak profesörler yeni bilimsel olgulan bulmak için £abalamalıdır.
Gökalp Milli Eğitim Bakanı Şükrü Bey tarafından İstanbul Universitesine
profesör olarak atandığı zaman, yaptığı konuşmada gerçek anlamda bilginin
ne olduğunu bilen çok az kimsenin olduğundan yakırunıştı. Medrese mezun-
lan bilgiden sadece kelam ve fıkıh gibi dini malumatı anlıyorlardı. Diğer yan-
dan Avrupa'da eğitim görmüş kimseler için bilgi Avrupalı alimlerin dedikle-
rinden ibaretti. ona göre gerçek alim bilimsel usulleri kalbinde canlı tutan ve
araştınnalannı ona göre yapan kimsedirP
Gökalp'e göre, yaratıcılığı geliştiren bazı ön şartlar söz konusudur; bun-
lar arasında en önemlisi üniversitelerin özerkliğidir. Siyaset ve kültür arasında
bir denge kurulması gerektiğini savunan Gökalp, bu dengenin bozulduğunda
her bir tarafın diğerine baskın çıkmaya çalışacağını öne sürer. Eğitim kültü-
rün en duyarlı alanlarından biri olması sebebiyle siyaset tarafından kolayca
etkilenebilmektedir. Geçmişte hükümet niteliksiz insanlan eğitim kadrolarına
atarnaya başladığında, bir takım sözde alimler onaya çıktı. Zamanla ilrnl paye-
ler ailevi konuma dayalı olarak beşikteki bebeklere kadar dağıtıldı. Bu trajedi-
yi önlemenin tek yolu, üniversiteye özerklik kazandırmaktan geçmekteydi. Bu
da ancak üniversitenin bilimsel meselelerde devletten bağımsız olması ve
profesörlere tam olarak öğretim özgürlüğü verilmesiyle mümkün olabilir.
Gökalp İstanbul Üniversitesine atandığında, İttihat ve Terakki Cemiyetinin
bazı üyeleri onun üniversitedeki diğer profesörleri Cemiyetin ideolojisine
uygun olarak dersler venne konusunda etkileyeceğini ummaktaydı. Gökalp
açıkça bunun söz konusu olamayacağını belirtti.2s Hükümetten akademik
özgürlüğün teminatını almada ve bu özgürlüğün İstanbul Üniversitesinde
tesis edilmesinde Gökalp'in önemli bir roloynadığı rahatlıkla söylenebilir.29
Eğitim Bakanlığında iki çeşit kurula (idari ve bilimsen ihtiyaç olduğunu
söyleyen Gökalp, idari müdürlerden oluşan idari kurula yönetimle ilgili işleri,
üniversite hocalarından oluşacak yüksek eğitim kuruluna (mxiis-i kebir-i m:arifj
ise sadece eğitim öğretim işlerini bırakır. Universitede profesörler oluşturula-
cak kurullarda hem yönetimi hem de eğitimi üstlenecektir.30 Bilimsel mesele-
leri idari işlerden ayırmada Gökalp'in iki temel hedefi vardır: (1) üniversite
profesörlerini genel eğitimle ilgili konularda sorumlu tutarak üniversiteyi
27
Kazım, İsmail Gürkan, UZiya Gökalp ve Üniversite," Ziyı GCkalp İçin Yazılanlar ıe Süjeırder içinde,
yay. haz. Şevket Beysanoğlu, (Ankara: Ashmlar Matbaası, 1978), c. ili, s. 15ı.
28
Gökalp, Terbiy.nin Sayıl ıe Kültiird TerrıDeri, s. 188.89.
29
Gürkan, UZiya Gökalp", s. 153.
lO
Gökalp, Terbiy.nin Sayıl ıeKültiird TerrıDeri, s. 188.
genel eğitim sisteminin en üstüne yerleştirmek; (2) üniversite hocalannı hem
idari hem de eğitimle ilgilimeselelerden sorumlu tutarak, üniversite öğretimi-
ni siyasetten ayınnak. Gökalp üniversite hocalannın siyasete k.anşmamalan
gerektiği yönündeki inancını geçmişte yaşanan tecrübelerle desteklemektedir.
Geçmişte medrese hocalannın siyasete müdahale etmesi devlete karşı isyanla-
ra sebep olmuştur. Üniversitedeki hocalığı esnasında, Gökalp siyasetten uzak
kalma ilkesine sıkıca bağlı kaldı. Üniversiteye atanmasından sonra, İttihat ve
Terakki Cemiyetindeki görevini bıraktı ve siyasete kanşmadı; hatta üniversite
yönetiminde herhangi bir idari görev dahi almadı)1 Gökalp devletin üniversi-
teler karşısında iki sorumluluğu olduğunu düşünür: mali destek vermek ve
yeni bölümler açmak. Devletin mali desteği olmaksızın, üniversitesinin varlı-
ğını sürdürebilmesi imkansızdır. Peki yeni bölümlerin açılması neden profe-
sörlerin değil de devletin sorumluğu dahilindedir? Bu Gökalp'in ilgilendiği bir
soru değildir. Gökalp devletin müdahalesinin bu iki alana hasredilmesi gerek-
tiği hususunda ısrarlıdır ve üniversitenin özerkliğini hususunda kaleme aldığı
"Darülfünun" adlı şiirinde siyasi otoriteye hitaben söyle seslenmektedir:
Bırakınız bwılar kendi kendine,
Seçilsinler,siz seyirci kalınız;
ilmi verin alimlere, siz yine,
Ele mülkün dizginin alınız.
Dariilfünfuı emirlerle di.izelmez,
Onu yapar ancak serbest bir ilim;
Bir meleğe haricinden fer gelmez,
Bırakınız ilmi yapsın muallimLJ2
Gökalp'e göre yaratıcılığı besleyen en önemli unsur özgür bir üniversite
sistemidir. Üniversite öğretimi tamamen lıür bir sistem üzerine dayalı olmalı-
dır. Hocalar istedikleri konuları öğretmekte serbest olmalı, öğrenciler de ter-
cih ettikleri hocaların derslerini takip edebilmelidir. Özgürlük üniversiteye
gerçek bir bilimsel atmosfer kazandıracak ve hocalara kendilerini akademik
açıdan geliştirmeleri için motivasyon sağlayacaktır ve bu sayede hocalar ara-
sında rekabet ortamı doğacaktır. Gökalp eğitimdeki rekabetin ticaretteki ka-
dar faydalı olduğuna inanmaktadır)3 Gökalp başarısız hocaların görevlerin-
den istifa etmeleri gerektiğini düşünür. Böylece bu görevlere gerçek alimler
getirilecek ve devletin parası uygun bir şekilde harcanacaktır. Gökalp gerçek
alimlerin cahillerden aynştınlmadığı ortamlarda bilimin gelişemeyeceğini
31
Gürkan "Ziya Gökalp," s. 153.
32 Kazım Narni Duru, Zi)n Gdealp (İstanbul: Milli Eğitim Basırnevi, 1975), s. 45.
33
Gökalp,
Ter/:Jiy!nin Say:ıl 'CE Kültiinl Temileri, s. 186. Gökalp bu düşüncelerin
bazılanru o dönemde
İstanbul Üniversitesini ziyaret eden Alman akademisyenlerden
almıştır.
düşünmektedir. Bu oldukça liberal sayılabilecek düşünceleri Gökalp'in yazıla-
n arasında bulmak şaşırtıcı gelebilir, çünkü o sürekli olarak toplumu bireye
tercih etmiştir. Gökalp'in eğitim felsefesinin temelinde bir çelişki mi vardır?
Gökalp'in temel amacı üniversiteyi gerçek alimlere sahip çıkan ve orılan
diğerlerinden ayıran, liyakatin hakkının verildiği bir yer haline getirmekti.
Medrese eğitim sisteminin yanlışlıklannın ve siyasi müdahalenin olumsuz
etkilerinin farkına varan Gökalp, üniversitenin özerkliğini bilimin gelişmesi
için bir ön şart olarak gördü. Üniversitenin özerkliği niteliksiz kimselerin
üniversite hocalan arasına girmesine engel olsa da, hocaların atandıktan sonra
akademik konumlarını geliştirmeleri için gerekli motivasyonu sağlayamayabi-
!irdi. Gökalp önerdiği, rekabete dayalı eleyici sistemle, bu problemin çözüle-
bileceğini düşünmüş olmalıdır. Bireysel başan bu sistemin odak noktasını
oluşturuyor gözükse de, Gökalp'i ilgilendiren asıl mesele milletin bilimsel
hayauydı. Başanh bireyleri ödüllendirmekten ve başansızlan elemekten en
büyük faydayı yine toplum görecektir; bu açıdan onun eğitim sisteminde bir
çelişki olduğu söylenemez.
Ayrıca rekabete dayalı eleyici sistem Gökalp'in eğitim felsefesindeki ö-
düllendirme ve cezalandınnanın işlevleriyle uyumlu bir şekilde yorumlanabi-
!ir. Ödüllendirme ve cezalandırma aynı zamanda yaptının (müeyyide) olarak
da isimlendirilir. Yapunmların biri resmi diğer gayrı resmi iki yönü vardır.
Resmi yapunmlar gerçek niteliklere karşılık geldiklerinde değer kazanırlar.
Gökalp'a göre, daha önceki dönemlerde resmi ve gayrı resmi yap~
arasındaki fark oldukça büyüktü ve bu eğitimin gerilemesine sebep oldu.
resmi ve gayrı resmi ödüllendirme aradaki farkı daha iyi gösterebilmek için
Gökalp aşağıdaki örneği vermektedir:
Vaktiyle İstanbul'da soylular sınıfı adıyla ilmi ıiitbesi olan ilimsiz alimler
vardı. Halbuki, taşradan gelmiş birtakım hakiki allame resmi ıütbelerden
mahrumdu. Nadir Şah, dini bir anlaşma yapmak için İstanbul'a bir ilmi he-
yet göndermişti. Onlar, burada hakiki alimler varken, karşılanna sudur ıiit-
besi verilmiş bir takım ulema-yı ıiistunun çıktığını gÖ1Üncene yapacaklarını
şaşırdılar. Buna göre, nezaketi elden bırakmayarak, "biz, memleketimizin
usulü gereğince, ilmi ıütbelerden mahrum bir heyetiz; buna göre, bizi ıütbe-
si olmayan alimlerden meydana gelen bir heyetle gÖıiiştüıiirseniz, daha iyi
olur" demeye mecbur olmuşlardı.YI
Gökalp resmi ve gayrı resmi ödüller ve cezalar arasındaki farkın tama-
men ortadan kaldırılabilrnesinin imkansız olduğunu düşünmektedir. Buna
rağmen ceza ve ödüller adil bir şekilde uygulanmalıdır. Gerçek alimlere sahip
l4
a.g.e., s. 115; Gökalp, TürkçiilÜğÜ1lEsaslan, s. 36.
çıkmak ve diğerlerine yol vermek bu yaptınmlann uygun neticelerinden biri
olacaktır. Gökalp'in öngördüğü özgür üniversite, aynı zamanda öğrenciler
açısından bazı pedagojik faydalar sağlayacaktır. Doğal olarak her bir öğrenci
değişik konulara ilgi duyar. Seçme özgürlUğü sayesinde, öğrenciler psikolojik
açıdan ilgi duymadıklan derslere devam etmeye zorlanmayacaklardır.35
Eğitimde motivasyonun önemi inkar edilemez. Motivasyonun kaynağını teşkil
eden irade, ya coşkuya (vecde) ya da gayrete (cehde) dayanır. Öğrencilerin
doğal eğilimlerini keşfetmek ve bu eğilimlerin gelişimini teşvik etmek, öğren-
ciyi motive etmenin en kolay yoludur. Öğrenciliğinde Gökalp, arzu ettiği
kitaplan okumaktan doğal bir zevk alnuş, zorlamayı gerektiren derslerden hiç
hoşlanmamıştır. O kişiliğinin bu yönünün hayau boyunca devam ettiğini
itiraf etmektedir.36
Bununla birlikte Gökalp eğitimde gayretin önemini de
inkar etmez.
Gökalp'in bazı yönleriyle liberal sayılabilecek yüksek eğitim sistemi, tüm
öğrenciler için ortak bir müfredat takip etmeyen Amerikan üniversitelerini
çağnştırsa da arada temel bazı farklar vardır. İlk olarak, Gökalp üniversite
eğitiminde uzmanlaşmaya özgürlük kadar önem vermektedir ve üniversite
uzmanlık eğitiminin alındığı yerdir. Bu süreci kolaylaştırmak için, Gökalp
liselerin fen bölümlerinden mezun olan öğrencilere ilgili alanlarda üniversite
eğitim almalarını (tıp, mühendislik vs) salık vermektejdi. Edebiyat bölümün-
den mezun olan öğrencilere ise hukuk ve beşeri bilimleri okumasını tavsiye
ediyordu. İkinci olarak, Gökalp doğal bilimleri okuyacak Öğrencilere felsefe
dersini, beşeri bilimleri okuyacak öğrencilere de hem felsefe hem sosyoloji
derslerini zorunlu görüyordu. Gökalp'in belli bir dalda özgürlüğü vurgulayan
dengeli bir sistemi öngördüğünü söylemek daha doğru olur. 37
V. Sonuç
Amerikalı felsefeci John Deweie göre eğitim hayata bir hazırlık olmayıp,
hayatla iç içe bir süreçtir. Dewey gibi Gökalp de tüm hayaun bir eğitim süreci
olduğuna inanır. Yine Dewey gibi Gökalp, eğitimin kozınik ve kültürel çev-
reye uyum sağlamanın bir aracı olduğunu düşünür. Gökalp hiçbir zaman
eğitimle ilgisini kesmedi; sınıfta verdiği derslerini ders dışında etrafında olu-
şan gruplara yapUğı konuşmalar takip etti. Malta'da sfugünde iken bile arka-
35
Gökalp Terbi)enin sayıl '1£ Kültürel Temileri, s. 187.
36
a.g.e., s. 163.
37
Hikmet Yıkımın Ceb'ın
Gökalp'i "öğrencilerin istediği okula girip okurnası"ru ileri sürüyor şek-
linde yorumlaması tam olarak doğru değildir; bkz. Hikmet Yıldının Ceb,
Ziy:ı GiJealp'in EğitimSa.
ykjisi (İstanbul: MiLIiEğitim BakanlığıYayınlan, 1990),s. 135.

daşlanna ders vermeye devam etti ve gönderdiği mektuplarla kızlannın eğiti-
mine katkıda bulunmaya çalıştı. Gökalp'in tüm gayretleri bilgi ile hayat ara-
sında bir köprü kurmaya yönelikti. Bu açıdan onun eğitim felsefesinin
pragmatik bir yönünün olduğu söylenebilir. Diğer yandan yüksek öğretimde
özgürlüğe verdiği önem ve öngördüğü rekabete dayalı sistem onun eğitim
felsefesindeki liberal yönü temsil eder. Diğer konulardaki görüşlerinde oldu-
ğu gibi Gökalp eğitimde, olguyla değer, teoriyle pratik ve sorumlulukla öz-
gürlük arasında bir denge aramaya çalışmıştır. Bu sebeple onun eğitim felse-
fesi sentetik bir yapı arz eder. Gökalp Türk eğitim sisteminin problemlerini
teşhiste oldukça başanlıyclı. Bu problemlerin çoğu ve özelliklede yüksek öğre-
timle ilgiliolanlan günümüzde hala varlıklarını devam ettirmektedirler.
Üniversitelerimizin özerk olduğunu ve eğitimin hür bir atmosferde ger-
çekleştiğini söyleyebilmek mümkün değildir. Her ne kadar rektör, dekan ve
bölüm başkanlan seçimle belirleniyor gözükse de, merkezi ve siyasi otorite-
nin tercihi ve onayı gerekmektedir. Üniversite eğitim sistemimizin genel fel-
sefesi Gökalp'in önemle üzerinde durduğu dini, milli ve kültürel değerleri-
mizle ne derece uyum içinde olduğu tartışılabilir. Eğitim dilinden başörtüsü
yasağına kadar pek çok konuda kendi değerlerimizle çatışan uygulamalar,
uyulması zorunlu "medeni ve çağdaş" değerler olarak görülmektedir. Üniver-
sitelerimizde eğitim "yaratıcı" ve eleştirel olmaktan çok ezbere dayalıdır.
Maalesef mevcut sınav sistemi bu ezberciliği pekiştirmektedir. Özellikle tek-
nik alanlarda eğitim gören öğrencilerin, sosyal ve beşeri bilimlerden nasibi
Türkçe ve inkılap tarihi dersleriyle sınırlıdır. Aradan yaklaşık yüz yıl geçmesi-
ne rağmen Gökalp'in görüşleri bu sorunlan aşmamızda bizlere hala ışık tuta-
bilir.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

13 May 2024

Yarın, Başyazı, 5 Ağustos 1965, Sayı 120. İdeolojinin önemi Türkiye’nin siyasi yapısında ideoloji gittikçe önemli bir unsur haline geliyor.

Halim Kaya

13 May 2024

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,88 M - Bugn : 5022

ulkucudunya@ulkucudunya.com