« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

10 Eki

2011

CAHİT SITKI TARANCI'NIN ÖLÜMDEN SONRA ADLI ŞİİRİNİN DİLBİLİMSEL AÇIDAN İNCELENMESİ

Fatih ÖZEK 01 Ocak 1970

ÖZET
Dil en özlü tanımıyla bildirişimi sağlayan göstergeler dizgesidir. İnsanların yaşamını
düzenleyen, onları bir arada tutan ve bireyleri milletleşme çizgisine taşıyan en önemli unsur olan dil, varlığı ve dış dünyayı algılamamızı sağlayan tek araçtır. Edebî dil ise dil içinde farklı bir dildir. Edebî dilin içinde edebî bir iletişim olmasına rağmen amacı bildirişimi sağlamak değil, okuyanda ve dinleyende bir ruh coşkunluğu yaratmaktır. Bunun için de şiir dilinde kullanılan dil çeşitli anlam olaylarının, sapmaların, alışılmamış bağdaştırmaların, kısa ve özlü anlatımın, imajların yoğun olarak yer aldığı bir üst dildir. Bu çalışmamızda Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Ölümden
Sonra” adlı şiirini yukarıda ifade ettiğimiz özellikler bakımından çözümlemeye çalıştık.
Sosyal bir varlık olan insan, iletişimini dilyetisi sayesinde göstergeler aracılığıyla
gerçekleştirir. Bildirişimi sağlayan her öğe göstergedir. Bunun içindir ki, dil, bildirişimi
sağlayan göstergeler dizgesidir. Dilin birinci işlevi iletişimi sağlamaktır. İletişim sırasında
kullanılan dil, kelimelerin temel anlamını içerir. Günlük konuşma dili kelimelerin temel
anlamları üzerine kurulduğu için, farklı anlaşılmalara, algılamalara yol açmaz. Günlük
konuşma dilinde amaç iletişimin sağlanması olduğu için estetik bir kaygı yoktur. Buna
bağlı olarak da kelimelerin temel anlamları dışında, kelimelere yüklenmiş farklı
anlamlarla karşılaşılmaz. Bu dili, günlük konuşma dilini, anlamak için de, herhangi bir
özel çabaya gereksinim duyulmaz.
Edebî dil ise normal dilin içerisinde farklı bir üst dildir. Edebî dilin içerisinde,
edebî bir iletişim olmasına rağmen, amacı bildirişimi sağlamak değil, insan zihninde yeni
çağrışımlar, değişik imajlar, tasarımlar oluşturmak ve böylece insanı bir ruh
coşkunluğuna ulaştırmaktır. Bunu kelimelerin temel anlamlarıyla değil, kelimelerin metin
içerisinde/bağlamında kazandığı anlamlarla ve çağrışım değerleriyle yapar: "düzyazının
işlevleri temel anlama, şiirinki ise connotation adı verilen yan anlamlara dayanır"(Aksan
1995; s.24) Temel anlam, edebî metnin çözümlenmesinde çıkış noktasıdır. Buradan
hareketle kelimelerin metin içindeki duygu değerine ulaşılır. Şiirde kullanılan kelimeler,
genellikle günlük dilde kullandığımız kelimelerden farklı değildir. Farklı olan, metin
içerisindeki seslerinin daha düzenli; kelimeler arasındaki anlam ilişkilerinin -günlük dile
göre- daha düzensiz/az düzenli olmasıdır. Sesler arasındaki düzenlilik ve kelimeler
arasındaki anlamsal düzensizlik şiir dilini öteki yazınsal türlerden ayıran önemli özellikler
olarak karşımıza çıkmaktadır :"Belli bir izleğe bağlılık şiirsel yapıklarda zorunlu değildir.
Konudan konuya geçişler hiçbir iç bağıntı olmaksızın yürütülse bile gündelik söylem,
tutarlı olmak bakımından genellikle tek izleklidir. "(Stankıewıcz 1980; s.545) Belli bir
izleğe bağlı olmamak ki,"...lirik şiirin izleksel ve zamansal sınırı yoktur"(Stankıewıcz
1980; s.545) şairdeki hayal ve düş zenginliğini sınırlamayacak ve buna bağlı olarak da
özgün imajlar yaratmasını sağlayacak geniş bir alan bırakacaktır.
Şiir dili, dilin bireysel kullanımıdır. Saussure' ün parole, Chomsky'nin
performance terimleriyle karşıladığı bu bireysel kullanım sayesinde, günlük dilde
kullanılan kelimelerden hareketle yeni imajlar, sapmalar, vurgular, alışılmamış
bağdaştırmalar karşımıza çıkmaktadır. Edebî dilde yazarın genel dilin yapısını
bozmadan, estetik kaygı amacıyla oluşturduğu bu kullanımlar dili zenginleştirmekte ve
bu da metinlerin anlaşılabilmesi için yorumlanmasını beraberinde getirmektedir. Çünkü
edebî metinler, edebî dil kullanılarak ortak duyuşları imgelerle ortaya koyar. Günlük
hayatta karşılaşılan birçok olay/durum edebî metinde kodlanarak, edebî değerinin
artırılması için çeşitli söz sanatlarına, eksiltilere, değişik ve alışılmamış imajlara
başvurularak anlatılır. Bu durum edebî metinlerin yorumlanmasını ve bu şekilde
anlaşılmasını zorunlu kılar. Bu çalışmamızda Cahit Sıtkı Tarancı’nın "Ölümden Sonra "
adlı şiirini çözümlemeye çalıştık. Bu çalışmamızın amacı, farklı bir dil olarak şiir dilini
ortaya koymak ve şiir dilinin düzyazıdan ayrılan yönlerini ve konuşma diline yaklaşan
yönlerini tespit etmektir. Bu çalışmamızdaki amaç:
1-Şiirdeki kelimelerin temel anlamlarını, yan anlamlarını
1
ve çağrışım
değerlerini
2
tespit etmek,
2-Kelimelerin ve kelime gruplarının metnin bağlamı içerisinde kazandığı anlamları
tespit etmek,
3-Bütün bu temel anlam, yan anlam, kelimelerin bağlam içerisinde kazandığı
anlam ve çağrışım değerlerinden hareketle metnin çözümlenmesine çalışmak,
4-Şiir dilinin okuyucu /dinleyici üzerinde uyandırdığı etkiyi, okuyucu/dinleyiciye
verdiği "zevkin" nedeni araştırmak ve bunları tespit etmeye çalışmak olmuştur.

ÖLÜMDEN SONRA
1-Öldük, ölümden bir şeyler umarak
2-Bir büyük boşlukta bozuldu büyü
3-Nasıl hatırlamazsın o türküyü
4-Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü
5-Alıştığımız bir şeydi yaşamak (Samanoğlu,1988,s.63)
Yaşam canlılara verilmiş tek haktır. Yaşamın zamanla sınırlı, dolayısıyla geri
dönüşümsüz olması; yaşanılan hayatın en üst boyutta bütün yönleriyle, anlamlarıyla
anlaşılmasını zorunlu kılar. Şair bu şiirinde ölüm temi ile yaşama olan bağlılığını ve
sevgisini vurgulamak istemektedir. Şair şiirde kendine seçtiği konum bakımından hem
yaşama, hem ölüme, hem de ölümden sonrasına hakim bir durumdadır. Yaşam ve ölüm
arasında gidiş-gelişlerin olduğu şiirde her iki hayatı görebilen şairin yaşamdan ve
ölümden beklentileri ve bulamadıkları gözler önüne serilmiştir:

1
Bu metnin çözümlenmesi sırasında kullanılan temel ve yan anlamlar:Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yay.
Cilt 1-2 Ankara 1998' den alınmıştır.
2
Çağrışım değeri, bir kelimenin metin içindeki kullanımına bağlı olarak, ses, şekil ve anlam bakımından
insan zihninde çeşitli çağrışımlar uyandırmasıdır. Bu çağrışımların bütünü o kelimenin çağrışım değerini
verir. Çağrışımlar insanların yaşantısına göre farklılık arz ettiğinden, aynı kelime her insanda değişik
çağrışımlar yapabilir. Bunun için, bu metnin çözümlenmesinde kullanılan çağrışım değerleri, kelimelerin
zihnimizde uyandırdığı çağrışımlardır.(BURAN,2000)
Şiir “öl-”fiili ile başlar. Ölmek kelimesi :
temel anlam ---------->" hayatın tam ve kesin olarak sona ermesi
yan anlam ----------> yok olma , sona erme, çok büyük sıkıntı"(s.1725)
çağrışım değeri ----------> son, bitiş, tükeniş, başlangıç, öze dönme...
Öl- eylemi yukarıda da görüleceği gibi , hem maddesel tükenişi, hem de varoluşsal
bir ilk oluşa dönüşü ifade eder. Ölüm bu dünyaya ait bütün eylemlerin bitiş eylemi, diğer
sonsuz alemdeki yaşamın ise başlangıç eylemidir. İnsan bu dünyaya bağlıdır. Yaşam
insan için somut anlamda güvenin, kendini gerçekleştirebilmenin mekânıdır. Bu yönüyle
yaşam, insan için olumlu; ölüm ise olumsuz bir kavramdır. Öldük kelimesine morfolojik
olarak bakarsak;" öl- " fiil kökü, "+dü " görülen geçmiş zaman eki, " +k " 1.çoğul şahıs
ekidir. Görülen geçmiş zaman eki geçmiş, bitmiş bir eylemi ifade eden bir fonksiyona
sahiptir. 1.şahıs çoğul ekinin ise birlikteliği, çokluğu gösteren bir işlevi vardır. Böylece
"ölmek" fiilinin aldığı eklerle de ölümün sona eriş, bitiş, tükeniş olduğunu ve bu tükeniş,
bitişin, sona erişin bireysel değil, herkes için geçerliliğe sahip olduğu vurgulanmaktadır.
Öldük kelimesinden sonra virgülün kullanıldığını görüyoruz. Virgülün
işlevlerinden biri de "Cümlede özel olarak vurgulanmak istenen öğelerden sonra
kullanılmasıdır."(İmla Kılavuzu 1996; s.52) Burada öldük kelimesi hem sözdizimsel bir
sapma yapılarak dizenin başında kullanılmış; hem de kendisinden sonra virgül
kullanılarak vurgu sağlanmıştır. Böylece " öldük " kelimesinin dize içerisindeki etkisinin
artması ve vurgulanması mümkün olmuştur.
“Bir” kelimesi:
temel anlam ---------> "sayı
yan anlam ---------> tek, birleşik, eş, değer, sıfat veya zarf (bu durumda kullanılırsa
başına geldiği kelimelere kuvvet, istek, kesin olmayan anlamlar katar)"(s. 302)
Bir kelimesi, dize içerisinde yan anlamına bağlı olarak kendisinden sonra gelen
kelimeye belirsizlik anlamı katmıştır.
“Şey” kelimesi:
temel anlam -----------> " madde, eşya, söz, olay, iş, durum vb yerine belirsiz anlamda
kullanılır.
yan anlam -----------> nesne, madde" (s.2089)
Şey kelimesi fenomenolojik olarak görünenin arkasındaki görünmeyendir.
Şey/fenomen varlığın somut yansımalarını, soyut, duyuşsal, bilişsel anlam dizgelerine
dönüşmesidir. Şey’i çözmek dünyayı, evreni, dünyanın büyüsünü çözmektir.
Bir şeyler tamlaması kelimelerin tüm bu yan ve temel anlamlarına bağlı olarak:
Çağrışım değeri ---------> belirsizlik, insanı ilgilendiren, istediğimiz, aklımıza gelen,
bulamadığımız, kaçırdığımız, ulaşamadığımız her şey...
150 Cahit Sıtkı Tarancı'nın Ölümden Sonra...
Tamlamanın belirsizlik yönünü aydınlatan, anlamlandıran ise tamlamanın mısra
içerisindeki-bağlamındaki-değeridir.
“Ummak” kelimesi:
Temel anlam -------------> bir şeyin olmasını istemek, beklemek
Yan anlam -------------> sanmak, tahmin etmek (s.1281)
Çağrışım değeri -------------> ummak, geleceğe yönelik umut, beklenti, süreklilik...
Ummak kelimesi yeni bir başlangıç için de bir ilk adımdır. Uman kişi, içinde
bulunduğu durumun daha iyi olmasını ister. Burada asıl dikkati çeken, " ummak "
kelimesi ile " ölüm " kelimesinin aynı bağlamda kullanılmış olmasıdır. Çünkü " ölmek "
kelimesi ile " ummak " kelimesi temelde birbirinden farklı, zıt kavramlardır. Zıt
kavramların şiir dilinde kullanılması şiirin daha kalıcı olmasını sağlamakta ve şiirin
bünyesinde bulunan zıtlıkları anlamsal bir ilişki içinde verebilmesi de şiiri başarılı
kılmaktadır. Şairin ölüm ve ummak kelimelerini aynı bağlam içerisinde, anlamsal bir bağ
kurarak ifade etmesi şiiri daha etkili kılmaktadır.
Birinci dizenin Türkçe sözdizimi kurallarına çerçevesindeki şekli şöyledir:
"ölümden bir şeyler umarak öldük " ancak burada " öl- " fiili başta kullanılarak
sözdizimsel bir sapma yapılmıştır. Sapmalar yeni anlatım biçimleri, yeni sözcükler
oluşturarak günlük dil ile konuşma dili arasındaki farklardan birini oluşturmaktadır.
Ayrıca bu dizede "ölümden bir şeyler umulması " aşağıda değineceğimiz gibi hem
alışılmamış bir bağdaştırmadır; dolayısıyla anlambilimsel bir sapmadır. Anlambilimsel
sapmalar "insanların zihninde yepyeni değişik tasarımlar, imgeler oluşturmaya
yöneltmektedir."(Aksan 1995; s.166) Sapmaların yeni biçimler, yeni sözcükler, yeni
tamlamalar oluşturması okuyucu/dinleyici üzerinde daha kalıcı ve etkileyici izler
bırakmakta bu da şiiri daha etkileyici ve kalıcı kılmaktadır:"Levin Şiir dilinin günlük
dilden ayrılan yönlerini gösterirken ilk sırada sapmaları göstermektedir."(Aksan 1995;
s.166)
"ölümden bir şeyler ummak" şiirde gecen ummak kelimesini aileden, arkadaştan,
çevreden bir şeyler ummak şeklinde düşünürsek, ifademizin sıradan, etkisiz olacağı
görülecektir. Ancak " ölümden bir şeylerin ummak" ifadesi okuyucu dinleyici /üzerinde
yukarıda da değindiğimiz gibi bir etki bırakacaktır. Bunun nedeni ise burada alışılmamış
bir bağdaştırmanın kullanılmasıdır. Doğan Aksan alışılmamış bağdaştırmalar için şunları
söylemektedir: "alışılmamış bağdaştırmalara yönelmek, etkili anlatım çabalarının bir
ürünü ve deyim aktarmalarından da yararlanılan güçlü anlatım eğilimidir."(Aksan 1995;
s.164). Ölümden bir şey umulması yeni ve alışılmamış bir bağdaştırmadır. Burada
şairlerin özgün imajlar yaratmasının eserin etkisini ne derece de etkilediğini görüyoruz.
İkinci dize “bozul-” eylemi ile başlar. “Bozul-” eylemi:
Temel anlam ------------->" bozulmak eylemine konu olmak
Yan anlam -------------> iyi ve değerli niteliklerini kaybetmek, bir şeye kızmak,
bozulmak"(s. 341)
Çağrışım değeri --------------> eski halinden farklı olmak, kullanılamaz olmak, değerini
kaybetmek, dağılmak...
Bozulmak " eylemi "boz- " fiilinden, "-ıl " edilgen çatı ekinden, ve " +du" görülen
geçmiş zaman ekinden oluşmuştur. Fiilin edilgen ve dolayısıyla geçişsiz olması eylemin
irade dışı, bir başkası tarafından veya kendi kendine oluşmasıyla gerçekleştiğini ifade
eder. Dizenin genelinde olan belirsizlik burada da karşımıza çıkar.
“Büyü” kelimesi:
Temel anlam -------------> "tabiat kanunlarına aykırı sonuçlar elde etmek iddiasında
olanların başvurdukları gizli işlem ve davranışlar
Yan anlam --------------> karşı durulmaz, güçlü etki"(s.369)
Çağrışım değeri --------------> otomatlaşma, yasak/günah, kutsamak, gizem; gizeme bağlı
olarak sır, belirsizlik, kuralsızlık, çekicilik, değerli olma..
Büyünün bozulması insanın sahip olduğu değerlerin, beklentilerin, düşlerin,
hayallerin elden alınmasıdır. Düşleri, hayalleri , beklentileri elinden alınan, yani içinde
bulunduğu büyünün bozulduğu kişi, fiziksel olarak değilse bile ruhen ölür. "T.S.Eliot
büyük şiirlerin özelliklerden biri olarak da az sözle çok şeyin anlatılması "(Aksan 1995;
s.64) olduğunu ifade eder. Dizedeki " büyü " kelimesi ile bu kısa anlatımı yakalıyoruz.
Şair söylemek istediği bir çok şeyi tek bir kelime ile ifade etmiştir. Bu durum okuyanda
ve dinleyende çeşitli çağrışımlar, bir tasarım zenginliğine yol açmıştır. Yine kısa anlatım
düzyazı ile şiir dili arasındaki farklardan birini oluşturur: "Aragon ben düzyazıyla
anlatamadığım şeyleri şiirle anlatırım " (Aksan 1995;s.64)der.
“Büyük” kelimesi:
Temel anlam ------------->" küçük karşıtı, çok ortalamayı aşan(soyut kavramlar için)
Yan anlam --------------> üstün niteliği olan, yetişkin, belli bir yaşa gelmiş, önemli” (s.370)
Çağrışım değeri --------------> ulu, geniş, sonsuz, sınırsız, gök, çok...
Dizede kullanılan büyük kelimesi boşlukla birlikte bir sıfat tamlaması oluşturmuş
ve boşluk kelimesini bir yönüyle nitelemiş ve belirtmiştir. Böylelikle boşluk kelimesi dize
içerisinde özellikle vurgulanmış ve etkisi artırılmıştır. Yine dize içerisinde büyük
kelimesinden önce" bir" belgisiz sıfatı kullanılmış ve böylelikle kendisinden sonra gelen
ifadeye kuvvet katmıştır. Görüldüğü gibi boşluk kelimesi kendisinden önce gelen iki
sıfat ile iyice vurgulanmış ve böylelikle boşluk kelimesinin okuyucu/dinleyici
üzerindeki etkisi artmıştır.
“Boşluk” kelimesi:
Temel anlam -------------> "oyuk, çukur, kapanmamış yer
Yan anlam --------------> kesinti, kopukluk, boş geçen süre, yoksunluk duygusu,
yetersizlik, içinde hiçbir cisim bulunmayan, uzay, vakum" (s. 333)
Çağrışım değeri --------------> kaos, sıkıntı, düzensizlik, kararsızlık, sıkışmak, sınırsızlık,
uçsuz bucaksız olmak, arayış, kendini kaybetme...
Büyünün bozulduğu yer/mekân boşluktur. İnsan için geniş anlamda mekân
dünyadır. Mekân insanların durumlarına göre, yani işlevsel olarak geniş veya dar olabilir:
"insanı sıkan, ona engeller çıkaran, onu diğer insanlarla ilişkiye girmeden men eden
kapalı/dar mekân"(Korkmaz 1996; s.177)'nın varlığından burada söz edebiliriz. Çünkü
içinde yaşanılan mekân beklentilere, düşlere, hayallere cevap vermemekte ve bu yüzden
değerlerimiz bozulmakta; yani dağılıp gitmektedir: " düşlerimizin imgelerini tüm
içtenliğimizle yaşayacak olsaydık, dağılıp gitmiş ne çok değeri bir araya
getirebilirdik"(Bachelard 1996; s.58). İşte düşlerimizin imgelerini tüm içtenlikle
yaşayacak bir mekânın olmaması birçok değeri dağıtıp götürmüştür. Böylece dünyanın
büyüsü bozulmuş olur ve büyüsü bozulan dünyada yaşam anlamını kaybetmiştir.
Boşluk kelimesinin temel anlamı ile, dize içerisinde kazanmış olduğu anlam
arasında bir çelişki, zıtlık vardır. Genişlik, sonsuzluk temel anlamlarına sahip olan
boşluk, dizede dar, sıkıştırılmış, insanı sıkan mekân anlamı kazanmıştır. Kavram olarak
zıtlık yukarı da ifade ettiğimiz gibi şiirdeki etkiyi artıran başka bir unsurdur
Az önce boşluk kelimesinin iki sıfatla nitelendirildiğini ve böylece etkili anlatım
sağlandığını ifade etmiştik. Yine aynı şekilde boşluk kelimesi bozulmak yükleminden
önce kullanılarak vurgulanmıştır.
Dizede " b " seslerinin tekrarı alliterasyonu oluşturur. Ses yinelemeleri, ses
sıklıkları, kafiye redif şiir dilinde önemli yer tutan müzikaliteyi oluşturmaktadır. Şairler
şiirlerinde ki şiirsel özellikleri arttırmak ve daha etkili bir anlatım sağlayabilmek için
müzikal unsurlara başvurur. Çünkü şiirdeki sessel özellikler, anlamsal özelliklerden veya
ilişkilerden daha önce okuyanın ve dinleyenin dikkatini çekecektir. Şiir dilindeki
anlamsal özellikler, belki kendini hemen ele vermeyecek ve bunun için zihnin bu yönde
bir çaba harcaması gerekecekse de işiten kulak sesler arasındaki ilişkiyi fark edecektir.
Çünkü (şiir) “seslerin karşılıklı ilgi ve münasebetine dayanır.”(Tunalı 1971; s.95) Bir şiir
“yalnız anlam varlığı değil, ondan önce ses varlığıdır.”(Tunalı 1971; s.95). Bu özellik
yine şiir dili ile konuşma dili arasındaki farklardan birini oluşturur.
Bir önceki dizemizde olduğu gibi bu dizemizde de sözdizimsel bir sapma vardır.
Üçüncü dizemiz “hatırla-” eylemi ile başlar. “Hatırla- ”eylemi:
Temel anlam ------------> "bilinen,unutulan bir şeyi akla getirmek, anımsama" (s.957)
Çağrışım değeri -----------> anmak, anı, unutmak; unutmaya bağlı olarak sitem, reddetmek,
özlemek; özlemeye bağlı olarak hasret, arayış, kaybetmek, istemek....
Hatırla- eylemi geçmişe dönük bir eylemdir. İnsan geçmişe dönük daha ziyade
mutlu anılarını, olayları, kaybedilen ve özlenen şeyleri hatırlar. Bunun içindir ki,
hatırlamak bize anıyı, anılmayı, sitemi, özlemi çağrıştırır. Bu dizede de hatırlamak eylemi
geçmişe yönelik bir özlemin göstergesi olarak karşımıza çıkar. hatırlamazsın
yükleminde geniş zaman olumsuzluk eki kullanılmıştır. Geniş zamanda, herhangi bir
zaman kısıtlaması yoktur. Bundan dolayı etki alanı bütün zamanlar için geçerlidir.
Olumsuzluğun kullanılması ile birlikte " hatırlama " eyleminin çağrışım değerlerinin
geçmişten itibaren geldiğini, halen sürdüğünü ve devam edeceğini ifade ettiğini
söyleyebiliriz.
“Nasıl” kelimesi:
Temel anlam ------------> " (bir kimse, olay veya konu için) ne gibi, ne türlü, zarf
Yan anlam ------------> bir işin ne biçimde, hangi yolla olduğunu belirtmek" (s.1633)
Çağrışım değeri -------------> hayret, şaşma, hesap sorma, sitem, serzeniş, bir şeyin olması
gerektiğinin vurgulanması....
Hatırlamak eylemiyle dizenin bağlamı içerisinde sitem, serzeniş anlamı
kazanmıştır. Aynı zamanda da hatırlamak eyleminden önce gelerek vurgu sağlanmış ve
anlatım güçlendirilmiştir. Dizedeki bu kullanım bize, insanların konuşma dilindeki
serzenişlerini dile getirmek için oluşturulan kullanımı hatırlatıyor. ( nasıl gelmezsin, nasıl
yaparsın, nasıl gidersin...) bu da metni daha etkili kılmakta ve okuyucu/dinleyici
tarafından metnin daha kolay anlaşılmasını sağlamaktadır. Çünkü " konuşulan dil
etkilemeye çok önem veren, bu nedenle kimi zaman eksiltilere giden ve ton, vurgu, ezgi
gibi bütün özelliklerin ağırlık kazandığı bir dildir."(Aksan 1995; s.48). Ancak bu
söylediklerimiz konuşma dilinden şiir diline tamamen aktarılması mânâsına gelmemeli. "
şiirde etkiyi artıran, doğal içten anlatımı sağlayan dizeler doğrudan doğruya konuşulan dil
parçalarının aktarılması yoluyla değil, bu öğelerden zaman zaman yararlanılması yoluyla
kurulanlar arasında görülmektedir."(Aksan 1995; s.54)
“O”
Temel anlam -------------> " zamir(teklik üçüncü kişi)
Yan anlam --------------> iki şeyden daha evvel sözü geçeni gösterir, uzakta olan,
hakkında konuşulan kimse veya şeyi belirtir." ( s.1667)
Çağrışım değeri ----------------> bileneni, ortak olanı belirtme
Bu dizede türkü kelimesini nitelendirmiş ve türkünün bilinen, ortak olduğunu
imlemiştir.
“Türkü” kelimesi:
Temel anlam -------------> " hece ölçüsü ile yazılmış ve halk ezgileriyle bestelenmiş
manzume" (s.2267)
Çağrışım değeri ----------------> öz, milli oluş, ortak duyuş, kollektiflik, biz...
Türküler bizim duyuşlarımızın, yani acılarımızın, sevinçlerimizin, kısacası bütün
yaşantısal etkinliklerimizin müziğe, söze yansıyan yüzüdür. Dizede hatırlanması gereken
veya hatırlanmamasından ötürü serzenişte bulunan şeyler türkü imgesiyle ifade
edilmiştir. Bu da türkü kelimesinin temel anlamıyla değil, zihnimizde oluşturduğu
çağrışım imlerimizle yapılmıştır. Böylelikle tıpkı " büyü " kelimesinde olduğu gibi tek bir
sözle bir çok şey ifade edilmiş ve şiir diliyle iletişim dili arasındaki farklardan birini
ortaya çıkarmıştır.
Dördüncü dize " gök parçası " tamlaması ile başlar. Gök kelimesi tek başına
özgürlüğü, huzuru, gücü, ululuğu, enginliği, ulaşılmaz olmayı, kutsallığı, maviyi; maviye
bağlı olarak hayali, sonsuzluğu; sonsuzluğa bağlı olarak sınırsızlığı, bilinmezliği,
tedirginliği çağrıştırır. Gökte olan çoğu şey bizim için kutsaldır. Gök kutsal olanların
mekânıdır. (gök tanrı) bundan dolayı gök uludur, ulaşılması istenen yerdir, sınırsızdır ve
özgürlük mekânıdır. Gök düşlerimizin rengi olan mavidir. Onun içinde mutluluğu,
huzuru, hayali sembolize eder. Ancak sınırsız olması, aynı zamanda ürküntüyü de
beraberinde getirir. Sonsuz olan " şeyler ", çoğu zaman bilinmezdir. Bu bilinmezlik de
insanlara ürküntü verir. Parça kelimesi ise " bölünmüşlüğü, sınırlı olmayı, paylaşmayı,
dağılmış olmayı " çağrıştırır. Bu tamlama bize parça kelimesinden ötürü sınırlandırmayı,
sahiplenmeyi, gök kelimesinden ötürü de gök parçasının tüm çağrışım değerlerini
çağrıştırır. Temelde iki farklı anlam taşıyan kelimelerle tamlama oluşturulmuştur. Aynı
şekilde dal demeti tamlamasında da dal " bölünmüşlüğü, ayrılığı demet ise bütünlüğü,
birleştirmeyi çağrıştırır. Her iki tamlamada da anlamca zıt kavramlar bir arada
kullanılmış, buna bağlı olarak da şiirdeki etki artmıştır. Doğan Aksan kavram
karşıtlıklarının kullanılmasının etkili anlatım yollarından biri olduğunu ifade eder ve
şöyle söyler: " Duygu ve düşüncelerin dile getirilişi sırasında birbirine karşıt kavramların,
olay ve durumların bir araya getirilmesiyle de şiirde güçlü ve etkili anlatım sağlanabildiği
görülmektedir.” (Aksan 1995; s.116)
“Kuş tüyü” tamlamasında da kuş "özgürlüğü, göğü, uçmayı, yeniden doğuşu..."
çağrıştırır. Kuşların mekânı gökyüzüdür. Bundan dolayı sınırsız olmayı, özgür olmayı
sembolize eder. Kuş aynı zamanda insanın ruhunu, yani ölümsüz tarafını da simgeler.
Tüy kelimesi ise “hafif olmayı, özün kisvesini..." çağrıştırır. Aynı zamanda tüy
kelimesinin asıl olanı kapatma, örtme gibi fonksiyonları da vardır.
Dördüncü dizedeki tamlamaların hepsinde bir zıtlık, anlamsal olarak bir simetri
vardır. (parça-bütün ilişkisi) Ayrıca buradan hareketle şairin bütünsellik ile
parçalanmışlık arasında yaşadığı ikilemi de görebiliriz. Şiirlerin temelinde olan zıtlık bu
dizemizde açık bir şekilde görülmektedir. Bir şiirde zıtlıkların bulunması ona iyi şiir
denmesi için yetmez. Ancak iyi şiir bu zıtlıkları başarılı bir şekilde bir araya
getirebilendir. Bu ise" Coleridge'nin "bağdaştırma"(Archıbacd 1980; s.325) dediği
edimdir. Şairimizin bu dizede bu zıtlıkları başarılı bir şekilde bağdaştırdığı ve bunun da
şiirdeki etkiyi arttırdığı açıktır.
Beşinci dize “alış-” eylemi ile başlar. Alış- eylemi:
Temel anlam -------------> " bir işi tekrarlayarak kolaylıkla yapabilmek
Yan anlam -------------> yadırganamaz duruma gelmek, sürekli ister duruma gelmek "
(s.83)
Çağrışım değeri ------------> mutat olmak, sıradanlık, vazgeçememek, farkında olmama,
tekdüzelik...
İnsanlar alıştığı şeylerden kolayca vazgeçemezler. Ancak bunu kaybettikleri anda
fark ederler. Bu an gelene kadar alıştığımız şeyler farkında olmadığımız, sıradan gibi
görünen şeylerdir. Alıştığımız kelimesinde 1. çokluk şahıs iyelik ekini görüyoruz. Bu ek
tıpkı öldük eyleminde olduğu gibi alışmak kelimesinde de durumun aynı olduğunu yani
bireysel olmadığını, genel geçerlilik taşıdığını ifade eder.
Bir şey tamlaması üzerinde daha önce durmuştuk. Daha önceki kullanımında
istediğimiz her şeyi ifade eden bu tamlama dizenin bağlamına bağlı olarak "
küçümsemeyi, belirsizliği " çağrıştırmaktadır.
“Yaşa-” eylemi:
Temel anlam -------------> " canlılığını, hayatını sürdürmek
Yan anlam -------------> oturmak, eğleşmek, geçinmek, sürmek, devam etmek"(s. 2445)
Çağrışım değeri ------------> var olmak, boyut kazanmak, yaradılış nedeni, temel esas olan,
büyümek, yayılmak...
İnsan hem bu dünyadaki konumunu ve inanılıyorsa öteki dünyadaki konumunu,
yaşam içerisinde belirler. Bu bakımdan yaşam her iki hayat için varlığımızın temelini
oluşturur. Yaşam anlardan oluşur ve bu an içerisindeki tepkilerimize göre şekillenir.
Yaşamak bütün boyutlarımızla var olmaktır. İnsan düşünen, üreten, gelişen ve geliştiren
bir varlık olduğu anda gerçek mânâda yaşamış olur. Dizede yaşamak alıştığımız bir şey
olarak nitelendirilmiştir. Bundan hareketle şairin yaşamı fark ettiğini, kaybetme ile
kaybetmeme, önemli olup olmama arasında bocaladığını söyleyebiliriz.
Bu dizemizde de söz dizimsel bir sapma ve " ş " seslerinin kullanılmasından doğan
bir alliterasyon vardır.
6-Şimdi o dünyadan hiçbir haber yok
7-Yok bizi arayan, soran kimsemiz
8-Öylesine karanlık ki gecemiz
9-Ha olmuş, ha olmamış penceremiz
10-Akarsuda aksimizden eser yok.
İkinci kıta “şimdi” kelimesiyle başlar. “Şimdi” kelimesi :
Temel anlam -------------> "şu an, içinde bulunduğumuz zaman
Yan anlam -------------> az önce, biraz önce, az sonra, yakında, artık, bundan böyle,
bu duruma göre" (s.2096)
Çağrışım değeri -------------> geçmişle bağlantı, yaşam, an...
Şimdi kelimesi birinci bölümdeki geçmiş zaman anlatılarının bittiğinin işaretidir.
Artık geçmiş değil, yaşanılan an ve onun insan üzerindeki yansımaları önemlidir.
O belirtme sıfatı o türkü tamlamasında olduğu gibi, kendisinden sonra gelen
kelimeyi belirtmiş ve bu belirtilen kelimenin de bilinen, herkes tarafından ortak olduğunu
ifade etmiştir. Ayrıca kendisi ile belirttiği nesne arasındaki uzaklığı, dolayısıyla ayrılığı,
kopuşu, kaybedilişi imler. " o uzak için kullanılan işaret sıfatıdır. İşaret edilen nesnenin
uzakta olduğunu bildirir."(Ergin 1993; s.236) Burada dünya kelimesinden önce gelmiş ve
dünyanın kendisi için uzaklığını, dünyadan kopuşunu ifade etmiştir.
“Dünya” kelimesi:
Temel anlam -------------> " üzerinde yaşadığımız gök cismi
Yan anlam -------------> dış çevre, ortam, duygu, düşünce, hayal alemi " (s. 654)
Çağrışım değeri -------------> mekân, hayal, yaşam, varlık, umut, beklenti, çokluk, evren,
döngüsellik...
Dünya insanın kendisini gerçekleştirebildiği tek mekândır. Canlıların yaşadığı
bilinen tek mekân olan dünya, şiirde kaybedilmiş, yitirilmiş bütün beklentilerin
simgesidir. " O " işaret sıfatıyla beklentilerin kendisi için uzaklığı belirtilmiştir ve bu
dünyadan haber olmaması, var oluşu bütün boyutları ile yokluğa dönüştürmektedir.
“Hiçbir” kelimesi:
Temel anlam -------------> " bir isimden önce gelerek o ismin bildirdiği varlıktan bir
tanesinin bile olmadığını bildirir." (s.991)
Çağrışım değeri -------------> kesinlik, olumsuzluk, yokluk....
Hiçbir kelimesiyle umudun, beklentinin olmaması kuvvetli bir şekilde
vurgulanmıştır. " hiç haber yok " veya " bir haber yok " denilmemiştir. Beklenti ne kadar
çok olursa, olmaması durumunda da tepki o kadar çok olur. Burada kuvvetli bir istekle
beklenen haber yaşama ait izlerdir. Bu çok beklenen haberin olmaması, dolayısıyla bu
kuvvetli tepki, yukarıda söylediğimiz şekilde vurgulu olarak kendini göstermiştir.
“Haber” kelimesi:
Temel anlam -------------> " bir olay, bir olgu üzerine edinilen bilgi, salık
Yan anlam -------------> iletişim veya yayın organları ile verilen bilgi, bilgi" (s.919)
Çağrışım değeri -------------> ümit, sevinç, hüzün, heyecan, hatırlanmak...
Haber yalnız olmamanın, düşünülmenin, başkaları tarafından fark edilmenin ve
arada olan bağlantının simgesidir. Şair burada kopmuş olduğu hayatın kendisine sunacağı
kurtuluş, dönüş imgelerini beklemektedir.
“Yok” kelimesi:
Temel anlam -------------> " bulunmayan, mevcut olmayan nesne, kimse
Yan anlam -------------> yasaklanmış olan şey, hayır anlamında " (s.2456)
Çağrışım değeri ------------->varın karşıtı, hiçlik, bitiş, tükeniş, maddesel olarak kaybolma,
yaşantısal varlığın sona ermesi, son, bilinmezlik, korku, ürperti, sonsuzluk...
Burada yok olan beklentilerdir. Umudunu kaybeden, süratle kaosa sürüklenen
insan için haber bu dizede onu kurtaracak bir " el " gibidir. Ancak bu el yoktur.
Bu dizemizde de " hiçbir haber yok " ifadesiyle konuşma diline yaklaşılmıştır.
Daha önce ifade ettiğimiz gibi bu da metnin daha etkili ve kalıcı olmasını sağlamaktadır.
Yedinci dize tekrar yok kelimesiyle başlıyor. Yok kelimesinin tekrarıyla şiir
dilinin anlatım gücü müzikalite sağlanarak artırılmıştır. Ayrıca yok kelimesiyle tükeniş
noktasına gelerek " haber " bekleyen şair son bir umutla sevdiklerine (arayan soran
kimse) sığınmak istiyor. Fakat yok kelimesinin tekrar kullanılmasıyla tükenişin
kaçınılmazlığı ortaya çıkıyor.
Birinci çoğul kişi zamiri olan biz in " çoğulluk, birliktelik kollektiflik, tekliğin
zıddı olma ... " gibi çağrışım değerleri vardır. Biz zamiri bütün bu anlatılanların, yani
anlam ve yaşam gerçeklerinin bütün insanlık için geçerli olduğunu imler.
“Arama-” eylemi:
Temel anlam ------------> " birini veya bir şeyi bulmaya çalışmak
Yan anlam ------------> bir yöntem bulmaya çalışmak, araştırmak, yoklamak,ziyarete
hatır sormaya gitmek, bir şeyin yokluğunu duyarak geri gelmesini istemek " (s.125)
Çağrışım değeri -------------> umut,beklenti, özlemek, sitem...
Burada kaybedilenler bizi hayata bağlıyan bütün mefhumlardır.
sormak kelimesinin " bilinmezlik, farkına varmak..." gibi çağrışım değerleri
vardır. -an sıfat-fiil eki ile arayan soran kimselerin istediği niteliklerden yoksun
olduğundan şikâyetçidir. Arayan- soran kimselerin olmaması şairi şikâyet etmeye ve
yalnızlıklarını paylaşacak birini/birilerini aramaya sevk etmiştir.
“Kimse” kelimesi:
Temel anlam -------------> " herhangi bir kişi, kim olduğu bilinmeyen kişi, nefer
Yan anlam -------------->hiçbir kişi " (s.1324)
Çağrışım değeri -------------> insan, yalnızlık, itilmişlik, önemsizlik, tükeniş...
hiç kimse yan anlamıyla bir önceki dizedeki "hiçbir " kelimesi arasında anlamsal
bir paralellik olduğunu görüyoruz. Kelimenin bünyesindeki 1. Tekil şahıs iyelik ekinden
hareketle bahsedilen kimselerin şair için önemli, dolayısıyla bir şeyler umduğu kişiler
olduğu sonucuna varıyoruz.
Bu dizede yüklem başta kullanılarak ve sözdizimsel sapma yapılarak dizenin etkisi
artırılmıştır. Ancak dizemizi " bizi arayan soran kimsemiz yok" şeklinde değiştirirsek iki
ifade arasında anlam olarak bir farklılık görülecektir. Dizemizde " yok " vurgulanmıştır,
böyle bir dizede ise "kimsemiz" vurgulanmış olacaktır. Görüleceği gibi kelimelerin
yerlerinin değişmesi ,vurgunun değişmesine yol açmaktadır. “Şiir kelimelerin gizli
izdivacıdır.”(BURAN,2000) Şiirde bulunan her kelimenin, diğer kelimelere bağlı olarak
kazanmış olduğu bir değeri vardır. Nedenini tam olarak bilemediğimiz, ancak
hissedebildiğimiz bu değerler, şiirin kelimelerle o gizli izdivacını oluşturur. Yukarıda
vurgunun değişmesiyle şairin üzerinde özellikle durduğu, ön plana çıkardığı kelime daha
geri planda kalmıştır. O zaman şunu söyleyebiliriz: şiirdeki kelimelerin şiirin bağlamı
içerisinde kazandığı bir değer vardır. Şiirdeki kelimelerin çıkarılması veya yerlerinin
değiştirilmesi şiirdeki anlamın, çağrışım değerlerinin değişmesine, yani şiirdeki büyünün
bozulmasına neden olur. Bu da şiirin en büyük özelliklerinden biridir.
“Öylesine” kelimesi:
Temel anlam -------------> "aşırı bir biçimde, fazla, o kadar çok" (s.1743)
Çağrışım değeri -------------> alışılmış, sıradan,kuvvetlendirme,abartma...
Öylesine zarfı kendisinden sonra gelen kelimeyi temel anlamında olduğu gibi bir
aşırılık, fazlalık, çokluk anlamı verir. Burada da karanlık kelimesinin, karanlık olma
niteliği vurgulanarak artırılmıştır.
“Karanlık” kelimesi:
Temel anlam -------------> “ışığı olmayan, bütünü veya bir parçası ışıktan yoksun olan
Yan anlam -------------> gereğince anlaşılıp bilinmeyen, ne olacağı, sonu belli
olmayan(durum) üzüntü, sıkıntı, perişanlık”(s.1209)
Çağrışım değeri -------------> siyah, sıkıntı, ümitsizlik, yalnızlık, terk edilmişlik, korku,
yok olma...
Karanlık varlığın üzerene çöken perdedir. Böylelikle varlığı tekdüzelik boyutuna
getirir ve varlığı yok sayar. " dış dünyanın varlığının azalması, bütün içtenlik
değerlerimizin şiddetinin artmasına yol açtığı görülür "(Bachelard 1996; s.66) buna
dayanarak, şairin içindeki med-cezirlerin söze yansıdığını söyleyebiliriz.
ümitsizlik, yalnızlık, terk edilmişlik, korku, yok olma...
“Gece” kelimesi:
Temel anlam -------------> " güneş battıktan gün ağarmaya başlamasına kadar geçen süre
Yan anlam -------------> bu süre içindeki karanlık, geçe vaktinde, geceleyin, eğlence,
anma vb amaçlarla geceleri düzenlenen toplantı " (s.823)
Çağrışım değeri -------------> zaman, karanlık, karanlığın bütün çağrışım değerleri, sancı...
Dizede gecenin çağrışım değeri olan karanlık ve karanlığın bütün çağrışım
değerleri bir bütünsellik içinde sunulmuştur. Gece karanlığı, karanlıkta gecenin bir
belirtisidir. Her karanlık bir aydınlığın bir umudu, her gecede bir sabahın, günün işaretini
taşır. Ancak, burada " öylesine " zarfı, " ki " bağlacı ve " karanlık " sıfatıyla bu işaretlerin
gerçekleşmediğini ve gecenin, dolayısıyla karanlığın sürekliliğine dikkat çekilmektedir.
Burada artık birey yaşama ait bütün güzellikleri karanlığa gömmüştür.
Yine dizede sözdizimsel bir sapma ve gece kelimesindeki 1.çokluk şahıs iyelik
ekinde de daha evvel dediğimiz gibi bireysellik değil de herkes için aynı olma durumu
vardır.
“Ol-” kelimesi:
Temel anlam -------------> " varlık kazanmak, meydana gelmek
Yan anlam -------------> gerçekleşmek veya yapılmak, bir şeyi elde etmek,edinmek,
bir durumdan başka bir duruma geçmek, tamamlamak " (s.1680)
Çağrışım değeri -----------> var oluş, varlığın ispatı...
Olmuş ve olmamış ifadelerinde bu andan itibaren fark etmeme, önemsememe gibi
anlamlarla karşılaşıyoruz.
“Pencere” kelimesi:
Temel anlam --------------> " yapıları ve ulaşım araçlarını aydınlatmak amacı ile yapılan,
çerçeve, cam, panjur, perde gibi eklentilerle daha kullanışlı bir duruma getirilen açıklık"
(s.1787)
Çağrışım değeri -----------> dışa açılan yer, ışık, aydınlık, parlaklık, dış dünyayla
bağlantımız, ev, göz, ayırabilme, fark edebilme...
Göz dünyayı algılamamızı, anlamlı kılmamızı, yorumlamamızı, var olan her şeyi
fark etmemizi sağlayan organımızdır. Göz ancak renklerle, ışıkla anlam kazanır. Bunlar
yoksa gözün olup olmaması arasında fark yoktur. Güneşin, gökkuşağının, yakamozun bir
anlamı yoktur. Onun içinde, şair için her şeyin karanlık olduğu bir mekânda pencerenin
yani insanın dünyaya açılan kapısı olan gözün bir işlevi yoktur.
ha olmuş ha olmamış ifadesinde tekrardan dolayı bir müzikalite, konuşma diline
yaklaşan yönüyle de bir akıcılık, etkileyicilik vardır.
“Ak-” kelimesi:
Temel anlam -------------> " bir yerden başka bir yere doğru gitmek
Yan anlam -------------> aşağıya, yere düşmek" (s.62)
Çağrışım değeri -------------> hareketlilik, durmamak, gitmek, geri dönüşün olmaması, su,
sıvı, zaman...
Su kelimesiyle tamlama oluşturmuş ve suyun akar olması nedeniyle zamanın
sürekliliğini ve çabuk, hızla geçmesini belirtmiştir.
“Su” kelimesi:
Temel anlam -------------> " renksiz, kokusuz, tatsız ve oda sıcaklığında sıvı olan
madde
Yan anlam -------------> sıvıdan oluşan kütle(deniz,ırmak...)" (s.2033)
Çağrışım değeri -------------> akmak., berraklık, temizlik, saflık, varlığın ilk maddesi,
cevheri....
Ayrıca 10. Dizedeki “aki”s kelimesi "ışık ve ses dalgalarının yansıtıcı bir yüzeye
çarparak geri dönmesi, yansıma, yankı"(s.61) temel anlamına, "bir cismin parlak bir
yüzeyde görülmesi"(s.61) yan anlamına; “eser” kelimesi " emek sonucu ortaya konan
ürün, yapıt"(s 726) temel anlamına ve "iz, işaret, im, belirti"(s.726) yan anlamlarına
sahiptir. Bütün bu temel ve ayan anlamlardan hareketle, su kelimesinden başlayarak dize
için şunları söyleyebiliriz. :
" su uzam var olmadan önce mevcut her şeyi kaplar. Su, süt henüz akmaz iken
başlayan kandır. "(Illıch 1985; s.13) akar su tamlaması, yaşamın sürekliliğini, zamanın
hızla akıp gidişini geriye dönmeyişini, sınırsızlığı, başlangıcın ve sonun olmayışını
sembolize eder. Su her şeyin kaynağı ve her şeyin yaşam sebebidir. Su kelimesi dizenin
bağlamı içinde zamanla ilişki kurularak aktarılmıştır. " Heraklit'in bir ırmakta iki kez
yıkanılmaz!”sözü zamanla sınırlı insan hayatının tersinmez, dönüşülmez ve aktarılmaz
olduğuna işaret eder. Hayatın sürekli ve geri dönüşümsüz akışını, su imgesiyle
bütünleştirerek kollektif bilinçaltına yerleştiren insan, zamanın görklü ve dinamik
akışında süratli bir var olma mücadelesi verir. Bu varoluş mücadelesinde suyun, akar
yada akıntılı olması devamlılığın, yani canlılığın cılız, kuru ve bulanık olması da
cansızlığın, hastalığın ve ölümün bir göstergesi sayılmıştır."(Korkmaz 1998; s.91) Burada
görüldüğü gibi " akar su " tamlaması kullanılmış ve " hayat " dolayısıyla " zaman "
sembolize edilmiştir. Bachelard' ın "düş suları" (Illıch,1985,s.15) olarak belirttiği su
imgesi hem estetik, hem de psikolojik yansımaların maddesidir. Görünümü, tadı çağrışım
değerleri bakımından sınırsız göndergelere sahiptir. Su bütün varoluş alanlarının en temel
maddesidir. Suyun çözümlenmesi, hayatın çözümlenmesidir. Çünkü varlığın ilk maddesi
ve cevheri olan su aynı zamanda bünyesinde bir ikilemi barındırır. " su derin ya da sığdır,
hayat veren ya da katledendir." (Illıch 1985; s.35) Su çağrışım değeri olarak da iki
yönlüdür.1- ana rahminin özsuyu. 2-ölüm, felaket(sel). Şiirde ölüm ve yaşam arasında ,
yani yokluk ile varlık arasında bocalayan, tükenen insanın söze dönüşen duygularını su
imgesi içine alır. Bütün varlığımız suya aksimiz oranında vardır. Çünkü ölmüş bir
kimsenin suya aksi düşmez. Aksi olan her şey vardır. Sadece varlıkların gölgesi vardır.
İşte suda aksin olmaması yaşamın sona ermesidir. Hem maddesel, hem de ruhen bir
bitişin bir göstergesidir. Ölmüş bir kimsenin hiçbir anısı yoktur. Ama şiirde şair anılarını
hatırlamakta "düş suyu " bütün anılarını taşımaktadır. Dolayısıyla akar suda aksin
olmaması her şeyin bittiğini; ancak her şeyi özlendiğini ve yeniden başlamak, yaşamak
istediğini gösterir.
Şiirin insanın yaşantısına bağlı olarak ortaya çıktığını kabul edersek, şiir yaşamın
kendisinin bir parçasıdır diyebiliriz. Şiirin işlediği konu şayet her dönem için geçerli,
insanlığı yakından ilgilendiren bir konu ise, insanlar üzerinde daha kalıcı bir etki
bırakacaktır. Ölümden Sonra adlı şiirin her dönemde herkes için geçerli bir konuyu -
ölümü- işlediğini görüyoruz. Bu da şiirin dinleyici/okuyucu arasındaki etkisini artıran bir
özellik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunu Doğan Aksan"her ulusun, sevilmiş,
unutulmamış iyi şiirlerindeki özelliklerden biri " (Aksan, 1995; 275) olarak
nitelendirmiştir.
Seslerle ilgili sayısal incelemeler, seslerle anlatılan konu arasında ilgi olduğunu
kesin olarak kanıtlamamıştır. Ancak , sessiz bir ortamı anlatırken genellikle l,m,n,r
ötümlü ünsüzlerin; savaş gibi konuların ve kızgınlık gibi duyguların dile getirilişinde
ç,k,p,t gibi patlayıcı seslerden yararlanıldığı görüşü ağırlık kazanmıştır.
Şiirimizde 90 tane ötümlü ünsüz, 36 tane ötümsüz ünsüz kullanılmıştır. İlk
bölümde 50 ötümsüz ünsüz, 20 ötümlü ünsüz, ikinci bölümde 45 ötümsüz ünsüz, 16
ötümlü ünsüz, kullanılmıştır."l,r,m,n" gibi özellikle sessiz bir ortamı ifade ederken
kullanılan ünsüzler ilk dizemizde 26 defa, ikinci dizemizde 23 defa; ç,k,p,t gibi kızgın ve
sert bir ortam ifade edilirken kullanılan ünsüzlerin ilk bölümde 7 defa, ikinci bölümde ise
12 defa kullanıldığını görüyoruz.
Ötümlü ünsüzlerin bariz bir şekilde ötümsüz ünsüzlerden fazla olduğu
görülmektedir. "l, r "gibi akıcı ünsüzlerin kullanılması (23defa), şiire bir akıcılık
kazandırmış, genel olarak ötümlü ünsüzlerin çokluğu da şiire, sakinliğin, sessizliğin ve
duygusallığın ön plana çıktığı bir hava katmıştır. Ancak, "Nasıl hatırlamazsın o türküyü"
ve "öylesine karanlık ki gecemiz" gibi sert çıkışların ve sitemlerin olduğu dizelerde
ötümsüz ünsüzlerin daha fazla kullanıldığını görüyoruz.
Şiirimizde 52 ön ünlü, 54 art ünlü kullanılmıştır. genellikle duygusal ortamın
hakim olduğu şiirlerde ön ünlülerin fazla olmasına rağmen, bu şiirimizde art ünlü
sayısının daha fazla olduğu görülmektedir. Kafiye oluşturan seslerin de genellikle ön
ünlülü seslerden oluşmasına rağmen, art ünlülerin fazla çıkmasını bir sebebe bağlamak
oldukça güçtür.

SONUÇ
Şiir dili günlük dilden farklıdır. Çünkü şair dili iletişimi sağlayan bir unsur olarak
değil, sanatının ham gereci olarak görür ve yaşamı sanatın çerçevesi içinde, estetik
işlevleri de göz önüne alarak bize sunar. Şiir bu yönüyle dil içinde ayrı ve üst bir dildir.
Şair, standart dilin kalıplarının dışına çıkarak, o dili kendine özgü kullanarak, kendi hayal
dünyasında sentezleyerek sanatsal bir yapı/form içerisinde bize sunar.
Estetik kaygı taşıyan her eserde olduğu gibi şiir de gerçekliği tüm çıplaklığıyla
ortaya koymaz ve koymamalıdır. İyi şiir, şimdiye kadar söylenmiş olanları veya yaşamın
içinde her gün yüz yüze geldiğimiz olay ve durumları anlatmasına rağmen, bütün bu
gerçekleri mümkün olduğu kadar yaşamsal bağdan kopararak, hiç kimsenin daha önce
bilmediği ve söylemediği bir şekilde ifade etmelidir. Şair bunu gerçekleştirebildiği oranda
özgün bir şiir yaratmış olur ve özgün bir eser yaratabildiği oranda da başarıya ulaşır. Bu
bağlam içinde düşünüldüğünde şairin yan anlamlara, duygu ve çağrışım değerlerine
alışılmamış bağdaştırmalara, sapmalara, kısa,özgü ve doğal anlatıma, kavram
karşıtlıklarına, müzikal unsurlara başvurmasının nedeni anlaşılacaktır.
Şair, eserinde bize anlamsal bir dünyanın kapılarını açar. Kullandığı göstergeler ve
bağdaştırmalarla mesajını, duygularını bize yansıtır. Bu yansımaların okuyan /dinleyende
bırakacağı etki, şiirin gücünü belirleyecektir. Şair bunu düz bir anlam aktarımı şeklinde
değil, sanatsal bir sunuş içerisinde bize aktardığı kadarıyla başarıya ulaşır. Şairin burada
karşılaşacağı güçlük bir konu seçimi değil,-çünkü her şey şiirin konusu olabilir- seçtiği
konuyu anlamsal ve sessel bir yapı içerisinde bir bütün olarak sunabilmektir.
Şiiri anlamak/çözümlemek şiire sistemli bir şekilde yaklaşmakla ve şiiri düz değil,
anlamlandırarak okumakla mümkün olabilir. Bizim burada yapmaya çalıştığımız, şiirde
geçen sözcüklerin tek tek çağrışım değerlerini tespit ederek incelemek, aynı zamanda bu
çağrışım değerlerinden hangilerinin metnin bağlamına uygun olarak kullanıldığını
belirtmek olmuştur. Böylece şiir dilinde kullanılan her bir göstergenin görünenin
ötesinde, sistemli bir alt yapıya sahip olduğu gözler önüne serilmiştir. Kelimeler
düzeyinde yapılan bu değerlendirmenin yanı sıra yukarıda da belirttiğimiz gibi şiir dilinde
yer alan unsurlar “Ölümden Sonra” adlı şiir üzerinde nedenleriyle birlikte gösterilmiştir.

KAYNAKLAR
AKSAN Doğan, (1999), Anlambilim,Engin Yay., Ankara
_____________, (1974), “Dilbilim Açısından Şiir”, Türk Dili, Cilt XXIX, S. 271, s.
_____________, (1998),. Her Yönüyle Dil, TDK Yay., Ankara
_____________, (1995) Şiir Dili ve Türk Şiir Dili, Engin Yay., Ankara
AKTAŞ Şerif, (1993), Edebiyatta Üslûp ve Problemleri, Akçağ Yay., Ankara
ARCHIBACD, Macleısh, (1980) "Şiirin Dili (çev. Akşit Göktürk)",Türk Dili, Cilt XLI, S.345 s.
BACHELARD, Gaston, (1996) Mekânın Poetikası (çev. Aykut Derman), Kesit Yay. İstanbul
BURAN,Ahmet, (2000) Yüksek Lisans Ders Notları, Elazığ
EDWARD, Stankıewıcz, (1980) "Dilbilim ve Şiir Dilinin İncelenmesi (çev. Akşit Göktürk)", Türk
Dili, cilt:XLI, S:348, s.545-555
ERGİN, Muharrem, (1993) Türk Dil Bilgisi, Bayrak Yay. İstanbul
ILLICH, Ivan, (1985) H2O, Afa Yay. İstanbul
İmla Kılavuzu (1996), TDK Yay., Ankara
KORKMAZ, Ramazan, (1998) "Dede Korkut Hikâyelerindeki Su Kültünün Mitik Yorumu", Türk
Kültürü, S.418, s.
__________________, (1996) Sabahattin Ali, YKY Yay. , İstanbul
ÖZÜNLÜ Ünsal (1997), Edebiyatta Dil Kullanımları, Doruk Yay. Ankara
SAMANOĞLU Gültekin, (1988) Cahit Sıtkı Tarancı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay. 965,
Ankara
SAUSSURE Ferdinand De (1985), Genel Dilbilim Dersleri (çev. Berke Vardar), Birey ve Toplum Yay., Ankara
ŞENER Muhsin(1996), Şiirin Diyalektiği, Suteni Yay., Ankara
TUNALI İsmail(1971), Sanat Ontolojisi,İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları,
No:1515,İstanbul
WELLEK R.-WARREN A.(1983), Edebiyat Biliminin Temelleri (çev. Ahmet Edip Uysal),Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara

Yusuf Yılmaz ARAÇ

13 May 2024

Yarın, Başyazı, 5 Ağustos 1965, Sayı 120. İdeolojinin önemi Türkiye’nin siyasi yapısında ideoloji gittikçe önemli bir unsur haline geliyor.

Halim Kaya

13 May 2024

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,88 M - Bugn : 8460

ulkucudunya@ulkucudunya.com