« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

14 Mar

2011

TİMUR HAKKINDA BİLİNMEYEN BİR TİMUR-NAME

Prof. Dr. Üçler BULDUK 01 Ocak 1970

Bu makale“Ölümünün 600.yılında Bilinmeyen Bir Timurname” adıyla Manisa’da düzenlenen, II.

Uluslararası Türk Tarihi ve Edebiyatı Kongresi’ne (11-13 Kasım 2005) sunulmuş fakat

yayınlanmamıştır.



Özet

2005 yılı Timur’un ölümünün 600.cü yıldönümü olarak anılmıştır.Türk

Tarihine damgasını vuran Emir Timur hakkında pekçok araştırma yapılmış ve

yapılmaktadır. Biz de bu çalışmalara bir nebze de olsa katkı sağlayabilmek için üzerinde

uğraştığımız bu “Timur-name”yi sunmayı uygun bulduk.



Çağatay Türkçesi veya Türkistan Türkçesi olarak kabul edilen bir dil ile kaleme

alınan bu eser 130 varaktan ibarettir. Her bir sahifede, güzel bir yazıyla istif edilmiş 11

satır bulunmaktadır. Başı ve sonunda eksik varaklar bulunmaktadır. Buna karşılık eksik

sayfaların fazla olmadığı ve bu nedenle eserin mazmununu etkilemediği bilinmektedir.

İlk varakta eserin “Hakan ibnü’l-hakan Ebu’l-mansur Seyyid Yad(i)gar

Bahadır Han zamanıda Emir Adil vaktlarıda”, “Seyyid Muhammed Hace ibn Cafer

Hace” tarafından kaleme alındığı belirtilir. Bu çalışmamızda el yazmasında zikredilen

konuları, dil, kültür ve tarih açısından değerlendirerek, eserin orijinal yönlerini ortaya

çıkaracağız.



Cengiz ve soyunun 13. yüzyıldan itibaren Türk Tarihi için oynadığı benzer bir

rolü 15.-16. yüzyıllarda Timur üslenmiştir. Bu iki cihan hükümdarının Türk Tarihine

olumlu veya olumsuz etkilerinin hala tartışılıyor olması veya onların temsil ettikleri

mensubiyetlere ait problemler bu gerçeği değiştirmez. Nitekim Cengiz gibi Emir Timur

hakkında da pekçok çalışma yapılmış ve yapılmaktadır. Biz bu çalışmalara bir nebze de

olsa katkı sağlayabilmek için üzerinde uğraştığımız bu “Timur-name”yi tanıtmayı

uygun gördük.



Türkistan menşeli el yazmaları arasında “Cengiz-name” örneklerinde

görüldüğü gibi, Timur’un şeceresini, hayatını ve seferlerini anlatan “Timur-name” veya

“Cenk-name”ler bulunmaktadır. Elimizdeki el yazması da konusu itibarı ile diğer

örnekleriyle benzerlikler göstermektedir. Ancak bu yazma henüz ele alınıp,

değerlendirilmemiştir. Kırgızistan’da iken tesbit edilen bu yazma taranan hiçbir

katalogda yer almamaktadır. Çağatay Türkçesi veya Türkistan Türkçesi olarak kabul

edilen bir dil ile kaleme alınan bu eser 130 varaktan ibarettir. Her bir sahifede, güzel bir

yazıyla istif edilmiş 11 satır bulunmaktadır. Yazma 15.5x23.80 cm. ebatlarında olup,

başı ve sonunda eksik varaklar bulunmaktadır.



El yazmasının dua cümleciği de eksiktir. Fakat, eserin müellifi ve yazıldığı

tarih hakkında bir fikir sahibi olmaktayız. İlk varakta eserin “Hakan ibnü’l-hakan Ebu’lmansur

Seyyid Yad(i)gar Bahadır Han zamanıda Emir Adil vaktlarıda”, “Seyyid

Muhammed Hace ibn Cafer Hace” tarafından kaleme alındığı ve “Harezm” çevresine ait

olduğu yazılmaktadır1. Eserin başı ve sonu eksik olduğu için tam olarak ne zaman

kaleme alındığı bilinmemektedir. Ancak mukaddime kısmında verilen bilgilerden

hareketle yazmanın hangi döneme ait olabileceği hususunda bir fikir yürütmekle

yetinebiliriz. Harezm çevresinde, Yadigâr veya Yadigar Bahadır Han olarak bilinen iki

şahsiyet bulunmaktadır. Bunlar arasında en bilineni Harezm Şibanilerinin ceddi olarak

tanınan I. Yadigar Han’dır. Babası Timur Şeyh’in ölümünden sonra doğduğu için

Yadigar adı verilen bu kişi daha çocuk yaşta hanlık tahtına oturmuş ve 1468 yılında

vefat etmiştir. Ancak bu dönemde onun uzun soluklu bir hâkimiyetinin olduğunu

söylemek güçtür2. Hive Hanlığı, XVIII. Yüzyıl başlarında gücünü kaybetmiş, önce Aral

Özbeklerinin lideri Adine Muhammed Atalık’ın nüfuzuna aldığı “kukla hanlar”

dönemini yaşamış ve ardından Buhara Hanlığının hâkimiyetine girmiştir. 1708-1713

yılları arasında hanlığın başında gördüğümüz II. Yadigar Han bu ortamda ülkeyi

yönetmiştir. Hacim Han neslinden gelen II. Yadigar Han devlet işlerinden ziyade

kendini dini faaliyetler vermiştir3. Tebliğe konu olan Timur-name’nin Harezm

Şibanilerinin ceddi durumundaki Yadigar Han zamanında yazılamayacağı muhakkaktır.

Çünkü müellifin el yazmasında kullandığı kaynaklardan Devletşah Tezkiresi ve

İskender-name gibi kaynakların en erken yazılış tarihi XV. Yüzyılın sonlarına aittir.

Dolayısıyla adı geçen Yadigar Han devrinden sonra kaleme alınmıştır. Timurnamenin

üslubu, yazı ve dil özellikleri de göz önünde bulundurulduğunda eserin en erken XVIII.

Yüzyıla ait olduğu görülebilir. Nitekim Hacim Han soyuna bağlı hanlardan bazılarının

bu dönemde “seyyid” olarak anılmaları ve eserdeki Yadigar Han için de aynı lakabın

kullanılması bu şahsın dindar bir şahıs olarak bilinen II. Yadigar Han olabileceği fikrini

güçlendirmektedir. Bu açıklamalara rağmen eserin müellifi, telif veya istinsah tarihi

hakkında maalesef daha fazla bilgi vermek mümkün olmamaktadır.



1 Timur-name, v. 1/b: “Hakan ibnü’l-hakan Ebu’l-mansur Seyyid Yad(i)gar Bahadır Han

zamanıda Emir Adil vaktlarıda bu kemterin Seyyid Muhammed Hace ibn Cafer Hace rakım-ı

tahrir kılmak…”

2 A. Gündoğdu, Hive Hanlığı Tarihi, Yadigar Şibanileri Devri (1512-1740), (Basılmamış

Doktora Tezi) s. 55-56.

Yadigar Han ve Harezm Şibanilerinin şecereleri için bkz.: İ. Berezin, Şeybaniname, İstoriya

Mongolo-Tyurkovna Djagatayskom Dialekt, Kazan 1849 (Faksimile), s. 52-97

3 A.Gündoğdu, a.g.t., s.160-163



Bütün bu olumsuzluklara rağmen, Timur-namelerin de, dikkatli kullanıldığı

takdirde, Timur ve dönemini açıklamada önemli bir kaynak olarak kullanılabileceği

düşüncesini taşımaktayız. Nitekim Timur döneminde yazılan Nizameddin Şami’nin

“Zafername”4si dışında kalan kaynakların hemen hepsi Timur’un oğulları veya torunları

zamanında kaleme alınmıştır. Bu eserde Cengiz soyunun şeceresi verilirken Timur’un

soyu hakkında çok az bilgi mevcuttur. Sadece Timur’u Cengiz soyuna bağlamak

maksadıyla Barlas boyundan Karacar’ı ortak ata olarak gösterir5. Dolayısıyla Timur

tarihlerinin pekçoğu Timur’un ölümünden sonra yazıldığı gibi, kabul edilen Timur’un

şecereleri de sonradan yazılmıştır. Timur’un 1360 yılına kadarki hayatı hakkında

kaynaklarda pek bir bilgi bulunmamaktadır. Hatta Bunu bizzat Timur’un istemediği

Ş.Ali Yezdi tarafından bildirilir6. İbni Arabşah ise, Timur’un Timurnamelerde

belirtilenlerin aksine, soylu olmayan çoban neslinden bir eşkıya reisi olduğunu ima

eder7. Kaynaklarda ortak olarak verilen bilgi ise Timur’un 25 Şaban 736 Sıçgan yılında

doğduğu, babasının adının Turagay annesinin adının ise Tekina Hatun olduğudur8.

Elimizdeki Timur-namede de küçük nüanslarla aynı bilgiler verildiği gibi Timur’un

doğumu ve sonrası hakkında da malumat sunulmuştur. Dini muhtevalı menakıb ve

kıssalarla zenginleştirilen hikâyeler bu malumatlarda dikkati çeker9. Ancak yer yer



4 Nizameddin Şami, Zafername, (çvr. N.Lügal) Ankara 1987 (2.baskı): 1401-1404 tarihleri

arasında bizzat Timur’un direktifi ile yazılmıştır.

5 N.Şami, Zafername, s.16

6 İ.Aka, Mirza Şahruh ve Zamanı, Ankara 1994, s.5; Ş.Yezdi, Zafername I, s.18

7 Nazmizade Efendi, Tarih-i Timurlenk, 1277: Bu eser İbni Arabşah’ın “Acaibü’l-Makdur Fi

Nevaib-i Timur” adlı eserinin tercümesidir. Timur’un avucunda kan ile doğduğu yazılır; s., 4

8 Timur’un şeceresi hakkında bkz.: Anonim Muizzü’l-Ensab. Krş.: A. Quinn, “The Mu’izz el-

Ansab and Shu’ab-i Panjganah as Sources for the Chagatayid Period of History: A Comperative

Analysis” CAJ, 33/34, 1989, pp.229-253. Ayrıca bkz.: A.A. Semenov, “Gur-ı Emir Türbesindeki

Timur’un ve Ahfadının Mezar Kitabeleri” (çvr. A. İnan), Belleten XXIV/93 (1960), s.139-163;

Z.V.Togan, “Emir Timur’un Soyuna Dair Bir Araştırma”, Tarih Dergisi (1972)/26, s.75-84

9 Timurname’nin, Türkistan’da “Nakşibendî”liğin etkisi altında pekçok tarihi eserin dini izahlarla

ele alındığı gerçeğinin bir nümunesi olarak görülmesi pek tabiidir. Dolayısıyla bu durum sadece

Timurname’de değil Özbek/Çağatay sahasında yazılan tarihi/edebi yerli kaynakların hemen

tamamında görülebilmektedir. Nitekim Timurname’de de Emir Timur’un Bahaeddin

Nakşibendi’nin himayesinde olduğu görülmektedir. Belki bu nedenle “Sahib-kıran” ünvanlı cihan

hakimi bir hükümdar olan Timur’a, keramet sahibi bir “divane”nin “-ey emir-i Timur-ı Aksak”

veya “ey Emir Timurlenk” diyerek seslenmesi normal karşılanıyor. Çünkü bu keramet sahibi

divane, Timur’a manevi desteğini sunan “Bahaeddin Nakşibendi” den başkası değildir. Bkz.:

Timurname, v.124b-125a



hikâyelerde tarihi olaylar da bilinen gerçeklere uygun olarak anlatılır. Emir Turagay’ın

nesli, evlenmesi ve Timur’un doğumu hakkında eserde özetle şu bilgilere yer verilir:

EL-ARZ ve hasıl-ı kelam Emir Timur’nı (ata birle) tarafdın Beni İsrail irdi. Ve

Ana tarafdın Seyyid-i Sadat ‘ali turur. İmdi, sahib-kıran Emir Timur Gürkan’ı peyda

bolgandın aytalik kim, İnşaallah tugra sözni muhtasarı yahşirakdur. Kısas ve siyer ve

Ravzatü’l-Ahbab’da ve Ravza-i vasiyyet –name, İskender-name ve Emir Hamza Eba

Müslim’de be-ilmi hal peyda kılgan kitablardın tercüme kılıp bu sözni muttazır rahiga

kirgüztik kim, tarı zihnimlen bolmagay. (Amma raviler) andak rivayet kılurlar kim,

Buhara-yı Şerif vilayetide Bayankulı Han (digen) padşah bar irdi kim, yetti iklimge

anıng hükmi yürür irdi. Amma ol zamanda sahib-i muhtasır ve kalu hayat irdiler.

Alarnıng bir acize muhteremeleri bar irdi. manende mahnihan ve hurşid-i rahşan güya

ki, cemal-i ber- kemalde hemme halk ol nazeninni Yusuf-ı Sani dir irdiler. Acayib-i

sahib-i hüsn ber-kemal-ı ilm ve rânâ yı- dil ü nihar ve şeb u ruz sum’ada ibadet-i hüdayı

tealaga meşgul irdi. Amma oşol asırda hazret-i Şeyh hayat irdiler10…



EL-KISSA, Sadr-ı Şerayi’ acizelerin hazret-i Şeyh ü’l-alimning hizmetlerige

nezr ve sipariş kılıp yandılar. Nice kündin song, hazret-i Şeyhü’l-alim nida(y) kıldılar.

Her kim bir kecede mescidde ve hankah, imaret bina kılsa bu kızımıznı anga birürmiz

dib, vaad kıldılar. EL-KISSA, hiç kim kadir bolalmadı. Amma Tarihde, Tezkirede ve

Devlet-Şahi’de beyan kılıp turur kim, Şehr-i Sebz’de Cengiz ve iazze neslidin uluk ata

ve babaları han ve bik kileturgan Emir Bahadır digen bar irdi. Özi alim ve dânâ irdi.

Amma vilayet-i Herat ve Kandahar, Belh ve Hisar Attik mahkumında irdi. Künlerde bir

kün şikardın kilür irdiler. … bir çofannıng üstik tüşti. Körerler kim, çofan yukuda yatur

irdi. Koylarıge böri çafmış11… Emir Togay kurtları öldürüp çobanı uyandırdığında,

çoban gördüğü düşü ona anlatır Çofan aydı: pirim hazreti Şeyhü’l-alim tüşümge kirdiler

ve aydılar kim, Emir Togay Bahadurga sahib-i cemal, alim ve dânâ kızımıznı saklap

koyupmız. Tizrak kelüp alsunlar. …Emir Togay Bahadır aydı: ey kezzab, sen neyzenin

havfıdın mundak hamle kılursı dip, dubare kamçı havale kıldılar irse, çofannıng bir atı

bar irdi. Derhal tilge kelip aydı: çofannıng sözü rasıttır digeç, emir Togay Bahadır



10 Timurname, v.2b-3a

11 Timurname, v. 4b-5a



inandılar. Bu olaydan sonra Emir Togay (Turagay) kızı almak için Buhara’ya gider.

Buharada şeyh ile görüşen Togay, bu hanımla evlenir ve bütün Türk askerlerini de

beraberine alarak Bayankulu Han’a tabi olur. Burada görüldüğü gibi Emir Timur’un

babasının ismi Tur(a)gay yerine Togay, annesinin ismi ise Tekina yerine Bekine Begim

Hanım olarak geçer. Onun Bayankulı Han’a tabi olduğu diğer kaynaklarda da yazılıdır.

Bekine/Tekina Begim Timur’u doğurmadan evvel Yukun Hanım bir düş görür

bu düşte, tıpkı diğer Türk devlet kurucularının dünyaya hâkim olacaklarının işareti

olarak görülen olağanüstü bir olaya benzer bir hadise zuhur eder. Nitekim bu rüyada da

Bekine Hanım’ın eteğinden bir afitap doğar doğudan batıya uzanır. Hindistana kadar

ulaşır. Semerkand’daki Ata Suluk adlı bir zahid bu olayı yorumlar:… Her sekizyüz yılda

bir sahib kıran peyda bolgusıdındur. Vallahualem kemal kılurmın kim, cihangirning

hengam keldiği künni tayin boldı- bolgay. İmdi ol tüşning tabiri budur kim, Bekine

Hanımdın bir ogul peyda bolup, yeryüzige padşah bolgısudır. Ve heft iklim-i ruy-i zemin

anıng taht-ı hükümetide bolsa kerek12. Müellif burada her 800 yılda bir sahipkıranın

dünyaya geleceği kerametine ters düşmemek için olsa gerek Timur’un doğumunu 25

Şaban Çarşamba h.800 yılı olarak gösterir. Ona göre İskender-i Zülkarneyn, Hz.

Muhammed ve Emir Timur her 800 yılda bir zuhur eden “Saratan Burcu”nda dünyaya

gelmişlerdir13. Timur’un doğumu üzerine 7 iklimden hükümdarlar Bayankulu Han’a

elçiler göndererek onun ileride kendileri için tehlikeli olacağını bu nedenle öldürülmesi

gerektiğini söylerler. Han 3 müslüman elçiyi “ong=sağ” yanına, dört kâfir elçisini ise

“sol” yanına alıp “orun” gösterir. Timur’un öldürülmesini isteyenler arasında Rum

Kayseri de vardır. Dolayısıyla ilk defa Osmanlılar da bu cenknamenin içerisine alınmış

olur. Kayser-i Rum “nesl-i yezid”, Yıldırım ise “vezir”olarak tanıtılır14.



Timurname’de yukarıda da belirttiğimiz gibi tarihi olaylar kronolojik silsileye

uygun bir biçimde, fakat araya pekçok hikâyeler katılarak işlenir. Bayan Kulu Han ile

Timur’un babası Turagay arasındaki ilişkiler tafsilatlı olarak sunulurken, Timur

hakkında bu dönem için fazlaca malumat verilmez. Ancak ağırlıklı olarak Timur’un



12 Timurname, v.8b-9a

13 Timurname, v. 23a

14 Timurname, v.27b



Hindistan Seferi üzerinde durulur. Bu sefer esnasında Timur neslinin de adı zikredilir.

Örneğin Delhi kuşatılırken ordu sağ ve sol kol olarak iki kanada ayrılır.

Sağ kol’da: Pir Muhammed Cihangir, Emir Padşah, Emir Süleyman, Muzrab

Şah, Timur Hoca, Said Hoca ve Abdullah Hoca



Sol Kol’da ise; Emirzade Halil Sultan, Mirza Hüseyin Sultan, Emir Müeyyed

Sultan, Emir Şeyheddin? Ve Emir Şah Murad yer alır15. İlgi çekici olarak bir anda

Çağatay Türkçesi yerine 91. varakta “Farsça”ya geçilir. Muhtemeldir ki Hind seferine

bu kadar çok yer verilmesi ve farsçanın araya girmesi, bu olayların Ruzname-i Gazavatı

Hindistan’dan alımış olma ihtimalini güçlendirmektedir. Bu gazavat-name, yazmada

da adı geçen Halil Sultan’a ithaf edilmiştir16.



Timur’un seferleri sonucunda, kaynağımızın da belirttiği gibi “Hıtay, Hoten,

Çin-Maçin, Türkistan, Irak, Hindistan, Deşt-i Kıpçak ve Anadolu fethedilmişti.

Timur’un, Adem Sofıullah Ata’nın kabirlerini ziyaret ederek bu seferler için ruhsat

aldığı rivayet edilir. Ancak el yazmasının eksik olması sebebiyle Hindistan seferinden

sonraki fetihler hakkında fazla bir bilgi bulamamaktayız. Özbekistan’da basılmış olan

1908 yılına ait bir Timurname, incelediğimiz bu Timurnamenin eksiklerinin neler

olabileceği hakkında bize bazı ipuçları sunar. Muhtemelen incelediğimiz Timurnamenin

de aralarında bulunduğu diğer farklı nüshalardan yararlanılarak yazılmış ve devrinin

araştırmalarını da ihtiva eden bu eserde17, Adem Sofıullah’ın kabrinin ziyaretinden

sonraki kıssa/destanlarda, Timur’un Kudüs’e gidişi, Anadolu Seferi ve Ankara Savaşı,

Kalmak Mirza Halil ile Cengi ve vefatı hikaye edilmektedir.



1908 yılına ait Özbekçe Timurname, naşirin de belirttiği gibi, sayıları pek çok

olan Farsça Timurnamelerden tercüme edilmiştir. Ayrıca müellif, Hatifi, Taberi, Ali

Yezdi’nin eserlerinden yararlandığı gibi XIX. Yüzyılın yerel kaynaklarını da



15 Timurname, 88b

16 İ.Aka, Mirza Şahruh ve Zamanı (1405-1447), Ankara 1994 s.XVI

17 Selahaddin Taşkendî, Timurname, Emir Timur-Gürkân’ın Cenknamesi, Nşr.: P.Ravşanov,

Taşkend 1991



kullanmıştır18. Dolayısıyla Özbekçe Timurname orijinal bir eser olmaktan ziyade adeta

bir Timur biyografisi halini almıştır.



Elimizdeki Timurname ise aksine oldukça orjinaldir. Hem muhteva açısından

hem de dil özellikleri bakımından bu husus daha da bariz bir şekilde görülmektedir.

Ancak bu yazmada kırmızı mürekkep ile yazılan “el-kıssa”larının içersinde fasıl

başlıklarının veya destanların konusu açıklıkla yazmamaktadır. Bu nedenle, yazmada

yer alan konuları tam olarak tesbit edebilmek, şu an için, mümkün görünmemektedir.

Timurname’nin neşri ile beraber eserin muhtevası, dil özellikleri, dönemi ve önemi tam

olarak ortaya konulabilir. İnanıyorum ki, yapacağımız metin neşri ile hem Timur

hakkındaki araştırmalara hem de kültür tarihimize önemli katkılar sağlanacaktır.



18 S.Taşkendi’nin Timurnamesi hakkındaki değerlendirme P.Ravşanov tarafından yapılmıştır.

Bkz.: a.g.e., s. 17-30

Yusuf Yılmaz ARAÇ

13 May 2024

Yarın, Başyazı, 5 Ağustos 1965, Sayı 120. İdeolojinin önemi Türkiye’nin siyasi yapısında ideoloji gittikçe önemli bir unsur haline geliyor.

Halim Kaya

13 May 2024

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,85 M - Bugn : 19886

ulkucudunya@ulkucudunya.com