« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

11 Eki

2010

Bir Peygamber sevdalısı; İbrahim Canan / Muzaffer Deligöz

01 Ocak 1970

Bir Peygamber sevdalısı, bir İstanbul Efendisi olan İbrahim Canan’ın vefat haberini aldığımda, yarım asırlık bir geçmiş gözümün önünden sinema şeridi gibi geçti. 1960 yılında Ankara İlahiyat Fakültesinde okuyan İbrahim Canan ile 1972 yılında Erzurum Üniversitesindeki öğretim görevlisi, 1973 yılında Sorbon Üniversitesindeki doktora öğrencisi, 1993 yılında Urfa-Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı, 1995 yılında Azerbaycan Kafkas Üniversitesi Rektörü, 2009 yılında Marmara Üniversitesi Profesörü İbrahim Canan hafızamda canlandı. Hayatının bütün bu safhalarında İbrahim Canan’ın hiç değişmedi. Yaş, makam-mevki, profesörlük İbrahim Canan’ı hiç değiştirmedi. O’nun, konuşmasındaki mülâyemet, tavrındaki efendilik vefatına kadar devam etti.



İbrahim Canan’ı 1960 yılında Ankara Hukuk Fakültesine başladığımda tanıdım. Hukuk Fakültesi yurdunda kalıyordum. O İlahiyat Fakültesinde okuyordu. Benim yurttaki sıkıntılarımı görünce, birkaç arkadaşıyla kaldıkları evde benim de kalabileceğimi söyledi. Ev, Hukuk fakültesinin yan sokağında idi. Hemen kabul ettim. Böylece, Artukoğlu Apartmanındaki dairede, ileriki yılların profesörleri ile birlikte kalmaya başladık. İbrahim Canan (İlahiyat Fak.), İbrahim Erkul (Tıp Fak), Suat Yıldırım (İlahiyat Fak.),, Ömer Nurol (DTCF), Fuat Yılmaz (İlahiyat Fak.), Muzaffer Deligöz (Hukuk Fak), Yusuf Kenan (İlahiyat Fak).



İbrahim Canan’ın, Peygamber sevgisi yanında en önemli özelliği çocuklara ve aileye verdiği önem, ilmi çalışmalarına da aksetmiştir. O’nun en büyük eseri 18 ciltlik Hadis Ansiklopedisi (Kütüb-i Sitte) yanında Kur’an’da Çocuk, îslâmda Çocuk Haklan, Allah'ın Çocuklara Bahşettiği Haklar, Aile İçi Eğitim, İslam'da Temel Eğitim Esasları, Resulullah’a Göre Okul ve Ailede Çocuk Terbiyesi , Hz.Peygamber'in Sünnetinde Terbiye, Peygamberimizn Okuma-Yazma Seferberliği ve Öğretim Siyaseti gibi aileye ve çocuklara dairdir.



“Kütüb-i Sitte” Hadis ilminin en temel kaynağı olma özelliğini taşır. “Resulullah’a Göre Okul ve Ailede Çocuk Terbiyesi” eseri dolayısıyla 1979?da Türkiye Milli Kültür Vakfı Ödülü’nü de almıştır.



O bu ilmi çalışmalarının yanında, asrımızın hastalıklarına manevi reçeteler sunan Risale-i Nur’u bir ilim adamı titizliliği ile incelemiş, görüşlerini “Bediüzzaman'ın Fikri Programı Üzerine Bir Analiz”, “Fethullah Gülen'in Sünnet Anlayışı “gibi eserler yanında yapılan toplantı, seminer ve konferanslarda açıkça dile getirmiştir.



O’nun Risale-i Nur konusundaki hizmeti sadece ilim adamlığı çerçevesinde kalmamış, bizatihi bu hizmetin içinde de yerini almıştır. Özellikle Bediüzzaman Hazretlerinin basına intikal eden nadir resimlerinden biri olan Beyrut Palas Oteli’nin merdivenlerindeki resmi İbrahim Canan çekmişti.



Öğrenciliği sırasında kitap basım hizmetinde de bulunmuştu. Bu hizmetini öğrenen Bediüzzaman Hazretleri kendisine “"Zübeyir'in yerine kabul ettim" diyerek iltifat etmişti. Rahmetli İbrahim Canan bunu hatıralarında şöyle anlatır:



"İşarâtü'l-İcaz basılırken tashih işlerinde çalışmıştık. Basılan formaları Senirkentli Hüseyin Aşçı ile Üstada gönderiyorduk. Hem de selâmlarımızı götürüyordu. Daha evvel de Üstad, Said Özdemir Ağabeye benim için 'Ben onu Zübeyir'in (Gündüzalp) yerine kabul edip dua ediyorum' demişti.

İbrahim Canan’ın bir de Mahkeme hatırası vardır. Rahmetli Zübeyir Gündüzalp ile birlikte mahkemede yargılanmasını şöyle anlatır:



“Meğerse, benim hakkımda da mahiyetini, neye dayandırıldığını önceden bilmediğim bir sebeple 163’ten mahkeme açılmış... Ve Zübeyir Gündüzalp’inki ile benimki –konuları aynı olduğu için– birleştirilmişti. Ben mahkemeye gittiğimde ne için gittiğimi bile bilmiyordum. Savcı 163. maddeye göre “devletin temel nizamlarını dine uydurmak, şeriat devleti kurmak… gibi maksatlarla faaliyet, dini istismar…” vs. şeklinde anlamadığım ithamlarla dolu bir iddianame okudu.



Ben şoke oldum. Hiçbir faaliyet, hiçbir vak’a yoktu. Ne diyeceğimi şaşırdım. “Böyle şeylerden haberim yok, ne oluyor anlamıyorum!” kabilinden bir şeyler söyledim. Hâkim de durumumu anladı, eksikleri tamamlamak gibi bir gerekçeyle bir başka tarihe duruşma verdi. Kimlik tespiti sırasında mesleğiyle ilgili soruyu “hazır elbiseci” diye hiç unutma­dığım şekilde cevaplayan Zübeyir Ağabey, benim pek acemi ve şaşkın cevabımı beğenmemiş olacak ki, dışarı çıkınca çok ciddî bir tavır ve tok bir sesle:



“Kardeşim, davanı müdafaa et!” dedi. Ben, “Ortada bir fiilim, yaptığım bir şey yok. Acayip ithamlar var, ben bir şey yapmış değilim, bunu söylemeye çalıştım, başka ne diyebilirdim ki?” diyerek, Zübeyir Ağabeye karşı kendimi müdafaaya çalıştım.



“Onlar her şeyi biliyorlar. Buna rağmen seni itham ediyorlar. Senin namaz kılman bile bu itham için yeterli. Sana düşen kaçmak değil, davanı müdafaa etmekti. Davanı müdafaa et!” dedi.



Sustum. Ama ruhunun derinliklerinden gelerek söylenmiş olacağını zamanla takdir ettiğim “Davanı müdafaa et.” cümlesi beynime burgu gibi saplanmıştı. Günlerce içimden çıkmadı. Önceleri, “Neye binaen bu ağır itham?” diye savcıyı haksız bularak kendimi müdafaa etmeye çalıştım. Bazen ikna olduğum da oluyordu.



Ama her seferinde Zübeyir Ağabeyin, “Kardeşim davanı müdafaa et!” sözü, kulaklarımda çınlıyor ve gitgide de kuvvetleniyordu.



Sonunda müdafaaya aklım yattı, bir müdafaa yazmaya karar verdim. İkinci duruşmadan bir gün öncesinin akşamında yazdım. Evde beraber kaldığımız, Hukukta okuyan Muzaffer Deligöz arkadaşım daktiloya çekiverdi. Mahkeme için Ankara’ya gelmiş bulunan Zübeyir Ağabeye okudum. Çok beğendi ve bilâhare 1962 yılında basılan “Konferans”ın sonunda neşretti. “



İbrahim Canan’ın Harran Üniversitesindeki Dekanlık hizmeti, Rektör Prof. Dr. Servet Armağan ile anlaşamaması üzerine kısa sürmüş, Oradan Bakü’de bulunan Kafkas Üniversitesi’nde Rektörlük görevine başlamıştı. Bu görevinin sona ermesi üzerine Marmara Üniversitesindeki görevine döndü.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,68 M - Bugn : 20505

ulkucudunya@ulkucudunya.com