« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

24 May

2010

NECİP FAZIL KISAKÜREK’İN EDEBİYAT HAYATI

01 Ocak 1970

Konu: Necip Fazıl Kısakürek'in Edebiyat Hayatı

Konuşmacılar: Mustafa Miyasoğlu, Yahya Düzenli, Sadık Yalsızuçanlar

Yer: Atılım Üniversitesi Seyhan Cengiz Turhan Konferans SalonuTarih: 26.02.2009

Sunucu: Ben kısaca sizlere konuşmacılarımızı takdim etmek istiyorum. İlkkonuşmacımız Yahya Düzenli; 1956 yılında Trabzon?da doğdu. İlköğretiminiAmasya?da, üniversiteyi de Ankara?da tamamladı. 1974 yılından bu tarafa Ankara?daikamet etmektedir. Hocamızın Necip Fazıl?ı yakından tanımışlığı vardır. İkincikonuşmacımız Sadık Yalsızuçanlar; 1962 tarihinde Malatya?da doğdu. 1983 yılındaHacettepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü?ne girdi. 1985 yılında SivasUlaş Lisesi?ne Edebiyat öğretmeni olarak atanmıştır. Sadık Hocamızı belki yakinentanıyan arkadaşlarımız vardır. Edebiyat dünyasında önemli bir yeri var. Üçüncükonuşmacımız Mustafa Miyasoğlu; 1946 yılında Kayseri?de doğan şair ilköğretiminiburada tamamladıktan sonra, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi?ne girdi.Yahya Düzenli: Öncelikle üstada böyle bir üniversitede yoğun ilgi gösterdiğiniz içinhepinize teşekkür ediyorum, doğrusu bu bizi şereflendiriyor. Benim 35 yıllık üstadadair ezberlerim vardır. Bu ezberler doğrusu değişmeyecek ezberlerdir. Tartışmayaaçılmayacak ezberlerdir. Bu benim açımdan böyledir. Ben bu ezberlerden yolaçıkarak insana, hayata, topluma, tarihe, medeniyete ve muhatap olduğumuz her şeyebakmak gibi bir usul ölçüsünde hareket ediyorum. Bu ezber de, kimilerininezberlerimizi bozalım dediği tarzda ezberler değildir. Bunlar hareketli ezberlerdir.Hayatın, toplumun, olayların yenilendiği, değiştiği, her ana uyarlanabilecekdüşüncelerdir. Bunları da bir memba olarak Necip Fazıl?da görüyorum. Benim buradayirmi dakika içerisinde size söyleyeceklerim şüphesiz Necip Fazıl?ı bütünüyle kuşatıcıolmayacaktır. Böylesine girift, böylesine kompleks bir mütefekkir bir şairin hayatı dazaten anlatılamaz. Şematize edilmiş bir konuşmadan çok Necip Fazıl?ın nasılanlaşılmasına ilişkin olacaktır. Necip Fazıl kimdir, dediğimizde buna şablonolmayacak şekilde verilecek cevaplardan ibaret olacaktır. Böylesine genç birtopluluğun Necip Fazıl?la ilgisi doğrusu önemli, niçin önemli? Üstadın bir iki mısrasınıhatırlıyoruz. "Ey genç adam yolumu adım adım bilirsin. Erken gel beni evdebulamayabilirsin." Ben adam tanımanın surat tanımak olmadığını Necip Fazıl?danöğrenenlerden birisiyim. Ben ne festivale indirgenmiş bir Necip Fazıl?dan, ne de resmişablonlar içerisine sıkıştırılmış bir Necip Fazıl profilinden bahsediyorum. NecipFazıl?ın doğrudan radikal olarak 1943?te başlayan hareketli hayatını, mücadelehayatını, kavga hayatı ve 83?te sona eren hayatını yani kırk yıllık mücadele hayatınıbir cümleyle anlatacak olursak; Necip Fazıl?ın hayatı bir hesaplaşmanın tarihidir.Köklerinden, medeniyetinden kopmuş, ne kendisi kalabilmiş ne de başka dünyalaraait olabilmiş, zorlanma aidiyetlere oturmayan, bloklaşmış, katılaşmış bir sisteme,düşüncelere ve bunun yücesel bir heykeller halindeki mücadele verenlere karşı birmücadele hayatından ibarettir. Ben Necip Fazıl?ın hayatını, özellikle Abdüllatifhazretlerini tanıdıktan sonraki hayatı ve ondan önceki hayatı diye ikiye ayıranlardandeğilim. Yani Necip Fazıl?ın hayatını bir bütün olarak yirmi yaşında yazdığı şiiriyle,1983?te yazdığı son şiirinin gerek muhteva, gerek şekil, olarak mana olarak, hedefolarak derinliğine, kaynak olarak tek bir kaynaktan neşet ettiğini düşünüyorum. AhmetHamdi Tanpınar?ın bir sözü var; "İnsanlar da kuyulara benzerler, içlerindeboğulabilirsiniz."

Aynen üstat da böyledir. Burada hiç kuşkusuz bir sentetik cümleler halinde konuşmakdurumundayım. Analitik analizler yapmak gibi bir düşüncem olmadığı için beni mazurgörün arkadaşlar. Ancak Necip Fazıl?ın hangi kitabını elinize alırsanız alın -bazenhangi kitabından başlayalım diye sorular geliyor- sizi bütün kitaplarının ruhunuverebilecek bir yere getirir. Necip Fazıl?ın hayatı bir hesaplaşmanın tarihidir, dedik.Bunu "Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak" mısrasında da "Rahmindecemiyetin ben doğum sancısıyım" mısralarında da "Can hıraş feryatları" mısrasındada görebiliyoruz. Necip Fazıl?ın yazdığı söylediği konuştuğu hiçbir şey konjonktüreldeğildir. Yani Necip Fazıl?ın düşünceleri kimilerinin zannettiği ve yazdığı gibitarihselcilik kapsamı içerisinde miatlı düşünceler değildir. Hem zatî, hem yaşadığızaman dilimindeki aktüel değeri, hem de bütün zamanlar boyunca kendisinden sütemebileceğimiz, fikir gıdası düşüncelerdir, diye düşünüyorum. Üstadın mücadeleverdiği yani eserlerini bütünüyle hayatıyla bütünleştirdiği, ortaya koyduğu yıllarıdüşünürseniz; 1900 özellikle 40,50?li yılları, o yıllarda Allah demenin bile yasakolduğu yıllarda nasıl bir mücadele verdiğini doğrusu daha iyi anlamış oluruz. NecipFazıl Almanların bir Goethe?si değildir, Necip Fazıl İngilizlerin bir Shakespearedeğildir. Bütün de bunların ötesinde Necip Fazıl?ın medeniyet mücadelesini, 1923?le83 arasında yeni bir kök arama suni bir kök arama kavgasına, mücadelesine yapaybir tarih oluşturmaya karşı verilmiş bir mücadele olarak algılıyorum. Necip Fazıl?ınhayatını üç kelimeyle ayrıca ifade edecek olursak; kendi kavramlarıyla iman, fikir veaksiyon olarak ifade edebiliriz. Necip Fazıl 1927 yılında yazdığı bir mısrada diyor ki"Başını bir gayeye satmış kahraman gibi" 27?de yazıyor bunu onun hayatının birbütün olduğunu işaret etmek için söylüyorum bunu. 1949?da ise meşhur SakaryaTürküsü?nde, "divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun" diyor Necip Fazıl. Doğrusu NecipFazıl?ın resmi formatlar içerisinde kaçırılan, belki o formatlar içerisinde de ifadeedilmesinden sıkıntı duyulan, bütün hayatının özeti vasiyetnamesinde kendisitarafından ifade edilmiştir. Necip Fazıl?ın "Büyük Doğu? olarak ifadelendirdiği davası,yani bir medeniyet mücadelesi, bir medeniyet kavgası, bir medeniyet inşacısı sıfatıylayürüttüğü kavga "Büyük Doğu? onun büyük rüyasıdır onun büyük duasıdır ve onunbüyük davasıdır. Bunun ne olduğunu bütünüyle "İdeolocya Örgüsü" kitabını okuyan,gören muhatabı olan arkadaşlarımız dili bugünkü kuşaklara çok ağır gelse bile nüfuzedilmesi gerektiğini düşünüyorum. Necip Fazıl?ın doğrusu en büyük en büyüktalihsizliği -biraz edep hatası olur ama- şair olmasıdır. Çünkü onun şiirinin tılsımlıderinliğine, tılsımlı etkisine kapılarak düşünce adamlığının, mütefekkirliğinin yanitarih, toplum, insan sorgulamalarının es geçildiği doğrusu şiirine daha fazlaodaklanıldığından dolayı mütefekkir tarafının asıl bilinmesi gereken anlaşılmasıgereken efektif boyutunun, doğrusu anlaşılmadığı düşüncesindeyim. Aslında üstadınbütün şiirleri ihtiva eden "Çile? kitabı ile "İdeolocya Örgüsü? nü yan yanakoyduğunuzda Çile kitabı eşittir İdeolocya Örgüsü diyebiliriz. Çile şiirleri bütün birdünya görüşü tasarımını yani Büyük Doğu ideolocyasını, kendi tabiriyle Büyük Doğuideolocya olgusudur, aynı zamanda büyük medeniyet bir tasarımıdır. Aynı zamandainşa edilmesi gereken, günümüze dünyaya sunulması gereken alternatif olarak teklifedilmesi gereken bir mütefekkirin düşüncelerinden ibarettir. Çile bunun şiir dilinedökülmüş kendisinden önce böyle bir şiir damarı olmayan benim dediğim gibiezberlerime göre konuştuğum için kendisinden sonra da bu damarın sürdüremediği odamarda ideolocya örgüsünün şiir diliyle ifade edilmiş biçimidir diye düşünüyorum.Kimileri ideolocya örgüsünü anlamadıklarından dolayı Necip Fazıl?ı düşünceleriniütopik düşünceler Necip Fazıl?ı realize edilemeyecek düşüncelerin insanı olarak dagörebilirler, bu tabii bizim konumuzun dışında. Necip Fazıl yaşadığı dönem boyunca, mücadele hayatı boyunca hapis hayatı olsun,toplumsal mücadelesinde hangi mekân olursa olsun, sürekli kendi medeniyetdünyamızın kavramıyla ifade edecek olursak huzurda yaşamış bir adamdır. Huzurluyaşamış bir adamdır demiyorum. Kavramların yapay, birbirleriyle akrabalıklarınagirmediğini söylüyorum. "Kimin huzurundayım" sorusunu sürekli kendi içerisindehissetmiş kendi içinde ve onun şevkini heyecanını arttırmış bir duruştur huzurdaolmak. Necip Fazıl?ın el atıp da kendi rengine büründürmediği hiçbir mesele yoktur.Çok iddialı cümleler gibi gelebilir. Ben sentetik cümlelerle konuştuğum için, hükümcümleleri halinde konuştuğum için, bunların bende analitik olarak gerekçeleri var. Enazından böylesine sentetik konuşmanın belli muhataplarımızca sebeplerine gelinmesigibi, o da kitaplarda verilmesi gibi bir duruma sebep olabilir. Necip Fazıl?ın düşüncesive hareketi Büyük Doğu mahiyet olmaya değil, mahiyet almaya memur birdüşünceydi. Yani birilerinin gerek insanlar olarak, gerek topluluklar olarak, gereksede belli düşüncelerin arkasına takılabilecek düşünce değildir. Mahiyet almaya yaniarkasına takılması gereken düşüncelerdir. Necip Fazıl?ı doğrusu böyle bir şark dekoruşeklinde anlamamak gerekiyor. Necip Fazıl?ın belli zaman dilimlerinde anılmasıgereken tarihsel, arkeolojik malzeme olarak değil, sürekli içimizde yaşaması gerekenanlaşılması gereken olarak anlıyorum. Necip Fazıl?ın tavizsiz tavır diyebileceğimizsanatında, tiyatrolarında, şiirinde ne kadar eseri varsa bildiriyle doğrudan ilgi alanıolarak farklı olan tüm edebiyat dallarında ürün vermesine rağmen hepsinin içerisinegiydirdiği bir tavizsiz tavrı vardı, hayatında da böyle mücadele hayatında daeserlerinde de böyle. Şerif Mardin?in ifadesinde, eserlerinin bütününe hayatınınbütününe yüklenmiş öfkeyi her zaman görebilirsiniz derim. Bunu da ya ol ya ölcümlesiyle Necip Fazıl ortaya koymuştur. Fikirsiz öfkenin ve öfkesiz fikrin NecipFazıl?da yeri yoktur. Rahmetli Osman Yüksel Necip Fazıl?ın mücadelearkadaşlarındandır, üstat vefat ettikten sonra şöyle bir cümlesi vardır: "Herkes NecipFazıl?ın arkasından boşluğu doldurulamayacak diye laf ediyor. Boşluk bırakmadı kidoldurulsun" demişti. Bizde böyle düşünüyoruz ve Abdülhamit kitabının üstadı tarihitezler taşıyan Abdülhamit kitabının en sonundaki bir cümlesiyle bitiriyorum. Diyor kiüstat "Abdülhamit?i anlamak her şeyi anlamaktır" büyük bir iddia gibi gelebilir size.Necip Fazıl?ı anlamak her şeyi anlamak olacaktır. Sunucu :Ana rahmi zahir şu bizim koğuşKaranlığında nur, yeniden doğuşSesler duymaktayım: davran ve boğuş Sen bir devsin, yükü ağırdır devinKalk ayağa dimdik doğrul ve sevinMehmed?im sevinin başlar yüksekteÖlsek de sevinin, eve dönsek de Sanma bu tekerlek kalır tümsekteYarın, elbet bizimdir, elbet bizimdir Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir"Gedaya gedalık Nitekim sultana sultanlık yaraşır" Sözü ben söz sultanına bırakıyorum.Buyurun Sadık Bey.

Sadık Yalsızuçanlar: Necip Fazıl?ı ben görmedim kendisiyle bir kez telefondakonuştuk. Küçük oğluyla aynı şirkette çalışıyorduk, ben Ankara?da, o İstanbul?da."Erkekçe? diye bir dergi vardı. Hıncal Uluç zannediyorum editörlüğünü yapıyordu.Şimdi yok galiba. O dergide benim üstatla bir söyleşim yayınlanmıştı. O dergi erotikbir dergiydi. Sekiz on sayfaydı. Necip Fazıl?la kapsamlı bir söyleşiydi ve başlıkta datasavvuf kelimesi geçiyordu. Ben de dergiyi bayii de görünce ilgimi çekti, aldım veokudum. Dönem 1980 veya 81 olabilir. Yahya Düzenli: Nokta için yapılmıştı. Sadık Yalsızuçanlar: Onun üzerine o an ki duygularımla heyecanlandım. Üstadıaradım. Bir bahane uydurdum, oğluna şirketle ilgili bir şey söyleyeceğim diye. Oarada efendim ben sizin hayranınızım ellerinizden öperim, "Erkekçe? dedim. Evladımbiz onları dava ettik diye birden kesti attı bir cümleyle. Bir tek böyle birtanışmışlığımız var üstadımla. Necip Fazıl aslında çocuk safiyetinde bir insandı.Bilgelerin üç temel özelliğinden birisi saf olmalarıdır. İçindeki o çocuğu muhafazaetmiş olmalarıdır. Ona aslında insani kadim de deniyor. İnsani kadim insanın ebediçocukluk hali üzerine yaşamasıdır. Rasim Bey Çankırı?da bir etkinlikte anlatmıştı.Üstadı kandırmak kolaydır, her konuda rahatlıkla kandırabilirsiniz. O kadar inanmayaaçık ve hazır ki sevdiği, güvendiği, inandığı insanlar ne söylese inanırdı. Hele helepara konularında, dünyevi konularda, diğer konularda mesela okumadığı bilmediği birkonu varsa -ki Necip Fazıl?ın bilmediği konu yok gibidir- bir şey söylendiğinde çokinanırdı. Bu onun saflığından gelirdi. Zaten onun en çok sevdiğim şiirlerinden birtanesi Çile?de yer alan "Al eline bir değnek tırman dağları şöyle, şehir farksız olsuntek mukavvadan bir köyden, uzasan göğe ersen cücesin şehirde sen, bir dev olmakistersen dağlarda şarkı söylerdin" Şiir yerle göğün temasını kuran bir şeydir. Hadi geldiyor, arzlıyız, dünyalıyız dünyada yaşıyoruz, yerde yaşıyoruz ama göklerle çevriliyiz.Şiir insanın göklerle temasını kuran bir şeydir. O anlamda Necip Fazıl bir defamodern zamanlar Türk şiirinde bunu yapmış bir insan diye düşünüyorum, bu da onunsaffetliğinin getirdiği bir şey. İkincisi, Necip Fazıl bizim aslında Türkçe kelamdediğimiz normalde insanı mayalayan, toprağı mayalayan bir insandır. İnsan kelamve nazarla, sözle gözle mayalanır. Anadolu?yu bu toprakları, üzerinde yaşadığımız butoprakları -Anadolu biliyorsunuz güneşin doğduğu yer demektir- ilk Türkçe sözlemayalayan Yunus Emre?dir. Zaten Yunus Emre?ye Necip Fazıl?ın büyük bir sevgisivardır. Şiirlerde atıfları vardır. O bir anlamda gelenektendir, yani Necip Fazıl modernzamanlar şairidir. Üslubunda modern etkiler, Fransız şiiri, lirik, birçok şiirin etkisivardır. O da daima her büyük şairde olduğu gibi kendine özgü bir üsluba sahiptir.Çünkü şiir en kişisel, en şahsi dildir biliyorsunuz ve Eşrefoğlu? Rumî?nin dediği gibibizim büyük bir geleneğimizden, şair bilgilerimizden kendi derdini söyleyen gayrihikâye etmeyen bir adamdır. Aslında şiirlerinde yani hem toplumsal siyasalhicivlerinde, eleştirilerinde bile doğrudan kendi hikâyesini, kendi menkıbesini, kendiderdini anlatan bir adam. O anlamda bence Anadolu?yu Türkçe kelamla ilk mayalayanYunus Emre?nin izinde bir insan, o geleneğin içinden bir insan konuşan bir insanYunus Emre?den bugüne yaklaşık olarak Edebiyat bilimcileri, araştırmacılar 4.000?neyakın Türkçe kelam söyleyen şair olduğunu söylüyorlar. Necip Fazıl bunların endeğerli halkalarından biridir. Şimdi tabii modernleşme dediğimiz süreç kitlesel veküresel bir bela durumunda. Bu süreç Hüseyin Nasrin belirlemesiyle tepedenbırakılan kartopu gibi gittikçe büyüyen ve nesameti artan ve ivmelenen bir süreçtir.

Osmanlı?da bu süreç karşısında kendi pozisyonunu yeniden almak üzere kendimodernleşme programını, projelerini üretmiş, yürürlüğe koymaya çalışmıştır amaCumhuriyet modernleşmesinin çok patolojik tarafları vardır. Daha çok İdrisKüçükömer?lerin, Kemal Tahir?lerin, Cemil Meriç?lerin, Erol Güngör?lerin belirlediğitartıştığı ve ifade ettikleri gibi çok patolojik yanları olan mesela kendi kendinisömürgeleştirme taraftarı olan, batılaşma biçiminde algılanan, Batılı olma Avrupalıolma ilkesi üzerinden yürüyen bir şeydir, dolayısıyla gelenekten daha köktencikopuşlar olmuştur. Normalde gelenekte bir zayıflama ve yırtılmalar oldu. Osin MaviSofra 20. yüzyılın başlarında bayağı göğe çekilmiş. Heidegger "Dünyanın nuruçekilmiş" demiştir. 1900?lü yıllardan itibaren bunu bizim aydınlarımız, sanatçılarımızçok söylemişlerdir. Hatta iki üç asır önce Pir Sultan Abdal söylüyor, bir anlamda osadece kendi zamanına ilişkin bir şey değil gidişata ilişkin bir şeydir. "bozuldu yolcularyollarda kaldı, ayin erkân gitti dillerde kaldı, bendelerin zayıf hallerde kaldı, beklerimyolların gel efendim gel diye. "Necip Fazıl bizim bu patolojik tarafları yoğun olanmodernleşme maceramızın insana nasıl bir huzursuzluk, tedirginlik, topluma nasılyaralar açtığını çok samimi olarak gören, bunu bizzat kendinde yaşayan biridir.Mesela Çile şiiri aslında Necip Fazıl?ın tek başına bütün hikâyesini anlatan bir şiirdir.Çünkü Çile kemale erme yolculuğunun hikâyesidir. Eşrefoğlu Rumî?nin dediği gibikendi derdini söyleyen bir şiirdir. Necip Fazıl?ın aşağı yukarı bütün şiirleri böyledir veonun hikâyesini en güzel, o şiirlerden okuyabiliriz. 1934 yılında 30 yaşındaykenYahya Ağabeyin bahsettiği o büyük bilgeyle karşılaşıyoruz. Necip Fazıl?ın yaşamı biranlamda bir milât aslında. Necip Fazıl vapurda hiç tanımadığı Hızır kılığında biradamla karşılaşıyor, o uyarıyor bir adres veriyor şuraya git diye ve gidiyor. OradaAbdulhakim Arvasi adındaki modern zamanlar bilgesiyle karşılaşıyor, adeta denizedüşer gibi. Çünkü Necip Fazıl hakikaten deha sahibi çok yetenekli, bir de bizim buaşağı yukarı yüz yıllık edebiyat tarihimiz içerisinde büyük bir şahsiyettir. Egosu çokgüçlü, güçlü mizacı olan, şahsiyeti çok güçlü bir adam, böyle mizaçlar şahsiyet bizimşiirimizde azdır. Yahya Kemal vs üç dört kişi ancak çıkar. Mesela Nazım Hikmet?teböylesine belirgin bir şahsiyet görmeyiz. Necip Fazıl?la ilgileri çok enteresan; şiir,roman, öykü, tiyatro, sinemaya merak salmış, her konuda yazmış çizmiş bir adamdoymak bilmez bir merakı var ve en temel özelliği Büyük Batı?nın tragedyayazarlarında, modern dönem yazarlarında, şairlerinde, gördüğümüz özelliktir. Bizimsofi şairlerde de o özellik vardır. Bir meseleyi, bir konuyu hayatında en ileri noktalara,en cüretkâr uçlara götürmek konusunda son derece açık buna elverişli bir şahsiyettir.Dolayısıyla yüksekte bir şiir var. Hegel?in dediği gibi "Her ruh sanatçıdır, her ruhşairdir. Bizatihi kendi açısını taşıyıcısı olarak sanatkârdır" Ama Necip Fazıl?ın onuaşan bir tarafı var, yüksek bir şiiri var. Türkçeyi kullanımı hakikaten çok çok güzel,göz kamaştırıcı, Türkçe?ye çok hakim ve nesirlerine de şiirlerine de o mizacınınkişiliğinin damgasını vurmuş. Haddimi aşmak istemiyorum ama mesela bu kelime nekadar kaba bir kelime gibi duruyor deriz ama o şiirin içerisine o kadar yakışıyor ve okadar güzel duruyor ki, onu dönüştürüyor bir tür şiir simya ilmi, aynı zamanda yani birkibrid-i ahmer, dönüştüren bir şey. Şiirin tabii şuurla da ilgisi var, biliyorsunuzsemantik ilişkisi var. Ama şuur ahşam bir tarafı var şiirin aynı zamanda zaten Çile?debiz bunu görüyoruz. Yani "kaçır beni birlik al beni ahenk artık barınamam gölgevarlıkta" mesela gölge aslında binlerce yıllık bir metafordur. Yani varlık ışıkla karanlıkarasındadır. Onu İbn-i Rabi "gölge? olarak Mekke?de söyler. Şimdi Çile?ye bir girsekçıkamayız. Aslında Çile şiirinde biz sadece onun yetkinleşme hikayesini, kemaleerme yolculuğu, kendi hayatının kendi manevi yaşam yolculuğunun hikayesininözetini bulmayız. Bizim yüzlerce yıllık imgelerimiz vardır orada. Çünkü her şairyeniden kendi hikayesini yazmış ve insanlığın büyük hikayesi bizim büyük hikayemiz
bu toprakların meta hikayesi öyle oluşmuştur. Çile?de bu meta hikaye içerisinde NecipFazıl?ın kendi hikayesidir. O bakımdan o zincirinde bir halkası olmaktadır. Bu 1939yılında söylenmiş bir şiir. Demek ki Abdulhakim Arvasi ile tanıştıktan beş yıl sonra veburada baktığımız zaman o süreç içerisinde zaten kitaba Çile diyor. Çile de doğugeleneksel bir kavram biliyorsunuz. Bu sadece bizim bilgelik geleneğimizdeki gibi birşiirde geçen bir tabir değil, bir menzil. İnsanın içe kapanması yani Yunus Peygamberibalığın yutması gibi doğrudan dış âlemden soyutlanması, içe kapanması, iki üçmetrekarelik bir odaya girmesi, konuşmaması, yiyip içmemesi. Aslında bu hikâyedeNecip Fazıl toplumsal, kamusal yaşamın içinde bir kavgayı da yürütüyor, bu aradasiyasal bir kavgayı yürütüyor. Fırtınalı bir hayat mesela Babıâli?nin girişinde söyler,yargı ona bir dokundu geçti. Derki bu kitabımı okuyan birçok dindar insanlar tepkigösterdiler, "insan kendi günahlarını anlatır mı, bizim geleneğimize var mı yok mu",diye. Necip Fazıl bu kalıpları kırmış, yenilemiş, bir tür yapı bozum yapmış biradamdır. Aslında o da ilginçtir. Sadece yetkinleşme hikâyesi değil, insanın doğrudankendini muhasebe etmesinin de hikâyesidir, aslında ötekini biz niye okuyoruz?Nietzsche ne diyor? "Okumak sürekli başka benlikleri dinlemekten başka nedir ki"diyor. Ötekinin hikâyesi bizim açımızdan son derece birincil ve dikkate değer ve kendiyolculuğumuz için çok ciddi bir anlam ifade eder ve de bizi bir anlamda kaynağakökene götürür. Uzak Doğu Zen sanatında hani bir kavram var Grey Do diye. Bizimbütün şairlerimizin geleneksel şairlerimizin dedelerimizin yaptığı budur; evvelegötürmek. Evvel; köken, başlangıç, kaynak demektir. Biz bu şiirini okuduğumuzzaman bir anda kendi ruhumuza doğru, kalbimize, gönlümüze doğru giriyoruz.Hayatın kalbine doğru sızıyoruz. Mesela Çile şiirinin ikinci aşamasında; açıl susamaçıl. Açıldı kapı. Atlas seferinde mavera dede. Atlas kelimesine dikkatinizi çekerim.Yandı sırça sarayı, ilâhi yapı. Bin bir avizeyle uçsuz maddede. Buradan doğrudan bizhayatın kalbine doğru yeni bir âleme doğru giriyoruz ve burada mesela mikro âlemegiriyoruz. Mikro âlemle makro âlem iç içedir aslında. Çünkü varlık kürevîdirdaireseldir. "Atomlarda cümbüş, donanma şenlik. Ve çevre çevre nur, çevre çevrenur. Çünkü nur hayatın kaynağıdır doğrudan. Yani o İbn-i Arabî?nin bahsettiği ışıklakaranlık arasında olan, bizim yaşamımız gölgeden ibaret olan, bizim yaşamımızın aslikaynağı budur. "İç içe mimari iç içe benlik, bildim seni ey rab bilinmez meşhur.Yaşamın bir anlamı, amacı ve gayesi budur. "Nizam köpürüyor, med vakti deniz". Birdüzen, bir nizam var ve bunu görüyor, hayatın özündeki şiirsel mantığı da bu şiirdençok kolay rahat okuyabiliyoruz. "Med vakti deniz, nizam köpürüyor, ta çenemde su,suda bir gizli yol pırıltılı iz. Suda ezel fikri, ebed duygusu, kaçır beni ahenk, al benibirlik. Aslında hayatın özü bütün çaba bütün hikâye bir demek bir olmak birliğeulaşmak üzere var. Çünkü varlık birdir. Artık barınamam gölge varlıkta, ver cüceye,onun olsun şairlik, şimdi gözüm büyük sanatkârlıkta. Bu tür gelenekte yani YunusEmre gibi sanatçıların vardığı noktayı ima eden, ona duyduğu özlem orada var, sonbende geliyoruz. "Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök, heybem hayat dolu, desteve yumak, sen bütün dalların birleştiği kök". Hegel?in de bahsettiği bir şey var bütünörtüler kaldırıldığında, tam bilginin doğrudan kaynağı olan birliğe ulaşılır. Sen bütündalların birleştiği kök biricik meselem, sonsuza varmak. Bunu biz büyük sanatkârlarınhepsinde görüyoruz. Aslında Necip Fazıl?ın kendisinin merkezinde böyle bir şeylervar. Ama onun hayat hikâyesi, kavgası, şiirleri, yazıları, hitabetleri, romanları,tiyatroları ve aynı zamanda bizim bu 70, 80, 90 yıllık, yüz yıllık, yüz elli yıllıkhikayemizin yani toplumsal siyasal hikayemizin, kamusal hikayemizin medeniyetgeleneğimizdeki yaşanan kırılmanın, değişimin dönüşümün, onun getirdiği sancıların,acıların hikayesidir aynı zamanda.

Sadık Yalsızuçanlar:Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak! Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak: Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden, Çatırdılar geliyor karanlık kubbemizden, Çekiyor tebeşirle yekûn hattını afet; Alevler içinde ev, üst katında ziyafet! Durum diye bir lâf var, buyurunuz size durum; Bu toprak çirkef oldu, bu gökyüzü bodurum! Bir şey koptu benden, şey, her şeyi tutan bir şey, Benim adım Bay Necip, babamınki Fazıl Bey; Utanırdı burnunu göstermekten sütninem, Kızımın gösterdiği, kefen bezine mahrem. Ey tepetaklak ehram, başı üstünde bina; Evde cinayet, tramvay arabasında zina! Bir kitap sarayının bin dolusu iskambil; Barajlar yıkan şarap, sebil üstüne sebil! Ve ferman, kumardaki dört kralın buyruğu; Başkentler haritası, yerde sarhoş kusmuğu! Geçenler geçti seni, uçtu pabucun dama, Çatla Sodom-Gomore, patla Bizans ve Roma! Öttür yem borusunu öttür, öttür, borazan! Bitpazarında sattık, kalkamaz artık kazan! Allahın on pulunu bekleye dursun on kul; Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul. Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa; Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa! Kubur faresi hayat, meselesiz, gerçeksiz; Heykel destek üstünde, benim ruhum desteksiz. Siyaset kavas, ilim köle, sanat ihtilâç; Serbest, verem ve sıtma; mahpus, gümrükte ilâç. Bülbüllere emir var: Lisan öğren vakvaktan; Bahset tarih, balığın tırmandığı kavaktan! Bak, arslan hakikate, ispinoz kafesinde; Tartılan vatana bak, dalkavuk kefesinde! Mezarda kan terliyor babamın iskeleti; Ne yaptık, ne yaptılar mukaddes emaneti? Ah, küçük hokkabazlık, sefil aynalı dolap; Bir şapka, bir eldiven, bir maymun ve inkılâp Cemiyet, ah cemiyet, yok edilen ruhiyle; Ve cemiyet, cemiyet, yok edilen guruhiyleÇok var ki, bu hınç bende fikirdir, fikirse hınçGenç adam, al silahı; iman tılsımlı kılınç!İste bütün meselem, her meselenin bası, Ben bir genç arıyorum, gençlikle köprübaşı Tırnağı en yırtıcı hayvanın pençesinden, Daha keskin eliyle, başını ensesinden,Ayırıp o genç adam, uzansa yatağına; Yerleştirse başını, iki diz kapağına; Soruverse: Ben neyim ve bu hal neyin nesi?

Yetiş, yetiş, hey sonsuz varlık muhasebesi Dışımda bir dünya var, zıpzıp gibi küçülen, İçimde homurtular, inanma diye gülen.İnanmıyorum, bana öğretilen tarihe! Sebep ne, mezardansa bu hayati tercihe?Üç katli ahşap evin her kati ayrı alem! Üst kat: Elinde tespih, ağlıyor babaannem, Orta kat: (Mavs) oynayan annem ve aşıkları, Alt kat: Kız kardeşimin (Tamtam) da çığlıkları; Bir kurtlu peynir gibi, ortasından kestiğim; Buyurun ve maktanından seyredin, işte evim! Bu ne hazin ağaçtır, bütün ufkumu tutmuş! Kökü iffet, dalları taklit, meyvesi fuhuş.Rahminde cemiyetin, ben doğum sancısıyım! Mukaddes emanetin dönmez davacısıyım! Zamanı kokutanlar mürteci diyor banaYükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana. Zaman, korkunç daire; ilk ve son nokta nerde? Bazı geriden gelen, yüz bin devir ilerde! Yeter senden çektiğim, ey tersi dönmüş ahmak! Bir saman kâğıdından, bütün iş kopya almak; Ve sonra kelimeler; kutlu, mutlu, ulusal. Mavalları bastırdı devrim isimli masal. Yeni çirkine mahkûm, eskisi güzellerin; Allah kuluna hâkim, kulları heykellerin! Buluştururlar bizi, elbet bir gun hesapta; Lafını çok dinledik, şimdi iş inkılâpta! Bekleyin, görecektir, duranlar yürüyeni! Sabredin, gelecektir, solmaz, pörsümez yeni! Mustafa Miyasoğlu: Ben Necip Fazıl?ın çok yönlü şahsiyetinden söz edeceğim. Buşahsiyeti anlatan portre konuşması olacak. Ama bu planda düşünmek lazım. NecipFazıl?ı ben arkadaşlardan biraz daha fazla tanıdım. Bundan 45 yıl önce Büyük Doğu1964?te yayınlanırken ilk kez Necip Fazıl?ı o zaman dergiden tanımıştım ve o yıllardaAdalet Partisi Kongresi oluyordu. Sadık Bey?in söylediği gibi Necip Fazıl?ı bençalkantılı bir hayat içerisinde tanıdım. O çalkantılı hayat içerisinde Adalet PartisiKongresine müdahale etmesini ben doğrusu kafamdaki Necip Fazıl portresine pekyakıştıramadım. Arkadaşım Bekir Onursayın?la da konuşmuştuk; Necip Fazıl gibibüyük bir bilge şairin bir siyasi parti olayıyla ilgilenmesi doğru bulmamıştık. Çok sonrafark ettim çoğu kişinin yadırgadığı kadar yadırgatıcı göründüğünü. Dekart?ın MetotÜzerine Konuşmalar eserini, İdeolocya Üstüne, Üretim Toplumun Yarın ki Türkiyeadlı üç kitabını birlikte okudum ve üçünün bana çok önemli gelen yanları vardı. Halabu kitaplardan bende felsefi düşünce, mitolojik düşünce bakımından kalan bilgilervar. Ben gerçekten bütün gençlerin bu kitapları okumasını tavsiye ederim. Yani felsefidüşünce disiplini kavramak, doğru düşünmek için, en azından düşünebilmek içingerekli bir formasyon bulunup felsefe okumadan da felsefe kitaplarını okuyarakedinmek mümkün ve sizin gibi üniversiteli gençlerin öyle bir formasyona her zamanihtiyacı var, doğru düşünmek için önce düşünebilmek gerekir. Tabii daha sonrakimisinden fazla aydınlığa kavuşan idol duygusu, Büyük Doğu adıyla yayınlanmış kitabında vardı.

Piyasada o zaman fazla sayıda kitabı yoktu, 5 tanesi ancak bulunabilirdi. Çile yeniçıkmıştı, bu kurgulu hikâyeler ondan sonra o günlerde bazı piyesleri asılmıştı veNamık Kemal adlı kitabı da yine bunun meal kitaplarından biriydi. Dergiden biz NecipFazıl?ı tanıyorduk. 65?te Dünya Görüşümüz adlı konferansı dinledikten sonra NecipFazıl?ın daha yakından tanımak için, konferans sonrası bir sohbet yerine gittiklerindebende gittim oraya. Çünkü Necip Fazıl o gün benim düşünmem gereken şeyleridüşünmüş ifade etmiş gibi görünüyordu. Ben o zaman bir lise talebesiydim.Anadolu?nun yetiştirdiği, kendisini okumaya vermiş, kelimelerden kurulmuş bir dünyaiçinde yaşamaya mecbur ve ondan mutlu olan bir genç. Orhan Pamuk?un çokhoşuma giden bir sözü var. Ben roman okuyanlar tarikatı için yazıyorum. Şimdi bu şudemektir: Kelimelerden bir dünya kurmaya alışacaksınız önce. Aile içinde okuryazarolmayanlar ya da bunları önemsemeyenler, birinin elinde kitap gördükleri zaman; neuğraşıyorsun, niye zaman harcıyorsun o kitaplara, git dersini çalış, derler. Hâlbukiderse çalışmanın en önemli hazırlığı o hikâye, roman, hatta belki mizah kitapları, tarihsosyolojik araştırma, hatta magazinsel bir şeyler okumaktır. İnsanın zihnini genişletenbir başkasının dünyasına açılmaktır. Sadık Bey?in dediği gibi; kendi benliğini birbaşkasının benliğiyle zenginleştiriyorsun. Hayata başkalarıyla birlikte bakıyorsun.Yani kendi dar kafesinin benliğini dünya açıyorsunuz. Ondan sonra da kendiniziaçma imkânı buluyorsunuz. Kelimelerden kurulu bir dünyada yaşarsınız. Amapsikologların tespit ettiği bir şey var ki rüya görmeden yaşamamız mümkün değil.Rüya görmeniz engellenirse hiç dinlenmiş olmuyorsunuz. Bir at üzerinde denemişlerbizim lise kitaplarında vardı. Atın rüya gören nadir hayvanlardan biri olduğu belirtiliyorve at o rüya gördüğü an olan seğirmelerle uyandırılırsa ki böyle bir denemeyapmışlar. İki üç gün sonra at çıldırmış ve rüya göremediği için hayatını kaybetmişbiz de öyleyiz. Bana göre bu kitaplarla bize ait olmayan dört duygular arasında geçengünlerimizin üç politik dünyamızın üstünde bir meta âlemi olduğunu biz kelimelerdenoluşmuş dünya içinde buluyoruz. Bununla ilgisi olmayan insanın bence yaşadığıdünyayı da o dört duvar arasında o üç boyutlu dünyayla kurması mümkün değil. Birsöz vardır: "Ol mahiler ki derya içredir, deryayı bilmezler". Derya üstüne çıkmadanderyanın içinde ne var, merak etmenizin bir anlamı yok. Çünkü oradan çıkmaalışkanlığı yok, çıktığınız anda sudan çıkmış balık gibi çırpınır ve hayatınızıkaybedersiniz. Ben Necip Fazıl?ı şairliği yazarlığı müttefikliği içinde tanıdım. Dahasonra politik müdahalelerin dünya görüşünün insan ve hayat anlayışı medeniyet,anlayışı ikiye ayrılıyor onu güzel ifade ettiler. Bir zorunluluğu olarak, bir mecburiyetiolarak müdahale ediyor ve günlük politik çıkar menfaat edeceksin der. Sokaktakiinsanın hayatını kolaylaştıracak, kendi dünya görüşüne veya onun yaratılış hikmetineuygun bir hayatta yaşayabilmesi için iktidar ya da muhalefet siyasi partilerin bir takımoluşumlar içinde bir takım kadro yetiştirme devlete müdahale etme, bir şekildetopluluğu organize etme devletin kullanılmasında, işlevinde bu toplumun tarihi kültürelmirasına uygun hareket etmesi için o müdahaleyi gerekli görüyor. Herhangi birpartiyle, parti başkanıyla ya da polisle yaptığı görüşmelerde kendisi, çevresi yakınaile fertleri için herhangi bir memuriyet katiyen düşünmemiş beş çocuğunun hiçbirisimemuriyet yapmamıştır. Siyasi partilerle herhangi bir işi olmamıştır. Kendisinin deherhangi bir milletvekilliği ya da senatörlük gibi istediği zaman elde edebileceği birtalebi olmamıştır. Bir sohbetinde Osman Yüksel Serdengeçti?nin söylediği gibi NecipFazıl üstadımıza para yetmez küçük çapta bir Afrika Devletinin bütçesi ancak harçlığıo üstadın. Paraya ihtiyacı olmadığından değil. Üstadın eline inanılmaz miktarda parageçer ve inanılmaz çabuklukta o parayı terminatör gibi tüketirdi. Cahit Zarifoğlu şairağabeyimizin güzel bir sözü var. "Üstat parayı paçavra haline getirirdi ve harcamasıçok da hoş olurdu".

Yakından tanıdığım şahsiyet olarak, bir de uzaktan bilinmesi gereken şahsiyet olarakdeğinmek istiyorum. Büyük Doğu bürosunda üstat oturmuş, Selami Çalışkan adındabir arkadaş talebe olarak ziyaretine gitmiş üstadı dinliyormuş. O sırada bir adam içerigirip; -üstadım ben şu kadar kazanırsam bu kadar hayır yapacağım diye vaatetmiştim. Allah bana bunu nasip etti. Vaat ettiğim parayı en uygun harcayacak yerisiz bilirsiniz, bu çantayı getirdim. Ana sütü gibi helaldir, istediğiniz yere harcayın dedi.Masanın üstüne çantayı bıraktı. Biz konuşuyoruz, üstadım bir şey söylüyor, o daanlatıyor. Aradan on beş dakika geçti. Bir adam girdi içeri üstadım biz camiyaptırıyoruz, Mahmutpaşa?da tanıdıklarınız vardır. Siz gönderirseniz para verirler.Bizim paraya ihtiyacımız var, şimdi zenginlerden bir ikisine gönderseniz bize yardımetseler, biz boyumuzdan büyük işe girmişiz bitiremiyoruz. Ne kadar lazım? O kadarpara nereden bulunur? Bilmiyorum bende yok kime yazsak şimdi bunu? Al şuçantanın içinde para var diye getirip bıraktılar. Aç bak bakalım çantadaki para işinizigörür mü? Adam şöyle bir baktı, tamam üstadım fazla bile, dedi. Alın götürün lazımolduğunu kullanırsınız. Artan olursa da istediğiniz yere Allah rızası için sadaka edin.Çünkü böyle bir maksatla getirdiler. O parayı Necip Fazıl büyük bir hırsla açsın,baksın, saysın böyle bir durum asla olmaz. Bunları Selami Çalışkan anlattı. Benimşahit olduğum hadise ise şu; üstat hacca gidip döndükten sonra 1973?de Büyük Doğuyayınevini kurdu. Bütün eserlerini yayınlayan oğlu Mehmet Kısakürek?in sahipliğindeyönetiyorlar. İşte her sene iki üç kitap çıkararak on senede 40 sayıya ulaştırdı. Ovasiyet doğrultusunda da çocuklar bu kitapları aynı sistem içinde yayınlıyorlar.Kitapları bastırıyor ama müthiş sabırsızız. Bir esnafın sabrını tutan, kitabı bastırıpdağıtıcıya verip oradan gelecek parayı bekleyecek hali yok. Ben bir keresindegördüm. "Anda? diye dağıtım kuruluşu vardır. Onların çeki verilmemiş toptan alıyorlar%50 %60?nı ne kadar alabilirlerse o kadara kitabı matbaadan çıkar çıkmazdevrediyoruz. Yeni bir şey yapacaktık, onun parasını bekleyecek düşünecek onazaman harcayacak vakti ve sabrı yoktu. Şimdi başka şeylerle uğraşıyor. Gittikoturuyoruz, sonra bir genç delikanlı geldi. Elinde büyük bir zarf, küçük başka bir zarfdaha var. Üstat oturduğu yere zarfları bıraktı, yıl 1973. Üstat zarfı açtı, gidebilir miyimefendim dedi çocuk. Yok, bir dakika bekle dedi göndereceğim yerler var. Zarftanparayı çıkardı hiç saymadım. Çocuğun da yardımını isteyerek zarflara paralardolduruldu. Ama bu arada paralar dökülüyor o topluyor. Yaşı 70?nden fazla o zaman,toplanıyor paralar konuyor, paraya hiç baktığı yok şöyle arkaya çevrildi. Efendimbunları götürebilirsin, dedi. Bir miktarda para kaldı. Bunların üstüne yazdım nereyegideceklerini, matbaaya gidecek, kâğıtçıya gidecek. Bu sabah hamdolsun zekâtverecek hale geldik. Borçlarımız bitti. Ben üstadı 65?ten ölümüne kadar 83?e kadar 18sene her ay birkaç kere gördüm. Üstadı hiçbir zaman bu kadar mutlu görmemiştim.Eylemlerin sünnetine uygun olarak şöyle bir şey de yaptı üstat. Hacdan döndüktensonra ölünceye kadar 10 sene boyunca bende kimin ne alacağı varsa senetistemiyorum, şahit istemiyorum gelsin istesin benden parasını diye hacca gitmedenönce duyurmuştu. Böyle cesaret bir tek peygamberimizde var biliyorsunuz. Bir kişiçıktı onu öpmek için peygamberin mührünü görmek istedi. Enteresan bir şey üstathayatı çok artistik bir tarzda yaşadı, çok yönlü bir şahsiyeti vardı. Yahya Bey dedi kiNecip Fazıl fikir dünyamıza, bu ruh dünyamıza, üç boyutlu dünyamızı aşan büyükkanatlarla uçtu. Ondan hatırladığım bir cümle var diyor ki bir akşam Ankara onunakşamlarından birinde sistemle boğuştuğu bir durumda: "Beni kimseler anlamıyor.Kanatlarım ufuklara çarpa çarpa kanıyor." Ne kadar müthiş bir imaj, yalnızca bukadar üç ağıttan bir şiir yok. Kanatlarım ufuklara çarpa çarpa kanıyor. Üstadınşiirlerinde hakikaten daha önce hiç duymadığınız metaforlar, benzetmeler, imajlarvar. Yahya Bey?in burada haklı olduğu taraflar var.

Bazen nesilleri etkilediği kitaplarına da kayıyor. Bazen kanuni zorunlulukla, bazen dekendini ifade etme zorluğuyla, idol görgüsüyle olsun, tanım niteliklerinde olsun,piyeslerinde, diğer nesirlerinde, müthiş imajlarıyla, bu çarpıcı yönüyle bizleri kendikuyusuna sürüklüyor. Necip Fazıl?ın dehasından söz edilen yıl kaçtı biliyor musunuz?1933 Kop Dağı?nda bir dükkanda bir yazı yazar Fildişi Kulesi?ni anlatır. Necip Fazıl?ınbu dehasının karşısında çoğu zaman şaşırırım. Ya çıldırır, ya dahi olur. HakikatenNecip Fazıl?ın şiir dünyası Kaldırımlar, Çile?ye Sakarya Türküsü, Canım İstanbul? ilkşiirinden son şiirine kadar güzel şeyler söylediler. Peyami Safa; Necip Fazıl?ın bütünyazdığı şiirler bir şiirinin mısraları gibidir, der. İlk kitabında da Allah adlı iki şiiri, sonkitabında da var. Evim şiiriyle ilk yazdığı şiirler Ölüm?deki Ağa arasında çok ciddi birfark yok. Necip Fazıl hep aynı düşünceyi, hep aynı şiiri söylüyor. Ben sizleriüniversiteli gençler olarak gerçekten talihli buluyorum. Bu çağda yaşayıp da bizimarkadaşlarımız arasında Necip Fazıl?ı tanımayan, tanımak istemeyen okumayan çokkişi vardı. Ama bu çağda yirmi birinci yüzyılda yaşayıp da Necip Fazıl?dan habersizbir Müslüman Türk olmak gerçekten acınacak bir durum hele entelektüel olarak,üniversiteli olarak çok acınacak bir durumdur. Çünkü Necip Fazıl hakikaten çok farklıufuklara gidiyor. Yani kanatları kanıyor öyle bir kanama ki bu kanama, Sokrates?inkanaması gibi. Hatırlarsınız Sokrates?in savunmasında Eflatun der ki; efendim sizihaksız yere öldürüyorlar. Bunun için üzülüyorum ağlıyorum. Diyor ki beni haklı olaraköldürselerdi o zaman üzülmen gerekirdi, böyle üzülmen yanlış. Sokrates?i baldıranzehiri içerek ölüme niçin mahkûm ettiler? Gençlere sorgulamayı öğrettiği için. NecipFazıl?da mahkûm öldü. Adli Tıp Başhekimi olan Ayhan Songar hapsolmaktankurtardı. Yoksa hapiste ölecekmiş zaten. Suçu nedir? Bu ülkenin aydınlarına tarihmuhasebesi öğretmesi, düşünmeyi öğretmesidir. Muhasebe şiirinde ne diyor genç biradam? "Tırnağı en yırtıcı hayvanın pençesinden, daha keskin eliyle başınıensesinden, ayrılıp o genç adam, uzansa yatağına, yerleştirse başını iki dizkapağına." Dizinizin üstüne alıyorsunuz başınızı metafora bakar mısınız, kendikendinizle bir münakaşaya bir hesaplaşmaya girişiyorsunuz. Bu müthiş bir kuyu, bukuyuya girmediğiniz zaman, bu dünyaya girmediğiniz zaman nasıl bir dünyadayaşadığınızı anlamazsınız. Necip Fazıl?ın Büyük Doğu?sunu üç kez okumuşumdur.Dördüncü sayıda, Adalet Partisi Kongresine müdahale eden bir Necip Fazıl banayadırgayıcı geliyor. Ama Necip Fazıl tüm olarak tanıdığınız zaman ne cemaatler, nepolitikacılar, ne esnaflar, ne gazeteciler, ne şairler, yazarlar bunlar Necip Fazıl?dabaşkadır. Ben her ay birkaç kere giderdim. Gideceğim gün, -bunu tecrübelerimedayanarak söylüyorum- o gün tamamen kafamı boşaltırdım. Gece yarısına kadarhiçbir iş yapmak, hiçbir şey okumak, hiçbir şey düşünmek istemezdim. Zihnimiboşaltıp gidiyordum ve yaz günlerinde sabah namazına kadar dolaşıyordum. İki üçsaat anlattığı şeyleri anlayıp değerlendirebilmek için ve çoğu zaman kendimi yüksekgerilim hattına bağlanmış bir beyaz eşya, buzdolabı, çamaşır makinesi gibihissettiğim oluyordu. O ne kadar sarsılırsa biz öyle sarsılırdık. Ama Necip Fazıl?ıciddiye almayan, ne diyor acaba dercesine dinleyen arkadaşımızda vardı. AmaTürkiye?nin fikir hayatı, sanat hayatı, dini tasavvufi hayatı, politikası, tarihdeğerlendirmeleri, edebiyatı, tiyatrosu gibi alanlarda yani entelektüel faaliyetin bütünalanlarında Necip Fazıl?la ilgili onun eserlerini okumuş, ondan bir şekilde yararlanmışinsan derhal fark edilir, çünkü farklıdır. Bu ülkede Necip Fazıl?ın eserlerindenbeslenmemiş ondan yararlanmamış insanların çok ciddi bir sorumluluk içindeolmadığını görüyorsunuz. Ben Necip Fazıl?ı demin de ifade ettiğim gibi hem yakındanhem uzaktan tanıdım. Onu tanıdığınız zaman gerçekten çok başka ufuklara, başkarüyalara dalarsınız, bu kelimelerle ifade edilmez.

Artık hayır, hayati anlam ifade edip toplum için, dünya için, ahiret için, insanlık içinçok farklı bir ışık oldu ve Dostoyevski, Shakspeare, Sokrates gibi büyük bilge şair veyazarların eserlerinde görülen insanlığın kendisiyle ilgili olduğu, kaderinin kesiştiğiTolstoy?un Savaş Barış?ında var. O anlardan birini yaşıyorsunuz. Türkiye gene oanlardan birini yaşıyor. Bugünlerde böyle bir toplantı yapmak bence o bakımdan çokanlamlı, ben size çok teşekkür ediyorum. Necip Fazıl?ı tanıtmak için ben iki kitaphazırladım. Birçok kere basıldı bunlar. Onları okumanızı tavsiye ederim. Türkiyedönüşecekse, değişecekse ve dünya ile birlikte Türk ve İslâm dünyasıyla dünyayıdaha iyi, daha yaşanılabilir ve insana yakışır hale getireceksek biz bu eserlerle, busorumluluklarla bir yere gidebiliriz. Teşekkür ederim.Yahya Düzenli: Sadık Bey?in ve Mustafa Bey?in derinliğine anlattığı Necip Fazılhakikaten insanların kendilerini onun duruşuna göre ayarlayabilecekleri birşahsiyettir. Bugün bundan mahrum olduğumuzu düşünüyorum. Necip Fazıl?ın hiçbireserini okumasanız da veya bütün kitaplarını okusanız da, hayatını tarasanız daortada göreceğiniz tek bir hece vardır; o hece "ben?dir. Yani idraki, ontolojik olarakinsanın ne olduğunu Necip Fazıl?dan öğreniyoruz ve Necip Fazıl?ın, Mustafa Bey?indediği gibi birçok metaforları var. Bu idrakinin ne olduğu anladığımızda hayatı,hayatın anlamını ve ötenin anlamını da ancak derinlemesine anlayabileceğimiz birüstat o. O derece ileri gider ki, sırtında taşıyan işlenmemiş günahıdır ve gene bir kuşöldürse sanki ben ölüyorum, derdi. İnanın ancak velayetle izah edilebilecek anormal,yani cümle üstü cümlelerdir bunlar. Hiçbir şey olmasa bile Mustafa kardeşiminokuduğu Muhasebe şiiri her şeyi anlatmaya yeter diye düşünüyorum. Çok büyük birbesteci Batı?lı için diyor ki ben bu büyük sanatçının eserleriyle tazeleniyorum,arınıyorum, canlanıyorum, diyor. Bizde inşallah Necip Fazıl?ın eserlerindederinleşirsek derinleştikçe yeniden tazelenebileceğimizi hayattaki duruşumuzu dayeniden takip edebileceğimizi düşünüyorum, çok teşekkür ediyorum. Sadık Yalsızuçanlar: Mustafa Ağabey daha çok anılarını anlatsaydı aslında zamanuymadı. Genç şairin yazdığı bir mektubu var. Sanat eserleri, kitaplar, eserler de tıpkıinsanlar gibi sonu gelmez bir yalnızlık içindedir, diyor. Onları da ancak sevgiyaşatabilir, diyor. Behçet Necatigil de öyle bir sevgi bir çözümdür, diyor. BendeMustafa ağabeyin düşüncesine yürekten katıldığımı ifade etmek istiyorum. NecipFazıl?a bütün sanatçılarımıza olduğu gibi bütün okuryazarlarımıza, aydınlarımızabilgelerimize olduğu gibi büyük bir saygıyla sevgiyle yaklaşmamız lazım. Onundünyasında çok güzel şeyler bulacağız. Bakın 19 yaşında yazdığı bir şiir.Elimde sükutun nabzını dinle Dinle de gönlünü alıver gitsinSaçlarımdan tutup, kor gözlerinle Yaşlı gözlerime dalıver gitsinYürü yürü gölgen seni uğurlamaktaKüçülüp küçülüp kaybol ıraktaYolu tam dönerken arkana bak da Köşede bir lahza kalıver gitsinÜmidim yılların seline düştüSaçının en titrek teline düştüKuru yaprak gibi eline düştüİstersen rüzgâra salıver gitsin

Mustafa Miyasoğlu: Necip Fazıl eserlerinde çok ünlü şahsiyetinden, çok sivri dillitemel düşünce şu biliyorsunuz biz aydınlanma düşüncesinin oluşturduğu modern birçağda yaşıyoruz. Modern Çağ Batı medeniyetinin o globalleştirdiği bir modernizmi debirlikte getiriyor. Bu pozitivizm zaman zaman materyalizm ve meta maddeciliğe yolaçan bir düşünce rasyonalizm bunun en önemli aracıdır. Bu meseleyi anlamadığınızsürece yani 18. yüzyıldan başlayan, Fransız İhtilali?nin geliştirildiği, imparatorlukların,derebeyliğin çöktüğü ama meta olan her şeyin yani bizim dilimizdeki alınır satılırolmayan her şeyin ötelendiği metafiziğin bir tarafa bırakıldığı bir çağda yaşıyoruz.Pozitivist bir dünya görüşüyle Meşrutiyet ve sonra da Cumhuriyet kuruldu. Bunlarkurulmasaydı… Keşkeleri tartışmak anlamsız elbette. Kendi hayatımız kendirütbelerimiz, kendi yaşamımız üzerinde, kendi kanunlarımızla ihtiyaçlarımızı teminetmemiz, akıllı bir çözümdür ve Cumhuriyet belki de rejimler içerisinde İslâm?a TürkKültürüne Türk devlet geleneğine en uygun yapıdır. Onun pozitivist bir dünyagörüşüyle rasyonalizmde ve aydınlanma düşüncesinde tiyatronun olması şart, busoruyu sormamız lazım. Bunu soruyu ilk kez bütün dünyada çok kuvvetli vealabildiğine muhasebesini yaparak ortaya koyan Necip Fazıl?dır. Biliyorsunuzaydınlanma düşüncesi kartezyen düşüncenin yozlaştırılarak oluşturulduğu metafiziğininkâr edildiği, meta olmayanın meta diye küçümsendiği bir çağda yaşıyoruz. Bu çağınötesine şair Necip Fazıl kaldırımlarda hissettiği bunalımla geçti. Benzer aydınlanmadüşüncesini eleştirmenin bir başka alternatifi, bir yaşama biçiminin bugünküne mazidediği, yarınkine İstikbal dediği mısralarında ifade ettiği vahyin terbiyesindeki akli venakdi birimlerin pozitivizmin ancak vahiyle meşhur karar elde edebileceğimiz birdünya görüşü önerdi. Bütün eserleri şiirlerinden tiyatrolarına, tabirlerinden idolgörüşünden tanrı kuluna dediklerine kadar hepsinde bu var. Bu bakımdan NecipFazıl tarihteki kendi çağının düşüncelerini toptan sorgulayarak yeni bir yapılanmaoluşturan Sokrates, Dekart, İmam Gazali gibidir ve dünyada dördüncü şahsiyettir. Bufelsefi formasyonel disiplini aldığınız zaman, okuduğunuz zaman bunun farkınıanlarsınız. Bu anlamda şair düşünür olarak şiirlerindeki imajinatif düşünceye karşılık,idol örgüsü gibi eserlerinde kavramlarla da düşünür. Yani dünya tarihinde Homerosbir hümanistik bir eser ortaya koymuştur. Sokrates de kavramlarla, eser koymuştur.Necip Fazıl Doğu?da ve Batı?da farklı disiplinlere ayrılmıştır. İki ayrı disiplinin ikisindende mükemmel eserler ortaya koydu. Aydınlanma düşüncesi felsefi olarak ortayakoyduğu bakış açısını sanat eserlerine de yaymışlardır. Necip Fazıl sanat eserlerindefark ettiği bir ufku bize fikri eserleriyle de takdim etti, bu takdim çok önemlidir. Zamanzaman Necip Fazıl?ı Nazım Hikmet?le birtakım şairlerle karşılaştırırlar. Türkiye?deNamık Kemal?den başlayarak hiçbir şair Necip Fazıl gibi sistemli düşünceyişiirleştirmemiş, şiiri düşünceleştirmemiştir. Nazım Hikmet bu anlamda baktığınızzaman Arif Nihat Asya gibi o düzeyde bir şairdir. Arif Nihat Asya; Osmanlı Selçuklusentezi bir Türk İslam görüşünün propagandası yapar, tebliğini yapar. Nazım Hikmet,sosyalizmin Marksizm?in Sovyet yorumunu propagandası yapar. Ama Necip Fazıl neYahya Kemal gibi Osmanlı yorumu, ne Akif gibi sedefi yorumu kabul edip bunu tebliğetmez. Necip Fazıl?ın yorumu tasavvufi İslâm anlayışıyla İmam Gazali?de bir kökbulur. Onu maziden alıp İstikbale getirir. Kendine özgü ama Sadık Bey?in söylediğigibi Yunus?tan bugüne şairlerin benimsediği tarih şuuru din, milliyet anlayışı ve kültürmirasıdır. Teşekkür ederim..Soru: Ustanın biz sözü var. Bana kelime verin. Ben size her istediğinizi yazarım. Bu sözüyle ne demek istemiştir.
Yahya Düzenli: Ben askerlik hatıraları cinsinden üstadı anlatmanın bir bütüniçerisinde yeri bulunmadıkça anlatılacağını düşünmüyorum. ÇocukluğumdaAmasya?da bizzat yaşadığım bir anımı anlatmak istiyorum. 60?larda bir konferans içinüstat Amasya?ya geliyor. Salon tıklım tıklım dolu, üstat konferansını verirken birtanesi itiraz ediyor. Ayağa kalkıyor. Üstat kimsiniz, diyor. Ben diyor buranın alaykomutanıyım. Peki, buyurun oturun, diyor. Üstat konferansa devam ediyor. Öylesineasabi bir mizacında tabii tahammül etmesi mümkün değil. Biraz sonra dinleyiciler okonuşmanın büyüsüne kendilerini kaptırmış. Kimdi diyor o itiraz eden? Benim diyortekrar kalkıyor. Üstat bakıyor oturabilirsiniz, diyor. Tekrar devam ediyor konuşmasınaüçüncü kez üstat diyor ki kimdi o itiraz eden? Benim, diyor. Oturun, diyor tekrar.Ondan sonra üstadın cümlesi şu; asker fikirden anlamaz. Emir verip kaldıracaksınemir verip oturtacaksın, diyor.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

13 May 2024

Yarın, Başyazı, 5 Ağustos 1965, Sayı 120. İdeolojinin önemi Türkiye’nin siyasi yapısında ideoloji gittikçe önemli bir unsur haline geliyor.

Halim Kaya

13 May 2024

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,87 M - Bugn : 325

ulkucudunya@ulkucudunya.com