« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

25 Nis

2010

ALİ EKBER ÇİÇEK, 'DEYİP KESTİ'!

Mustafa Çalık 01 Ocak 1970

Onu en son, Bayram Bilge'nin teşebbüsüyle tertiplenen ve TRT'nin birkaç kere yayımladığı türkü muhabbetinde seyretmişdim. Nasıl da süzülmüş, zayıflamışdı.

Bir ara kucağına bağlamasını verdiler, bakdım şöyle, o heybetli adam neredeyse bağlaması kadar kalmış...





'Bağlaması kadar' derken, çok mu 'ufaltmış' oldum?





Bana kalırsa o zaten hep bağlaması kadardı.





O bağlama ki, hele onun bağlaması ki, ne kadar büyüktür aslında ve o bağlama kadar olabilmek, ne kadar zor, ne kadar değerlidir, biliyoruz.





Bayram Bilge Tokel'in de o geceye katılan diğer san'atkârların da eline diline sağlık, hem vefakârlık ettilir, hem de bize son bir kere daha Ali Ekber Çiçek dinlettiler. (Bayram Bilge'den bahsederken, adının başına Güzel San'atlar Genel Müdürlüğü unvanını yazmak içimden gelmiyor; çünkü bu canım kardeşimin ondan daha değerli onca unvanı ve sıfatı var ki... Onun, sırf Neşet Ertaş'ı ikna edip Almanya'dan getirmesi veya bu son Ali Ekber Çiçek gecesi bile, on tane genel müdürlük eder; ama. Bayram Bilge'yi şimdilik ertelemeliyim, bu yazı Ali Ekber Çiçek için...)





Kimler yoktu ki, programda... Turan Engin'den, Arif Sağ'a, Erdal Erzincan'a, Zafer Gündoğdu'ya kadar, daha bir çok, türkü ustası dostu, arkadaşı ve talebesi, bu efkârlı 'vedâlaşma' için bir araya gelmişlerdi.





Nihayet, birkaç gün evvel haberi geldi. Ne zamandır, 'göçünü yüklenmiş' bekliyordu zaten. Vâde yetmiş ve 'göçün alıp' gitmişti Ali Ekber Çiçek.





Ali Ekber Çiçek'in bendeki hâtırası 1960'lı yılların sonlarına kadar gider. İlk ve en kalıcı izi kulağımın bir yerinde taptaze durur: Hanlar'daki evimizin önünde küçük bir zerdali ağacı ve ağaçla oda duvarının arasına, sabah çayı için tahta siniyi kuruyor ablam. 'Maskot' marka ilk radyomuz kalın taş duvara gömülmüş pencerenin açık kanadından içerde, 'emin bir yer'den 'türkü çalıyor'. Bir türkü ve bir ses ki, aman Allah'ım!





Eledim buğdayı da seçtim dâneyi



Bu gönülde sevdim o bir taneyi, oy...





On iki, on üç yaşlarındaydım, ama efkârlanmak için bahaneye bakan çağlarımdı, 'duman oldum' âdeta... 'Abla çabuk, kalem kâğıt, Etem aklında tut 'satır'larını...' Vay anam vay!.. Yazabildiğimiz kadarını yazmışdık, sanki bir daha duyamayacakmışız gibi, yetişemediklerimize de hayıflanarak...





Vefat haberi, televizyonlardan dökülmeye başlayınca, ben alıp başımı gittim Hanlar'a ve açdım sonuna kadar bizim 'maskot'u, peş peşe söyletdim, en kahırlı türkülerini üstada.





Sıra bu gün onu yazmaya gelince, düşündüm ki, en iyisi ben sorayım o söylesin, o söylesin ben yazayım.





Hâl hatır sormadan muhabbete girmek olmaz, dedim üstad nasılsın?





Dedi:





Derdim çoktur hangisine yanayım



Yine parelendi yürek yâresi



Ben bu derde nerden derman bulayım



Meğer dost elinden ola çâresi







Anladım ki, çok dertli üstad, mevzuu değiştirmeye çalışdım. Dedim, üstad, mâdem ki, 'dost'uz, buluruz bir çâresini belki. Yakma yüreğimizi, gel şöyle baştan alalım. Anlat kendini biraz, nedir senin 'tercüme-i hâl'in?





Dedi:





On dört bin yıl gezdim pervânelikde



Sıdkı ismin buldum dîvânelikde



İçtim şarâbını mestânelikde



Kırkların ceminde dâra düş oldum



Güruh-u nâciye özümü kattım



İnsan sıfatından çok geldim gittim



Bülbül oldum firdevs bağında öttüm



Bir zaman gül için zâra düş oldum '





- Fesübhanallah', dedim, üstad bu mânânın altından kalkılmaz!





Dedi, 'dersin çıkmamış oraya, zorlanıyorsun zâhir, kolayına gitsin diye şöyle hûlasa edeyim':





İlâhî dostun bağına



Girmek diler can bülbülüm



Açılır gonca güllerin



Dermek diler can bülbülüm





İçime kuşku düştü.



Üstad yol hazırlığı mı görüyor, diye düşündüm, 'can bülbülü' böyle yanık ötmeye başladı. Dedim, üstad, niye böyle keyfin kaçık, gönlün kırık? Söyle yapalım, ne gelirse elimizden. Uzun uzun asıldı türküye:





Başı pâre pâre dumanlı dağlar



Duman eylenir mi kar olmayınca



Bana derler bana gel gönül eyle



Gönül eylenir mi yâr olmayınca





Aman üstad, dur bakalım, yâr da olur yârân da... Kesme ümidini Mevlâdan, dememle aldı sözü ağzımdan, hem söyledi, hem ağladı:





Gurbet elde bir hâl geldi başıma



Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir



Derman arar iken derde düş oldum



Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir





Dedim, üstad mâdem 'derman' bile aramaya gelmiyor bu gurbette, belki sılada buluruz. Bak, biz hemşehri sayılırız üstelik. Sen, 'etrafı dağlık ortası bağlık' Erzincan'lısın, ben her yeri dağlık Gümüşhane'li.. Hay, demez olaydım. Üstadın efganı ziyadeleşti, beni de saldı yeniden Hanlar'a... Tâ en başa döndüm:





Mektup selâm söyle benden sılaya



Söyle benim için de eller ağlasın, oy



Gözü yaşlı düştüm gurbet ellere



Uzaktır aramız da yollar ağlasın, oy





Dedim, üstad bir tek 'eller'le 'yollar' mı, sen bu gidişle hepimizi ağlatırsın; fakat, ağlatmadan önce, bencileyin 'tezcanlı' kardeşine yok mu bir nasihatin?





Dedi:





Menzil almak ister isen



Gönül sabreyle sabreyle



Maksudun bulmak istersen



Gönül sabreyle sabreyle





Dedim, üstad ilâç gibi geldi bu, nasihatin başım gözüm üstüne, sabreyleyelim de; lâkin, bu dünyanın devrânına ne demeli?





Dedi:





Solmasa dünyada güzeller solmaz



Bu dünya fânidir kimseye kalmaz



Yalan dolan ile sofuluk olmaz



Kaldır kalbindeki karayı gönül





Dedim üstad, muhabbete de hudut koyulmuş, dünyanın kanunu böyle. Ayrılık saati yaklaşdı. Geldin görüştük, efkâr dağıtdık, hasret giderdik. Artık vedâ zamanı... Vedâlaş bizimle, ama yakmadan yüreğimizi.





Vurdu son kez sazın teline ve bakalım ne dedi:





Bu meydanda serilidir postumuz



Çok şükür Mevlâya gördük dostumuz



Bir gün kara toprak örter üstümüz



Çürüdür ey benli benli canlar çürütür





Deyip kesti.





Ben kesemedim.





Dedim, üstad gel şöyle getirelim sonunu:





Ölürse tenler ölür



Canlar ölesi değil





'Haklısın', deyip savuştu.





Güle güle git, sevgili üstad!..

Yusuf Yılmaz ARAÇ

13 May 2024

Yarın, Başyazı, 5 Ağustos 1965, Sayı 120. İdeolojinin önemi Türkiye’nin siyasi yapısında ideoloji gittikçe önemli bir unsur haline geliyor.

Halim Kaya

13 May 2024

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,87 M - Bugn : 1428

ulkucudunya@ulkucudunya.com