« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

22 Ağu

2022

Hz. Ali

599 - 661 01 Ocak 1970

Kureyş kabilesinin Hâşimoğulları koluna mensup olan Hz. Ali, Hz. Peygamber’in amcasının oğlu olup nübüvvetten on yıl önce Mekke’de dünyaya geldi. Babası Ebû Tâlib annesi Fâtıma bint Esed’dir. Babasının maddi sıkıntı yaşadığı bir dönemde Peygamberimiz tarafından bakımı üstlenilmiş ve hicrete kadar Hz. Peygamber’in himayesinde büyümüştür. Hz. Peygamber’in risaletle görevlendirildiği dönemde yaşı küçük olmasına rağmen İslâmla müşerref olmuştu. Hicrete kadarki hayatı hakkında, Hz. Peygamber’in hicret edeceği zaman müşrikleri oyalaması için onu kendi yatağına yatırdığı dışında bilgi yoktur.

Mekkelilerin Hz. Peygamber’e bıraktıkları emanet malları sahiplerine teslim ettikten sonra Hz. Peygamber’in kızı Fâtıma, kendi annesi ve akrabalarıyla hicret etmek üzere Mekke’den ayrılarak kendilerini Kubâ’da bekleyen Hz. Peygamber’e yetiştiler. Ensâr ile muhâcirler arasında kardeşlik anlaşması yapıldığı esnada Hz. Peygamber kardeş olarak kendisine Hz. Ali’yi seçmişti. Hicretten iki yıl sonra, 2/624 yılında Hz. Peygamber kızı Fâtıma ile Hz. Ali’yi evlendirdi. Hz. Peygamber’in nesli bu evlilikten dünyaya gelen Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin yoluyla devam etti.

Medine döneminde Hz. Peygamber’in daima yanında bulunan Hz. Ali, vekil olarak şehirde bırakıldığı Tebük Gazvesi hariç Hz. Peygamber’in katıldığı bütün seferlere katılmış ayrıca bazı seriyyelerin başında kumandan olarak gönderilmişti. Bedir, Hendek ve Hayber’deki kahramanlıklarıyla destanlaşmıştı. Hz. Peygamber’in katipliğini yapan Hz. Ali, Hudeybiye antlaşmasının maddelerini kaleme almıştı. Hz. Peygamber’in vefatından sonra cenaze işlemleri vasiyeti üzerine Hz. Ali, amcası Abbas ve oğulları ile Üsâme b. Zeyd tarafından yapılmıştı. Hz. Ebû Bekir’in halife seçilmesine itiraz etmemiş ve aleyhte propaganda yapmamıştı. Sadece Hz. Fâtıma’nın Fedek arazisiyle ilgili talebinin Hz. Ebû Bekir tarafından karşılanmaması sebebiyle, eşinin altı ay sonra vuku bulan vefatına kadar Hz. Ebû Bekir’e biat etmemişti.

Hz. Ali halifelik seçimleri dahil siyasi işlerden uzak durmuş, herhangi bir idari vazife almamış ve savaşlara iştirak etmemişti. Kendisini dini ilimlere adamıştı. Bu alandaki derin vukufu dolayısıyla Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer kendisine daima müracaat etmişti. Hz. Osman döneminde ortaya çıkan karışıklıklar karşısında diğer bazı sahabe ile birlikte halifeye eleştirilerini iletmişti. Hz. Osman’ın isyancılarla yaptığı görüşmelerde halifeye bazı telkinlerde bulunmuş, güvenliğini sağlamak üzere oğlu Hasan’ı onun evine göndermişti. Hz. Osman’ın şehit edilmesinden sonra kendisine yapılan halifelik teklifini kabul ederek hulefâ-yı râşidînin dördüncüsü oldu.

14.2. Hz. Ali’nin Halife Seçilmesi
Hz. Osman’ın şehit edilmesinden sonra Medine isyancıların kontrolüne girdi. Abdullah b. Ömer, Sa‘d b. Ebû Vakkâs ve Üsâme b. Zeyd’in de aralarında bulunduğu ashabın ileri gelenleri halife seçimi konusunu görüşmek üzere Mescid-i Nebevî’de toplanmıştı. Hz. Ali, kendisine yapılan halifelik teklifini orada bulunan Talha b. Ubeydullah, Zübeyr b. Avvâm ve Sa‘d b. Ebû Vakkâs’a yöneltmiş fakat onlar bunu kabul etmek istememişlerdi. Netice olarak Hz. Ali gerek Medinelilerin ısrarı gerekse isyancıların baskıları üzerine halifeliği kabul etti (35/656). Hz. Ali ensâr ve muhâcirlerin büyük desteğini almış olmakla birlikte Üsâme b. Zeyd, Abdullah b. Ömer ve Zeyd b. Sâbit gibi sahabilerin de bulunduğu bazı kişiler biat etmek yerine tarafsız kalmayı tercih ettiler.

14.3. Hz. Ali’nin İlk İcraatları
Hz. Ali halife seçildikten sonra ilk olarak, Hz. Osman’ın halifeliği döneminde görev alıp kendisine biate yanaşmayan valileri azletmek oldu. Çünkü genel olarak, yaşanan olumsuzluklarda valilerin sorumlu oldukları yönünde bir kanaat hakimdi. Abdullah b. Abbâs gibi bazı sahabiler valilerin tamamını birden azletmemesi, Suriye valisi Muâviye’yi yerinde bırakması tavsiyesinde bulunmuşlardı. Eğer onu görevden alırsa kendisini Hz. Osman’ın katledilmesiyle itham edeceğini söylemişlerdi. Ancak Hz. Ali bu tavsiyeleri dinlemedi ve Hz. Osman döneminde görev yapan valileri görevden alarak yerlerine mağdur edildiğini düşündüğü kişileri tayin etti. Ne var ki karışıklıklar devam etmekteydi ve kolay kolay durulacak gibi de görünmemekteydi. Suriye valisi olarak tayin ettiği Sehl b. Huneyf Tebük’te Muâviye’nin adamları tarafından geri çevrilmişti. Basra valiliğine önce Osman b. Huneyf ardından Abdullah b. Abbâs getirildi. Hz. Ali, amcası Abbâs’ın diğer oğullarından Ubeydullah’ı Yemen, Kusem’i ise Mekke valisi tayin etti. Kûfe’ye Umâre b. Şihâb vali olarak gönderildiyse de yolda karşılaştığı Tuleyha b. Huveylid’in Kûfelilerin Ebû Mûsâ el-Eş‘arî’den başka kimseyi vali olarak tanımayacaklarını söylemesi üzerine Medine’ye döndü. Mısır valiliğine Kays b. Sa‘d görevlendirildi ancak daha sonra azledilerek Muhammed b. Ebû Bekir atandı. Bir süre sonra o da azledildi ve Eşter en-Neha‘î Mısır valisi olarak görevlendirildi. Ancak Muâviye’nin bir adamı tarafından zehirlenen Eşter Mısır’a varamadan öldü.

Hz. Ali’yi halife olarak seçildikten sonra bekleyen en ciddi mesele Hz. Osman’ın katillerinin cezalandırılmasıydı. Ne var ki onları cezalandırmak istemesine rağmen bu konuda bir adım atamadı. Zira sayıları binleri bulan isyancılar “Osman’ı biz öldürdük” diyorlardı, yani ortada belirli bir katil yoktu. Bu durumda ortalığın sükûnete ermesini beklemekten başka bir yol kalmıyordu. Başını Muâviye b. Ebû Süfyân’ın çektiği Hz. Osman’ın akrabalarıysa katillerin bir an önce cezalandırılmaları konusunda halifeden somut bir adım atmasını beklemekteydiler.

14.4. Hz. Ali Döneminde Muhalifler ve İç Karışıklıklar
Halifeliğe seçildikten sonra ilk icraatlarının ardından Hz. Ali karşısında muhalif sesler yükselmeye başladı. Bu hareketlerin ilki Hz. Âişe ve onun etrafında toplanan Zübeyr b. Avvâm ve Talha b. Ubeydullah’tan geldi. İsyancıların Medine’yi kuşattığı dönemde haccetmek için Mekke’de bulunan Hz. Âişe, Hz. Osman’ın şehit edilmesi haberini alında onun suçsuz olduğunu ve mazlum olarak şehit edildiğini işleyen konuşmasını yapmıştı. Talha ve Zübeyr ise Hz. Ali’ye biat etmişler, birkaç ay sonra umre yapmak üzere izin alarak Mekke’ye gittiler ve burada Hz. Ali’ye zorla biat ettirildiklerini söyleyerek ona olan desteklerini çektiklerini bildirerek Hz. Âişe ile birlikte hareket ettiler.

Diğer muhalefet hareketi Suriye merkezli, Muâviye b. Ebû Süfyân tarafından yürütülen hareketti. Hz. Ömer döneminden beri Suriye valisiydi ve burada nüfuz sahibiydi. Hz. Ali halife seçildikten sonra kendisine biat etmeyi Hz. Osman’ın katillerinin cezalandırılması şartına bağlamıştı. Hz. Ali onun bu tavrını samimi bulmamaktaydı. Çünkü Hz. Osman’ın çocukları hayattaydı ve bunu talep edecek olanlar onlardı. Şehit edilen halifenin akrabası da olsa Muâviye’nin böyle bir talepte bulunmaya hakkı yoktu. Buna karşın Muâviye ise “Allah’ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmeyin. Kim haksız yere öldürülürse, onun velisine (hakkını alması için) yetki verdik. (Fakat o da) öldürmede aşırıya gitmesin. Çünkü kendisine yardım edilmiştir” meâlindeki âyete dayanarak buna hakkı olduğunu düşünüyordu. Hz. Osman taraftarları ve bazı akrabaları bu muhalefet gruplarına katılarak Hz. Ali’nin karşısında yer aldılar. Bir kısmı ise olayların dışında kalmayı tercih ettiler. Hz. Osman’ın katibi Mervân b. Hakem Mekke’ye giderek Hz. Âişe’nin safına katıldı. Hz. Osman’ın çocukları Ebân ve Velîd de başta bu gruba katılmışlardı ancak yolda ayrıldılar.

14.5. Cemel Savaşı
Hz. Âişe, Talha b. Ubeydullah ve Zübeyr b. Avvâm’ın başını çektiği grup Mekke’de bir araya gelmişti. Temel iddiaları Hz. Osman’ın mazlum olarak öldürüldüğü ve Hz. Ali’nin katilleri cezalandırması gerektiğiydi. Hz. Ali’nin isyancıların baskısıyla halife seçilmesini de doğru bulmuyorlardı. Muâviye’nin iddialarıyla benzerlik arz etmekle birlikte her iki muhalif grubun amaçları farklıydı. Mekke’deki muhalifleri bir mücadele arayışı içinde olmaktan ziyade mevcut şartlar karşısında rahatsızlıklarını dile getiren bir topluluk olarak görmek mümkündür. Nereye gidecekleri konusunda net bir fikre sahip olmadıklarından, uzun müzakereler sonunda Basra’ya gidilmesi kararlaştırıldı. Zira bu şehirde Hz. Osman taraftarları çoğunluktaydı. Yaklaşık 3.000 kişilik bir kuvvet oluşturan muhaliflerin teçhizi için Yemen valisi Ya‘lâ b. Ümeyye tarafından getirilen beytülmâle ait mallar kullanıldı.

Yaklaşık 3.000 kişilik bir kuvvetle Mekke’den yola çıkan muhalifler arasında yolda kimin halife olması gerektiği konusunda tartışma çıktı. Talha, Zübeyr veya Hz. Osman’ın oğullarından birinin halife olması gerektiği tartışılırken, Hz. Osman’ın Kûfe valisi halifeliğin Ümeyyeoğulları’ndan alınmaması gerektiği, dolayısıyla Hz. Osman’ın oğullarından birinin halife olması gerektiğini ileri sürerek taraftarlarıyla birlikte ayrıldı. Bunun üzerine muhalifler yaklaşık 1.000 kişilik bir kuvvetle yollarına devam ettiler. Basra önlerine geldiklerinde kendilerine destek olmaları için şehir halkından destek istediler. Basra valisi Osman b. Huneyf geliş niyetlerini öğrenmek için bir elçi gönderdi. Hz. Âişe, Hz. Osman’ın katillerinin cezalandırılması ve toplumun bozulan huzurunun tekrar sağlanmasını amaçladıklarını söyledi. Ancak görüşmelerden bir netice alınamadı. Bunun üzerine muhalifler akşam namazı sırasında bir baskınla şehre girerek şehir valisi Osman b. Huneyf’i etkisiz hale getirdiler. Beytülmâl muhalif ordusundakiler tarafından yağmalandı. Hz. Âişe, esir alınan valinin serbest bırakılmasını sağladı. Ancak valinin saçı ve sakalları kesilmiş kirpikleri yolunmuştu. Bu vaziyette Hz. Ali’nin yanına giden vali Basra’daki durumu anlattı.

Suriye’deki muhalifler üzerine harekete geçmek üzere hazırlık yapmaktayken Mekke’deki muhaliflerin Basra’ya hareket ettikleri haberini alan Hz. Ali onlara yetişebilmek için yola çıkmış ancak yetişememişti. Basra’ya doğru harekete geçen Hz. Ali, Zûkar’da konaklamış bulunmaktaydı. Muhaliflerle anlaşabilmek ümidiyle sahabeden Ka‘ka‘ b. Amr’ı Basra’ya gönderdi. Hz. Âişe’ye, Talha ve Zübeyr ile görüşen Ka‘ka‘, Hz. Ali’nin etrafında toplandıkları takdirde Hz. Osman’ın katillerinin cezalandırılmasının daha kolay gerçekleşeceğini ifade etmiş, onlar da şayet halife de böyle düşünüyorsa barış yapabileceklerini söylemişlerdi. Hz. Ali, Talha ve Zübeyr ile bizzat görüşmüş ve görüşmeler son derece olumlu sonuçlanmıştı. Hatta Zübeyr, çıkmış oldukları bu yoldan dönmek istediğini Hz. Âişe’ye bildirdi. Müzakere yoluyla sorun çözülmek üzereyken, ne olduğu ve nasıl başladığı anlaşılamadan iki taraf da kendilerini bir anda savaşın ortasında buldu. Bir rivayete göre Hz. Osman’ın katline iştirak eden bir grup barış sağlanması halinde cezalandırılacaklarını düşünmüş ve savaşı başlatmışlardı. Hz. Ali’nin ve Hz. Âişe’nin savaşı durdurmak için gösterdikleri bütün gayretlere rağmen tüm şiddetiyle çarpışmalar devam etti. Hz. Ali, savaşın Hz. Âişe’nin devesinin etrafında döndüğünü görünce devenin öldürülmesini emretti, devenin öldürülmesiyle savaş da sona ermiş oldu. Savaşın Hz. Âişe’nin devesinin üzerinde cereyan etmesi sebebiyle bu olay kaynaklarda “Cemel (deve) Vak‘ası” olarak isimlendirilmiştir. Talha ve Zübeyr bu savaşta hayatını kaybetti. Hz. Ali, başta Hz. Âişe olmak üzere savaşa katılanlara iyilikle muamele etmiş ve savaşta hayatını kaybedenlerin defin işleriyle bizzat ilgilenmişti. Basra’ya girmeden önce ordusuna yağmadan sakınmalarını ve kimseye dokunulmamasını emretmişti. Hz. Âişe Basra’dan ayrılacağı zaman şehrin ileri gelenlerinden kalabalık bir topluluğu kendisine refakat etmek üzere görevlendirmişti.

14.6. Sıffîn Savaşı ve Hakem Olayı
Hz. Ali Cemel Vak‘ası’ndan sonra Kûfe’ye dönmüştü. Cerîr b. Abdullah’ı kendisine biat etmeye davet etmek üzere elçi olarak Suriye’ye Muâviye’ye gönderdi. Ancak Muâviye elçiye red cevabı verdi. Kûfe’ye dönen Cerîr b. Abdullah Hz. Ali’ye Suriye halkının Muâviye ile birlikte savaşmaya hazır olduğunu söyledi. Bir süre sonra Muâviye Hz. Ali’ye bir mektup göndererek Hz. Osman’ın katillerinin kendisine teslim edilmesi halinde biat edeceğini aksi halde kendisiyle savaşacağını bildiren bir mektup gönderdi. Bunun üzerine Hz. Ali savaştan başka bir yol kalmadığını anladı ve valilerine savaş hazırlıkları yapmalarını emretti. Hz. Ali’nin savaş hazırlığını haber alan Muâviye de ordusuyla birlikte Irak istikametine harekete geçti.

İki ordu 36/657 yılında Fırat boylarında karşılaştı. Taraflar arasında başlayan çatışmalarda Hz. Ali’nin ordusu üstünlük sağladı. Çatışmanın durduğu bir esnada Hz. Ali elçileriyle Muâviye’yi kendisine biat etmeye davet etti ancak Muâviye bir kez daha biat etmeyi reddetti ve katiller kendisine teslim edilinceye kadar savaşacağını tekrarladı. Bu durumda Sıffîn ovasında iki taraf arasında yeniden savaş başladı. Hz. Ali’nin ordusu isyancı birliklere karşı kesin bir üstünlük sağladı. Hatta Muâviye’nin çadırına kadar yaklaşıldı. Hz. Ali’nin savaşı kazanmak üzere olduğunu gören Muâviye’nin danışmanı Amr b. Âs, aralarındaki ihtilafın Kur’ân’ın hakemliğinde çözülmesi teklifiyle savaşın durdurulmasını istedi. Suriyeli askerler mızrak uçlarına Kur’ân sahifeleri asarak savaşı durdurma çağrısı yaptılar. Hz. Ali’nin ordusundaki hafızlar başta olmak üzere çok sayıda kişi savaşın durdurulmasını istedi. Hz. Ali bunun bir savaş hilesi olduğunu söylediyse de askerlerini ikna edemedi. Kendisi de çaresiz savaşı durdurmak zorunda kaldı. Amr b. Âs’ın planına göre iki tarafı temsil etmek üzere seçilecek iki hakem Kur’ân’a uygun bir şekilde halifelik meselesini çözecekti.

Meselenin çözümü için Muâviye tarafında Amr b. Âs hakem olarak gösterildi. Hz. Ali ise yanındakilerin baskısıyla Ebû Mûsâ el-Eş‘arî’yi hakem tayin etti. Daha sonra hakemlerin meseleyi ne şekilde karara bağlayacaklarına dair bir metin (tahkimnâme) hazırlandı. Bu metne göre, iki hakem bir araya gelerek meseleyi Kur’ân’a göre çözmeye çalışacaklar, Kur’ân’da bir hüküm bulamazlarsa sünnete başvurarak adil bir şekilde çözeceklerdi. Eş‘as b. Kays tahkimnâmeyi okurken Hz. Ali taraftarları arasında yeni bir tartışma yaşandı. Temîm kabilesinden bazı kişiler “Lâ hükme illâ lillâh” sloganıyla Allah’ın hükmünden başka bir hüküm tanımayacaklarını, halifelik meselesinin iki hakemin takdirine bırakılamayacağını söyleyerek itiraz ettiler. Çoğu Temîmli yaklaşık 12.000 kişi Kûfe’ye dönüş yolunda ordudan ayrılarak Harûrâ’ya çekildi ve Hâricî hareketinin nüvesini oluşturdu.

Hakemler ise vardıkları anlaşmaya göre 37/658 yılında ilk toplantılarını yaptılar. Hz. Osman’ın haksız yere öldürüldüğüne dair karar alarak ertesi yıl tekrar bir araya gelmek üzere ayrıldılar. İkinci toplantıda yaptıkları görüşmede Hz. Ali ile Muâviye’nin bu işin dışında tutulması gerektiği ve şûrâ tarafından seçilecek bir başka kişinin halife olmasını kararlaştırdılar. Hz. Ali tarafının hakemi olan Ebû Mûsâ el-Eş‘arî bu kararı açıkladıktan sonra, Amr b. Âs Muâviye’yi halife tayin ettiğini söyledi. Ebû Mûsâ’nın aldatıldığını söylemesi bir şeyi değiştirmedi. Hz. Ali alınan bu kararın Kur’ân’a uygun olmadığını ve bunu tanımayacağını söyledi. Muâviye ise halifenin ümmet tarafından seçileceğine dayanarak Suriye’de halife ilan edildi.

14.7. Hâricîlerle Mücadele
Hz. Ali’nin ordusundan yaklaşık 12.000 asker, Hz. Ali’den anlaşmayı bozmasını ve tövbe ederek bunu tanımadığını bildirmesini istemiş, ancak halifenin bunu kabul etmemesi üzerine onun yanından ayrılarak Harûrâ’ya çekilmişti. Toplandıkları bu bölgede benimsedikleri idare anlayışlarını ilan ettiler. Buna göre, idareyi ellerine aldıklarında İslâmî hususlar şûrâ yoluyla icra edilecekti. Biatın ancak Allah’a olduğunu ve iyiliği emredip kötülüğün yasaklanacağını ilan ettiler. Hz. Ali yeni bir fitneye fırsat vermemek için bu grubu ikna etmek üzere amcasının oğlu Abdullah b. Abbâs’ı görevlendirdi. Daha sonra bizzat kendisi de onlarla görüşerek ayrılmalarına sebep olan meseleleri dinledi ve bu ayrılmanın yanlış olduğunu söyledi. Bu görüşmeden sonra Abdullah b. Abbâs yeniden Hâricîlerle görüşmek üzere Harûrâ’ya gitti ve onun telkinleriyle yaklaşık 2.000 kişi bu gruptan ayrıldı. Geride kalanlar ise küçük gruplar halinde buradan ayrıldılar ve Nehrevan’a gittiler. Onları ikna etmek üzere Hz. Ali bir mektup daha yazdıysa da değişen bir şey olmadı. Bu esnada Hâricîlerin kendi görüşlerini paylaşmayan sahabeden Abdullah b. Habbâb ve hamile eşini öldürmeleri, Hz. Osman ve Hz. Ali’yi tekfir etmeyenin kafir olduğunu ve bu sebeple öldürülmesi gerektiğini ilan etmeleri üzerine Muâviye üzerine yapmayı düşündüğü seferi iptal ederek Hâricîlerin üzerine yürüdü. 38/658 yılında Nehrevan’da yapılan savaşta Hâricîlerin büyük bir kısmı öldürüldü. Bu savaştan sonra Kûfe yakınlarındaki Nuhayle’ye gelen Hz. Ali, burada bulunan 2.000 kadar Hâricî’ye kendisine katılmaları veya dönmeleri çağrısında bulundu. Ancak Hâricîler bunu kabul etmedi ve savaş başladı. Hâricîlerin çoğu bu savaşta öldürüldü. Hz. Ali, Muâviye’ye karşı sefere çıkma konusunda askerlerin istekli olmaması sebebiyle Kûfe’ye döndü.

14.8. Hz. Ali’nin Şehit Edilmesi
Hakem olayı mevcut sorunu çözmek bir yana, Irak’ta Hz. Ali ve Suriye’de Muâviye olacak şekilde İslâm dünyasında biat edilen iki halifenin ortaya çıkmasına sebep olmuştu. Hâricîlerin Nehrevan ve Nuhayle’de Hz. Ali tarafından öldürülmesi, onların Hz. Ali’ye duydukları öfkeyi artırmıştı. Nihayet Mekke’de toplanan bir grup Hâricî İslâm dünyasının içine düştüğü durumdan Hz. Ali, Muâviye ve Amr b. Âs’ı sorumlu tuttular ve üçünü de öldürmeye karar verdiler. Üçüne de aynı gün, 17 Ramazan 40/24 Ocak 661 tarihinde suikast düzenlediler. Suikast için Mısır’a giden Amr b. Bekr, Amr b. Âs’ı tanımıyordu ve sabah namaz kıldıran Hârice b. Huzâfe’yi Amr sanarak öldürdü. Muâviye suikastten yaralı olarak kurtuldu. Hz. Ali ise Aburrahman b. Mülcem adlı Hâricî tarafından zehirli bir hançerle yaralandı ve bunun etkisiyle birkaç gün sonra vefat etti (40/661).

Yusuf Yılmaz ARAÇ

13 May 2024

Yarın, Başyazı, 5 Ağustos 1965, Sayı 120. İdeolojinin önemi Türkiye’nin siyasi yapısında ideoloji gittikçe önemli bir unsur haline geliyor.

Halim Kaya

13 May 2024

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,81 M - Bugn : 14486

ulkucudunya@ulkucudunya.com