« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

02 Kas

2020

ÇAMLIBEL, Faruk Nafiz 18.05.1898 – 08.11.1973

01 Ocak 1970

Şair ve yazar, siyaset adamı, VIII., IX., X.ve XI. Dönem İstanbul Milletvekili. Baba tarafından dedesi Maliye Şurası üyelerinden Moralı Mustafa Rıfat Efendi, anne tarafından dedesi Halıcılar Dergâhı şeyhi Hacı Feyzullah-ı Nakşibendî’dir. Ortaöğrenimine Bakırköy Rüştiyesi (ortaokulunda)’nde başladı, Hadika-i Meşveret İdadisi (lisesinde)’nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne girdiyse de şiire olan tutkusu nedeniyle yükseköğrenimini dördüncü sınıftayken bıraktı. Öğrencilik yıllarında yayımladığı şiirlerle sanat ve edebiyat çevrelerinin dikkatini çekmeye başladı.

İlk şiiri Peyam gazetesinin 3 Mart 1914 tarihli edebiyat ekinde yayımlandı. Daha sonra şiirleri Peyam-ı Edebî (1913-14), Edebiyat-ı Umumiye (1916-19), Yeni Mecmua (1918), Ümid (1919-21), Şair (1918-19), Büyük Mecmua (1919), Nedim (1919) gibi değişik yayın organlarında yer aldı.

Faruk Nafiz’in 1918 yılında Edebiyat-ı Umumiye’de çıkan “Şarkın Sultanları” başlıklı şiiri nedeniyle Süleyman Nazif, “Irkımın en büyük şairlerinden birini bu gençte selâmlıyorum” diye yazdı. Benzer övgüleri dönemin büyük şairi Yahya Kemal’den de aldı. 1917 yılında Hakkı Tahsin, Fahri Celal (Göktulga) ve Yusuf Ziya (Ortaç) ile birlikte Servet-i Fünûn dergisinin yayın sorumluları arasına katıldı, 1917-18 yıllarında İleri gazetesinin yazı kuruluna girdi, 1922’de bu gazetenin Ankara temsilciliğini yaptı. Aynı yıl Kayseri Lisesi’ne edebiyat öğretmeni olarak atandı. Ardından Ankara Erkek Lisesi (1924), Ankara Kız Lisesi (1925), Ankara Lisesi (1925), İstanbul Kabataş Lisesi (1932) ve Vefa Lisesi’nde görev yaptı. Kabataş Lisesi’nde çalıştığı yıllarda, ayrıca Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde de edebiyat dersleri verdi.

Faruk Nafiz, 1933 yılında düşünce ve edebiyat ortamının önemli kişilerinin yer aldığı “Anayurt” dergisini çıkardı. Çamdeviren, Deli Ozan, Akıllı Ozan, İğne ile Kuyu Kazan ve Yamak imzalarıyla Akbaba, Karikatür, Mizah gibi dergilerde mizahi şiirleri ve yazıları yayımlandı. Ayrıca İsmail Vecih, Kalender, Tatlı Sert takma adlarını da kullanmıştı. Mizah yazıları yazıyor olması nedeniyle politika ile de ilgilendi. Bu ilgisini gören dönemin edebiyatçılarının önerilerinden yüreklenerek politikaya girdi ve 1946 yılında Demokrat Parti (DP)’den İstanbul Milletvekili seçildi; milletvekilliği 27 Mayıs 1960 İhtilali’ne kadar sürdü (VIII., IX., X.ve XI. Dönem İstanbul Milletvekili). Haziran 1960’tan Eylül 1961’e kadar, DP’nin öteki milletvekilleriyle birlikte Yassıada’da on beş ay kadar tutuklu kaldı. Yargılanıp aklandıktan sonra siyaseti bıraktı, ancak yaşadıklarını manzum olarak yazdı ve Zindan Duvarları (1967) adıyla kitap olarak yayımladı. Vapurla çıktığı bir Akdeniz gezisinde kalp yetmezliği sonucunda öldü.

Faruk Nafiz, aruz ölçüsüyle yazdığı ilk dönem şiirlerini “Şarkın Sultanları” (1918) adlı bir kitapta toplamıştı. Bu dönem şiirlerinde, Cenap Şahabettin’in, Yahya Kemal’in, Servet-i Fünûn ve Fecr-i Ati şairlerinin etkilerini görmek olanaklıdır. Bu şiirlerinin konusu daha çok aşk ve kişisel acılardır. Daha sonra Milli Edebiyat hareketine katılarak hece ölçüsü ve yalın bir Türkçe ile şiirler yazdı, “Hecenin Beş Şairi” olarak anılan grupta yer aldı. Memleketçi Edebiyat döneminin önde gelen şairlerinden Mehmet Emin Yurdakul’un hece şiiri deneyimi ile aruz vezninin ahenk sentezinden oluşturduğu bireşimle kendine özgü bir şiir sesi yarattı. Gönülden Gönüle (1919) ve Dinle Neyden (1919) adlı kitaplarında aşk ve doğa üzerine şiirleri çevresinde yolunu arayan şair, “Çoban Çeşmesi” (1926) kitabı ile bu tarz şiirde olgunluğa ulaşır. Bu iki kitabında, Şarkın Sultanları kitabındaki duyuş ve algılayış tarzının hece vezninin olanakları içinde yeni bir şiir dili arayışı gayreti görülür. Bu şiirlerde, “ince duygularını, zeki buluşlarını, eski şiirden ve Rıza Tevfik vasıtasıyla gelen halk şiirinden kuvvetli hatıraları yeni vezinle ve kuvvetle terennüm edebileceğini” (Nihat Sami Banarlı) gösterdi.

Faruk Nafiz Çamlıbel, Çoban Çeşmesi kitabındaki şiirleriyle girdiği yeni döneminde, hayatın özünü aşk olarak kabul eder. Türk şiirine özgü lirizmi özellikle aşk şiirleri ile doruğa ulaştırır.

Onun olgunluk dönemi şiirleri için bir yandan;

“Türkçe ile kaynaşan aruza özgü ses terbiyesi, anonim değer kazanmış olan aşk maceralarına özgü söyleyiş tarzı ve gözlemden gücünü alan içtenlik ‘Han Duvarları’, ‘Çoban Çeşmesi’, ‘Sanat’, ‘Bugün Yoldan Geçenler’ ‘Ayşe Sana’, ‘Kız Hüseyin’i Vurdular’ gibi şiirlerinde yeni bir bireşim olarak ortaya çıkar. İşte bu şiir kendi devrinde son derece özgün, yeni ve millidir. Hangi vezin ve hangi nazım biçimiyle söylenmiş olursa olsun, onda geçmiş dönemlere ait Türk şiir tarzlarının, zamanın ihtiyaçlarına göre gerçekleştirilmiş bir yorumunu buluruz.”

değerlendirmesi yapılırken, daha sonraki yıllarda kendisi Turgut Uyar şöyle der:



“İşin en önemli yanı, şiiri özgün ve benzersiz kılan, Faruk Nafiz’in bir daha böyle bir şiir yazmamış olmasıdır. Sonraki şiir serüveni, bu çıkışı açıklamaya yetmemektedir. Hâtta bozmaktadır. Bu da şiiri, Faruk Nafiz’den ayırmaya, onu bir çeşit anonim şiir gibi düşünmeye, dolayısıyla, her şiiri kendi diyalektiği içinde kavramak ve düşünmek konusundaki düşüncemize uymaktadır. Şiire büyük tadı katan, biraz da, bu şairden kopma anonimlik, ortaklaşalık duygusunu vermiş olmasıdır.”



Ancak, Çamlıbel’in şiiri, biçime ait endişenin üzerine çıkarak kendi varlığını kendi koşulları içinde belirlemiştir. Bu dönem, onun kurduğu yeni bileşim ve sesle memleketin sıkıntılarını ve toplumsal sorunlarını kendi dünya görüşü ve sanat anlayışı çerçevesinde ifadeye yöneldiği bir dönemidir. Daha sonraları yazdığı eserlerde aynı sesin dinî duyguları yorumlamaya kadar uzandığı görülür. “Akarsu”daki şiirleri, “Çoban Çeşmesi” kitabındaki şiirlerin daha gelişmiş ve derinleşerek incelmiş olanını sunması bakımından önemlidir. Bu kitaptaki “Aşk İlâhileri”, aşk şiirinde ulaştığı olgunluğu gösterir. “Akıncı Türküleri” (1938) yine hece vezniyle yazılmış epik-didaktik şiirlerinden oluşturulmuştur. “Bu kitapta başarılı şiir değil, Faruk Nafiz’e has güzel mısra aramak yerinde olur.” Sanat yaşamının son dönemlerinde düşünsel, kendine özgü söyleyiş biçimi ve lirik eda yardımıyla duygu düzeyine yükselten şiirler yazdı.

Faruk Nafiz Çamlıbel, Türk edebiyatında daha çok şairliği ile gündeme gelmiş olsa da roman ve tiyatro alanında da eserler verdi. İki romanından biri olan “Yıldız Yağmuru” (1936), dönemin toplumsal yaşamına ait bir panorama kimliğindedir. Ayrıca manzum tiyatro biçiminde eserler de verdi. Çoğu zaman teknik bakımdan kusurlar barındırırlar ve kuruluşları basittir. Ancak, Canavar (1926) ve Akın (1932) adlı oyunları sahne dilini kullanışındaki ustalık bakımından kayda değer eserlerdir. İlk Göz Ağrısı adlı bir adaptasyon oyunu da vardır. Yayla Kartalı adlı eseri 1945 yılında Muhsin Ertuğrul tarafından filme alındı. Behçet Kemal Çağlar ile birlikte yazdıkları “Onuncu Yıl Marşı” Cemal Reşit Rey tarafından bestelenmiştir.

Faruk Nafiz, 1931 yılında Azize Çamlıbel’de ile evlendi. Bu evlilikten İsmet Çamlıbel, Yeliz Çamlıbel adlarında iki çocuğu oldu.



ESERLERİ:



Şiir: Şarkın Sultanları (1918, 2018), Gönülden Gönüle (1919), Dinle Neyden (1919), Çoban Çeşmesi (1926), Suda Halkalar (1928), Bir Ömür Böyle Geçti (toplu şiirler, 1933), Elimle Seçtiklerim (seçme şiirler, 1934), Boğaziçi Şarkısı (Sadettin Kaynak ile, 1936), Akarsu (1937), Tatlı Sert (1938), Akıncı Türküleri (1938), Heyecan ve Sükûn (seçme şiirler, 1959), Zindan Duvarları (1967), Han Duvarları (toplu şiirler, 1969), Gurbet ve Saire (seçme şiirler, 2003).



Roman: Yıldız Yağmuru (1936), Ayşe’nin Doktoru (1949).



Oyun: Canavar (1926), Numaralar (okul piyesi, 1928), Akın (1932), Özyurt (1932), Bir Demette Beş Çiçek (okul piyesi, 1933), Yangın (okul piyesi, 1933), Kahraman (1938), Ateş (1939), Dev Aynası (1945), Yayla Kartalı (1945).



İnceleme: Tevfik Fikret: Hayatı ve Eserleri (1937).

Yusuf Yılmaz ARAÇ

13 May 2024

Yarın, Başyazı, 5 Ağustos 1965, Sayı 120. İdeolojinin önemi Türkiye’nin siyasi yapısında ideoloji gittikçe önemli bir unsur haline geliyor.

Halim Kaya

13 May 2024

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,68 M - Bugn : 24989

ulkucudunya@ulkucudunya.com