« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

14 Mar

2016

BOP Eş Başkanlığı’ndan, NATO’dan kopma sürecine mi?

AYDOĞAN VATANDAŞ 01 Ocak 1970

İkinci dünya savaşının galibi olan dönemin üç büyükleri, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği’nin, Şubat 1945’de Yalta Konferansı’nda bir araya gelmelerinin hemen ardından Sovyetler Birliği, 19 Mart 1945 tarihinde Türkiye’ye nota verdi ve 1925 Dostluk Antlaşması’nın, II. Dünya Savaşı’ndan sonra gelişen yeni duruma uygun olmadığını ve “esaslı değişiklikleri” gerektirdiğini belirtip feshetti.

Türkiye, Sovyetlerin bu saldırgan ve tehditkar tutumunun ardından İngiltere’nin desteğini aradıysa da savaştan yorgun düşmüş olan İngiltere, Türkiye’nin talebini karşılayamadı.

Türkiye 4 Nisan 1945 tarihinde Sovyetler’e verdiği cevapta Sovyetlerle dostluk ilişkilerini sürdürmek istediğini belirtse de, Sovyetlerin cevabı Kars ve Ardahan’ın Sovyetler’e bırakılmasının yanısıra, Boğazlarda askeri üs talebi oldu.

Türkiye’nin 1946’da çok partili sisteme adım atması, işte bu jeopolitik gerçekliğin neticesi olarak ortaya çıktı. Türkiye’nin Sovyet tehdidine karşı güvenlik ihtiyacını ABD karşıladı.

ABD, 1944’de ABD’de vefat eden Türkiye’nin ABD Büyükelçisi Münir Ertegün’ün cenazesini 6 Mart 1946’da, Amerikan Donanması’nın en büyük savaş gemilerinden olan Missouri Savaş Gemisi ile İstanbul’ a gönderilmesine karar vererek Türkiye’yi Sovyetler’e bırakmayacakları mesajını verdi.

Dönemin ABD Başkanı Truman daha sonra Truman Doktrini olarak anılacak olan 12 Mart 1947 tarihli kongre konuşmasında ABD’nin Yunanistan ve Türkiye’ye yardım politikasını açıkladı. Türkiye’nin 1952’de NATO’ya girmesi süreci böyle hayata geçti.

Bu gelişmelere paralel olarak 14 Mayıs 1950’de Türkiye’de CHP’nin 27 yıllık iktidarı kapandı ve Adnan Menderes liderliğinde 10 yıllık Demokrat Parti dönemi başladı. Türkiye güvenlik kaygısıyla çok partili sisteme geçtiğinde tam demokrat bir ülke olmadı, askerlerin kontrolünde bir demokrasi sürecine girmiş oldu.

Türkiye’nin güvenlik gerekçesiyle girmiş olduğu NATO şemsiyesinden uzaklaşma eğilimleri olduğu dönemlerde Türkiye’de demokrasi kesintiye uğradı ve sistem yeniden dizayn edildi.

1989’da Sovyetlerin çözülmesi ile birlikte NATO’nun dağılmaması için geleceğe dönük yeni bir tehdit değerlendirmesi yapılması gerekiyordu ve yeni tehdit uluslararası terör örgütleri ve bu örgütlerin kitle imha silahları edinme ve kullanma ihtimali olarak tanımlandı. Türkiye’nin soğuk savaş sonrası eskisi gibi stratejik önemi olacak mı tartışması sürerken, Türkiye kendisini yepyeni bir rolün içinde buldu.

11 Eylül 2001 saldırıları ardından gelen ve Bush doktrini olarak geçen Büyük Ortadoğu Projesi, İslam dünyasında demokrasinin ve özgürlüklerin, serbest pazar ekonomisinin desteklemesi yaklaşımını içeriyordu. Türkiye seküler demokrasisi ve Müslüman kimliği ile İslam ülkelerinde beliren batı karşıtı, şiddeti öneren İslamcılığın önüne geçebilir ve bir örnek olarak belirebilirdi.

AK Parti’nin 2002’de iktidara gelmesi, ABD ve AB’de büyük kabul görmesi, Başbakan Erdoğan’ın Büyük Ortadoğu Projesi’nde ‘Eş Başkan’ olarak ortaya çıkması, Türkiye’nin İspanya ile birlikte Medeniyetler İttifakı inisiyatifinin liderliğini üstlenmesi hep bu doktrinin uygulanması ile ilgiliydi.

Erdoğan’ın psikolojik analizini yapanlar, Kadir Mısıroğlu gibi isimler vasıtasıyla Erdoğan’ı BOP’a ikna ederken ‘Hilafet’ temasını, Erdoğan’ın İslam dünyasının lideri olabileceği fikrini bir motivasyon aracı olarak kullandılar.

Arap Baharı ile birlikte Erdoğan, İslam Dünyası’nda örgütlü durumda bulunan Müslüman Kardeşler üzerinden bu projeye tutkulu bir şekilde inanmaya başladı.

Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı zira Arap dünyasında hem böyle bir isteklilik yoktu hem de Mavi Marmara olayında Erdoğan’ın ve Türkiye’nin İsrail’e karşı aslında her hangi bir gücünün olamayacağı gerçeği ortaya çıktı. Erdoğan, İslam dünyasının lideri olabileceği rüyasını görürken, Türkiye Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da kazanımlarını bir bir kaybetti.

Görülen bu rüyanın kabusa dönmesinin nedenlerinden biri, ABD’ye fazlasıyla duyulan güven oldu. ABD ve Türkiye, Suriye konusunda 2012’de aynı sayfada iken, 2013’te Türkiye Suriye’de yalnız kaldı ve Esed rejimine karşı her türlü yolun denenmesi fikrini benimsedi.

İşte bu tercih tuzaktı ve Erdoğan’ın bu fikri benimsemesinde İran-Rusya faktörü önemli bir yer tutuyordu. Esed’in yerine El Kaide-İŞİD çizgisinin gelebileceği ihtimali ABD’yi Esed-İran tezlerine yaklaştırdı ve Türkiye hem yalnızlaştı hem de adı terör örgütleri ile anılan bir ülke haline geldi.

Polis’in önüne Rıza Sarraf olayının konulması sonuçları itibariyle bakıldığında basit bir olay değildir ve yukarda anlattığım kapsam içerisinde değerlendirilebilir.

İran’ın bölgesel vizyonu, nükleer güce erişerek Ortadoğu’da ve İslam dünyasında dengeleri lehine değiştirmek fikri üzerine kuruludur. Bu süreçte, İran, Türkiye’yi NATO’ya ve ABD’ye karşı bir enstrüman olarak da kullanmış, pazarlık gücünü artırmıştır.

Erdoğan’ın Şangay Beşlisi söylemi, Çin füze sistemi tercihi yine bu kapsamdadır.

Erdoğan, geçen yıl Ermeni meselesinde açılım yapma işareti verirken bu yıl çok daha keskin bir söylem içerisinde. Bunun nedeni ABD Başkanı Obama’nın bu yıl ‘Ermeni Soykırımı’ ifadesini kullanabilme ihtimalidir. Bu yıl böyle bir şey olursa, bu Erdoğan’ı seçimler öncesinde daha milliyetçi bir söyleme itecek, aynı şekilde NATO vizyonundan biraz daha uzaklaştıracaktır.

11 Eylül’den sonra İslam dünyasının demokratikleşmesi doktrini gündeme geldiğinde ABD’de İslam dünyasıyla uzlaşmaya karşı, çatışma tezini dillendiren çok büyük bir lobi bulunuyordı ve o lobi bugün ABD’de İŞİD’in de yükselmesi ile sesini daha da güçlendiriyor.

2002’den sonra AKP’yi destekleyen akademik çevreler biraz da yazdıklarının çöpe gittiği düşüncesiye mahcubiyet içerisinde ya hayal kırıklıklarını ifade ediyorlar ya da susmayı tercih ediyorlar.

Erdoğan, girdiği bu süreç dolayısıyla bilerek ya da bilmeyerek ‘Medeniyetler Çatışması’ lobisinin ekmeğine yağ sürüyor.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,66 M - Bugn : 392

ulkucudunya@ulkucudunya.com