Vatandaşın parasıyla “sistem” kavgası...
Yiğit BULUT 06 Ağustos 2008
Bugün Türkiye’de hepimiz, bilerek veya bilmeyerek bir “taraf” olmuşuz ve “kapışıp” duruyoruz. Arada birileri “duruyor, düşünüyor”, uzlaşalım diyor ama iki gün sonar onlar da “kapışmanın” tarafı oluveriyor...
Bugün “bizler-onlar” hepimiz, ne yapıyoruz?
Tek cümle ile özetleyebilirim dünya büyük bir ekonomik krizin eşiğindeyken ve en önemlisi dünya son 150 yılın en büyük ekonomik genleşmesini 2003-2007 arasında yaşadığı dönemde Türkiye sadece Cumhuriyet’in birikimlerini satıp “zaman öldürürken” başta iktidar olmak üzere “tarafların” yaptığı tek birşey var dünyadaki gelişmelerin sağladığı avansı ülke yararına kullanmak yerine kendi ideolojisi uğruna sadece “sistemle” dalaşmak...
Daha açıkçası kendi yaratmadığımız “olumlu” dalga üstünde “sörf” yaparak, yine kendi kurmadığımız sistemle, yerleşik düzenle taraf veya karşı olarak “dalaşmak” ve bunu sanki “kendi ideolojisi uğruna değil de vatandaş adına yapıyormuş” gibi pazarlamak! Evet, kimse kızmasın, yapılanın tam tarifi bu! Hepimiz bu dinamiğin “parçalarıyız”! İşte enflasyon verileri, işte makro göstergeler, işte 2001-2007 arasında “geldiğimiz” nokta!
Ve işin en acı, en kötü tarafı “Dünya neler yaşadı, nerelere geldi?” demek yerine 80 yılın yarattığı katma değeri satıp, özelleştirmede “rekor” kırdık diyenler, ortaya çıkan geçici rahatlığı “ülke yararına” değil, kendi ideolojileri uğruna sistemle dalaşmak için “kullandıklarını” kabul etmekten çok uzaklar... Yaptıklarının ülkeyi bitirdiğinin farkında bile değiller... Ülkenin derdine bakın kimse çekini ödemiyor, esnaf kan ağlıyor, ülkemin bankaları 6 ayda 60 milyar dolara yakın değer kaybetmiş, dış ticaret açığında, cari açıkta rekor var, Kuzey Irak’ta-Kıbrıs’ta “kapının önüne konmak” üzereyiz hepimiz “kavga” derdindeyiz... Sevgili dostlar, dünya 2001-2007 Kasım arasında son 150 yıldır görmediği bir büyüme yakaladı. Her ülke, her “ekonomi” bundan nasibini aldı. En azından “eksiklerini” kapama adına yapısal düzenlemeler yaptılar...
Biz ne yaptık? Bırakın “avansı” kullanıp, eksiklerimizi “kökünden çözmeyi”, bu rahatlık içinde bir de “birikimleri satarak” ve daha da borçlanarak “bu dinamiği” üzerinde rahatça kutuplaşacağımız bir zemin yaratmak için kullandık... Geldiğimiz nokta çok açık ve net deniz bitti ve şimdi “bu ülkenin vatandaşları bu oyunun hesabını çok acı bir şekilde vermeye hazırlanıyor”! İşte dünyanın en yüksek faizini ödeyen, “benim diyen” ülkeler içinde en yüksek enflasyonuna sahip olan ve makro verileri “son 5 yılda en hızlı bozulan” Türkiye!
Sonuç: Bu kavgada “ana tercih” siyasi otorite tarafından yapıldı, bazen aşırı yerleşiklere karşı bir kavga da gerekiyordu, ama işin dozu kaçtı Türkiye “taraflara” bölündü... Bu bir “uzlaşma çağrısı” olduğu için “kimseyi suçlamadan” hepimizi içine alacak şekilde yazıyı kaleme aldım. Gerçekten uzlaşmak ve “kamplaşmayı” terse döndürmek zorundayız... Hepimiz “suçluyuz” diyelim, kimseyi “etiketlemeden” yarın sabahtan itibaren “bu ülke için yeniden” yaşamaya başlayalım... Yarın geriye kalan “hayatımızın” ilk günü, bunu “Türkiye’ye ayıralım” ...
Not: Hayatımda hiçbir zaman “kavgadan” kaçmadım, gerektiğinde en ağır eleştirileri “nasıl yazabildin?” soruları eşliğinde yazdım. Bu çağrım “bir geri adım” değil, gittiğimiz yoldan-kamplaşmadan ülkem adına gerçekten korkuyorum ve bizi bu yola iten “dış mihrakların” nasıl ellerini ovuşturduklarını görüyorum. Bu ülkeyi seven “herkes” için “etiketler-önyargılardan” kurtulmuş olarak “en azından bir el sıkışma zamanı”...