« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

14 May

2012

HAMİT AYTAÇ

01 Ocak 1970

(1891-1982) XX. yüzyılın meşhur Türk hattatı.
O zamanki adı Âmid olan Diyarbakır'da doğdu. Asıl adı Şeyh Müsâ Azmi'dir. Ba¬bası. Müstakimzâde'nin Tuhfe's'mde adı geçen hattat Âdem-i Âmidî'nin torunla¬rından Zülfikar Ağa, annesi Müntehâ Ha-nım'dır. Diyarbakır'da sıbyan mektebini, askerî rüşdiyeyi ve idâdîyi bitirdikten sonra 1908'de yüksek tahsil için İstan¬bul'a gitti. Bir yıl Mekteb-i Nüvvâb'a (1910'dan sonraki adıyla Mekteb-i Kudât) devam ettikten sonra sanata karşı ka¬biliyetini gören hocalarının tesiriyle Sa-nâyi-i Nefise Mektebi'ne kaydoldu. Fa¬kat babasının ölümü üzerine geçimini sağlamak için çalışmak zorunda kaldı¬ğından tahsilini tamamlayamadı. Hase-ki'de Gülşen-i Maârif Mektebi'nde hat ve resim hocası olarak çalışmaya başla¬dı; bu arada özel şekilde matbaa işle¬riyle de uğraştı. Rüsumat (Gümrük) Mat¬baası. Mekteb-i Harbiyye Matbaası ve sonra da hocası Mehmed Nazif Efendi'¬nin vefatı üzerine tayin edildiği Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiyye Matbaası'nda Meh¬med Emin Efendi ile beraber hattat ola¬rak çalıştı. Bir yıl kadar da Almanya'da haritacılık ihtisası yapan Mûsâ Azmi Bey. döndüğünde memuriyeti yanında geçim sıkıntısı sebebiyle Babıâli'de Hattat Hâ-mid Yazı Yurdu'nu açarak Hâmid rnüs-tear imzası ile piyasaya yazılar yazmaya başladı. Bir süre sonra da resmî göre¬vinden ayrılıp kendini tamamen bu işe verdi. 1928 harf inkılâbından sonra atöl¬yesini matbaa haline getirerek klişeci¬lik, çinkografi, pantografi. mamul maddeler için lüks etiket ve kartvizit basımı gibi işlerle meşgul oldu. Bunların yanı sıra hat ile de ilgisini kesmeyerek yurt içinden ve yurt dışından gelen özel is-tekleri karşılamaya devam etti. 1960 yı¬lında Paşabahçe Cam Fabrikası'na girdi, Burada imal edilen cam eşya üzerine çe¬şitli yazılar yazdı. 1975'te emekliye ay¬rıldı ; ömrünün geri kalan kısmını yazı yazmakla geçirdi. 19 Mayıs 1982'de ve¬fat etti. Kabri Karacaahmet Mezarlığı'n-da Şeyh Hamdullah'ın mezarının yakı¬nındadır.
Hamit Aytaç yazı sevgisini ve ilk yazı derslerini, yetişmesinde büyük rolü olan sıbyan mektebindeki hocası -sonradan Büyük Millet Meclisi'nin ilk dönem Diyar¬bakır mebusu olan- Mustafa Akif (Tü-tenk) Bey'den aldı. Askerî rüşdiyede. ay¬nı zamanda Ali Rızâ Bey ekolüne bağlı bir ressam olan Yüzbaşı Hilmi Bey'den sülüs, Vâhid Efendi'den de rik'a meşket-ti. Bu iki sanatkârdan Romen ve Gotik yazılarını da öğrendi. Ayrıca Hoca Esad Efendi ile Kolağası Ahmed Hilmi Efen¬di'den de sülüs ve nesih dersleri aldı. Yazıya olan merakı sebebiyle mektepte bir yılını kaybedince babası yazıyla uğ¬raşmasını menetti. Ancak Sultan II. Ab-dülhamid'in cülus yıl dönümünde yazdı¬ğı bir tuğra sebebiyle aldığı ödül. tek¬rar yazıyla meşgul olmaya başlamasını sağladı. İdadi yıllarında. Mustafa Rakım yolunda bir hattat olan akrabası Abdüs-selâm Efendi'den sülüs ve celisini iler¬letti, şahsiyeti ve sanat anlayışı büyük ölçüde bu zatın etkisinde gelişti. İmam Said Efendi'den de istifade etti. Ayrıca resimle de ilgilenerek ressam Ali Rızâ Bey tarzında eserler verdi ve daha çok peyzaj ile meşgul oldu. İstanbul'a geldi¬ğinde Gülşen-i Maârifteki öğretmenliği sırasında mektebin müdürü Süreyya Bey vasıtası ile tanıştığı Hacı Nazif Bey'den celî-sülüs, Reîsülhattâtîn Kâmil (Akdik) ile Neyzen Emin (Yazıcı) efendilerden sülüs ve nesih yazılarında faydalandı. Tuğ¬rakeş İsmail Hakkı (Altunbezer) Bey'in ya¬nında tuğra çekme tekniğini geliştirdi. Ta'likte bir müddet Hulusi (Yazgan) Efen-di'ye devam ettiyse de daha çok Meh-med Esad Yesârî'nin yazı örneklerinin etkisinde kaldı ve onun yolunu benimse¬di. 1916'ya kadar yazılarında "Şeyh Mû-sâ Azmî", "Müsâ Azmî" veya sadece "Az-mî", bu tarihten sonra ise Diyarbakırlı oluşuna telmihen "Hâmidü'l-Âmidî" ya da yalnız "Hâmid" imzasını kullandı ve daha çok bununla tanındı. Celî-sülüste Mustafa Rakım ve Sami efendiler yolun¬da mükemmel bir sanat çizgisi ortaya koydu. Yetmiş beş yıllık sanat hayatının en parlak devresi 1920-1965 yılları ara¬sına rastlar. Bu sürede ve sonrasında sayısız eser veren ve hayatını hattatlık¬la kazanan Hamit Aytaç'a, Türk sanatı ve kültürüne üç çeyrek asra varan hiz¬meti ve katkıları sebebiyle İstanbul'da 1982 yılında Aydınlar Ocağı Bilim ve Sa¬nat Kurulu tarafından "Üstün Hizmet Ar¬mağanı" verildi.
Hattat Hamit'in sanatını geliştirmede şahsi gayreti ve çabası ön planda gelir. O eski usulde bir hattatın yanında ye¬tişmiş olmayıp daha çok hat otoritele¬riyle mütalaa ve müzakerelerde buluna-rak ve eski hattatların yazı örneklerini sabırla ve titizlikle inceleyerek ilerlemiş ve başta celf-sülüs olmak üzere sülüs, nesih, celî, talik ve diğer yazı çeşitlerin¬de, hatta Latin yazılarında hemen hemen aynı kudrette kalem kullanan bir sanat¬kâr şahsiyetiyle kendisini sanat çevrele¬rine kabul ettirmiştir. Hamit Aytaç, İs¬lâm yazı sanatlarına yön veren ve İslâm dünyasının dikkatlerini İstanbul üzerin¬de toplamayı başaran büyük Türk hat¬tatlarının sonuncusudur.
En önemli eserlerinden biri, satırlar¬da "Allah" lafızlarını alt alta getirerek, diğeri de Hasan Rızâ Efendi'nin mushaf-ı şerifini esas alarak yazdığı Kur'ân-ı Ke-rîm'lerdir. Bunların ilki 1974'te ve daha sonraki yıllarda İstanbul, Almanya ve Beyrut'ta, diğeri ise 1986 yılında İstan¬bul'da basılmıştır. Kur'an cüzü. en'âm-ı şerif, Yâsîn-i şerif, dua ve evrâd mec¬muası, elifba türünde yayımlanmış eser¬leri yanında, hüye, kıta, murakka' vb. levha boyutlarında sayısız eseri olup bunların pek çoğu Türk ve dünya kolek¬siyonlarına girmiştir. Eski harflerle ya¬yımlanmış yüzlerce kitap, dergi, gaze¬te ve mecmuanın kapak yazıları ile ye¬ni harflerle neşredilmiş dinî ve edebî eserlerin Arapça metinlerinin pek çoğu onun kaleminden çıkmıştır. Son yazıla¬rından oluşan Kırk Hadis, Abdülkadir Karahan'ın açıklamalarıyla birlikte Kül¬tür Bakanlığı'nca bastırılmıştır (İstanbul 1977; Ankara 1985).
Şişli ve Söğütlüçeşme camileri ile Sir¬keci Hobyar Mescidi'ndeki yazıları, İs¬tanbul Eyüp Camii'nin kubbe yazılan, Ankara Kocatepe Camii'nin mihrap üs¬tü ve ana kubbe göbeği yazıları, Kasımpasa Camii dış revakları üzerindeki Ne-be' sûresi, Kadıköy Moda, Kartal, Pen¬dik, Paşabahçe, Fındıklı, Hacıküçük, Ça¬nakkale Çan, Denizli Tavas camileri ya¬zıları, mezar taşlarına hakkedilmiş hat¬ları onun celî yazıdaki dehasını ve kud¬retini gösterir. Özellikle Şişli Camii kapı¬sı üzerindeki celî-sülüs aynaiı istifi dün¬yaca ünlüdür. İstanbul Belediyesi Şehir Müzesi'nde 4603, 4604, 4605, 4626, 4651, 4658, 4661 numaralarda kayıtlı celî-sü¬lüs, celî-ta'lik ve celî-divanî yazılan da onun en güzel eserlerindendir.
İslâm Konferansı Teşkilâtı'na bağlı Mil¬letlerarası İslâm Kültür Mirasını Koruma Komisyonu tarafından 1986 yılında İs¬tanbul'da düzenlenen milletlerarası ilk hat müsabakasına onun adı verildi.
Hayatının son yıllarında yurt içinde ve yurt dışında pek çok talebenin yetişme¬sine sebep olmuş ve icazet vermiştir. Hattat Halim Özyazıcı ve Iraklı Hâşim Muhammed el-Bağdâdî kendisinden fay¬dalananların başında gelir.

Ziyaret -> Toplam : 123,12 M - Bugn : 25854

ulkucudunya@ulkucudunya.com