GAZNELİ MAHMUD (MAHMÛD-I GAZNEVİ)
01 Ocak 1970
Ebü'l-Kâsim Yemînü'd-devle ve emînü'l-mille Kehfü'l-Islâm Mizâmü'd-dîn Gâzî Mahmûd b. Sebük Tegin
(ö. 421/1030) Gazneli hükümdarı (998-1030).
10 Muharrem 361 (2 Kasım 971) tarihin¬de Buhara'da doğdu. Gazneli Hükümdarı Sebük Tegin'in oğludur. Annesi Doğu Af¬ganistan'daki Zâbülistan bölgesinden asil bir ailenin kızı idi. Bundan dolayı kendisine Mahmûd-ı Zâbülî de denilir. Gazneli Mah-mud'un çocukluğu hakkında fazla bilgi yoktur. Geleneğe uygun olarak küçük yaş¬tan itibaren gerekli dinî tahsili yaptı ve Kur'an'ı ezberledi. Ayrıca siyasî eğitimi de ihmal edilmedi ve iyi bir devlet adamı olarak yetiştirildi.
Mahmûd daha gençlik yıllarının başın¬da devlet idaresinde görev almaya başla¬dı. Nitekim Sebük Tegin, Saffârîler'e karşı Sîstan bölgesini daha iyi kontrol edebil¬mek için Büst şehrine çekildiğinde Mah-mud'u Gazne'ye vekil olarak bırakmıştı. Mahmûd bu dönemde babasıyla birlikte katıldığı savaşlarda cesaret ve zekâsıyla kendini gösterdi. Bir ara dedikodular yü¬zünden babası ile arası açılmış ve Gazne Kalesi'nde hapsedilmişti (380/990). Ancak bu anlaşmazlık uzun sürmedi ve birkaç ay sonra hapisten çıkarıldı. Sâmânî Emîri II. Nuh'un yardım istemesi üzerine Mah-mud, babasıyla beraber Sâmânîler'in Türk kumandanları Ebû Ali es-Simcûrî ve Fâ-ik'e karşı yaptıkları savaşta büyükyarar-lıklar göstermiş, bundan çok memnun kalan II. Nûh, Mahmud'a "Seyfüddevle" lakabı vermiş ve kendisini Horasan ordu¬su kumandanı tayin etmişti.
Sebük Tegin öldüğü zaman (387/997) oğullarından Mahmûd Horasan ordusu kumandanı. Nasr Büst valisi, İsmail ise Gazne ve Belh hâkimiydi. Sebük Tegin. İs¬mail'in tahta geçmesini vasiyet etmişti. Bu vasiyet yerine getirildi ve İsmail hü¬kümdar ilân edildi. Bu sırada Nîşâbur'da bulunan Mahmûd, İsmail'in hükümdar¬lığını tanımadı, kardeşi Nasr ve amcası Bugracuk'u da kendi tarafına çekti. İki kardeşin orduları Rebîülevvel 388'de (Mart 998) karşılaştı, Mahmûd İsmail'in kuvvetlerini yenerek Gazneliler tahtına çıktı.
Sultan Mahmûd kardeşiyle taht mü¬cadelesi yaptığı sırada Sâmânîler'den II. Nuh'un ölümüyle yerine oğlu II. Mansûr geçmişti. II. Mansûr, Horasan'a kendi ku¬mandanlarından Begtüzün'ü sipehsâlâr tayin etti. Ancak Mahmûd, Sâmânî baş¬şehri Buhara'ya elçi gönderip Horasan'ın kendisine iadesini istedi. Bu teklifin red¬dedilmesi üzerine Nîşâbur'a yürüdü. Bu sırada Begtüzün ve Faik, II. Mansûr'u ya¬kalayıp gözlerine mil çektiler ve yerine he¬nüz küçük yaşta bulunan Abdülmelik b. Nuh'u tahta çıkardılar. Mahmûd, Sâmânî Mahmûd-ı Caznevi'nin albümünden bir sayfa [331] emîrinin intikamını almak için harekete geçti. Yapılan savaşta Gazneli ordusu Sâ-mânî kuvvetlerini yenilgiye uğrattı. Mah-mud bu zafer sonunda Horasan'ı ele ge¬çirdi ve kardeşi Nasr'ı oraya vali tayin etti.[332] Ardından Bağdat'a elçi göndererek zafe¬rini Abbasî Halifesi Kadir- Billâh'a bildir¬di. Halife, Mahmud'un elçisini kabul edip saltanatını tasdik etti ve kendisine "Ye-mînüddevle ve emînü'l-mille" lakabını verdi.[333] Sultan Mahmud bu tarihten sonra İslâmiyet"i yaymak ve Hindistan tapınaklarındaki zengin servete sahip olmak amacıyla her yıl gazaya çıkmaya karar verdi. Bu sırada Karahanlılar Buhara'ya girip Sâmânî ha¬nedanı mensuplarını Özkent'e gönderdi¬ler (389/999). Sâmânî Devleti'nin ortadan kalkmasıyla Mahmud her yönden bağım¬sız bir hükümdar sıfatını kazandı.
Amcası Buğracuk'un ölümüne sebep olan Sîstan hâkimi Halef es-Saffâr'ı ceza¬landırmaya karar veren Sultan Mahmud bu maksatla büyük bir ordunun başında Sîstan'a yürüdü. Ancak Halefin 100.000 dinar para ödemeyi ve Mahmud adına hutbe okutmayı kabul etmesi üzerine anlaşma yaparak Gazne'ye döndü (390/ 1000) 393'te (1003) Sîstan'a bir sefer daha düzenleyerek bölgeyi itaat altına aldı.
Mahmud, Karahanlılar ile bir anlaşma yaparak kuzey bölgesini emniyete aldık¬tan sonra Hint seferlerine başlamaya ka¬rar verdi. Şevval 390 (Eylül 1000) tarihin¬de ilk Hint seferine çıktı. Kabil'in doğu¬sunda Lamgan bölgesinde Hintliler'in elinde bulunan birkaç kaleyi ele geçirdik¬ten sonra Gazne'ye döndü. Sultan Mah¬mud'un ikinci seferi Vayhand Racası Caypal üzerine olmuştu. Mahmud, Hint-liler'e karşı kazandığı bu zaferden (392/ 1002] sonra Hinduşâhî hanedanının mer-kezi Vayhand (Und) şehrini zaptetti ve Gazne'ye döndü. Bu başarısından dolayı kendisine "Gâzî" lakabı verildi. Üçüncü Hint seferi, Bhâtiya denilen bölgenin ra¬cası Beci Ray'a (Bacra) karşı yapıldı (395/ 1004-1005). Gazneli ordusu Bhâtiya'yı ele geçirdiği gibi racahğın diğer bölgelerini de itaat altına aldı. Mahmud bu bölgede mescidler yaptırdı, İslâm esaslarını öğ¬retmek için din âlimleri gönderdi. Onun Hindistan seferlerinin bir amacı da Sün¬nîliği korumak ve güçlendirmekti. O sıra-da Mültan'ın idaresini elinde bulunduran Karmatî Ebü'l-Fütûh Davud'un bâtınî dü¬şünceleri yaymaya çalışması Mahmud'un
oraya bir sefer düzenlemesine sebep ol¬du. Müîtan'ı fethederek buradaki Karma-tîler'i cezalandırdı ve Caypal'ın müslüman olan torunu Suhpal'ı (Nevasa-şah) Mültan valiliğine tayin etti. Ancak Suhpal'ın tekrar Hindu dinine dönmesi üzerine Sultan Mahmud beşinci Hint se¬ferine çıktı (398/1007-10081. Suhpal ya¬kalandı ve Mültan valiliğine Gazneli ku¬mandanlardan Tegin Hazîn getirildi. Altıncı Hint seferi Caypal'ın oğlu Anand-pâl'a karşı yapıldı. Pencap bölgesinin git¬tikçe artan İslâm baskısı altında bulun¬ması, Anandpâl'ı Kuzeybatı Hindistan'¬daki diğer racalardan yardım istemeye şevketti. Racalar yaklaşan İslâm tehli¬kesi karşısında Anandpâl ile anlaşarak asker gönderdiler. Bu büyük Hint ordu¬suna Anandpâl'ın oğlu Brahmanpâl ku¬manda ediyordu. Mahmud bu hareketi kış ortasında öğrendi ve hava şartlarının kötülüğüne rağmen 29 Rebîülâhir 399 (31 Aralık 1008) tarihinde Gazne'den ayrıldı. Vaynand şehrinin karşısındaki ovada meydana gelen savaşta Hintliler! mağlûp ederek Pencap yolunun güvenli¬ğini sağladı. Ayrıca savaş alanından ka-çanların sığındığı Nagarkot (Bhim Nagar) Kalesi üç günlük bir kuşatmadan sonra fethedildi (399/1009).
Sultan Mahmud'un yedinci seferi, Na-garkot'tan dönüşünden kısa bir süre son¬ra Safer 400'de (Ekim 1009) büyük bir ti¬caret merkezi olan Narâyan (Narâyanpûr) üzerine gerçekleştirildi. Neticede Narâ¬yan racası ile barış yapıldı; bu barış saye¬sinde Horasan ile Hindistan arasındaki yollar tüccarlara açıldı ve ticaret hız ka¬zandı. Mahmud sekizinci Hint seferinde yine Mültan üzerine yürüdü; hiçbir zor¬lukla karşılaşmadan bölgeyi itaat altına aldı ve Karmatîler'e ağır bir darbe indirdi (401/1010). Dokuzuncu Hint seferi Nanda-na'ya (Narâdîn, bugünkü Salt Range böl-gesinde] karşı gerçekleştirildi ve burası ele geçirildi (404/1014). Sultan Mahmud daha sonra Raca Triloçânpâl'ın çekildiği Keşmir'e doğru ilerledi ve onu mağlûp et¬ti. Mahmud yeni hâkim olduğu bölgelere İslâmiyet'i tebliğ İçin din âlimleri gönder¬di ve camiler yaptırdı. Halife Kadir-Billâh bu başarısından dolayı kendisine "Nizâ-meddin" lakabını verdi. Onuncu seferini Thânesâr şehrine yapan Mahmud, Hintli-ler'ce mukaddes sayılan bu şehirdeki bir¬çok tapınak ve putu tahrip ettirdi (405/ 1014-15). 406 ortalarında (1015 sonları) on birinci Hint seferine çıkan Sultan Mahmud, Keşmir yolu üzerindeki Lokhot (bugünkü Lo-harin) Kalesi'ni kuşattıysa da şiddetli kış yüzünden geri çekilmek zorunda kaldı. On ikinci seferini Kannevc'e gerçekleştir¬mek üzere 13 Cemâziyelevvel 409 (27 Ey¬lül 1018) tarihinde Gazne'den ayrıldı. Ag-ra'nın 170 km. kadar doğusunda bulunan Sarsâva Kalesi ele geçirildi. Baran (bugün¬kü Bülendşehir) Racası Hordat itaatini bil¬dirdi; raca ile birlikte 10.000 taraftan İs¬lâm dinini kabul etti. Gazneli ordusu, daha sonra Delhi ile Agra yolunun ortalarında bulunan Mathûrâ (Muttra) şehrine hâkim oldu. Sultanın asıl hedefi olan Kannevc ise 8 Şaban 409'da (20 Aralık 1018) fet¬hedildi.
Sultan Mahmud 410 yılı ortalarında (1019 yılı sonlan) on üçüncü Hint seferine çıktı. Amacı Kalincâr Racası Ganda ve müttefiklerini itaat altına almaktı. Bari şehri ele geçirildi, Ganda bir öncü savaşın¬dan sonra kaçtı. On dördüncü Hint seferi yine Keşmir üzerine yapıldı (412/1021). Ancak Mahmud. Lokhot Kalesi Önünde kı¬şın şiddetle bastırması sebebiyle çekil¬mek zorunda kaldı. On beşinci Hint sefe¬rinde Ganda"ya karşı tekrar harekete geç¬ti (413/1022), önce Gevâliyâr'a, ardından Kâlincâr'a yürüdü. Ganda'nın barış tekli¬fini kabul ederek onu itaat altına aldı.
Mahmud'un Hindistan'a yaptığı en önemli seferlerden biri Sûmenât (Som-nât) seferidir. Sûmenât, Hindistan'ın batı sahilinde Kathiavar yarımadasında bir şe¬hirdi. Mahmud, 30.000 atlı ve pek çok gö¬nüllüden oluşan ordusuyla 416 Şabanın¬da (Ekim 1025) Gazne'den hareket etti. Gazneli ordusu 16 Zilkade 416'da (8 Ocak 1026) Somnât Kalesi'ni fethetti. Buranın tapınağındaki büyük put yerinden sökü¬lerek dört parçaya ayrıldı. Parçalardan ikisi Gazne'deki ulucami ve sarayın kapı¬ları önüne konulmuş, diğer ikisi Mekke ve Medine'ye gönderilmişti. Halife Ka¬dir- Billâh bu başarısından dolayı kendi¬sine "Kehfüddevle ve'l-İslâm" lakabını verdi. Sultan Mahmud Hindistan'a son seferini, kendisine saldıran bölgenin yer¬li halkı Catlar'ı cezalandırmak ve yol gü-venliğini sağlamak için yaptı (418/1027). İndus nehrinin iki yakasına hâkim olan Çatlar aynı zamanda usta gemicilerdi. Mahmud, onlarla savaşabilmek için Mül-tan'da 1400 gemiden oluşan bir nehir fi¬losu yaptırdı. İndus nehri üzerindeki sa¬vaşta Çatlar mağlûp edildi. Sultan Mah¬mud, bu seferleriyle Hint ülkesinde yüz¬yıllarca sürecek olan Türk- İslâm hâkimi¬yetinin temellerini atmış, onun hâkimi¬yeti altındaki bölgelerde İslâm dininin yayılması, 1947'de kurulan bağımsız Pa¬kistan Devleti'nin teşekkülünde birinci derecede etken olmuştur.
Karahanlı Hükümdarı Nasr b. Ali, Bu-hara'yı zaptettikten sonra Sultan Mah-mud ile birbirlerine dostluk mesajları gönderdiler. Ardından iki devlet arasın¬da Ceyhun nehri sınır kabul edildi (391/ 1001). Fakat Nasr b. Ali. Sâmânîler'in bü¬tün mirasına konmak istiyor ve Horasan'ı ele geçirmek için fırsat kolluyordu. Nite¬kim Mahmud'un Hindistan'da bulunma¬sından yararlanarak iki koldan Horasan'a kuvvet gönderdi (396/1006). İki taraf arasındaki mücadele neticesinde Sultan Mahmud, Karahanlı kuvvetlerini Hora¬san'dan uzaklaştırdı (Zilhicce 396/ Eylül 1006). Nasr b. Ali ise kolay kolay Hora¬san'dan vazgeçmek niyetinde değildi. Bu sebeple Karahanlı Yûsuf Kadir Han'dan yardım aldı. Mahmud birleşik Karahanlı ordusunu Belh civarında mağlûp etti [ Re-bîülevvel 398/Aralık 1007). Nasr b. Ali'nin halefi ve kardeşi Ebû Mansûr Arslan Han, Sultan Mahmud ile iyi komşuluk müna¬sebetlerini devam ettirmek amacıyla bir anlaşma yaptı. Ancak Ebû Mansûr daha sonra Yûsuf Kadir Han ile birleşti. Sultan Mahmud bu iki Karahaniı hükümdarının ordularını Belh civarında yenilgiye uğratti (410/1019). Bu defa Yûsuf Kadir Han, Sultan Mahmud ile kardeşine karşı anlaş¬mak istedi. Mahmud, yeni komşusu Ali Tegin'e güvenemediğinden Yûsuf Kadir Han ile Semerkant civarında buluştu.[334] İki hükümdarın görüşmesinde önemli kararlar alındı. Sul¬tan Mahmud, Ali Tegin'in müttefiki olan Selçuklu Arsîan Yabgu'yu (Arslan b. Sel¬çuk) Mâverâünnehir ve Türkistan'dan uzaklaştıracaktı. Mahmud. kendi ülkesi¬ne gelebilecek tehlikeleri önlemek için Arslan Yabgu'yu tutuklatarak Kâlincâr Kalesi'nde hapsettirdi. Daha sonra Kara-hanlılar arasındaki mücadeleden fayda¬lanıp Sâmânî Devleti'nin topraklarına hâkim oldu.
Sultan Mahmud her fırsatta Hârizm bölgesini İtaat altına almaya çalışıyordu. Nihayet Karahanlılar"ın aracılığı ile Mah¬mud ve Me'mûnîler'den Hârizmşah Ebü'l-Abbas Me'mûn arasında bir anlaşma ya¬pıldı. Buna göre Hârizmşah Gazneliler'e tâbi olacaktı. Hutbenin Sultan Mahmud adına okunmaya başlanması Hârizm or¬dusu kumandanları arasında anlaşmazlı¬ğa yol açtı. İsyan eden kumandanlar Me'-mûn'u öldürerek yerine on yedi yaşındaki yeğeni Ebü'l-Hâris Muhammed'i geçirdi¬ler. Sultan Mahmud aynı zamanda eniş¬tesi olan Me'mûn'un intikamını almak bahanesiyle, gerçekte ise Hârizm'i zap¬tetmek için harekete geçti. Gazneli ordu¬su Hârizm kuvvetlerini yenerek bölgenin başşehri Gürgenç'e girdi, böylece Me'mû-nîler hanedanına son verildi (408/1017).
Arslan Yabgu'ya bağlı 4000 çadırlık bir Oğuz grubunun ileri gelenleri Sultan Mah-rnud'dan Horasan'a geçmek için izin is¬tediler. Sultan, Tus Valisi Arslan Câzib'in muhalefetine rağmen Oğuzlar'ın Cey¬hun'u geçmelerine izin verdi. Ancak Ne-sâ, Bâverd ve Ferâve halkı Türkmenler'-den şikâyette bulundu (419/1028). Bunun üzerine Sultan Mahmud hayatının sonu¬na kadar Türkmenlerle mücadele etti ve onları ülkesinden uzaklaştırdı. Öte yan¬dan Gurlularyol kesiyor, türlü kötülükler yaparak Mahmud'un halkını rahatsız edi¬yorlardı. Sultan buraya ilki 401 'de (1010-11), ikincisi 411 'de (1020) olmak üzere iki sefer düzenledi. Bölgede İslâmiyet'i yay-makiçin din âlimleri görevlendirdi. Ayrıca 401 (1010-11) yılında isyan belirtileri gös¬teren Kuşlar hâkimini itaat altına aldı. 1012'de Garcistan bölgesini Gazneli Dev¬leti sınırları içine kattı. Ziyârî Emîri Minû-çehr. Sultan Mahmud'a tâbi olmak ve yıl¬lık 50.000 dinar haraç Ödemek suretiyle tahtında kaldı. Mahmud, 420'de (1029)
Devleti'nin topraklarını batı yönünde de genişletti. İndus nehriyle Gazne arasında¬ki dağlık bölgede yaşayan Afganlar, Sul¬tan Mahmud'un ülkesinin sınır bölgelerine zaman zaman yağma akınları yapmakta, Horasan ile Hindistan arasında yol alan kervanları vurmaktaydılar. Mahmud, Af¬ganlılar üzerine yaptığı seferle onları ita¬at altına aldı ve bölgenin İslâmlaşması için hocalar tayin ederek Gazne'ye döndü.
Sultan Mahmud başlangıçta Abbasî ha-lifeliğiyle iyi münasebetler içinde bulun¬muş. Kadir-Bİİlâh'ı halife tanımıştı. Kâdir-Billâh da onun bu davranışından ve İslâm dinini yaymak için Hintliler'e karşı yaptığı gazalardan memnun olmuş, Mahmud'a çeşitli lakaplar vermişti. Fakat daha son¬ra Gazneli Fatımî yakınlaşmasından şüphelendi ve bu yüzden Mahmud ile hali¬fenin arası açıldı (414/1023). Buna rağ¬men Sultan Mahmud paralarında halife¬nin ismine yer vermiş, seferlerinde elde edilen ganimetten Bağdat'a hediyeler göndermeye devam etmiştir.
Sultan Mahmud 23 Rebîülâhir 421 "de (30 Nisan 1030) Gazne'de vefat etti. İdarî kabiliyeti, siyaseti ve muazzam fütuha¬tı ile Türk- İslâm dünyasının müstesna devlet adamlarından biri olan Mahmud hayatının büyük kısmını savaş meydan¬larında geçirmiştir. Öldüğü zaman Gaz¬neli Devleti batıda Azerbaycan toprakla¬rından doğuda Hindistan'ın Yukarı Ganj vadisine, kuzeyde Hârizm'den güneyde Hint Okyanusu sahillerine kadar uzanan çok geniş bir sahayı içine alıyordu. Mah¬mud dindar, zeki, ileri görüşlü, ihtiyatlı ve âdil bir hükümdardı.
Âlimleri himaye eden Sultan Mah¬mud'un Şafiî ve Hanefî fakihlerine huzu¬runda münazara yaptırdığı bilinmektedir. Âlimlere olan saygısı, adaleti ve iyi yö¬netimi, gerek kendi döneminde gerekse sonraki devirlerde edip ve şairler tarafın¬dan övülmüş, Fars edebiyatında adalet ve insafın timsali olarak gösterilmiştir. Başta Firdevsî olmak üzere Unsûrî, Fer-ruhî-i Sîstânî ve Ascedî gibi şairler onun ihsanlarına nail olmuşlardır. Bir rivayete göre Firdevsî Şâhnâme'yı Gazne'ye gide¬rek bizzat ona sunmuştur. Sultan Mah¬mud'un Şâhnâme'yı beğenmediği, bu¬nun üzerine Firdevsî'nin ona hicviye yaz¬dığı hakkında bazı kaynaklarda yer alan bilgilerin asılsız olduğu anlaşılmaktadır. Fars-Ça'nın büyük bir gelişme göstererek Hindistan topraklarında yayılması da Sultan Mahmud sayesinde olmuştur. Bîrûnî Gaz-neli sarayında uzun süre kalmış ve Tah-kiku mâ Ii'1-Hind adlı eserini bu dönem¬de yazmış, ölümünün ardından Sultan Mahmud'u "âlemin aslanı ve zamanın yegânesi" olarak tanıtmıştır. Sultan Mah¬mud, Hintyanmadasıyla İslâm dünyası arasındaki kültür ve ticaret hayatına can¬lılık kazandırmış, birçok müslüman âlîm, edip ve şairin Hindistan'a yerleşmesiyle İslâm kültürünün bu bölgeye ulaşmasını sağlamıştır.