« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

M. METİN KAPLAN

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

06 Ara

2021

Reşat Nuri Güntekin

25.11.1889 – 13.12.1956 01 Ocak 1970

Askeri tabip Nuri Bey ile Erzurum valisi Yaver Paşa ’nın kızı Lütfiye Hanım ’ın oğlu. İlköğrenimine Çanakkale ’de başladı. İptidaiyi bitirdikten sonra bir buçuk yıl kadar idadiye devam etti. Bir süre İzmir ’deki Frer ’ler okulunda öğrenim gördükten sonra sınavla girdiği Darülfünun Edebiyat Şubesi ’ni 1912 ’de bitirdi. 1913 ’te Bursa Sultanisi orta kısmına Fransızca öğretmeni olarak atandı. Eğitimcilik mesleğini daha sonra İstanbul Beşiktaş İttihat ve Terakki Mektebi Fransızca, Türkçe, sarf nahiv ve kitabet öğretmenliği (1915), Fatih Vakf- ı Kebir Mektebi müdürlüğü ve birinci muallimliği (1915- 17), Akşemseddin Mektebi müdürlüğü (1917- 19), Feneryolu Murad- ı Hâmis Mektebi müdürlüğü (1919), Osman Gazi Paşa Mektebi müdürlüğü ve başmuallimliği görevleriyle sürdürdü. 1919- 24 yıllarında Vefa Sultanisi ’nde Türkçe öğretmenliği yaptıktan sonra İstanbul Erkek Lisesi, Çamlıca Kız Lisesi, Kabataş Lisesi, Galatasaray Lisesi ve Erenköy Kız Lisesi ’nde öğretmen ve idareci olarak görev aldı. 1927 ’de atandığı maarif müfettişliği görevini milletvekili seçildiği 1939 ’a kadar aralıksız sürdürdü. Bu arada Dil Heyeti ’ndeki çalışmalara katıldı (1929- 31). 1939- 46 arasında Çanakkale milletvekili olarak TBMM ’de bulundu. 1947 ’de Kemal Turan ve Ragıp Şevki Yeşim ’le birlikte Cumhuriyet Halk Partisi ’nin (CHP) Ankara ’da yayımlanan Ulus gazetesinin İstanbul kolu olan Memleket ’i çıkardı (1947). Yeniden müfettişliğe döndü. 1950 ’de UNESCO Türkiye temsilciliği ve öğrenci müfettişliği göreviyle Paris ’e gitti. 1954 ’te yaş haddinden emekliye ayrıldı. Bir süre İstanbul Şehir Tiyatroları edebi heyeti üyeliği yaptı. Yakalandığı akciğer kanserinin tedavisi için gittiği Londra ’da öldü. 13 Aralık 1956 günü Karacaahmet Mezarlığı ’na gömüldü.

Edebiyat hayatına Diken dergisinde çıkan “Eski Ahbap” (1918) adlı öyküyle giren Reşat Nuri, geniş bir kitaplığa sahip olan aydın bir babanın oğlu olarak, edebiyata olan ilgisini öncelikle aile çevresinde kazanmıştır. Çocukluk günlerine başvurduğu zaman, lalasının anlattığı masallarla Fatma Aliye Hanım ’ın Udî romanı, Muallim Naci ’nin şiirleri ve Halit Ziya ’nın öykü ve romanlarının edebiyatı sevmesinde önemli rol oynadığını hatırlar. Tiyatroya olan düşkünlüğü de çocukluk yıllarına rastlar. İlk öyküsünden sonra, Zaman gazetesinde “Temaşa Haftaları” başlığı ile tiyatro eleştirileri yayımlamaya başladı (1918- 19). Bu dönemde Şair, Nedim, Temaşa, Büyük Mecmua, Edebi Mecmua, İnci gibi dergilerde, Tercüman- ı Hakikat ’in “Edebiyat” ekinde ve Dersaadet gazetesinde bazen takma isimlerle, uyarlama ve telif oyunlar tefrika etti, öyküler yayımladı. Bursa anılarına dayanan Harabelerin Çiçeği adlı romanı, Cemil Nimet adıyla Zaman gazetesinde tefrika edildi (1918). Bunu Dersaadet gazetesinde kendi adıyla yayımladığı Gizli El izledi (1920). Hançer (1920), Eski Rüya (1922) gibi oyunları ile Fransızcadan uyarladığı “Bahar Hastalığı” (1920), “Karanlık Kuyu” (1921), “Bir Donanma Gecesi” (1922) gibi oyunları Yeni Sahne ve Darülbedayi ’de oynandı. Ressam Münif Fehim, İbnürrefik Ahmet Nuri ve Mahmut Yesari ile birlikte Kelebek adlı mizah dergisini çıkardı (1923- 24, 77 sayı). Sonraki yıllarda öykü, roman, piyes, makale türünde birçok ürün verdi. Asıl tanınması Vakit gazetesinde tefrika edilen (1922) Çalıkuşu adlı romanıyla oldu. Fikirler, Hayat, Yeni Türk, Varlık, Aydabir, Çınaraltı, Cumhuriyet, Milliyet, Resimli Şark, Ulus, Tan gibi dergi ve gazetelerde yazdı.
Romanları ve oyunları – özellikle Çalıkuşu romanının yayımlanmasından sonra- geniş halk kitleleri arasında büyük bir ilgi ve beğeniyle izlenen Reşat Nuri, II. Abdülhamit devrinden çok partili demokrasiye kadar Türkiye ’nin en bunalımlı dönemlerini bizzat yaşamış, tarihsel, toplumsal ve siyasal olayların Türk insanı ve toplumu üzerindeki etkilerini başarıyla yansıtmış bir yazardır.

Kullandığı günlük konuşma dili ve toplumsal ve edebi temlerle geniş bir okuyucuya sahip olan Reşat Nuri yazdığı yapıtların oluşumunu ve gelişimini şöyle anlatır: “Hiçbir zaman derhal mevzuun plânını yapıp yazmaya başladığım vaki değildir. Bulduğum mevzuu zihnimde bir köşeye atarım. Onu francala hamuru gibi kendi kendine kabarması için uzun müddet bırakırım. Çok defa aradan birçok senelerin geçtiği vakidir. Bu müddet zarfında mevzua bazı ilâveler yaparım. Bazı kısımlarını atarım. (…) Romanın sonunu nasıl bitireceğimi tayin etmeden yazıya başlamam. Evvelâ bir umumî şema yaparım. Fakat eser henüz definitif olmamıştır. Ortada şahıslar ekseriya hüviyetlerini değiştirirler, evvelce hiç düşünmediğim vak ’alar, yeni şahıslar gelir. Böyle, çalakalem, bir müsvette yaparım. Sonra ikinci müsvetteye başlarım. Bu birincinin retuşudur, romanın asıl yazılışıdır.”

Anlatıcı ’nın araya girmesinden doğan sakıncaları, olayları kahramanın ağzından aktararak aşmaya çalışan yazar, bu yönüyle önemli bir roman tekniğine de dikkat çeker: “Ben kahramanlardan birini alıp onun ağzından anlatmayı daha kolay bulurum. Hem bu suretle vak ’alar dağılmaz. Vak ’ayı anlatan kahraman vahdeti muhafaza eder. Bunun bir iyiliği daha vardır: romancı mesuliyetin mühim bir kısmını üstünden silkip atmış olur. Ekseriya bir romancının yaptığı bir tasvir okuyucuya soğuk gelebilir. Çok defa okuyucular romancının bir adamı anlatışını beğenmeyebilir. İşte romanı kahramanın ağzından anlatırsanız mesuliyetin bir kısmı sizden ziyade kahramanın görüşüdür.”

Yapıtın dil öncesi ortaya çıkış sürecini anlatan bu açıklamaları değerlendirirken Birol Emil, Güntekin ’in romanlarından yalnızca yedisinin (Dudaktan Kalbe, Yeşil Gece, Yaprak Dökümü, Kızılcık Dalları, Eski Hastalık, Değirmen, Kan Davası) anlatımının romancının ağzından verildiğini, bunların ise toplumsal ve psikolojik tezleri olduğunu, geri kalan romanların ise “asli” kişilerin ağzından anlatıldığını ve “bir nevi sözlü hatırat” yahut “jurnal” biçiminde kaleme alındığını söyler. Yalnızca Bir Kadın Düşmanı mektup biçiminde yazılmıştır. Bu bağlamda, belirtilen romanlarda verilen toplumsal ve psikolojik tezleri göze alarak, Güntekin ’in toplumsal değişmeyi yakından izlediğini söyleyen A. Oktay “bu süreç içinde bireysel psikolojileri de yakalamaya özen göstermiştir. Örneğin kendisinin ‘bir tür polemik romanı ’ diye adlandırdığı Yeşil Gece ’de laik düşünce ile dinsel düşünce arasındaki gerilimin Cumhuriyet ’in ilk yıllarına özgü biçimlenişlerini anlatmış, çatışma koşullarında oluşan Şahin ’in düşünsel/tinsel dönüşümünü dile getirmişse, son romanı olan Son Sığınak ’ta çeşitli çevrelerden gelen ‘belini doğrultamayan ’ insanları, kendilerine bir teselli, bir yaşama umudu verecek sanatsal kaçışta, bir tiyatro serüveninde anlatmayı seçmiştir” der.

Yapıtlarında orta sınıftan insanların ideolojik bakış açılarından yola çıkan ve bu insanların sesini duyurmaya çalışan Reşat Nuri toplumsal sorunları ağırlıklı olarak kullansa da, düşünsel planda, yönünü siyasal bir söyleme çevirmez. Reşat Nuri ’nin toplumsal ve bireysel sorunları kavrayış biçimi, A. Oktay ’ın da belirttiği gibi, yazarın “sosyalizme eklemlenmiş bir popülizmi benimsediğini öne sürmeye izin vermez. Ondaki halkçı eğilim, son kertede siyasal göndermeler içeriyor olsa bile, kendiliğinden bir halkçılıktır. Siyasal bir programdan kaynaklanmaz. Bireysel ve toplumsal sorunlar ekonomik, siyasal, törel, düşünsel ve tinsel boyutlarıyla ortaya konurken, Güntekin genel olarak sınıfsal değil insanal (beşerî) düzeye bağlı kalmaktadır. Ondaki mutluluk düşüncesi, daha çok uzlaşmayı öngörür, çatışmayı değil. Sevgi, şefkat, hoşgörü, bağışlama: Reşat Nuri ’nin roman ve oyunlarındaki popülizmi besleyen ögeler bunlardır. Belli ölçüde ekonomik/toplumsal eşitsizlikleri göstermekle birlikte, Güntekin ’in sınıf sorununu önemsemediğini söylemek gerekir. Kuşkusuz, sınıfların varlığı, roman kişilerinin toplumsal konumları aracılığıyla kabul edilmektedir ama adaletsizlikler, eşitsizlikler ekonomik düzeyde değil törel düzeyde kavranmakta, çözümleri de aynı şekilde törel/manevî düzeyde aranmaktadır. Güntekin ’in bu özelliği, onu eleştirel gerçekçi ve toplumcu gerçekçi yazın anlayışlarının dışında bir yere yerleştirmeyi gerektirmektedir.” Bu bağlamda M. Kaplan ’ın Güntekin ’i “öğretmenler ve memurlar romancısı” olarak nitelemesini hatırlamak da yerinde olacaktır. Güntekin ’in romanlarındaki toplumsal eleştiri öğeleri üzerine bir araştırma yapmış olan H. Çelik de romanlarda siyasi, ekonomik, askeri, ahlaki, ideolojik, estetik, dini ve hukuki eleştiri öğelerinin varlığına karşın, yazarın “monist bir anlayışla, tartışmasız reçeteler” önermemesi yönüyle, sosyal gerçekçi/sosyalist gerçekçi romancılardan ayrıldığını belirtir.

Romancı yönünün gölgesinde kalsa da Reşat Nuri ’nin yazarlığının göründüğü önemli bir alan da tiyatrodur. Çocukluğundan ölümüne kadar, hayatında önemli bir yere sahip olan tiyatronun, iyi değerlendirilirse, eğlenceden eğitime kadar kullanılacak bir araç olduğunu düşünen yazar, Anadolu ’da yaygın olan tuluat tiyatrolarının düzeltilerek kullanılabileceğini söyler. Bu düzeltme “tiyatroların çok eskimiş piyeslerini asıllarındaki tadı ve keyfi bozmadan yenileştirmek ve yeni hayata uydurmak; bir de repertuara aynı sadelikte yeni piyesler ilavesine çalışmak”la olacaktır. Güntekin ’in oyunlarını değerlendiren Sevda Şener de şu tespitlerde bulunur: “Toplum içindeki çatışmaları gördüğü halde tarafları yargılamayan, karşıt öğelerin ikisini de anlamağa çalışan ve ne yönden gelirse gelsin bütün mutsuzluklara sevgi ile eğilen Reşat Nuri Güntekin olmuştur. Cumhuriyetten önce yazdığı oyunlarda, katı toplum kurallarının ötesinde, insanî bir görüşü benimsediği, insanlık, uygarlık açısından şerefli gördüğü davranışları yücelttiği görülür.”

Kaynak: Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi

Ziyaret -> Toplam : 148,29 M - Bugn : 353172

ulkucudunya@ulkucudunya.com