Çakar çakmaz, çakan senaryo!
Ömer Lütfi METE 13 Mayıs 2008
Kapatma davası gündeme oturunca MHP'nin iktidarı oyuna getirdiğine ilişkin iddialar, önce gedikli kahvehane geyiklerinin geviş getirme demlerine çökmüştü.
Bir meslektaşımız bu iddiaları -isim de vererek- yazınca 'Allah Allah, demek ki gerçekmiş' diyenler çoğaldı. Deniz Bölükbaşı demiş imiş ki: 'MHP'nin türban çıkışı tamamen benim fikrim. Olaylar güzel gelişti. Parti kapanacak! Zaten amacım partinin kapatılmasıydı...' Tunca Toskay'ın da belirttiği gibi; Bölükbaşı'nın bu sözleri şaka olarak dahi söylemiş bulunması imkânsız! 'Aman efendim; neden değil, Bölükbaşı'na nasıl o kadar güvenebiliyorsun?' Bunun güvenmekle de, güvenmemekle de alakası yok! Bölükbaşı'nı da hiç tanımam. Mesele, mantık meselesi...
Siyasi tezgâh tasarlayıp uygulatan kişiler yaptıklarını, başka bir tezgâh için gerekli olmadıkça anlatmazlar! Bir de en çok hatıralarını yazacakları zaman itiraf edebilirler ki o da ayrı bir tezgâh olabilir! Esasen 'derin' geçinen dangalakları da bu mantıkla teşhis ederim: Orada burada gizli işler yaptığını anlatan kişi, o en ucuz derin çetenin en kıytırık maşası dahi olamaz! Yapan anlatmaz, anlatan yapmış olamaz!
Bu tür işler, usta gizli servis kadrolarının harcıdır! Sahneye çıkanların önemli bir kısmı da hangi rolü niçin oynadığını bilmez! Şimdi böyle bir tezgâhın senaryosunu okumayı denelim: Varsayalım ki içeriden veya dışarıdan bir merkez, Erdoğan'dan kurtulmak için kafa çatlatıyormuş... Sonra keşfetmiş ki, Erdoğan başörtüsü meselesinde bir hamle yapmaya kalkışırsa partisine kapatma davasının açılması hukuki (!?) zorunluluk oluyormuş... Hemen iktidarın en güvenilir adamlarının kulaklarına, en güvenilir ses tonuyla 'Başörtü meselesinin çözülmesi için iç ve dış şartlar çok uygun' diye derin fısıltılar estirilmeye başlanır. Hatta iş öyle ayarlanır ki, vaktiyle başörtülü kızların üniversitenin semtinden bile geçmesine razı olmayanlar dahi yumuşamış gibi görünür veya gösterilir. 'Efendim iklim müsait...'
O arada her zaman emre hazır bekleyen iliştirilmiş gazetecilerden birinin dürtüklemesi ile zaten tepkisi tahmin edilen Erdoğan'ın damarına basılır. Adam başörtülü kızların üniversiteye girmeleri konusunda bir şey dese bir türlü, demese bir türlü... Tam bir açmaz! Üstelik mekân Avrupa... Oranın hiçbir üniversitesinde başörtülü diye kızlar kapıdan geri çevrilmiyor... Güzel... Erdoğan'a, sessiz kalırsa tabanındaki en anlayışlı insanların bile hazmedemeyeceği bir bahis açıldıysa ilk düğüm atılmıştır...
Bundan sonrası da, MHP'de birilerinin kulağına suret-i haktan fısıltıları uçurma vaktidir: 'Üniversitelerdeki başörtüsü meselesini iktidar tek başına çözemez...
Çözmeye çalışsa bile bu ülkeyi gerer. Siz katkı yaparsanız, ülkenin bu sorunu rahatlıkla aşılır. Ayrıca siyasi açıdan iktidar partisi kadar, hatta daha fazla kazançlı çıkarsınız...' Kısacası; hangi partiden olursa olsun, halkoyu ile seçilmiş bulunanlar bu senaryoda tamamen masumca ve doğal şartlarda rol almış bulunabilirler. İşin püf noktası, böyle bir girişimin kapatma davasını hukuki (!?) zorunluluk haline getireceğini keşfeden merkezin dehasında gizlidir. Nasıl senaryo ama? Çakar çakmaz, çakan çıkmaz!