« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

02 Kas

2012

KÜRŞAD

02 Kasım 2012

Kürşad ismini taşıyanlar ve Kürşad severler müsterih olsun, Kürşad vardır ve gerçek bir şahsiyettir. Bir Göktürk prensidir. Türk Milletinin bağımsızlığı için ölümü göze almış, Çin esaretine baş kaldırarak kırk kişiyle Çin sarayını basmıştır. Atsız romanın haricinde makalelerinde de Kürşad’a yer vermiş, Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu da Türk Milli Kültürü eserinde Kürşad ihtilalinden bahsetmiştir.

Atsız’a göre Kürşad en büyük Türk kahramanıdır. Çünkü o birçok büyüklerde görülen bazı küçüklüklerden uzak, birçok büyüklerde rastlanan menfaat duygusundan sıyrılmış, bazı büyüklerde bulunan yanlış hareketlerden beride kalmış kaya gibi aşılmaz bir devdi. Atsız’ın şu sözlerinden Kürşad’ın yeterince bilinmemesinin tabii olduğu anlaşılıyor. Tarih acaip bir ihtiyardır. Bazılarına tam hakkını verir. Bazı değersizlerden çok bahseder. Bazı büyükleri hiç anmaz. Kürşad bu sonunculardandır. Onun hakkında bütün bildiğimiz; Türk Milletini kurtarmak ve esir olan yiğenini Türk kağanı yapmak için kendisi gibi esir kırk arkadaşıyla birlikte Çin imparatorunun sarayına saldırdığı, fakat pek nispetsiz bir savaştan sonra can ve baş verdiğidir.

İşte beşyüzellibeş sayfalık Bozkurtlar romanı, tarih kitaplarında üç beş sayfa tutan Doğu Göktürk Devletinin yıkılış dönemini anlatır ve Kürşad hakkında bilinen birkaç satırlık bilgiden yola çıkarak yazılmıştır.

Sayın Pof. Dr. Ahmet Taşağıl, Servet Somuncuoğlu vasıtasıyla tanıdığım, şahsiyetine ve ilmine hürmet ettiğimiz, dostluğundan iftihar duyduğumuz çok değerli bir arkadaşımızdır. Rahatsızlandığımda ikisi birlikte hastaneye koşmuşlar. Yoğun bakım sonrası kendime geldiğimde bir süre hocanın yeni tedarik ettiğim ve o an çantamda bulunan Göktürkler kitabını karıştırmıştım. Kitap kucağımda uyuyakalmışken odaya girmişler. Gözlerimi açtığımda ikisi de duygulanmış, Ahmet Hoca gözlerini siliyordu.

Geçen hafta yine Tarihin Arka Odası’nın konuğuydu. Zevkli ve seviyeli bir program seyretmenin heyecanıyla ekran karşısında yer aldık. Konu Cengiz Han, Göktürkler ve tabii ki Kürşad etrafında döndü.

Kürşad var mıdır, yok mudur sorularına net bir cevap vermedi, hatta beni romanla muhatap etmeyin gibi talihsiz bir serzenişte de bulundu. Kaynaklarda Kürşad’a rastlamadığını, Türk Milletinin hayali kahramanlar türetmeye ihtiyacı bulunmadığını, Şu adlı bir prensin ihtilal teşebbüsünde bulunduğunu, o gece yağmur yağdığından Çin imparatorunun sarayından çıkmadığını söyledi. Aslında her söylediği Kürşad’ın varlığını teyid ediyor ama ismini koyamıyor. Buna ötedeki Çin yapraklarını saymaktan berideki Türk ağacını görememek denir. Romanın başlangıcında Kürşad’ın Şu Tekin olarak geçtiğine dair kendisine ve programa ikâz mesajları gönderdik, hatta program esnasında Murat Bardakçı mesajların üzerinde önemle durdu ama hoca mevzuyu toparlayamadı. Bu arada Murat Bardakçı’nın Atsız’ın büyük ilim adamı olduğuna dair kanaatini her fırsatta dile getirmesi ve daima arkasında durması takdire değer.

Hocanın ilmi seviyesi elbette tartışılmaz. Ancak, anlaşılan o ki, Kürşad bahsine yine yeteri kadar hazırlanmamış. Öncekinde ilim adamı ihtiyatkârlığı olarak değerlendirmiştik bu defa en hafifinden ihmalkârlık ve kayıtsızlık demek zorundayız. Bir kere romanı okumadığı anlaşılıyor. Okuduysa da ortaokul yıllarından beri eline almamış olmalı. Programda bu yönde sorular geleceği gün gibi aşikârken hazırlıksız çıkması anlaşılır değil.

Söz uzayacak, teferruatta boğulmamak için önce şu tespiti yapalım. Kürşad, Shih-pi Kagan’ın oğlu Chie-shih-shuai’dir. Beylerbeyine denk gelen Kür Şad unvanını almadan önceki adı Şu Tekin’dir. Chie-shih-shuai nasıl bir Türk ismidir, Kürşad veya Şu Tekin nasıl Chie-shih-shuai şeklinde yazılmıştır bunu tam olarak ortaya koymak yüksek milli şuura sahip, tarihe ve lisana hakim akademisyenlerin işidir. Ancak Çinçede hemen her kelimeyi ch veya sh ile başlatmak neredeyse bir kural halindedir.

Binlerce yıllık Türk tarihinde bir Kürşad olsa ne olur, olmasa ne olur? Çok şey olur. Kürşad çok önemlidir. Hocalardan, şahıslardan, kuru akademik bilgilerden çok daha önemlidir. Bir nesil Kürşad ruhuyla yetişmiş ve Kürşad marşıyla mücadele vermiştir. Türk Milliyetçileri-Ülkücüler, Kürşad’dan aldığı ilhamla Türk Milletinin bekâsı için çok az kuvvetle çok üstün kuvvetlere karşı durmuştur. Başbuğ Alparslan Türkeş’in liderliğinde, Türk’e biçilen kefenler bu marşlar eşliğinde yırtıp atılmıştır. Kürşad ruhunu kaybettiğimiz için bugün Türk vatanında tekrar Türk’e kefen biçilmektedir. Bu marşları unuttuğumuz için Ülküdaşlarını bırakıp kaçarak başka vadilerde siyaset yapanlar hakir görülecek yerde, tutup tekrar başımıza taç edilmektedir. Ve ancak kaybettiğimiz Kürşad ruhunu tekrar kazanarak tunç yürekli Türkler haline geldiğimizde Türk Milletini kuşatan ihanet çemberini kırmak mümkün olacaktır.

Kürşad’ın narasıyla indik Tanrı Dağı’ndan,
Ruhumuzu kandırdık Orhun’un kaynağından.
Bu kaynaktan içenin yürekleri tunç olur,
Türk’e kefen biçenin ölümü korkunç olur.

Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz.
Çünkü bu yol kutludur gider Tanrı Dağı’na.
Hâlbuki yoldaşını bırakıp kaçanların,
Değişilir topu da bir sokak kaltağına.

Delinse yer çökse gök, yansa kül olsa dört yan,
Yüce dileğe doğru yürürüz yine yayan.
Moskoflardan, Yankeden, Masonlardan yılmayan,
Ölümlerle eğlenen tunç yürekli Türkleriz.

Atsız sadece tarihçi değil aynı zamanda bir kültür ve fikir adamıdır. Kılıca nasıl su verildiğinden, o mükemmel Türk yaylarının tek kusurunu, yağmur yağdığında kirişlerdeki tutkallar gevşediği için ok atılamadığı bilgisine dahi romanında yer vermiştir. Romanın ana karakterleri, muhtevası, hadiselerin seyri ve kronolojisi tarihi gerçeklikle bire bir örtüşmektedir. Büyük ölçüde isimlerin Çince telaffuzları yerine Türkçe söylenişlerini kullanmıştır. Atsız yetmiş yıl önce bu bilgileri sayın Taşağıl’ın kitabını okuyup öğrenmediğine göre Göktürk tarihinin ana kaynaklarına en az Taşağıl kadar hakim ve vakıftı. Hal böyle iken niçin uydurma bir kahraman türetsin. Sonuçta Bozkurtlar bir romandır ve tarih kitaplarında üç beş sayfada verilen dönemi beşyüzellibeş sayfalık bir romana dönüştürmüştür. Elbette romanın tarifi gereği içerisinde hayali kişiler ve olaylar da yer alacaktır. Mukayeseli bir tetkikle ne kadarının gerçek, ne kadarının hayali olduğu ortaya konulduğunda, hayret edilecek kadar küçük detaylarda bile gerçeğe riayet edildiği görülecektir.

Çuluk Kağan: Atsız’ın Bozkurtlar kitabı 621 yılında bir yaz gecesinde başlar. Türkler Çin’e büyük bir akın hazırlığındayken Göktürk hakanı Çuluk Kağan ağulanıp uçmağa varır. Taşağıl’ın Göktürkler kitabında 621 yılında Gök-Türk kaganı Ch’u-lo kagan büyük bir Çin seferine hazırlanırken çinliler tarafından zehirlenip öldürülür. Romandaki Çuluk Kağan’ın Ch’u-lo Kagan olduğu gayet açıktır. İsim, olay ve tarih birebir uymaktadır.

İçing Katun: Romanda Çuluk Kağan’ı Çinli karısı İçing katun zehirlemiştir. Taşağıl’ın kitabında 65. sayfada Ch’u-lo Kagan’ın Çinli karısı İ-ch’eng hatunun ihanetleri anlatılmıştır. İçing katun ile İ-ch’eng hatunun aynı kadın olduğu görülmektedir. 603 yılından öldüğü 629 yılına kadar Göktürk ülkesinde bulunan bu Çinli prenses bilhassa Shih-pi Kagan zamanında Çin lehine casusluk yaparak birçok defalar Çinlilerin zor durumdan kurtulmalarını sağlamıştır.

Bağatur Şad: Romanda Çuluk Kağan’dan sonra kardeşi Bağatur Şad Kara Kağan unvanıyla tahta çıkar. Göktürkler kitabının 72. sayfasında Ch’u-lo Kagan’ın yerine kardeşi Bagatur Şad İl (İllig) Kagan unvanını alır. Romandaki ve gerçekteki Bağatur Şad aynıdır. Atsız, Bağatur Şad’a kağan seçildikten sonra İl Kagan demek yerine Kara Kağan demeyi tercih etmiştir.

Kıtlık-Bozgun-İhanet-Esaret: Romanda 627 yılının kış ayı pek sert geçer, kişi boyu kar yağar, kıtlık başlar. Çinlilerin yüksek mevkilere getirilmesi sonucunda yaşanan bozgunlar budunun Kara Kağan’a gücenmesine yol açar. Göktürkler kitabında da aynı bilgiler yer almaktadır. Doğu Gök-Türk ülkesi 627 yılında çok büyük bir tabii felaket yaşadı. Son yıllarda kışları fazla kar yağdığı için hayvanların çoğu telef olmuştu. Dolayısıyla düşülen ekonomik sıkıntıdan İl Kagan ağır vergilerle çıkmak istedi. Bu milletini kagandan uzaklaştıran bir başka sebep idi. Boyların çoğu baş kaldırmaya başladı. 627 yılının sonuna doğru ağır bir kış daha Doğu Gök-Türklerini vurdu. Yağan kardan ovalarda bile her taraf bir metre yüksekliğinde beyaz örtü ile kaplanmıştı. Zaten iç savaş nedeniyle tamamen dağılmış olan boyların hayvanlarının çoğu soğuktan öldü. Açlık başlamıştı.

Romanda Çuluk Kağan’ın oğulları iki tanedir. Yaşar Şad’la Şu Tekin. Şu Tekin daha onsekiz yaşında, çocuk sayılır. Yaşar Şad, yirmiiki yaşındandır ama benzi sarı, arık, donuk bir kişidir. İçing Katun’un da entrikalarıyla Çuluk Kağan’ın kardeşi Bağatur Şad Kara Kağan adıyla tahta oturur. Bu bilgiler de Göktürkler kitabında aynen geçmektedir. Kağanın seçiminde Ch’i-min Kagan zamanından beri Göktürk ülkesinde bulunan İ-cg’eng hatun önemli rol oynar. Ch’u-lo’nun oğlu Wo-she Şad’ı zayıf ve çirkin olması sebebiyle tahta geçirtmeyip yerine Bagatur Şad’ı destekler. Romandaki İçing Katun’un entrika ve ihanetleri de tarihi gerçeklerle aynıdır. Benzi sarı, arık, donuk bir kişi olan Yaşar Şad, zayıf ve çirkin olan Wo-she Şad’a benzetilmiştir. .

Kara Kağan tarafından Çuluk Kağan’ın büyük oğlu Yaşar Şad’a Tulu Han, Şu Tegin’e de Kür Şad adı verilir. Romanla gerçeklik arasında burada önemsiz bir fark vardır. Tulu Han (Shen-po-pi) ve Kürşad (Chie Shih Shuai) Çuluk Kağan’ın değil, bir önceki kağan Çuluk Kağan’ın ve Kara Kağan’ın ağabeyi Shih-pi Kağan’ın oğullarıdır. Çuluk Kağan ve Kara Kağan bu iki gencin amcalarıdır. Muhtemelen Atsız bunu da biliyordu, kafa karışıklığına yol açmamak ve hikâyenin kolay takib edilmesi için bu iki genci Çuluk Kağan’ın oğlu olarak gösterdi. Sonuçta romanda da Kara Kağan amca ve Kürşad yeğen olduğundan, amca yeğen ilişkisi bakımından gerçeğe aykırılık bulunmamaktadır.

Tulu Han: (Romanda) İki yıldır Doğu Türkelinin kuzey bölgelerini idare eden Tulu Han amcası Kara Kağan’a karşı kin beslemeye başlar. Babasını öldüren İçing Katun ceza görmemişti. Üstelik amcası bu kadını alarak tahta geçmiş, kendi kağanlık hakkını gaspetmişti. Tulu Han bunu bir türlü bağışlayamıyordu. Kağanlık tahtını elde etmeye karar vermiş, Çin kağanının oğluyla işbirliğine girmişti.

(Göktürkler Kitabında) Doğu Gök-Türk Devleti’nin son hükümdarı İl Kagan’ın idaresi 626 yılından itibaren bozulmaya başlamıştı. Ülkenin doğu kanadını idare eden İl Kağan’ın yeğeni Tu-li topladığı vergileri arttırarak devlete bağlı boyların husumetini kazandı. Hepsi isyan ederek üzerlerine gönderilen Gök-Türk devleti’nin ordularını mağlup ettiler. Boyların isyanını bastıramayan Tu-li kagan’ı cezalandıran İl Kagan bu şekilde onu kendisinden uzaklaştırmış ve Çin’e sığınmalarına sebep olmuştu.

(Romanda) Kara Kağan Çin esaretinde iken kederinden ölür. Kara Kağan’ın ölümünü duyan en sadık beyi Uluğ Tarkan üzüntüsünden kendini öldürür. (Göktürkler Kitabında) İl Kagan üzüntüsünden 634 yılının ilk ayında öldü. Eski veziri Ulu Toygun bunun üzerine üzüntüsünden boğazını keserek intihar etti ve onunla birlikte gömüldü.

Romanın en sevilen karakterlerinden İşbara Alp gerçek bir şahsiyettir. Batı Göktürk Kağanı Tüng Yabgu Kağan da gerçek kişidir. Bögü Alp ve diğer birçok isim Göktürk tarihinde ve Orhun abidelerinde geçen Türk isimleridir.

Göktürkler kitabında yer verilen Chie-shih-shuai’nin ihtilal hareketi ile Bozkurtlar romanındaki Kürşad ihtilalini birlikte incelemeye geçmeden önce önce Taşağıl’ın satırlarından Doğu Göktürk Devleti’nin son otuz yılına kısaca göz atmak faydalı olacaktır.

Ch’i-min Kagan 603-609: Kendisinden sonra gelen Doğu Göktürk Devletinin son üç kağanı Ch’i-min Kağan’ın oğullarıdır. Ch’i-min Kagan 599-603 yılları arasında Çin’de yaşadığı devrede Çin kültürünün etkisinde kalmıştı. Kendisinin kağan olması yönünde Çinlilerin uzun zaman verdiği destek ve yardımlar sebebiyle Çin’e minnettar kaldığını söylemek mümkündür. Çin’de onlara tabi olarak yaşamakta iken 603 yılında Gök-Türk tahtına oturdu. Ch’i-min’e daha önce sunulmuş olan An-i prenses ölünce Çinliler İ-ch’eng prensesi gelin olarak ona sundular. Prensesi götürme vazifesini yine Ch’ang Sun-sheng icra etti. Sürekli Ch’i-min’in yanında kalan ve onu kontrol altında tutan bu casus elçi yine Gök-Türkler hakkında raporlar hazırlayıp, imparatora sunmaya devam ediyordu. 609 yılında öldü, yerine oğlu Tou-chi tahta geçerek Shih-pi Kagan unvanını aldı.

Shih-pi Kagan 609-619: Ch’i-min Kağan’ın oğludur. Shen-po-pi (Tu-li Kagan) ve Chie-shih-shuai isminde iki oğlu vardır. Chie-shih-shuai ileride Çinlilere karşı baş kaldıracak bir ihtilal hareketinin liderliğini yapacaktır. Shih-pi Kagan Gök-Türk geleneklerine uygun olarak dul kalan üvey annesi İ-ch’eng prenses ile evlendi. Babasına hiç benzemeyen Shih-pi Kagan idare ettiği Doğu Gök-Türk devletini eski gücüne kavuşturmuştu. 619 yılında öldü.

Shih-pi öldüğünde oğlu Shen-po-pi’nin yaşı çok küçük olduğu için tahta geçemedi. Ni-Pu Şad olarak You-chou’nun kuzey tarafında ikamet etmeye başladı. Amcası İl Kagan tahta çıktığında Tu-li Kagan oldu. Boyların isyanını bastıramayınca amcası tarafından cezalandırıldı.

Ch’u-lo Kagan–İlteber Şad 619-621: Ch’i-min Kağan’ın oğludur. İlteber Şad iken, Ch’u-lo Kagan unvanıyla geçti. Shih-pi’nin ani ölümü üzerine boş kalan Doğu Gök-Türk devletinin tahtına, oğlu Shen-po-pi çok küçük olduğu için, yerine kardeşi İlteber Şad, Ch’u-lo Kagan unvanıyla geçti. İ-ch’eng prenses ile evlendi. Çin’e karşı büyük bir hücum hazırlığı içindeyken çinliler tarafından zehirlendi. Aynı isimde bir Ch’u-lo Kağan da Batı Göktürk Devletinde hüküm sürmüştür.

İl (İllig) Kagan-Bagatur Şad 621-630: Ch’i-min Kağan’ın en küçük oğludur. Cho’u-lo Kagan’ın ani ölümü üzerine boşalan Doğu Gök-Türk tahtına geçecek olan kaganın seçiminde Ch’i-min Kagan zamanından beri Gök-Türk ülkesinde bulunan İ-ch’eng hatun önemli rol oynadı, Ch’i-min ‘in en küçük oğlu Bagatur Şad’ı destekledi. Shih-pi’nin kardeşi olup devletin doğu kısmını idare eden bu şadın asıl ismi Tou-pi idi ve Ch’u-lo’nun da kardeşi oluyordu. Bu şad tahta çıktıktan sonra İl Kagan (Hsie-li veya Chie-li) unvanını aldı. İl Kagan çok kuvvetli devlet ve ordunun başına geçmişti. Çin asıllı İ-ch’eng hatunla o da evlendi. Devletinin gücünden destek alarak başlıca politikası Çin’i baskı altında tutmak oldu. Bu esnada Gök-Türkler nezdinde bulunan T’ang hanedanı muhalif Çinliler, İl Kagan’a sürekli, onun babası Ch’i-min’in Sui hanedanı sayesinde tahta çıktığını hatırlatıyor ve şimdi de o hanedanın veliahtı Yang Cheng-taou’yu desteklemesi ve bunun için T’ang hanedanını ortadan kaldırması gerektiğini telkin ediyorlardı.

İl Kagan 621 yılından beri en büyük düşmanı Çin’e karşı zaferden zafere koştu. Çin topraklarında kendinden evvel hiç bir Gök-Türk kaganının gidemediği kadar ilerilere uzanan geniş çapta akınlar düzenlemişti. Ancak ülke içinde ise idarede aynı başarıyı gösteremedi; çok önemli bir makama getirdiği çinli Chao Teyen’in etkisinde kalmıştı. İl Kagan’ın yüksek makama getirdiği çinli kendine göre kanunlar icad edip, eski adetlerin çoğunu değiştirmişti. Dolayısıyla millet sıkıntılı bir hale geldi. İl Kagan’ın idaresine karşı memnuniyetsizlik doğdu ve hızla arttı.

Bunlardan başka Doğu Gök-Türk ülkesi 627 yılında çok büyük bir tabii felaket yaşadı. Son yıllarda kışları fazla kar yağdığı için hayvanların çoğu telef olmuştu. Uzun süredir yiyecek sıkıntısı çekiliyordu. Dolayısıyla düşülen ekonomik sıkıntıdan İl Kagan ağır vergilerle çıkmak istedi. Bu milletini kagandan uzaklaştıran bir başka sebep idi. Boyların çoğu baş kaldırmaya başladı. 627 yılının sonuna doğru ağır bir kış daha Doğu Gök-Türklerini vurdu. Yağan kardan ovalarda bile her taraf bir metre yüksekliğinde beyaz örtü ile kaplanmıştı. Zaten iç savaş nedeniyle tamamen dağılmış olan boyların hayvanlarının çoğu soğuktan öldü. Açlık başlamıştı. Çözülme hareketleri hızla devam etti. 630 yılında ağır bir mağlubiyete uğradı. On binden fazla Gök-Türk askeri öldürüldü. 603 yılından beri Gök-Türk ülkesinde bulunan İ-ch’eng Hatun da öldürülenler arasındaydı. Elli binden fazla Gök-Türk esir edildi. Daha sonra İl Kagan da yakalandı. Çin İmparatoru İl Kagan’ı yıllardan beri T’ang hanedanına yaptıklarından dolayı azarladı. Ancak Wei nehri kenarında yapılan anlaşmaya uyduğu ve bu tarihten sonra Çin’e saldırmadığı için idamdan affettiğini açıkladı. Mecburi ikamete tabi tutulduğu emredildi. İl Kagan neşesiz ve durgundu. Ailesi ve diğer beraberindekiler ağıt yakarak ağlıyorlar ve yas tutuyorlardı. İl kagan üzüntüsünden 634 yılının ilk ayında öldü. Eski veziri Ulu Toygun bunun üzerine üzüntüsünden boğazını keserek intihar etti ve onunla birlikte gömüldü. Böylece Doğu Gök-Türk devleti yıkıldı.

Chie-shih-shuai: Chie-shih-shuai, Shih-pi Kağan’ın oğlu ve Tu-li Kağan’ın kardeşidir. 629 yılında ağabeyiyle Çin’e gelmişti. Diğer Gök-Türk ileri gelenlerine Çin ünvanları dağıtılırken Chie-shih-shuai’a da chung-lang generalliği rütbesi verildi. Daha sonra saray muhafızları generalliği rütbesi verildi. Kendi soyundan gelenlerle gizli irtibat kuran Chie-shih-shuai kırktan fazla Gök-Türk kabile şefiyle gizli anlaşma sağlamayı başarmıştı. Yeğeni Ho-lo-hu’yu da kendi tarafına çekti. Ho-lo-hu, Tu-li Kagan’ın oğlu idi ve o da Çinliler tarafından makam ve ünvanlarla taltif edilmişti. Chie-shih-shuai’in gizli ittifak kurduğu kişilerin daha önce 630 yılında Çin sarayına gelip ünvan ne makamlar alan Gök-Türk kabile reisleri veya onların yakınları olduğu anlaşılmaktadır. Yapılan plana göre olay şöyle gelişecekti. Çin prensi Li Chih, geceleri çıkıp dolaşıyordu. Aniden ileri atılıp onu yakalayacaklardı. Chiou-ch’eng-kung sarayından sabaha karşı çıkacak, o esnada saray kapısı açık olacak ve kapı nöbetçileri çekileceklerdi. Chie-shih-shuai ve arkadaşları bundan faydalanarak saraya girecekler, İmparator T’ai-tsung’un bulunduğu yere gidip, onu esir edeceklerdi. Eğer başarılı olurlarsa Ho-lo-hu lider (kagan) seçilecekti.

O gece Chie-shih-shuai’ın arkadaşları sarayın civarında gizlenip beklemeye başladılar. Fakat, bu sırada büyük bir fırtına patlak verdi. Prens Li Chih saraydan çıkmadı. Chie-shih-shuai planlarının anlaşılacağını zannederek, saraya hücum edip T’ai-tsung’u kaçırmak kararını verdi. Saray muhafızlarıyla çarpışa çarpışa dört savunma hattını yardılar. Orta askerî barakalara dahi ulaşıp saldırdılar. Muhafızlar tam dağılmış iken general Sun Wu-k’ai saraya yardıma geldi. Chie-shih-shuai ve arkadaşları neticede sarayın ahırından at çalıp kaçmaya başladılar. Wei Irmağını geçip, eski topraklarına ulaşmak istiyorlardı. Sınırdaki devriyeler tarafından öldürüldüler. Sadece Ho-lo-hu idam edilmedi. Affedilip Çin’in içlerinde Ling-wai’a sürüldü.

Bu ayaklanma hareketi kısa sürede bastırılmış olmasına rağmen Tang hanedanının başta imparator T’ai-tsung olmak üzere bütün idarecilerini korkuttu. Bütün vezirler imparatora Gök-Türklerin Çin’de ikametlerinin kendi ülke çıkarları açısından mümkün olmadığını belirttiler. Dokuz yıldan beri kuzey Çin ve başkent Ch’ang-an’da ikamet eden Gök-Türklerin her an T’ang İmparatorluğu için tehlike teşkil ettiği hissediliyordu. Arkasından hemen Gök-Türklerin Çin’den çıkarılabilmesi için hazırlıklara başlandı.

Aynı hadiseyi yani Kürşad ihtilalini Bozkurtlar romanından izleyelim.

Tutsaklığın dokuzuncu yılında Kürşad, milleti esaretten kurtarmak için, ağabeyi Tulu Han’ın oğlu Urku’yu kağan yapmak üzere ihtilale karar verir. Chie-shih-shuai de ağabeyi Tu-li Han’ın oğlu Ho-lo-hu’yu kağan yapmak üzere harekete geçmişti. Atsız Türkçede kelimeler h harfi ile başlamadığından Ho-lo-hu’yu Urku olarak Türkçeleştirmiştir. Esarette yüksek karakteri ve kahramanlığı ile kendini düşmanlara sevip saydıran Kürşad da romanda Chie-shih-shuai gibi özel saray çerilerinin komutanlığı görevine getirilmiştir.

Kürşad ihtilal kararını arkadaşlarına şu sözlerle duyurur.

Türk beğleri! Dokuz yıl süren tutsaklık sona erecektir. Ötüken’de devlet kuran atalarımızın ruhunu daha çok incitmemek, ıssız kalmış bozkırları daha çok yalnız bırakmamak, yağıyı daha çok güldürmemek, budunu ünsüz bırakmamak, Türk Tanrısını daha çok öfkelendirmemek için devleti yeniden kuracağız. Devleti diriltmek için de Çin kağanına karşı bir ihtilal yapacağız. Urku Tegin, Türk kağanı olacaktır. Onu Ötüken’e götürüp kağan yapmak için önümüzdeki engelleri yıkacağız. Bu engeller Çin kağanı ile Çin çerisidir. Bu azlıkla o çokluğu yenmek için çokluğun başını ezmek gerek. Çin kağanını tutsak edip elimizde rehin olarak tutacağız. Bu sayede Urku’yu kaldırıp toplayabildiğimiz Türklerle Ötüken’e kadar götüreceğiz. Elimizde Çin kağanı rehin durdukça bize bir şey yapamazlar. Çin kağanına buyruk verdirip istediğimizi elde edebiliriz. Çin kağanı her gece kılık değitirerek ve yanına çeri almayarak şehrin sokaklarında geziniyor. Yanında yalnız bir yaver bulunuyor. Onu bu sırada yakalayacağız. Onu tutacağımız yer sarayın ahırlarına yakın olduğu için kendisini güçlü ahırlara götürerek en iyi atları alacak ve seyisleri yok edeceğiz. Çin kağanının özel çerisi olduğumuz için bizden kimse şüphelenmez. Aramızda Çin kağanı da olduğu halde sarayın batı dairesine gideceğiz. Urku Tegin orada bulunuyor. Oradan Urku’yu kurtarıp Çin kağanına zorla buyrultular yazdıracağız. Urku Tegin’in kapısının kapalı olması ihtimalini de düşünerek yanımızda iri taşlar bulunduracak ve gerekirse bunlarla kapısını kıracağız. Bu işler olurken bir takımımız atları hazır bulundurup çevreyi kollayacak. Bu iş üç gece sonra, ay tolunken yapılacak. Üç güne kadar yapacağınız iki yumuş var. Birincisi pusatlarınızı iyi bilemek ve azlık olduğumuzu düşünerek zırh göğüslüklerinizle çelik tulgalarınızı hazırlamak. İkincisi de üç güne kadar en yiğit, en güvenilir arkadaşlarınızı, yakınlarınızı ihtilale çağırıp and verdirmek!

İhtilâl gecesi şiddetli bir yağmur yağar. Çin kağanı o gece sokağa çıkmaz. İhtilâl sonraya atılırsa duyulmak tehlikesi bulunduğundan, onu tutmak için saraya saldırmaya karar verirler. Ve tarihin en kahraman, en yiğit savaşı başlar. Kırk Göktürk, koca Çin ordusuna karşı saatlerce kahramanca vuruşur. Sonunda çekilmeye karar verirler. Wey ırmağı taştığından karşıya geçemezler ve kırk yiğit Türk vuruşa vuruşa ölür. İhtilâl başarılamamış fakat Türklerin yüreğine hürriyet ateşi, çinlilerin kalbine ise korku düşürmüştür.

Yukarıda belirtilenlerden gayet açıkça anlaşılıyor ki, Kürşad bir roman kahramanı değil, gerçek bir kahramanın hayatının romanlaştırılmasıdır.

Son söz olarak, Göktürk tarihi bahsinde akla en evvel Bozkurtlar romanının geldiği unutulmamalıdır. Bu kitap sıradan bir roman olmaktan çıkmış, bir sembol haline gelmiştir. Türk gençliği bu romanla Göktürkler çağını tanımış, sevmiş ve milli şuur kazanmıştır. Diğer eserlerin okunmasına ilk basamağı teşkil etmiştir. Dolayısıyla Göktürk tarihi ile uğraşanların Atsız’ı, Bozkurtlar’ı ve Kürşad’ı tanımaları ve değer vermeleri kendi değerlerini arttırır.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,80 M - Bugn : 1337

ulkucudunya@ulkucudunya.com