« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

11 Kas

2010

KİŞGİLLERİN İHSAN

11 Kasım 2010

Siyasi açıdan ele alındığında, dargınların, kırgınların, küskünlerin, muhaliflerin, kenarda kalanların hatırlanması, davet edilmesi ve görüşülmesi güzel bir hadise. Siyasette oy tek tek toplanır. Son günlerde sıkça haberlere de konu olan gelişmeler, muhakkak ki milliyetçi camiada birlik ve beraberlik görüntüsü veren bir toparlanma ve siyasi canlılık kazanma niyetine işaret ediyor. Temayüz etmiş kişiler, kendilerine değer verildiğini hissettiğinde ve siyasetten bekledikleriyle mütenasip vaadlerle ikna edildiğinde geçmişteki problemleri unutarak parti için tekrar canla başla çalışacaklardır. Muhit ve çevrelerini de aynı yöne sevkedecekleri düşünüldüğünde çarpan ve çoğaltan etkisiyle bu hareketlilik dalga dalga yayılarak üç beş puanlık bir yükselme ile neticelenebilir.

Fakat problem şahısların ötesindedir. Şahısların kazandıracağı üç, beş, nihayet on puan, siyasi, idari ve fikri müessiriyeti basit aritmetik kaidelerle izah etme alışkanlığını terk etmeyen anlayışın elinde ne derece verimli değerlendirilecektir. Yıllardır, yeterli çoğunluk olmadığı için istenilenleri yapamıyoruz, istenilmeyenlere mani olamıyoruz diye sızlanan anlayışa kalırsa yüzde ellinin altındaki her oran muvaffakiyetsizlik için mazeret teşkil edecektir.

Yaşanan bahar sevincine, şahlanma, dirilme ümitlerine katılabilmeyi gönül arzu eder. Bu gidiş gelişler bir yandan da zihnin bir yerinde, mebus olmak için her partiden aday olmaya teşebbüs eden Kişigillerin İhsan ile kırk partiye de yazılsa onu silmeye eli varamayan benzeri tipleri hatırlatıyor. Siyasi üslup ve seviye halen Levent Kırca canlandırmalarını aşamadığından henüz tereddütten tamamen kurtulmak kabil değil. Hezeyan içindesin, aynaya bak, o dili kopartacağız, siz parti misiniz, kasap mısınız, ali kıran baş kesen, indirme bindirme harekatı, ilh..

Kiişgillerin İhsan'ları ve hatta zübükzadeleri saf ve masum bırakan kifayetsiz muhterisler ortalıkta dolanıp çoğaldıkça siyasette kalitenin artması ve mutlak milliyetçi fikir üstünlüğünün sağlanması için daha çok baharlar geçeceğe benziyor.





DEMOKRATİK SEÇİMLER

Kişgillerin İhsan, otuz beşle kırk yaşları arasında, kalın gövdeli, kalın enseli, geniş göğüslü, karınlı kalçalı bir adam. Bu son yıllarda Zümre ormanlarından işletme hesabına tomruk çekip epeyce para kazanmış.
Sabah erken, Müftüoğlu İbrahim Efendinin kapısını çaldı. Açtılar.
- Efendiyi göreceğim, haber verin, dedi.
Gittiler, geldiler,
- Buyurun! dediler.
İhsan kunduralarını çıkardı, sofayı geçti, efendinin odasına girdi.
Efendi köşeye oturmuş, bir kitap karıştırıyormuş. Gözlüklerinin üstünden baktı:
- Buyur, buyur bakalım, dedi.
İhsan selam verip orada bir sedire ilişti. Efendi kitabı yastığın üstüne koydu, gözlüklerini alnına kaldırdı. İhsan'a cıgara uzattı. İhsan kibrit çakıp ilkin efendinin cıgarasını sonra da kendininkini yaktı. Söze de başladı:
- Efendi ben sana kadar geldim, dedi.
Müftüoğlu,
- Hayır olsun, dedi, söyle bakalım!
- Söyleyeceğim şu efendi, benim yüreğime bir od düştü. İki gündür yerimde duramıyorum. Ben mebus olmak istiyorum.
Efendi yavaşça,
- Nereden aklına geldi? diye sordu.
- Efendi, hiç sorma! Ben mebusluğu hep istermişim de haberim yokmuş. Perşembe sabahı Hafız İbrahim'in dükkânına uğradım. Oturduk. Kooperatifin kâtibi Avni geldi. İzzet Beye Ankara'dan kâğıt gelmiş: "Oradan kimler mebus olacaklarsa, adlarını bildirin," demişler. Onu dinlerken aklım başıma geldi. Ulan, benim adımı yazdınız mı, dedim. "Daha kimseyi yazmadık" dediler. Bre, dedim, benden iyi mebus mu olur! Yazın benim de adımı!
Avni, "Ben yazamam, sen Başkan İzzet Beye söyle!" dedi. Oradan kalktım, doğru İzzet Beye. Bakırcılar içinde buldum, oğlunun dükkânına gidiyormuş. Söyledim, mebus yazıyormuşsunuz, beni de yazın! dedim. "Yazalım İhsan, dedi, yazalım ama, bizim yazmamızla mebus olurum sanma!"
Anlamadım. Niçin, dedim. Sizden sormadılar mı? "Bizden sordular," dedi, "biz de yazacağız ama, bizim her yazdığımızı da mebus yapacak değiller ya! Sonradan burada seçim kazanmalısın ki mebus olasın!" Sen, dedim, buradan seçilmeyi bana bırak. Yaz beni başa, onlar isterlerse yapmasınlar! İzzet Bey, " Yazarım" dedi. Şart olsun mu, dedim. "Olsun!" dedi. Ama İzzet'e inan olur mu? Gittim. Avukat Reşat'a anlattım. "Seni yazarlar ama, ilk başa da kendilerini yazarlar!" dedi. "Sen mebus olmak istiyorsan, git Demokratlara, seni yazsınlar. Onlar çıkarırlar. Senin gibisini arıyorlar." Giderim, dedim, beni mebus yaparlar mı?
Reşat düşündü. "Sen mebus olmak istiyor musun?" dedi, "kesenin ağzını açacaksın. Ağalık vermekle!"
Düşündüm. İkisine de yazılayım da dedim, birinden çıkmazsa, birinden çıkar. Gittim.
Yazıcı Kâzım'la Susmar'ın oğlu Demokrat olmuşlar. Feti'nin dükkânında oturuyorlar. Anlattım. Ben mebus olmak istiyorum, dedim. "İyi ama Ağa, sen bizim partiden ol da sonra seni yazalım!" dediler. Ben, dedim, her partiden olurum. Siz beni mebus yapar mısınız? "Şimdi ne diye yapalım," dediler, "partimize gir de, biz de söyleyelim!" Ben öteki partiye de yazıldım, oradan da beni mebus yazacaklar. İki yerden birden olur mu, dedim. "Olur!" dediler. Eh! Olursa yazın, dedim. Yazdılar. Ankara'ya da bildirecekler. "Mebusluğun oradan gelir, merak etme" dediler.
Bu işler çarşamba günü oluyor, cuma İzzet beni gördü. "Uğurlu, kademli olsun, yeni partiye girmişsin" dedi. Ne partisi? diye sordum. "Senden sormalı," dedi, "hem bizden mebusluğunu yazdırıyorsun, hem gidip Demokratlara giriyorsun!" E, ne olmuş, dedim, belki bu taraftan olmazsa, öbür taraftan olur! İzzet güldü. "Sen ne söylüyorsun," dedi, "herkes kendi tarafını tutar. Sen onlardan taraf olunca biz seni yazar mıyız? Sen bizim partimizden çıktın. Şimdi Demokratlar seni mebus yapsınlar da görelim!" dedi. Ben partiden niçin çıkmış olayım, dedim, gittim öbür partiye de yazıldım. Onlar da bizim buranın adamı değiller mi?
İzzet güldü: "Sen, bu işlerden anlamıyorsun, dedi, sen ya bizim partiden olursun, ya onlardan. Onlara gidersen biz senin kaydını sileriz!" Ben düşündüm. Onlardanım, desem, bunlar beni silecekler. Bunlardan olsam, onlar silmiyorlar. İzzet Bey, dedim, ben sizdenim. Onlar da beni kendilerinden bilir de silmezlerse, buna bir diyeceğin yok ya! İzzet yüzüme baktı. "Sen hangi tarafa çalışacaksın?" diye sordu. Ben, dedim, taraf bilmem. Ben mebus olmak istiyorum, işte bu kadar. Sizin aranız açılmış, ben ona karışmam!
İzzet Bey, "Eh, iyi ya, sana mübarek olsun!" dedi, yürüdü. Ben de Kâzım'a gittim: Hani, dedim, iki partiye de yazılmak olur, diyordun. Bak İzzet Bey bana darıldı!
Kâzım aldırmadı: "Onlar öyledir," dedi, "kıskanırlar. Biz kıskanç değiliz. İstersen git, kırk partiye yazıl, biz seni partimizden silmeyiz."
Sen onu bırak da bizim mebusluk ne olacak, dedim. "Mebusluğun için yazdık," diyor, "daha bir haber çıkmadı. Sen, onların da seni mebus çıkarabileceklerine inanıyor musun? Halk bizimle beraber. Seçim gelsin, görürsün. Seni iyi ettin de onlardan çıktın, bize girdin!" Düşündüm. Ulan, biz ne yaptık, dedim. Biz, şimdi öte taraftan ayrıldık mı?
Ben, size yazıldım, doğrudur ama, ötekilerden ayrılmadım ki! "Ayrılmadın ama, İzzet Bey seni silmiş, sen şimdi kendin söylemedin mi?" dedi. Ben gider, yeniden yazılırım, dedim. "Yazıl, biz seni partimizden çıkarmayız, biz onlar gibi değiliz," dedi.
Oradan çıktım, doktora uğradım. Ona da sordum. Doktorun dediğine bakarsan, iki tarafa da yazılmak olmazmış. "Sen," dedi, "mebus olmak istiyorsan, kalk Ankara'ya git, suyu başından tut."
- Ben de size geldim işte, Ankara'ya gitsem mi?
Kahve getirmişlerdi. İbrahim Efendi kahvesinin son yudumunu içip fincanı yanına bıraktı. Pencereden dışarı bakıp düşündü: "Bu İhsan'ın da bir faydası olmaz ya, arasıra gelir iş danışır. Ben buna ne desem. Gidip dışarıda, efendiye danıştım, şöyle dedi, böyle dedi diye anlatacak. Buna şimdi ne demeli?" diye aklından geçirdi. Sonra,
- Ankara'da senin tanıdığın var mı? diye sordu.
İhsan,
- Vardır, dedi. Kapanbaşıların Mehmet Efendiyi tanırım. Oğlu Halil'i tanırım. Hacı Hilmi'yi tanırım, otelci Hüsnü'yü tanırım. Daha başkalarını da tanırım.
- Eh, bu kadar tanıdığın varsa git onlardan danış. Biz burada mebusluk işinden ne anlarız? Yalnız sen Kâzımların mebusluk işine karışacaklarını biliyor musun?
- Bilmiyorum. Bana Reşat, "Git Kâzım'a" dedi, ben de gittim. Karışmayacaklar mı?
- Ben gazetede öyle okumuştum.
- Kim karışacak? İzzet Bey mi karışacak?
- Diyelim ki onlar karışacaklar!
- Ben gene İzzet Beye mi gitsem?
- E, git ya, git. Bu işin iyisini gene orada bilirler. Bizim buralarda bildiğimizden ne olacak?
İhsan'ın içi rahat değil. İbrahim Efendi bilir ya, söylemiyor işte…
- Acaba Kızılay'a biraz para versem, beni mebus yazarlar mı, diye sordu.
- Onu da Ankara'da sorar, haberini alırsın.
İhsan, İbrahim Efendinin yanında bir saat kadar kaldı, istediği gibi bir şey öğrenemedi. Oradan çıktı, doğru İzzet Beye gitti. O da valinin yanından geliyormuş. Görür görmez,
- Canım İzzet Bey, dedi. Allah aşkına beni mebus yazın. Uykum, durağım kalmadı. Bugün köye gidecektim, gidemedim. Öleceğim be… Hiç insafınız yok mu?
İzzet Bey durdu:
- Biz Demokratları mebus yazıyoruz diye sana kim söyledi, diye sordu. Sen gittin, onlara yazıldın. Mebusluğu da onlardan iste!
- Onlar seçimlere karışmayacaklarmış. İbrahim Efendi gazetede okumuş.
- Eh, sen de karıştıkları sefer mebus çıkarsın!..
- Canım İzzet Bey, boş laf etme. Sen bana, yazarım diye şart ettin.
- Sen muhalif değildin! Ben de seni yazardım. Şimdi bir muhalifi mebus yazacak olsam, bana ne derler. Bu kadarcık şeye aklın ermiyor mu?
- Yaz sen Ankara'ya ki ben onlara yazıldımsa, mebus olmak için yazıldım!
İzzet Bey,
- Öyle şey olmaz, dedi, sen anlamıyorsun, git başkalarına sor. Bana ne derler. Herkes mebusu kendi partisinden yazar! Sen o partiye yazıldın, git o parti seni düşünsün!
- Gittim canım, Ankara'ya yazdık diyorlar. Efendi de onların seçimlere karışmayacağını gazetelerde okumuş. Sen yazmazsın, onlar da karışmazlar, ben nasıl mebus olacağım? Ben, bir yandan olmazsa, bir yandan olur, demiştim.
- Eh, senin aklın da o kadar işte. Sen oraya yazıldın, biz de seni sildik. Sen artık bu iş için bizden bir şey isteyemezsin.
- Dinin aşkına İzzet Bey, sen benim oraya niçin yazıldığımı bilmiyor musun?
- Oğlum, sen bilmiyorsun, benim lafımı da dinlemiyorsun. Sana git, sor, dedim. Beni de yolumdan alıkoyma. Git öğren, sonra bir diyeceğin olursa, bana gel.
İhsan o gece uyuyamadı. Her kafadan bir ses çıkıyor. Ertesi sabah doktora gitti.
- Doktor, dedi, beni bu dertten gene sen kurtarırsın. Şu İzzet Beye bir laf anlat, beni mebus yazsın!
Doktor,
- Nasıl yazsın, dedi, yazmak istese de yazamaz. Sen gittin, öteki partiye yazıldın.
- Hoca İbrahim Efendi gazetede okumuş, onlar seçime girmiyorlarmış.
- Eh, o partiden çıkar, bizim partiye girersin!..
- Onlar beni salmıyorlar ki. Biz seni çıkarmayız, dediler.
- Sen, çıkmak istiyor musun?
- Ne bileyim doktor, şu mebusluğa bir faydası olur mu…
- Ha! Sen çıkmak istemiyorsun. Eh, gider onlarla işini halledersin. Bana hiç sorma.
- Doktor oraya da yazılsam ne olur? Birinden olmazsa, birinden olur.
- İyi ya İhsan, bildiğin gibi yap!
- Yapayım ama, izzet Bey de beni Ankara'ya mebus yazsın!
- Sen bildiğini yapıyorsun ya, biz sana bir şey diyor muyuz? Sen de bırak biz de bildiğimizi yapalım, sen de bize karışma!
- Siz beni defterden sildiniz mi?
- Biz silmedik, sen kendin sildin.
- E, ne olur iki yerde olsam. Bak onlar ses çıkarmıyorlar.
- Onlar çıkarmazlar. Biz çıkarırız. Sen onlardan hoşlanırsan oraya girersin. Bizden hoşlanırsan bize gelirsin!
İhsan sesini çıkarmadı. İki partiye de yazılı olmak işine geliyordu. Bunu nedense bu adamlar anlamıyorlar.
Avukat Reşat'a gitti:
- Bak, dedi, sen bana, "Git, Kâzımlara yazıl" dedin. İzzet Bey beni partiden çıkardı.
Reşat,
- Hiç çıkarmadı, dedi, sen kendin çıktın.
- Ben nerden çıktım, ben hiç çıkmadım.
- Gidip Kâzım'a yazılmadın mı? Beriden çıktın ki oraya gittin! İki yerde yazılı olur mu?
- Niçin olmaz? Benim kimse ile dargınlığım yok ki!
- Senin yok ama, partilerin var. Araları açık. Birbirine darılmışlar.
- Niçin darılmışlar?
- Vekillik için. Onlar "Vekil olalım" diyorlar. Bunlar da "Siz vekil olamazsınız, biz vekil olacağız" diyorlar.
- Sen onu bırak da bana söyle bakayım, bizim mebusluk ne olacak?
- Ben senin yerine olsam, bağımsız mebusluğumu koyarım.
- Nasıl koyarsın?
- İmza toplarsın, adaylığını koyarsın, sonra köylere çıkıp adam tutarsın, sana kâğıt atarlar, mebus olursun!..


Memduh Şevket Esendal-Gödeli Mehmet-Bilgi Yayınevi-1988

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,03 M - Bugn : 26651

ulkucudunya@ulkucudunya.com