« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

29 Tem

2010

BOĞAZİÇİ VAPURLARI

29 Temmuz 2010

Bir sabah Üsküdar'dan karşıya geçmek üzere yolcu alan motora heyûlâ gibi bir gölge düştü. Yan tarafta gasbettiği iskeleden burnu kibirle yükselerek taşan şekilsiz bir gemi, etrafın ışığını kesiyor, manzarayı kapatarak iç karartıyor, yolcusu tamam olunca geri çıkmaya niyetlenen küçük motorların manevralarını zorlaştırıp, kıvranmalarını keyifle seyrediyor. Fütursuz bir tepegöz hoyratlığıyla, sanki, artık meydan benim, bundan böyle buradan bakınca Haliç'e doğru uzanan enfes İstanbul siluetini göremeyecek, Eminönü'nden kalkıp Sarayburnu'nu, Süleymaniye'yi, Galata'yı, Kızkulesi'ni selamlayarak süzülen, Şemsipaşa Camii önlerinde tatlı bir kavisle kıvrılarak hafif yana meyille yanaşan sülün endamlı vapuru seyredemeyeceksiniz demek istiyor.

Verdiği tedirginliğe aldırmadan, meraklılarla muhataplığa, vaziyeti izaha tenezzül etmeden birkaç hafta orada bağlı kaldı, sonra kayboldu, gözden ırak olsa iyiydi, ancak kısa bir müddet sonra Kabataş tarafında peyda oldu. İsminin önünde ŞH harfleri yer alıyor. Şıh veya Şeyh olmayacağına göre belli ki Şehir Hatları'nın kısaltması. ŞH ibaresine niye ihtiyaç duyulduğu belirsiz, sahibi belli olsun da çalınmasın diye yeni bir usule mi başvurulmuştur, yoksa her şeyde olduğu gibi vapur modelinde de mevcut nizamın yıkılıp yeni bir devrin başladığının işareti midir, kimbilir. Bir müddet sonra birkaç kafadar arkadaşı daha zuhur etti, nihayet değişik güzergâhlarda seyrüsefâine başladılar.

Büyükşehir Belediyesi üç dört sene önce Haydi İstanbul Vapurunu Seç kampanyası düzenlemiş. Sekiz farklı model arasında günümüz klasik şehir hatları vapurlarına benzeyeni en fazla oy almış. Her biri dokuz küsur milyon dolara maliyetle imal edilen yeni gemiler işte bu ŞH'ler imiş. Vatandaşa sunulan resimlerde gemiler önden görünüyor ve ilk bakışta gerçekten klasik gemilere benziyor. Fakat bunlarda klasik vapurların hafifliği, sürati, manevra kabiliyeti yok, denizle, tabiatla ve insanla insüyeti zayıf. Arka kısmı yayvan ve son derece biçimsiz, Misissipi çatanalarına benziyor. Yakın mesafeler için haddinden fazla iri, gövdesine nisbetle sürati düşük, manevra kabiliyeti zayıf. Kapılar otomatik kapanıyor, içerisi bunaltıcı, denizden tecrit edilmiş, asansör gibi kapalı bir havası var, açık alanlarında, yan taraflarında bile denize uzak duruyor. Çatallı direkleri bir tuhaf, hantal gövdesi iskeleye yanaşınca hiç esnemeden küt diye sarsıyor. Kısacası altı kaval, üstü şeşhane tüfeği.

İtalyan edibi Edmondo De Amicis, 1874 yılında seyahat ettiği İstanbul ile ilgili eserinin ilk bölümünde, baktığı herşeyi gören ve gösterebilen sanatkâr üslubuyla, on günlük deniz yolculuğunun sonunda gemiyle Marmara'dan Boğaz'a girişini büyük heyecanla anlatır. Bütün cihanın bu şehrin dünyanın en güzel yeri olduğu hususunda mutabık kaldığını, hiç kimsenin İstanbul'da hayal kırıklığına uğramadığını, buranın, önünde şair ile arkeologun, sefir ile tacirin, prenses ile gemicinin, kuzeyli ile güneylinin, hepsinin aynı hayranlık duygusuyla haykırdığı âlemşümul ve son derece büyük bir güzellikten ibaret olduğunu söyler. Gemicilerin hayatın elemlerinin hiç değilse bir saat için unutulduğunu söyledikleri bu şehre yaklaşmaktan memnun olduklarını, şehrin silueti göründüğünde yolcuların sevinçle zıpladıklarını, geminin buhara lüzum kalmadan, kendiliğinden, güvertesinde peyda olan arzu ve sabırsızlık gücüyle ilerleyecekmiş gibi geldiğini kaydeder. Bu tasvirleri aradan geçen zamanda pek çok güzelliğin kaybolduğu birbuçuk asır sonra dahi her an müşahede etmek mümkündür. Kışın en fırtınalı günlerde bile yarımada cesametindeki yük gemilerinin mürettebatı güverteye çıkar, muhakkak ki hayatın elemlerini bir saatliğine olsun unutarak İstanbul'u seyre dalarlar.

Dünyanın en güzel şehri kabul edilen İstanbul'da yaşayan ortalama vatandaş nesiller boyu uğraşsa yalıda oturmayı, yat sahibi olmayı hayal dahi edemez. İstanbul'dan alacağı en büyük keyif, bir vapurun güvertesine oturup demli bir çay eşliğinde cigara tüttürerek şöyle serin bir boğaz havası teneffüs etmek olabilir. Küçük bir suriçi turunun akabinde, martı sesleri eşliğinde denizin serin kokusunu içine çekerek doyumsuz manzarayı seyretmek bütün yorgunluğu alır. İskeleye yanaşırken gövdedeki kalın kalasların çarpmanın şiddetini masseden esnekliğini hissetmek, kalın halatların çatır çatır sesler çıkararak gerilmesine, adım attıkça esneyen tahta köprülerin gıcırtısına kulak vermek seyahate dair küçük ayrıntılardır. Fakat önce çaylar bozuldu. Kahvehane çayları ayarındaki demli çaylar, vapur işletmeciliği belediyeye devredildikten sonra iri bardaklarda sunulan, bulanık, açık renkli tatsız bir içeceğe dönüştü. Açık alanları da kapsayan manasız sigara yasağı zaten tadını tuzunu kaçırdı. Çözülme aslında seyyar satıcıların yasaklanmasıyla başgöstermişti. En sonunda vapurlara el attılar.

Suyla haşır neşir her şehir, kendi ihtiyacından doğan, kendi kültürüyle şekillenen, sakinlerinin bedii zevkine hitab eden deniz ulaşım vasıtaları tekamül ettirmiştir. Son çeyrek asrın klasik boğaz vapurları artık İstanbul'un mütemmim cüzü haline gelmiş, şehirle kaynaşmış kültür unsurlarıdır. Sultan Abdulmecid'in bizzat kendi kesesinden bütçe ayırarak yaptırdığı Peyk-i Şevket vapurundan itibaren, daha sonra yandan çarklı Şirket-i Hayriye vapurlarından bu yana boğazda seyreden vapurlar yüzyetmiş yıldır süzüle süzüle incelerek en münasip şeklini almıştır. Sarı beyaz bacaları, turuncu can simitleri, kıvrımları, orantılı ölçüleri, yazın içeride kışın dışarıda herkese yeten açık ve kapalı kısımları ile estetik harikalarıdır. Geçen asırda Üsküdar açıklarına yüzlercesi toplaşıp Şirket'i Hayriye'nin yandan çarklı vapurunu çalıştırmamaya uğraşan kayıkçıların umutsuz direnişinden bu yana vapur macerası daima iyiye, güzele doğru gelişmiştir.

Yetmişli yıllarda imal edilen gemilerin bir kısmına Kıbrıs şehitlerinin isimleri verilmiştir. Bir plaketle tanıtımı ihmal edilen şehit isimleriyle, semt adları boğazda birbiriyle kaynaşmıştır, Adem Yavuz, Sami Akbulut, Temel Şimşir, Turan Emeksiz, Caner Gönyeli, İlker Karter, Karaoğlanoğlu, Nurettin Alpdoğan, Metin Sülüş kimdir bilinmez, onlar Fenerbahçe, Dolmabahçe, Paşabahçe, Beykoz, Rumelikavağı, Anadoluhisarı gibi artık sadece boğaz vapurlarıdır. Hiç biri diğerinin tıpatıp aynısı değildir, hususi surette tetkik maksadıyla bakılmadıkça farkları fark edilmez, fakat aynu ruhla imal edildikleri hemen anlaşılır.

ŞH'lere en küçük bir eleştiri getirince yandaşlar, e ne yapalım vatandaş bunu seçti, diyorlar. İyi güzel de vatandaş mevcut vapurların şeklini bozalım, yeni bir model geliştirelim dememiş ki, önüne sunulan şıkların içinde yine en çok eskilere benzeyenini seçmiş. Tersaneden ne çıkacağı tam olarak gösterilmediği için, bal gibi kandırılmış. Vatandaş kandırılarak devleti yıkılırken, vatanı bölünürken üç beş vapurun lafı edilir mi diyen olursa, ona da saygı duyulur.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,76 M - Bugn : 3661

ulkucudunya@ulkucudunya.com