« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

17 Kas

2009

NUR'DAN ZULMETE

17 Kasım 2009

Eskiden beri cemaatler ve siyasi ümmetçilik milliyetçiliği meşgul eden sahalardan biri olmuştur. Tarihi gerçeklerin ışığında faydasızlığı acı bir şekilde tecrübe edilen, günümüz dünya şartlarında ancak güçlü milli birliğin tesisinden sonraki safhada tam manasıyla tahakkuku mümkün olabilecek ümmetçilik, milliyetçi fikir sisteminin uzak hedefleri arasında yer alır. Milliyetçi düşünce millete yapılan ihanetlerin unutulmayıp tekrarının yaşanmaması için tedbir almayı öngörürken ümmetçi düşünce bu ihanetlerin mesulü olarak kendi milletini görür, milleti dindışına çıkmakla suçlar, durduk yerde kendiliğinden milli düşman haline gelmeyi seçen unsurlarla milli menfaatler gözetilmeden kaynaşmayı ve bu düşman unsurları kendi milletinden daha üstün saymak gerektiğini telkin eder.

Doğru anlaşıldığında milliyetçiliğe ve milliyetçiliğin yücelttiği mefhumlara ters düşmediği gibi bilakis bu değerleri teşvik edici mahiyet taşıması gereken ümmetçilik, milliyetçilik çağında gündemden düşmüşse de, istismarcılar marifetiyle siyasi ümmetçilik adı altında muzır bir hüviyete büründürülerek siyasi sahaya taşınmıştır. Milliyetçilikle rekabeti hayatiyetinin başlıca sebebi sayan siyasi menfaatperestler elinde tahrifata uğrayarak millet, milli devlet, vatan, bayrak, gibi değerlere düşman bir anlayış geliştirilmiştir. Siyasi ümmetçiler tabanda meşruiyet sağlamak için demokrat görünerek mili ve mukaddes değerlerle meselesi olan herkesle işbirliği içine girmekte, din düşmanlarıyla sarmaş dolaş aynı safta yürümekte, iktidarlarını sürdürmek için dine, ahlaka ve temel insani değerlere aykırı her türlü vasıtayı kullanmakta beis görmemektedir. Bugün milletin merhamet duygularını kullanıp kendilerini de mazlum göstermek için yandaş ekranlara münasebetli münasebetsiz zavallı halleriyle getirilen Yassıada sanıklarına yıllar boyu bunlar mason ve dinsiz diyerek saldırmışlardır.

Cemaatlere manevi sahada hayırlı hizmetler gören siyaset dışı müesseseler oldukları düşüncesiyle daha müsamahalı bir bakış açısı geliştirilmiştir. Aşırı hayranlık doğmasına, benzeşmeye ve teşkilâtlarda hâkimiyet kurulmasına müsaade edilmemekle birlikte münasebetler dostane çizginin dışına taşmamış, mücadeleye dönüşmemiştir. Maruz kaldıkları baskılara göğüs gerekecek savunma kabiliyetine sahip bulunmadıkları için mazlum statüsünde değerlendirilmiş ve lüzum duyuldukça himaye de edilmiştir. Milliyetçiliğin bu müsbet tavrı cemaatlere karşı resmi bakış açısının da yumuşamasına yol açmıştır.

Erken dönemde bazı dini cemaatleri ve siyasi ümmetçiliği hedef alarak komünistlerden ve bölücülerden daha tehlikeli olduklarını ileri sürenlere itiraz edilmiş, bazı haklı gerekçeleri olsa bile dindarlarla problem yaşanmasından kaçınıldığı için bunların da sesini gereğinden fazla yükseltmesine ve söz sahibi olmalarına izin verilmemiştir. Ellerinde silah bulunmayan, tabiatlarında şiddet ve kavga yer almayan mütedeyyin insanların teröristlerden daha tehlikeli olduğunu kabul etmek akıl, izan ve insafla bağdaşır bir husus değildir. Aynı şekilde o uyduruk irtica ile mücadele eylem planında ışık evlere uyuşturucu ya da silah konulması gibi basit ve niteliksiz tedbirlere kimsenin inanmayacağı da açıktır.

Cemaatleşmenin yaygınlaşması ile birlikte siyasi ümmetçiliğin sakat yönlerinin ıslahı ve dine uzak kesimlerin dinle buluşturularak toplumun genel ahlâk ve maneviyat seviyesinin topyekûn yükselmesi beklenirdi. Ancak gelişmeler hiç de bu yönde olmadı. Küresel merkezlere sırtlarını dayayarak ülkede istediği gibi at oynatan siyasi kadrolar ahlâksızlığı, yüzsüzlüğü ve ihaneti bazı cemaatlere de sirayet ettirdiler. Cemaatler, küçük menfaatler karşılığında büyük ölçüde siyasete bulaştırıldı ve safiyetlerini kaybetmeye başladılar. Müslüman'a müslümanlık satan bir sektör gelişti. Zulmetten nur'a değil, nur'dan zulmete doğru tersine bir gidiş baş gösterdi.

Planlanan açılım ihanetine en kolay iştirak edecek ve ihaneti gönüllü tatbik edecek en teşkilâtlı siyasi ekip olan siyasi ümmetçilik dış güç odaklarınca seçilerek işbaşına getirildi. Bu işe en az onlar kadar meyyal liberallere tevdi edilse idi plan rahatça işletilemez, milliyetçilerle birlikte muhafazakârlar da açılıma karşı çıkardı. Daha önce denendi başarı kaydedilemedi. Liberaller güçlü bir taban teşkil edemediler.

Açılım ihanetine millet içten içe karşı çıkıyor, milliyetçiler, halk partisi ve askerler de alenen karşı görünüyor. Her biri başka telden çaldığı için ihanetin önünde güçlü bir set oluşturulamıyor. Askerin gözünde çöp var, bir ileri iki geri adım atıyor. Solcuların neye ne kadar karşı oldukları net değil. Milliyetçiler ise genel başkanı tekrar seçmeyi başarmış olmaktan memnun, mesut ve mutmain. Arada esip gürleyince muhalefet görevini ve milli vazifesini ifa etmiş sanılıyor.

Hukuk hiç bir dönemde bu kadar ayaklar altına alınmamıştır, değerler bu kadar ucuzlamamıştır, demokrasi ve din bu derece istismar edilmemiştir. Gelinen noktada iktidara destek veren cemaatlerin samimi ve sağduyulu mensupları da oldukça rahatsızdır. Ancak tepedekilerin umurunda değil. Cemaat yapısının içinde demokratik anlayış mevcut olmadığı rahatsızlık gün yüzüne çıkamıyor.

Teslim olan PKK'lı teröristlerin yıldırım hızıyla muhakeme edilerek serbest bırakılmasına sevinenler, Albay Çiçek gayet makul sebeplerle tahliye edilince kıyametleri koparıyorlar. Cemaatin gazetesinde tutuklanma haberi tam sayfa manşetten verilirken, tahliye haberi ancak aranırsa bulunabiliyor. Tahliyeye hukuki bir itiraz noktası bulunamayınca başka kulplar takılıyor. Albay niçin Başbakan konuşurken tahliye edilmiş. Başbakan konuşurken mahkemeler tahliye kararı veremez diye bir kayıt mı var? Pespayelikte birbiriyle yarışan diğer gazetenin tahliye manşeti ise daha adice: Albay Çiçek yine yırttı!

Bu mihrakların adilikleri ve seviyesizlikleri dine karşı menfi bir hava estirirse vebali dindar görünen menfaatperestlere ait olacaktır. Türk Milleti vatan, millet ve devlet düşmanlarının yırtamayacağı güçlü devlete ve milli iktidara süratle ihtiyaç duymaktadır.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,21 M - Bugn : 2979

ulkucudunya@ulkucudunya.com