« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

01 Eki

2009

OSMANLI TARTIŞMALARI

01 Ekim 2009

'Bir erkek gibi savunamadığın mülkün için şimdi kadınlar gibi ağla… '

Kulaklara küpe olacak bu ibretlik sözü, ülkesini savunmak için gereken mücadeleyi vermeden Granada'nın anahtarlarını Kastilyalılara teslim ettikten sonra uzaktan Elhamra Sarayına son kez bakıp ağlayan Emir Ebu Abdullah'a, annesi söylemiş. 711 yılında Tarık Bin Ziyad'ın Cebeli Tarık Boğazını geçmesiyle başlayan İspanya'daki parlak Endülüs İslâm medeniyeti yaklaşık sekizyüz sene sonra 1492 yılında son bulmuştur. Kalanların yüz yıl sonra tamamen kovulmasıyla oralarda Müslüman izi tamamen kaybolmuştur.

Ehli salip, Endülüs'ten dörtyüz sene sonra bizim de mülkümüzün kanatlarını koparmayı başardı. En acısı altıyüz yıllık Müslüman Türk yurdu Balkanların kaybıdır. Vatanı savunan kahramanlar çıkarabildiğimiz için Asya'ya atılmaktan zor kurtulduk. O hengâmede yüzbinlerce Türk canını ve vatanını kaybetti. Akabinde vatanın kurtuluşu için ellerinden gelen gayreti göstermediği kanaatine varılan Osmanlı Hanedanı sürgün edildi. Bazı kadın üyeleri Mısırlı, Suriyeli prenslerle evlenerek daha rahat hayat sürdürebilmişlerse de çoğu sıkıntı çekmiştir.

Hanedan dram yaşamıştır, fakat Türk Milleti daha büyük dramlar yaşamıştır. Tersini iddia edip bu konuda haddinden fazla sızlanmak Sultanahmet'te dilenip Yenicami'de sadaka vermeye benzer. Harpler boyunca köylerde yetim büyüyen dedelerimiz bakımsızlıktan o haldedir ki, ocağa eğilip saçlarını aleve doğru silkelediklerinde dökülen bitler çıtır çıtır sesler çıkararak yanmaktadır. Temiz karakterli Türk insanının kanına bu hal o derece dokunmuştur ki, eskiler o günlerden bahsederken açlık ve fakirlikten ziyade çektikleri sefaleti anlatırlardı.

Bugün misalen kıytırık Suriye'nin Osmanlı'dan ayrıldığı günü milli bayram olarak kutlamasını ve teröre verdiği desteği, verdiğimiz şehitlerin acısını hisseden ve öfkelenen hanedan üyesi veya ümmetçi mevcut mudur, bilemiyoruz. Türk yurtlarının düşman eline geçmesi ve bundan sonra da geçme ihtimali en az mülkünü kaybeden hanedan mensupları kadar Türk insanının yüreğini yakmakta ve endişelendirmektedir. Onları sürgün eden Cumhuriyetin ne kazandırıp ne kaybettirdiği akla gelebilir, bu ayrı bir tartışmanın konusudur.

Padişah Vahdettin'in bir İngiliz zırhlısına binerek sessiz sedasız vatanı terk etmesi yeni devlet kurucularını memnun etmiştir. Kuvvetle muhtemeldir ki aralarında son merhalede iktidarın kansız kavgasız el değiştirmesi yönünde bir mutabakat tesis edildi. Başka ülkelerde çok vahim neticelenen örnekleri olduğundan, Vahdettin canını kurtardığı için mutlu, Ankara ise bu gaileyi sessiz sedasız savuşturmakla memnundur.

Atatürk, saltanatın ilgası esnasında Vahdettin hakkında şiddetli sözler sarf etmiştir. O hızla bütün Osmanlı tarihi hakkında söylediği maksadı aşan sözler günün şartlarında değerlendirilerek süzgeçten geçirilmeli, ölçülüp tartılarak değerlendirilmelidir. Özel sohbetlerinde ise Vahdettin'in namuslu bir adam olduğunu belirtmiş, kabiliyetleri sınırlı olduğu halde bir Yavuz, bir Kanuni edasına bürünmeye çalışmasını hayretle karşılamıştır.

Tahta oturduğu sıralarda; 'Ben bu makam için hazırlanmadım. Çocukluğumdan beri vücutça rahatsız olduğumdan layikiyle tahsil edemedim. Yaşım kemale erdi, dünyada bir emelim kalmadı. Biraderle (II. Abdülhamit) hangimizin evvel gideceğimiz malum olmadığından bu makamı bekleyişte değildim. Fakat takdiri ilahi böyle teveccüh etti, bu ağır vazifeyi deruhte ettim. Şaşmış bir haldeyim, bana dua ediniz.' diyen padişah, tam tahta ısınmışken yurdu terk etmek zorunda kalınca, aleyhinde söylenen hain suçlamalarına karşı kendisini müdafaa ihtiyacı hissetmiş, kaçmadığını, hicret ettiğini, saltanat ve hilafetin kaldırılmasının ihanet olduğunu söylemiştir.

Hiç bir padişahın hain olduğu kabul edilemez, böyle bir kabul akla ve mantığa aykırıdır. Dolmabahçe'ye çevrili zırhlı savaş gemilerinin soğuk namlularına yiğitçe karşı duramamanın bedeli gurbet ellerde can vermek mi olmalıydı, Mustafa Kemal'i Samsun'a vatanı kurtarması için görevli göndermek büyük padişah olabilmek için yeterli midir, daha sonra milliyetçiler hakkında idam fermanı çıkarmak vatanseverlikle nasıl izah edilebilir, bütün bunlar cevabı müşkül sorulardır.

Düşmana celâdet göstermemek Osmanlıya yakışmadığı gibi, manav ve kasap borçları yüzünden konulan haciz sebebiyle son padişahın tabutunun bir ay boyunca Sanremo'daki villanın giriş katında bekletilmesine müdahale etmemek Türkiye Cumhuriyetine yakışmamıştır. Her şeye rağmen asırlar boyu Türk'ü efendi millet kılan ve İslâm'a hizmet eden Osmanlı'ya vefa borcumuz vardır. Bunca lüzumsuz adamı ve haini besleyen devlet bunlara da emekli maaşı babından bir tahsisat ayırarak zillete düşmelerini önleyebilirdi. II. Abdülhamit'in hallinden sonra Hicaz'a sürülen hadımağalarının arzuhalle mağduriyetlerini bildirmesi üzerine hassasiyetini ve ilgisini esirgemeyen devlet geleneği burada da sürdürülmediydi. İngilizler Vahdettin'i kabul etmemiş, sığınma hakkı vermemişlerdir. Batıdan himaye görüp medet uman günümüz siyasileri bu hazin akıbetten ibret almalıdır. Demek ki itaat ve uysallık düşman nezdinde itibar ve değer kazandırmıyor, günü geldiğinde çöpe atıyorlar.

Osmanlı Hanedanından Ertuğrul Osman Efendi'nin vefatı Türk Milletinin gönlünde buruk bir hüzün bırakırken, Osmanlı tartışmaları yeniden alevlendi. Osmanlı alıp satan fakat Osmanlı ile Selçuklu, Anadolu ile Orta Asya, Yunus Emre ile Ahmed Yesevi arasındaki münasebeti kurmaktan aciz popüler tarihçiler ile Osmanlıcı görünüp Türklüğü ve Türkiye Cumhuriyetini benimsemeyenlere gün doğdu. Ancak cenaze töreni gayet dengeliydi. Ne saltanatı özleyen üç beş dengesizi ümitlendirecek kadar müthiş, ne de Türk Milletine vefasız dedirtecek kadar sönük idi.

Genelkurmay'ın cenazeye ilgi göstermemesini eleştirenler oldu, bunları kulaklarından tutup Harbiye Askeri Müzesine götürerek canlı icra edilen mehter konserini dinletmek lazım. Alın size Osmanlı. 1830'larda Yeniçeri Ocağının lağvıyla birlikte mehter de yasaklanmıştı, yüz küsur yıl sonra cumhuriyet döneminde serbest bırakıldı. Kader farklı tecelli eder, bazen devletine isyan eden asker topa tutulur, bazen siviller milletine ihanetin cezasını görür. Asker ilgi gösterseydi bu defa yine başka türlü eleştireceklerdi. Kültür Bakanı, kimsenin haberdar olmadığı Topkapı Sarayındaki askeri bot ve battaniyelerin tahliyesinde kararlı ve ısrar olduğunu medya vasıtasıyla ilan etmek yerine Milli Savunma Bakanlığı ile yapacağı basit bir yazışmayla da halledebilirdi. Ama fırsat bu fırsat, gün ucuz kahramanlık günü.

Vefat vesilesiyle ekranda boy gösteren genç hanedan üyelerinin siyasi konulara girmemesi doğru bir davranış. Ancak sözün dönüp dolaşıp sadece cedlerinin maddi mirasına, mal mülk davasına gelmesi düşündürücü. Padişahların ne kadar modern olduğunu, içki içtiğini ispata çalışan popüler tarihçilere bir başka kanal daha çok para verse bu defa padişahların ne kadar ihlâslı ve dindar olduğunu anlatacaklarına hiç şüphe yok.

Meseleyi diğerleri gibi istismar etmeden ve şahsi fayda gütmeden sürgündeki Osmanlıların dramını ele alan ilk namuslu ilim adamı Atsız hocadır. Büyük Türkçünün konuyu dile getirmesi yurda dönüşlerine müessir olmuştur. Daha da önemlisi, Türkçülerin ulusalcılardan ileri geçerek Osmanlıyı tanıması, sevmesi ve benimsemesini, Ülkücü düşüncenin Türk tarihini bütün halinde anlayan ve Türk devletlerini birbirinin devamı olarak gören sıhhatli bir çizgiye oturmasını sağlamıştır.

Türk Milliyetçilerinden başka vatan topraklarına ağlayacak mülk sahipleri kalmadığı halde, vatanın mukadderatında söz sahibi olamamaları ağlanacak ayrı bir husus.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,23 M - Bugn : 21727

ulkucudunya@ulkucudunya.com