« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

12 Ağu

2009

MİLLİ KAHRAMANLAR

12 Ağustos 2009

Kürt açılımı adı altında adım adım tatbik sahasına konulan ihanet planına CHP usulen, MHP esastan karşı çıktığı için yandaşların tenkitlerine maruz kalıyor. Türkeş sonrası MHP'nin alışılagelen uysallığına medhiye düzenler, olması gereken doğru ve dik bir tavır görünce şaşırarak ikna etmek için baskılarını arttırıyorlar.

Malum kalemlerin içi boş yazılarının başlığında özellikle Kürt kelimesi vurgulanıyor. Açılımdan ciddi bir sonuç çıkmayacağını muhakkak biliyorlar ve Türk Milletinin öfke ve gazabından fevkalade korkuyorlar. Hedeflenen, telkin yoluyla terör örgütünün taleplerini halkın demokratik talepleri olarak sunmak. İki senedir gündemi işgal eden Ergenekon safsatasının arkasında da bu bölücü açılıma zemin hazırlanması, hain niyetlerin saklanması ve meşrulaştırılması yatıyor.

Fırsat düşünce önce babasını kesen çingene özentili bazı eski Ülkücü kalemler, açılıma karşı çıktığı için MHP'yi eleştirirken çarpık iddialar ortaya atıp sözü Ergenekon'a, geçmişe, ayrılıklara ve Türkeş'e getiriyor. Böylece bitip tükenmeyen Türkeş düşmanlığının hakiki sebeplerini tekrar yakinen anlamak mümkün oluyor.

Türk Milleti yirminci asırda iki büyük lider yetiştirmiştir. İlki milli mücadeleyi başlatıp kazanarak Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran Mustafa Kemal Atatürk, ikincisi ise devleti bölünmekten ve yıkılmaktan kurtarıp hayatiyetini bugüne kadar sürdürmesini sağlayan Başbuğ Alparslan Türkeş'tir. Atatürk asker, siyaset adamıdır ve büyük bir icracıdır. Başbuğ Alparslan Türkeş ise hem asker ve siyasetçi, hem de fikir adamıdır.

Bu iki isim daima ihanetin hedefi halindedir. Atatürk muktedir bir devlet başkanı olduğundan art niyetlilerin bazıları yakın zamanlara kadar açıkça dil uzatmaya cüret edememiş, çoğu zaman Atatürkçülük maskesinin arkasına saklanarak faaliyet göstermişlerdir. Sahte Atatürkçüler de dahil bütün Türk ve İslâm düşmanları Alparslan Türkeş'i hedef alarak Türk'e ve Atatürk'e duydukları hıncı çıkarmaya, Türk'ü esir etmeye, yok etmeye çalışmışlardır.

Geçtiğimiz asırda Atatürk ve Türkeş'in haricinde az sayıda milli kahraman ile isimsiz binlerce kahraman çıkmıştır. Atsız Atatürk ve Kazım Karabekir'i savaş kazanan milli kahramanlar olarak sayar, Fevzi Çakmak'ı o ayarda değerlendirmez. Milli mücadelenin mücahitleri, ülkücüler, bölücü terör ile mücadele eden güvenlik kuvvetleri, hepsi kahramandır.

İhanetin başvurduğu sinsi metodlardan birisi de milli değerleri, milli sembolleri ve milli kahramanları karalamak suretiyle milli birlik ve beraberliği zayıflatmaktır. Her vesileyle milli iradeye saygıdan söz eden ikiyüzlüler, milli vicdanda teşekkül eden kanaate saygı göstermemekte, milletin gönlünde yer etmiş büyük şahsiyetlere dil uzatarak cüceliklerini saklayabileceklerini, onları küçülterek büyüyeceklerini ve yerlerine kendilerini ikame edebileceklerini sanmaktadırlar.

Yakın tarihe ait raflar dolusu kitaplardan özellikle hatıratlar lehte veya aleyhte kanaat oluşturmak için kaleme alınmış eserlerdir. Bilhassa paşaların hesaplaşması, şunun şunla, bunun bunla kavgası adı altında cep romanı serisini andıran içi boş piyasa kitapları zihinleri iğfal etmektedir. İstiklâl Savaşı gazilerinin nesli tükense de, o ateş günlerini bizzat yaşayanlar artık aramızdan birer birer çekilse de onların hatıraları canlı olarak yaşamaktadır. İlim kadar irfan nazarı dikkate alındığında maşeri vicdanın meselelerin çözdüğü, geçmişe ait büyütülecek ve fazla konuşulacak bir konu kalmadığı anlaşılır.

Milli Mücadelenin lideri Atatürk'tür, diğerleri de hizmetleri derecesinde kıymetlidir. Türk Milleti Kazım Karabekir'i, Fevzi Çakmak'ı ve diğer büyük komutanları da sever, gördükleri işler ve tarihi kıymetleri bakımından her birine gönlünde en münasip yeri tayin etmeyi pekâlâ bilir.

Atatürk hiç tartışmasız herkes tarafından sevilir. Fevzi Çakmak ve Kazım Karabekir'e de çok sevgi ve saygı duyulur. Fevzi Çakmak diğerlerine göre daha dindar bilinir ve çok uzun yıllar genelkurmay başkanlığı makamında bulunmuştur. Kazım Karabekir Atatürk ile ihtilaflarını ve uğradığı bazı haksızlıkları mübalağa ederek dile getirdiği ve şahsiyata döktüğü için bir milli kahraman olduğu halde hak ettiği itibarın gerisine düşmüştür. Karabekir ile İnönü çok yakın arkadaştır. İnönü ise Atatürk'ün yakın arkadaşı olduğu için saygı duyulur fakat müstebit ve milli bünyeye aykırı olduğu için sevilmez. Halkın gönlünde her biri hak ettiği mertebeye yerleşmiştir.

Çocukluğumda iki sıra ötemizde bir yaşlılar kahvesi vardı. Çay, kahve, oralet ve tarçının haricinde yegâne meşrubat mahalde imal edilen beyaz şişeli, sarı kapaklı markasız gazoz idi. Çay söylemeye gittiğimde bazen komşumuz yaşlı kahveci bir gazoz açar, gazını alması için bir kesmeşeker atıp ikram ederdi. Bir gün hep merakımı çeken çay ocağında duvarda asılı sararmış çerçevedeki üniformalı resme bakıp, 'Hüsnü amca bu resimdeki asker sen misin?' diye sordum. Bıyıkları resimdeki adamınkine benziyordu. Ciddi mi soruyorum diye yüzüme bakakaldı. 'Nerdee oğlum biz kim, o kim! O Mareşal Fevzi Çakmak…' diye cevap verdi. Mareşali anlatmaya ciltler dolusu kitap, yaşlı Türk'ün o andaki ifadesinin yanında pek aciz kalır. Yine aynı kahvede bastonlu ihtiyar dedelerin Atatürk'ten bahis açılınca yüzlerinin ışıldadığını, gözlerinin yaşardığını pek sıklıkla müşahede etmek mümkündü. Bu sevgiyi mekteplerdeki gayrımilli tedrisat tesis edememiştir. Aleyhte yazılan yalan yanlış onlarca kitap da milletin gönlünden silemez.

Atatürk aleyhine ilk sözü yatılı geldiğimiz ortaokulda herkesten iki üç yaş büyük solcu bir sınıf arkadaşımızdan duymuştum. Kitabın orta yerinden konuşuyor, halklara özgürlükten, devrimcilikten dem vuruyordu. 'Cahil' ailelerimizden ve 'resmi ideoloji'yi tebliğle vazifeli ilkokul öğretmenlerimizden aldığımız bilgiler bu sistemli saldırılara ilk başta mukabele edemedi. Gittikçe haddi aşan milli değer düşmanı solcularla, ancak kısa bir zaman geçince Ülkücü olmak suretiyle kuvvetli bir milli şuur kazandıktan sonra fikren ve fiilen epeyce cedelleşecek, lüzum eden cevapları verecektik.

O günün ortamında milliyetçi bir gençlik yetişmekte iken araya ayrık otları girmeye, milliyetçiliğin ve ülkücü mücadelenin tesis ettiği rahat dönemlerde türeyen asalaklar faaliyet göstermeye başladı. Parasız yatılı okuduğumuz için ders kitaplarını devlet veriyordu. Kitapların ilk sayfalarında kuşe kâğıda basılı Atatürk'ün mareşal üniformalı, Oğuz Kağan'ı andıran yakışıklı resmi yer alırdı. Tarım dersi kitabındaki Atatürk resmi kitaptan ayrılmak üzere iken yerlere düşüp kaybolmasın düşüncesiyle koparıp katladım ve defterin içine koydum. Milliyetçi bilinen hatta cemaat ehli olduğu için fazlaca hürmet gösterilen tarım hocamız derste defterin içinde posteri görünce kaşlarını çattı, 'şahıslara tapmayınız' diyerek tebliğ vazifesini ifa etti. Kendisini mehdi zanneden hocanın nazarında, yüzlerce yıllık Müslüman cedlerin onüç yaşındaki evlâdı, bir ortaokul talebesi Atatürk resmine saygı duyduğu için şahıslara tapan bir imansız olup çıkıyor, derhal imanının kurtarılması gerekiyordu. Benzer telkinatla zehirlenen dimağlar Atatürk ile araya mesafe koymaya başladı, oniki eylül tuz biber ekti, Atatürkçü geçinen budala yöneticiler Atatürk sevgisini söndürmek için ellerinden geleni esirgemedi. Bugünkü sahte muhafazakârlığı doğuran bunların yanlış yaklaşımları ve uygulamalarıdır. Bu yüzden Türk Milleti sanki bugün Müslüman olmuş gibi davranılarak büyük bir tarih ve kültürel miras görmezden gelinmekte, yüzlerce yıldır minarelerimizde güzelim Türk tarzıyla makamlı okunan ezanın yerini Arap aksanı almakta, cami adı altında ucubeler inşa edilmekte, unutturulan ramazanlar iftar çadırı rezaletlerine bürünerek geri dönmektedir.

Neticede bir dönem mankurtlaşma yaşandı, Atatürk'e düşman olunmasa da bigâne kalındı. Başbuğ Alparslan Türkeş bazen Atatürk dediği zaman neredeyse itiraz edecek oluyor, gönüllü veya cebren her sözlerini buyruk saydığımız babalarımıza Atatürk yüzünden karşı geliyorduk. Bunda harekette çöreklenen, hareketin sayesinde şöhret ve itibar kazanan ve emellerini uzun süre saklama kabiliyetini gösteren gayrı Türk mihrakların etkisi ve vebali büyüktür. Temel ahlaki, milli ve dini bilgileri aldığımız, helal ekmeklerini yediğimiz, gönderdikleri harçlıklarla hayatımızı idame ettirdiğimiz namazlı niyazlı, abdestli oruçlu ailelerimiz bize göre resmi ideolojinin kandırdığı yarı cahillerdi. Oysa onlar büyük Türk Milletinin dokusunu teşkil ediyor, binlerce yıllık damıtılmış Türk kültürünü ve Türk insanının şaşmaz sağduyusunu temsil ediyorlardı. Biz ise ukalalık ve edepsizlik ettiğimizin farkına ancak bugün varabiliyoruz ve babalarımızın mezarı başında mahcubiyet duyuyoruz.

Bütün bunlar fikir çilesinin yaşanması mukadder merhaleleridir. .

Türk Milliyetçiliğini muhkem bir kale gibi temsil eden Alparslan Türkeş siyasette güçlendikçe vatanı bölüp parçalayamayacaklarını anlayan şer kuvvetler aramızdan bazılarını devşirip kopardılar. Ayrılanlar Ülkücülüğün banisine ve liderine Ülkücülük öğretmeye kalkıp militarist anlayış, resmi ideoloji, laiklik gibi ithamlarda bulundular. Siyasetin gerçekleriyle baş başa kalınca Atatürk'ü anlayamamış olduklarını itiraf ederek Türkeş'i geride bırakan sıklıkla zikretmeye başlandılarsa da bunun samimi inançtan değil siyasi mecburiyetten olduğu anlaşılıyor. Samimi olunsa Türkeş hakkındaki iddia ve ithamlardan da nedamet getirilmesi beklenirdi.

Hülasa, milletin kendi terazisinde tartarak verdiği hüküm, takdir ettiği kıymet en doğrusudur. Mevlid yazarak Atatürk sevdirilemeyeceği gibi iftira ve yalanlarla Atatürk sevgisini silmek mümkün değildir. Haklılığını ve doğruluğunu tarihin teyit ettiği Başbuğ Alparslan Türkeş de üç beş dönme kalemin halen sürdürdüğü iftira ve hezeyanla asla yıpranmaz. Bugüne kadar görülen en kalabalık cenaze töreni ile Türk Milleti kalbindeki yerini ifade etmiştir. Şahsiyetiyle, fikirleriyle, mücadeleleriyle ve hatta en son cenaze töreniyle rekabet ederek onu geçmeye çalışmak, şahsiyet isbat etmek ve siyasi fayda ummak beyhude gayrettir. Hayatının bir döneminde hasbelkader kahramanlık göstermiş kişiler ile milli kahramanlar ve milli liderler emsal tutulamaz.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,22 M - Bugn : 8039

ulkucudunya@ulkucudunya.com