« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

05 Ağu

2009

MUKTEDİR MİLLİYETÇİLİK

05 Ağustos 2009

Ülkücü Hareket olarak verdiğimiz şanlı mücadele, mazide malik olduğumuz kudret ve gösterdiğimiz muvaffakiyet ile bugünkü acziyeti telif edebilmek kabil değil. Kuvvetli milliyetçilikten zayıf milliyetçiliğe geçişi tahlil etmek ve hatta niçin tercih edildiğinin sebeplerini bulup ortaya koymak zorundayız. Oniki yıldır arada sırada 'sert' ve fakat maalesef boş çıkışlardan ibaret kalan ve gittikçe utanç verici gülünçlük derecesine düşen zayıf milliyetçiliğe niçin hâlâ tahammül edilmekte olduğu hususuna samimi çevrelerde epey zihni mesai harcanmakta ise de neticeyi müsbete çevirene kadar devam edilmeli ve çareler bulunmalıdır.

Evvela hiç tereddütsüz bilmeli ve iman etmeliyiz ki, verilen mücadele şanlı ve haklıdır. İman ettikten sonra sıra bunun hukukunun aranması ve sorulmasına gelir. Asla şüphe etmemeliyiz ve yine iman etmeliyiz ki bu şanlı mücadelenin kahramanları isterlerse zayıf durumun mesullerini ıslaha, icab ediyorsa tedibe ve dahi çok daha fazla şeylere muktedirdir.

Hal böyle iken, vatanın bölünmesi mevzubahis iken, memleket mukadderatında şu veya bu sebeple müessir olmaktan imtina etmek sahayı düşmana ve düşman karşısında aciz kalan zayıf milliyetçiliğe terk etmek demektir. Her Ülkücü aklı erdiği, gücü yettiğince gidişatı terse döndürecek ulvi çabaya hizmetle ve ihanetle mücadele etmekle mükelleftir. Bunun adına muhalefet, sokağa dökülme denilemez, bu ancak kendine dönüş hareketidir ve bir an önce ifası elzemdir.

"İstanbul'da vazifesi vardı, falan yerde vazifesi vardı. Bütün vezaifin fevkinde bizim de bir vazife-i vicdaniyemiz vardı. O da, herkesin sudan bir takım vazifeler yaptığı sırada hayatımızı, mevcudiyetimizi bu milletin sinesine sokarak, onlarla beraber düşman karşısında uğraşmak olmuştur. Binaenaleyh iki buçuk aydan beri bu milletin içine gelmiş insanlar hakikatin âmakına henüz nüfuz için zaman dahi kazanamamış insanlar, mazi ve halin harekât ve namus ve vicdanına malik olamazlar." (1)

Yukarıdaki paragraf herkesin sudan sebeplerle vatanın istila ve işgaline bigâne kaldığı zamanda vicdani vazifesiyle düşman karşısında duran bir Türk Milliyetçisinin bir başka Türk Milliyetçisine verdiği kuvvetli milliyetçilik dersidir. Sıradan bir memurun yetimi ateş hattında verdiği haklı mücadeleden aldığı güçle saflarına yeni katılmış bir asilzadeyi adeta paylamakta, mazi ve halin harekat, namus ve vicdanına malik olamadığını ihtar etmektedir. Neticede dersi alan zatın Türk Milliyetçiliğine yüksek hizmeti ve lidere bağlılığı artarak devam etmiş ve mühim mevkilerde bulunmuştur.


Ateş hattından geçmiş şuurlu Ülkücüler, geçmişte sudan bir takım sebeplerle düşman karşısına çıkmaktan kaçınmış, kenardan dolanmış, gözünü kapatmış, kulağını tıkamış, işine gücüne bakmış, teşkilata katılmayı tehlikeli görmüş ve neticede bir kısmı mebus olmuş zatlara hizmet etmek, sırtlarında taşımak yerine onlara Ülkücülük dersi vermek mecburiyetindedir. Şu makamdadır, bu makamdadır diye el pençe divan durup Ülkücülüğün tahrif ve tahrip edilmesini seyretmek vicdanı vazifeyle bağdaşmaz.


Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nda da yetmiş civarında milliyetçi mebus mevcut idi. Yine büyük Türk Milliyetçisi yeri geldiğinde bunların kulaklarından tutulup kapı dışarı atıldıklarını yüzlerine çarpmaktan geri durmuyordu. (2)

İşbirlikçi Damat Ferit hükümetinin düşürülmesinde müessir olan 11 Eylül 1919 tarihli Sivas Kongresinde alınan kararlardan biri de Mondros Mütarekesi sonucu 21 Aralık 1918'de Padişah Vahidettin tarafından feshedilmek zorunda kalınan Meclisi Mebusanın bir an önce açılmasıdır. Esasen Mustafa Kemal Paşa başkanlığındaki Heyeti Temsiliye Anadolu'da fiilen idareyi ele almıştır. Heyeti Temsiliye 13 Eylül 1919'da kumandanlıklara, vilayetlere, sancaklara, belediyelere bir umumi tebligat yayınlayarak seçim kararını, şartlarını ve usulünü bildirir. 7 Kasım 1919 tarihinde yapılan seçimlerde Müdafaa-i Hukuk teşkilâtları müessir olur. Yüzkırk üyeli son Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nda sayıları yetmişe varan milli mücadele taraftarı mebus seçilir. İstanbul seçimlerinin çoğunu ittihatçılar kazanır. Mustafa Kemal Paşa Erzurum mebusu seçilir, İstanbul'a gitmeyecektir, Aralık 1919'da Ankara'ya gelir. Meclisin İstanbul dışında toplanması görüşü Kazım Karabekir, Rauf Bey ve Ali Fuat Paşa tarafından İstanbul'un terk edilmiş olacağı gerekçesiyle kabul edilmez.

Mustafa Kemal Paşa İstanbul'a gidecek milletvekillerini Ankara'ya çağırır, ancak çeşitli zorluklardan dolayı geniş çaplı bir toplantı sağlanamaz. Ankara'ya uğrayan milletvekilleriyle küçük gruplar halinde görüşmeler yaparak mecliste güçlü bir Müdafaai Hukuk grubu teşkil etmelerini, kendisini başkan seçmelerini ve milli mücadele doğrultusunda faaliyet göstermelerini ister.

12 Ocak 1920 tarihinde Osmanlı Milli Meclisi açılır. Ancak Mustafa Kemal'i gıyabında başkan seçebilmek mümkün olmaz. Mecliste Mustafa Kemal'in başkan seçilmesi konusundan sadece bir kişi, Şeref Bey, bahsedebilmek yürekliliğini gösterebilmiştir. Müdafaai Hukuk Grubu kurmaya söz veren mebuslar buna cesaret edemeyince Felahı Vatan adıyla bir grup oluştururlar. Bununla birlikte Misakı Milli'yi Meclise kabul ettirmeye muvaffak olurlar.

15 Mart 1920'de İngilizler İstanbul'u işgal edince meclisi basmışlar, bazı mebusları tutuklamışlardır. Mebusların Anadolu'ya geçmesi üzerine meclis 11 Nisan 1920'de fesh edilir. Ankara'ya gelenler 23 Nisan 1920'de açılan TBMM'ne katılmışlardır.


Atatürk, Nutuk'ta sözlerini tutamayan bu mebusları imansızlıkla, korkaklıkla, cahillikle, nankörlükle, hodperestlikle, ecnebilere hoş görünmekle, mülayim ve nazik davranmakla itham eder.

"Efendiler, her görüştüğümüz zat veyahut zevat, bizimle, fikir ve kanaatte müttehit kalarak ayrılmışlardı. Fakat, İstanbul meclisinde, "Müdafaai Hukuk Cemiyeti Grubu" diye bir grup teşekkül ettiğini işitmedik. Niçin? Evet, niçin? Buna bugün cevap isterim!

Çünkü, efendiler; bu grubu teşkil etmeyi, vicdan borcu, millet borcu bilmek vaziyet ve kabiliyetinde bulunan efendiler, imansız idiler… cebîn idiler… cahil idiler…

İmansız idiler; çünkü âmali milliyenin ciddiyet ve katiyetine ve bu âmalin mesnedi olan teşkilâtı milliyenin salâbetine inanmıyorlardı.

Cebîn (korkak, yüreksiz) idiler; çünkü, teşkilâtı milliyeye mensubiyeti daii mehalik (tehlikeli) görüyorlardı.

Cahil idiler; çünkü yegâne istinatgâhı halâsın millet olduğunu ve olacağını takdir edemiyorlardı. Padişaha tekâpu ederek, ecnebilere hoş görünerek, mülâyim ve nazik davranarak, büyük gayelerin istihsal olunabileceği gafletini gösteriyorlardı.

Bundan başka efendiler; nankör ve hodperest idiler… Fikri millî ve teşkilâtı milliyenin, kısa bir zamanda temin ettiği şeref ve mevcudiyeti istisgar (küçük görmek) ediyorlardı. Vücut bulmuş olan vaziyet ve varlığın sehlülistihsal (kolay) olduğunu zan ve vehmetmekle çirkin gururlarını tatmin sevdasına düşüyorlardı…

Erzurumda, Sıvasta telâffuz olunmuş, tesbit olunmuş bir unvanı aynen kabul etmek zül olmaz mıydı?! O unvandan daha manalı unvan mı yoktu?!

Evet, işittik efendiler; varmış: "Felâhı vatan grubu"."


Ülkücüler de kılıç hakkını, mücadele hakkını, mazi hakkını korumak zorundadır.

Günümüzde, sözlerinde sabit kalan birilerinin, sözlerinde durmayan birilerine imansız, cahil, korkak, nankör, hodperest, düşmana karşı nazik ve mülayim olduklarını ve böyle giderse bir gün kapılarına dayanan düşman tarafından kulaklarından tutulup kapı dışarı atılacaklarını ihtar etmesi gerekmez mi?

Milliyetçilik bayrağının yükseklerde dalgalanabilmesinin ilk ve en önemli şartı hareketin hakiki sahiplerinin hadiseleri seyretmekten vazgeçip vazıyed etmesidir.





(1): TBMM'nin 14 Ağustos 1920 tarihli oturumunda Mustafa Kemal Paşa ile Hamdullah Suphi Bey ve bazı mebuslar arasında bir münakaşa cereyan eder. Mevzu, Bursa'nın düşman işgaline terk edilmesinde kusuru görülen Albay Bekir Sami, Bursa Valisi Hacı Muhittin ve Âşir beyler hakkında 31 Temmuz 1920'de verilen takrirle ilgilidir. 8 Temmuz 1920 günü şehirden ayrılmak zorunda kalan Bekir Sami tahliye emrini hükümet kararı olarak Mustafa Kemal Paşa'nın verdiğini söylese de, meclisteki şiddetli tazyikler sebebiyle haftası dolmadan, 14 Temmuz 1920'de görevinden alınır. Buna rağmen bazı mebuslar bir aydan beri mesele üzerinde ısrarla durmakta, sorumlular hakkında tahkikat açılmasını istemektedirler. Mustafa Kemal Paşa ise Bekir Sami Bey hakkındaki ithamların Garp Cephesi Kumandanlığınca tetkik edildiğini, divanı harbe verilecek kusur ve mesuliyetinin görülmediğini, ilave bir tahkikata lüzum olmadığını, işten el çektirmekle iktifa edilmesini söylemektedir.

Mustafa Kemal Paşa - Bekir Sami Beyi ne için itham etmeli? Ve bu iddiada ısrar gösteren zatın sebep olarak gösterdiği şeyler nedir? Müddei olan, lütfen rica ederim, benden sorsun, ben cevap vereyim.

Hamdullah Suphi Bey (Antalya) - Bursa'dan alınan bütün malumat, Bursa'dan gelen mebuslar bizi temin etmişti. Düşman civara gelmeden, şehirden çıkmışlar.

Mustafa Kemal Paşa (devamla) - Çok aldanıyorsunuz Beyefendi hazretleri.

Hamdullah Suphi Bey (Antalya) - Soran sizsiniz, cevap veriyorum. Rica ederim, eğer mebusluk sıfatını tanıyorsanız dürüşt (sert, katı, kaba, haşin) söylemeye hakkınız yoktur. Deminden de İsmail Suphi Beye öyle muamele yaptınız.

Mustafa Kemal Paşa (devamla) - Müsaade buyurun cevap veriyorum. Bu zatın söylediği umumiyetle yalandır ve yanlıştır.

Hamdullah Suphi Bey (Antalya) - Müsaade buyurun, yalan değildir, yanlış değildir. Asla efendim…

Mustafa Kemal Paşa (devamla) - Ben söz aldım, söz söylemek hakkı benimdir. Efendiler; Bekir Sami Bey Bursa'yı terk etmemiştir ve ben kendi imzam tahtında Bursa işgal edilmeden evvel emir verdim. Harekât-ı askerîyenin istilzam ettiği hareketin doğrusu Bursa'yı terk etmek idi.

Nafiz Bey (Canik) - Şu halde siz de mesulsünüz!

Mustafa Kemal Paşa (devamla) - Kumandanlara Bursa'yı terk ediniz dedim ve ben bu emri verdiğim zaman heyeti âliyenize bilmünasebe izahat vermiş idim. Harekât-ı askerîyede mevzubahis olması lâzım gelen şey, eldeki kuvvetlerin neticeye kadar her hangi bir mevkii muhafaza etmesi değildir, harekât-ı harbiyede, bu esas değildir. Binaenaleyh Bekir Sami Bey'in Bursa'yı terk etmiş olması gibi bir mesele yoktur. Muaheze edilecek nokta, filhakika Bursa'yı Bekir Sami Bey ne için daha evvel terk etmemiştir? Budur tenkit olunacak şey Efendiler. Yoksa Bursa'yı terk etmiş olması değildir.

Haşim Bey (Çorum) - Şu halde yine emri âliniz tutulmamıştır.

Mustafa Kemal Paşa (devamla) - Filhakika benim emrettiğim zamanda tahliye edilmiş olsaydı bugün ordumuza bir fırka daha ilâve edilmiş olacaktı. Bursa gibi payitahtımız olmuş, mukaddesatımızı câmi bir mevki-i muallânın sühuletle düşman eline geçmiş olmasından fevkalâde müteessirsiniz ve bunu bütün cihanda tesiri olmuştur. Hamdullah Suphi Bey'in ısrar ettiği gibi elbette İstanbullular üzerinde de çok tesiri olmuştur. Fakat bu teessürat doğrudan doğruya hissî bir takım teessürattır. Bendenizin arz etmek istediğim böyle şunun bunun hissiyatından dolayı filân veya falanı tenkit etmemektir. Hamdullah Suphi Bey, benim idrakime nazaran, bu meselede iki noktaya temas ediyor. Birisi; şimdiye kadar harekât-ı harbiye lüzumu gibi idare edilememiş veyahut şimdiye kadar, bugün olduğu gibi, harekât-ı askerîye ile alâkadarlık gösterilmemiş, bugünkü gibi faal bulunulamamış. Efendiler! Hamdullah Suphi Bey'den sormak istiyorum, hangi maziden ve hangi günden bahsediyorlar? Biz bu harekât ile iştigal ederken Hamdullah Suphi Beyefendi İstanbul'da oturuyordu. Ne için buraya gelip de bugünkü gibi davranmak istemiyordu?

Hamdullah Suphi Bey (Antalya) - İstanbul'da vazifem vardı.

Mustafa Kemal Paşa (devamla) - İstanbul'da vazifesi vardı, falan yerde vazifesi vardı. Bütün vezaifin fevkinde bizim de bir vazife-i vicdaniyemiz vardı. O da, herkesin sudan bir takım vazifeler yaptığı sırada hayatımızı, mevcudiyetimizi bu milletin sinesine sokarak, onlarla beraber düşman karşısında uğraşmak olmuştur. Binaenaleyh iki buçuk aydan beri bu milletin içine gelmiş insanlar hakikatin âmakına henüz nüfuz için zaman dahi kazanamamış insanlar, mazi ve halin harekât ve namus ve vicdanına malik olamazlar.

Hulûsi Bey (Karahisarı Sahip) - Vesaiki görerek malik olabilirler Paşa Hazretleri.

Mustafa Kemal Paşa (devamla) - Zatıâlilerinin göreceği vesaik vardır.

Hulûsi Bey (Karahisarı Sahip) - Görürüz Paşa Hazretleri, biz de askeriz.

Mustafa Kemal Paşa (devamla) - Bunları divanı harbe vermek için elde hiçbir vesika yoktur. Efendiler, Hamdullah Suphi Bey'in ne için düşman gelmeden kaçtı, sualine cevaben diyorum ki: Daha evvel tahliyesi için ben emir vermiştim.

Hamdullah Suphi Bey (Antalya) - Bunu vaktiyle söylemeliydiniz, Paşa Hazretleri.

Mustafa Kemal Paşa (devamla) - Bu bir sebep ve mesele teşkil etmez. Bence hata onun bir an evvel hareket etmemiş olmasındadır. Halbuki zat-ı âlileri, ne için orada durmadı, diye tenkid buyuruyorsunuz. Demek ki istinad ettiğiniz sebep haddi zatında doğru değildir. Bekir Sami Bey bir kolordu kumandanıdır. Kolordu kumandanı demek Efendiler, dünyanın her yerinde, her millette en büyük kumandan demektir. Kolordu kumandanından sonra başka büyük kumandan yoktur. Ancak muhtelif kolorduların harekâtını sevk ve idare etmesi için üzerine ordu ve grup kumandanı geçer. Daima teşkilât-ı askeriyede en büyük kumandan kolordu kumandanıdır ve kolordu kumandanının ifa-yı vazife etmesi demek, muharebatın içinde ve zâbitanın içinde bulunması demek değildir ve böyle bir hareket makbul değildir. Kolordu kumandanı maiyetindeki fırka kumandanlarına emir verir ve anı yaptırır, vazifesini bu suretle ifa eder. Ordu yapmak, orduyu muntazam sevk etmek ve idare etmek, orduyu mükemmel teçhizetmek… Hamdullah Suphi Bey diyor ki, daha iyi teçhiz ve ilbas edebilirdik. Hayır Hamdullah Suphi Bey, daha iyi teçhiz edemezdik, edemezsin ve edemeyeceksin. Bunu söylüyorum Efendiler. Elbette her gün geçtikçe ordumuz ve işimiz daha iyi intizama girecekti. Fakat bir takım hususi ve hafi maksatları gizleyerek, kalbinde vicdanında tutarak, esbap diye böyle bilir bilmez şeyleri söylemek doğru değildir. Efendiler bu vicdani değildir.



(2): Bakanlar Kurulunun görev ve yetkisini arttıran, Meclis Başkanının yetkisini azaltan kanun teklifi görüşülürken. 1 Aralık 1921

Mustafa Kemal Paşa - Sorarım size: Heyet-i Vekile sizin buradan dağıtılmanıza karar verirse siz ne yaparsınız?

Hüseyin Avni Bey (Erzurum) - Güleriz!

Mustafa Kemal Paşa (devamla) - Gülemezsiniz! İstanbul Meclisi Mebusana giden zatıâliniz o zaman da "güleriz" dediniz ama bunu yapamadınız! Kulaklarınızdan tutup kapı dışarı atmışlardı!

Hüseyin Avni Bey (Erzurum) - Yapanlar saray kumandanı idi. Halbuki bizi tutanlar milli kuvvet ve milli kumandanlardır. Binaenaleyh kimse atamaz.

Mustafa Kemal Paşa (devamla) - Eğer bu maddeyi koymaktan maksat reise karşı bir vesvese beslemekse bu katiyen vârit olamaz. Böyle bir vesvese hâsıl olduğu gün imha edilmeye mahkûm olacaktır. Yoksa felâkettir.

Hüseyin Avni Bey (Erzurum) - İmha etmeye kudretimiz olmadığını beyan etmekle beraber itimadımız da vardır.

Mustafa Kemal Paşa (devamla) - Hele yalnız senin yoktur.

Efendiler, bu madde Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisini posta müvezzii mevkiine indirmek demektir. … Ne oldu sonra Efendiler! Erzurum Kongresi oldu, Sıvas Kongresi oldu ve bu kongrelerde toplanmış olan insanlar millet namına dedi ki: "Hayır, biz hâkimiyet-i millîyemizi isteriz. İrade-i millîyemizi kullanacağız! Telâkki-i şahane şu yolda idi: "Sahi mi söylüyorsunuz? Kabul ettik!" Millet yine çocukların şekere bakıp aldandıkları gibi aldanarak vekillerini İstanbul'a gönderdi. Ne oldu Efendiler? (Malta'ya sesleri). Sorarım! Gelen arkadaşlar içinizdedir. Ne oldu Efendiler?

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,22 M - Bugn : 10905

ulkucudunya@ulkucudunya.com