« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

08 Tem

2009

YİNE TAŞTAKİ TÜRKLER

08 Temmuz 2009

Sibirya'dan Avrupa içlerine uzanan geniş coğrafyada eski Türk alfabesiyle kayalar üzerine yazılmış çok sayıda yazıtlar ve çizilmiş kaya resimleri bulunmaktadır. Yakın zamanlara kadar sadece Orhun Kitabelerinden bahsedilmekteyken, araştırmalar genişledikçe değişik ülkelerde ve memleketimizde yeni kitabeler keşfedilmektedir.

Bu yazıtlar Türklerin kendilerine ait ayrı bir alfabe sahibi, yüksek kültürlü, büyük ve medeni bir millet olduğunu göstermekte ve bu muazzam coğrafyanın tamamında Türklerin efendi millet olduğuna delalet etmektedir. Türklerin Anadolu'ya bin yıl önce geldiği tezini çürütüp daha eskilere götürerek Anadoluculuk, Grekçilik, mozaikçilik gibi sakat görüşleri ilmin ışığında yerle bir etmektedir.

Türk kaya resmi alanlarından şu an itibariyle bilinenlerin tamamı Servet Somuncuoğlu tarafından altı yıldan bu yana tek tek taranarak, fotoğrafları çekilmiş ve belgesel çekimi yapılmıştır. Ayrıca, Ordu Mesudiye Esatlı Köyü ile Ankara Güdül Salihler Köyündeki yazıların Türk yazıtları olduğu Servet Somuncuoğlu tarafından keşif ve tesbit edilmiştir.

İlim dünyası ve kamuoyu bu sayede bugüne kadar yapılanlardan çok daha geniş kapsamlı, derli toplu ve çok net görüntülere kavuştu. Çin'den Kosova'ya, Moğolistan'dan Macaristan'a kadar binbir emek harcanarak olağanüstü itina ve büyük ustalıkla çekilen fotoğraflar yazıtları gerçeğinden daha canlı bir şekilde sunmakta, çizimi elle tutuyormuş gibi zevkle görerek detaylı inceleme imkânı vermektedir. Böylece farklı yerlerdeki benzer resimler birbirleriyle mukayese edilerek yeni birçok tarihi hakikat günyüzüne çıkarılabilecektir.

Geyik, kurt, at, süvari, ok yay ve diğer Türk damgalarının yanı sıra şu ana kadar birbirine binlerce kilometre uzaktaki dört noktada, Kosova Gora Bölgesi, Moğolistan Gobi Çolü, Erzincan Kemaliye Dilli Vadisi ve Ankara Güdül Salihler Köyü'nde ay yıldız remzine rastlanması, üzerinde çalışılması gereken, heyecan verici çok önemli bir buluştur. Bosna'da mezarlarda yer alan ve kahve fincanlarına işlenen ay yıldız'ın kökeni Osmanlı'dan çok daha eskilerde aranabilir.

Atatürk döneminde her sahada olduğu gibi Türkoloji alanında da müesseseler, enstitüler, kürsüler kurulmuş, büyük hocalar yetişmiş, çok değerli eserler yazılmıştır. Ancak daha sonra bu konuların cazibesi azaltıldığı, araştırmalar teşvik edilmediği için sahada çok kapsamlı bir çalışma yapılamamış, milletin alâkasını cezbedecek nitelikli eserler ortaya konulamamıştır.

Bütün seyahatlerini, çalışmalarını, ulaşım, iaşe ve ibate masraflarını, malzeme ve teçhizatını büyük ölçüde kendi çabalarıyla tedarik ederek Türklüğe hizmet eden bu dava adamının karşılaştığı külfetleri aşmak, çektiği sıkıntılara göğüs gerebilmek sabır, gönül ve aşk işidir. Taştaki Türkler isimli dev eserinde binbeşyüz civarındaki nefis fotoğraflar ilgililerin serbestçe istifadesine sunulmuştur. Batı böyle adamları himaye ve teşvik ederek bunların keşif ve icatlarıyla inkişaf etmiştir. Bizde ise destek şöyle dursun tam aksine çalışmalar akıl almaz engellerle karşılaşmaktadır.

Türkiye'de bu yazıtları okuyabilen pek azdır. Genelde Thomsen ve Radlof'un mevcut okumaları üzerinden tekrar okumalar yapılmaktadır. Yeni keşfedilmiş bir yazıtı okuyabilen ender insanlardan biri, belki de tek kişi Antalya'da tıp doktoru Cengiz Saltaoğlu imiş. Küçükten konuya merak sarmış, üstün gayret ve zekâ gücüyle bu konuda uzmanlaşmış. Kurduğu esatli.net sitesinde yazıtlar hakkında çok değerli bilgiler yer alıyor ve Servet Somuncuoğlu ile ortak yayın yapılacağı müjdesi veriliyor.

Güdül Salihler Köyünde geçen yıl keşfedilen ilk iki alandan sonra üçüncü bir yer daha bulunduğunun haberi üzerine geçtiğimiz cuma günü Servet Somuncuoğlu ile birlikte yola çıktık. Daha doğrusu o benimle birlikte yola çıktı. Yol arkadaşlığımı sever, o kadar sıkıntının üzerine bir de benim aksiliklerime tahammül eder. Geçen sene katlandığı zorlukları yakinen müşahede ettiğimden bu defa ilme hürmeten fazla problem çıkarmamaya azmettim. Yazıları okuyabilen doktor Cengiz bey de gelecekmiş.

Beypazarı'nda gece sayın Cengiz Saltaoğlu ile buluştuk, orada konakladık. Sabah köye hareket ettik. O köyden Cemil Söylemezoğlu'nun kılavuzluğunda yeni alana yöneldik. Burası önceki ikisinden çok daha uzak ve ulaşması oldukça zor bir yer. Hava müthiş sıcak, tepede güneş kavuruyor, her yer kupkuru. Taşlar, dikenler, çekirgeler, çorapları delip paçalara ok gibi dalan otlar, çekirgeler, fare delikleri, köstebek oyukları, havada dönen doğanlar, ötelerde ötüşen keklik sesleri. Tam bir bozkır. Eski atalarımız yurt tutmak için benzer yerleri seçerek Orta Asya bozkırlarının hasretini gidermişler anlaşılan.

Elde malzemeler, sırtta çantalar sarp kayalıklardan yürüyerek öğlene yakın alana ulaştık. Yine kaya resimleri ve kurganlarla karşı karşıyayız. Zor şartlarda fotoğraflar çekildi, çizimler yapıldı, yorumlar konuşuldu. Buradaki resimlerin aynı köydeki diğerlerinden daha erken dönemlere ait oldukları belli.

Resim ve yazılar bu bölgede oldukça küçük ebatlarda çizildiğinden dikkatle tetkik edilmediği takdirde görülemiyor. Vahşi tabiatta yüksek bir kanyon boyunca yürüyerek başka panolar olup olmadığını iyice araştırıyoruz. Ter sırtımızdan su gibi akıyor. Ayaklarımız boydan boya su topladı, yüzümüz ellerimiz güneşten nar gibi kızardı. Akşama doğru uzaklarda kanyonun nihayetinde görünen ırmağa seğirtip kendimizi öylece atarak serinliyoruz. Kovuklardan elle tutulan üç dere balığını yarı pişirip açlık bastırdıktan sonra isli çaydanlıkla közde demlenen kısa bir çay faslı ve akşam vakti dönüş yolunda tehlikelerle dolu iki saatlik dik bir tırmanış. Hava karardıktan epey sonra son takatimizi harcayıp bitkin vaziyette düze çıkabildik.

Ertesi gün önceki iki alana gittik, yine gün boyu çalışıldı. Servet buradaki bazı panoları ışığı elverişli görüp daha kaliteli netice almak için tekrar çekti. Doktor bey elinde kağıt kalem çizimlerini tamamladı, fotoğraflarda göremediği bazı detayları not aldı.

Anadolu'daki yazıtlar henüz hak ettikleri yüksek ilgiye kavuşmuş değiller. Devlet millileştikçe, milli şuur arttıkça, halkın refah seviyesi yükseldikçe şüphesiz zamanla önemli ziyaretgâhlar haline gelecekler, Türk evlatları buraları görmek için akın akın seferber olacaklardır.

Türklüğe hizmet aynı zamanda İslâm'a da en büyük hizmettir. Çünkü Türklük İslâm'ın kılıcıdır. Bu bakımdan İslâm öncesi Türk tarihine de önem verip aydınlatarak köklü, medeni ve büyük millet olduğumuzu bütün yönleriyle ortaya koymalı ve komplekslerden arınarak başka milletleri taklit etmekten kurtulmalıyız.

Büyük Türkçü Atatürk olsa idi Türklük aşığı böyle başarılı araştırmacıları taltif eder, çalışmalarını rahat sürdürebilmesi için karşılaştıkları bütün zorlukları ve engelleri kaldırırdı. Sonunda Allah rızası umulmasa, millete hizmet zevki tadılmasa, Türk Başbuğlarının manevi teveccühüne mazhar olunacağı bilinmese sonunda ne rütbe ne de mal bulunmayan bunca meşakkat katlanılır şey değil.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,21 M - Bugn : 4369

ulkucudunya@ulkucudunya.com