Yazının bu kısmı, dönem itibariyle, münderecatı çok yoğun bulunan geçen yazıya ait olup, tamamlayıcı mahiyettedir. Basındaki önemli önemsiz çeşitli değerlendirmeler ilâve edilmiştir. İlk yazı Üsküdar ile başlamıştı. Sinesinde nice renkler barındıran mübârek Üsküdar, burada da Behçet Yurtçu vakasıyla son kısımda tekrar gündeme gelmiştir.
Tercüman, Şemsi Kuseyri, 12 Kasım 1964.
14’ler politikanın ilk şartı olan unutulmamak prensibini iyi uyguluyor
Kim ne derse desin bizim 14’ler kendilerinden bahsettirmesini biliyorlar. Hatta politikanın ilk şartı olan unutulmamak prensibini daha iyi biliyorlar. Arada bir resimlerini çıkartmak, parti kurma haberleri ile popülerliklerini devam ettirmek rahatça ellerinden geliyor.
Gerçi biz de bazı yakıştırmalar yapmıyor değiliz ya, onları bir arada yemek yerken veya kahve içerken dahi görsek hemen yeni partinin kurulmak üzere olduğunu yazıyoruz.
Geçenlerde yine böyle bir haberi resimlerle süsleyen meslektaşlarımız oldu. Fakat 14’lerin bir kısmı -Alparslan Türkeş Grupu- yeni parti için fazla iştahlı iseler de bir kısmı beklemeyi uygun görmektedir. Türkeş grubunun CKMP ile olan temasları az kalsın neticeleniverecek iken müzakereler her nedense durdu. Ümit canın altındadır. Türkeş ya CKMP’li ya da Toplumcu bir partinin içinde hatta başında olma arifesindedir.
Akşam, 1 Nisan 1965.
Türkeş, “Kaynaklarımız başkalarıyla pazarlık konusu yapılamaz”
14’lerden Alparslan Türkeş, Muzaffer Özdağ, Rifat Baykal, Dündar Taşer ve Ahmet Er dün törenle CKMP ye girmişlerdir. Bu sebeple birer konuşma yapan Alparslan Türkeş ve Ahmet Oğuz <<Milliyetçi, ahlâkçı, köycü ve sosyal adaletçileri CKMP de toplanmaya çağırmışlardır.
Türkeş konuşmasında, Türkiye’nin politik, sosyal, ekonomik ve kültürel bakımdan düşündürücü bir durumda bulunduğunu, kısır politika kavgalarının vatandaşın huzurunu kaçırdığını söylemiş, vatandaşı aşırı akımlarla savaşa çağırarak özetle şöyle demiştir:
<<Türkiye emek ihraç eden bir memleket değil, kalkınmasını hızlandırmak için, bu emeği seferber ederek değerlendiren bir memleket haline getirilmedikçe, başarıya ulaşamaz. Toprak üstü ve toprak altı zenginlik kaynaklarımızın millî menfaatlere aykırı olarak başkalarıyla pazarlık konusu yapılması kabul edilemez.>>
Kim, 8 Nisan 1965, Sayı 351.
CKMP
Politikada bir ihtilâlci
27 Mayıs ihtilâlinin tam bir ihtilâlci fizyonomisine sahip meşhur albayı Alparslan Türkeş, KİM’in geçen sayısının satışa çıktığı 31 Mart Çarşamba günü, Ankara’da, CKMP Genel Merkezinde yapılan bir törenle demokratik siyasî hayatın eşiğinden adımını atıyor ve dışarda, binanın önünde toplanmış Türkeşçi gençler bu olayı tezahüratla kutluyorlardı.
Türkeş’i ve dört arkadaşını (Muzaffer Özdağ, Rifat Baykal, Dündar Taşer, Ahmet Er) partiye Genel Başkan Ahmet Oğuz takdim etti ve <<uzun zamandan beri kendileri ile temas ve fikir teatisi imkânını bulduğumuz bu arkadaşlar, vatanperver, tarafsız, milliyetçi ve reformist hüviyetleri ile esasen dikkat ve alâkamızı üzerlerinde toplamış bulunuyorlardı.>> dedi. Oğuz, memleketin sosyal, ekonomik ve kültürel reformlarını tahakkuk ettirmeye azimli bir partinin lideri olarak, yeni fikir, prensip ve ideal arkadaşlarını kucaklıyor ve onların partiye girişi ile güç kazanacaklarını belirtiyordu.
Taze Kan
Aslında, CKMP’nin gittikçe solan benzine biraz kan gelebilmesi için uzun zamandan beri kuvvet şurubu aradığı biliniyordu. Esasen Oğuz da <<temaslarımız uzun zamandır devam ediyordu>> demekle, Ondörtlerden bir grubun veya hepsinin CKMP’ye girişinin bir taze kan telâkki edildiğini saklamamış oluyordu. Bütün mesele bu taze kanın, hayli yıpranmış vücuda nasıl bir canlılık getirebileceği sorusunda toplanıyordu. Milli bakiye kanunu çıkıncaya kadar, Alican’ın ve Bölükbaşı’nın küçük partileri ile aynı korkuları paylaşan CKMP’liler, kanunun çıkışı ile beliren şansı arttırmak ve bu defa da Bölükbaşı tarafından yutulmamak için hayli telâşlı görünüyorlardı ve uzun zamandan beri süren <<alınsın mı, alınmasın mı>> münakaşalarını bir kenara bırakıp, sert ifadeli ve hayli popüler albaya <<buyurun>> diyorlardı. Albay da, partiye girdiği Çarşamba gününden itibaren kollarını sıvadı ve bütün vakitlerini Parti merkezinde geçirmeğe başladı.
Uzun Bir Sondaj
İnandığı fikirleri ve bağlı olduğu idealleri normal siyasi yollarla değil ihtilâl metodlarıyla uygulamayı tercih ettiğine daha çok inanılmakla beraber, Albayın bir siyasi parti kadrosuna girişi, bir çok çevrelerde yine de memnunluk uyandırdı. Keskin yüz ifadesiyle ve radikal fikirleriyle yarattığı ürküntü, siyasi parti faaliyetleri içinde yumuşar diye düşünülüyordu. Ama Albayın, bilhassa CKMP liderliğine geldikten sonra pek yumuşak bir mücadeleye atılacağını düşünmek de, iyimserlik sayılmalıydı. Türkeş, gerek ihtilâlle tasfiye edilmiş siyasi kuvvetin, gerekse uzun hizmetlerinin neticesinde şimşekleri üzerine çeken Halk Partisinin karşısına dikilmek avantajlarını kendinde görüyordu ve parlâmentoya önemlice bir kuvvetle girmeyi düşünebiliyordu.
CKMP’nin Gücü Nedir?
CKMP, bugün kurulmasına emek verdiği demokrasiyi korumağa, geliştirmeğe kararlı ve azimli olduğunu söyleyen, vatana ve millete faydalı olmak düsturuna sarılmış küçük bir partidir. Dar bir kadro ve oy nisbeti içinde sıkışıp kalmıştır. Bir sağ parti olarak, ne geniş kitlede, ne de aydınlar arasında fazla gelişmeğe müsait görülmektedir. Türkeş şimdi, bu donmuş bünyeyi canlandırmağı ümit etmektedir. İsmindeki “Köylü” kelimesine rağmen köylüye mal olmamış partiyi o istikamette geliştirmeği düşünmektedir. Seçimlerde, Türkeş’in partisinin sloganı her halde köycülük olacak; ihtilâlci Albay, ezilmiş, ihmal edilmiş, kavrulmuş vatandaşların karşısına bir kurtarıcı olarak çıkacaktır. Köy için ve köylü için bir çok şeyi açıklaması beklenebilir. Şurası muhakkak ki, Albay Türkeş, şimdi bir taraftan ilk genel kongrede partinin liderliğine geçebilmeği plânlarken, diğer taraftan da, seçim sloganlarını hazırlamakta ve salladığı zaman her iki tarafı da kesecek palasını itina ile bilemeğe başlamış bulunmaktadır. Türkeş ve arkadaşlarının CKMP’ye sosyal bir görüş getirmek isteyecekleri bilinmektedir. Ne var ki bu görüş, milliyetçilikle bağdaşacak ve parti Nasyonal – Sosyalist bir kimlik takınacaktır. Hatta bazı çevrelere göre, büyük kongrede CKMP’nin adı, Köylü İşçi Partisi olarak değişecektir.
Kıbrıs Gönüllüsü
Hafta içinde bu pala, ilk keskinlik denemesini yaptı. Bir gazetenin sataşması üzerine, (gazete, Kıbrıslı olduğu halde Alparslan Türkeş’in Kıbrıs mücadelesine uzak duruşunu tenkit ediyordu) CKMP yeni üyesini savunmak zorunluluğunu duydu ve bir açıklama yaptı. Türkeş, üçüncü koalisyon hükûmetine müracaat etmiş ve Kıbrıs’a gitmek istediğini, orada faal hizmette bulunmak arzusunu açıklamıştı. Fakat hükûmet bu teklifle ilgilenmemişti. Açıklamanın edâsından öyle anlaşılıyordu ki, Türkeş, Kıbrıs’a, tıpkı Grivas gibi, sivil mukavemeti teşkilâtlandırmak amacıyla gönderilmek istenmişti. İhtilâlci albayın bu teklifinin cevapsız kalışı ise, şimdi ağır bir siteme yol açıyordu.
Albay Türkeş’in, böyle bir açıklama ile, Kıbrıs konusunda kahramanlığa pek hevesli bâzı çevrelerde hayranlık uyandıracağı düşünülebilir. Ama açıklama, İnönü hükûmetinin, gizli sabotajlar ve kargaşalık çıkarma metodları yerine, normal hukuki yolları tercih ettiğini göstermesi bakımından da istifadeli olmuştur. Yoksa kimse 27 Mayıs sabahı radyolardan sesini dinlediği Albayın bu işi yapamıyacağı şüphesine kapılmış değildir. Türkeş bir takım vasıfları olduğunu kabûl ettirmiş bir şahsiyet olarak şimdi kabiliyetlerini bol bol gösterecek imkânlara sahiptir. Türk kamuoyu eski asker ve ihtilâlcinin politikada neler yapabileceğini merakla izleyecektir.
Yön, 9 Nisan 1965, Sayı 106.
CKMP ve Türkeş
Ondörtlerden Türkeş ve bazı arkadaşlarının CKMP’ye girmesi, olumlu ve olumsuz bazı söylentilere yol açtı. AP’liler partilerine almaya yanaşmadıkları Türkeş’in CKMP’ye girmesinden herhalde bir miktar AP oyu götürür endişesiyle memnun olmadılar. CHP organı Ulus, <<Kıbrıs’a gittin, gitmedin>> tarzında anlamsız bir tartışma açarak Emekli Albayın politika sahnesine açıkça çıkmasından hoşnutsuzluk duyulduğunu belli etti. Bazı çevreler, eski bir ihtilâlcinin muhafazakâr tanınan bir partiye girmesini yadırgadılar. Söylendiğine göre, CKMP’nin bazı ileri gelenleri de Albayın partiye alınmasından şikâyetçidirler. Aslında Türkeş’in şu veya bu partiye girmesi ya da girmemesi üzerinde durulacak mesele olmamak gerekir. Önemli olan 27 Mayıstan beri bir fikri temsil ettiğini ileri süren eski ihtilâlcinin fikirlerini açık seçik ortaya koyarak politika sahnesine atılıp atılmamasıdır. Nitekim Türkeş de, CKMP’ye giriş konuşmasında politikacıların kısır çekişmelerinden şikâyet ederek <<Gerçeklere cesaretle parmak basmak, dertleri isabetle ortaya koymak, köklü tedbirlerle çağdaş uygarlık düzeyine giden yolu açmaya ve aşmaya çalışmak>> gerektiği kanısında olduğunu belirtmiştir. Ne var ki, Türkeş de giriş konuşmasında gerçekleri cesaretle ortaya koymaktan kaçınmıştır. Konuşmada en açık sayılabilecek ifade <<petrol ve benzeri zenginliklerin başkalarıyla pazarlık konusu yapılmıyacağı>>dır. Diğer sözler, <<milli eğitim milliyetçi niteliğe kavuşturulacaktır. Köylüyü ve işçiyi refaha kavuşturacağız. Emeği yurt içinde değerlendireceğiz. Atom ve uzay çağında hızlı gideceğiz>> gibi her politikacının rahatlıkla söyliyebileceği genel ifadelerdir. Halbuki bugün Türkiye’nin muhtaç olduğu hangi partiye mensup bulunursa bulunsun, fikirlerini açıkça ve cesaretle söyleyen yeni tip politikacılardır.
Söylenir ki, partinin büyük kongresinde, partinin adı Köylü ve İşçi Partisi olacak ve Genel Başkanlığa Türkeş getirilecektir.
İsim değişikliğinin gerçekten bir anlam taşıyabilmesi için, işçi ve köylü yararına bir kalkınmanın esasları şimdiden ve bütün açıklığı ile partiye konulmalıdır.
Kim, 28 Nisan 1965, Sayı 354.
CKMP
Albay’ın kuvvet aşısı
Çok değil, bundan sadece on gün önce, Osman Bölükbaşı’nın MP’si ile eski partisi CKMP’nin İstanbul’daki durumlarını kıyaslayacak birisi çıksa ve ikincisine şans tanısa idi, ona sadece gülerlerdi. Zira, geçen genel seçimlerde İstanbul’dan dört Milletvekili çıkartmış bulunan CKMP, bunlardan birisini Bölükbaşı’nın ardından MP ye transfer ettirmiş ve kâğıt üzerinde üç Milletvekili ile kalmıştı ama, İl Genel ve Belediye Meclisleri seçimlerinde, oy kuvvetini tamamen MP’ye kaptırdığı ortaya çıkmıştı. Zira, MP İl Genel Meclisinde iki, Belediye’de ise birer sandalye kazandığı halde, CKMP tasfiye olmuştu.
Türkeş ve arkadaşlarının CKMP’ye katılışı, bunun yanı sıra Bölükbaşı’nın iki aydan beri izlediği sorumsuz politikanın verdiği bıkkınlık, İstanbul’da MP’nin 1965 seçimleri için beklediği sonucu ters yüz etti. Türkeş ve arkadaşları son İstanbul gezilerinde umduklarını tam olarak bulamadılar. Üniversitede, sendikalarda kendilerine bekledikleri ölçüde misafirseverlik gösterilmedi. Ne var ki, eski ihtilâlcilerin ekibi, şimdiye kadar bu çevrelerin görmediği bir dil ve görmediği hareketlilik ile CKMP’ye bir moral aşısı getiriverdiler. Böylece, MP’nin oy yığınağı yaptığı yerlerden CKMP’ye yeni akışlar oldu. Bunun yazı sıra, Türkeş ve arkadaşları, ortanın sağında kümelenmiş gençlik kitlesinin AP’ye yönelme zorunluluğunu da bozdu. Dolayısı ile bugün AP Gençlik kollarının il kademesinde bulunanların bir çoğu dahi, Albay ile arkadaşlarının saflarına katılmak için söz verdiler.
Bu hafta, AP’nin merkez ve grupundaki anlaşmazlığı ele alarak, ihtilâlci Albay’a hücum eden AP’li organların sinirliliği de bu koğuşlardan doğuyordu.
Adalet, Başyazı, 29 Nisan 1965.
Artık AP’de Kalamaz..
Bir siyaset adamı çıkar, bazı ard düşüncelerinin gerçeklemesi için kendi partisine yüzde yüz yalan isnatlarda bulunur ve aşırı solcularla dirsek temasına geçerse o insanın artık o parti içinde kalması caiz olmaz. Siyasî ahlâk bunu icabettirir. Muaşeret adâbı bunu gerektirir.
Dört yıldır kadrosu içinde bulunduğu bir siyasî teşekkülü, tam bir makyajlı sosyalist ağzı ile <<Tüccarlar Kulübü>>, <<İşverenler Kulübü>>, <<Kapitalistler Kulübü>> olarak vasıflandıran bir insanın hâlâ o kadro içinde kalması, oradaki eski arkadaşlarının yüzüne kızarmadan, sıkılmadan bakabilmesi için ancak Kâmuran Evliyaoğlu’nun kardeşi olmak lâzımdır.
Üstelik, aşırı milliyetçi geçinen, solakların karşısında görünen, hattâ onların, kafatasçı, ırkçı, turancı ittihamlarına maruz kalan genç politikacının siyasî ihtirasları yüzünden hangi zihniyet çukurlarına sukût ettiğini görmek cidden hazin ve ibret verici bir olaydır.
AP’ye Çetin Altan, İlhan Selçuk, Doğan Avcıoğlu ve diğer sol kumpanyası mensuplarının yakıştırdıkları ile Gökhan Evliyaoğlu’nun yukarıda belirtilen ittihamları arasında ne fark vardır? Bu durumlara bakıp da onun antikomünist ideallerinden şüphe etmek yersiz midir? Doktrini, programı ve politikası açık ve herkesçe malûm bir partinin suçlanması için seçilen sebepler, azgın bir solcunun uydurup söyliyebileceği cinsten bu bayağı ittihamları mı olmalı idi? Kapitalizmi bir sosyal düzensizlik sayıyorsa nasıl milliyetçilik ve solcularla mücadele iddiasında bulunabilmiştir? Bu iddiaları varid ve vaki ise, şahsî temayülüne uygun bulmuyor idi ise dört yıldan beri bu kadro içinde niçin kalmıştır?
Gökhan’ın yadırganan davranışı ilk de değildir. Grubunun prensip kararı aldığı bir konuda arkadaşlarının aksine oy kullandığı hatırlardadır. En kritik bir oylamada mecliste bulunduğu halde oyunu kullanmamak suretiyle o zamanki iktidar partisine yardımcı olduğu da unutulmamıştır. Ali Fuat Başgil çabası tutmayınca şimdi de Türkeş’in yaveri olmak niyetindedir.
Bu, onun bileceği bir iş, vereceği bir karardır sâyi meşkûr olsun. Ama bilmesi lâzımdır ki o sıfatla ve o zihniyetle hâlâ AP safları arasında kalamaz. Sür’atle AP’den ayrılması ve şayet kendine uyanlar varsa birlikte yeni partilerine ve şeflerine mülâkî olmaları lâzımdır. Siyasî ahlâkın gerektirdiği de budur. Birader beyin CHP içinde nasıl mümtaz ve mutena bir yer aldığı!!, kırk yıllık partililere taş çıkaran seviyeli!! çabaları ortada.
Gökhan’ın da yeni bir siyasî rota üzerinde yol alması ve ondan geri kalmaması gayet tabii. Bu kötü örnekler, vatandaşların siyasî şahıslara karşı güven hislerini sarsan bir atmosfer yarattığı için üzücüdür, kısa zamanda nice hacıların haçı koltuk altında çıkmıştır. Bu durum siyasî hayatımızın gerçekten hazin bir özelliğidir. Vatandaş kime inanacağını, kime güveneceğini cidden şaşırmıştır. Bu fırfır kafilesine sen de karıştın Gökhan.. Haydi uğurlar ola..
Akşam, 3 Mayıs 1965.
Haftanın Portresi - Gökhan Evliyaoğlu
27 Mayıstan sonra birdenbire DP zümresinin gözdesi haline geliveren <<Gökhan Bey Oğlumuz>>un siyasî çıkışları ve disipline gelmez huyu dolayısıyla bir gün <<nazar>>a uğrayacağı muhakkaktı. Ama, bir zamanlar, İstanbul’daki Karadeniz kahvesinde toplanan Milliyetçiler Derneği’nin en parlak ve genç üyesinin, günün birinde komünistliğe varan suçlamalara maruz kalacağını, herhalde kendisi bile rüyasında görmemişti.
Malatyalı Evliyaoğulları ailesinin küçük oğlu Gökhan Evliyaoğlu 1927 doğumludur. Halen İstanbul Üniversitesi son sınıfında bir dersten imtihanı kalmış bulunan Evliyaoğlu, bir zamanlar <<İstanbulun Fethi>> adlı bir şiir kitabı çıkarmış istikbal vaad eden şairlerimizdendi. Havadis gazetesinde fıkra yazarlığı yaparken 27 Mayıs devrimi olunca, bugün kendi cephesinde hücuma geçen devrin kodamanları kaçacak delik ararken, okul sıralarından beri inatçılığı ve cesareti ile tanınan Gökhan ileri fırlamış ve gazeteyi yeniden çıkarmıştır. Cesaretinin mükâfatı olarak hem gazete sahipleri arasına giren, hem başyazarlığa yükselen ve hem de politikada sivrilerek Balıkesirden milletvekili seçilen genç yazar, Millet Meclisinde AP’nin sağ kanadını teşkil edenler arasında yer almıştır. Kısa zamanda AP’de müfrit diye tanınan Gökhan Evliyaoğlu’nun AP için en karanlık günlerde sırtı sıvazlanmış, af istemedeki ısrarı yüzünden de bazen partisi ile başı derde girmiştir.
Evliyaoğlu için, <<Çok zikzaklı politika takip etmiş, sağcı, hırslı, hattâ solcudur>> da denilebilir. Hattâ erken çıkışı dolayısıyla, arkadaşları kendisini <<davâya ihanet>> ile de suçlayabilirler. Herhalde bunların tartışması söyliyenler ile Gökhan Evliyaoğlu arasında yapılacaktır. Ancak, son günlerde, AP içinde Evliyaoğlu’nun bahsettiği <<Eski DP’li menfaatçi grubun AP’yi dışardan etkilemiye çalıştıkları>> na dair iddiasına bir mim koymakta fayda vardır. Önümüzdeki günlerde, siyasî gelişmelerde bu tehisin rolü büyük olacaktır.
Akşam, Başyazı, 6 Mayıs 1965.
CKMP’de Fırtına
Bölükbaşı’nın yönetiminde parlâmentoya dördüncü parti olarak giren CKMP, Bölükbaşı’nın ayrılarak MP yi kurmasiyle ağır bir darbe yemiş, uzun süre meflûç halde kalmıştır. İki defa koalisyona girdiği ve yarı iktidarda sayıldığı halde dahi teşkilâtı çözülmüş ve partinin kendini toparlayabilmesi ancak 27 Mayısın kudretli albayı Türkeş’in arkadaşlariyle birlikte bu partiye yapılan bir dopink şeklinde girmesiyle mümkün olmuştur.
Doktrin ayrılığı
Ne var ki, Türkeş’in partiye girişi herhangi bir vatandaşın bir partiye girişi gibi olmamıştır. Parti içinde bir grup bir zamanların kudretli albayına kendisini en kısa bir zamanda Genel Başkanlığa getireceklerini, partinin tüzüğünü değiştireceklerini vaat etmişlerdir. Partide bu yüzden Türkeş’in gelişi ile hâlâ 1946 politik anlayışından ayrılmıyanlarla 1965 de Hitlervari iktidara gelmek isteyen ve tarihin tekerrür etmediği bilimsel gerçeğine gözlerini kapamak istiyenler arasında bir çatışma başlamış ve nihayet bu çatışma da gün yüzüne çıkmıştır.
Talihsiz parti
1946 sonunda DP’den kopan, MP, CMP; CKMP ve tekrar MP tecrübeleri geçiren dayandığı kitle ne CHP ne de AP den yana olmayan CKMP, şimdi bir kere daha buhran geçirmektedir. Genel İdare Kurulunda Türkeş’ten yana olanlar partinin kongresini Temmuz içinde toplama kararı almışlardır. O güne kadar liderlik ve partinin politikası konusundaki tartışmalar olanca şiddeti ile devam edecektir. Bu tartışmaların CKMP yi 1950 öncesi MP sine döndürmek istidadı kazanması ise bu partiye gönülden bağlanmış olanlar için gerçekten üzücü bir haldir.
Milliyet, Abdi İpekçi, 5 Mayıs 1965
AP’den neden ayrılıyorlar?..
Adalet Partisindeki kıpırdanmaların ilk sonucu iki milletvekilinin istifasıyla ortaya çıkmıştır. Partinin tutumunu ve yöneticilerini beğenmedikleri gerekçesiyle AP’den ayrıldıklarını açıklayan Yılanlıoğlu ve Erkovan’a önümüzdeki günlerde yenilerinin katılması eklenebilir. Fakat istifaların Adalet Partisinde büyük bölünme şeklinde gelişeceği ve partiyi ciddi bir zaafa sürükleyeceği elan çok zayıf bir ihtimal olarak kalmaktadır.
Şimdilik bu istifalarla başlayacak gelişmeleri CKMP’nin durumunu dikkate alarak yorumlamakta fayda vardır.
Ötedenberi belirtildiği gibi, Adalet Partisi kurulurken eski DP teşkilâtında bulunmamış ve DP’nin programından farklı bir fikre inanmış kimseler AP’ye katılmışlar ve parti üst kademelerinde görev almışlardı. Bunların, Adalet Partisinde yer alan eski Demokrat Partililerden ayrı tutum ve tasavvurlara sahip oldukları belli oluyordu. Fakat ilk yılların mücadelesi bu farklı grupları dışarıya karşı birleştirmişti. Son Genel Kongreye kadar partide bâzı kilit noktaları ellerinde bulunduran bu kimseler, kongrede görevlerinden uzaklaşmak durumunda kalınca ve partinin yönetimine diğer grup tamamen hâkim olunca huzursuzluklar başlamıştı.
Adalet Partisine DP ekolünün dışından girenler bu değişmeye rağmen AP’deki durumlarını muhafazaya devam edebilirlerdi. Zira o sıralarda ortada dâvâlarını yürütebilecekleri bir başka parti yoktu. Yeni bir parti kurmak da mümkün değildi. Bu bakımdan son şansları yitirmemek kuşkusu, onları Genel Kongreden bu yana ümitsizliğe sevketmişti.
Kıpırtıların başlaması, Türkeş ve arkadaşlarının CKMP’ye girmeleri ve bu partiye yeni bir anlayış getirdiklerinin belli olmasiyle aynı zamana rastlamıştır. Bunu bir tesadüf saymamak için ortada ciddi sebepler vardır. Yukardanberi sözünü ettiğimiz kimseler Adalet Partisinin Genel Başkanlığına Ali Fuat Başgil veya Türkeş’i getirmeye çalışmış kişilerdir. Bu teşebbüslerinden sonuç alamayıp partinin yönetiminde etkili durumda olmaktan uzaklaştıkları sırada, inandıkları bir liderin bir başka partiye girmesine seyirci kalmaları beklenemezdi. Şimdi bir yandan CKMP onların inançlarına daha uygun bir parti haline gelmek yolundadır, bir taraftan da halen üyesi bulundukları AP’de tesirsiz hâle gelmişlerdir. Kıpırdanmaların gerçek sebebini bu teşhiste aramak gerekir. Bu noktadan hareket edince Adalet Partisinde DP ekolünden olmayanlardan hiç değilse bir kısmının, partilerinden ayrılarak görüş ve tasavvurlarına uygun bir parti haline gelmekte olan CKMP’ye katılması kuvvetli bir ihtimaldir. Dün istifalarını resmen veren Yılanlıoğlu ile Erkovan bu hareketin öncüleri olacaktır.
Bu gelişme tabii olduğu kadar gerekli de sayılabilir. Zira bu suretle partilerimizin bünyelerinde farklı görüşlerin yarattığı ayrılıklar ve âhenksizlikler giderilecek, siyasî kurullar belirli hüviyete kavuşabilecek, hem kişilerin hem de partilerin kaypaklıktan kurtulup gerçek yerlerini bulması mümkün olabilecektir.
Milliyet, Abdi İpekçi, 9 Mayıs 1965
Ondörtler Politikada
İhtilâl subaylarının bir kısmı Tabiî Senatör olarak siyasî hayata intikal ederken diğerlerinin Parlâmento ve Ordu dışında kalmaları bir problem yaratmıştı. İhtilâle karışmış, 27 Mayıstan sonra iktidarı ele alan Komitede bulunmuş yüzbaşı, binbaşı ve albaylar emekliye sevkedildikten sonra aslî mesleklerinden uzaklaşmış oluyorlardı. Memleket siyasetinde kısa bir süre de olsa oynadıkları rol ve bu suretle edindikleri hüviyet onların hem siyasetten hem Ordudan uzaklaşmalarını gayritabiî bir hale getirmişti.
Bu problemin nasıl çözüleceği merak konusuydu. Nitekim 14’ler olarak anılan grubun yurda döndükten sonra faaliyetleri dikkatle ve zaman zaman şüpheyle izlendi. Bir çoklarına <<iktidarın tadını alan ve tekrar buna kavuşmak hırsı duyan>> kimseler olarak bakılıyordu.
Yurda avdetlerinden önce birlikte hareket için Brüksel’de toplanan 14’lerin anlaşamadıkları ve tek bir grup halinde faaliyette bulunmak imkânını kaybettikleri biliniyordu. Nitekim memlekete döndükten sonra bir kısmı Türkeş’in etrafında toplanırken diğerleri Kabibay ve Erkanlı ile birleştiler. Birinci Millî Birlik Komitesi devrinde iktidarda uzunca bir süre kalıp memlekette bir takım köklü reformlara girişmek isteyen bu eski MBK üyelerinin şimdi ayrı ayrı da olsa yarıda kalan teşebbüslerini gerçekleştirmek üzere iktidara tekrar gelebilmek arzusu duydukları biliniyordu. Bunun için iki yol düşünülebilirdi: İhtilâl yahut seçim…
14’ler yurda döndüklerinde, ortam olmamasına rağmen ihtilâl fikirleri ve darbe teşebbüsleri oldukça yaygındı. Eski MBK üyelerinin bu sıralarda bir parti kurmaya veya mevcut partilerden birine katılmaya kalkışmamalarında bu durum önemli bir rol oynamıştır.
21 Mayıs olaylarından sonra, ortam için gereken şartlar tam gerçekleşmeden girişilecek ihtilâl teşebbüslerinin başarısız kalacağı anlaşılınca, memleketteki hava da bu gibi hareketlerin aleyhine gelişince ihtilâl metodunun uygun bir yol olmadığı ortaya çıkıyordu.
14’lerin tutumunda bu gelişmelerin herhalde büyük etkisi olmuştur. Nitekim bir parti kurmak veya mevcut partilerden birine katılmak fikri, ciddî olarak 21 Mayıs’tan sonra ele alınmıştır Yeni bir parti kurmanın güçlüğü ve başarı şansının azlığı eski Komite üyelerinin siyasî hayatta mevcut bir partinin kadrolarına girmelerinin daha uygun olacağını göstermiştir. O zaman da ortaya iki şık çıkmıştır:
1- Küçük partilerden birine girip bu partinin yönetiminde söz sahibi olmak suretiyle hâkim bir duruma geçmek.
2- Büyük partilerden birine katılarak bu partinin siyasî gücünden yararlanmak.
Uzunca süren bu kararsızlık devresinden sonra bâzı kimselerin çabalarına rağmen Adalet Partisi liderliğini elde etmesi için şansı olmadığı anlaşılan Türkeş’in CKMP’yi seçtiği görüldü. İhtilâlin adı en fazla edilen albayı, herhalde tasavvurlarını gerçekleştirmek için liderlik unsurunu önemli saymış, büyük partide erimektense küçük bir partide ön plânda kalmayı uygun bulmuştu.
Diğerleri, büyük partinin sağlayacağı avantajları küçük bir partinin liderliğinden daha önemli buluyorlardı. Adalet Partisine girmeleri söz konusu edilemezdi. CHP ile MBK devrinde ihtilâfa düşmüşlerdi. Ancak aradan geçen beş yıl kızgınlık ve kırgınlıkları unutturmuştu. Ayrıca CHP son yıllarda ortanın solunda bir parti haline gelmek ve reformlara bağlanmak suretiyle onların görüşlerini uygun bir politikayı benimsiyordu. Bu durumun yanı sıra Türkeş ve arkadaşlarının kararlarını vermeleri, ayrıca seçimlerin yaklaşması diğerlerine de karar zamanının geldiğini düşündürüyordu. Bu arada CHP çevrelerinin de davetkâr bir tutum benimsemeleri ile kararsızlık devresi sona erdi ve üç eski MBK üyesi, Kabibay, Erkanlı ve Solmazer, CHP’ye girdiler.
Bu suretle 14’lerin ileri gelenlerinin büyük kısmı iki siyasî partinin kadrolarında yer almış ve problem kendiliğinden çözülmüş durumdadır.
CHP’nin bu işteki hesabı ne olabilir?
Üç eski MBK üyesinin isimleri ile CHP’nin oy dağarcığına birşeyler ekleyeceği iddia edilemez. Bu bakımdan son iltihaklar önemli görülmeyebilir. Ancak Kabibay, Erkanlı ve Solmazer Birinci Millî Birlik Komitesindeki çalışmalarında enerji ve hırslariyle sivrilmiş kimselerdir. Son olarak dün de CHP’ye katıldığı bildirilen Mustafa Ok, aynı değerlere sahip bir ihtilâl subayıdır. İyi bir liderin yönetiminde kanalize edilecek bu enerji, siyasî hayatta lüzumlu ve faydalı sonuçlar verebilir.
Yarın Dergisi, 20 Mayıs 1965, Sayı 357.
CKMP
Bayar endişe içinde!
Türkeşli CKMP’nin, AP’nin taban kitlesinden çekmek istediği büyük parça, AP’nin perde gerisi yöneticilerinde de hayli kaygı uyandırdı. Bu arada, Bayar da, geçen hafta CKMP Genel Başkanı Ahmet Oğuz ile, Sadettin Bilgiç’in sağladığı bir randevu sonunda görüştü. Bayar, CKMP’nin AP ile iyi geçinmesini ve CHP karşısındaki oyların birleşmesini istiyordu. Hattâ, seçimlerden sonra AP ve CKMP li, ikili bir koalisyonu da şart görüyordu. Bayar’ın düşünceleri üstü kapalı bir şekilde AP organlarında yayınladı ve Partinin birleşmesinden bahsedildi. CKMP’liler, bu haberi tekzip etmek sureti ile, AP’nin dümen suyuna ve oyununa girmek niyetinde bulunmadıklarını ortaya koydular. Böylece AP’den CKMP’ye doğru kayışı önleme oyunu da geri tepmiş oldu.
Öncü Kuvvetler
CKMP’ye geçenler, Gökhan Evliyaoğlu’nun öncü kuvvetleridir ve bunların çoğunluğunu gençler teşkil etmektedir. Nitekim, İstanbul’da AP Gençlik teşkilâtını kurmuş olan Muzaffer Zorlu da, Türkeşli CKMP’de yeniden organize edilen gençlik kollarının Genel Başkanlığına getirildi ve eski partisinin, köylü ve işçilerin dertleri ile uğraşmadığını, yerli sanayiyi, yabancı sermayeye çiğnettiği, petrol konusunda memleket yararına düşünmediğini söyleyerek, milliyetçi gençlerin AP’den uzaklaştığını bildirdi. AP Genel İdare Kurulunun <<sahte oylarla>> teşekkül ettiğini ilân ederek partisinden bir ihracı sağlamaya çalışan Gökhan Evliyaoğlu da, Bursa kongresinde seçilen MTTB’nin tertiplediği bir konferansta, bu hafta, aynı konuları işleyecektir.
Partiler Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra, Temmuz ayında büyük kongresini toplayacak olan CKMP’de Türkeş’in Genel Başkanlığı ve Özdağ’ın Genel Sekreterliği bir sürpriz olmayacaktır. CKMP, Bayar’ın perde gerisinden <<emekli subayları ve milliyetçiler grupunu tasfiye edin>> dediği ileri sürülen AP’deki bu iki kitleyi elde etmeğe, bu arada kadrosunu Mümtaz Turhan, İbrahim Kafesoğlu gibi profesörlerle de takviyeye çalışarak, Türkeş’e geniş bir ekip hazırlamaktadır.
Akşam, Başyazı, 21 Mayıs 1965.
CKMP ve Geleceği
Bundan birkaç ay öncesine kadar 1965 seçimlerinde siyaset sahnesinden silinecek partiler listesinde sayılan CKMP de ilgi çekici gelişmeler olmaktadır. Bu gelişmelerin başında parti yönetiminin el değiştirmesi gelmektedir. 946 modeli politikacı Ahmet Oğuz, partisinin yeni havasına ayak uyduramadığı için istifa etmek zorunda kalmıştır.
Şimdi CKMP nin kaderi Temmuz’da yapılacak olağanüstü büyük kongresinde çizilecektir. O kongrede ya partiye yeni bir dinamizm vermek peşindeki Türkeş – Evliyaoğlu ekibi hâkim olacak, seçimlerde kıyasıya bir kavga vererek Parlâmento’da söz sahibi olmaya çalışacak ya da parti bir kere daha renksizlerin elinde 946 model politikasıyla iflâs edecektir.
Türkeş – Evliyaoğlu takımının galibiyetiyle biteceğe benziyen kongre sonu seçimlerde CKMP’nin şansı ne olacaktır. Bu hayli merak uyandıran bir sorudur. Henüz parti içinde tam hâkimiyetlerini kuramadıkları için siyasî renklerini açıkça ortaya koyamayan, ama CKMP’nin şimdiye kadar alabildiği küçük esnaf ile orta çiftçinin oylarına bazı unsurların oylarına katmayı tasarlayan yeni CKMP kongresi sonunda ister sağda, ister solda belli bir yeri tutarsa siyaset sahnesinden silinmek tehlikesini bertaraf edecektir.
Akşam, 26 Mayıs 1965.
Ahmet Oğuz Taraftarları Dün Türkeş’i “Truva Atı”na Benzetti
Alparslan Türkeş Partide darbe yapmakla suçlandı
CKMP kongreye gidiyor
Henüz görevinin başında olduğunu söyleyen Oğuz, Bayar’la yaptığı görüşmeden dolayı şahsına yöneltilen hücumları <<Sudan bahaneler>> olarak vasıflandırmış <<Bu sudan bahanelerle ulaşılmak istenen yolu ve bunu yapmak isteyenlerin korkunç zihniyetlerini elbette ileride duyuracağım>> demiştir.
Oğuz, elden dağıttırdığı yazılı açıklamasında şöyle demiştir:
<<Parti üst kademelerinden verildiği anlaşılan bazı haberleri bugün basında okudum. Tek taraflı ve istenen belirli maksatlara göre tahrif edilerek düzenlenen bu haberler, işin hakikî hüviyetini teşkilâttan ve umumî efkârdan saklamaya matuf gayretler manzumesidir. İnandıkları uğrunda sebatla çalışan CKMP içinde, şahsımızın aleyhinde çalışanlar bulunabilir. Herkes gerçek değerini bulacaktır. Memleket kaderi olan her şeyde, şahsî çıkarlar gözetilmez. Ben ve benim fikrimde olan arkadaşlarım, bugüne kadar böyle çalıştık. Ne yapayım ki kaderim bu! Fakat olayların gelişmesini bekliyorum: Bir müddet daha bu maksatlı ve plânlı olarak verilen haberlerin arkasını almak istiyorum. Çok yakın zamanda Türk milletinin, müesseselerinin, aydınlarının, parti teşkilâtımız ve mensuplarının üzerinde durması gereken gerçekleri ve korkunç zihniyeti elbette açıklayacağım. Vazifemin başındayım.>>
Yedekler Asilden Çok
Son CKMP büyük kongresinde seçilmiş olan 20 Genel İdare Kurulu üyesinin pek çoğunun bu görevlerinden ya da partiden ayrılması dolayısiyle 11-12 kişi ile toplanan Genel İdare Kuruluna önceki gün hemen tamamı Türkeş taraftarı olan yedek üyeler de katılmış ve toplantı18 kişi ile yapılmıştır. Bu toplantıda, Ahmet Oğuz’a karşı, Celâl Bayar’la yaptığı görüşmeden dolayı hücumlar tekrarlanmış, bir takım Genel İdare Kurulu üyeleri <<Biz neciyiz ki? Bize sorulup danışılmadan böylesine partiyi ilzam eden temaslar yapılıyor? diye sormuşlardır.
Kongre Toplansın
Bu arada CKMP Genel Kongresinin aday yoklamalarından önce mutlaka toplanması, Genel İdare Kurulu ile Genel Başkan seçimlerinin yenilenmesi ve tüzükte de değişiklik yapılması yolunda önergeler verilmiştir.
Bu önergelerin oylamasından önce, ılımlı tanınan Cevad Odyakmaz da prensip olarak kongrenin toplanmasını, ancak daha önce büyük kongre hazırlıklarının neler olacağı ile tüzük değişikliğinin nasıl olacağının genel idare kurulunda görüşülmesini isteyen bir önerge vermiştir. Üç çekimsere karşı bu önerge 15 oyla kabul edilmiş ve kongrenin aday yoklamalarından önce yapılması kararlaştırılmıştır.
Truva Atı
CKMP de Ahmet Oğuz taraftarı olanlar, Alparslan Türkeş’in parti teşkilâtına bir Truva atı olarak girdiğini, parti içinde bir darbe ile iktidarı ele geçirmek istediğini, askerî yoldan yapamadıklarını bu kere gene askerî metodlarla parti içinde yapmak istediğini ileri sürmektedirler.
Tarafların Bölünmesi
Alparslan Türkeş taraftarlarının parti içinde Genel Başkan vekili Mustafa Kepir, Genel Sekreter Fuat Uluç, Devlet Bakanı Mehmet Altınsoy ve Genel İdare Kurulunun yedekten gelmiş hemen bütün üyeleri olduğu, buna karşılık Millî Savunma Bakanı ve CKMP eski genel başkanı Hasan Dinçer ile Adalet Bakanı İrfan Baran’ın Oğuz’u tuttukları, Köy İşleri Bakanı Seyfi Öztürk ile Ahmet Tahtakılıç, Saadet Evren Kacar ve Cevad Odyakmaz’ın da ortada oldukları ileri sürülmektedir.
Akşam, 27 Mayıs 1965.
Türkeş <<Önemli olan CKMP’nin varlığıdır>> dedi
CKMP sinde Genel Başkan ile aralarında ihtilâf çıktığı ve partinin bölünmekte olduğu şeklindeki haberler üzerine Alparslan Türkeş şu açıklamayı yapmıştır:
<<Herşeyden önemli olan husus CKMP’nin varlığının, birliğinin korunması ve bu şerefli teşkilâtın memleket hizmetinde devamını sağlamaktır. Biz CKMP liler olarak sayın Ahmet Oğuz Bey de dahil partimizin memlekete en yararlı hizmetleri yapması için çalışan ve çalışacak olan kimseleriz. Bütün arkadaşlarımızın bu ruhu muhafaza edeceklerine inanıyoruz.”
Parti Genel İdare Kuruluna tüzüğün tâdili ve seçimlerin yenilenmesi için bir muhtıra vermediğini söyleyen Türkeş <<Muhtıra verdiğim şeklindeki haberler tamamen asılsızdır>> demiştir.
Son Baskı, 28 Mayıs 1965.
Türkeşçiler güçlendiler
Evliyaoğlu, Yılanlıoğlu ve Erkovan CKMP’ye girdiler
Üç milletvekili ortak bir bildiri yayınladı
Alparslan Türkeş ve taraftarlarının son günlerde CKMP içinde giriştikleri mücadele, ilk semerelerini vermeye başlamış, Türkeş ile aynı görüş ve kanaatte olan üç milletvekili CKMP’ye girmiştir. Bu milletvekilleri, bir süre önce AP den, oy alınan kitlelere gerekli hizmet yapılamadığı gerekçesiyle istifa eden Balıkesir Milletvekili Gökhan Evliyaoğlu, Kastamonu Milletvekili İsmail Hakkı Yılanlıoğlu ve Ankara Milletvekili Mustafa Kemal Erkovan’dır. Evliyaoğlu, Yılanlıoğlu ve Erkovan’ın CKMP saflarında yer almalariyle Türkeş ve taraftarları güç kazanmış bulunmaktadırlar.
CKMP’deki Tören
Üç milletvekilinin partiye girişleri münasebetiyle bu sabah saat 10 da CKMP Genel Merkezinde düzenlenen törende, Alparslan Türkeş ve taraftarları, partili milletvekili ve senatörler de bulunuyordu. Genel Başkanlık makamında yapılan törende, Genel Başkan Ahmet Oğuz makam masasında oturuyor ve partiye yeni girecek Milletvekillerini dikkatle izliyordu. Partiye yeni girecek milletvekilleriyle Alparslan Türkeş, Ahmet Oğuz’un sağında yer almışlardı. Türkeş Gökhan Evliyaoğlu ile İsmail Hakkı Yılanlıoğlu’nun arasında oturuyordu. Erkovan ise öndeki sıradan biraz geride Türkeş’in arkasındaki bir sandalyeye yerleşmişti…
Birbiri ardına parlayan flâşlardan sonra Ahmet Oğuz ayağa kalkarak, beş dakika süren bir konuşma yaptı. Oğuz gerçekten heyecanlıydı. Düşünceliydi.. Türkeş ve partiye yeni girenler Oğuz’u can kulağıyla dinliyorlardı. Oğuz bir ara, <<CKMP hariç, Türkiye’deki bütün partiler şahıs partileridir. Bunun için gelecekleri karanlıktır.>> deyince Türkeş oturduğu yerde biraz irkildi. Hattâ yüzünün renginin biraz da değiştiği, hafifçe kızardığı görülüyordu…
Ahmet Oğuz’un konuşmasında en çok üzerinde durduğu husus teşekküllerin şahıslarla kaim olmadığı görüşüydü.
Oğuz’un Sözleri
Çıkarcı davranışların memleketi bir felâkete götüreceğini inanan CKMP’nin, milliyetçi, ahlâklı topluluğu bir araya getirmeye çalıştığını söyleyen Ahmet Oğuz, bir ara şöyle dedi:
<<Karakteri belli fikirlere sahip kimseleri bir araya toplamak lâzımdır. CKMP bu fikirlerin alemdarlığını yapacak toplum kabiliyetini göstermiştir. CKMP, şahısların veya zümrelerin partisi değildir. Ve olamaz. Memleket aydınlarının bu çatı etrafında birleşeceklerini ümit etmekteyiz. Fikirler ve prensipler ölmeyen dayanaklardır.>>
Oğuz’un konuşmasını, partiye yeni giren üç milletvekili, Türkeş ve taraftarları alkışlamadı. Üç milletvekilinin alkışlamaları da doğru olmazdı zaten.. Çünkü kendilerinin partiye girmeleri münasebetiyle Genel Başkan konuşmuş ve kendilerine başarılar dilemişti. Ama Türkeş partiye yeni girmemişti. Üstelik de konuşan şahıs üyesi bulunduğu partinin Genel Başkanıydı.
Oğuz, yerine oturduktan sonra sağ tarafa döndü ve partiye yeni giren milletvekillerini ayrı ayrı süzerek <<Herhalde, dedi, sizlerden biri de üçünüz adına konuşmak ister..>>
Üç milletvekili mütereddit nazarlarla birbirine baktı, sonra Evliyaoğlu <<Efendim.. Müşterek bir tebliğ hazırladık.. Basın mensuplarına birazdan dağıtacağız.>> dedi ve bu arada da ayağa kalkarak, ötedenberi Türkiye’de bir onuncu köy meselesi olduğunu, dokuz köyden kovulanların onuncu köyde buluştuklarını, Türkiye’de artık her şeyin yerleşmek üzere bulunduğunu söyledi.
Evliyaoğlu’nun konuşmasından sonra sıra beyannamelerin imzalanmasına gelmişti. Genel Başkan Ahmet Oğuz beyannameleri imzaladıktan sonra masaya Türkeş yaklaştı ve beyannamelere bir imza da o attı. Tören böylece sona eriyordu. Türenden sonra partililer yeni milletvekillerini ve Türkeş’i hararetle tebrik ettiler.
Ortak Bildiri
Balıkesir Milletvekili Gökhan Evliyaoğlu, Kastamonu Milletvekili İsmail Hakkı Yılanlıoğlu ve Ankara Milletvekili Mustafa Kemal Erkovan. CKMP’ye girişleri münasebetiyle bugün verdikleri ortak demeçte, AP idarecilerini tenkit ederek, onları, vatandaşların dert ve meselelerine sırtlarını dönmekle itham etmişlerdir. Her üç milletvekilinin yazılı olarak verdikleri ortak demeçte şöyle denilmektedir:
<<Bugün de Türkiye’nin geleceği tesadüflerin ve hâdiselerin seyrine terk edilmiş olmaktan ve Türk Milletinin manevî kıymet hükümleri zamanla zaafa uğratılmış, müşterek ölçüleri tahrip edilmiş bulunmaktan kurtarılamamıştır.
Hâlen bu sahipsiz vatandaşlar çağımız dünyasının ve biricik mes’elemiz olan Türkiye’nin gerçeklerini ve şartlarını gözeten yeni bir ışık, demokratik sosyal düşünceye bağlı yeni ve dinamik bir kadronun rehberliğini arzulamaktadır.
Mevcut siyasî partilerin hiçbiri Türkiye’de gelişen ve dünyanın gidişine uygun, ekonomik, sosyal akımları, büyük milletimizin manevî değerleriyle bir arada temsil edebilecek bir kuruluşa ve iyi anlaşabilmiş aydınlar kadrosuna malik değildir.
Ancak CKMP bu yolda en istidatlı bir teşekkül olarak gelişmelere ayak uydurabilmek üzere radikal hazırlıklara ve teşebbüslere girişmiş bulunuyor.
Bu partideki değerli arkadaşlarımızın bu teşebbüslerini desteklemek ve kendilerine yeni tarihî vazifede yardımcı olmak maksat ve ümidile nazik davetlerine icabet etmek suretiyle CKMP’ye girmiş bulunuyoruz.>>
Son Baskı, Müfit Duru, 28 Mayıs 1965.
Geri dönüşler ve CKP
İkisi bir zamanlar CKMP’den milletvekili seçildiği halde sonradan istifa eden, biri de CKMP’den milletvekili seçilmek için pazarlıklara girişen üç milletvekili bugün tekrar CKMP’ye girmiş bulunmaktadırlar. Bu üç kişiden ilk ikisi bir zamanlar genç radikaller adında bir grup kurmuşlar ve o sıralarda AP içinde bulunan Gökhan Evliyaoğlu’nun Türkeş’i bu partinin başına getireceğini umdukları için AP içine girmişlerdi. Şimdi Türkeş’in CKMP’ye girmiş olması karşısında ilk kararlarından caymakta ve tekrar milletvekili seçildikleri partiye dönmektedirler.
Aslında Yılanlıoğlu ile Erkovan’ın gömlek değiştirir gibi parti değiştirmelerini tabiî karşılamak gerekir. Burada asıl hatalı olan bu zatın tekrar partiye alınmasına rıza gösteren parti idarecileridir. Bir kimse partinin idarecilerini itham edecek, sonra başka partilere girip seçilme şansının olmadığını görünce, <<benim adamlarım buraya girdi, belki aday olabilirim>> diye geri dönecek ve bunun için yapılacak törende itham edilen idareciler bulunacak. Böyle bir şeyin olmasına medenî bir memlekette imkân yoktur.
CKMP’nin idareci kadrosu ilk defa Alparslan Türkeş’i partiye almakla hata etmiştir. Sonra seçimler arifesinde Büyük Kongreyi toplama kararı almakla hatasını tekrarlamıştır. Şimdi, bünyesinden ayrılan milletvekillerini geri almakla bir hata daha işlemektedirler.
Aslında bu tip hatalar Türkiye’de sadece CKMP tarafından işlenmemektedir. Siyasî faaliyette bulunan bütün partilerimiz kendilerinden ayrılan kimseleri veya çeşitli partiler arasında turistik geziler yapan kimseleri aradan bir müddet geçtikten sonra bünyelerine almaktan ve bunu törenlerle ilân etmekten büyük zevk almaktadırlar. AP, dolaşmadığı parti kalmayan ve kendisine en ağır hücumları yapmakta birinci sırada gelen Cevdet Perin’i çekinmeden geri almıştır. CHP, en ağır ithamlarla ihraç ettiği Kasım Gülek’i sevinerek bünyesine almıştır. YTP istifa eden ve başka partilerle flört eden bir milletvekilini geri almakta mahzur görmemiştir.
Böylesine bir siyasî partiler düzeni içinde CKMP’nin yaptığı da normal karşılanabilir. Ancak ne var ki, CKMP Türkiye’de siyasî partiler rejimine bir başka siyasî ahlâk getirmiştir. Bu bakımdan bazı meselelerde, kuvvetlenmeme bahasına da olsa bazı fedakârlıklarda bulunmak mecburiyetindedir. Üstelik ne Yılanlıoğlu, ne Erkovan ve ne de Evliyaoğlu kardeşlerin küçüğü girdikleri partiye kuvvet verecek şahsiyetler de değildir.
Memleketin böylesine karışık olduğu devrede CKMP gibi partilere düşen vazife, kuvvetleneceğim diye önüne geleni partiye almak değil, zayıf kalmak bahasına da olsa fikirde selâbet gösteren kimselerle işbirliği etmektir. Bir parti ancak o zaman kuvvetli olur.
Son Baskı, Şemsi Kuseyri, 28 Mayıs 1965.
CKMP’ de olup bitenler
CKMP’de beklenen ihtilâf geçen hafta patlak verdi. Mesele herkes tarafından biliniyordu. Bir zamanların kudretli albayı Türkeş CKMP’ye girmişti. Tabiî, Genel Başkan olmak isterdi. Eski CKMP’liler bilhassa Ahmet Oğuz ile Hasan Dinçer buna karşı koymak istiyorlardı. Fakat Türkeş Partide de bir erkânı harb gibi çalışıyordu. İstihbaratını değerlendirerek ne zaman hücuma geçeceğini plânlıyordu. Bunun içindir ki, Mart ayında Ahmet Oğuz’un Celâl Bayar’ı ziyaret etmesini yeni mesele yaptırdı.
Ahmet Oğuz nev’i şahsına münhasır bir parti lideridir. Alparslan Türkeş ve arkadaşlarının partiye alınmasına önce rıza göstermemişti. Daha sonra kabul etti. Belki de azınlıkta kaldığı için taraftar göründü. 1946 da DP Milletvekili seçildikten kısa bir süre sonra Bayar ile ihtilâfa düşmüştü. 1947 bütçesinin sözcülüğünü kendisi yapmak istiyordu. Fakat Bayar o zaman Menderes’i tercih etmişti. DP’den ayrılıp MP’yi kurduktan sonra , CKMP haline geliş devresi dahil hep bu partide kaldı. Hayatı CHP ile DP ile mücadele ile geçti. 1961 seçimlerinden sonra Bölükbaşı işe çatışmaya başladı ve parti bölündü. Şimdi bir arkadaşının eski bir Eskişehir DP Milletvekilinin ısrarı üzerine Bayar’ı ziyarete gitmesi bir mesele haline getirilmişti. En yakın arkadaşlarını da karşı tarafta görünce parti başkanlığından ve milletvekilliğinden istifa etmeye kalkıştı, durdurdular. Ama Türkeşçiler kararlı idiler. Seçimlerden önce partiyi ele geçirmek istiyorlardı. Kongre kararı da alındıktan sonra, her iki taraf da gücünü delegeleri ikna etmeye sarfa başladılar. Ahmet Oğuz geçen kongrede mağlûp ettiği Hasan Dinçer’in desteğine sahipti. Türkeş ise daha çok yeni partililere… Kim kazanırsa kazansın CKMP’nin parçalanması mukadder hale gelmişti. Çünkü işe nasyonal sosyalizm veya Bayar ile işbirliği ithamları katılmıştı. Türkeşçiler bu sabah üç milletvekili daha kazanmışlardı… İbre Türkeş’in lehine dönüş kaydediyordu. Genel İdare Kurulumda ve grupta kuvvetli görünmektedirler. Temmuz’da söz delegelerin olacaktır…
Bütün bu olup bitenler, Kadircan Kaflı’nın bir sözünü hatırlatıyordu. Türkeş ve arkadaşları partiye alınırken şöyle demişti:
<<Arsenikten az miktar file zerkedilirse, file kuvvet verir. Aynı miktar serçeye zerkedilirse serçeyi öldürür.>> Kaflı CHP’yi file, CKMP’yi de serçeye benzetmişti.
Akşam, 29 Mayıs 1965.
Karan <<14’ler TİP’e girmeğe karar vermişti>> dedi
TİP’e girmesi münasebetiyle dün düzenlenen imza töreninde bir konuşma yapan 14’lerden Muzaffer Karan, <<27 Mayıs, o zamanki sömürücü düzene karşı halkça girişilen bir hareketti. Bu defa memleketin sömürücülerini, yeni temsilcileriyle karşımızda bulduk. Diğer partiler halktan geldiklerini iddia etmelerine rağmen, kökü dışarıda olan sömürücülerin bir topluluğudur.>> demiştir. Karan daha sonra CKMP’ye girenlerin dışında, bütün 14’lerin TİP’e girmeye karar verdiklerini, ancak siyasî hayatın gelişimine uyarak diğer partilere girdiklerini söylemiştir. TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar da aynı törende yaptığı konuşmada, Türkiye’nin kurtuluşunun, toplumcu gelişmesinin işçi aydınlar sayesinde olacağını ifade etmiştir.
Akşam, 7 Haziran 1965
Muzaffer Özdağ “Türkiye bağımsız değildir”
CKMP nin merkez müfettişi Muzaffer Özdağ, dün partisinin Ankara merkez ilçe genel kurul toplantısında yaptığı konuşmada Parlâmento binasının lüksünü tenkit etmiş ve <<Türkiye’nin bağımsız bir devlet olmadığını>> söylemiş ve <<Külotuna yama, ekmeğine katık bulamayan insanların büyük bir çoğunluk teşkil ettiği ikinci Cumhuriyet Türkiyesinin Millet Meclisi binası, ayıpladığımız padişahların sarayından farksızdır. Lüks bakımından sarayları geçmiştir.>> demiştir.
Türkiye’nin <<Unutulanların ülkesi>> haline geldiğini belirten Özdağ konuşmasında özetle şunları söylemiştir: <<Devlet adamlarımız zaman zaman şu veya bu devletten yardım aldıklarını halka müjdelerler, borçlanmak şerefli bir hâdise değildir. Borç aldığımız devlete mahkûm ve köle oluyoruz. Silâhını, parasını, makinasını ve maddî bütün varlığını dışardan temin eden bir devlet müstakil değildir. Bugünkü Türkiye müstakil değildir. Yardımı yapanlar Türkiye’nin yaşamasına müsaade etmezler. Türkiyenin kurtuluşu sanayileşmeğe bağlıdır. Türkiye de Vietnam ve Kore’nin kaderini yaşamaktadır.>>
Son Baskı, 20 Haziran 1965.
Alparslan Türkeş: “Halka hizmet faziletlerin en büyüğüdür”
Bugün yapılan Çankaya İlçesi Kongresinde bayan delegelerin çokluğu dikkati çekmiştir. Resimde bayan delegeler ile Alparslan Türkeş’in eşi ve kızı görülmektedir.
Bugün Türkocağında yapılan CKMP İlçe Kongresinde, Türkeş – Oğuz hizipleşmesi tamamen kendini göstermiştir. Yapılan konuşmalarda çoğunluğun Türkeş’i desteklediği görülmüştür.
CKMP Genel Müfettişi Alparslan Türkeş, beraberinde 14’lerden Rifat Baykal, Mustafa Kaplan, Şefik Soyuyüce, Muzaffer Özdağ ve Fazıl Akkoyunlu olduğu halde saat 11.30 da kongreye gelmiş ve delegelerin ayakta alkışlariyle karşılanmıştır.
Konseyde bir konuşma yapan Millî Savunma Bakanı ve CKMP Genel İdare Kurulu Üyesi Hasan Dinçer özetle şunları söylemiştir: <<Bu partinin içinde her partiden gelme elemanlar vardır. Bu partinin içinde her partinin bünyesinden daha fazla dalgalanmalar olmuştur. Her güçlüğü bu dalgalanmalardan aldığımız tecrübelerle yendik. Bundan sonra da bu hal böyle olacaktır. Bundan sonraki dalgalanmaları da yine tecrübelerimize dayanarak halledeceğiz. Siyasî partilerden beklenen şey, macera değil, hizmet etmektir. Hele ortak iktidarlar, kolay idare edilebilen iktidarlar değildir.>>
Alkışlar arasında kürsüye gelen Parti Genel Müfettişi Türkeş, hürriyet kelimesi üzerinde durarak, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisinin klişeleşmiş politik bir hürriyetin daima karşısında olduğunu belirtmiş ve <<halka hizmet, halkın varlığına hizmet halk için yaşamak faziletlerin en büyüğüdür>> demiştir. Alparslan Türkeş konuşmasına şöyle devam etmiştir: <<Türkiye’nin içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtarılması, bizleri gece gündüz meşgul eden bir meseledir. Bunun için partili arkadaşlarımla omuz omuza, el ele vererek vatandaş hizmetine koşmak arzusundayız. Yegâne kuvvet kaynağımız, birlik, beraberlik ve kardeşlik duygusu olacaktır.
Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Türkiye’yi yeni bir yükselişe götürecek yolu seçmiş bulunmaktadır. Bu bakımdan daima uygunsuz çatışmaların karşısında olacağız. Ayrıca, hareketsizliği, ciddiyetsizliği kendileri için bir yol, bir hüner sayan politikacıların da karşısındayız.
CKMP Genel Müfettişi konuşmasını bir şairin <<Zafer ülkü kaynağının bir çeşmesidir. Zafer, bir çok gönüllerin birleşmesidir.>> sözleriyle bitirmiştir.
Saat 10.30 da Türkocağı salonunda başlayan kongreye, CKMP Genel Başkan Vekili Mustafa Kepir, Adalet Bakanı İrfan Baran, Millî Savunma Bakanı Hasan Dinçer, Meclis Başkan vekillerinden Nurettin Ok, bazı senatör ve milletvekilleri ile partiye yeni iltihak etmiş olan 14’lerden Rifat Baykal, Numan Esin, Muzaffer Özdağ, Dündar Taşer, Fazıl Akkoyunlu ve Mustafa Kaplan da katılmışlardır.
Son Baskı, Benli Belkıs, Dedikodu, 18 Temmuz 1965.
MP Kongresi sona erdi!..
Üç gündenberi hummalı bir faaliyet içinde bulunan MP Kongresi nihayet bugün sona erdi. Darısı gelecek kongrenin başıma.. Neyse bu defa fazla gürültü patırtı çıkarmadan delegeleri geldikleri yere uğurlayacağız. Bölükbaşı’nın dediği gibi <<Olgun>> bir kongre oldu… Gerçi hafiflikler, şiir matineleri, gazetecilerin dövülmesi bazı delegelerin yuhalanarak kapı dışarı atılması gibi olaylar cereyan etti ama, artık bu kadar kusur kadı kızında bile olur…
Şimdi sıra, delegelere bu gece bir ziyafet çekip, memleketlerine uğurlamaya geldi. Bu ziyafeti de hayırlısıyla kazasız belasız atlatırsak, mesele tümden kapanmış olacak. Ama ben ziyafetin pek kolaylıkla geçeceğine inanmıyorum. Neden mi, diyorsunuz? Bakın anlatayım:
Efendim, tanırsınız bizim bir ses sanatçımız var. Behiye Aksoy!. Her gece Gençlik Parkındaki biz gazinoda şarkı söyler. Bu sanatçının Bölükbaşı’yla ilgisini de herhalde duymuşsunuzdur. <<Geçelim güzelim Gel Bu Sevdadan>> şarkısıyla, iki kişinin arasında kalması gerekenleri bütün memlekete yaydı.. Hatta bir zamanlar Mecliste bile tartışma konusu olmuştu.. Şimdiki Köy İşleri Bakanı Seyfi Öztürk, Bölükbaşı Meclis kürsüsünde konuşurken <<Behiye Aksoy’dan ne haber>> diye bağırmıştı. Büyük şair de ona şu cevabı verdi:
- Ne varmış Behiye Aksoy’da?.. Yiğit adammış yapmış derler. Başka ne diyecekler?..
Neyse sözü genişletmeyim.. Behiye Aksoy bu geceki ziyafet için hazırlanıyor diyorlar. MP Kongresi delegelerine hem liderleri Bölükbaşı’nın <<Geçelim Güzelim..>> şarkısını dinletecekmiş, hem de dünkü toplantı sırasında okunan şiirlerden bir kısmını şarkı halinde sunacakmış…
Şayet, ses sanatçısı bunları yapmağa muvaffak olursa, herhalde kongrenin dedikoduları daha bir zaman devam eder, gider. Şimdi meraklı geceyi bekleyelim, bakalım neler olacak!.
Son Baskı, Benli Belkıs, Dedikodu, 19 Temmuz 1965.
Sıra CKMP ye geldi…
Millet Partisi sırayı savdı, şimdi kongre yapma sırası CKMP ye geldi… Size, Millet Partisi kongresinin son kısımlarını ve geceki ziyafeti anlatmayı vaat etmiştim, fakat vazgeçtim.. İşi o kadar ileri götürdüler ki, bunları yazmaya kalkışsam yakama yapışırlar.. Hele o benim için okunan şiir!. Küfürün böylesi, değil bir partinin büyük kongresinde, müstehcen söz hastası iki kişi arasında bile geçmez!.. Yani anlayacağınız iş çığırından çıktı. Onun için ne MP kongresinin son kısımlarını, ne de delegelerin eğlence gecelerini anlatmaktan vazgeçtim.. Varsın ne halleri varsa görsünler..
Neyse, sözü uzatmayayım.. Maksadım size CKMP kongresi arefesinde, parti içinde cereyan eden çatışmaları ve çekişmeleri anlatmaktır.
Efendim, biliyorsunuz CKMP son bir iki yıl içinde en çok revizyona uğrayan partilerimizden birisi, hatta birincisi olmuştur. Son yıllara kadar bu konudaki önderliği YTP kimseye kaptırmıyordu, ama CKMP onu da geride bıraktı..
İlk büyük revizyon Osman Bölükbaşı ve arkadaşlarının partiden uzaklaştırılmasıyla oldu.. O sıralarda CKMP artık ha son nefesini verdi, ha verecek durumdaydı!.. Bereket versin Osman Bölükbaşı’dan boşalan Genel Başkanlığa Hasan Dinçer gibi aklı başında bir adam getirilmişti.. Fakat kongre, bu aklı başında adamın yerine badem bıyıklı -Üstad Ulunay bu türlü bıyıklara pis bıyık diyor ama, asıl adı badem bıyıktır- Ahmet Oğuz’u seçti!. Ahmet Oğuz’un idaresi ortada.. Hele, bir koalisyon hükümeti sırasında Ticaret Bakanlığını da üzerine alması, badem bıyıklı genel başkanı büsbütün kötü duruma düşürmüştü..
Yeni Kuvvetler…
CKMP’nin önümüzdeki seçimlerde ne olacağı, ne yapacağı zihinleri kurcalar dururken, ortaya ihtilâlin tanıttığı albay Türkeş çıktı. Partiden büyücek bir postun üzerine oturuverdi!. Ardından ideal arkadaşlarını da partiye kaydettirdi. Doğrusunu isterseniz Türkeş v arkadaşları uyuşuk CKMP’ye bir güç katmış oldu.. Aslında bu güç falan değildi ama, uyuşuk parti içinde insana canlılık getirilmiş intibaı veriyordu. Alparslan Türkeş’in partiye giriş beyannamesini o zamanki genel başkan Ahmet Oğuz imzalamıştı.. Fakat, Türkeş’e cevap alan partililerin başında da bu badem bıyıklı genel başkan bulundu!. Cephe almasına Türkeş taraftarlarının Genel Kongre toplamakta ısrar etmeleri sebep oldu. Oğuz Kongre toplanmasına lüzum görmüyordu!. Oysa, önümüzde koskoca seçimler vardı, hiç değilse bu sebeple kongre toplantıya çağrılabilirdi. Nitekim öyle oldu. Badem bıyıklı genel başkana rağmen kongrenin toplantıya çağrılması kararlaştırıldı. Kararlaştırıldı ama, Ahmet Oğuz da tasını tarağını toplayıp başkanlık koltuğundan ayrıldı.
Kongre ve Tehir Kararı!..
Badem bıyıklı Başkan ayrıldıktan sonra, Genel İdare Kurulu ilk iş olarak büyük kongre tarihini tesbit etti: Kongre bu ayın 23 ünde toplanacaktı.. Son güne kadar herkes kongre için hummalı bir faaliyete girişti, adaylar yavaş yavaş kendilerini belli ediyorlardı. Fakat bunlar içinde en belli olanı Alparslan Türkeş’ti. Her toplantıya katılıyor, her topluluğa nutuk çekiyordu’
Kongrenin toplanmasına üç gün kala, Genel İdare Kurulu yeni ve anî bir kararla kongre tarihini 30 Temmuz’a kadar uzattı. Bunun sebebi resmen açıklanmadı. Fakat soranlara, siyasî partiler kanunundan sonra bazı yönetmeliklerde değişiklik yapılması gerektiği gerekçesi ileri sürüldü. Oysa, asıl sebep herhalde bu olmamalıydı. Çünkü, siyasî partiler kanununun seçimlerden önce çıkarılacağı herkes tarafından biliniyordu. Genel İdare Kurulu Büyük Kongrenin toplanma tarihini tesbit ederken, herhalde diğer faktörlerle birlikte bu kanunu da göz önünde bulundurmuş olmalıydı. Aksi halde ileri sürülen sebep, önce kurmaylığa halel getirirdi!..
Başkan Adayları
Genel İdare Kurulunun, sebep ne olursa olsun, kongreyi tehir kararı aldığı sırada, CKMP Genel Başkan adayları da iyiden iyiye kendilerini belli etmişlerdi… Alparslan Türkeş malûm… Zaten o, genel başkan seçileceği vaadi üzerine bu partiye kaydını yaptırmıştı. İkinci aday müzmin muhalif ve müzmin aday Ahmet Tahtakılıç’tı.. Üçüncüsü de Millî Savunma Bakanlığı yapan eski Genel Başkanvekili Hasan Dinçer!
Ahmet Tahtakılıç bir tarafa bırakılırsa, kongrede Genel Başkanlık mücadelesi Türkeş ile Dinçer arasında geçecek gibi görünmektedir. Badem bıyıklı sabık başkan, artık başkanlığa iyiden iyiye veda etmişe benzemektedir. Sanırım Kongreye bile katılmak niyetinde değildir.. Dinçer Türkeş’i mağlûp edebilecek midir?. CKMP bu sorunun cevabını bekliyor.. İşin dış yüzüne bakılırsa, pek mağlûp edeceğe benzememektedir.. Ama Dinçer’in bütün sessizliğine rağmen, bir kongre meziyetine de sahip olduğu unutulmamalıdır. 1948 yılında Adnan Menderes’e rağmen DP Genel İdare Kuruluna girecek kadar kulis faaliyetine vakıftır. Bakalım, Kongre ne gösterecek?..
Haber, 22 Temmuz 1965.
Hasan Dinçer Türkeş için resmen şikâyette bulundu
Milliyet, 23 Temmuz 1965.
Türkeş “Biz Faşist Değiliz”
Hüriyet, 23 Temmuz 1965.
Türkeş: “Partiyi ele geçirmek diye bir fikrim yok”
Son Baskı, Benli Belkıs, Dedikodu, 24 Temmuz 1965.
Gürültüye Bakarsanız..
10 Ekim seçimleri yaklaştıkça, partilerdeki post kavgası da dozunu artırıyor. Şu CKMP’nin haline bakın.. Sanki kadınlar hamamı mübarek!. Kurnadan kurnaya hamam tası şangırtısı kubbelerde patlıyor!.. Neyi paylaşamıyor bu adamlar? Bir Genel Başkanlıktır tutturmuşlar, birbirlerine söylemedikleri söz, fırlatmadıkları lâf bırakmıyorlar. Atla deve değiş ya bu, alt tarafı Genel Başkanlık.. Yani Genel Başkan olsan ne olur, olmasan ne olur. Bence CKMP’nin borusu ötse ötse 10 Ekim’e kadar öter, ondan sonra ne olacak?. Sen sağ, ben selâmet!. Kızılcahamamlı dâva vekilinin bundan birkaç yıl önce Çorlu’da soy adı üzerine kurduğu Güden Partisi gibi, kaybolup gidecek değil mi? Tabiî bir kaç ay sonrası da malûm.. Bir vah vah, iki ah ah, partinin kapısına kilit takılıp, başka partiler aranacak. İki kere iki dört eder kadar bariz bir hesap sonucu olan bu akibeti görmemek için mutlaka CKMP Genel Başkanlığına aday mı olmak gerekir!.
Yok Alparslan Türkeş <<Kazanırsak kalırız, aksi halde gideriz..>> demiş, yok Genel Sekreter istifa etmiş de, hasır altı yapmışlar.. Hasan Dinçer de Türkeş’e mektup yazıp ne demek istediğini sormuş..
Aman efendim bir bardak suda fırtına. Ayol giderse ne olur, kalırsa ne yapar.. Sanki ortada, seçilenin eline geçecek büyük bir miras var, onu paylaşamıyorlar.. Canım ne telâş ediyorsunuz? Haydi farzedelim ki, Genel Başkanlık koltuğuna oturdunuz, sonrası ne olacak?. 10 Ekim seçimlerinde de boş koltuk bulacağınızı mı sanıyorsunuz? Çok beklersiniz ve avucunuzu yaladığınız zaman, kubbesini hamam gürültüsüyle patlattığınız yerde yalnız kaldığınızı görürsünüz.
Haber, Bahadır Dülger, 24 Temmuz 1965.
Dokuz Yıldız
CKMP içinde liderlik mücadelesine girişmiş olan emekli albay Alparslan Türkeş, bir zaman önünde açılmış olan imkânları, politika hayatındaki tecrübesizliğinin kurbanı olarak yitirmiştir. Ne emekli albay Türkeş ne de arkadaşları artık bu partide istediklerine kavuşamıyacaklar, hangi şartlarla ve ne zaman yapılırsa yapılsın bu partinin kongresinden emellerini tatmin edecek itimat oyunu alamıyacaklardır.
Türkeş ve arkadaşları, en büyük hatâyı partiye hızlı girişleri ve bu girişten sonra gösterdikleri ihtiraslı atılganlıkları ile yapmışlardır. Daha başlangıçtan beri tutumlarındaki yüksekten atış, sadece CKMP’lileri değil, kamuoyunda hâdiseleri yakından takip eden bütün tarafsız müşahitleri bile sinirlendirecek bir ölçüsüzlükte idi. Türkeş ve arkadaşları, on dört senelik mâzisi bulunan, oldukça büyük tecrübeler geçirmiş, ızdıraplı hâdiseler içinde yetişmiş, nihayet 1961 seçimlerinde yüzbinlerce oy alarak dördüncü sırada Parlamento’ya girmiş olan bu partiyi siyasî güçten yoksun bir enkazdan ibaret gördüklerini daima ifade etmişlerdir. Sanki onlar olmasa bu parti kökünden yıkılıp gidecek intibaını yaratmağa ve parti umumî efkârına kendilerini bir cankurtaran simidi gibi takdim etmeğe çalışmışlardır.
Türkeş daha lider seçilmeden, lider seçilme ihtimalinin kat’î hesaplarını yapmadan konuşmaları ve davranışlariyle yarattığı huzursuzluğu görmeden bir lider gibi hareket etmekle büyük hoşnutsuzluklara sebep olmuştur. İştirak ettiği bütün kongrelerde bazan vaatlere, bazan hattâ tehditlere başvurarak kendisine mutlak surette itaatli il ve ilçe kurullariyle genel kongre delegeleri seçtirmeğe çalışması tecrübeli politikacıların gözünden kaçmamıştı. Bu davranış emekli albayın, CKMP’yi düğmesine basıldığı zaman bütün gövdesiyle derhal harekete geçecek bir totaliter parti halinde teşkilâtlandırmağa çalıştığını açıkça ortaya koymuştu. Eğer mesaisine bu ölçüde devam ederek başarıya ulaşacak olsa idi, CKMP bütün demokratik hüviyetini kaybedecek, Türkeş’le sekiz arkadaşının şahsî arpalıkları haline gelmiş olacaktı. Tasavvurun bu olduğu, CKMP’ye teklif edilen parti işareti ile de kendisini açıkça belli etmişti. Bu teklife göre CKMP’nin terazili işareti atılmalı, bunun yerine, Türkeş ve arkadaşlarını temsil eden dokuz yıldızlı yeni bir işaret kabul edilmeli idi. Bütün bunlara muvazi olarak CKMP programında köklü değişiklikler yapılmalı idi. Türkeş’in bir çok fırsatlarda ortaya attığı şahsî düşünceleri ve inanışları bu programın esasını teşkil edecekti.
CKMP’nin demokratik bünyesi ve bu parti kadrosu içinde tecrübe görmüş olan politikacılar bu maksatları kolaylıkla keşfettiler ve olduğu gibi açığa vurdular. CKMP içinde bugün kendini gösteren çarpışmanın hakikî sebebi budur. Çarpışmanın daha ilk raundunda Türkeş şahsiyeti ile, arkadaşlariyle, gizli açık plânlariyle, istikbale mâtuf emelleriyle nakavt olmuşa benziyor. İthamlar karşısındaki titrek ric’atı bunu gösteriyor. Bundan sonra Türkeş takımı için CKMP’de ümit kalmamıştır. Biz böyle görüyoruz. Zaman aldanmadığımızı isbat edecektir.
Yeni Gazete, 26 Temmuz 1965.
CKMP, Milletin Her Şeyini Bir Plana Bağlıyor
CKMP içinde fırtınalara yol açan Alparslan Türkeş ve arkadaşları hazırlanan yeni CKMP programı, milletin maddi ve mânevi olan her şeyini planlamayı hedef almaktadır. Bilhassa eski CKMP’liler tarafından “Faşist ve totaliter devlet felsefesi” deyimleriyle vasıflandırılan bu program 256 maddeden ibarettir.
Yeni CKMP programı, milletin her şeyini plânlamaktan başka, fertleri de “beşikten mezara kadar1 eğitmek ilkesini getirmektedir. Bir CKMP’li bu program için, “Milletin bütün millî imkânlarına el koyuyor” demiştir.
“Müreffeh ve kuvvetli Türkiye için CKMP programı” adını taşıyan ve her aile tenceresine günde yarım kilo et gireceğini, her Türk’ün günde bir bardak süt içeceğini bildiren program, “İktisadi ve siyasi güvensizlik, ferdi teşebbüs noksanı dolayısiyle istihsâle hizmet etmeyen servetlerin verimli hâle getirileceğini” derpiş etmektedir.
Irkçılığı reddeden, buna karşılık “Ben Türk’üm” diyen ve kendisini Türk sayan herkesi Türk kabul eden program, CKMP’nin gayesinin sosyal adalet ve sosyal güvenliği gerçekleştirmek olduğunu ifade etmektedir.
Getirdikleri
Yeni CKMP programının getirdiği yenilikler şöyledir:
1- Mevcut kırkbin köy yıkılacak bunun yerine dört bin “Tarım köyü” kurulacaktır.
2- Hileli ticaret, sermaye istismarı, haksızlıklar ve aşırı kâr ihtirasına kayıtsız kalınmayacaktır.
3- Türkiye bir sanayi ülkesi haline getirilecektir.
4- Memur sayısı azaltılacak, ordu yardımlaşma kurumu gibi memur yardımlaşma kurumu meydana getirilecek, memur maaşları arttırılacaktır. Ayrıca işçiler için de işçi yardımlaşma sandığı kurulacaktır.
5- Milyonlarca teknisyen, sanatkâr, mühendis, doktor, öğretmen, kalifiye işçi ve usta yetiştirilecektir.
6- Öğretmen maaşları arttırılacak, her öğretmene bir lojman verilecektir.
7- Üniversiteler üstü bir Türk Akademisi kurulacaktır.
8- Mahdut sayıda aile çocuklarına mahsus ana okulları kaldırılacak, bunun yerine çalışan annelerin yedi yaşından küçük çocuklarının korunması işi devlete aid olacaktır.
9- Yurt dışına tahsil için ancak lâyık olanlar gönderilecektir.
10- Tarihi sporlar canlandırılacak, halkın yaşama ve yaratma arzusunu, sevincini güçlendirecek bir sanat eğitimi gerçekleştirilecektir.
11- Film sanayii sadece bir eğlence işi olmayacak, devlet tarafından meslekî, teknik ve kültür filmleri çevrilecek, basın hayatına halk eğitimine yararlı olacak imkânlar hazırlanacaktır.
12- İmam- Hatip okulları meslekî lise hâline getirilecektir.
13 – Ordu, Milli Kalkınma Plânı çerçevesinde, sadece tüketici olmayacak istihsâle hizmet edecek hâle getirilecektir.
14- Kara, hava, deniz harp okulları harp üniversitesinde toplanacaktır. Kırk yaşına gelen subaylar general olacaklardır. Orduda on yıl hizmet gören personel belirli nisbetlerle sivil hayata aktarılacaktır.
15- Türkiye’nin dış menfaatlerini düzenleyen bütün bağları, bugünkü menfaatlerimiz dikkate alınarak yeniden ele alınacaktır.
16- 40 bin köy yerine meydana getirilecek 4 bin tarım kentinin her birinde idare, dispanser, okul, kütüphane, cami, hamam, sinema, enstitü, kooperatif, çarşı, tamirhane gibi tesisler ve sıhhi bakımlı çiftlik evleri muhakkak bulunacaktır.
17- Ziraî gelir içtimaî adalete göre tevzi edilecektir.
18- Her tarım kentinde kurulacak kooperatifler birbirleri arasında birleşerek güçlenecektir.
19- Ziraî sigorta kanunu çıkarılacaktır.
20- Hayvancılık bugünkü şeklinden çıkarılıp geniş çiftliklerde yapılacaktır.
21- Her aile tenceresine her gün yarım kilo e girecek ve her Türk günde bir bardak süt içecektir.
22- Yeni sanayi şehirleri kurulacak, Türkiye halkının yüzde 85’i çok yakın bir gelecekte bu şehirde yaşayacaklardır.
23- Yeraltı maden servetlerinin ve petrolün işletilmesi sadece devlete ait olacaktır.
24- Herkes iktidarına göre vergi verecek, vergi sistemi tekrar ıslah edilecektir.
25- Okullar, kışlalar, tatil aylarında yerli turistlere tahsis edilecektir.
Adalet Bakanının Sözleri
Adalet Bakanı İrfan Baran, bu programı hazırlayanlar arasında kendisinin de adının geçirildiğini, bunun aslı olmadığını bildirmiş, “bu totaliter programı ne tasvip etmem ne de hazırlamam mümkündür” demiştir. Baran, bundan iki sene evvel, henüz Türkeş ve arkadaşlarının CKMP’ye girmeden evvel küçük bir program taslağı hazırladığını, bunun bazı değişikliklerle yeni programın başına konduğunu ve bu yüzden bütün programı hazırlayıcılar arasına kendisinin de sokulduğunu eklemiştir.
Yeni Gazete, 26 Temmuz 1965.
Dinçer’in Tutumu Eski CKMP’lileri Sevindirdi
Bu haftanın sonlarına doğru bir büyük kongrenin ortamında, siperlerinden fırlıyacak olan gruplar, kesin bir sonuca varmak için çetin geçecek bir çarpışmaya girişeceklerdir. Başkentin, Yüksel caddesinin iki katlı bir binasında, aylardır sessizce devam edegelen mücadele üç gün sürecek olan CKMP kongresi sonunda karara ve sonuca bağlanacaktır. Fakat, bugüne kadar mücadelenin geliş şekli, gösterdiği gelişmeler dikkate alınacak olursa, çatışmaya hevesli gruplardan hangisi iktidara geçerse geçsin, sonuç nihai olamıyacaktır. CKMP içindeki kazan kaynıyacak, zaman zaman belki hararetini kaybedecek, fakat kaynıyacaktır.
Geçen çarşamba günü, öğle üzeri “bir gazeteci” gazete bürolarına Millî Savunma Bakanı ve eski CKMP lideri Hasan Dinçer’in yazılı bir beyanatını uzatıyordu. Beyanat ince pelür kâğıda yazılmıştı. CKMP Genel Merkeziden gelen her yazı veya beyanatın teksir edildiğini bilen gazeteciler, gülümsediler. Fakat Dinçer’in, Türkeş’i hedef alarak açtığı ağır baraj ateşini de büyük bir çabuklukla haber yokluğu dolayısiyle İstanbul’a aktardılar. Dinçer CKMP’nin geçici genel başkanı Mustafa Kepir’e açık bir mektup yayınlıyordu. Bugüne kadar CKMP içindeki mücadelede “sessiz köşe”yi tercih eden Dinçer’in söyledikleri, kelimenin tam anlamıyla, ağırdı. Millî Savunma Bakanı, yeni lider adayı Türkeş’i, tehditler savurmakla itham ediyor, onun için gayenin bu partiyi tüzük hükümlerini ve demokrasi kurallarını çiğniyerek, her ne pahasına olursa olsun ele geçirmek ve partiyi şahsi emellerine alet etmek olduğunu ifade ediyordu. Dinçer ekliyordu: “Bunda muvaffak olamazsa, bu partide kalamıyacağını da gizlememektedir.” Sonuç olarak da, tüzük hükümlerinin tatbikini, yani Türkeş’in ihracını istiyor, “Biliniz ki, bu partiyi hiç bir kaba kuvvet ele geçirememiştir.” diyordu.
Fakat Neden?
Dinçer’in vesile addettiği olay, gene Alparslan Türkeş tarafından yaratılmıştı. İki gazetenin muhabirlerine verdiği demeç sertti, tepki yaratacak anlamdaydı ve taraflıydı. Bir partinin birlik ve beraberlik düzeni içinde olmadığının kesin belirtilerini taşıyordu. Fakat Hasan Dinçer’in birden söze karışması ve mücadele safhasında belirli bir ad olarak belirmesinin nedeni neydi? Başkentte bu soru zihinleri günlerce kurcaladı, ancak, belirli hatlarıyla bir cevap bulamadı. Bir çevrenin ifadesine göre, Dinçer’in Millî Savunma Bakanlığında bulunması ve kim ne derse desin, ordunun bazı kademelerinin Türkeş’e alerji beslemeleri bu ani çıkışa sebep olmuştu. Ancak Dinçer, bir hukuk adamı gözüyle, iddialarında haksız sayılmazdı. Türkeş’ten hiç beklenilmiyecek derecede aşırı bir beyanat “tüzük hükümlerinin dışına çıkış ve bazı kimseleri adeta kovmak ile tehdit” gelmemesi lazımdı.
Kuyruklu Yıldız
Olayların derinlerinde yatan meselelerin kabuğu kaldırıldıkça, Türkeş’in CKMP’yi kendi partisi haline getirmekte olduğunu anlamak güç değildi. Türkeş, CKMP’ye intisabını bir hikâye ile anlatabilirdi.
Bu partinin geçirdiği olayları ve kapıştığı meseleleri söyliyebilir, beğenebilir ve benimseyebilirdi. CKMP’nin bugün için sadece “adı var, sanı yok” bir düzeyde bulunduğunu saklamazdı. Ancak, bu partinin idareci kadrosunun ataletini kabul edemiyordu. Partiyi ele geçirmekteki kasdının, yakınlarının ifadesine göre, eski bir partiyi yeni bir teşekkül haline solmak olduğudur. Yeni parti kurmasına lüzum yoktu. CKMP’yi ele geçirirse, kendi dünya ve memleket görüşüne göre yoğuracak, yeniden kurmuş olacaktı. Fakat bugünkü karışıklık içinde, bir kurmay albayın bütün bunları açıkça söylemesi mümkün değildi. Türkeş ve etrafının söyliyebildiği, partiye ve memlekete yeni bir canlılık, hatta “kuvayı milliye” ruhu aşılıyabilmek, memlekete bu tansiyonu verebilmek için tüzük ve program değişikliğine ihtiyaç olmasıdır. Yalnız, metodlarda, bir partiyi fikri cephesinden başlıyarak kademeler içinde eriterek ele almakta, farklar vardı. Türkeş sabırsızdı. Türkeş bir an önce ölü bir gövdenin üzerinde canlı bir baş gibi durmak ve siyasi dünyamızda ihtilâl içinden gelip geçmiş bir kuyruklu yıldız olmadığını ispat etmek istiyordu. Bu ispat edişe varış, program değişikliği ile başlıyacak, muayyen grupları etrafına toplamak ve lider sandalyasına oturmak ile sonuçlanacaktı.
Türkeş ve taraftarları hakkındaki ithamlar, bir geçmişin içinde sıyrılmaktadır. Türkeş’in gençliğinde ırkçı ve turancı gruplarla çok haşır neşir olması ve 1960 ihtilâlinden sonra 14 Kasım’a yol açan bir tutumun sahibi bulunması, faşist ve totaliter anlayış taraflısı olduğu hakkındaki belirtilerin sebepleridir. Gerçekten Türkeş, 1960 ihtilâlini kudretli albay olarak idrak etmiş, ancak seçimler yerine bir plebisit ile “memleketin kalkınması, sosyal hayatının gelişmesi için daha bir süre iktidarda kalmak” sloganının başlıca taraftarı görünmüştür. Bu bakımlardan Türkeş’i fikri eğilimleri itibariyle tertemiz görmek ve göstermek mümkün değildi. Hatta, eski MBK’da iktidarda bulunduğu sırada ülkü birliği adı altında, devletin şeklini ve düzenini değiştirici bir kanun tasarısının savunucusu bulunması unutulur gerçeklerden değildir. Bütün bu handikaplara ek söz şudur: Türkeş’in hesaplı ve gerçekten parti düzenlerine alışılmamış usullerle bir iktidar kavgasında kendisini liderliğe namzet gösterdiği vakıadır. Eğer büyük kongrede karşı taraf Türkeş’in partiyi nasıl ele geçirdiğini olaylar ve meseleleri ortaya dökerek anlatabilirse, Türkeş ve taraftarlarının hızlarında kesilme görülebilecektir.
Kavga Genişler
Türkeş’in liderliğe yükselmesi, sadece CKMP içinde bir kavganın alabildiğine genişlemesine değil, ayrıca koalisyonun bir ortağı olması sebebiyle de başka bazı olaylara gebe olunmasına da yol açabilecektir. Çünkü Türkeş bir lider olarak hükümet içinde nasıl bir vaziyet alacak, çalışmalara ne türlü karışacak ve liderler seviyesindeki toplantılarda nasıl bir hüviyet ile görünecektir. Bütün bunlar kapalı kutunun içindedir. Küçük de olsa Türkiye’nin siyasi hayatında bir söz sahibi olan CKMP’nin bu kongresi bir başka renk ve çekişme içinde başlıyacaktır.
Yeni Gazete, Başyazı, 27 Temmuz 1965.
Buhranlar Partisi CKMP…
CKMP içinde bir süredenberi devam eden ve özellikle millî birlik devrinin başbakanlık müsteşarı ve Türk politika hayatının üzerinde en fazla tartışılan kişisi Alparslan Türkeş’in parti genel müfettişliğine gelmesiyle şiddetlenen iç buhran, son günlerde zirve noktasına ulaşmış bulunuyor. Bilindiği gibi bu küçük partimizin Türk demokrasisinin ömrüne yakın mazisi hep buhranlarla geçmiştir. Partinin kurucusu Osman Bölükbaşı, bugün CKMP’den kopmuş başka bir partinin başındadır. İlk liderlerden Hikmet Bayur, yaptığı bir ihbar yüzünden partisinin mahkeme kararı ile kapatılmasına sebep olmuştur. Parti, daha DP’nin muhalefet yıllarında, meşhur Reşat Aydınlı hadisesi ile bir başka büyük buhran daha geçirmiştir. Bölükbaşı ve Fuat Arna’nın İsmet İnönü ile Celâl Bayar’ı öldürmek için komplo hazırladıkları ihbarı, bu küçük partiyi, daha kuruluş yıllarında, fırtınalı bir siyasî hayatın beklediğini açıkça gösteriyordu.
Daha sonra Kırşehir’in ilçe haline getirilmesi, Bölükbaşı’nın 1957 seçimleri arefesinde tevkifi gibi olaylar da CKMP’nin bu fırtınalı hayatının sayılı sancıları arasındadır.
Bütün bu buhranlara ek olarak bugünkü CKMP bir kaç defa ad değiştirmek zorunda kalmıştır. Başka hiçbir partimiz isminde bir değişiklik yapmadığı halde, başlangıçta Millet Partisi (MP) adı ile kurulan bu parti, Bayur’un ihbarı ile kapatıldıktan sonra Cumhuriyetçi Millet Partisi (CMP) adını almış, daha sonra da Tahsin Demiray’ın Türkiye Köylü Partisi (TKP) ile birleşince bugünkü Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) olmuştur. Fakat garip bir tecellidir ki, CKMP’ye bu adı veren Demiray şimdi tıpkı Bölükbaşı gibi başka bir parti safında bulunmaktadır.
Sahneye Türkeş Çıkınca
1961 yılına gelinceye kadar CKMP’nin az bir oya sahip bulunması ve seçim sisteminin mutlak olması sebebiyle bütün bu buhranlar, üzücü olmakla beraber Türk politik hayatını hiçbir zaman derinden ilgilendirmemiştir. Buhranlar sadece CKMP’ye gönül vermiş olanlar içinde kalmış ve tesiri bu sahayı aşmamıştır.
Bugünkü buhran ise, seçim sisteminin nisbî usule çevrilmesi ve büyük partilerin hiç birinin tek başına iktidara gelecek durumda görünmemeleri sebebiyle, sadece CKMP içinde kalacak ve halledilecek bir buhran değildir. CKMP düğümünün şu veya bu tarzda çözülmesi, Türk siyasî hayatının geleceği üzerinde yakından etkili olacaktır. Bu bakımdan, bu küçük partimizin geleceği ile bütün Türk toplumu haklı olarak dikkatle ilgilenmektedir.
Türkeş ve arkadaşlarının Genel Başkan Ahmet Oğuz’u bazı çevrelerce bir darbe sayılan şekilde liderlikten uzaklaştırmaları ve bu ekibin yaklaşan büyük kongre için yaptığı liderlik mücadelesi, buhranı, genel merkezde, dışarıda bulunanların kulaklarına kadar ulaşacak bir merhaleye getirmiştir. Bütün tekziplerine rağmen, Türkeş’in ne pahasına olursa olsun, liderliği almak istemesi ve bunun karşısında tam 17 yıl partiye, her çeşit çileye ve cefaya rağmen hizmet edenlerin mücadelesi 30 Temmuz’da başlayacak kongreye kadar şiddetini arttırarak devam edecek ve ümid edilir ki, kongrede çözülecektir.
Eski CKMP’lilerin bugün için en önemli mes’eleleri, genel müfettişlik sıfatı ile son günler içinde çok kesif bir faaliyette bulunan ve her yere kurduğu müteşebbis heyetlerle adamlarını yerleştiren Türkeş’e karşı oyları parçalamamaktır. Türkeş’in tabiri ile “Eskiler” bu idrakın içindedirler, fakat gene eski alışkanlıkları sebebiyle “arkadaşlık”, “vefa” duyguları bugüne kadar kendilerini bir tek aday üzerinde birleştirememiştir. Türk siyasî hayatında yerli yersiz hırçın çıkışlariyle tanınan Ahmet Tahtakılıç, bir emrivaki yaparak liderlik için adaylığını koymuştur. Bilhassa ikinci koalisyon devrinde bir çok çevrelerin müsbet intibaını kazanan sakin ve mutedil Hasan Dinçer bu emrivaki karşısında zor durumda kalmış bulunmaktadır.
Alparslan Türkeş ve arkadaşlarının hazırladığı ve eski partililerin “Faşist totaliter” olarak karşıladıkları programın kabul edilip edilmemesi, büyük ölçüde eski partililerin tek bir aday üzerinde birleşmelerine bağlıdır. Oyla bölündüğü takdirde hem Türkeş lider olacak hem de program kongreden geçecektir. Bunun Türk politika hayatını büyük ölçüde etkiliyeceğinden şüphe edilmemelidir.
Ancak, CKMP’li kaynaklardan son sızan haberlere bakılacak olursa, parti içerisindeki durum eskiler ve Türkeşçiler çatışması haline gelmiştir. Türkeş yenilerin kesin ve tek adayı iken, eskiler Dinçer’in feragatini temin etmekle Ahmet Tahtakılıç’ı Türkeş’in karşısına çıkarmasını bilmişlerdir. Görünüşe bakılırsa CKMP problemini kongre halledecektir. Kongrenin önün de ise şimdi müsavi şanslı iki genel Başkan adayı vardır.
Cumhuriyet, Nadir Nadi, 30 Temmuz 1965.
Nazi Metodu
Sayın İrfan Baran’ın dünkü gazetelerde okuduğumuz demeci bizi bir hayli düşündürdü. CKMP Genel Yönetim Kurulu üyesi olarak konuştuğunu söyliyen Adalet Bakanı, ki Anayasa hükümleri gereğince bugün Bakanlıktan ayrılması bekleniyor, Sayın Alparslan Türkeş’le arkadaşlarının parti içindeki davranışlarını şiddetle tenkid etmekte, bu davranışları Nazi metodlarına benzetmektedir.
Hangi politik inançlara sahip olduğunu bilmediğimiz için, basın çevrelerinde ötedenberi ısrarla söylenmesine rağmen biz burada Sayın Türkeş’in Naziliği, ırkçılığı, turancılığı üzerinde duracak değiliz. Bugün dokunmak istediğimiz nokta, Sayın İrfan Baran’ın sözünü ettiği Nazi metodlarına yurdumuzda azımsanmıyacak sayıda hevesli kimseler bulunduğudur.
Nazizim, statükocu bir rejimdir. Belli ekonomik çıkarların savunucusudur. Fakat bunu açık yürekle, rahatça yapmaz, yapamaz. Bir takım örtülü semboller arkasına gizlenerek insanları zayıf yanlarından avlamaya çalışır. Ülkü diye öne sürülen semboller arasında gerçek bir düşünceyi yansıtanları da bulabilir. Bu gerçeğe uygun düşünceler, yarı gerçek ve yanlış düşünceleri maskelemeye yaradığı için onlara bağlananları yanıltmakta, sonunda da toplumu çıkmazlara, felâketlere sürüklemektedir. Hitler’i ele alalım: Hitler, Versailles andlaşmalarının Alman ulusunu kıskıvrak yakaladığını, Almanyayı hacil bir duruma düşürdüğünü iddia ederken elbette doğru söylüyor, hemen bütün Almanların duygu ve düşüncelerine tercüman oluyordu. Fakat bu durumdan kurtulma yolu söz konusu edilince iş değişiyor, Nazizmin örtülü perdesi arkasında yarı gerçek ve yanlış düşünceleri halk çoğunluğundan gizlemek mümkün oluyordu. Hitler’e göre Versailles’den kurtulmakla Versailles’in intikamını almak aynı şeydi. Bu amaca varmak için Almanya millî birlik halinde nasyonal sosyalizm bayrağının gölgesi altında toplanmalı idi. Demek, çok partili hayata son vermek gerekiyordu. Sendika hürriyetleri, grev, toplu sözleşme müesseseleri de ne oluyordu? Alman işçisi ile Alman işvereni arasında en âdil hakem rolünü devletten başka hangi kuvvet oynıyabilirdi? Emekçinin de, patronun da hakkını millî sosyalist hükümeti koruyacak, böylece Alman üretim gücü yükselecek, Alman ordusunun savaş karşı durulamaz derecede artacak, kısa zamanda Versailles’in intikamı alınacak ve … sonra da üçüncü Reich’e yeni hayat sahaları açılarak büyük Almanya kurulacaktı. Bu yarı doğru, yarı sakat tezle ve göz kamaştırıcı projeler arkasında asıl kurtarılmak istenenin o zamanki sömürgesiz, pazarsız, eli kolu bağlı fakat aç gözlü Alman kapitalizmi olduğunu Almanlar yazık ki vaktinde anlıyamadılar. Avrupa karasında tek devlet üstünlüğünden çekinen ve o zamanlar Fransaya karşı bir denge arıyan geleneksel İngiliz politikası da İkinci Dünya Savaşı ile iflâs eden Hitler macerasına dolaylı olarak yardım etmiş sayılabilir.
Şimdi, Nazizmin çöküşünden tam yirmi yıl sonra, bizde de hâlâ Nazi metodlarına heveslenen politikacılara rastlanması hazindir. Millî birlik parolası altında her yeni fikre diş bileyen, hoparlörlü ezan sesini vicdan hürriyetinin açık belgesi sayan, kimse aksini düşünmediği halde seçimlere yakın her gün Müslümanlığını ilân eden, halka yararlı her düşünceye komünist damgası vurmaya kalkışan, bir gün ulu hakan, bir gün Kurân diye inliyerek Atatürk devrimlerini hançerlemeye çalışan, ortanın solundaki partilere bile tahammülleri olmadığını söyliyen, fırsatını bulurlarsa siyasal toplantılara taşla sopa ile saldıran bu politikacılar, Nazizmin yurdumuzdaki taklitçileridir.
Bunlar basit, tecrübesiz, acemi kimseler olabilirler. Belki taklitçiliklerinin bilincine bile ermiş değillerdir. Fakat tuttukları yolun bir gün memleketi tehlikeli çıkmazlara sürüklemesi ihtimali daima vardır. Bugünkü dünya koşulları altında bunlar dışarıdan teşvik bile edilebilirler. Demokratik müesseseleri henüz iyice yerleşmemiş, köklü sosyal ve ekonomik reformlara muhtaç bir ortamda bu gibi davranışları dikkatle izlemek, bunlara karşı uyanık bulunmak şarttır.
Kim, 30 Temmuz 1965, Sayı 122.
Türkeş’in programı
Türkeş’in CKMP’ye kabul ettirmek istediği programın geniş özeti Yeni Gazete tarafından yayınlandı. Program, gerçekleştirme metodu belirtmeyen bir sürü tatlı vaatlerden ibarettir; <<Her aile tenceresine her gün yarım kilo et girecek ve her Türk günde bir bardak süt içecektir. Her öğretmene bir lojman verilecektir. Memur sayısı azaltılacaktır. Çalışan annelerin yedi yaşından küçük çocuklarının korunması işi devlete ait olacaktır, kırk yaşına gelen subaylar general olacaklardır, vs. vs…>>
Programda tek önemli görüş 40 bin köyün yıkılarak 4 bin tarım köyünün kurulmasıdır. Yalnız bu çok iddialı fikrin neleri gerektirdiği düşünülmeden programa alındığı intibaı insanda uyanmaktadır. Zira 40 bin köyü 4 bin köye indirebilmek için, bütün toprağın millileştirilmesi, yeniden çok geniş bir iskân hareketine gidilmesi ve büyük kollektif çiftlikler kurulması zorunluluktur. Komünist Çin’deki komün denemesi, yüzbinlerce köyü azaltma yolunda atılmış bir adımdır. Yalnız Sovyetler dahi, komün denemesini çok hızlı ve aşırı bulmuşlardır. Diğer konularda çok çekingen ve kapitalizme tâvizkâr görünen Türkeş ekibinin köyler konusundaki radikal çıkışı programda bir yama gibi kalmaktadır. Programın tamamı yayınladıktan sonra konuya geniş şekilde tekrar döneceğiz. Fakat son olaylar Türkeş’in Genel Başkanlığını tehlikeye atabilecek yönde gelişmektedir. CKMP eskiler ve yeniler arasında ikiye bölünmüştür. Eskiler Türkeş’in yolunu kapamaya, gerekirse kongreyi mahkeme kararı ile gayri meşru ilân ettirmeye azimli görünmektedirler. Türkeş ise, Genel Başkanlığı kazansa bile, partiyi zayıflatan ve seçim şansını azaltan hatalı hareketlerde bulunmuştur. Türkeş’in <<Kazanamazsam yeni parti kurarım>> tarzında sözler söylemesi, sonra bunları yalanlamak zorunda kalması psikolojik bir hata olmuştur. 27 Mayıs Anayasasına kırmızı oy veren AP’lilerin oylarını alma çabasındaki Türkeş’in, AP’yi 27 Mayıs liderine şikâyeti de en azından çelişik bir tutumdur. Görülüyor ki CKMP kongresi, eğer yapılabilirse büyük bir kargaşalık içinde başlayacaktır ve bu durum kongrenin sonucu ne olursa olsun, CKMP’nin seçim şansını herhalde arttırmıyacaktır.
BEHÇET YURTÇU FASLI
Haber, 15 Temmuz 1965.
CKMP’de Mücadele
CKMP olağanüstü büyük kongresinin yaklaşması dolayısiyle, parti teşkilâtında bir takım hizipleşmeler ortaya çıkmış ve Alparslan Türkeş taraftarlariyle, müstafi Genel Başkan Ahmet Oğuz’u destekleyenler açıkça mücadeleye başlamışlardır.
Nitekim Üsküdar İlçe İdare Kurulu üyelerinden Behçet Yurtçu, dün Genel Müfettiş Alparslan Türkeş’e bir telgraf çekerek, kendisinin ve arkadaşlarının CKMP’yi ihtilâle götürdüğünü ileri sürmüş ve istifa etmelerini istemiştir. Esas mücadelenin büyük kongrede geçeceğini bildiren Behçet Yurtçu’nun telgrafı şöyledir:
Sayın Alparslan Türkeş
CKMP Genel Müfettişi
Ankara
Osman Bölükbaşı’ndan sonra siyasî ahlâkını düzene sokan CKMP, sayın Ahmet Oğuz devrinde de, siyasî alanda yerini bulmuştu. CKMP, sizin ve arkadaşlarınızın iltihakiyle ihtilâle gitmektedir. Seçim arifesinde, partimizin bu havadan kurtulabilmesi için, sizin ve arkadaşlarınızın partiden istifa etmeleriniz bir geçektir. CKMP’yi genç ve dinamik idealistlere lütfen bırakınız. Özlenen kongrelerimizi huzur içinde yapmak istiyoruz.
Haber, 22 Temmuz 1965.
Türkeş’in Anayasa için neler düşündüğü açıklandı
CKMP büyük kongresinin yaklaşması dolayısiyle, Türkeş ve kendisine muhalif olan grup arasındaki mücadeleler son günlerde hayli şiddetlenmiş ve karşılıklı ithamlar savrulmağa başlamıştır.
Genel Başkanlık konusunda, Türkeş’in karşısına çıkacak herhangi bir kararı destekleme kararı veren muhalifler; İstanbul’da muhtelif toplantılar yaparak mücadelenin hedeflerini tesbit etmektedirler. Bu cümleden olarak Üsküdar İlçe İdare Kurulu üyeleri, geçtiğimiz Cuma günü aralarında bir toplantı tertiplemişler ve Üsküdar ilçe başkanı şunları söylemiştir:
<<Alparslan Türkeş’in tutumu, maalesef biz partili arkadaşları üzmektedir. Hâdiseler zaten meydanda. Tâyinle gelen İl Başkanı Servet Sürenkök’ün de söylediğine göre, ilçe kongrelerinin ve iş kongresinin yapılamamasının sebebi, doğrudan doğruya Türkeş’in partide kurduğu dikta rejimidir. Bu vaziyet karşısında topluca istifa etmeyi düşünüyoruz.>>
Partililer Kaçıyor
Toplantıda, daha önce Türkeş’e istifa etmesini istiyen bir telgraf çeken Behçet Yurtçu da söz almış ve şunları söylemiştir:
<<Türkeş’in yüzünden bütün partili arkadaşlar kaçmaktadır. Türkeş’in parti içinde kaldırdığı bayrağın direği, aslında biz partili arkadaşların bağrına saplandı. İcabederse bağrımıza saplanan bu hançeri, lâyık olduğu yere tevcih edeceğiz.
CKMP çöküyor. Tehlike çanı çoktan çaldı ve geçti bile. Öyle zannediyorum ki bu çöküntü Türkeş’in başına çökecektir.
Kendisine son çektiğim telgrafa, ilçe başkanı Kemal bey vasıtasıyla şifahî haberlerini almış bulunuyorum. “Bu genç arkadaşa söyleyiniz. 30 Temmuz’da yapacağımız olağanüstü büyük kongreye kadar sabretsinler. Eğer ben Genel Başkan olursam, İstanbul İl Teşkilatını ikiye bölen arkadaşların cezasını elbette vereceğim” demişler. Ben kendisine cevaben derim ki: Hakkındaki düşüncelerim asla değişmemiştir, bundan sonra da değişmeyecektir.>>
Anayasa’yı Temizleyeceğim
Behçet Yurtçu daha sonra, Türkeş’in partide zaman zaman dikta ilân ettiğini ifadeyle şöyle devam etmiştir.
<<Misaller ve deliller elimizde. Kendileri genel müfettiş tâyin edildikten bir ay sonra, İstanbul’u ziyaretlerinde CKMP’nin Ümraniye Gençlik Kolu hasbihal toplantısına gelmişlerdir. Vatandaşlar, onun arzularına göre bir takım sualler sormuşlardır. Ümraniye bir köy havasını yaşadığı için Alparslan Türkeş Bey, suallere pek sudan cevaplar veriyordu. Kendisine şöyle bir sual tevcih ettik: “Siz bir milletvekili olur da hükûmette söz sahibi mevkiine oturursanız, tabiî senatörler ve Anayasa için ne düşünüyorsunuz?”
Cevabı aynen şöyledir:
“Hükûmette yetkili bir şahıs olursam Anayasa’yı kökünden temizlerim.”
İşte diktatörce bir bağırış daha dinledik. Her nedense, elini arka cebinden çıkaramıyordu. Halbuki hakiki vatan çocuklarının arasında bulunuyordu.
Hâdiseleri uzatmıyalım. Zamanı gelince, her şeyi açıklamak cesaretini kendimde buluyorum. Şimdilik Alparslan Türkeş’e şunu soruyorum: Şerefli bir insansa bizi bu kâbustan kurtarsın. CKMP’yi nereye götürüyor, ne yapmak istiyor. Benim kanaatimce arzuladığı gizli emellerini bu parti saflarında yürütemeyecek. Kendisinden şifahî değil, yazılı cevap istiyorum.>>
Akşam, 28 Temmuz 1965.
Üsküdarlı Behçet de Aday
Alparslan Türkeş’in CKMP için iyi bir genel başkan olamayacağına inanan Behçet Yurtçu isimli bir CKMP li dün genel başkanlık için Türkeş’e karşı adaylığını koyduğunu açıklamıştır.
39 yaşında lise mezunu olan ve hâlen ithalât ihracatla meşgul bulunan Behçet Yurtçu genel başkan seçilir seçilmez partiyi 14 lerden temizleyeceğini söylemiş, <<Partiye asker diye hiç kimseyi sokmayacağım, en önemlisi de kara sakallılar, kara cübbelileri partiden bir bir ayıklayacak bir daha da adımlarını CKMP den içeriye attırmayacağım demiştir.
Türkeş’in askerî bir hava içinde partiyi idare etmeye kalkmasının aslâ hazmedilemeyeceğine değinen genel başkan adayı, tanınmış bir takım isimlerle, köhnemiş zihniyetlerle artık partilerin yönetilemeyeceklerini ifade etmiş, <<Tahtakılıç da Türkeşçidir. Türkeş’e karşı Türkeşçi, işte partinin bugün içinde bulunduğu durum böyledir.>> demiştir.
Hâlen Üsküdar CKMP ilçe idare kurulu üyesi bulunan Behçet Yurtçu dün bir telgraf çekerek genel merkeze de adaylığını koyduğunu bildirmiştir.
Yeni İstanbul, 30 Temmuz 1965.
CKMP Büyük kongresi bugün
CKMP Olağanüstü büyük kongresi bu sabah Büyük Salonlarında yapılacaktır. Büyük kongrede seçilecek yeni genel başkan için şimdilik resmen iki kişi adaylığını koymuş bulunmaktadır. Bunlardan birisi Ahmet Tahtakılıç, diğeri ise Üsküdar İlçe İdare Heyetinden Behçet Yurtçu’dur.
Türkeş henüz adaylığını koymamış olmakla beraber kongrede Türkeş’in Genel Başkanlık için adaylığının teklif edileceği bildirilmektedir.
Havadis, 1 Ağustos 1965 Pazar.
Türkeş Genel Başkan Seçildi
Sabah saat 10 da 2154 delegenin katılımıyla açılan genel kongrenin ikinci gününde Alparslan Türkeş ve Ahmet Tahtakılıç birer konuşma yapmışlardır.
Kepir’in konuşmasından sonra, alınan karar gereğince konuşması gerekli genel başkan adayı Behçet Yurtçu kürsüye çağrılmış, fakat Behçet Yurtçu’nun toplantıda olmadığı anlaşılmış ve söz sırası Alparslan Türkeş’e verilmiştir.
Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.