« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

30 Eki

2018

BABAM ÜLMÜŞ

30 Ekim 2018

Babam ülmüşşş… Babam ülmüşşş…

Dört bin kilometre doğuda, Doğu Türkistan’ın Hoten şehrinde, hiç tanımadığınız bir adam öldüğünde haberiniz bile olmaz. Ama ülkücüyseniz, ülkücü hissiyatı kaybetmemişseniz, gecenin bir yarısı bir kadının evinin önünde bağırıp çağırma alçaklığını meşru görecek derecede vicdanınız kararmamışsa, merhamet sahibiyseniz, Türk’ün derdini dert ediyorsanız,biriyle olmazsa diğeriyle yolunuz kesişir ve böylesine canhıraş bir feryadla başladığınız gün bitmek bilmez.

Bir garib ölmüş diyeler, üç günden sonra duyalar… Ölümü üç günden sonra değil, on gün sonra duyulan bu kişi, Uygur kızı Leyla’nın babası. İki sene önce yedi çocuğundan en küçüğü Leyla’yı elinden tutar, Türk okullarında okuyarak Çin’in kültür emperyalizmine kurban gitmemesi için anavatandan İstanbul’a getirir. Şehrinin tanınan bilinen eşrafındandır, hali vakti fena değildir. Burada ev tutar, biraz eşyasını alır, harçlığını bırakır, bir iki hemşehrisiyle tanıştırıp yurduna döner. Baştan işler iyi gider, hatta bizim küçük kız memleketine giyim eşyasıfilan gönderir, küçük çaplı ticaretle harçlığını çıkarır. İmkânı nispetinde diğer talebe soydaşlarına da kucak açar, misafir eder, yediğinden yedirir. Birkaç ay sonra Çin Doğu Türkistan üzerinde öteden beri sürdürmekte olduğu baskıları arttırır. Oradakiler buraya gelemez, buradakiler oraya gidemez. Gidenleri salıvermezler, aileler parçalanır. Kargolar kapanır. Telefonla görüşme imkânı ortadan kalkar. Zulüm, hapis, işkence ve ölüm haberleri artar.

Bizim daha onbeşonaltı yaşında teşkil ettiğimiz öğretmen lisesi öğrenci teşkilatında bir de Doğu Türkistanlı arkadaşımız vardı. Veli Can Oduncu kadar bayrak isim değildi ama kişiliği, davranışları, Türklük şuuruyla o görevi hak ediyordu. Ülkücü maşeri vicdan da onu benimsiyor, o göreve layık görüyor ve bu suretle Türklüğe sahip çıkmış olmaktan gurur duyuyordu. Doğu Türkistan ile ilgili kitapları okuyorduk. Osman Baturhanların kahramanlık destanları, İsa Yusuf Alptekinlerin göç hikâyeleri genç dimağlarımıza hürriyet aşkını aşılıyordu. Sahtekâr Çinlilerin gülümseyen yüzlerine kanmamayı Atsız Hocanın Bozkurtlar kitabındaki telkinleriyle ruhumuza işledik. İsa Yusuf Alptekin gibi liderlerin Başbuğumuzla olan münasebetleri, muhabbetleri, dostlukları ülkücülere rehberlik ediyordu. Servet Somuncuoğlu, Atlas dergisinde yayınlanan İstanbul’daki Türkistan başlıklı yazısında Zeytinburnu’nda yaşayan soydaşlarımızın hikâyesini ele almıştı.

Yüzü aşkın sayıda ülkücü milletvekilinin olduğu iddia edilen bir mecliste Doğu Türkistan, Kerkük, Kırım gibi Türk yurtlarından birer temsilci milletvekili olsa, oradaki soydaşlarımızısıkıntılarını dile getirse, çözüm yolları aransa ne iyi olurdu. İnşallah ülkücü hareketin parlamento dışı gerçek temsilcileri, gerçek başkanları ve tabii liderleri meclise girerek milli meselelere el atarlar. Bunlardan Fatih Mehmet Şahin,genç bilimciler adını verdiği grup faaliyetleri çerçevesinde geçtiğimiz yıl Leyla kızımızı bizimle irtibatlandırmıştı.

Geldi, kuş kadar çocuk. Mahcup, mütevekkil, daima mütebessim. Türk asalet ve terbiyesini her hareketinde görmek mümkün. Türkçenin en saf ve sevimli haliyle konuşur. Sorunca hemen derdini söylemez. Bütün gün lokma yememiştir, tokum der. Beş kuruşu kalmamıştır, param var der. Çok güvenirse içini döker. En çok da ‘Allah virir’ der. Türklüğe sırt dönmüş yetkililerden, milliyetçiliğin sadece adını kullananlardan hayır gelmeyeceği bilindiği için derdini dert ettik, elden geldiğince kucak açtık. Bu vesileyle siyasi ihtirasla kararmamış tertemiz ülkücülüğü ilk günlerin heyecanıyla yaşadık. Hangi arkadaşımıza bahsettiysek şevkle, hevesle bir derde deva olmaya gayret etti. Kimi hasta olunca ilacını temin etti, kimi kirasına yardım etti, kimi harçlığını üstlendi. Biz teşekkür edecek yerde böyle bir hayra vesile olunduğu için onlar teşekkür etti. Tabii vicdansız da yok değil, her zerresiyle Türklüğünü haykıran bu asil Türk evladına örtüsünden dolayı niye Arabistan’a gitmemiş diyen ahmak da çıkıyor.

Türkiye Türkçesi gelişsin diye bolca konuşturmaya çalıştık. Leyla türkülerinden, şarkılarından bahsettik. Konuştukça küçük harf farklılıkları da olsa dilimizin ve kökümüzün aynı olduğunu o da hayretle müşahede etti. Mesela şuna ne diyorsunuz, buna ne diyorsunuz diye konuşurken söz kaplumbağaya geldi. Gülmemizden çekinerek utana sıkıla, taşbaga diyoruz dedi. Taşbaga bizim tosbağadan daha çok Türk aksanı. Biz de aslını öğrenmiş olduk. Bünyamin ağabeyle tanıştı, onların türkülerini söyleyince herkes ağladı. Babası en çok bu küçük kızını severmiş. En küçük olunca sevilir muhakkak. ‘Babamı buradaki Hotenliler tanırlar, sevip sayarlar ama ben onlara gidip derdimi fazla anlatamıyorum, utanıyorum. Kız çucuğuyum, unlar evli barklı, u yüzden evlerine girip çıkmaktan kaçınıyorum’ demişti. Hep ailesine, ana babasına, kardeşlerine kavuşacağı günün hayalini kuruyor; okulumu bitirince anneme ‘Bak ben çok çalıştım, okulumu bitirdim, işte alnımın akıyla karşınıza geldim diyeceğim’ diyordu.

Dünkü derdine deva olmak mümkün değildi. Kuş gibi bağırıyor; babam ülmüşşş, babam ülmüşşş… Feryad yüreğe öyle işliyor ki anlatmaya nice dertli türküler, hazin ağıtlar,içli destanlar aciz kalır. Dört bin kilometre ötede, iki senedir yüzünü görmediği, sesini duymadığı halde arkasında dağ gibi hissettiği babasının ölüm haberini çok dolaylı şekilde on gün gecikmeyle almış. Eve vardık, zaten küçüktü, iyice küçülmüş. Garipti, hepten gariplik çökmüş. Üç saat geçtiği halde henüz yanına ulaşan bir kimsesi, sarılıp hüngür hüngür ağlayabileceği bir hısım akrabası yoktu. Öğlen küçük bir kalabalıkla gıyabi cenaze namazı kılındı. Anasına, kardeşlerine tez zamanda kavuşmak, babasının kabri başında bir Yasin okumak kısmet olur inşallah. Milyonlarca mülteciye tahammül eden seksen milyon Türk insanı bir avuç Leylaya sahip çıkamıyorsa kıyamet de yakın demektir zaten.Allah bütün mazlumların yardımcısı olsun.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,08 M - Bugn : 34365

ulkucudunya@ulkucudunya.com