« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Halim Kaya

17 May

2021

DAĞ NE KADAR YÜCE OLSA - Portreler 2

17 Mayıs 2021

“Dağ Ne Kadar Yüce Olsa – Portreler 2”; “Sözü Dilde Hayali Gözde - Portreler 1” üzerine değerlendirme yazısı yazarken de ifade ettiğim gibi “Dağ Ne Kadar Yüce Olsa – Portreler 2”, “Sözü Dilde Hayali Gözde - Portreler 1” ile birlikte oğlum Alperen’in aldığı bir kitap. Daha önce İsmail Kara ile ilgili kısa bilgi “Sözü Dilde Hayali Gözde - Portreler 1” değerlendirme yazısında verildiği için burada İsmail Kara’ya değinilmeyecektir.

İsmail Kara’nın yazmış olduğu “Dağ Ne Kadar Yüce Olsa – Portreler 2”; Yunus Emre’nin “Dağ Ne Kadar Yüce Olsa /Yol Onun Üstünden Aşar” mısraından mülhem isimlendirilmiş. “Dağ Ne Kadar Yüce Olsa – Portreler 2”yi birinci baskı 285 sayfadan ibaret olarak Kasım 2020 tarihinde Dergâh Yayınları yayınlamış. Kitap; İfade-i Meram, Hacı Süleyman Yılmaz’ı anlatan Nâtıkası Kuvvetli Bir Muallim, Gayretli Bir Hoca…, Selçuk Eraydın’ı anlatan Sohbet ile Ders Arasında, Necla Pekolcay’ı anlatan Necla Hoca İle Vefa(t) Kayıtları, Turgut Cansever’i anlatan Dünyayı Güzelleştirmek İhtirası, Babası Kutuz Hocayı anlatan Dağ Ne Kadar Yüce Olsa Yol Onun Üstünden Aşar,Ayşe Şasa’yı anlatan Aramakla Bulunmaz…, İsmail Kara’nın annesini anlatan Bir Çocuk Ağlıyor içimde, Bekir Topaloğlu’nu anlatan Bir Neslin Öncü Hocası Göçtükte…, Orhan Okay’ı anlatan Ağır Akan Tebessüm, Abdullah Kucur’u anlatan Dost Bir Göze Aşinalık Dedikleri…, Bu Dünyadan Cahit Çollak’da Geçti, Nail Bayraktarı anlatan Hâzâ Muallim başlıklarından oluşmuştur.

Çocukları ibadete, ibadethanelere alıştırmak sevdirmek, dine ısındırmak din adına ilim öğreten cami hocaları ve ilahiyatçılara düşer. İsmail Kara’nın memleketindeki mahalle camiinin imam Hacı Süleyman Sırrı da sırf çocukları camiye ısındırmak, sevdirmek düşüncesiyle öğle ve ikindi namazlarında camide bulunan çocukları tahta minareye çıkarır sacla kaplı şerefesinde oyun oynamalarına ve köyü seyretmelerine ses çıkarmaz, kendisi ezanı okur ve ezan bitince çocukları önüne alarak minareden indirirmiş, bu davranışı hala o günleri yaşayan çocuklar tarafından yâd edilmesini sağlamıştır. Ben de ilkokulda memleketimdeki mahalle cami imamının Mahmut hocanın yaz Kur’an Kursunda bana göstermiş olduğu ilgi alaka ve sempatik davranışlar dolayısıyla İmam Hatip Lisesine gitmeyi tercih ettim, ancak İmam Hatipteki İmama Hatipleri arka bahçeye cevirmiş bir siyasi düşünceye mensup meslek dersleri hocasının siyasi taassup ve kin ile hareket etmesi yüzünden daima o kafada adamlarla karşılaşırım korkusuyla Üniversitede ilahiyat tercih edip yazmaktan kaçınmıştım.

1960 ve 1970 li yıllar ülkemizde Komünizm ile mücadelenin hızlandığı dönemler. İsmail Kara bu dönem için herkesin konuşmak ve harekete geçmek için kendini ayarladığı, herkesin ayakta olduğu yıllar olarak tarif ediyor ve ekliyor; “Biraz oturmaya, bir nebze düşünmeye davet eden az sayıdaki insan veya dersini sıkı tutan hocalar hemen pasiflikle, dava yoksunluğu ile, ehem ile mühimi ayırt edememekle, vazifeye atılacak idealist gençlerin önünü kesip geciktirmekle töhmet altında bırakıyordu.” (S:44-45) diyor. İsmail Kara’nın bu düşüncesine katılmıyorum. Eğer o gün o mücadeleyi edenler olmasaydı, İsmail Kara hoca bu gün bunları yazacak bir vasat bulamazdı. Aynı Türk Cumhuriyetleri gibi bu gün yeniden halkına İslam’ı öğretmek mecburiyetinde kalan bir ülke durumuna düşerdik. Ve yeni selefi akımın tasavvufa uzak Vehhabiliğe dayanan düşüncesini Suudi Arabistan gibi ülkelerden almak zorunda kalırdık. Tasavvuf da olmazdı. Olağanüstü durumlarda ehemi mühime tercih etme konusunda önce ülkemizi korumak gerekir diye düşünüyorum. Çünkü meşhur bir tabir vardır “eğer vatana sahip olmazsan yoksa ezan okuyacak vatan bulamazsın.” Meşrep meselesi bu, fiili mücadele her yiğidin karı olmadığı gibi ilmi mücadele de er kişinin karı değildir her zaman. İki mücadele şekli de olmalı kişi meşrebine uygun mücadele dozunu kendi ayarlamalıdır.

İçi boş hamaset ve lafazanlıktan başka bir şey ifade etmeyen iddialı cümlelerle söylenen sağcılık-milliyetçilik- muhafazakârlık kokan arkası boş eylem ve fiillerden can sıkıntısı, tedirginlik, bıkkınlık hisseden İsmail Kara, Ülkücülerin de üzerinden silindir gibi geçen 12 Eylül darbesi ve devamı Özal iktidarını “Derin Tahribatı fazla olan 12 Eylül ve Özal’lı yılların sonları zaman olarak tekrar vurgulanmalı… Muhafazakâr kesimlerin ve İslamcıların da uyum hattına, liberalizme, dünyalılaşmaya, demokrasi havariliğine, çokhukukluluğa daha bir soyunduğu yahut savrulduğu zamanlar…” (S:67)tanımlıyor.

İsmail Kara, Osmanlı mimarisinin camiyi daha büyük göstermek için İstanbul’da Süleymaniye, Üsküdar’da Mihrimah Sultan ve Edirne’de Selimiye camilerinin etrafında yapılan evlerin pencereleri şehrin vasati pencere ölçeklerinden daha küçük yapıldığını aktararak Turgut Cansever’in mimarı anlayışını, mimarinin abidevi ihtişamının özelliklerini anlatırken onun büyüklük anlayışını da yine kendi ağzından dökülen “Huşu hissini ve büyüklüğü bazen çok küçük bir çini parçası da verebiliyordu.” sözleriyle aktarıyor. Ölçünün-büyüklük anlayışının bozulmasına da II. Viyana kuşatmasına kadar sürekli galip gelen Osmanlı ordularının düşman kuvvetlerinin yarısı kadar olduğunu ancak Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ordusunun düşmanın iki katı olduğunu ancak kuşatmanın vahametinin kendisinin de sonunu hazırladığını söyler. Ve Turgut Cansever’den “ Kuvvetin sayının büyümesinde olduğunu zanneden zihniyet, yani ölçü bozukluğu o günlerde başlamış gibi görünüyor. Büyük ölçünün her şeyi çözeceği yanılgısı, yönetici zümreye hâkim olmuştu.”
Dediğini de aktarıyor. Biz de Tonyukuk’un “Çoklar diye korkma, azız diye çekinme” dediğini ve yine ayet-i kerimede Allah’ın (…..Nice az birlik vardır ki, Allah’ın izniyle sayıca çok birliği yenmişlerdir….. Bakara Suresi 249) buyurduğunu biz aktaralım.

Bekir Topaloğlu Hocayı 1976 yılı Eylül ayında başladığım Bafra İmam Hatip Lisesinde birinci sınıfın ilk karne tatili olan Şubat 1977 tarihinde okulda teşekkür ve Takdir alan öğrencilere hediye edilen Nureddin es-Sabuni’den tercüme ettiği “Matüridiyye Akaidi” kitabı ve kendi yazdığı “Nesillerin El Kitabı” kitabını hediye etmeleri üzerine 12 yaşıma tanıdım ve hep “Matüridiyye Akaidi” kitabına müracaat ettikçe de tanışıklığımız devam etti. Kendisini her zaman ülkemizdeki Maturidi uzmanlarının başında gelen bir alim olarak gördüm ve bildim. En sonunda Ebü Mansur el-Maturidi’nin “Kitabü’t – Tevhid” ve Kuran’ı Kerim Tefsiri olan “Te'vilatü'l Kur'an Tercümesi” kitaplarını tercüme ettiğini duyup almamla tanışıklığımız vefat ettiği 09 Mart 2016 tarihine kadar devam etti. “Te'vilatü'l Kur'an Tercümesi”nin komisyon başkanıydı vefatıyla birlikte tercüme işini Prof. Dr. Yusuf Şevki Yavuz başkanlığındaki heyet devam ettirdi. İsmail Kara haklı olarak Prof. Dr. Bekir Topaloğlu’nu İmam Hatip okullarının öncü nesillerinin ilk üç kişisinden biri sayar. 1969 yılından sonra “milliyetçi-muhafazakâr-mütedeyyin İslamcı” kesim içerdeki dağınık farklılaşmalar ve dış müdahaleci çevrelerin siyaset merkezli din görünümlü müdahaleleri sonucu birkaç parçaya bölünmüş. Geleneksel din anlayışı olan “Cemaat ve tarikatların kahir ekseriyeti MSP’den, Erbakan’dan uzak duruyor, AP’ye, çok az kısmı MHP’ye yakınlaşıyordu”(S:179). Benim gözlemlerime göre Bekir Topaloğlu hoca ömrünün son demlerine kadar tarafsız kaldı. İslamı siyasallaştırmadı. Ancak İslam ilimleri alanı siyasallaşıp tekelleşince, siyasal İslamcıların kontrolüne girince önünde kalan –ya İslami ilimlerle uğraşmaktan vaz geçip başka bir alana geçmek ya da siyasal İslamcıların kontrolüne aldığı sahada kalarak eser vermek hizmet etmek için onlarla ilişki kurmak mecburiyetinde kaldığı alanı tercih etmek- iki seçenekten işbirliğine mecbur kaldı ve bunun ürünü de İmam Maturudi’nin yüzyıllardır uzak tutulan gizlenmeye çalışılan Kuran’ı Kerim Tefsiri “Te'vilatü'l Kur'an Tercümesi”ni Türk Milletine kazandırmak oldu. İsmail Kara, İmam Hatip gençliğinin büyük kısmı MSP’ye mütemayil, MSP’li olmayanların da karşı tarafça MHP’li ya da AP’li olmazsa Mason bile yapıldığını Erbakan ve Çevresinin de bunu kullandığını söylüyor. 1966 yılında kurulmaya başlayan Ülkü Ocakları yönetim kurullarında ve başkanlıklarında hatırı sayılır İmam Hatip Okulu öğrencisi varken, daha sonra bu siyasi baskılarla azalmış, daha sonra da İmam Hatip Okulları ele geçirilmiştir. Bizim okuduğumuz zamanda MSP zihniyetini temsil eden meslek dersleri hocaları okulları “arka bahçe”ye çevirmiş, okulda okuyan başka siyasi fikre mensup öğrencileri öyle veya böyle okullardan uzaklaştırmışlar, okulu bırakıp gitmeyenleri de başarısız kılmak veya mezun etmemek için var güçleriyle çabalamışlardı.

Taha Toros, İsmail Kara ile sohbeti ilerletip ilgilerini fark edince ona “Tekkeler kapatıldıktan sonra kapanmayan tekke hangisidir?” (S:245) diye bir soru sorduğunu ve İsmail Kara’nın “Ne bileyim efendim, biz kitaplarda yazılı olanları biliyoruz ancak” dediğini ve Tata Toros’un “Kenan Rifai Tekkesi’dir. Çünkü Kenan Rifai’nin yakın akrabası (dayısı?) olan Cumhuriyet devrinin ilk Milli Eğitim Bakanlarından Esat (Sagay) Paşa Atatürk’ün hocası idi. Onun sayesinde o tekke kapanmadı, faaliyetlerini sürdürdü.” (S:245-246) der. Ancak İsmail Kara takkenin faaliyetlerini sürdürdüğüne kani değildir. Bu düşüncesini de şu “Aslında bu bilgi tam oğru değildi. Çünkü tekkeler kapandıktan sonra bizzat Kenan Rifai’nin [kendisinin HK] meydanı kapattığı ve bir daha ayin yapılmasına izin vermediği hatta huzurundaki sohbetler sırasında vecde gelip gayriihtiyarî zikre veya dönmeye başlayanlara da ‘ulülemrin emrine muhalefet bizde yoktur’ diyerek mani olduğu biliniyor.”(S:246) ifadeleriyle beyan ediyor. Ayrıca bu ifadelerini desteklemek için Kenan Rifai’nin müridanının da bunu ifade edip yazdıklarını söyleyip örnek olarak Samiha Ayverdi’nin anlattıklarını onbir numaralı dip notta veriyor ve “Ama Ankara tarafından bizzat kapatılmadığı ve müsamaha gördüğü doğru olabilir” (S:246) diye ekliyor.

Hatıratlar ya da kişiler hakkında yazılan portreler tarih ve hatıralar arasını bağlayan horasan gibidirler. Kronolojik ve birbirinden bağımsız gibi görünen tarih ve hatıraları birbirine bağlarlar ve daha anlamlı kılarlar. Daha anlamlı kılınan birbirine bağlanmış metinler de anlaşılmayı kolaylaştırdığı gibi konun bütünlüğünü sağlayarak daha net ortaya çıkmasını sağlar.

İsmail Kara yazdığı “Sözü Dilde Hayali Gözde - Portreler 1” ve “Dağ Ne Kadar Yüce Olsa – Portreler 2” kitaplarında portrelerini yazdığı kişilerin hayatlarına temas ettiği noktalar hakkında yazdıklarıyla o kişilerin bu dünyadaki izlerinin silinip mechul olmasının önüne geçti. İsmail kara başkalarının hayatlarını kayıt altına alırken farkında olarak ya da farkında olmadan kendi hayatının da portresini yazmış oldu. Bundan sonra yazılmış bu bölümler için müstakil olarak bir İsmail Kara portresi yazmak yerine yazılanların birinci öznesini İsmail Kara olduğunu düşünerek okumak sanırım yeterli olacaktır. Tam mütekâmil bir İsmail Kara Portresi için İsmail Kara’nın yazmadıklarını yazması yeterli olacaktır.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,96 M - Bugn : 17176

ulkucudunya@ulkucudunya.com