« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

01 Ara

2006

PAPA GELDİ VE GİTTİ

01 Aralık 2006

Keşke böyle diyebilseydim.. bunu demeyi ne çok isterdim, anlatamam… Ama ne yazık ki durum öyle değil… Siz, satılmış veya kiralanmış medyanın uydurduğu haberlere, zorlama yorumlara bakmayın… Onlar, her zamanki gibi, bizi uyutmaya bakıyorlar… Zaten bunların, hemen hepsi ya Sabetaycı, ya Hıristiyan veya gizli ateist… Diğerleri ise, feryatlar ediyorlar fakat, seslerini duyurmaları ne mümkün.

Papa geldi ve gitti, lâkin “deldi ve gitti”…

Papa önce, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu antlaşması olan Lozan’ı deldi ve gitti… Çünkü Lozan, Fener Rum Patriğinin bir Türk kurumu yahut Türkiye Cumhuriyeti hukukuna göre kurulmuş ve Türkiye Cumhuriyeti hukukuna tâbi bir kurum olarak nitelendiriyor… Vaziyet böyle olduğu halde, Papa, bütün dünyanın bilhassa da Türkiye’yi yönettiğini zannedenlerin gözlerinin içine bakarak ve üzerine basa basa Fener Rum Patriği’ne “ekümenik patrik” diye hitap etti. Kimsenin de gıkı çıkmadı!

Bunun böyle olacağı, kimsenin buna itiraz edemeyeceği, bir gün öncesinden belliydi… Çünkü bir gün önce, Patrikhane, gazetecilere basın kartını Basın Kurumu verdiği halde, bunlar sanki geçersizmiş veya Patrikhane ayrı bir devlet olduğu için hükümsüzmüş gibi, kendi verdiği sözde basın kartlarını kullanmayanları, toplantıya almadı… Bu duruma karşı bütün medya ve basın-yayın organları idarecileri ve çalışanlarının ayağa kalkmaları gerekirken, hiç birinden en ufak bir itiraz sesi yükselmedi… Bir tek, İstanbul Valisi buna karşı çıkmaya çabaladıysa da, Hükümet buna destek vermediği için, bunun hiçbir tesiri olmadı.

Bunun böyle olacağı, zaten, Papa’nın 12 Eylülde Almanya’da yaptığı meşum konuşmadan sonra bir sürü afra tafra yapan, karşılamamak ve hatta karşılaşmamak için bir sürü bahaneler uydurduğu halde, en sonunda hiçbir protokol kaidesinde yeri olmamasına rağmen, Başbakan Recep Tayyip’in Papa’yı uçağın kapısında karşılamasından belliydi.

Papa sonra, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Çankaya’ya hiçbir dindarı ve dinî cemaat liderini sokmama kararını deldi ve gitti… Türkiye aylardır neyi tartışıyor? Eşi başörtülü olan biri Cumhurbaşkanı olabilir mi olamaz mıyı! Çoğu etkili ve yetkili kimse ile Cumhurbaşkanı da asla ve kata olamaz diyor! Hatta Ahmet Necdet Sezer, Cumhurbaşkanı olduğunun ertesi yılından beri, başörtülü hiçbir milletvekili eşini resmî dâvetlere dahi çağırmıyor… Düşünün, bir tarikat şeyhi yahut Alevî cemaati dede veya babası, Çankaya’ya dâvet edildi mi, hiç? Dâvet edilir mi? Ama, sayın Cumhurbaşkanı Papa’yı Çankaya’ya çağırdı ve ağırladı.

Papa dediğiniz, kimdir ki? Nihayet bir Hıristiyan mezhebi olan Katoliklerin dinî lideri… Dikkat edin tüm Hıristiyanların bile değil, sadece Katoliklerin… Bu, Hıristiyan devletlerle milletler için bir anlam ifade edebilir ve bu yüzden kendilerine formalite icabı bir devlet verilmiştir ama, bizim için böyledir. Böyle olmalıdır… Öyle ise, Papa Çankaya’ya nasıl girebildi? Yoksa, Ahmet Necdet Sezer’in bu yasağı sadece Müslümanları mı kapsıyor?

Papa son olarak da, büyük askerî ve politik dâhi Fatih Sultan Mehmed’in Hıristiyan Birliği’ni bölme politikasını deldi ve gitti… İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmed, kendisinden önce ortaya çıkmış olan Papalık ve Patrikhane “kavgası”ndan istifade ederek, Fener Rum Patrikhanesi’ne hem “ekümenlik” vermiş hem başına kiliselerin birleşmesine karşı çıkan bir papazı Patrik tayin etmiş ve hem de bu suretle Doğu ve Batı kiliselerinin birleşmesine engel olan stratejik bir hamle yapmış idi… Bu durum, kırk iki yıl öncesine kadar böylece geldi.

Evet, Doğu ve Batı kiliseleri 1054 yılında bölündükten sonra asırlarca birbirlerine lânetler yağdırdı… Ancak Patrik Atenagoras ve Papa 6. Paul, Ortodoks ve Katolik kiliselerinin ayrılmasıyla sonuçlanan 1054'teki İznik Konseyi'nin 910. yıldönümünde (1964) diyalog başlatma kararı aldılar. Ve İstanbul Kilisesi'nin kurucusu, aynı zamanda Roma Kilisesi'ni kuran Aziz Petrus'un ağabeyi olan Aziz Andreas yortusunda ortak bir ayin yapılmasını kararlaştırdılar. İlk ayin,1967 yılında Papa 6. Paul İstanbul'a geldiğinde yapıldı. İkincisi ise, 1979 yılında Papa 2. Jean Paul İstanbul'a geldiği vakit yapılmıştı.

Aslında iki kilise; Vatikan ve Fener Rum Patrikhanesi arasında Hıristiyan teolojisi açısından büyük farklılıklar var… Katolikler Papa'yı 'hatasız', 'Hazreti İsa'nın vekili' ve 'Kâinat Kilisesi’nin en büyük ruhanî lideri' olarak niteliyorlar... Ancak Ortodoksluk için ise, 16. Benediktus sadece 'Papa, Batı Kilisesi Patriği ve Roma Başpiskoposu… Bir başka önemli ayrılık ise 'kutsal ruh'un tanımı konusunda. Ortodokslar için 'baba (Tanrı), oğlu (Hazreti İsa) ve güvercin şekilli Kutsal Ruh bir bütündür'. Katolikler için ise, Kutsal Ruh, sadece baba ve oğuldan ibarettir.

İki Kilise’nin birleşmesi yolunda yapılan üçüncü ayinse, Papa 16. Benediktus’un bu ziyareti esnasında yapıldı… Hıristiyan Birliği’nin temin edilmesi yolunda bu son ayin çok önemli bir adım oldu. O kadar ki, Papa, Fener Rum Patriği’ne “ekümenik patrik” diye hitap ederken; Fener Rum Patriği, Papa’ya “kardeşim” diye, seslendi.

Doğu kilisesinin kurucusu havari Andreas ile batı kilisesinin kurucusu havari Petrus kardeştiler. Bu nedenle hem Papa hem Patrik konuşmalarında bu iki havarinin kardeşliğini vurguladı. Bartholomeos, Benediktus için "Burada bulunmanızı Tanrı'nın lütfu sayıyoruz" dedi. Ayin sırasında "Birbirimizi sevelim, birlik içinde olalım" ilahisi okunurken Papa da Patrik de oturdukları yerden kalkıp kilisenin ortasında birbirlerine sarıldılar. Böylelikle iki dinî lider arasında 'sevgi kucaklaşması' yapılmış oldu.

Benediktus 'kutsal ruh' ifadesinin tanımı hakkında Katolik ile Ortodoks kiliseleri arasında farklılıklar bulunan "Yaratıcım" duasını, yazıldığı dilde yani eski Yunanca’da ikinci kez okudu. Papa, ayrıca bir ilki gerçekleştirerek Rumca dua da okudu.

Kiliselerin birliği için daha önce atılan adımlara dikkat çeken 16. Benediktus, 1979'da Papa 2. Jean Paul'ün, Patrik Bartholomeos'la görüşmesinden söz ederken patrik için 'ekümenik' sıfatını kullandı. Papa, Hıristiyan dünyasındaki bölünmeleri 'skandal' olarak niteleyip, bunun İncil'i müjdelemenin önündeki en büyük engel olduğunu belirtti… Ardından Bartholomeos, Benediktus'un elini tutarak havaya kaldırdı. Bu, tüm anlaşmazlıklara ve farklılıklara rağmen iki kilise arasındaki birlik işareti olarak yorumlandı. Hıristiyan Birliği için çok büyük bir adım atılmış oldu.

Herkese, özellikle; "Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’a geldiğinde ekümenikliği serbest bırakmıştır. Çünkü, kendine güveni, özgüveni vardı. Bizim de kendimize güvenimiz, özgüvenimiz var" diyerek, kendisini Fatih Sultan Mehmed’e benzeten Recep Tayyip’e hayırlı ve uğurlu olsun!

Allah ıslah etsin, ne hadsiz ve hudutsuz bir kibir ve gurur bu? Üstelik Fatih’in “ekümenik”i Kiliselerin bölünmüşlüğünü keskinleştirmek için verdiğini ve fakat “ekümeniklik”in şimdi verilmesinin, Kiliselerin birliğine hizmet ettiğini bilemeyecek kadar, ne büyük bir cehalet, bu.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,00 M - Bugn : 31235

ulkucudunya@ulkucudunya.com