« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

04 Eki

2006

S.İ.A.

04 Ekim 2006

Aslında, bugün, ya Talabani’nin hezeyânlarını ya da Sivasspor’lu Pini Balili’ye gösterilen toleransı yazacaktım... Ona göre hazırlanmıştım… Ancak, akşam tüm televizyon kanallarında Recep Tayyip’in Amerika gezisi ve Başkan Bush’la görüşmesinden başka haber olmayınca, ve ben de maalesef bu haberleri seyretmek zorunda kalınca, bu görüşmeyle ilgili görüşlerimi yazmaya mecbur oldum.Yoksa yazmazdım.

O adamla ilgili hiçbir şey yazmayı sevmiyorum, çünkü… Ne yazılabilir ki? Böyle bir adam hakkında ne yazabilirim ki? Alabildiğine sığ, kaba, bilgisiz, tecrübesiz, konuşmayı bilmeyen, kapalı kapılar ardında başka, halkın karşısında ise başka ve içerde başka, dışarıda başka türlü konuşan popülist bir politikacı hakkında ne yazılabilir ki? Belki yazılabilir, ama, ne yapayım ki, ben yazmayı beceremiyorum. Üstelik, kim ne yazarsa; “Ben bu ülkenin başbakanıyım” diyerek, yazanı hemen mahkemeye veriyor. Eminim ki, bu yazıdan haberdâr olursa, mutlaka benim hakkımda da dava açacaktır. Ama olsun, öyle doluyum ki, her şeyi göze alarak, bugün düşündüklerimi yazacağım.

Bu adam, inşallah sonu benzemez, tıpkı Mithat Paşa… Biliyorsunuz, Mithat Paşa iyi ve başarılı bir vali idi, bu gerekçe gösterilerek Batı desteğiyle Sadrazam yapıldı. Ve Devlet-i Aliyye’nin çöküşünün başlamasında önemli roller oynadı… Sonu, malûm. Bu adam da, nasıl seçildiği hayli karanlık olmakla birlikte iyi bir belediye başkanlığından sonra, benzer bir yolla –özellikle Elisabeth Seldon’un desteğiyle- Başbakan yapıldı… Ondan sonra da pandomim koptu… Mehtere saygısızlık olmayacağını bilsem, Türkiye’de iki adım ileri bir adım yana bir yönetim dönemi başladı diyeceğim ama, mehteri çok seviyorum. Mehtere kıyamam… Neyse, asıl konudan çok uzaklaştım, bu kadar yeter.

Akşam siz de mutlaka seyretmişsinizdir. Bütün kanallar da sadece bu haber vardı, çünkü… Oval Ofis’teki görüşmeden sonra, görüşmeciler, şöminenin önünde basın mensuplarına kısa birer açıklama yaptılar… Başkan Bush, bildik diplomatik lisanla çok lâf etti ama hiçbir şey söylemedi. Bu açıklamadan aklımda yalnızca, “arkadaşım ve barış adamı” nitelemeleri kaldı. Recep Tayyip ise, öğretmeni karşısında imtihan olan dersini çalışmamış tembel öğrenci gibi ezik, süklüm püklüm ve acınası bir halde, başı sonu olmayan, kırık dökük cümlelerle uzun uzun şunu konuştuk, bunu da konuştuk diyerek, kem küm etti… Tıpkı, galip bir komutanın karşısındaki mağlûp kumandan gibiydi.

Recep Tayyip’in bu halini görünce çok üzüldüm. Ne olursa olsun, o Başbakan. Sevsem de sevmesem de, beğensem de beğenmesem de, istesem de istemesem de –ne yazık ki- bu ülkenin Başbakanı… Bazıları gibi, her fırsatta “Türklüğümden utanıyorum” yahut “Sen Türk’sen ben değilim” veyahut “Türk vatandaşı olmaktan utanıyorum” demeyeceğim. Çünkü ben Türküm, Türklüğümle gurur ve Türk vatandaşı olmaktan onur duyuyorum. Ancak, beni bağışlayın, Recep Tayyip’in başbakan olabildiği bir ülkede yaşıyor olmaktan dolayı üzgünüm demekten de kendimi alamıyorum. Vaziyeti, o kadar kötüydü ki, çok üzüldüm, çok… Neyse, asıl söylemek istediğim bu da değil. Hemen sadede geleyim.

Bu söyleyeceğimi de görmüşsünüzdür; Recep Tayyip, görüşmeden sonra otelinde bir basın toplantısı yaptı. Sol tarafında, Abdullah Gül sağ tarafında ise tanımadığım biri oturuyordu. Konuşma metni iyi hazırlanmamıştı, çok kötüydü, irticalen konuşsaydı, belki daha doğru olurdu Söyleyeceklerini yamuk yumuk ifadelerle söyledi. Bitirdi. Soruları almaya başladı.

Kendisine bir çok soru soruldu, hepsine de çok kötü cevaplar verdi ama, birine verdiği cevap hepsinden beterdi. Âdeta, üstüne tüy dikti! Gazeteci sordu, dedi ki; “Efendim, ABD için siz, stratejik ortak diyorsunuz. Oysa Başkan Bush, açıklamasında gördüğümüz kadarıyla böyle bir şey söylemedi... Görüşme sırasında, Başkan Bush böyle bir şey söyledi mi?” Bu suali, Recep Tayyip aşağı yukarı şöyle cevaplandırdı: “Biliyorsunuz, biz ABD ile NATO’da stratejik ortağız… ABD ile biz Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’nde de stratejik ortağız… -Nedense, bu noktada kendisinin eş başkanlığından bahsetmedi, halbuki pek matah bir şeymiş gibi bunu söylemeye bayılırdı- ABD ile biz Afganistan’da da stratejik ortağız… ABD ile biz, son olarak Lübnan’da stratejik ortağız…”

Recep Tayyip, bunları söylerken, Abdullah Gül önündeki not kâğıdına bir şeyler yazdı ve kâğıdı, Başbakan’ın önüne sürdü… Recep Tayyip, yukarıda meâlen verdiğim sözlerini tamamladıktan sonra, nota bir göz attı ve irticalen söyledi, yazanları. “Başkan Bush, görüşme sırasında, bunları ancak stratejik ortaklar konuşur dedi”, dedi.

Anlıyorsunuz değil mi? Böylece, Türkiye ile ABD stratejik ortak oldular. Ohh! Ne alâ!

Yahû! Allah rızâsı için, bilen birisi, bu adama hatta Dış İşleri Bakanı da dahil, bu adamlara stratejik ortaklığın ne olup, ne olmadığı konusunda bir brifing versin de, öğrensinler stratejik ortaklığın ne olduğunu...Yoksa, dünyaya rezil oluyoruz. Türkiye’yi dünyaya rezil ediyorlar, bunlar. Stratejik ortaklığın ne olduğunu bilenler, bu adamlara ve bize “kıçlarıyla” gülüyorlar.

Koskoca Dış İşleri Bakanlığı’nda stratejik ortaklığın ne olduğunu, nasıl stratejik ortak olunduğunu bilen biri yok mu? Bir kişi bile mi yok? Varsa, niye böyle konuşuyor, bu adam? Bu adama bu konu anlatılmadı mı? Anlatıldı da anlayamadı mı? Anlatıldı da hâlâ aynı şeyleri söylemekte ısrar mı ediyor? Allah aşkınıza, birisi söylesin de öğrenelim, bu soruların cevaplarını.

Peki, nedir bu stratejik ortaklık? Önemli bir şey olmalı ki, Recep Tayyip ve başta Dış İşleri Bakanı olmak üzere tüm Bakanları, bu lâfı, özellikle ABD ile ilişkileri tarif için sık sık ve tekrar tekrar kullanıyorlar. Kullanırken âdeta zevk alıyorlar.

Bu suale cevap vermeden en başta şunu söylemeliyim: Öyle herkes, stratejik ortak olamaz. Biz stratejik ortağız demekle de stratejik ortak olunmaz. Hatta iki taraf yöneticileri de ağız birliği ederek, herkesin önünde alenen biz bundan sonra stratejik ortağız deseler bile, o ülkeler stratejik ortak olmazlar, olamazlar.

Peki, stratejik ortak nasıl olunur? Stratejik ortak olmaya karar veren iki ülke kendi aralarında bir S.İ.A yani Stratejik Ortaklık Antlaşması imzalarlar. Bu antlaşma, iki ülkenin meclis yahut parlamentolarında onaylanır. Devlet Başkanları yahut Cumhurbaşkanlarınca imzalanır. Resmi Gazete’lerinde yayınlanır. Ve hangi tarihte yürürlüğe girecekse, o tarihte yürürlüğe girer.

Peki, stratejik ortaklık nedir? Stratejik ortaklık, çerçevesi S.İ.A. antlaşması ile belirlenmekle birlikte, genellikle iki ülkenin dış politika konularında tek ülke gibi hareket etmesidir. Yani stratejik ortaklardan biri, bir dış politika konusunda ne yaparsa yapsın, diğer stratejik ortak bunu kayıtsız şartsız destekler… Basitçe, stratejik ortaklık işte budur!

Ve ABD’nin dünyada sadece iki stratejik ortağı vardır: Biri, İsrail diğeri de İngiltere… Dikkat edin lütfen, İsrail ile İngiltere bile stratejik ortak değiller. Bu bir… İkincisi, ABD yaptığı bütün insanlık dışı, işkence ve zulümlere rağmen İsrail’i bu yüzden desteklemektedir.

Şimdi, geldik zurnanın zırt dediği noktaya: ABD ile Türkiye arasında bir S.İ.A. antlaşması var mı? Yok! Öyleyse, Türkiye ile ABD nasıl stratejik ortak oluyorlar? Büyük gazeteciler, büyük politikacılar, büyük bakanlar, büyük dış politika uzmanları, büyük eski dış işleri bakanları, büyük eski başbakanlar, büyük eski bakanlar cevap verin buna! Cevap verin de ben, aciz de öğreneyim, şunu.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,02 M - Bugn : 7140

ulkucudunya@ulkucudunya.com