Önümüzdeki Pazar günü bir seçim varken siyaset yazmamak olmaz, herhalde… Sevmiyorum, ama bu yüzden yazmak zorundayım… Lâkin klasik bir seçim yazısı yazmak da istemiyorum.
Ne yazsam acaba?
En iyisi sonuçlarla ilgili bir şeyler yazayım, bu, galiba daha ilginç olur. Hiç ümitlenmeyin, şu parti bu kadar, bu parti şu kadar rey alacak diye seçim neticeleri hakkında tahminlerde bulunacak değilim. Bu seçimlerin sonuçlarını tahmin etmek hiç de kolay değil, çünkü. Hangi partinin mitingine ya da toplantısına bakarsanız bakın, salon ya da meydan tıklım tıklım dolu. Her vatandaşın bir adet oyu bulunduğuna göre, vatandaş ya henüz kararını verememiş o yüzden herkesi dinleyerek bir karar oluşturmaya çalışıyor yahut gene birilerini gaza getirip, eğleniyor. Vatandaş böyle bir tavrı bir de 2002 Genel Seçimleri’nde göstermişti. Netice malum. AKP tek başına iktidara geldi! Bu sefer de 2002’de olduğu gibi hiç kimsenin tahmin edemeyeceği bir sonuç çıkarsa hiç şaşırmayacağım! Fakat bunu yazacak değilim, ben seçim sonuçlarına dair, ama farklı bir konuya temas etmek istiyorum: Daha doğrusu 30 Mart günü ile ilgili olarak yazmak istiyorum.
30 Mart günü seçimin kesin sonuçları alınmış ve YSK tarafından ilân edilmiş olacak, ama göreceksiniz seçimle ilgili münakaşalar bitmeyecek… Parti liderleri ile genel başkanları o gün “Seçimin Galibi kim?” başlıklı yeni bir tartışma başlatacaklar. Her biri ya başarısızlığını gizleyebilmek yahut partisini başarılı gösterebilmek için çeşitli lâfazanlıklar yapacak… Yani vatandaş olarak bizim başımız gene ağrımaya devam edecek. Oysa buna hiç lüzum yok, çünkü rakamlar yalan söylemez. Kimin, hangi partinin ne kadar rey aldığı ya da belediye başkanlığı kazandığı oran olarak da sayı olarak da belli olacağına göre bunun, tartışılacak neyi kalır ki? Kalmaz ama siyasetçiler tartışır! Siyaset, Türkiye’de böyle yapılıyor, çünkü!
Rakamları eğip bükerek, armutlarla elmaları mukayese ederek yahut toplayıp çıkararak, bölüp çarparak kendileriyle partilerini kendilerince seçimin galibi ilân edecekler. Veya kendileriyle partilerinin başarısızlıklarını kendilerince gizleyecekler… Biz kara budundan vatandaşlar da hayret ve ibretle seyredip, dinleyeceğiz… Ve emin olun, içimizden bazıları da bu hesaplara inanacaklar… Çünkü siyasetçiler iddialarını çok güzel savunacaklar, zaten onlar da inanmak için hazırlar.
Peki, seçimlerden kimin; hangi liderin yahut hangi partinin zaferle veya galibiyetle çıktığını ya da kimin; hangi liderin yahut hangi partinin hezimetle veya mağlubiyetle çıktığını doğru olarak anlamanın bir yolu yok mu?
Olmaz olur mu elbette var!
Nedir bu?
Doğru rakamları doğru rakamlarla mukayese etmektir! Yani hangi partinin başarısını ya da başarısızlığını belirlemek istiyorsak; o partinin bir önceki seçimde aldığı sonuçlarla bu seçimde aldığı sonuçları karşılaştıracağız ve çıkan sonucu kabulleneceğiz.
Meselâ AKP;
Önce AKP’nin 2004 mahalli seçimlerinde çıkardığı belde belediye başkanlığı, ilçe belediye başkanlığı, il belediye başkanlığı ve büyükşehir belediye başkanlığı sayılarını belirleyeceğiz, sonra bu seçimde aldığı belde, ilçe, il ve büyükşehir belediye başkanlıklarını tespit edeceğiz ve bu rakamları karşılaştıracağız. Bu seçimde alınan başkanlıklar daha çoksa başarılı, daha az ise başarısız sayacağız… Ve yine 2007’nin Temmuz ayında yapılan genel seçimde aldığı oy oranını ile bu seçimde aldığı il genel meclisi oy oranını karşılaştıracağız… Bu seçimde alınan oy oranı 2007 seçimlerinde alınandan daha büyükse başarılı, küçük ise başarısız sayacağız…
Ve bu işlemi bütün partiler için tek tek yapacağız… Çıkan sonuçlara da kim ne derse desin, nasıl mantıklar yürütürse yürütsün inanacağız.
Bundan başkası… Bundan başka bir yol yoktur! Yol budur, gerisi hikâyedir!
M. Metin KAPLAN
Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.
