Bir sual ile başlayayım: Biz Türklerin anayurdu neresidir?
Bu suali, ilk ve orta tahsili yapmış olan herkes, hiç tereddüt etmeden; “Türklerin anayurdu Orta Asya’dır” diye cevaplandırır… Özel merakları sebebiyle Türk Tarihi’ni öğrenmiş olanlar ise “Bizim atalarımız olan Türkler, bugün Orta Asya diye bilinen yerde, yâni Tanrı Dağları ile Altay Dağları arasında bir bölgede yaşıyorlardı… Ama daha ziyâde 90. boylamın doğusundan Ural Dağları’na ve Balkaş Gölü’nün güneyine kadar uzanan değişik bölgelerde yaşamışlardı” diyerek... Yâhut “Biz Türkler, M.Ö. 2. binin ortalarında, Ural-Altay Dağları arasındaki (Hazar Denizi’nin kuzey-doğusunda bulunan bozkırlar) bölgede yaşamıştık… M.Ö. 2. binden daha eski çağlarda ise biz Türklerin anayurdu, Altay-Sayan Dağlarının kuzey-batı bölgesiydi” diyerek, cevap verirler.
Verilen cevapların her iki şekli de; kısa olanı da uzunca olanları da doğrudur, aralarındaki tek fark, uzunca olan cevapların daha net ve belirgin ve de daha teferruatlı olmalarıdır.
Peki, biz Türklerin ata yurdu neresidir?
Bu suale, üniversitede tarih tahsili yapmış olsa bile eğer konuyu özel olarak araştırmamışsa veya mûteber bir “Kur’ân-ı Kerîm ve Meâli”ni iyice okumamışsa hiç kimse doğru bir cevap veremez!
“Kel alâka? Kur’ân-ı Kerîm ile Türklerin ata yurdunun ne alâkası var?”
Özetleyerek arz edeyim: Bilirsiniz, insanlık Hz. Adem ve Havva ile başlamıştır… Hz. Adem insanlığın atasıdır (ebü’l-beşer), kezâ ilk Peygamber’dir. İnsanlar, Hz. Nuh’a gelinceye kadar “tevhid inancı”yla yaşamış, ‘putperestlik’ ise ilk defa Hz. Nuh’un kavmiyle ortaya çıkmıştır… Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de, Hz. Nuh kavminin taptığı “ved, süva, yeğus, yeuk ve nesr” adlı putlardan bahsedilmektedir (Nûh, 23).
İşte Hz. Nuh, kavmini ‘putperestlik’ten uzaklaştırıp, “tevhid inancı”na döndürmek için Peygamber olarak gönderilmiştir. (Şu’arâ, 107: "Ben sizin için gelmiş, güvenilir bir Resulüm.")… Nitekim Hz. Nuh kavmini, Allah’tan başkasına ibâdet etmemeleri hususunda uyarmış, aksi takdirde başlarına gelecek azabı kendilerine haber vermiştir (Nûh, 1-4). Yoldan çıkmış, çok zâlim ve azgın olan kavmi (ez-Zâriyât, 46; en-Necm, 52) Hz. Nuh’a inanmadığı gibi O’na mecnun demiş, taşlamakla tehdit edip (eş-Şuarâ, 116), yalancılıkla itham etmiş, O’ndan kendisine uyan alt tabakadan insanları yanından uzaklaştırmasını (el-A‘râf, 59-63; Hûd, 27; el-Kamer, 9) veya başlarına geleceğini bildirdiği azabı bir an önce getirmesini (Hûd, 32) istemiştir.
Yaptıkları karşılığında hiçbir talebinin olmadığını söyleyen Hz. Nuh, gaybı bilmediğini, melek de olmadığını, sâdece Allah’ın emirlerini bildirdiğini ifâde edip, dâvetini sürdürmüş (Hûd, 28-31; eş-Şuarâ, 105-115), uzun mücâdeleler sonunda, kavminin ‘putperestlik’ten vazgeçmediğini görünce, inanmayanları cezalandırması için Allah’a yalvarmış (eş-Şuarâ, 118-119; Nûh, 1-28), Allah (c. c.), Hz. Nuh’un duasını kabul etmiş ve inkârcı kavminin Tufan ile helâk edileceğini, kendisinin ve inananların kurtulacağını bildirerek, bir gemi inşâ etmesini istemiştir (Hûd, 36-39). Hz. Nuh’un kavmi, Gemi inşâ edilirken, kendisiyle alay etmiştir (Hûd, 38).
Gemi’nin inşâsı bitince; her hayvan türünden birer çift, ayrıca boğulmasına hükmedilenler dışındaki âile fertleri ve îman eden diğer kimseler gemiye alındılar... Nihâyet Hz. Nuh ve O’na inananlar kurtulurken, eşi Vâhile ve oğlu Yâm (veya Kenan) inanmayanlarla birlikte boğuldular (Hûd, 40-47; el-Mü’minûn, 26-29; el-Furkan, 37; el-Kamer, 10-17). Tufan sona erince, “Şöyle denildi: "Ey Nûh! Sana ve seninle beraber olanlardan diğer gruplara bizden bereketler ve bir selâmla aşağıya in…"(Hûd, 48).
Bir sual daha; Hz. Nuh’un Gemisi, nerede karaya oturdu?
Bu suale, bu konuda bildikleri her şeyi gazete, radyo yâhut televizyonlardan öğrenmiş olan tahsilsiz veya tahsilli bütün câhiller; “Hz. Nuh’un gemisi Ağrı Dağı’nda karaya oturmuştur” diye cevap verirler… Halbuki bu, külliyen yanlıştır!
Tufan, Allah’ın emriyle son bulduktan sonra Hz. Nuh’un gemisi Ağrı Dağı’na değil, Cûdî Dağı üzerine oturmuştur!
“Nereden biliyorsun, bunu?”
Kur’ân-ı Kerîm’den biliyorum! Hz. Nuh’un Gemisi’nin indiği ‘yerin’ adı Kur’ân’da açık ve net olarak ifâde edilmektedir. Hûd Sûresi’nin 44. Âyetinde meâlen şöyle buyruluyor: “Ve denildi: "Ey yer! Suyunu yut ve ey gök, sen de tut." Ve su çekildi. İş bitirilmişti. Gemi, Cûdi üzerine oturdu ve haykırıldı: "O zâlimler topluluğu geri gelmez olsun!" Velhâsıl Kur’ân’da geminin ‘üzerine oturduğu’ bildirilen yer Cudi Dağı’dır!
Peki, Cudi Dağı neresidir ve nerededir?
Cûdî Dağı, Güneydoğu Anadolu bölgesinde Türkiye-Irak sınırına 15 km. uzaklıkta, Dicle Irmağı’nın kıyısında bulunan Cizre’nin 32 km. kuzeydoğusunda, Şırnak il merkezine 17 km. mesâfededir… Elips biçiminde olan Cûdî Dağı üzerinde 2000 metreyi aşan dört doruk vardır ki bunların en yükseği, 2114 metredir… Bu tepelerden 2017 m. yüksekliğinde olanı ise “Nuh Peygamber Ziyâret Tepesi” adını taşır… Nitekim ahali, her yıl 14 Eylül’de, Hz. Nuh’un anısına bu Tepe’yi ziyâret eder… Cudi Dağı’nın, koordinatları ise 37°21' kuzey enlem; 42°17' doğu boylamıdır.
Kısacası Nuh Aleyhisselâm ile Gemidekilerden başka, yeryüzünde bulunan insanların hepsi Tufan’da boğulup, helâk oldular (Sâffât, 77)… Öyle ise yeryüzündeki insanların tamamı, Hz. Nuh’un zürriyetidir (Nuh, 26)… Yâni Âdem Aleyhisselâm'dan sonraki ebül-beşer = insanların atası, Nuh Aleyhisselâmdır… Tufan’dan sonraki insanlar Hz. Nuh’dan meydana gelmişlerdir. Başka bir deyişle: İnsanların Birinci Atası: Hz. Adem, İkinci Atası da, Hz. Nuh’dur!
Hz. Nuh, sular çekilip de yerler iyice kuruyuncaya kadar Cudi’de kalmış, sonra, Muharrem ayının onuncu günü yanındakilerle birlikte (Hz. Nuh ve üç oğlu, Sâm, Hâm ve Yâfes ve Hz. Nuh’un gelinleri, oğullarının karıları ve kırk erkek ile kırk kadın olmak üzere toplam seksen kişi) Dağ’dan inmiştir… (O gün, Şükür Orucu tuttular)… Dağ’ın eteğine indiklerinde Hz. Nuh; burada, yanındakilerden her birisi için birer ev inşâ etti ki, burası (Semanin) insanlığın Nuh Tufanı’ndan sonra kurduğu ilk yerleşim birimidir… Halen aynı bölgede, yâni Cudi Dağı’nın eteklerinde ismi ‘seksenler’ anlamına gelen “Heştan Köyü” bulunmaktadır. Üstelik Şırnak adı da “Şehr-i Nuh” anlamında çok eski bir isimdir.
Hz. Nuh, Tufan’dan sonra Cudi Dağı’nın eteklerinde bulunan bölgede eşi, oğulları; Hâm, Sâm, Yâfes ve bunların çocuklarıyla birlikte 350 yıl daha yaşamış…(Tufandan önce 950 yıl ve sonra 350 yıl, toplam 1300 yıl). Dünya’yı, ölümünden evvel Hâm, Sâm ve Yâfes arasında taksim etmiştir. (Abu'l Farac, “Abu'l Farac Tarihi”, Çev: Ö. Rıza Doğrul). Bu taksimata göre: Sâm’a Dünya’nın ortasından doğudaki ucuna kadar uzanan bölge düşmüş… Hâm’a doğudan batıya kadar bütün güney bölgeleri düşmüş… Yâfes’e ise doğudan batıya kadar bütün kuzey bölgeleri düşmüştür. (Türklerin anayurdu!).
İmam Ahmed bin HANBEL’in MÜSNED’inde zikrettiği bir hadiste Peygamber Efendimiz; “Hz. Nuh’un üç oğlu vardı: Sâm Arap’ın babası, Hâm Sudan’ın babası ve Yâfes Türk’ün babasıdır” buyuruyor.
“Bu Hadis-i Şerif’i niye zikrettin ki?”
Bu Hadis-i Şerif’i, şu beş ‘şey’i ispat ettiği için kaydettim:
1) Türk’ün ilk atası Hz. Nuh’un oğlu Yâfes’tir… Nitekim Reşideddin Fazlullah da "Cami'üt-Tevarih"inde “Türklerin ilk hükümdarının Hz. Nuh’un oğlu Yâfes” olduğunu söylemekte… Kâşgarlı Mahmud da “Dîvân-ı Lügati’t Türk”de: "Türkler, aslında 20 boydur, bunların hepsi -Tanrı kutsal kılası- Yalavaç Nuh oğlu Yâfes, Yâfes oğlu Türk'e dek ulaşır" demekte… Hatta Joseph Deguignes de "Büyük Türk Tarihi"nde, Türklerin atası olarak Hz. Nuh’un oğlu Yâfes'i zikrederek, Yâfes'in oğullarından birinin adının Türk olduğunu yazmaktadır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ise bunları TBMM’de şöyle ifâde etmektedir: “Efendiler! … Türk Milleti’nin ceddi âlâsı olan Türk namındaki insan, ikinci eblül-beşer Nuh Aleyhüsselâmın oğlu Yâfes’in oğlu olan zattır.” (1. Dönem, 3. Yasama Yılı, 130. Birleşim, 1 Kasım 1922).
2) Hz. Nuh’un evlâdı ve torunu olarak; Türk’ün ilk atası Yâfes de O’nun oğlu Türk de ‘Şamanist’ değil, “tevhid ehli”dirler!
3) Türkün ilk ataları Yâfes ve O’nun oğlu Türk, Güney Doğu Anadolu’da hemen hemen üç buçuk asır yaşadıklarına göre; Türklerin ata yurdu Doğu ve Güney Doğu Anadolu’dur!
4)Demek ki biz Türkler, Alpaslan Gazi ile 1071’de Anadolu’ya ilk defa gelmedik, Anadolu zaten bizim ata yurdumuzdur. Ata yurdumuza 1071’de bilmem kaçıncı defa yeniden dönmüş olduk!
5) Doğu ve Güney Doğu Anadolu, Kürtçüler ile Siyâsî İslâmcıların ‘Reyiz’inin dediği gibi Kürdistan değil, Gazi Mustafa Kemal Ataütk’ün dediği gibi “Kırk asırlık Türk yurdudur” (15 Mart 1923, Adana). BİZ TÜRKLERİN ATA YURDUDUR!
Bilinmiyorsa öğrenilsin, unutulmuşsa da hatırlansın diye yazdım!
Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.