« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

12 Haz

2007

Fanatikler birbirine ateş püskürüyor, arada kalan biz oluyoruz

Nuriye AKMAN 12 Haziran 2007

Gündemde seçim var. Kısa bir süre sonra partilerin vaat bombardımanına maruz kalacağız. Daha güzel bir Türkiye için umut devşirmeye çalışacağız. Bazen kalbimizin beğendiğini beynimiz reddedecek.

Bazen aklımızın evet dediğini kalbimiz püskürtecek. Bize hükmeden bu iki gücün oluşturacağı ortak alanın olmazsa olmazları nedir diye düşünüyorum bir süredir. Oyumu kime vereceğim?

Bu seçimde tüm partilerden daha evvel hiç düşünmediğim bir beklentim var.

Arkadaşım Hrant Dink'in ölümü ve ardından yaşanan korkunç Malatya katliamı, seçene de seçilene de büyük bir sorumluluk yüklüyor. Bin yıldır biz Müslüman Türklerle haşır neşir olmuş, dinleri farklı şu bir avuç insanımızı nasıl koruyacağız? Ekilen nefret tohumlarından çıkan yabancı otları nasıl yolacağız? Aramızdaki kardeşliği yeniden nasıl tesis edeceğiz? Neden bu insanların temsilcileri yok Meclis'te? Neden kadınları politika yapmaya özendirirken, gayrimüslim yurttaşlarımızı es geçiyoruz? Ben, kendi hesabıma bu soruları siyasilere hep soracağım. Hangi partinin programında bir empati maddesi varsa, oyumu o alacak. Tabii ki sadece onlara değil, ötekileştirilme tehlikesi taşıyan tüm dezavantajlı gruplara empati. Çünkü bir zincir, en zayıf halkası kadar güçlüdür. Çokların huzuru, azların huzuru kadardır. İşte ben bu duygularla gittim Ermeni Patriği Mesrob 2'ye. Dini sizinkinden farklı biriyle inancın dogmalarını konuşmanın risklerini bilerek, zaten Türk ve Ermeni fanatiklerin arasında, ateşte kalmışlığını unutmadan, kaş yapayım derken göz çıkarmadan, şunu yazmasak dediğinde onu anlayarak, bu vatanın iyi bir evladı olduğunun farkında olarak konuştum.

Bugün Anneler Günü. Annenizi kutlamaya gidecek misiniz?

Tabii göreceğim annemi.

Bu ruhanî giysilerle mi gidiyorsunuz annenize?

Evet.



Mari Hanım kapıyı açtığında karşısında biricik oğlunu mu görüyor, Patrik hazretlerini mi?

(Gülüyor) Zor bir soru. Sanıyorum ikisini bir arada görüyor.

Dolayısıyla Patrik hazretlerinin elini öpüyor mu?

Yok canım. Ben öperim annemin elini. Rahip olacağım zaman yakın çevremde birçok insan başka işin mi yok diye tepki gösterdi. İlk anlayışla karşılayan annem oldu. "Önemli olan senin ne yapmak istediğin. Neyi seve seve yapacaksan onu yap. Bir işi zorla yapacaksan yapma daha iyi." dedi.

Hayatınızdaki en önemli kadın kim?

Annem tabii. Kişiliğimin oluşmasında onun şefkati çok etkili olmuştur. Bizim çocukluğumuz yazları Kırklareli'nin Kıyıköy'ünde geçti. Köydeki bütün anneler bizim annemizdi. Annem de bütün çocuklara yakındı. Hanımlar arasındaki o diyalog bize de sirayet ederdi. Annem, en sıkıntılı dönemlerimde hep yanı başımda olmuştur. Mesela çocukken kabakulak olduğumda, başımda nöbet bekleyerek devamlı başımı okşayarak dua etmesi, sınavlara girerken beni yüreklendirmesi, belki de her annenin yaptığı şeylerdir. Ancak bir olay var ki, ailemizin hemen hemen tüm üyeleri devamlı anlatır dururlar. Dayım Sivas'ın Zara köyünden Nişan Zaralı'ydı. Ona babalık eden, Sabri Acun adlı bir bey vardı. Sabri dedem, Türk Müslüman, ancak eşi Meryem ninem, Ermeni asıllıydı. Ümraniye'de bir çiftlikleri vardı. Bir keresinde, ben daha 2-3 yaşındaki bir bebekken, bizimkiler, dayılarım, teyzelerim, annemle babam, Ümraniye'deki çiftliğe pikniğe gitmişler. Beni bir ara, hem güneşten korumak, hem de uyutmak için dayımın arabasının ön bölümüne yatırmışlar. Ben rahat durmamış, arabanın vitesiyle oynamışım. Bunun üzerine araba yokuş aşağı gitmeye başlamış. Annem hayatını tehlikeye atarak, giderek hızlanan arabanın camından içeriye uzanarak, yokuş aşağı giden arabanın içinden beni çıkarmayı başarmış. Kim bilir? Belki de arabanın içinde kalmış olsaydım, bugün hiç olmayabilirdim. Bir yerde hayatımı annemin cesaretine borçluyum, diyebilirim.

Daha sonra hayatınızın akışını yine bir kaza değiştirdi, değil mi?

Evet. Amerika'da geçirdiğim feci bir trafik kazası ve bu kazada en sevdiğim arkadaşım Petro Maraşoğlu'nu yitirmem, sıfırdan yeniden başladığım hayatımı Allah'a adamama vesile oldu. Akrabalarımızdan birçok kişi rahip olmama karşı çıkarken, gerek rahmetli babam, gerekse annem, Allah'a adanma arzumu saygıyla karşıladılar ve bana destek verdiler. Hayatımdaki en önemli kadın annemdir; çünkü tüm insanî duygularımın, doğruluğun ve dürüstlüğün benim hayatımdaki ilk öğretmeni odur. Rahmetli anneannem de beni çok etkilemiştir. Güçlü ve imanına sıkı sıkıya bağlı bir kadındı. Mesela, onunla birlikte, Haç bayramlarında, Balat'taki Surp Hreşdagabed Kilisesi'ne ziyaretlere gidişimi unutamam, Balat Kilisesi'nin önündeki meydanda o zaman boş bir arsa vardı, şimdilerde oraya bir okul yapılmış, eskiden orada sabaha kadar süren şenlikler düzenlenirdi. Bunlar unutulamayacak çocukluk anılarım.

Hz. Musa'nın annesi Asiye, Hz. İsa'nın annesi Meryem, Hz. Muhammed'in ilk eşi ve çocukların annesi Hatice ile kızı Fatıma, Müslüman kadınlar için rol model olan kutsal kadınlar. Hz. Meryem'in dışında Hıristiyanlığın bunlara denk mübarek kadınları var mı?


Azizeler arasında mesela Gayane adlı İtalyan bir baş rahibe var. Kendisiyle evlenmek isteyen Roma imparatorundan kaçmak için ilk önce Mısır'a, oradan Kudüs'e, Kudüs'ten de Van'a gelir ve orada inzivaya çekilir. Ve ondan sonra da kendisi çok müşfik bir baş rahibe olarak tanınır. İffet ve iman abidesi bir rol modeli olarak Ermeni Kilisesi'nin tarihinde çok önemli bir şahsiyettir.

Azizelerin karşılığı bizde de kadın evliyalar var. Sizden öğrenmek istediğim İncil'de adı geçen, daha yüksek mertebede dinî kadın motifleri?

Şefkat abidesi Meryem Ana'nın yerini hiç kimse tutamaz tabii. Onun yanı sıra, Allah'ın Ruhu'yla dolmuş olan Vaftizci Hz. Yahya'nın annesi Hz. Elizabet, tüm inanan kadınlar için mühim bir örnek. Ayrıca Ermeni Kilisesi'nin kurucusu Aziz Gregor'un dadısı ve süt annesi, azizi hayatı pahasına koruyan Kayseri-Kapadokyalı Sofia var. 301 yılında Aziz Gregor'un babasının ailesi tamamen ortadan kaldırıldı Ermeni kralı tarafından. Bu Kayserili hanım, dadılık yaptığı bebeği mutlak bir kıyımdan kaçırdı. Kayseri'ye getirdi ve ona annelik yaptı. O çocuk oradaki okullarda okuyarak büyüdü.

Meryem Ana iki dinin ortak kutsal kadın figürü. Arada çok önemli bir fark var. Hazreti Meryem'in Hıristiyanlıktaki lakabı, Theotokos yani Tanrı'nın annesi. Anlamadığım şu. Mademki İsa'yı doğuran odur. Mademki size göre İsa, Tanrı'nın oğludur, o zaman Meryem'in Tanrı'nın eşi olması gerekmez mi?

Hıristiyanlığa göre İsa Mesih, Allah'ın kelamıdır. Kelamullah olduğuna göre kendisinde ilahi bir tabiat varsa o zaman onun annesine Theotokos deniyor.

O zaman iki tane Tanrı olmuş olmuyor mu? Biri Meryem'i gebe bırakan, diğeri Meryem'in doğurduğu. Meryem de hem Tanrı'nın eşi, hem de annesi?



Yok. O anlamda değil. Bizim inancımıza göre Meryem kutsal ruhtan gebe kalmıştır. Öyle ki ondan doğan da kutsaldır.

Kutsal demek başka, doğan da Tanrı'dır demek başka değil mi?

Hıristiyan öğretisine göre, Meryem Ana'dan doğmuş olan İsa Mesih, Allah'ın oğludur. Diğer tüm dinlerin öğretilerine olduğu gibi, Hıristiyanlık'taki bu inanca da saygı duymak gerekir.

Annelerden bahsederken, yavrularına da bakalım biraz. Papalık, geçenlerde ilginç bir karara imza attı. Bildiğiniz gibi 1870 Birinci Vatikan Konsili'nden beri vaftiz edilmeden ölen bebeklerin cennetle cehennem arasındaki limbo denilen bir yere gideceklerine inanılıyordu. Artık vaftiz edilmeden ölen bebeklerin de cennete gideceğine inanılacak. Ermeni Kilisesi, Katolik Kilisesi'nin bu kararını nasıl karşılıyor?

Papalık makamının vaftiz edilmemiş bebeklerin cennete gideceğine karar vermesi daha çok onların velilerini rahatlatmaya yönelik bir düşünce. Çocuğun istenmeyen bir yerde olması hoş bir şey değil veli için. Çocukları vaftiz olmamışsa, ne olacak bu çocuğun diğer yaşamdaki hali, diye akıllarında bir soru işareti olur. Katolik Kilisesi'nin kararının Ermeni Kilisesi tarafından uygulanması söz konusu değil. Ayrıca Mesih İsa'nın bu konudaki öğretisi kesindir: "Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse sudan ve Ruh'tan doğmadıkça Allah'ın melekûtuna giremez. Bedenden doğan bedendir, Ruh'tan doğan ruhtur. Sana, 'Yeniden doğmalısınız' dediğime şaşma. Yel dilediği yerde eser; sesini işitirsin, ama nereden gelip nereye gittiğini bilemezsin. Ruh'tan doğan her adam da böyledir." (Yuhanna 3: 5-8). Biz her çocuğun vaftiz olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu nedenle çocuklar ya sekiz günlükken ya da ilk yaz genelde vaftiz oluyorlar.

Peki, ya ilk sekiz günde, ya da ilk yaza girmeden vaftiz edilmeyip ölen çocuklar size göre nereye gidiyor?

Bana göre diye bir şey yok. Dinin kurallarını ben yazacak değilim. Vaftiz olmamış olan masum çocukların durumu müşfik ve merhametli Rabb'imizin takdirine kalır. Buna teolojide İlahî Ekonomi diyoruz.

Bu limbo kavramı, bizdeki Araf'a benziyor. "Araf'ta kalmak" dini jargonun dışında da çok kullanılan bir tabir Türkçede. Bazen kendinizi Türklerin ve Ermenilerin fanatikleri arasında araf'ta kalmış gibi hissettiğiniz oluyor mu?

Bu deyimin kullanılma yöntemine baktığımda, evet, bazen Türk ve Ermeni fanatikleri arasında kalma duygusunu yaşadığımızı söyleyebilirim. Bu, bana bazen iki ateş, bazen de iki sevgi arasında sıkışma duygusu gibi geliyor. İki ateş; çünkü, iki tarafın milliyetçileri de iflah olmaz bir şekilde birbirlerine ateş püskürüyorlar, dolayısıyla biz Türkiye Ermenileri de arada kalıyoruz. İki sevgi; çünkü, her iki tarafın dilini, kültürlerini, gelenek ve göreneklerini benimsiyor ve seviyoruz. Bu nedenle, hep derim ya, bu iki halkın arasında huzurun ve barışın tesisi herkesten önce Türkiye Ermenilerini sevindirir.

Müslüman topraklarda yaşayagelmek sizlere nasıl yansıyor?

Müslüman bir ülkede yaşayagelmenin başlıca yansıması dinler arasındaki hoşgörü ortamıdır. Ezan ve çan sesleri özellikle İstanbul'umuzda birbirine karışır ve mistik bir ortam yaratır. Sonuçta, ezan da çan da aynı Allah'ı yüceltmekte ve inananları duaya çağırmaktadır. Bu hoşgörü ortamını bozacak her türlü oluşumun karşısında olmalıyız. Çocukluğumu geçirdiğim mahallede Türkler, Ermeniler, Rumlar, Museviler bir arada yaşar, birlikte oynardık. Mahallede herkes kimin bayramı ne zaman çok iyi bilir, karşılıklı bayramlaşmalar olurdu. Bunun için bazen hayıflanıyorum ya zaten. Şu son yaşadığımız acı olaylara bakıyorum da, canım gibi sevdiğim ülkemi şimdilerde tanıyamaz oluyorum.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

13 May 2024

Yarın, Başyazı, 5 Ağustos 1965, Sayı 120. İdeolojinin önemi Türkiye’nin siyasi yapısında ideoloji gittikçe önemli bir unsur haline geliyor.

Halim Kaya

13 May 2024

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,88 M - Bugn : 5486

ulkucudunya@ulkucudunya.com