« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

12 Oca

2015

Paris Terör Saldırıları ve Sebepleri

Sedat Laçiner 01 Ocak 1970

Hiç şüphesiz, her ne sebeple olursa olsun terör hoş görülemez, meşrulaştırılamaz. Terör ne İslamidir, ne de insani. İslam dininin Peygamberi, yaşamının hiçbir döneminde teröre başvurmamıştır, Müslümanlara da böyle bir yolu tavsiye etmemiştir… Kuran-ı Kerim’e göre suçun bireyselliği esastır ve hedef ayırt etmeyen terör türü saldırılar İslam dinine göre haramdır. Dinimize göre, bir millete veya bir gruba olan kızgınlığınız onlara adaletsiz davranmanıza müsaade etmez.
Hiç şüphe yok ki Hz. Peygamber, bugün aramızda olsaydı kendisine hakaret eden yayınlara terörle veya şiddetle karşılık vermezdi. Bunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliyorum, çünkü kendisi, bırakınız şahsına yapılan saldırıları, Allah’a ve onun dinine yapılan saldırı ve hakaretlere dahi terörle, hakaretle veya basit bir şiddetle karşılık vermemiştir. Hakaret edene hakaret etmemiş, kimsenin kutsalı ile de alay etmemiştir…
İslam, insanları zorlayarak değil, gönülleri ve akılları kazanarak büyümüştür. Hz. Muhammed, peygamber olmasına rağmen insanlara dinin emirlerini dikte etmemiş, onları mucizeler, efsunlar veya silah korkusuyla kandırmamış, tam tersine en ağır şartlarda dahi ikna etme ve sabır yöntemlerini kullanmıştır…
İşkenceler karşısında dahi rakiplerinin evlerini kundaklamayan, düşmanlarının hanesine ve sevdiklerine zarar vermeyen bir Peygamber var karşımızda… Aynı şekilde açlıkla, işkenceyle ve ağır hakaretlerle sindirilmeye çalışılan arkadaşları da kendilerine yapılan saldırılara aynıyla karşılık vermemiş, intikam bazlı herhangi bir saldırıda bulunmamıştır…
Özetle, İslam dininin özü gönüllülüktür…
Dinin bir diğer özelliği ise savaşın kurallarının dahi yüksek ahlak ve dini ilkelerce belirlenmiş olmasıdır… Allah için dahi mücadele ediyor olsanız etrafa rastgele ateş açamazsınız, masum ve konu ile ilgisiz kişileri hedef alamazsınız. Savaşta dahi olsanız kadınlar, çocuklar ve savaş dışı kişileri öldüremezsiniz… Hedef ayırt etmeksizin, kör bir şiddet kullanarak yapılan terörün İslam’ın pek çok kuralına ve sünnete aykırı olduğu apaçık ortadadır. Bir meydanda bir bombayı patlamayacağınız gibi Charlie Hebdo gibi bir dergiyi basıp içerideki herkesi öldüremezsiniz. İslam’da öldürmenin dahi hukuki kuralları ve sınırları vardır. Terörse hedef gözetmez, herhangi bir kural tanımaz. Nitekim en son Paris olaylarında güya İslam namına saldırıyı gerçekleştirenlerin öldürdükleri 2 kişinin Müslüman olması, saldırının ayrım gözetmeyen bir terör eylemi olduğunu bir kez daha kanıtlamaktadır…

TERÖRÜN NEDENLERİ
Terörü hiçbir neden meşrulaştıramaz ve teröristler en ağır cezayı hak ederler. Diğer taraftan sebepsiz hiçbir olay gelişmez. Yani terörün de nedenleri vardır ve bu nedenleri anlamadan terörü sonlandırmak mümkün olamayacaktır.
Fransa’daki saldırılara bakıldığında sebepleri 2 grupta ele alabiliriz. Bunların ilki Fransa’dan kaynaklı nedenler, diğeri ise İslam dünyasından kaynaklı nedenlerdir…
İlkiyle başlarsak, Paris’te yaşanan terör saldırıları öncelikle Fransa’nın iç sorunudur. Saldırganlar Kuzey Afrika kökenli ve Müslüman olsa da Fransız vatandaşıdırlar, hatta Paris doğumludurlar. Başka bir deyişle, teröristler başka bir ülkede silahlı eğitim almış olsalar da dertleri öncelikle Fransa’nın iç sorunlarıyla ilgilidir. Nitekim saldırılarını da başka bir ülkenin dergisine değil, Fransa’da yayımlanan bir dergiye karşı yapmışlardır.
Benzeri bir durum İngiltere için de söz konusudur. Hatırlayacak olur iseniz Londra’da yaşanan ve 7/7 Saldırısı olarak bilinen terör saldırıları da yine İngiltere vatandaşı göçmen aile çocukları tarafından gerçekleştirilmişti. Bu bağlamda önce Fransa kaynaklı sorunlara ve nedenlere yoğunlaşmak gerekir…
Denebilir ki Fransa, Batı Avrupa’nın ırk ve inanç ilişkileri açısından en sorunlu ülkelerinden biridir. Bunun bir nedeni göçmen ve Müslüman nüfusun çok büyük olması ve Fransız toplumunun bunu bir türlü sindirememesidir. Fransa, Türkiye ve Rusya’dan sonra Avrupa kıtasında en çok Müslüman nüfusa sahip 3. büyük ülkedir. Nüfusun % 10’u, yani yaklaşık olarak 6 milyon kişi Müslümandır.
Fransa, göçmen nüfusu sindirmekte bir hayli zorlanmaktadır. Kültürel, siyasi ve toplumsal entegrasyonda ciddi kırılmalar yaşanmaktadır. Üstelik bu durum sadece Müslümanlarla değil, Çingeneler ve diğer göçmenlerle de sorunludur. Son yıllarda yaşanan ekonomik krizler, özellikle işsizlik göçmenlerle ilişkileri daha da zorlaştırmış ve hatırı sayılır bir kitle sorunların kaynağını göçmenlerde görmüştür. Yükselen sağ ve ırkçılık bu trendin bir sonucudur.
Bir diğer sorun ise Fransız laikçiliğidir. Ülkemizden alışık olduğumuz bu anlayış, tüm vatandaşlarını tek tipleştirmek istemekte, özellikle Müslümanların kültür ve inançlarını anlamakta zorlanmaktadır. Sonuçta karşılıklı empati ortadan kalkmakta ve Müslüman Fransız vatandaşları ile Fransız devleti arasındaki yabancılaşma had safhaya ulaşmaktadır.
Müslümanların kültürünü ve inançlarını geri gören yaklaşım devlete ve topluma öylesine sinmiştir ki, Charlie Hebdo dergisi gibi yayın kuruluşlarında Müslümanları aşağılayan pek çok karikatür ve yorumun çıkması garipsenmemelidir. Başka bir deyişle, mesele sadece birkaç karikatür değil, toplu olarak bir kesimin inançlarını aşağılamaktır. Başta da belirttiğimiz üzere, terör saldırısını hiçbir şey meşrulaştıramaz. Ancak, Batı dünyasında ortaya çıkan ve tüm yanlışlığına rağmen ısrarla sürdürülen Hz. Peygamber’e hakaret girişimleri bir bilinç altının dışa vurumudur ve kabul edilemez. Hz. Muhammed’e hakaret eden karikatür ve yorumları ifade özgürlüğü şeklinde sunmak da mümkün değildir…
Eleştiri başka bir şeydir, hakaret bambaşka bir şey. Eğer siz insanların eşine, anne-babasına, çocuklarına veya kutsallarına hakaret ederseniz orada aşağılama ve kışkırtma vardır. Bu nedenle Charlie Hebdo dergisinin İslam dinine dönük aşağılamalarını toptan reddediyorum ve hiçbir şekilde saygı da duymuyorum. ‘Hepimiz Charlie Hebdoyuz’diyenlere de katılmıyorum. Ben elbette Charlie Hebdo değilim. Terör kurbanı olmaları, beni kendi peygamberime hakaret edenler ile aynı yapmaz. Dediğim gibi, terör kabul edilmez, ancak Fransa gibi bazı Batı Avrupa ülkelerinde başta Müslümanlar olmak üzere tüm göçmenlere uygulanan ve adeta ‘ağır çekim terör’ şeklinde cereyan eden yanlış davranış ve politikalar da kabul edilemez… İnsanların kutsallarını hiçe sayan, hatta o kutsallar ile alay eden bir anlayış bir tür kışkırtmadır ve toplumsal yaraları tekrar tekrar kanatmaktır. Bu nedenle bunu hem doğru bulmuyorum, hem de tehlikeli bir davranış olduğunu düşünüyorum…

ORTADOĞU’NUN ‘İNTİKAMI’
Terörün ve gerilimin bir diğer boyutu ise Fransa dışı nedenler. Bunların başında ise Ortadoğu ve Afganistan’da yaşanan sorunlar geliyor. İsrail’in Filistinlilere dönük hakaret ve saldırıları, ABD’nin Afganistan ve Irak’ta gerçekleştirdiği binlerce sivil katliamı, CIA’i işkenceyi rutin bir yöntem haline getirmesi elbette Fransa’daki Müslümanları da yakından etkiliyor. En son yaşanan Suriye trajedisi dünyaya belki de onlarca yıl yetecek kadar terör hadisesini üretmeye yeter.
Hiç şüphe yok ki, Osmanlı’nın yıkılmasından bugüne kadar, Fransa da dâhil olmak üzere Batılı devletlerin bölgemizdeki pek çok çatışmada doğrudan sorumlulukları bulunmaktadır. Fransa’nın, başta Cezayir, Lübnan ve Suriye olmak üzere, Ortadoğu’yu bu hale getirenlerden biri olduğu unutulmamalıdır. Fransa, Cezayir’de pek çok katliamlar gerçekleştirmiş, hatta işi soykırım girişimine kadar götürmüştür. Lübnan’ın bugünkü parçalanmışlığının sorumlusu Fransızlardır. Suriye’yi ellerinde tuttukları vakit onu parçalayan, etnik ve dini grupları birbirine düşüren de yine Fransızlardır. Belki de en önemlisi, bölgemizde Müslümanlara büyük utanç yaşatan İsrail sorunu da yine Batı’nın çıkardığı bir derttir ve İsrail’i ‘azgın’, söz dinlemez bir devlet haline getirenlerden biri de Fransa olmuştur. Örneğin İsrail’in nükleer bir güç olmasında Fransa’nın hukuk tanımazlığı etkili olmuş, Fransa’nın yardımlarıyla İsrail uluslararası hukuk yasaklamasına rağmen, nükleer teknolojiye kavuşmuştur.
Özetle, Fransa ve diğer Batılı ülkeler Ortadoğu’da son derece iki yüzlü davranmışlar, bir yandan demokrasi ve insan haklarından bahsederken, diğer taraftan diktatörlerle, krallarla vs. işbirliği içinde pek çok haksızlığa ve hukuksuzluğa imza atmışlardır. Filistin, Irak, Suriye ve diğer bölge devletlerinin bugün yaşadıkları sorunların pek çoğunun kaynağında Fransa gibi devletlerin ahlaki olmayan dış politikaları vardır.
Suriye’de kimyasal silahlar kullanılmasına, bir diktatör elinde bir millet adeta yok edilmesine rağmen Fransa’nın kılı kıpırdamamıştır. Tıpkı ABD gibi Fransa da Suriye’de yaşananlara kayıtsız kalmış, “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” mantığıyla hareket etmiştir. Oysa ki beslenen yılanlar günü geldiğinde sadece bölgemizi değil, tüm dünyayı zehirlemektedir. Müslümanlar arasında yükselen şiddet ve aşırılık işte o yılanın zehirleridir. Kaldı ki, Müslümanlar arasındaki aşırılığın Hristiyanlar arasındaki aşırılığı beslediği, onun da yeninden bir döngü şeklinde karşıtını beslediği vs aşikârdır.
Filistin, Suriye, Irak ve Afganistan Paris’te adeta bir tür bumerang gibi geri dönmüş, bu kez de Fransa’yı vurmuştur…
Fransa’nın Türkiye ile ilişkileri de oldukça sorunludur. Örneğin Ermeni terörü nedeniyle Fransa’da onlarca insan hayatını kaybetmiş, ancak Fransız polisi ve yargısı Ermeni teröristlere oldukça hoşgörülü yaklaşmıştır. Ermeni teröristlerin mühim bir kısmı, kim oldukları bilindiği halde yakalanamamış, daha doğrusu yakalanmamıştır. Yakalanan bazı teröristler ise bir bahane bulunarak kısa sürede salıverilmiştir. Aynı şekilde Fransa, PKK’lı teröristlere uzun yıllar güvenli bir sığınak olmuştur. Fransa Devlet Başkanı Mitterand ve eşiPKK’nın adeta sesi olmuş, Paris Kürt ayrılıkçılığı desteklemiştir.
Bundan tam 2 yıl önce, 9 Ocak 2013 günü Paris’in göbeğinde 3 PKK üyesi kadının silahlı kişi veya kişilerce öldürülmesi de Fransa’nın terör karnesini kirleten bir başka gelişmedir. Her tarafı kameralarla izlenen Paris’te işlenen bu cinayeti Fransız polisi hala çözmüş değildir. Bu da Fransa’nın terör olaylarına benden ve benden olmayan şeklinde yaklaştığını, her terör vakasını önemli görmediğini bizlere göstermektedir.
Başka bir deyişle, bugün terör mağduru olan Fransa, bugün bir anlamda başkalarının acılarına vermediği önemin ağır faturasıyla da karşı karşıyadır.

CEZAYİR
Bu noktada Cezayir için ayrı bir sayfa açmak gerekir belki… Bilindiğiniz üzere Fransa’ki göçmenlerin mühim bir kısmı Cezayir kökenlilerdir. Cezayir ise Fransız sömürgeciliğinin yükünü en ağır şekilde çekmiş ülkedir. Cezayir Müslümanları Fransız askerleri ve adamalarının elinden işkencenin ve hakaretin her türlüsünü yaşamıştır. Bugün dahi Fransa, Cezayir’deki tecavüzlerin, yakıp yıkmaların ve katliamların sorumluluğunu kabul etmemektedir. Örneğin Cezayir’de işlediği soykırım için özür dilememekte, yaptıklarını tazmin etmeye yanaşmamaktadır. Hal böyle olunca, fakir ve geri bırakılmış Cezayir’in evlatları Fransa’ya karşı hiçbir zaman iyi duygular besleyememektedirler.
Cezayir sorunu ne yazık ki bugünkü Fransa’da da sürmektedir. Bu insanları topluma entegre etmekte zorlanan Paris Hükümetleri bugüne kadar Kuzey Afrika kökenli vatandaşlarına eşit hak ve imkanlar sunmakta zorlanmıştır. Çok küçük yaşlardan itibaren ayrımcılığı hücrelerine kadar hisseden bu insanlar eksik eğitim ve yetersiz maddi imkânların bir sonucu olarak aşırı akımların ve toplumsal erozyonun kurbanı olmaktadırlar…

TÜRKİYE’YE DÜŞEN ROL
Sebebi her ne olursa olsun, terör terördür ve her halükarda kınanmayı hak eder. Bugün herkesin Fransa’nın yanında olması ve ona yardımcı olması gerekir. Ancak Fransa’nın da bu noktadan sonra önce kendi ülkesindeki Müslümanlarla, sonra da sınırları dışındakilerle daha sağlıklı ilişkiler kurması gerekmektedir.
Diğer taraftan, daha önceki yazımızda da ifade ettiğimiz üzere, Türkiye medeniyetler arasında bir arabulucu olarak, yukarıda bahsettiğimiz sorunlarda en tecrübeli devletlerden biri olarak daha aktif bir rol oynamak zorundadır. Bu hem tarihi sorumluluğumuzdur, hem de kendi çıkarımızadır. Aksi halde hatalar hataları beslemeye devam edecektir…

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,38 M - Bugn : 26171

ulkucudunya@ulkucudunya.com