« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

24 Kas

2014

Gecekondu mahallesinde doğan İslami hareket saraya nasıl taşındı?

Gökhan Bacık 01 Ocak 1970

Kökeninde keskin bir adalet ve tevazu iddiası bulunan İslami hareketin kendi devrinde ülkede “bin odalı saray” inşası doğal olarak ilgi çekici bir olay.

Ama mesele sadece Ankara’nın ortasına inşa edilmiş olan saray değil. Pek çok alanda İslami hareket kökenine zıt bir istikamette “tuhaf işlere” imza atıyor.
Peki, bu nasıl oluyor?

Bekara karı boşamak

Yokluk devrinde İslami hareketin “biz makam arabası kullanmayacağız”, “biz lüks içinde yaşamayacağız”, “biz Hz. Ömer gibi sade bir hayat süreceğiz” türü iddialarını “bekara karı boşamak kolaydır” mantığıyla ele almak lazım.

Kenar mahallede öğrenci evinde, yetersiz imkanları olan yurtlarda yetişen İslami hareketin mensupları o zamanlar tabir-i caizse “sınava tabii olmadıkları konularda” boşa atıyorlardı.

Çünkü İslami hareketin yokluk zamanında nasıl olsa büyük laflar etmenin maliyeti yoktu.

Böylece “bekara karı boşamak kolaydır” mantığı ile “biz makam arabası kullanmayacağız”, “biz lojmana karşıyız”, “biz lüks ofislerde oturmayacağız” gibi pek çok büyük laf edildi.

Nasıl olsa zaten fakir öğrenci evinin önünde bekleyen “manda kasa Mercedes” yoktu.
Yani o zamanlar büyük konuşmanın siyasal getirisinin dışında hiçbir olumsuz maliyeti yoktu!

O dönemde böyle büyük laflar etmenin mantığı gerçekten bunları yapmak veya yapmamak değildi. Asıl amaç “o devrin muktedirlerinin zaaflarını” hatırlatarak siyaset yapmaktı.

Sonra mantık değişti

Sonra düşünce biçimi değişti. “Biz makam arabası kullanmayız” diyenler “bir yerlere” gelmeye başlayınca “olur mu? Makamın da bir temsil ehemmiyeti var” demeye başladılar.

Bazıları “biz bu makamlarda koca ülkeyi temsil ediyoruz” demeye başladılar.

Kendilerine “eski devrin yıldızlı tevazu iddiaları” hatırlatılınca “hocam, bak öyle değil. Bu işlerde birtemsil meselesi var, temsil hakkına böyle şeyler yapmak zorundayız” demeye başladılar.

Ne olduğu hiç belli olmayan bu “temsil meselesi” İslami hareketin iç bozgununun ilk sihirli kelimesidir!

“Temsil meselesinin” tercümesi şudur: “Ben bu lüks arabaları, lüks makam odalarını kendim için değil temsil ettiğim davam için kullanıyorum.”

Lakin bu eski Türkiye’nin meşhur “kendim için istiyorsam namerdim” lafının muhafazakârcasıdır, başka bir şey değil.

O nedenle parti, cemaat, tarikat ayrımı yapmaksızın bütün İslami hareket “makam arabasına hayır” gibi eşitlikçi bir iddianın sahibi olamıyor!

Üçüncü aşama: Karşı saldırı

Daha sonra yeni bir aşamaya geçildi. “Müslümanlar iyi imkanlarda yaşamasın mı” diye sorulmaya başlandı. “Ne yani dünya nimetlerini sadece onlar mı kullanacak” denildi.
Yeni nesil müftüler, vaizler koraya katılarak “Müslümanlığı en güzel şekilde temsil etmeliyiz” denildi. “Hocam niye biz en güzel şekilde davamızı desteklemeyelim” diye soruldu.

Tıpkı “temsil ehemmiyeti” gibi “en güzel şekilde” formülü de ikinci bir sihirli kelime olarak yerini böylece aldı.

Gizli dünyevileşme

İslami hareketin “tepesi” lükse girince taban doğal olarak ezilmeye başladı. Mesela Türkiye, dindarlaştıkça daha çok işçi ölmeye başladı.

Ama daha ilginç bir gelişme var: “Saraya taşınan” İslami hareket kendi içinde “kokuşmaya” başladı.

Tıpkı bin odalı sarayın dış debdebesi gibi dinsel bir debdebe ortaya çıktı ancak bunun iç niteliği zayıfladı.

İslami hareketin sevdiği formülle yazarsak “kemiyet arttı keyfiyet bozuldu.”
Mesela, sözgelimi 25 yıl önceye göre artık “tesettürlü olmak” beş vakit namaz kılmak anlamına gelmiyor.

İsteyen namaz kılar isteyen kılmaz. Ancak “tesettür konusunda hassas ama namaz kılmayan insan tiplemesi” içi koflaşmış İslami hareketin bence analizinin en iyi yapılacağı “eserdir.”

Galiba işin özü şu: Takipçilerinden “fedakârlık ve hizmet bekleyerek” ortaya çıkan ve büyüyen İslami hareket, artık takipçilerine “imkan ve fırsat sunarak” ancak ayakta kalabilen bir hale geldi.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,45 M - Bugn : 25154

ulkucudunya@ulkucudunya.com