« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

01 Eyl

2014

PKK, Terörist mi, Değil mi? Artık Karar Versek!

Sedat Laçiner 01 Ocak 1970

Mahsum Korkmaz heykelinin yıkılmasına PKK’nın tepkisi ağır oldu. 2 askerimiz şehit olurken yaralılar var. Ayrıca çok sayıda Atatürk heykeli tahrip edildi, bazı yerlerde Türk bayrağına saldırılar oldu. İş makinalarının yakılması, adam kaçırma ve yol kesme de rutine dönmeye başladı…
PKK, “heykelden haberimiz yoktu” diyor, ama heykelin yıkılmasına karşı sokakları ayaklandırıyor, kan akıtıyor…

Diğer taraftan devlet yetkilileri heykelden “haberimiz yoktu, haberlerden öğrendik”türünden açıklamalar yaparken, heykelin dikildiği Yolçatı Köyünün Muhtarı Necat İzgi o heykelin 8 ay önce dikildiğini söylüyor, köylüler de heykelin 8 ay önceki fotoğraflarını kamuoyu ile paylaşıyorlar…
Ortada trajikomik bir durum var... Bence PKK’nın bile aklı karıştı...

Devletin verdiği karışık mesajlar sadece PKK’nın değil, dünyanın da aklını karıştırıyor…

PKK bir terör örgütü müdür, yoksa bir sivil toplum kuruluşu mudur?

PKK, meşru bir örgüt müdür, yoksa eylemleri yasaklanmış bir çete midir?

GARİP BİR 'TERÖR ÖRGÜTÜ'
Baştan başlayalım, PKK taraftarları istedikleri hemen hemen her şehirde liderleriAbdullah Öcalan’ın veya herhangi bir PKK militanının posterini sokak ortasında açıp eylem yapabiliyorlar. İsterse posteri taşınan militan onlarca askerin katili olsun PKK, sloganlar ve marşlar eşliğinde o posterleri taşıyarak örgütü öven konuşmalar yaptırabiliyor.

Aynı şekilde PKK’yı temsil eden sözde bayraklar, PKK’nın renkleri ile süslenmiş çeşitli takılar ve eşyalar sokaklarda, yollarda arzı endam edebiliyor…

PKK’nın sözde polis teşkilatı şehirlerarası yolları kesip kimlik kontrolü yapıyor, şehirlerde kahve basıp kendince suçlu saydığı kişileri döverek cezalandırabiliyor…

Örgüt tüm bu eylemleri yaparken çoğu kez güvenlik güçlerinden herhangi bir uyarı dahi almıyor. Engelleme ise birkaç yıldır neredeyse hiçbir olayda yaşanmıyor…

ÖRGÜT, SINIRLARINI GENİŞLETİYOR
PKK, haklı olarak bu durumdan cesaret alıyor. Eğer PKK’nın ismini, sözde bayrağını, renklerini, Öcalan’ın ve diğer PKK’lıların resimlerini taşımak suç değilse örgüt neden çekinsin ki? Elbette daha fazlasını yapmak istiyorlar.

Fiilen devletin kabul ettiği, hatta hoşgörüp meşru imiş gibi davrandığı bir örgüt olarak örgüt sınırlarını genişletmeye çalışıyorlar. Örneğin Öcalan’ın posterlerini belediyelerin billboardlarına astırıyorlar... Teröristler için sözde şehitlikler açılıyor, örgütün intihar saldırısı türü eylemleri genç Kürtlere fedakârlık örneği olarak sunuluyor… Şimdi de sözde polis teşkilatı üyelerine üniforma giydireceklermiş...

Belli ki Mahsum Korkmaz heykeli topluma kabul ettirilebilseydi, kamuoyundan sert tepkiler gelemeseydi ve devlet heykeli yıkmak zorunda kalmasaydı tüm Türkiye’de birçokMahsum Korkmaz ve Abdullah Öcalan heykeli ile karşılaşacaktık ve bir süre sonra bu heykeller kanıksanacaktı. O zaman da başka bir aşamaya geçilmiş olacaktı, belki de belediyelerden biri sokaklardan birine ‘Abdullah Öcalan caddesi’ vs. adını verecekti.
Dediğimiz gibi, bu noktada PKK’yı suçlamak imkânsız. Onlar oldukları gibi kabul edilmenin keyfini sürüyorlar, bunun gereğini yapıyorlar… Yerlerinde hangi terör örgütü olsa onların yaptığını yapardı... Silah bırakmak zorunda değiller, “terörü ve şiddeti reddettik” demeleri dahi beklenmiyor…
Hatta öyle ki Başbakan Yardımcısı “Heyetimizin Kandil ile direkt görüşmesini arzu ediyorum” diyor, Kandil’den, PKK’nın liderlerinden bu çağrıya “kapımız açık, buyrun gelin”türünden bir cevap gidiyor…

TERÖR ÖRGÜTÜNE NASIL DAVRANILIR?
Oysa ki bir örgütü ‘terör örgütü’ sayarsanız onun renklerini üzerinizde bulundurmak, onu ima edecek bir nesneyi taşımak dahi suçtur... Örneğin İngiltere’de bugün dahi IRA bayrağı açamazsınız. Aynı şekilde terör suçsa ve PKK da terör örgütü ise onu veya onun üyelerini övmek de suçu ve suçluyu övmeye girer...

Elbette terörü bitirmek için terör örgütleriyle görüşme de yapılabilir. Ancak bu görüşmeler üst düzey resmiler tarafından yapılmaz. Ayrıca görüşmeler pazarlığa dönmez, bakanların, başbakan yardımcıların konuşmalarında son derece normal bir işmiş gibi sık sık geçmez. Teröristle kurulacak temasın bir tek gündem maddesi olur, o da silahları bırakıp, terörü sona erdirmektir...

Örnekleri arttırmak mümkün ama herkes herşeyin farkında…
Başka bir deyişle, PKK’ya bir terör örgütüne davranıldığı gibi davranılmıyor. Diğer taraftan resmi olarak terör örgütü olmadığı da söylenemiyor… İşte PKK’nın aklı burada karışıyor, “artık karar verin, ben neyim” diyor…

PKK’nın yasal, ama yasal olmayan halleri bölge halkını da şaşırtıyor. Bir terör örgütünün bölgeye bu kadar serbestçe hâkim olması ve devletin bu durum karşısındaki sakinliği insanları şoke ediyor.

Diğer taraftan Mahsum Korkmaz heykelinin yıkılması ve bir askerin heykelin başına ayaklarıyla basması PKK’nın özgürlüğünün sınırlarının nerede bittiğini insanlara sordurtuyor doğrusu…
PKK, haklı olarak fiili meşruiyetinin yasallaşmasını istiyor… Devlet ise bir heykelin bile bu kadar tepki aldığı bir ortamda süreci daha fazla ilerletmenin maliyetlerini hesaplıyor…

PKK, DAHA FAZLA SİLAHLANIYOR
Öte yandan Türkiye PKK’nın fiili meşruiyetini nasıl olup da resmi hale getiriyim diye düşünürken dünya durmuyor. Ortaya IŞİD diye bir şey çıkıyor ve PKK Kuzey Iraklı ve Kuzey Suriyeli Kürtlerle birlikte IŞİD denen canavara karşı savaşmaya başlıyor. Üstelik örgütün bu savaşı Amerikalıların ve Avrupalıların çok hoşuna gidiyor…

Batılı bazı yorumcular ve bürokratlar aslında PKK’nın da radikal İslamcılara karşı silahlandırılması gerektiğini savunmaya başlıyorlar. Danimarka’da bir parti çıkıyor, PKK’nın terör örgütleri listesinden çıkarılması gerektiğini, bölgede Batı’nın en iyi müttefiklerinden biri olduklarından bahsediyor.
Türkiye’de sokaktaki insanlar PKK’nın silahsızlanması ümidiyle beklerken PKK, Avrupa Birliği’ne kendisini silahlandırması çağrısında bulunuyor…

Hafızalarımızı birazcık canlandırack olursak biz bu filmi daha önce görmüştük. Bundan 8-9 sene önce ABD ve İsrail el altından PKK'yı silahlandırmış, Türkiye durumu farkedince de "biz PKK'yı değil İran kolunu silahlandırdık. Onu da Türkiye'ye karşı değil İran'a karşı silahlandırdık" deyivermişti... Aynı hikayenin farklı bir versiyonu, hatta daha güçlü bir versiyonu sahneye konulmak üzere dersek yanlış olmaz...

Kısacası, PKK sadece Türkiye sokaklarında değil, dünya nezdinde de meşrulaşmaya, hatta ordulaşmaya başlıyor…

BİR TERSLİK VAR
Bu manzaraya baktığım zaman ortada çok ciddi tersliklerin olduğunu hep söyledim, bugün çok daha güçlü bir şekilde söylüyorum.

Bu sözlerim asla barışa ve çözüm çabalarına muhalefet olarak değerlendirilemez. Barışa ve çözüme karşı olmak akılsız olmak gibidir ve Türkiye'de yaşayan aklı başında ve iyi niyetli kimseden beklenemez.

Diğer taraftan sonuca ulaşmak için iyi niyet ve gayret de yeterli değildir. Eğer varsayımlarınız yanlışsa; ilkeleriniz, yöntemleriniz ve araçlarınız baştan eksik veya hatalıysa sonuç tam bir felaket olur…

Süreci ateşli bir şekilde savunanlar terörü sonlandırmada Türkiye’nin kendi örneğini, kendi modelini ortaya koyduğunu savundular. Kendi modelini geliştirmek elbette iyidir, ancak kendini dünyadan çok farklı sanmak bir o kadar yanıltıcıdır. Alemi ahmak, kendini çok akıllı sanmak başa büyük felaketler getirir.

Terörü sonlandırmak bu kadar kolay olsaydı emin olunuz İngilizler veya İspanyollar o yolları mutlaka denerlerdi. Ülkeler ne kadar farklı olursa olsun insan her yerde insandır ve sosyal bilimlerde bir gecede büyük buluşlar yapamazsınız. Eğer sözde ‘Türkiye modeli’nin hiçbir yerde örneği yoksa orada oturup ciddi bir düşünmek lazımdır. PKK da IRA gibi, ETA gibi terör örgütüdür ve terör pek çok açıdan bu örneklerde benzeri bir sosyal olaydır.
ESKİDEN NE DEMİŞTİM?
Ben bu şekilde eleştirel konuşunca bazı kişiler sosyal medyadan veya e-posta aracılığıyla şahsıma dönük çok sert eleştiriler yöneltiyorlar. Bu eleştirilere göre ben eskiden farklı konuşuyormuşum, şimdi farklı konuşuyormuşum…

Beni iyi takip eden sevgili okurlarım çok iyi bilirler, ben Çözüm Sürecini veya Açılımı daha Habur başarısızlığında ciddi bir şekilde eleştirmiş ve "bu iş böyle olmaz, teröristle konuşmanın dahi bir üslubu vardır" demiştim...

Elbette bu eleştirilerin yıkıcı olmaması için elimden gelen gayreti gösterdim... Karar alıcıları yapıcı ve usulünce uyardım. Terörü sona erdirmenin uzun zaman alan ve zorlu bir yol olduğunu, bu konuda acele edip kolaycılığa kapılmanın yanlış olduğunu defalarca ifade ettim...

Bunları söylerken insanların temel hak ve özgürlüjklerinin terör örgütü ile ilişkilendirilmemesi gerektiğini savundum ve Kürt olsun, Türk olsun herkes için insan haklarının temin edilmesinin ne kadar zaruri olduğunu söyledim... Türkiye'nin Kürt sorununu PKK'dan ayırmak zorunda olduğunu, aksi davranışların bir terör örgütüne Kürtlerin meşru temsilcisi unvanını kazandıracağını tekrar tekrar yazdım söyledim...

Ne yazık ki bu uyarılar amacına ulaşmadı ve bugünlere geldik. Bu konudaki görüşlerimi merak eden okurlarımız Star gazetesinde yayımlanan makalelerime ve HayyKitap’tan yayımlanan kitaplarıma göz atabilirler (Dışımızdaki PKK, İçimizdeki İsrail, İstanbul:HayyKitap, 2011; Hangi PKK?, İstanbul: HayyKitap, 2012).

Umarım eleştirilerim yanlış çıkar ve Türkiye PKK teröründen kısa sürede kurtulur. Ancak görebildiğim kadarıyla işler yolunda gitmiyor ve süreç örgütü daha da güçlendiriyor ve cesaretlendiriyor. Üstelik değişen dış dengeler örgütün işine yarıyor. PKK, silahsızlanma bir yana daha güçlü silahlarla konuşlanıyor ve dışarıda yeni dostlar buluyor.

Sürecin en ölümcül eksikliği ise kalıcı bir şey almadan kalıcı ödünlerde bulunması. Bu ödünlerden örgütü fiilen meşrulaştırma sonucunu doğuranların ise telafisi olmayacaktır. Örgütün en büyük kazancı da budur.

PKK, eğer bir kez olsun terör örgütü olmadığını Türkiye’ye ve dünyaya kabul ettirebilirse bundan sonra hiçbir güç onu yeniden o listelere kolay kolay sokamaz.

Aynı şekilde bu süreç mevcut haliyle devam ederse örgüt Kürtlerin doğal ve meşru temsilcisine döner ve bu da geri döndürülmesi kolay olmayan bir süreçtir.

DEVLET ZATEN BUNU MU İSTİYOR?

Daha önce bu köşede yazmış olduğum yazılarda devlet içinde bazı grupların zaten bunu istediğini belirtmiştim. Yani Kürtlere Irak'ta ve Suriye'de bağımsız bir devlet, Türkiye'de ise içişlerinde bağımsız, dışişlerinde Ankara'ya bağlı bir yapının kurulması. PKK'nın bölgede güvenlik güçlerinin yerine geçmesi, Türkiye'nin Irak ve Suriye'yi de kapsayacak şekilde bir tür federasyona, kimilerine göre imparatorluğa dönüşmesi...

Daha önce de söylediğim gibi, Türkiye'nin bu ve benzeri senrayolardaki gibi büyüyeceğini düşünmek imkansız. Türkiye'nin Suriye deneyimi yeterince öğretici olmalıydı. Bu işlerde Türkiye tek başına bırakılmıyor, zaten Türkiye'nin de gücü tek başına bu tür konuları halletmeye yetmiyor. Bu tür hayaller ile PKK'yı serbest bırakırsanız, böylesine ucu açık siyasi süreçleri başlatırsanız domino taşlarının nerede duracağına siz karar veremezsiniz.

TUHAF OKUR YORUMLARI
Son olarak bazı tuhaf okur yorumlarından bahsetmek istiyorum. Hükümete yakın olduklarını anladığım bazı kişiler sosyal medyada ve diğer mecralarda PKK saldırılarının konuşulmasını dahi kabul edemiyorlar ve bundan bahsedenleri terör örgütüne yardımda bulunmakla suçluyorlar…
Bu anlayışa göre süreç devam ederken PKK saldırılarından bahsetmek süreci baltalamak olur ve Türkiye’nin geleceği için kabul edilemez.
Bu anlayışta olan bazı okurlar zaman zaman bana da mesajlarıyla saldırıyorlar... Benim terörün bitmesini istemediğimi vs. iddia ediyorlar. PKK salıdırları ile ilgili haberleri paylaşan veya bu haberlere yorum yapan kişilere ağıza alınamayacak küfürlerin edilmesi, hatta bunlara "kına yakın, çok mu sevindiniz" türünden mesajların gönderilmesi kelimenin tam anlamıyla had bilmezliktir. PKK'nın şehit ettiği teğmen ve yaralanan erle ilgili dahi yorum yapılamayacaksa orada terörden daha büyük sorunlar var demektir. Terör saldırılarını gizleyerek sürecin sağlıklı ilerleyeceğini sanmak doğru olmaz...

Doğrusunu isterseniz böylesine bencil ve dışlayıcı bir milliyetçiliğe az rastlanır. Bu ülkede yaşayan insanlar elbette terörün sona ermesini arzu ederler. Bugün biz ve bizim gibi insanların yaptığı eleştiriler de terörün devam etmesi için değil, sona ermesi içindir.

Aynı şekilde ben de terörün sona ermesini canı gönülden istiyorum. Bunun sorgulanması dahi edep dışı, had bilmez bir saygısızlıktır. Bundan çok daha önemli olanı ise eğer kendi düşüncenizi kutsar, terörle mücadele gibi son derece teknik bir hususta dahi diğer görüşleri susturursanız hatalarınızı göremezsiniz, etrafınızda sizi uyaranlar değil güce dalkavukluk edenler kalır. Bu ise intihar etmek gibi bir şeydir...

Elbette PKK'yı silahsızlandırmanın, eylemlerini sona erdirmenin ve Kürt siyasetinde şiddeti bir araç olmaktan çıkarmanın yolunu aramak ve bulmak gerekir. Ancak bulduğumuz en kolay yol en doğru yol demek değildir. Bir örgütü olduğu gibi, yani silahlarıyla ve terör düşüncesi ile sisteme entegre etmeye kalkarsanız bunun sonu hiç de iyi olmaz...

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,23 M - Bugn : 21540

ulkucudunya@ulkucudunya.com